

Merhabalarr
Öncelikle Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun
Bugünün şerefine yorumlarla şov yapmaz mısınız be
"La Zuhal kafanı bir sıradan kaldır. Dersler boş diye uyuyup durdun. Normalde olsa ders çalışırsın. Hayır, bir şeyler de yemedin."
Başımda konuşan Sinan'a kafamı kaldırmadan cevap verdim. "Çok uykum var Sinan. Biraz daha uyuyayım söz yemek yiyeceğim." dedim bütün bıkkınlığımla.
"Zuha-"
"Lütfen." diyerek böldüm sözünü. Derin bir nefes verdi. Neyse ki bir şey demeden beni rahat bırakıp çıktı, gitti.
Dün gece yattıktan sonra ağlayıp durmuştum kendi kendime. Tabii sabah beni kızarık gözler ve ağrıyan bir baş karşılamıştı.
Gerçekten çok uykum vardı. Başımın ağrısından istediğim gibi de uyuyamıyordum.
Çınar'ı bugün hiç görmemiştim. Okula gelmemişti. O da Deniz de.
Oğuz ise çok durgundu. Kimseyle konuşmuyor ve şakalaşmıyordu. Cafer onun keyfini yerine getirmek için elinden geleni yapmıştı ama Oğuz da tık yoktu.
Çıkan kavga herkesi etkilemişti. Cafer hem Çınar'ı hem Oğuz'u gözetmeye çalışıyordu. Sinan ve Nil mutsuzdu. Akın az da olsa gergin görünüyordu.
Herkes ayrı bir köşedeydi.
Ofladım.
"Ya uyumak istiyorum sadece." dedim göz yaşlarım akarken. Başım çok ağrıyordu.
Ağlayınca daha çok ağrıyacaktı. Biliyordum ama engel olamıyordum işte. Kimsede ağrı kesici de yoktu.
"Zuhal?" diye endişeli bir ses duydum. Ardından yüzümdeki eller çekildi. "Ağlama dur. Anlat yardımcı olacağım."
Gelen Çınar'dı. Neden şimdi geldiğini bilmiyordum ve umrumda da değildi.
Burnumu çektim. "Git pislik. Ben de sana yardımcı olacaktım ağzıma tükürdün. İstemiyorum yardım falan."
Bir şey söyleyemedi. Bakışlarından belliydi pişman olduğu ama o bakışlar benim kırılan kalbimi onarmıyordu.
Elleriyle yüzümü kavradı. Yaşları sildi. "Zuhal niye ağlıyorsun? Anlatır mısın?"
Kaşlarımı çattım. "Hayır. Anlatamayacağım. Konuşmayacağım seninle. Gider misin?" derken yaşlar daha fazla akmaya başladı. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.
"Tamam, tamam. Konuşma." dedi endişeyle. "Konuşma ama n'olur ağlama Zuhal." derken kendine çekti beni. Sıkı sardı kollarını etrafıma. Başım iyice göğsüne gömülürken art arda öptü saçlarımdan.
"Ağlama güzelim. Kurban olurum ağlama."
Ağlayışlarım en sonunda yavaş iç çekişlere dönmüştü. "Başım..." diye mırıldandım. "Başım çok ağrıyor Çınar."
Sıkı sardığı kollarını ayırdı benden. Uzaklaştırdı bedenlerimizi. Ağlamaktan kızarmış gözlerimi öptü. "Tamam, geçecek bebeğim. Masaj yapacağım şimdi. İlaç da içeceksin. Geçecek tamam mı? Ağlama sen." dedi çocuğa anlatır gibi.
Başımı salladım. "Tamam." dedim.
Parmak uçlarını şakaklarıma yerleştirdi yavaşça masaj yapmaya başladı.
Baş ağrım azalırken ona yaslandım. "Uykum var... Uyuyamadım baş ağrımdan."
Dudaklarını hissettim başımda. "Özür dilerim bir tanem. Özür dilerim."
Sessiz kaldım. "Şimdi bizimkileri arayalım yemek getirsinler sana." dedi.
Başımı sağa sola salladım. "İstemiyorum. Midem bulanıyor."
Tersiyle gözümü silmeye çalıştığım elimi gözümden çekip öptü. "Biraz yemen lazım. Sinan, sabahtan beri hiçbir şey yemedi; dedi."
Benden cevap alamayınca Sinan'ı aradı. "Sinan bizim sınıfa çorba getirebilir misin?"
Sinan'ın öfkeli sesini duydum. "Siktir git kendin al."
"Benim için değil, Zuhal için."
"Geliyorum." dedikten sonra yüzüne kapadı Sinan.
