Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@gotten_bacakli

 

Serkan kızın odasına girdi sessizce. Alkım'ın biyolojik ailesi ile tanışmasından üç gün geçmişti. Bu üç günde Alkım artık Sancak değil Akyıldız olmuştu.

 

O hala Serkan'ın kızıydı. Kimse aksini iddia edemezdi. Soyadının değişmesi kalbindeki yerini değiştirmiyordu.

 

Rize'ye gitme vakti gelmişti. Kağan odasında hazırlanıyordu. Serkan da kızını uyandırmaya gelmişti.

 

Serkan gözlerini Alkım'ın dağılmış kıvırcık saçlarında gezdirdi. Dudakları kendiliğinden kıvrıldı. Bu kıvırcık saçların tek bir teline bile canı fedaydı.

 

Yavaşca kızına yaklaştı. Her zaman onu nasıl uyandırıyorsa öyle uyandırdı.

 

Yanaklarından ard arda öperek.

 

Alkım uyku mahmuru bir şekilde gözlerini açtığında Serkan daha da geniş gülümsedi. Kızının uyku mahmuru haline ölüp bitiyordu. Gerçi kızının her haline ölüp bitiyordu, orası ayrı bir konuydu.

 

Alkım babasına uykulu gözlerle baktı, gülümseyip kollarını hemen babasına doladı. Hala ayılabilmiş değildi.

 

Serkan boynunu koklayıp öptü. "Güzel kızım Rize'ye gitme vaktimiz geldi. Hazırlanalım mı?"

 

"Hı hı" dedi Alkım ama neye dediğini bilmiyordu. Serkan gülüp ayağa kalktı. Alkım başını babasının omzuna yasladı.

 

Bir kaç dakika boyunca Alkım'ın ayılmasını bekledi. Alkım ayılınca başını Serkan'ın omzundan ayırdı.

 

"Hazıyyanayım" Serkan kızını yere indirdi. Saçlarına küçük bir buse kondurdu.

 

Alkım'ın dolabını açıp ne giyeceğini düşünmeye başladı. Temmuz ayında olduklarından hava çok sıcaktı.

 

Mavi kot bir şort ve beyaz renkli, üstünde çilekler olan tişörtü aldı.

 

"Bunlar olur mu babacığım?" Alkım gülümseyip başıyla onayladı.

 

"Oyuy" diyip babasının elinden kıyafetleri aldı. Serkan yanağını öpüp buklelerini karıştırdı.

 

"Sen giyin bebeğim ben abinin yanına gidiyorum." Alkım başını sallayınca odadan çıktı.

 

Kağan'ın odasına girdiğinde aynada kendine çeki düzen verdiğini gördü.

 

Kağan babasının aksine çok düzenli ve disiplinli bir insandı. Odasında dağınık ve pis bir şey dahi bulunamazdı. Her şey yerli yerinde olurdu. Görünüşüne de önem verirdi.

 

Serkan ise tam tersiydi. Genellikle kendi rahatlığına önem veren bir tavrı vardı. Şirkete takım elbiseli değil eşofmanla giderdi.

 

O da kendi babasının tam tersiydi. Kağan aynı dedesine benzerdi. Tabii Kağan'ın bir vicdanı vardı.

 

Şirket işleri Serkan'a göre değildi. Şirkete babasının tehditiyle gidiyordu. Hemde kendi torunlarıyla

 

Evet Azat Sancak oğlunu çocuklarının hayatıyla tehdit etmişti. Serkan babasını tanıyordu. Onun için en önemli şey güçtü. Ve güç için de ortadan kaldıramayacağı kimse yoktu. Kendi çocuklarını bile silip atabilirdi.

 

Kardeşi olmaması omuzlarına daha fazla yük bindirmişti. Umursamıyor gibi davranıyordu. Ama omzundaki yükler ağır gelmeye başlıyordu. Bazı geceler 'Neden kimsesizim Allah'ım, kötü bir insan mıyım?' diye ağladığını bir Allah bir de Serkan biliyordu. Tabii bir de Cihangir.

 

Oysa kötü bir insan olduğu için değildi yükler. Bu da onun imtihanıydı. Kimsesizliği de onun sınavıydı. Bir çok insanın sınanması gibi oda sınanıyordu.

 

Bu imtihanlarda bize yardım edenler elbette ki olurdu. Kimse, kimsesiz olamazdı. Allah yanımızdaydı.

 

Serkan da Allah'a ve Cihangir'e sığındı. Sadece Cihangir'in omzunda ağladı. Cihangir bütün aradaki düşmalığa rağmen Serkan'ı kardeşi yerine koydu. Onun derdini kendi derdi bildi. Serkan içinde aynısı geçerliydi.

 

Fakat babaları oğullarının düşmanlarının çocuklarıyla dost olmasını o koca gururlarına yedirememişlerdi.

 

Mehmet Akyıldız oğluna kızsa da hiç bir zaman Azat kadar ileri gitmedi.

 

Azat oğlunu Cihangir'den vazgeçirmek için her şeyi yaptı. Dövdü hakaretler etti. Ama hiç biri umrunda olmadı Serkan'ın.

