18. Bölüm
Fato / BÜCÜR / 18. Bölüm

18. Bölüm

Fato
gotten_bacakli

Merhabalarrrrrrr

Hem bölüm yazıp hem hayday derbi görevlerini yapıp hem müzik dinlemek hem kitap okumak çok zor 😭😭😭

Tavukları yemliyorum o 20 dk içerisinde bölüm yazıyorum

Hem yazar, hem çiftçiyim

Medyaya dikkatli bakın cnm

 

"Zuhal ağrı kesici içtin mi abicim?" diye seslenen abime "Evet." cevabını verdim.

 

Okuldan geldikten sonra başımın halini görünce yanımdan ayrılmamış, benimle ilgilenmişti.

 

Hayvandı falan ama abimdi işte.

 

Okuldan geldikten sonra hemen ders başına oturmuştum. Tabii ağrıdan en son iflas bayraklarını çekecekti beynim ama bence iyi dayanmıştım.

 

Şimdi de hazırlanıp çıkmam gerekiyordu.

 

Şahsen Oğuz'la dalga geçmeyi kaçıramazdım. Kendi kendime güldüm

 

Havalar hafiften ısınmış olsa da kısa kollu giymeyi göüm yememişti. Hasta olup ders çalışmak zorunda olmak berbat bir şey oluyordu.

 

Üstümü giyindikten sonra odadan çıktım. Mutfağa su içmek için gittiğimde annemin misafirlere hazırladığı sarmaları gömen abimle karşılaştım.

 

"Anne-" diye bağırıyordum ki hemen ağzımı kapadı.

 

"Şşş sus." dedi. "Ne sen bunu gördün ne de ben buradayım. Tamam mı?"

 

Elini ağzımdan çekti. "Yoo duydum. Benim bunu duymamamdaki çıkarım ne ki?"

 

"Lan anneme söylesen ne çıkarın olacak?"

 

Sırıttım. "Annemin sana uygulayacağı terlik şovunu izlerken keyfim yerine gelecek."

 

Kaşlarını çattı. Sonra bir anda ağzıma sarmalar sokuşturdu. "Artık benimle suç ortağısın." dedi gülerek.

 

"Hoyvon." ağzıma o kadar fazla sarma sokuşturmuştu ki yanaklarım şişmişti. Bu halime güldü.

 

Kaşlarımı çattığımda iki yanağımı da sertçe öptü. Eriyecek gibi olsam da duruşumu korudum.

 

Tamam, koruyamadım.

 

"Bak cüce hainlik yapmak yok."

 

"Öf tamam ya." dedim. Ona ters bakışlar attım ama o sırıtarak karşılık verdi. Sonra gidip kendine bardak alıp su doldurdu

Abimin elindeki bardağı hemen aldım.

 

"Yaa abim ya benim için su doldurmuş." dedikten sonra hemen suyu içtim.

 

Bana kaşlarını çatarak baktıktan sonra hafifçe enseme vurdu. Yani tüy gibi dokunup elini geri çekmişti ponçiğim.

 

Dudağımı büzerek ona baktım. "Ya zaten canım acıyor. Niye vuruyorsun?" diyerek ajitasyon yapmaya karar verdim.

 

Canımı falan acıtmamıştı ama bunu bilmesine gerek yoktu.

 

"Gidiyorum ben ya." dedikten sonra mutfaktan çıktım.

 

"Cüce sert vurmadım, abartma." söylediğine bir şey demeden aynanın karşısına geçip topuzumu açtım. Abim ise arkamdaydı.

 

Saçlarımı tarayarak onları adam etmeye çalışırken abim beni dürttü. "Baksana ya." dedi.

 

Bakmadım. Tribimi sürdürmekte kararlıydım.

 

"Kız küstün mü abine?" Omuz silktim.

 

"Abilere küsülmez."

 

"Bana ne ben küstüm." dedim yüzüne bakmadan.

 

"Eğer bana küs kalmaya devam edersen seni ayaklarından tutup sallarım." dedi ciddiyetle.

 

Yapardı bu şizo.

 

Hemen yüzüme bir gülümseme kondurdum. Sonra üzerine atlayıp kollarımı boynuna doladım. "Canım abim. Şaka yapıyorum ben." derken yalakalık modum açılmıştı.

 

Güldü. Kollarını bana sardıktan sonra saçlarımdan öptü.

