Evde Savcılıktan gelen mailleri incelerken birden kapı açılma sesiyle birlikte Efsun'un geldiğini anladım.
"Ben geldiimm."
Tebessüm ettim.
"Hoşgeldin. Birşey mi oldu moralin pek yok gibi?" Dedim Efsun'un bıkkın suratına bakarken.
"Ay hiç sorma! Ben çıkmadan hemen bir adam geldi hastaneye. Adı Bora mıydı, Boran mıydı neydi. İşte herneyse, kolundan vurulmuş. Onun koluna da bakacak hemşire yoktu o an orada, o yüzden ben baktım. Uyuşturmak için jel sürmem gerekiyor normalde, sürmeme izin vermedi ve kurşunu zaten çıkarılmıştı ondan sadece dikiş attım
Ben dikişi atarken gıkı bile çıkmadı adamın! İltihap kapmaması için birkaç ilaç verdim ve 2,3 gün sonra tekrar gelmesini söyledim. "Sağolun, gelmeme gerek yok. Gerisini ben hallederim." dedi!" Dur, bir dakika... Bu, benim tanıdığım Boran olabilir miydi? İhtimaller... Daha sonra onun arayıp yoklarım.
"Hımm, adam delirmiş herhalde..."
"Aynen öyle! Neyse, sen napıyorsun?"
"Her zamanki gibi. İşe gittim, geldim. Şimdide Savcılıktan gelen mailleri inceliyorum."
"Anladım. O zaman ben şimdi gidip yemeği hazırlayayım, hazır olunca seni çağırırım." Dedi ve yanağıma bir öpücük kondurup üstünü değiştirmeye gitti Efsun. O gittiğine göre bende Boran'ı arayabilirdim. Hemen telefonumu alıp gerekeni yaptım. Yani Boran'ı aradım.
Birkaç saniye sonra "Alo?" diyen sesi duyuldu Boran'ın.
"Gökçe ben. Savcı Gökçe Kayaalp. Vuruldun mu?"
"Ha, şey. Kusura bakmayın sayın Savcım, tanıyamadım bir an. Evet vuruldum vurulmasına da, sizin bundan nasıl haberiniz oldu?"
"Off Boran, bırak şu Sayın Savcım'ı. İş ortağıyız biz sonuçta. Soruna gelecek olursak yaranı diken doktor, yani Efsun benim en yakın arkadaşım. Bu yeterli bir sebep bence."
"Nasıl yani, gerçekten mi?"
"Sence yalan mı? Her neyse, nasıl oldu?"
"Pardon, şaşırdım açıkçası. Ve önemli birşey değil. Sacit'in adamlarından birine yakalandım, Sacit'e söylemeden gerekeni yaptım, fakat benden önce o bana yapacağını yaptı diyelim."
"Anladım. Bu arada beni Efsun'umun senin yüzünden canı sıkılmış. Ona yapılanı kendime yapılmış varsayarım, o yüzden eğer Efsun sana dikişi çıkarttırmaya gel dediyse gideceksin."
Dediğimde telefondan ufak bir derin nefes alıp verme sesi geldi. Bunu "tamam" olarak varsaymalıydım sanırım. Ve evet, yine haklıydım.
"Tamam, ama istemeyerek gideceğimi belirtmek isterim."
"Hahahaha, hiç gülesim yoktu Boran'cığım. Neyse, sen git yinede hastaneye, belki sana kısmet çıkar." Dedim kıkırdayarak. "Kısmet" Derken Efsun'dan bahsettiğimi anlamış olacak ki "Sayın Savcım..." dedi, "Yapmayın şöyle şakalar." anlamında.
"Ayy tamam be, düşünsek suç düşünmesek suç.... "
"Neyse, kendine dikkat et Boran, görüşüz."
"Sizde öyle Sayın Savcım. Görüşmek üzere."
🌹
Göktuğ sonunda yalnız kalabilmişti. Bu da silah arkadaşları yani Katliam Timi ile konuşabileceği anlamına geliyordu.
Evet, onlar Katliam Timi'ydi.
