Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.BÖLÜM

@gokyuzundekaybolma

4. bölüm yayında yorum ve oylarınız benim için önemli...Desteklerinizi bekliyorum.

İYİ OKUMALAR...

 

Herkes bir bana bir o adama bakarken, ben “Senin burada ne işin var?” diye sordum.

O ise şaşkınca bana döndü ve beni görünce, “Yok artık, sen nereden çıktın?” diye sordu.

Ben de, “Benim evimdesin ve bu soruyu soran kişi sen misin?” dedim.

İkimiz de birbirimize soru soruyorduk ama cevap veren yoktu.

Eren abi şaşkınca bana dönüp, “Arkadan arabana vuran Barut muydu?” diye sordu. O da bir soru yöneltti; adını bile yeni öğreniyordum. Şaka gibi, İrem ve gecenin o sırıtmalarının nedenini çok iyi biliyordum ama sustum.

Alp araya girip, “Belli ki ilk tanışma güzel geçmemiş; ben tanıştırayım.” dedi ve bana bakarak Barut denilen adamı gösterdi.

“Bu yakışıklı arkadaşımız, senin anlayacağın dilden dağ ayısı, hödük ve öküz dediğin arabana istemeyerek çarpan kişi Barut Kılıç. Kendisi binbaşı; Albayrak Timi’nin yeni komutanı, Eren abinim ve Ateş’in yakın arkadaşı ve lojmanın bu binasında kalan son daireye taşınan kişi, yani komşumuz.”

Binada 5 daire vardı; en alt katta Ateş ve Alp yaşıyordu, onun üstünde Eren abi, 3. katta Timi, 4. katta biz vardık. Demek ki 5. katın sahibi oymuş.

Herkes şaşkınca bakarken ben, “Ne bu, İsviçre çakısı mı? Sürekli yeni bir şey çıkıyor.” dedim.

Diğerleri dediğim şeyle gülerken Alp beni göstererek, “Bu güzel arkadaşımız, senin anlayacağın dilden başına aldığı bela ve arabası ani fren yaptığı için vurduğun arabanın sahibi Asena Bozkurt. Kendisi MİT ajanı, Ateş’le benim kuzenim, Eren abinin kardeşi sayılır; lojmanda bugün taşınıyorlar, taburun gözbebeği.” dedi.

O da bana bakıp aynı şekilde, “Ee, senin de bir İsviçre çakısından bir farkın yokmuş. Bir de bana diyordun, ‘Doğru söyle, Yarbay Salih’in bahsettiği dişi kurt sen misin?’ diye sordu.

“Tabii, namımız hızlı yayılıyor.”

Uzun boylu, kaslı, esmer, yeşil gözlü, bencil bir dağ ayısı gibi biriydi; akıllarda öyle canlansın. Herkes ayaktaydı, kısa bir sessizlik oldu. O sessizliği ise İrem bozdu: “Ne o, ayakta bekleyip susacak mıyız? Madem komşuyuz, biz de tanışalım,” dedi ve öne çıktı. “Merhaba, ben İrem. Asena’nın arkadaşıyım. Aynı zamanda birlikte yaşıyoruz,” dedi.

Eren abiyi göstererek, “Kardeşi oluyorum,” diye ekledi. Barut hafif bir tebessümle başını salladı. İrem’in ardından Gece, “Ben de Gece, Asena’nın arkadaşıyım, 3’ümüz kalıyoruz burada,” dedi. Barut, aynı şekilde selamladı. Alp de Tim'i göstererek, “Burada tanışmanız nasip oldu, Albayrak Timi,” dedi.

Barut, odadaki herkesle tanıştıktan sonra güzelce oturduk. O sırada İrem mutfaktan rakı şişeleriyle geldi. Ben o sırada tek yaptığım şey, elinde emziği göğüs kafesime yatarak uyuyan Nida’nın saçlarını okşamaktı.

Neden bilmiyorum ama çocukları çok seviyordum; bu sadece Nida’yla sınırlı değildi. Arada oyuncaklar, giysiler alıp yetimhaneye giderdim. Onların mutlu olması beni daha da mutlu ediyordu.

Sinem abla, benimle Nida'nın fotoğrafını çekip Eren abiyi dürttü. İkisi de bize bakıp fısıldaşırken, Sinem abla yanıma gelip, “Nasıl da yakışıyor eline! Eee, Nida’ya da kardeş lazım, sıkılıyor çocuk,” dedi.

Ben de ters bir bakış atıp, “Yapın o zaman, yenge; bana mı soruyorsunuz?” dedim. Eren abi, “Olur, bence de Nida’ya kardeş lazım,” dedi. Benim attığım bakışın aynısını Sinem abla Eren abiye attı. Eren abi, “Bakma öyle, tamam,” derken, İrem rakının yanına mezeleri koyup yanıma oturdu. “Asena zaten evlenmeden çocuğu yapıp adamı da kapının önüne atar.” dedi ve rakısından bir yudum aldı.

