@gokperisiii
|
Mekandan silah sesleri geldiği an refleks olarak sandalyemin altına sığındım. Peki bunlar kimdi? İn miydi, cin miydi? Birden içeriye yaklaşık 10 tane siyah takım elbiseli adam girdi. Hoay maşşallah, 10 az olmuş küçücük yere, bir 100 tane falan olsaymış. Siyah takım elbiseli adamlardan biri öne çıkıp; "Bu Ateş beyin size olan küçük uyarılarından biriydi. Eğer yaptığın şeyi yapmaya devam edersen sonun hiç iyi olmayacak." deyip Sacit'in eline bir not tutuşturup, bütün adamlarıyla beraber geldiği gibi geri çıktı. Bir an Göktuğ ile gözgöze geldik. Tahmin ettiğim gibi Göktuğ'nun tek kaşı hafifçe havalandı. Bu "Ateş kim?" demek oluyordu. Artık çözmüştüm onu. Ama emin ol ki benim de bu konu hakkında hiçbir fikrim yok... Sahiden, Ateş kimdi? Muhtemelen mafya falandı. Peki Sacit'le ne işi vardı? Ay, yok. Kafamdaki bu sorulara hiçbir cevabım yok. En iyisi sonra düşünmek... Göktuğ'ya cevap olarak bende "Bilmiyorum" anlamında iki kaşımı birden hafifçe havaya kaldırdım. Tabii bunlar olurken ben artık sandalyenin altından çıkmıştım. Hemen Sacit'e baktım. Korkmuştu, çok korkmuştu. (Korksun zaten köpek) Eğer Sacit bu kadar korktuysa Ateş önemli ve korkulacak biri. Yeni karakter açıldığına göre onun hakkında da bir takım araştırmalar yapmalıyım. Off, oofff. Sacit ona baktığımı farkettiğinde "Sonra anlatacağım, Göktuğ seni evine bıraksın. Daha sonra düzgün bir buluşma ayarlarız." dedi. 1.'si, hayır daha sonra asla anlatmayacaktı. 2.'si bir zahmet bıraksın. "Tamam, iyi akşamlar o zaman." "İyi akşamlar." Ben önde Göktuğ arkamda mekandan çıkış yaptık. Arabaya bindiğimiz anda Göktuğ sessiz bir şekilde bağırmaya başladı. Nasıl beceriyordu bunu aklım almıyordu! "Bu adam kim Gökçe?!" "Öncelikle bana bu şekilde bağıramazsın, BU 1. O Ateş denen adamın kim olduğunuda bilmiyorum, BU 2." diye bağırmaya başladım. Kendimi bu sefer tutamayacaktım. Tutmam içinde herhangi bir neden yoktu. "Öyle mi? Sen istediğine bağıracaksın ama başkaları sana bağıramayacak, ne kadar hoş ya!" Bana resmen kendini bilmiş bir tavırla çıkışmıştı. LA HAVLE... "BANA BAK YÜZBAŞI, EĞER BU YOLDA BENİMLEYSEN BANA DÜZGÜN DAVRANMAYA ALIŞACAKSIN." "Biz önemli bir görevdeyiz farkındaysan. BU YÜZDEN HERŞEYİ HESAPLAYIP ONA GÖRE YAŞAMALISIN." "Öyle mi? Peki bunları neden sadece ben yapıyorum. Benim bu görev için uğraştığım kadar seninde uğraşman gerekiyor. Öyle Sacit'in sahte korumalığını yapmanla hiçbir yere gelemeyiz. AYRICA BEN ELİMDEN GELENİNDE FAZLASINI YAPIYORUM. O Ateş denen kansızın adını bile duymadım, benim bu görevdeki işim Sacit ile ilgilenmek, varlığını bile bilmeğim bir adamı araştırmak DEĞİL." "Hiç ağzını bile açma Göktuğ. Pişman olursun." Bu son söylediğim ile birlikte Göktuğ her zaman ki gibi sessizliğine büründü. Nasıl beni bu