Yeni Üyelik
2.
Bölüm

(2) Korkular ve Travmalar Yumağı

@gomuluruhlar

Cem Adrian/Aylin Aslım~Herkes Gider Mi?

maNga×Second~Dünyanın Sonuna Doğmuşum×Aklımda Bir Kördüğüm

İyi okumalar.

(_-_-_-_-_-_)

Uzun özet yazılacak bir şeyim yoktu. Anlatılacak güzel bir hikâyem yoktu. 6 kelime ile özetlerdim kendimi, özetlenebilirdim. “Siz hiç tekrar tekrar öldürüldünüz mü?”

Normal bir ölüm değildi ama kastettiğim, sadece ölenin anlayabileceği bir ölüm. Bedenin canını yakan her şey ruhu yaralardı. Bir de bedenden kaybolup, ruhu cesede çeviren acılar vardı. Darbe değil kastettiğim, kalbe düzenlenen suikast olan o ağır acılar.

Duydun mu? Bir daha öldüm.

“Tanışmak mı istiyorsun?” dedim alayla gülümseyerek. Cevap vermem bir dakikadan uzun sürdüğü için aklına bambaşka şeyler yerleşmişti, üst dişleri ile alt dudağını kıstırırken daha geniş gülümsedi. Dizimi iki bacağının arasına şiddetle geçirdiğimde inleyerek geri çekildi, o olduğu yerde acı içinde tepinirken onun geldiği yoldan geri döndüm. İçeri girdim, üst kata çıktım ve kalacağım odaya girdim. Kızlar bir yatağın üzerinde toparlanmış konuşuyorlardı, beni gördüklerinde bir anda konu dağıldı. “Devam edin, devam edin.” dedi yatağında ayrı bir şekilde oturan Maya. Az önce Deniz’i şikâyet etmememi söyleyen kıza başını sola yatırarak gülümsedi. “Az önce yüzüne de söylerim diyordun.” Bazı anlarda yumuşak görüntüsünden canavar çıkıyordu. Derin sessizliği kızın gözlerine bakarak bozdum. “Daha önce madalya aldın mı?” dedim kaşlarımı çatarak. Yatağıma ilerlediğim sırada başını iki yana salladı. Ben başımı onaylamak için salladım, ıslak saçlarım yüzüme düştüğünde parmaklarım ile tarayarak geriye attım, çantamı açtım. “Güzel.” Dedim keyif alır gibi. Hoşuma gittiğini hissettiğimde dikkatimi dağıtmaya çalıştım, cani olmayacaktım. “Ben sana çok güzel bir ödül vereceğim, şanslısın çünkü ben bu ödülü defalarca kaybettim.” Çıkardığım bıçağı açtım ve düşünmeden fırlattım, çığlık atarak eğildi, bıçak duvara çarptı ve yatağına düştü.

Vazgeçmiştim. Cani olacaktım, ölümün hesabını soracaktım.

“Al.” dedim. “Bıçak hediyem olsun. Ama eğer ihtiyacım olursa geri alırım ve sana en güzel hediyeyi veririm.” Tüm kızlar aynı anda kalktı, bana döndüklerinde ellerimi eşofmanımın ceplerine koydum. Tam karşımda durdular, kızlardan biri ağzını açtığı anda Maya bileğimi tutarak elimi cebimden çıkardı, küçük çakıyı avucuma bıraktı. Herkes ona baktığında kollarını bağladı, sırtını ranzanın başlığına yasladı. “Madem bire beş yeteceksiniz, o zaman şartlar az da olsa eşitlensin.”