 

Bir on saniye daha sarılı kaldıktan sonra beni kendinden uzaklaştırdı.

 

"Tamam, günlük bu kadar sevgi yeter. Bokunu çıkarmayalım." dedi.

 

Ona hak verdiğimi göstermek için başımı salladım.

 

"Çıkıyor musun?" diye sordu.

 

"Hı hı. Çınar ve Akın gelir şimdi. Onlarla gideceğim."

 

"Bu Çınar lavuğunun ismini bu ara fazla duymaya başladım. Hiç hoşuma gitmiyor."

 

"Yok be abi. Sana öyle geldi."

 

"Umarım bana öyle gelmiştir cüce."

 

Şirin şirin sırıttıktan sonra askılıktaki montu alıp giydim.

 

Fermuarını çektiğim sırada abim "Bu basketbol sahası nerede?" diye sordu.

 

"Bizim burada bir ilkokul var ya onun karşısında."

 

Başını salladı. "Tamam abim. Bir sıkıntı olursa ara. Paran var mı?"

 

"Yok."

 

"Maalesef, bende de yok. Para bulursan söyle."

 

Güldüm. "Söylerim abi. "

 

 

"Öf bunlar nerede kaldı ya?" ayağımın ucuyla bir taşla oynarken diğer yandan söyleniyordum.

 

Beni unuttular mı acaba?

 

"Saçmalama sen unutulacak kız mısın?" dedim kendi kendime.

 

"Söylenme Bücür, söylenme." Çınar'ın sesini duymamla başımı kaldırdım yerden.

 

Çınar, Sinan, Akın ve Nil gelmişti.

 

Gülümseyerek gittim yanlarına. "Hadi Oğuz'la dalga geçmeye gidelim." Hepsi güldü dediklerime.

 

Hep beraber yürümeye başladık. Basketbol buraya 10-15 dakika uzaklıktaydı.

 

"Sizce Cafer Oğuz'u öldürmüş olabilir mi?" dedi Sinan.

 

"Yani yüksek bir ihtimal." dedi Akın.

 

"Cafer'in Oğuz'dan bıkıp intihar etmesi de bir ihtimal." dedim.

 

"Kötü kötü konuşmaz mısınız, lütfen?" dedi Nil.

 

"Gerçekler Nil." diyen Sinan'a ters bir bakış attıktan sonra önüne döndü Nil.

 

Sinan, Nil ve benim nasıl dost olduğumuzu hiç bilmiyordum. Nil kibardı. Küfür sevmezdi. Ben ve Sinan küfür ederdik. Sinan umursamazın tekiydi. Nil her şeyi umursardı. Sinan dakik insandı. Bir plan yapıldığında geç geleni sevmezdi. Ben her yere geç kalırdım. Mantıken anlaşamasak daha normal olurdu.

 

Kendi kendime düşünürken "Başın nasıl?" diye soran Çınar'a döndü gözlerim.

 

Sabah ilaç içtiğimden ağrı yoktu ama ilacın etkisi geçmişti o yüzden ağrıyordu.

 

"İlaç içersem iyi olacak." diyerek dürüst oldum.

 

"İlacın var mı yanında?"

 

"Şey... Hayır."

 

Kaşlarını çatarak baktı yüzüme. "Niye dikkat etmiyorsun kendine?"

 

"Ne yapayım ya, unutmuşum."

 

Derin bir nefes verdi. "Benim yanımda var ağrı kesici, kullanırsın."

 

Niye yanında ağrı kesici vardı ki?

 

Önümdeki bakışlarım hemen ona döndü. "Bir yerin mi ağrıyor?"

 

Başını sağa sola salladı. "Hayır, sen unutursun diye yanıma aldım."

 

Yaa sen beni mi düşündün?

 

Etkilendim hocam.

 

Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. "Teşekkür ederim."

 

O da bana gülümsedi ama bir şey demedi. Hep beraber sessiz sessiz yürüdük.

 

Basketbol sahasına geldiğimizde Cafer'in yakarışlarını duyduk.

 

"Allah'ım Allah'ım duy sesimi."

 

"Galiba ikinci ihtimal gerçekleşiyor." dedim.

 

Cafer kendini ya da Oğuz'u öldürmeye kalkışmasın diye koşarcasına sahaya girdik.