 

Kemer izleri açıldı sırtında, 'Olsun dedi, Cihangir var' Cihangir onun bu yaşamındaki tesellisi gibiydi.

 

Ta ki babası onu Cihangir'in hayatıyla tehdit edene kadar. Babası acımasızdı, yapardı. Tamam dedi. Tamam demekten başka bir çıkış yolu yoktu.

 

Cihangir ile konuşmadı. Yüzüne dahi bakmadı. En son ise 'Babalarımız haklı biz görüşmemeliyiz.' dedi. Cihangir anlayamamıştı. Bunca yıllık kardeşi böyle biri değildi.

 

Bu yüzden vazgeçmedi. Sürekli dibinde bitti. Serkan'ın ise kafasının içinde sürekli babasının tehditleri dönüyordu.

 

'Git yanımdan bizim kardeşliğimiz bitti.' dedi uzun bir zaman sonra ilk defa gözünün içine bakarak. Oysa istemiyordu gitmesini, fakat yapacak bir şey de yoktu.

 

Cihangir hiç bir şey demedi. İstenmediği yerde duramazdı. Durmadı. Gitti.

 

O gittikten sonra Serkan odasında hıçkıra hıçkıra ağladı. Yaslanabileceği tek omzu, sırdaşı, kardeşi gitmişti. Derdini sıkıntısını anlatacabileceği tek yer artık kara topraktı.

 

Serkan'ın annesi Serkan tam yedi yaşındayken gözleri önünde intihar etmişti. Küçücük kollarıyla nefessiz kalan annesini kurtarmaya çalışıyordu. İntiharı engelleyemişti.

 

Hayır ona göre bu bir intihar değildi. Bu bir cinayetti. Bazı intiharların katili olurdu. Annesininki de Azat Sancak'tı.

 

Babasının yanından ayrılmıştı bir süre sonra. Kendi parasıyla yeni bir eve çıkmıştı. Bir süre sonra Ceylin ile tanışmıştı. Gerçekten sevmişti. Yeniden sevildiğini zannetmişti.

 

Sonra çocukları olmuştu. Omuzlarındaki yükler daha ağırlaşmıştı. Fakat bu yükleri seviyordu.

 

Kağan'dan gelen kendi parfümünün kokusunu alınca alayla sırıttı.

 

"Özgün ol lan biraz. Benim parfümümü almışsın." diyip Kağan'ın düzenle topladığı dağılmasın diye üzerine bile oturmadığı yatağına sırt üstü uzandı. Kollarını başının altına koyup Kağan'a döndü.

 

Kağan yılmışlıkla babasının dağıttığı yatağına baktı. Alıştığı bir şeydi. Babası çocuk gibiydi. Bazen gelir hiç bir şey demeden kitapları karıştırır odayı dağıtıp giderdi.

 

Bir de 'Asıl şimdi genç odasına benzedi. Az önce dedo odasına benziyordu.' derdi.

 

Odadan çıkmadan önce kapıyı asla tam kapatmazdı. Oğlu ile uğraşmaktan büyük bir zevk alıyordu. Kağan da babasıyla uğraşırdı. O da giderdi dağınık odayı toparladı. Alkım ile onu kıskandırırdı.

 

"Bu ilişki de neden sen çocuk ben baba gibiyim baba?" dedi hala yılmışlıkla bakarken Kağan.

 

Serkan umursamazca cebinden çikolatasını çıkardı. "Senin ruhun yaşlıysa ben ne yapayım? Ben genç bir insanım"

 

"43 yaşındasın baba."

 

"Sus, soranlara 18 diyorum. Sende öyle de." Çikolatanın paketini açıp oğluna uzattı.

 

"İster misin?"

 

Kağan çikolataya uzanıyordu ki çikolatayı geri çekti hızla.

 

"Bak ben kibarlık olsun diye sordum. Sen de kibarlık olsun diye hayır diyeceksin." Kağan babasına yalandan mazlum mazlum baktı.

 

Serkan sırıtırken "Al lan al, bütün çikolatalarım size feda olsun." Kağan babasına gülüp Serkan'ın elindeki çikolatayı ısırdı.

 

"Az ısır lan. Karam ne kadar sen biliyon mu?" Kağan hafifçe gülüp ağzındaki çikolatayı yuttu.

 

"Baba biz zenginiz." diyerek önemli bir gerçeği dile getirdi.

 

"Yani? Bu karamın fiyatını değiştirmiyor." Kağan tam konuşacaktaki odaya gşren Alkım ile sustu.

 

"Ben geydim" Alkım'ın neşeli çıkan sesiyle Kağan kardeşini hızla kucağına aldı.

 

"Ne kadar güzel olmuş benim bebeğim. Isırıyım diye mi böyle güzelsin?" Alkım alttan alttan abisine bakıp yüzünü boynuna gizledi. Yanakları yine al al olmuştu.

 

Yine de tabii ki de abisinin yakışıklı olduğunu dile getirecekti.

 

"Sen de yakışıkyı oymuşsun." dedi bütün utangaçlığına rağmen. Kağan gülümseyip kardeşinin boynundan öpmeye başladı.

 

İki kardeş beraber eğlenirken Serkan da onları kendiliğinden çıkan tebessümü ile izledi.

 

 

 

 

Loading...
0%