@gokperisiii
|
Göktuğ ile arabaya bindikten birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. "Açık konuşmak gerekirse, beni gerçekten şaşırttın. Bir ara adamı döveceğini falan düşünsemde gayet, hatta çok iyiydin. Tebrik ederim." İnanamıyorum, şuan bana iltifat mı etmişti o? Hemde bunları söyledikten sonra hafifçe gülmüştü.Gerçi övdümü yoksa gömdümü orasını pek anlayamadım ama olsun. Bu da onun için büyük bir gelişme. "Eee, sana söylemiştim Yüzbaşım. Övünmek gibi olmasın ama karşı konulamaz bir cabizem var." Dedim gülerek. Aslında doğruydu ama herneyse... "Ya, ne demezsin." Diye cevabı yapıştırdı hemen Göktuğ. 2 dakika normal iletişim kursak olmuyor zaten! "Neyse. Birşeyler öğrenebildin mi?" Dedim birkaç saniye sonra. "Manisa'da bombalı bir eylem düzenlemeyi planlıyorlar. Cami çıkışına gizlice bir bomba yerleştirip patlatacaklarmış. Bomba dediğim de nornal bomba değil, bu özel bombalardan. Ama bunu çoktan İstihbarata haber verdim. Yani gerekli bütün önlemleri aldılar. Şuanlık öğrendiklerim bu kadar. Diğer öğrendiklerim zaten senin bildiğin şeyler." Dedi Göktuğ arabayı kullanırken. "İyi gidiyorsun ha. Bu gidişle birkaç aya Sacit'in işini bitiririz." Dedim gülerek. "Allah nasip ederse en kısa sürede bunu da başaracağız." Derken son heceyi bastırarak söylemişti. Bu arada Allah nasip ederse ha? Hem imanlı hemde idmanlıyım diyorsun yani Yüzbaşım. "İşimiz biraz zor ama cefasını çekmeden sefasını da süremeyiz. Haksız mıyım,Yüzbaşı Ata?" Dedim Göktuğ'nun gözlerine bakarak. "Ne diyeyim, haklısın Savcı Hanım." "Savcı Hanım demesen olur mu? Pek ciddiye alamıyorum." Dedim gülerek. Şaka maka ama yani gerçekten takmış şu lakaba sürekli Savcı Hanım diyor. Açık konuşmak gerekirse bana şuana kadar 1 kere bile Gökçe dediğini duymadım diyebilirim. "Sen nasıl bana Yüzbaşı diye hitap ediyorsan bende sana Savcı Hanım demeyi tercih ederim." "Peki, nasıl istersen." "Bu arada... " "Çok güzel olmuşsun." Dedi Göktuğ birden. Bana mı demişti yoksa ben mi şizofrenleştim? Yok yok, ben muhtemelen kafamdan uyduruyorum bunları. GERÇEKTEN BANA DOĞRU DÜZGÜN BİR İLTİFAT MI ETMİŞTİ O? Aman, niye bu kadar abarttım? Gerçi normalde odunun teki olduğu için bu kadar şaşırmam gayet normal. Bana bunu söyledikten sonra gözlerini hemen benden kaçırdı. Acaba utandı mı, yok be. Ne utanması, adam koskoca Yüzbaşı. Benden mi utanacak? En sonunda gülerek; "Biliyorum." dedim. "Şaka olduğunu söylememe gerek yoktur umarım? Diyede ekledim sonuna. "Teşekkürler, normalde pek bu tür şeyler söylemediğin için biraz şaşırdım da." "Güzel olmasan güzelsin demezdim. Herşeyi bu kadar sorgulamasan olur mu Savcı Hanım?" 