Herkes toplanmıştı; bazıları sandalyeye, bazıları yere, bazıları koltuğa oturmuş, rakı içiyordu. Ben, “Aynen; bir de çocuk bakacak zamanım var. Sen yapıyorsan, ben sana bulayım bir tane,” dedim. İrem gözlerini açıp, “Ay, olur!” dedi. Eren abiden bir yastık yiyince sustu. Gece, gülüp, “Asena’yı alacak adam yandı, valla!” dedi. Ben de, “Hemen Asena boşta, saldırın. Kucağımda çocuk var, şükredin,” dedim. Taha oradan, “Kız, sen hep boştun, onu ne yapacağız?” dedi. Ben de, “Taha, sen de hep dolusun, onu ne yapacağız?” dedim.

 

Sinem abla konudan bağımsız bir şekilde, "Asena, sen Nida'yı ver, ben onu yatırayım." dedi. Kafamı sallayarak, Nida’yı uyandırmadan Sinem ablaya uzattım. O, Nida’yı yatırmaya giderken ben de rakımdan bir yudum aldım. O sırada, Sinem abla geri geldi. Eren abi, “Ben kız kardeşlerimi evlendirmeyeceğim, aklınızdan çıkarın, ne Asena, ne İrem, ne de Gece!” dedi. İrem gözlerini devirirken, Gece, “Eren abi, beni o listeden çıkarır mısın?” dedi. Eren abi cıklayıp, “Olmaz!” dedi ve kaşlarını çatıp, “Yoksa sevdiğin mi var?” diye sordu. Gece, “Keşke!” derken İrem, “Maalesef!” diyordu. Ben de, “Allah’a şükür yok,” dedim. Gece ve İrem bana ters bir bakış atıyorlardı.

Ben de, “Bakmayın öyle, kimsenin aşk acısını çekemem,” dedim. İrem, “Sevdiğim yok,” diyordu ama deliler gibi Alp’ten hoşlanıyordu; kaçar mı Bozkurt'un gözünden?

Ortamda bir sessizlik oluşmuşken, o sessizliği bozan ses, benim telefonumun çalma sesi oldu. Telefona baktığımda arayan kişinin Salih Yarbay olduğunu gördüm. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.

ASENA: EFENDİM AMCACIM

SALİH YARBAY:KIZIM NE YAPIYORSUN

ASENA: NE YAPAYIM OTURUYORUZ ÖYLE SEN NE YAPIYORSUN

SALİH YARBAY:BENDE ÇALIŞIYORUM AYNI ŞEYLER

ASENA: NE ZAMAN BİTER İŞLERİN

SALİH YARBAY:VAR BAYAĞI SABAHLARIM HERHALDE

ASENA: GELİYİM YARDIMA

SALİH YARBAY:YOK KIZIM DİNLEN SEN BEN SENİN NASIL OLDUĞUNU ÖĞRENMEK İÇİN ARADIM YARDIMA GEL DİYE DEĞİL

ASENA: OLUR MU ÖYLE BEN GELİRİM BİRAZDAN HEM BİR KAHVE İÇERİZ HEMDE KONUŞACAKLARIM VAR SENİNLE

SALİH YARBAY:İYİ GEL BAKALIM KONUŞALIM

biz vedalaşıp telefonu kapatınca oturduğum

Oturduğum koltuktan kalktım. Eren abi, “Nereye?” diye sorunca, “Amcamın yanına.” diye cevapladım. Gece, “Daha yemek yiyecektik, geldiğinden beri bir şey yemedin,” dedi. Ben de, “Yerim, ben size afiyet olsun,” dedim.

Ayakkabılarımı giymek için eğilmişken üzerime bir gölge düştü. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda o kişinin Barut olduğunu gördüm. O da bana bakınca göz göze geldik.

“Sen nereye?” diye sordum.

“Tabura gitmem lazım, birkaç evrak işleri var,”

Kafamı salladım ve binadan çıktık. Yağmur yağıyordu. Sabah arkamdan vurduğu arabaya yönelirken ben yürümeye başladım. Üzerime ceket bile almamışken sadece yürümek istedim. Tabur lojmanı çok uzak değildi; yürüyerek gidebilirdim ama yağmur hızlanmıştı.

Barut arkamdan, “Yürüyerek gitmeyi düşünmüyorsun herhalde,” diye sordu.

“Evet, öyle düşünüyorum.”

Barut, “Yağmuru görmüyorsun herhalde?” dedi.

“Yağmur yağıyor diye yürümekten mi vazgeçeyim?” diye tersledim.

Göz devirdi. “İyi, ne halin varsa gör; yalvarmayacağım herhalde benimle gel diye” dedi.

Ben de göz devirip yoluma devam ettim.

 

 

4. bölümünde sonuna geldik yorum ve oylarınızı bekliyorum...

Loading...
0%