“Sen ne boka yarıyorsun o zaman?” Maya genizden güldü. “Sizin birbirinize ihtiyacınız çok fazla ama bu delinin bana ihtiyacı yok.” Bu sefer Maya’nın üzerine yürümeye kalktığında bıçağın ucunu karnına yasladım. Bir bıçağa, bir bana baktı. Ağzını açtığı anda kapı çaldı, bıçağı katladım ve tişörtümün içine, omzuma sakladım. Kapı açıldı, nöbetçi olan hoca birkaç saniye bize baktı, ardından kuzu kesilen kızlara döndü, başıyla dışarıyı işaret etti. “Odanıza.” Odadaki kuzular boncuk gibi dökülürken saate döndüm. Daha vardı. “Yeter bu kadar.” dedim karşımdaki kıza. Başımı sağa yatırdım, dudağımın bir kenarı alayla geri çekildi. “Gece ruhun beni öldürmeye çalışmaz, değil mi? Ruhun diyorum çünkü öyle bir şey denersen senden önce haberim olur.” Arkama döndüğümde Maya ile göz göze geldik. Bıçağı sakladığım yerden çıkardım ve ona verdim. “Gerçekten delisin.” dedi. “Ben senin delini sevdim.” dedi bıçağı elimden alırken. Bir tepki vermedim, sadece başımı salladım.

Duş alıp yeniden odadan çıktım, bu sefer ortak spor salonuna indim. Herkes kendi halinde etrafa dağılmıştı, birkaç kişi bana baktı ve yeniden önüne döndü. En kuytu köşedeki boks torbasına ilerledim. Üzerimdeki kapüşonlu kazağı çıkardım, altımdaki siyah sporcu atleti ile kaldım. Çıplak ellerime baktım, çalışırken eldiven giymem ne kadar tekrarlansa da serbest kalmak isteyen parmaklarımı açıp kapattım, yumruk haline getirdim ve birini kendime çekerken diğerini torbaya sertçe çarptım. Savrulan torba yeniden düzelirken bu sefer diğer yumruğumu vurdum.

“Karşılık da almak ister misin?” dediğinde torbayı kenara ittim ve arkasına baktım. Deniz gözlü her zamanki gülümsemesi ile bana bakıyordu. O kadar gülümsemekten çenesi falan ağrımıyor muydu? Güzel gülüyordu, ama ben gülümsemekte zorlanan biriydim.

“İstesem ne yapacaksın?” dedim gözlerimi kısarak. Attığı eldivenleri yakaladım, elinde kalanları da kendisi giydi. Torbayı asılı olduğu kancadan çıkardığım sırada o da üzerindeki tişörtü çıkardı. Yüzüme bakıyordu, ona bakmamı ve bir tepki vermemi bekliyordu fakat ben ona bakmamak için gözlerimi avucuma alıp çöpe atmak istiyordum. Torbayı köşeye koydum, duvara yasladım ve sonunda ona döndüm.

İçimden ettiğim küfürler dışa vuruyor muydu?

Birkaç saniye nefes alamadım. Bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Kaslarının derin hatları vardı, ten rengi beyaz gibi gözüküyordu, ışık arkasından vurduğu için karanlıktaydı. Omuzları genişti ve köprücük kemikleri belirgindi.

 

Hiçbir şey olmamış gibi yüzüne baktım, hala gülümsüyordu. Parmaklarımı açıp kapatarak yaklaşmasını söyledim, ardından yumruklarımı kaldırarak pozisyon aldım. Aynı şekilde karşılık verirken gülümsemesi yok oldu. Birbirimize baktık, ilk hamleyi birbirimizden bekliyorduk. En sonunda yumruğumu suratına savurdum, yumruğum avucuna hapsoldu, o yüzüme vurmak için hamle yaptığında dizimi bacağına geçirdim, hızlanarak yeniden etrafımda döndüm ve ayağımı başının diğer tarafına geçirdim. Başı savrulsa da tekme attı, göğsüme inen tekmeyle sendeledim. Yeniden dengemi sağladığım anda deniz gözlünün göğsüne tekmemi en sert haliyle geçirdim. Yeniden üzerine çöktüm, yumruğumu defalarca art arda geçirdim. Bedenimi şiddetle savurduğunda sürüklendim, sırtım duvara yüksek bir şiddetle çarptığında durdum. Acıyla inledim, canımın yanması yüzünden kıvranarak kıpırdandım. Hemen önümde diz çöktü, koluma ve sırtıma dokundu. “Gece.” dedi korkuyla. “İyi misin?” Doğruldum, elimi yere bastırarak kalkmaya çalıştım. Arkama geçti, elleri sporcu atletimin eteklerine sarıldığında başımı yarım çevirip ona baktım. “İyi misin? Bir bakayım-“ Elini yakalamaya çalıştım. “İyiyim.” dedim. “Kızarırsa morarır Gece, krem süre-“ Sırtımı sıyırdığında soğuk hava bedenime yayıldı. “Ge-“ Nefesini tutmuştu.