Telefonu kapadıktan sonra bana döndü. Ben hala ona yaslanıyordum. Geri çekilecekken belimden sıkı sıkı kavrayıp hareket etmeme izin vermedi.
"Rahatsız etmeyeyim seni. Bırak." dedim ters ters.
Başını boynuma gömdükten sonra konuşmaya başladı. "Senden asla rahatsız olmam ben Zuhal. Olamam. Beni rahatsız etmeye çalışsan da olmam."
Dudaklarım büküldü. "Ama öyle söylemedin." derken sesim beklemediğim kadar kırgındı. "Rahatsız ediyorsun, dedin. Bıktım, dedin."
Sanki içine sokmak istermiş gibi daha sıkı sardı kolları beni. "Özür dilerim. Çok özür dilerim."
"Başkasına olan sinirimi senden çıkardım. Özür dilerim. Affettireceğim kendimi."
O sırada Sinan girmişti sınıfa. Neyseki beni cevap vermekten kurtarmıştı. Bu iyi olmuştu. Çünkü ne demem gerektiğini bilmiyordum.
Pişman olduğunu görüyordum. Ama kırgınlığımı da biliyordum.
Çorbayı önüme koydu. Ateşim var mı, diye kontrol ettikten sonra bakışları Çınar'a döndü. Kaşları çatıktı.
"Eğer Zuhal bir daha senin yüzünden ağlarsa Sarp abiye kalmadan ben sıçarım ağzına."
Çınar derin bir nefes aldı. "Sıç." dedi sadece. Çorbanın kapağını açtı. Başka bir şey demezken. Sinan o bir şey demeyince bana göz kırptıktan sonra sınıfan çıktı.
Kaşığı hemen elime tutuşturdu Çınar. "İç hadi."
Midem bulansada elimden geldiğince içtim. Yeteri kadar yediğimi görünce ilacı uzattı bana. Su ile beraber yuttum.
"Uyu sen. Başının ağrısı geçer birazdan."
Elimi yumruk yapıp gözümü ovuşturdum. "Kimya dersi boş değil. Dersi dinleyip not çıkarmam lazım."
"Ben not çıkaracağım."
"Sen not çıkarmayı sevmezsin ki."
Dersi dinlerken not çıkarmayı sevmezdi. Dikkatinin dağıldığını dersi anlayamadığını söylerdi.
Gülümsedi. Bir şey demedi. "Hadi yasla kafanı yavrum."
Çok ısrar etti. Ayıp olmasın diye uyuyacağım.
Başımı sıraya yasladım. Göz göze geldik. "Ben de özür dilerim. Sen sinirliyken seni yalnız bıraksaydım daha iyi olurdu. Rahatsız ettim." dedim sessizce.
Başını sağa sola salladı. "Rahatsız etmedin Zuhal. Ben senden rahatsız olmam. Sadece çok dolmuştum ve o an sana patladım."
Gözlerimi kapadım. "Bir dahakine kendini 'dolmuş' durumuna getirmeden rahatlamak için benimle konuş."
"Tamam, haklısın. Öyle yapacağım."
"İyi, aferin. Böyle yola gel."
Gülüşünü duydum. Sonra ise parmaklarını alnımda hissettim. "Uyu bir tanem." dedikten sonra parmakları alnıma masaj yapmaya başladı. Ben de sonunda uyumayı başarabildim.
♧
Fato'dan
"Araları düzelir değil mi?" dedi Nil endişeyle.
Akın başını salladı. "Onlar ayrı ayrı yapamazlar. Hiçbirimiz yapamayız. Çınar gittikten sonra mesaj attı bana. Oğuz'un yaralarına krem sürün dedi. Sonra Oğuz'un alerjisinin olduğu kremi söyledi. Onu sürmeyin asla, dedi."
Gülümsedikten sonra devam etti. "Anlayacağın onlar birbirlerini çok seviyorlar. Şu an konuşamıyorlar çünkü hem suçlu hem kırgınlar. Ama düzelirler bir iki güne."
Dudaklarını büzdü Nil. "Umarım." dedi.
"Hiç endişe etme Nil." dedi Akın rahat bir şekilde. "Hallederiz biz."
"Zuhal ve Çınar'ın arasında da bir şeyler olmuş. Zuhal'in gözleri kıpkırmızıydı."
"Geri zekalı Çınar." diye homurdandı Akın. "Hayvan, kesin öfkeliyken kızı üzdü."
Kaşlarını çatıldı Nil'in. "Zuhal'e soruyorum. Ne oldu, diye. Cevap vermiyor."
Nil'in arkadaşına duyduğu endişe karşısında gülümsedi hafifçe Akın. Nil'in herkesi düşünmesi çok hoşuna gidiyordu. Bazen Nil'i hak etmediğini düşünüyordu.