şekilde suçlayabilirdi ya? Ben ister miydim böyle olmasını? Yazık, çok yazık... Arabada yaklaşık 5 dakika boyunca ikimizinde ağzını bıçak açmadı. Ta ki Göktup bu sessizliği bozana kadar... "Özür dilerim. Öyle demek istememiştim..." Sessiz kaldım. "Korktum. Belkide hayatımda ilk defa korktum." Sessiz kaldım. "İster miydim bende böyle olmasını? Sadece seni korumaya çalışıyorum anlasana..." Sessiz kaldım. "Susma Gökçe. Konuş, istersen başımın etini ye, ağzıma sıç. Ama konuş..." Korkmuştu, beni korumaya çalışıyordu. Peki ama neden? Neden benim için korkmuştu. Neden beni korumaya çalışıyordu? Ben onun için kimdim ki? Neyiydim ki? "Ne diyeyim Yüzbaşı? Konuşmak bazen insana yük olurmuş. Anla beni, zorlama..." Dedim yüzümde buruk bir tebessüm ile. "Olmasın Gökçe. Gerekirse ver o yükleri benim sırtıma." "Yapma Göktuğ..." "Sen böyle devam ettikçe yapacağım Gökçe. Ne dersen de, ne yaparsan yap." "Peki neden? Neden benim için korkuyorsun, neden beni korumaya çalışıyorsun, neden benim için uğraşıyorsun?" "Ben kimim, senin neyinim ki?" "Ben yanımdakilerin kılına bile zarar gelmesine izin vermem Savcı Hanım. Sok şunu aklına. Ayrıca benim için kim olduğunu, nasıl olduğunu sen bilemezsin..." "Söyle o zaman, bileyim." Sessiz kaldı.
"Her zaman ki gibi sessizlik sırası sana geçti değil mi?" Hafifçe güldüm. "Peki, nasıl istersen..." Evime yaklaşmıştık, çok az kalmıştı. "Sağa çeker misin?" "Sebep?" "İnmek istiyorum." "Sebep?" "Duracak mısın, yoksa araba hareket halindeyken kapıyı açıp atlayayım mı?" "Sakın." Dedikten sonra arabayı kenara çekti Göktuğ. "Bu saatte eve tek başına yürüyerek gitmeyi planlamıyorsun herhalde?" "Nereden bildin? Tam olarak onu düşünüyorum." "Olmaz." "Derken?" "Bu saatte, izin verir miyim sence?" "Vereceksin." "Vermeyeceğim." "Polisi ararım." "Ne olsun istiyorsun sen Gökçe ? Öldürülmek mi, kaçırılmak mı, hangisi?" "Ne saçmalıyorsun sen ya?" "Gerçek bunlar Gökçe. Aklın alıyor mu bilmiyorum ama insanlar katlediliyor. Hiç tanımadıkları insanlar tarafından. Ve sen resmen bir terör örgütünün içine giriyorsun bu görevde. Başına her an herşey gelebilir." "Senden önce ben tek başımaydım, bilmem hatırlar mısın? Çocukken de, şimdide. Bir erkek tarafından korunmama gerek yok." Deyip arabadan çıktım ve yürümeye başladım. Benimle birlikte o da arabadan çıktı. "Sakın peşimden gelme!" Cevap gelmedi. Kendi bilir, ne yaparsa yapsın. Muhtemelen ben uzaklaşmaya başladığımda arkamdan gelecekti ama olsun. En azından için rahat olur. Yürürken istemsizce gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Neden ağlıyordum? Bu yaşların sebebi neydi... Seviyor muydum, yoksa nefret mi ediyordum? Yavaştan bu gözyaşlarım hıçkırıklara dönüştü. Ben niye ağlıyorum? İnanın bende bilmiyorum... Genellikle ağlamam. Ağlasam bile