"Yüzbaşı Göktuğ Ata
Kıdemli Üsteğmen Mert Kolpar
Astsubay Kıdemli Başçavuş Çevik Keskin
Astsubay Başçavuş Kemal Yılmaz
Astsubay Kıdemli Üstçavuş Çağatay Özsu
Astsubay Kıdemli Üstçavuş Yiğit Öztürk
Asteğmen Caner Kutlu
Teğmen Mustafa Tüğmen"
Özel Kuvvetlerin gözde isimleriydi bunlar. Katliam Timi'nin askerleri en ince ayrıntısına kadar incelenmiş, öyle bu Tim'e alınmışlardı. Bu yüzden bu Tim'de hataya yer yoktu, hiç olmamıştı, ve olamazdı. Göktuğ silah arkadaşlarını çok özlemişti, ama bellide etmek istemiyordu. Mert'in laubaliliklerini, Kemal'in mükemmel(şüpheli.) öğütlerini, hatta Çevik'in soğuk esprilerine bile özlem duyuyordu.
Hemen arama tuşuna bastı Göktuğ. Birkaç saniye sonra telefon açılmıştı. Bütün ekip tek bir ağızdan
"Konutanım!" demişti. Buna karşılık hafifçe güldü Göktuğ.
"Yaa, komutanım. Öyle özletirim işte kendimi."
"Komutanım, geçen operasyonda bir terörist vurmuşuumm, ooff offf. Tam 12'den." Dedi Çağatay. Bunun üzerine Caner hemen lafa girdi.
"Öyle diyorsun ama, sende tam 12'den vuruluyordun az kalsın be Çağatay'ım." Bu sefer gerçekten güldü Göktuğ.
"Komutanım, boşverin siz şunları. Nasılsınız, orada iyi gidiyor mu işler?" Şeklinde bir soru yöneltti Mustafa. Belkide Katliam Tim'inin en sakin askeri Mustafa'ydı. O haşinliğini çatışmalarda göstermeyi tercih ediyordu, Göktuğ'nun yıllardır yaptığı gözlem bunu gösteriyordu.
"Sağol Mustafa, sen olmasan da soran olmayacak herhalde. Valla burada işler iyi gidiyor diyeyim iyi gitsin. Asıl oralar nasıl, siz nasılsınız?"
"Elhamdülillah komutanım, şükür hepimiz iyiyiz. Görevden göreve koşuyoruz bizde." Dedi Mert bütün tim adına.
"En yakın zamanda bende geleceğim yanınıza aslanlarım. Sizde bu süre içerisinde çatışmaya devam." Dedi Göktuğ derin bir tebessümle.
"Neyse çok uzatmayayım. Kendinize iyi bakın, ben gelene kadar kimsenin kılına zarar gelmeyecek. Şimdiden uyarıyorum sizi, benden söylemesi." Dedi Göktuğ gülerek.
"Emredersiniz,komutanım!" Dedi bütün ekip tek bir ağızdan. Ve Göktuğ telefonu kapatmıştı...
🌹
Dün gece gram uyku tutmamıştı. Belkide olacak şeyleri önceden hissetmiştim. Bilemiyorum...
Birden telefonum çaldı. Arayan Cumhuriyet Savcısı Mercan Akarsu'ydu. Kesin bir boklar olmuştu. Allah'ım sen büyüksün, lütfen iyi bir haber gelsin. Çok uzatmadann telefonu açtım.
"Alo, Mercan Savcım. Bir sorun mu var?" Dedim hemen kelimelerimi toparlayarak.
"Başsavcım, Sıla Akcan'ın otopsi raporu geldi. Dilerseniz Savcılığa gelip dosyayı inceleyebilirsiniz." Dediğinde yine bir konuda haklı çıktığımı anlamıştım.
"Tamam Mercan Savcım. Ben ilgileneceğim." Dediğim an telefonu kapattım. Altıma siyah bir pantolon, üstüme bordo bir gömlek, ayakkabı olarakta siyah stilettolarımı giydim. Saç ve makyajdan sonra da evden çıkmaya hazırdım.
Arabada bindim ve Savcılığa sürmeye başladım. Bugün şarkı dinlemeyecektim. Uykusuz olduğum için başım ağrıyordu. Ve bu yüzden en ufak ses bile başımın ağrısına ağrı katıyordu. "Gökçe, kızım çok afedersin ama biraz salaklaştın sen herhalde? Aşk falan mı salaklaştırdı-" Aşk mı? AY NE AŞKI. AŞK NE ALAKA?! "Aşk ne alaka ya, görev diyecektim."