Kendimi ileri ittim ve sırtımı kapattım. “Yok bir şey.” dedim anında. “Yaralar.” dedi tek nefeste. Hala kilitlenmiş bir haldeydi, yüzüme bakıyordu. “Gece.” dedi yeniden. “Nasıl yok bir şey?” dedi inleyerek. Ayağa kalktı, bana ilerlediğinde geri çekildim. “Sırtına yanıklarla adını yazmışlar Gece, nasıl yok bir şey?” Cümlesinden nefesim tıkanmıştı. “Yok.” dedim. Dudaklarımın arasından sessiz bir nefes aldım. “Bir şey yok.” Eldivenleri çıkarırken tişörtüme ilerledim, üzerime giydim ve koşarak uzaklaştım.

Odadan saatler sonra yemek yemek için çıkmıştım, hiçbir şeyle ilgilenmeden yemekhaneye indim. Sadece salata ve pilav aldım, en kenardaki boş masaya oturdum ve sessizce yemeğimi yemeye başladım.

Bir anda yanımdaki ve karşımdaki sandalyeler çekilince başımı kaldırıp etrafıma baktım. Çınar, Maya ve deniz gözlü masaya oturduklarında birkaç saniye boş bakışlarla onları izledim, ardından yemeğime döndüm. "İnsanlık da yapmayalım." diye homurdandığında "Yapma." diye karşılık verdim Çınar'a.

Başka bir şey söylemedi, herkes yemeğine gömüldü. Deniz gözlü bakışlarını benden ayırmıyordu, artık gülümsemiyordu. Yüzüne baktığımda ise acıma yoktu, bambaşka bir duygu vardı ama ne olduğunu çıkaramıyordum.

 

Yarısından sonra midem kabul etmeyince ayağa kalktım, tabldotu kirlilerin olduğu yere bıraktım. "Çok az yedin." dediğinde deniz gözlüye ters bir bakış attım. "Seninle olan bağlamını çözemedim." dedim. Sana ne, kelimesini anlamıyorsa farklı yollar üretirdim. Güldü, dirseklerini masaya koyarken ellerini bağladı. "Diyet mi yapıyorsun?" Güldüğü şeyin benim cehennemim olduğunu bilseydi yine güler miydi merak etmişti.

"Aç bırakılıyordum." diyerek lafını ağzına yıktım. Şaşkınlıkla durdu, bakışları bedenimde gezindi. Sırtımda gördüğü yaraların fazlası olup olmadığını öğrenmek ister gibi bakıyordu, daha fazlası vardı. "Benim hayatımın salisesi dahi seni ilgilendirmez.”

"Aç bırakılıyordum." diyerek lafı ağzına tıktım. Bakışları yeniden değişti, az önce anlam veremediğim bakışlarını şimdi çözmüştüm. Korkuyordu. Neyden?

"K-kim aç bırakıyordu?" dedi Maya şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Anne, baban mı?" Başımı iki yana salladım. "Yetimhane." dedim. "Yaşamak için aç kaldım ben." Sessizlik oluştu, yemekhanenin gürültüsü sessizliği bastırırken onların ne yapacağını umursamadan dışarı çıktım.

Devrim Hoca'nın beni sınıfa çağırdığı zamanın üzerinden 3 dakika geçmişti, koşarak sınıfa girdim. "4 dakika." dedim, Devrim Hoca'ya döndüm. "Ne ceza verirseniz hocam."

"Ceza mı?" dedi şaşırmış gibi yaparak. Başımı salladım. “Ne tür cezalar veriyorlardı?” dediğinde tıkanık bir nefesle boğuşuyordum. “Genelde dayak.” dedim. “Haddi sınırı olmayan bir dayak. Aç bırakıyorlardı, uyutmuyorlardı, soğuk bir yere kapatıyorlardı.” Durdum. “Çok nadir olarak yanıklar vardı.”