 

Karşılaşmayı beklediğim manzara kesinlikle bu değildi.

 

Oğuz bacaklarını basketbol potasının direğine dolamış, yere çökmüş bir halde "Lan ayaklarımı çözemiyorum amına koyayım." diye bağırıyordu.

 

Cafer ise dizlerinin üstüne çökmüş, Allah'tan yardım dileniyordu.

 

Oğuz bizi görünce hemen bağırdı. "Akın Wolf bakışlım al beni buradan."

 

Akın kısık bir şekilde güldükten sonra yanına gitti.

 

"Oğlum nasıl becerdin bunu?"

 

Oğuz sanki uzun saçlarını savurur gibi bir hareket yaptı. "Oğuz Tekelioğlu'nun yapamayacağı şey yok canım." dedi.

 

"Oğlum ben seninle arkadaş olmaya karar verdiğimde sarhoş muydum acaba? Tamam malım ben de ama bu kadar mal olamam yani." dedi Cafer.

 

Akın tarafından kurtarılan Oğuz ona ters bir bakış attı. "Ayıp ediyorsun aşkım."

 

Cafer ağzından birkaç şey homurdandı ama duyamadık. Oğuz'la okulda uğraştığı yetmezmiş gibi bir de burada uğraşmıştı. Bence el birliğiyle para topladıktan sonra onu terapiye götürmeliydik.

 

Akın sırtındaki çantayı kenara bıraktıktan sonra basketbol topunu aldı eline.

 

"Başlayalım." dedi.

 

Ben ve Nil gidip kenara oturduk. Umarım kafamıza top gelmezdi. Gelirse çirkefleşirdim.

 

"Bana veya Nil'e top gelirse atan kişiye büyü yaparım" diyerek uyarımı yaptım.

 

"Yapar." diye onayladı Çınar beni. Nasıl da tanıyor beni.

 

"Bak şimdi bu şekilde sektireceksin." Topu sektirirken gözleri Oğuz'daydı Çınar'ın.

 

"Yapamam." Cafer kafasına bir tane yapıştırdı.

 

"Mal mısın oğlum?!"

 

Oğuz düz bir surat ifadesiyle baktı ona.

 

"Malım kanka. Bilmiyor musun beni?"

 

Akın Oğuz'un yanına gitti. "Korkacak bir şey yok." dedi sakince.

 

Oğuz'un gözlerindeki korkuyu oturduğum yerden görebiliyordum. "Var, Cafer var." dediğine kahkaha attım.

 

"Dramımıza kahkaha atmaz mısın lütfen?" dedi Sinan. Daha fazla güldüm.

 

Kendini sakinleştirmek adına bir nefes adına derin bir nefes aldı Çınar.

 

"Daha yeni başladık ya." diye alay ettim.

 

Bana döndü. Gülümseyip el salladım. O da gülüp el salladı.

 

"Canlar şu an sizin flörtleşmeniz bile korkumu geçiremiyor, öyle vahim bir durumdayım." dedi Oğuz.

 

"Vahimlik bir şey yok. Halledeceğiz." dedi Sinan. Onun bu saf, masum hayallerine içten içe üzüldüm.

 

Bok hallederdik de neyse.

 

"Oğuz sen niye bu kadar korkuyorsun ki?" diye sordu Nil.

 

"Sus abla sus. Travmam var." dedi Oğuz. Eliyle şakaklarını ovuşturuyordu.

 

"Küçükken bizim ilkokula palyaço gelmişti bütün erkeklerle futbol falan oynadı ama bizim Oğuz istemedi."

 

Oğuz sanki o anları yaşar gibi yerinde titredi.

 

"Sonra o pis şizo beni kovaladı."

 

Şok içinde konuştum. "Ne?!"

 

Cafer gülerken başını salladı. "Oğuz'u kovaladı futbol oynasın diye. Bizim salak zaten toptan korkuyordu."

 

"Bu gerçek bir travma. Gülünecek bir şey değil korkunç" dedim. Ben yaşasam herhalde atlatamazdım. Oğuz da atlatamamıştı galiba.

 

Galiba değil, atlatamamış çocuk.

 

Bir de Oğuz için terapi alalım.

 

Oğuz bana eliyle kalp yaptı. "Beni bir tek sen anlıyorsun canım." dedi. Aynı şekilde kalp yaptım ona.