2. Şok geliyor. Gerçekten bugün bir haller olmuş bu Yüzbaşıya ama halâ çözebilmiş değilim. Neyse, maşallah diyeyim de hep böyle kalsın. Yaklaşık 10 dakika sonra Gökçe'nin evine varmışlardı. Ama ufak bir sorunları vardı. Gökçe arabada uyuyakalmıştı... "Siktir." Diye geçirdi içinden Göktuğ. Yanında uyuyan kadını uyandırmayı hiç istemiyordu oysa. Yorgun olmalıydı. Öyle olmasa sırf şöyle bir an yaşamamak için hayatta uyuyakalmazdı, Göktuğ buna kalıbını bile basardı. En sonunda yavaşça Gökçe'nin omzuna dokunup; "Savcı Hanım, evinize geldik." dedi. Biraz saçma mı olmuştu, yoksa ona mı öyle geliyordu? "Gökçe. Uyan artık evine geldik." Diyordu ki Gökçe'nin gözlerinin yavaşça açıldığını gördü. Anında geri çekildi. "Uyumuş muyum ben ya? Kusura bakma. Beni buraya kadar getirdiğin için çok sağol. Sacit ile yiyeceğimiz akşam yemeğinde tekrardan görüşürüz."" Tabi." "Ee o zaman ben ineyim. Kendine iyi bak." Deyip arabadan indi ve evine doğru gitti Gökçe. Göktuğ, yavaş adımlarla evine doğru ilerleyen Gökçe'ye bakakaldı. Bu kadında onu çeken birşeyler vardı ama halâ çözebilmiş değildi. Ağır başlı, zeki, tuttuğunu koparan, gözü kara bir kadın olmasından mı yoksa başka birşeyden dolayı mı böyle hissediyordu? Ama Göktuğ'nun duyguları hiçbir zaman mantığı ve işinin önüne geçemediği gibi bu seferde geçmeyecekti. Geçemezdi. En azından Göktuğ buna izin vermezdi, yoksa vermeli miydi? "Ayy Allah'ım, rezil oldum adama!" Diye mırıldandı Gökçe kendi kendine. "Senin uykuna da... OF GÖKÇE, OOFF!" Gökçe'nin mırıldanmalarını duyan Efsun odasından çıkıp hemen Gökçe'ye doğru ilerledi. Efsun Gökçe'nin liseden beri en yakın arkadaşıydı ve beraber yaşıyorlardı. Efsun 28 yaşında işinde başarılı bir doktordu ve Trabzonluydu. Bazen bir Savcı ile Doktorun anlaşamadığı konular oluyordu ama onların o kadar sağlam temeli olan bir arkadaşlığı vardı ki ne olursa olsun bir gram bile sarsılmıyorlardı. Efsun Gökçe'nin yanına vardığında; "Ula Sayın Savcum, nabaysunuz bu saatte burada?" Dedi gülerek. Normalde şiveli konuşmuyor bu arada, sadece şaka amaçlı. "Ben bir halt yedim Efsun." Dedi Gökçe ağlamaklı bir sesle. "Ne halt yedin kız? Çıkar ağzında ki şu baklayı." "Adamın yanında yani arabada uyuyakaldım." "Ee olsun, ne olacak ki?" "Öyle değil, işte. Orada uyumamam gerekiyordu." "Neden?" "Kaplumbağa deden Efsun! Nereden bileyim ben neden olduğunu, öyle işte."
"Ula sen benim ölmüş dedeme mi laf ataysun da?!"
"Ya Efsun. O anlamda demedim."
Efsun gülerek; "Biliyorum, biliyorum. Azıcık ironi anlayışını gekiştirsen mi canım arkadaşım?" "Malesef öyle bir zamanım yok Efsuncuğum. Neyse, ben uyuyacağım. İyi geceler." "İyi geceler de ben halâ bu olayı anlamadım. Yarın bana düzgünce anlatacaksın canım benim." "He, he." Diye baştan savma bir cevap vererek odasına girdi Gökçe.