“Yanıklar mı?” dedi kaşlarını çatarak. Başımı salladım. “Nasıl yanıklar?” dediğinde sinirli bir nefes alıp verdim, tişörtümü sıyırarak sırtımı döndüm. “Dua.” dedi şaşkınlıkla. Neyine şaşırıyordu ki? “Birkaç tane daha var.” dedim. “Başlayalım hocam.” dediğimde başını salladı, ayağa kalktı. Uzun bir süre boks torbasıyla savaştım, ilk fırsatta ise kaçarak odama çıktım.

Alışkanlığım yüzünden saat 10’da uyumam lazımdı fakat nedense uyumam imkânsız gibi geliyordu. Yorganın içinde cenin pozisyonu almıştım fakat sızlayan yaralarım yüzünden rahat edemiyordum, doğruldum ve karnımdaki, sırtımdaki yaralara baktım. Çok fazla morluk vardı, bazen kemer ya da keskin şeylerin yarası kalıyordu. Derin bir nefes aldım, tişörtümü indirdim. Aldığım darbeler acıtmazken sakin olduğum anda yaralarım rahatsız ediyordu. Kanama ihtimali olan yaralarımı sarmaya karar verdim, banyoya girip hızlı bir duş aldım ve sargı beziyle çıktım.

Kapı açıldığında başımı kaldırdım, tişörtümü indirirken sargı bezini aceleyle bacağımın altına sıkıştırdım. “Gece.” dedi deniz gözlü şaşkınlıkla. Kapıyı kapatıp içeri girdi, bana yaklaştığında yatağın üzerinde geri çekildim. “Gece senin-” Başımı iki yana salladım.

“Ne istiyorsun?” diye sordum. “Çık dışarı.” Bir adım daha attığında saldırgan bir tınıyla ona karşı durdum. . “Çık dışarı.” diye yineledim daha sert bir tınıyla. “Tamam.” dedi ellerini kaldırırken. “Tamam.” diye yineledi. “Sormayacağım bir şey.” dedi. “Yardım edeyim.”

“Sorman umurumda mı?” dedim dişlerimin arasından. “Yaralarını gizlemen ne işe yarayacak?” diye fısıldadığımda nefesim tıkandı. Öylece gözlerine bakıyordum, tüm bedenimde bakışlarını gezdiriyordu. “Gece.” Dediğinde başımı geriye attım, derin bir nefes verdim. “Tamam.” dedim inleyerek. “Sonrasında rahat bırak beni, tamam.” Yaklaştı, kenara çıktım. Yanıma oturdu, sargı bezini aldı ve tişörtümü sıyırdı.

Verdiği nefes tenime, yaralarıma çarptı. Yaralarımı temizleyerek dikkatlice sardı, tişörtümü indirdiğimde ayağa kalktı. “Anlat bana.” diye fısıldadı.

“Gizleyince geçmiyor.”

“Anlatmak yaşatıyor sanki.”

“Anlattığın yaşatır.” Nefesim boğazıma battı. Anlat bana dedikten sonra anlattığın yaşatır demesi ile başka pencereler açmıştı. “Çık artık.” dedim kontrolsüzce. “Niye canımın yanmasını umursuyorsun?” dedim ayağa kalkarken. “Niye benim canımın yandığını duymak istiyorsun.” dedim. Neye öfkelendiğimi bilmiyordum fakat canımın yandığını bilmesi rahatsız etmişti. “Ne istiyorsun lan benden?”

“Ben-“ Parmaklarımı saçlarıma geçirdim, inleyerek bir nefes aldım. “Ne sen?” diye bağırdım. “Devam etsene, konuşsana ne ben ne?”

“Çünkü olmuyor!” diye bağırdı. “Sustukça olmuyor! Geçmiyor, iyileşmiyor! Canının yanması senin hoşuna gidiyor çünkü sustukça daha çok acıyor.” Ellerim boşluğa kaydı, genzimden kısık bir feryat düştü. “Hoşuma gitmiyor.” dedim. “O zaman.” dedi. “Anlat o zaman Gece.”