 

"Oğuz sonrasında daha büyük bir travma bıraktı adamda."

 

"Ne yaptı?"

 

"Adamın omzuna atlayıp kafasını ısırdı."

 

"Az bile yaptım." Başımı sallayarak onayladım onu. "Evet bence de az yapmışsın."

 

"Adam Oğuz'dan sonra işini bıraktı be." dedi Cafer.

 

"Ay öyle bir manyak çalışmasın lütfen."

 

Bana hak verdiğinden başını salladı Nil. "Palyaço beni de kovalasa kafasını ısırmazdım ama korkardım. "

 

"Sağ olun kızlar."

 

Cafer bir daha vurdu Oğuz'un kafasına. "Senin yüzünden nöron eksilmesi yaşadım lan."

 

"Şerefsiz ben palyaço muyum? Niye korkuyorsun benden?" dedi Cafer isyanla.

 

"Sen şu an palyaçodan daha da korkunçsun Cafer'ciğim. Ayrıca beynim kulaklarımdan akacak şimdi."

 

"Beynin olduğuna inandır beni."

 

Oğuz kaşlarını çatarak ona baktı. "Akın Cafer'e kızar mısın? Bana sen 'beyinsiz aptalın tekisin' diyor."

 

Çınar elleriyle yüzünü ovuşturdu. Sinan şaşkın şaşkın etrafına baktı. Şey gibiydi şaşkın ördek yavrusu.

 

Akın gülecek gibi oldu ama tuttu. "Cafer, Oğuz'dan özür dile." ciddi bir sesle. Akın grubun babası gibiydi.

 

"Bu ruh hastası yüzünden basketbol topunu götümde patlatarak kendimi öldürmeye çalıştım. Neden özür dileyeceğim be?!"

 

"Artık kankitoşkompollam değilsin." dedikten sonra Sinan'ın yanına gitti Oğuz. O andan sonra Cafer'e trip atmaya başladı.

 

Çınar onları bırakıp bizim oturduğumuz tarafa doğru geldi. Akın'ın çantasından su şişesi ve ilaç çıkartıp bana uzattı.

 

"Al, iç." dedi.

 

Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

 

Bana gülümsedikten sonra Oğuz'ların yanına gitti.

 

Bir saat boyunca Oğuz'a bir şeyler öğretmeye çalıştılar.

 

Oğuz basket atınca "Lan attım lan." diye sevindi. Hep beraber alkışladık. Bence hepimizi etkilemişti.

 

Cafer'e döndü gözleri o esnada "Sen alkışlama pislik." diye tersledi. Cafer sabır çekti.

 

Artık yoruldukları için bizim yanımıza gelip oturdular.

 

"Oğuz sana ne yaşattı da gerginleştin bu kadar?" diye sordum Cafer'e.

 

"Ne yaşatmadı ki..."

 

"Zuhal ona haine söyle onu zorla getirmedim buraya. İstediği için geldi."

 

"Lan eğer gelmezsen gay arkadaşlarıma gay diye tanıtırım seni, diyen" Oğuz omuz silkti.

 

Tartıştık, güldük eğlendik. Oğuz, Cafer'e trip attı. Cafer onu boğmaya çalıştı. Akın onları ayırdı. Ben güldüm. Çınar 'sizden adam olmaz' adlı bakışlarını attı.

 

Ama en sonunda Cafer Oğuz'un ona trip atmasına dayanamamıştı. Eliyle omzunu dürttü.

 

"Şşt baksana." Oğuz bakmadı.

 

"Gel, sarılıp barışalım." Oğuz göz ucuyla azıcık baksa da yine önüne döndü.

 

"Valla özür dilerim. Ama sen de sıçtın ağzıma yani."

 

Oğuz sırıttı. Sonra Cafer'in üzerine atladı. Sarıldılar.

 

"Artık kankitoşkompollamsın."

 

Güldü Cafer. Rahatlarcasına "Oh." dedi.

 

Bu kitabı yazmak baya zevkli.

Bazı olayları ben kendi hayatımda da yaşadım. Mesela potanın direğine bacaklarını dolayıp kurtalamayan benim arkadaşım aslında.

Tabii ben Akın kadar soğukkanlı değilim. Kahkaha atmaktan kurtaramadım kızı.

Bölüm : 09.07.2025 20:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...