🌹 "Akgün!" Diyerek Göktuğ'yu yanına çağırdı Sacit. Göktuğ, Sacit'in ne isteyeceğini az çok tahmin edebiliyordu. "Mahperi Şahlanan. İyice araştırın bu ismi." Ve evet. Göktuğ yine ve yine yanılmamıştı. Bunu tahmin ettiğinden Sacit'in güvenini iyice kazanmak için önceden hazırladığı dosyayı masaya bırsktı Göktuğ. "Buyrun efendim." Normalde bu piç kurusuna efendim kelimesinin e'sini bile demezdi ama "Görev icabı" malesef ki dayanmak zorundaydı. Sacit Göktuğ'nun önüne koyduğu dosyaya şaşkınlıkla bakakaldı. "Güzel... İşte şimdi sana güvenerek hata yapmadığımı daha net anlıyorum Akgün." Göktuğ "Eyvallah" temalı baş hareketini yapmakla yetindi. "Teşekkürler, çıkabilirsin." Diyen Sacit'in sesini duyduğu anda hiçbirşey demeden kapıya yöneldi ve odadan çıktı. Ancak Göktuğ odadan çıktıktan sonra Sacit'in birileriyle konuştuğunu farketti. İspanyolca, İspanyolca konuşuyordu. Göktuğ Türkçe dışında 6 dil bilirdi. İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca. Sacit'in her dediğini anlayamasada kulağına anlamlı birkaç cümle geliyordu. "Conocí una mujer nueva. Muy hermosa, muy elegante..." (Yeni bir kadınla tanıştım. Çok güzel, çok zarif...) "Sin embargo, hay algo en la mujer que no puedo entender. Si ella es lo que creo que es..." (Ancak kadında anlamlandıramadığım birşeyler var. Eğer düşündüğüm gibi biriyse...) Göktuğ geri kalan konuşmaları duyamamıştı. Neden mi? Sacit'in en güvendiği adamı Taylan'a yakalanmamak için... Şerefsiz konuşmanın en önemli yerinde gelmişti. "Senin ne işin var burada?" Dedi Taylan Göktuğ'ya. "Sacit çağırdı. Neden çağırdığını bilmeni isteseydi beni değil seni çağırırdı zaten." Göktuğ ile bir türlü anlaşamamışlardı. Anlaşmalarıda gerekmiyordu. Göktuğ gibi bir asker ile herhangi bir teröristin anlaşma ihtimali yoktu. Olmazdı, olamazdı. Taylan, Göktuğ'ya gibi boş ve kınayıcı bakışlar atmakla yetindi. Bir şey yapmaya kalksa Göktuğ'nun onu tek darbede yıkacağını o da biliyordu, bilmeliydi de. Göktuğ her zaman sessiz, sakin bir insan olmayı tercih etmişti. Göktuğ teröristler tarafından katledilerek Şehit düşen babasının ardından annesinin kendini toparlayabilmesi için sessiz, zorluk çıkarmayan, uyumlu birisi olması gerektiğine o yaşta yani henüz 5 yaşında kanaat getirmişti. "Göktuğ'nun babası askerdi ve şehit mi olmuştu?" Dediğinizi duyar gibiyim. Evet, Göktuğ'nun babası Alparslan Ata, 1999 yılında Kuzey Irak'ta Şehit düşmüştü. Tabii bunun haberini Şırnak'tan Göktuğ ile annesi Yasemin aldığı anda hayatları bir daha asla eskisi gibi olmamıştı, olamamıştı. Zaten babası Alparslan'ın intikamını almak için Asker olmuştu. Görevini lâyıkıyla yerine getirerek babasının izinden gitmişti. Herneyse, konumuzu çokta değiştirmeyelim. Dediğim gibi Göktuğ her zaman sessiz, sakın biri olmuştu. Hepte öyle olmayı umuyordu. Ondan bu tür şeyleri pek kafaya takmazdı, ama bu diyaloğun anlamı ne olabilirdi? Gökçe'yi kendi çıkarları için mi kullanacaklardı, gerçi Gökçe buna hiçbir şekilde fırsat vermezdi ama yinede bir ihtimal... Yoksa Sacit Gökçe'ye aşık falan mı olmuştu? Sanmıyordu. Bir kere gördüğü birine aşık olur muydu ki insan?...
|
0% |