“Çok dayak yedim ben, çok canımı yaktılar. Ağladım diye bir daha dayak yedim, neyi duymak istiyorsun?” dedim. “Bunu mu istiyorsun, al.” Üzerimdeki tişörtü tek hamlede çıkardım. Bakışlarını gözlerimden ayırmıyordu. “Bak.” dedim karnımdaki morlukları gösterirken. “Bak benim bedenim ne kadar kötü gözüküyor Deniz! Bu muydu istediğin?” Yaralarıma bakıyordu, derin nefesler alıp veriyordu. “Bu.” diye fısıldadı. “Canın yanıyor.” dedi. “Fark ettirmediğini düşünüyorsun ama gözlerinden artık kan akıyor Gece. Yaralarını gizleme, gizledikçe acıyor.” Burukça gülümsedi. “Bende biliyorum, nasıl acıdığını.” Tepki veremedim, öylece yüzüne baktım. “Çık git.” dediğimde başını salladı ve odadan çıktı. Yatağa oturdum, sakinleşmek amacı ile nefes aldım. Normalden fazla olan nefeslerimin inleme gibi çıkan sesleri odadaki tek sesti. Toparlanıp ayağa kalktım, kolumdaki sargıyı gizlemesi için uzun kollu bir kapüşonlu çıkardım. Giymeden önce aynanın karşısına geçtim, kendime baktım.

Kızıl saçlarım vücudumdaki en renkli şey değildi ama öyle olmasını isterdim. Görünmeyen yerlerimde morluklar, küçük kesikler ve artık sargı bezleri vardı. Aynaya yaklaştım, gözlerime baktım. Açık kahve gözlerimin içindeki duyguları inceledim.

Nefret. Öfke. Acı. Sevgi değil, sevgisizlik. Edilen beddualar da vardı gözlerimde. 8 yaşındaki o kızın kurtulma umudu ölmüştü, artık sadece komadan uyandığında 9 yaşına gireli 4 gün olduğunu öğrenen kız çocuğunun ölme isteği vardı.

Hayallerimi yaşamak istemiştim en eski anımda. Hayal kurmuştum, verilen ödevin arkasına çizim yapmıştım. Hayallerim suratıma tokat olarak indi, hayallerimden vazgeçtim. Çizdiğim resmi betondan, içinde hiçbir şey olmayan soğuk odada ısınmak için çaldığım çakmakla yaktım.

Sonra mutlu olduğum bir an yaşamak istedim. Onu yazmıştım, bir tükenmez kalemle koluma. Kolumda. Yazdığım yerde bir yanık izi kaldı, o yanık izini kapatıldığım odada saatler içinde ince katman halinde donan suyla acısını azaltmaya çalıştım. Azaltamadım, acıdığını unuttum.

Sonra yaşamak istedim. Sadece yaşamak. Gece kâbusumda sayıklamıştım bunu, uyandırılmış ve asıl kâbusu yeniden yaşamıştım. Morluklarıma aynanın karşısında baktım, kendime acıdım, çevremdekiler bana acısın, daha 8 yaşındayım dedim fakat sessizdim.

Sadece ölmek istedim. Çizemedim, yazamadım, rüyama bile gelmedi. İçimde kimsenin duymadığı bir şarkıydı, bu yüzden tokat yemedim ama korkudan o tokadı kendime attım, ölme isteğimi bile dillendiremedim. Sessizleştim, sustum, sindim, istedikleri gibi bir insan oldum.

Canımın yandığını kimseye söylememiştim çünkü söylediğimde öldürülmüştüm.

(_-_-_-_-_-_)

Evet, bu bölüm de bitti. Gece Dua kırık bir kız, anlamışsınızdır. Neden kırıldığını da.

Travma kaldığı için kurtulamadığı şeyler var, ilerleyen bölümlerde daha net ortaya çıkacak.

Şimdilik görüşürüz. Kendinize güzel bakın.

Seviliyorsunuz.

 

Loading...
0%