Yaklaşık 10 dakika sonra Savcılığa varmıştım. Hemen Mercan Savcı'nın odasına doğru yürümeye başladım. Odanın önüne geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Beni görünce hemen ayağa kalkmıştı.
"Hoşgeldiniz Gökçe Başsavcım." Derken bir yandan da dosyayı bana uzatmıştı Mercan Savcı.
"Hoşbuldum Mercan Savcım. Ben odama geçiyorum birşey olursa buradayım." Dedim ufak bir tebessümle. Bunu yaparken dosyayı da çoktan almıştım. Mercan Savcının "tamamdır" temalı baş hareketinden sonra odasından çıktım.
Odama geldiğimde hemen otopsi raporuna bakmaya başladım. Kurban, yani Sıla Akcan tam 8 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. Kanımı donduran bu detay asla hafife alınacak birşey değildi. İşte sen şimdi ananın bir şeyine tersten gireceksin Sacit Karayel!
🌹
Saat akşam 18:30'u gösteriyordu. Sacit her zaman ki gibi odasında bir takım işlerle ilgileniyordu. Tam o sırada önce kapı tıklandı, sonra içeriye giren Taylan telaşla konuşmaya başladı.
"Abi, polisler geldi!" Sacit bunu duyduğu anda ayağa kalktı.
"NASIL LAN. NEDEN?!"
"İnan orasını hiç bilmiyorum abi. Şimdi ne yapacağız?"
"NE BİLEYİM OĞLUM BEN! Bir inelim bakalım aşağıya." Sacit ceketini giyip aşağıya inerken polislerle konuşan Nicolas'ı gördü. Ellerinde kelepçe vardı Nico'nun. Bu görüntüyle karşı karşıya gelen Sacit bütün planın alt üst olduğunu anlamıştı. İşini şansa bırakamazdı. Hapise girse hiç çıkamazdı! Kapının önünde tam tamına 4 polis vardı. Silahını belinden çıkardı, ve tetiğe bastı. 1 şehit, 2 şehit, 3 şehit ve 4 şehit...
🌹
Göktuğ duyduğu silah seslerinden sonra hemen koşa koşa sesin geldiği yöne doğru gitti. Fakat karşılaştığı manzara hiç iyiye işaret değildi. Yerde kanlar içerisinde yatan 4 polis, karşılarında ise Nicolas ve Sacit... Tüyleri ürpermişti Göktuğ'nun. 4 polis şehit olmuştu ve Göktuğ buna engel olamamıştı... Bozuntuya vermemeye çalışarak; "Efendim, neler oldu burada?"
"Ne olmadı ki, tutuklanacaktık. Eğer tutuklansaydık bir daha hapisten çıkamazdık. Eşyalarınızı toplayın hemen Londra'ya uçacağız." İşte Göktuğ buna izin vermezdi veremezdi. Sacit'in hemen yanında ki Taylan'a bir el ateş etti. Daha sonra Sacit'in kollarını hızlıca arkasında bağladı. Bunu gören Nicolas ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"İşte orada dur. Bu ülkeye yaşattığın herşeyin bedelini ödeyeceksin." Dedi Göktuğ dişlerini sıkarak. Tam o sırada belinden silahını çıkarmaya çalışan Taylan'ı görüp bir el daha ateş etmişti Göktuğ.
"Ne oluyor, ne yapıyorsun sen Akgün!" Şeklinde bağırmıştı Sacit pisliği.
"Göktuğ Ata. YÜZBAŞI GÖKTUĞ ATA!"
Selam arkadaşlaaarrr. Bayadır yeni bölüm atamamıştıımm😭🤧 Bu yüzden bomba gibi bir bölümle geldim sizlereee. Aslında olaylar bu kadar çabuk gelişmemeliydi ama aklımda tasarladığım gibi yazdım. Daha sonra ki bölümlerde yarım kalan herşeyi yeniden devam ettireceğiiizz. Ha bu arada Katliam Timi'nin askerlerinin modellerine karar verdiimm.
Mert Kolpar:Halit Özgür Sarı
Çevik Keskin:Deniz Can Aktaş
Caner Kutlu:Cem Anıl Kenar
Çağatay Özsu:Alperen Duymaz
Yiğit Öztürk:Genco Özak
Mustafa Tümen:Faruk Aran
Kemal Yılmaz:Sarp Levendoğlu
Veee son olarak instagram hesabım;gokce_and_the_books
Okur Yorumları | Yorum Ekle |