tek başımayken ağlarım. Umarım arkamda gelen Göktuğ ağladığımı farketmez. Dahada rezil duruma düşmek istemiyorum. Ayrıca şuan ona sinirliyim. Taş kafalı öküz! Arabanın olduğu yerden henüz uzaklaşmamıştım. Çaktırmadan arkama baktığımda Göktuğ'nun beni izlediğini gördüm. Gerçi başka ne yapacak, tabii beni izleyecek. Adımlarım birden olduğum yere yapıştı. Yürüyemedim öylece kaldım. Bir an için gitmek istemedim. Ama gitmeliyim... Yürümeye devam ettim. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... Tekrar arkama baktığımda Göktuğ'nun da arkamdan geldiğini gördüm. Adımlarımı durdurup bana yetişmesini bekledim. Neden bilmiyorum ama bekledim. Ve yetiştide. "Ağlamışsın?" "Nereden çıkardın?" "Ağlamışsın." "Tamam, belkide evet. Peki benim ağlayıp ağlamamam senin için neyi değiştirecek?" "Bakıyorum da sinirin azalmış." "Tekrardan söylüyorum. Nereden çıkardın?" "Bilmem, içgüdülerime güveniyorum." "Tamam o zaman. Sen içgüdülerine güvenerek hayatını devam ettir, taş kafalı öküz!" "Vazgeçtim, azalmamış." Bu adam nasıl bu kadar rahat olabiliyor? Daha bilmem kaç dakika önce kavga etmiş olmamıza rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Allah'ım, sen şu rahatlıktan banada ver ya Rabbim. Evime gelmiştik. Arkamı dönüp Göktuğ'ya baktım. "Geldik. İyi akşamlar ve teşekkürler." "Özür dilerim." "Sorun değil." "Emin misin?" "Biraz daha sorgularsan şu ayakkabımı çıkarıp kafana fırlatacağım Göktuğ." Güldü. İyi bari, gülüşünüde görmüş olduk. "İyi akşamlar, dikkat et kendine." Dedi Göktuğ. "Tamam" der gibi başımı sallayıp eve girdim. Bugün ki sinir kotam dolduğuna göre uyumamam için hiçbir neden yoktu...
🌹
Gökçe evine girmişti. Göktuğ o kızın ağlama nedenini hâlâ anlamamıştı. Gökçe kolay kolay ağlayacak bir tip değildi çünkü. Çok takmamak lazım diyerek bu düşüncelerine bir son vermeye çalıştı Göktuğ. Fakat o bitirmeye çalıştıkça düşünceleri arttı da arttı. Arttı da arttı... Mesela neden Gökçe'ye onun için korktuğunu, onu korumaya çalıştığını söylemişti? Ve Gökçe bunları nasıl anlamıştı? Ayrıca susmak yakışmamıştı Gökçe'ye. Kesinlikle yakışmamıştı. Şuan bu düşüncelere son vermek adına uyuması gerektiğine karar verdi Göktuğ. Sacit'in yaşadığı yalının müştemilat'ında yakın korumalarıyla birlikte Göktuğ'da kalıyordu. Ondan istesede bu tür düşüncelere ayıracak zamanı yoktu. Kısacası onun için şuanda uyumak en iyi seçenekti...
Selam arkadaşlaarr. Biliyorum biraz hatta baya geç geldi bölüm o yüzden tekrardan . . . Okulda ki deneme sınavları ve hayatımda yaşanan diğer şeyler derken pek vaktim olmadı. Bölümü dün yazdım ve hemen buraya attım zaten. Tekrardan kusura bakmayın, ve muhtemelen 6.-7. Bölüm falan daha geç gelecek çünkü sınavlar başlıyor:) Neysee, kendinize iyi bakın, dikkatli oluuunn. Öpüldünüüzzz😽🤍🎀 |
0% |