Nil ona fazlaydı. Hem de çok.
"Biraz yalnız kalmak istemiştir. Çınar, Zuhal'i çok seviyor. Ben Çınar'ı hiç böyle görmemiştim. Ve kaç yıldır kardeşim. Bu hallerini yeni görüyorum."
Dudakları büküldü. "Haklısın. Umarım birbirlerini daha fazla kırmazlar."
"Kırmazlar kırmazlar." dedi rahat rahat Akın.
Tam o anda "Nil?" diye seslenen Kerem'le bakışları Kerem'e döndü.
Kerem sınıftakilerden biriydi. İnsanları zorbalayıp kendini bir şey sanan gruptan değildi. Kendi halinde takılırdı.
"Efendim?" dedi Nil kibarca.
Kerem gülümsedi. Hızlı adımlarla Nil'in yanına geldi. Akın'ın kaşları çatıldı.
Bu niye buradaydı ki şimdi? Ne alakaydı yani? Ayrıca Nil'e neden gülümseyerek bakıyordu?
Kerem elini ensesine attı. Ensesini ovalarken çekingence sordu. "Yarın boş musun? Beraber bir şey yapabiliriz. Tabii sen bilirsin."
Nil'in şaşkınca gözleri açıldı. Böyle bir şey beklemiyordu. Not falan ister diye düşünmüştü. Reddetmek için ağzını açmıştı. Ama o cevap veremeden Akın'ın aksi sesi duyuldu. "Dolu. Benimle beraber olacak." der demez Nil'in elini kavradı eli. "İzninle şimdi sevgilimle bu konu hakkında konuşacağız. Görüşmemek üzere."
Nil'i de kendiyle beraber kaldırıp sınıftan çıkarmıştı. Arkalarında ise şaşkın bir Kerem bırakmışlardı. "Ben dolu değilim ki? Niye yalan söylüyorsun?" dedi Nil hızlı adımlarla Akın'la beraber yürürken.
"Dolusun."
"Değilim."
"Dolusun."
"Değilim." dedi tekrardan Nil. "Ayrıca biz sevgili değiliz ki. Yalan söylemen hoş değil. Lütfen bir daha yapma bunu."
Akın durdu. Nil de onunla beraber durdu. Kaşlarını kaldırdı Akın. "Neyiz peki?"
"Arkadaş."
Güldü Akın. Sinirli bir gülüştü. "Arkadaş ha."
"Evet." diyerek onayladı onu Nil.
Eğilip dudaklarını Nil'in dudaklarına bastırdı Akın. "Senin arkadaşların böyle öper mi seni?" dedi alayla. Tek eli hala elini tutarken diğer eli Nil'in çenesini kavramıştı nazikçe.
Nil şaşkınca baktı. Gözlerini kaçırdı. Kaçmaya çalıştı. Ama Akın izin vermedi. Sıkı sarıldı ona.
Nil "Ben bir teklif almadım. Sevgili olduğumuz bana vahiyle inecek değil ya." dedi huysuz huysuz.
"Bence gayet belliydi sevgili olduğumuz." dedi yüzündeki gülümsemeyle Akın. Nil'in huysuz hali hoşuna gidiyordu.
Burnunu kırıştırdı Nil. "Müneccim değilim ki ben. Nereden bileyim sevgili olduğumuz?"
"Halimizden."
Nil'in kaşları daha fazla çatıldı. "Ben gidiyorum ya." dedi küskünce. Bir iki adım atmıştı ki Akın onu kendine çekip sarıldı.
"Tamam, tamam." dedi gülerken. "Haklısın."
Başını eğip Nil ile göz göze geldi. Alnından öptü. "Sevgilim olur musun, Nil? Lütfen." dedi Nil'in nezaketiyle yarışacak şekilde. Bütün sevgisiyle gözlerine bakarken Nil'in cevabını bekledi.
Nil gözlerini kırpıştırdı. "Olurum." dedikten sonra utandığı için başını Akın'ın göğsüne sakladı. Akın gülerken dudaklarını saçlarına yasladı. İçi gidiyordu göğsündeki kıza.
"Utanman bitsin sonra kantine gidelim, acıktım."
"Tamam." diye mırıldandı Nil.
♧
"Sikeceğim şimdi seni Oğuz." dedi artık Cafer bıkkınlıkla. Bütün gün Oğuz'u kendine getirebilmek için yapmadığı soytarılık kalmamıştı ama Oğuz'da mimik yoktu.
"Amına koyayım bir kendine gel. Sabahtan beri ağzına işemişler gibi davranıp duruyorsun."
"Ne işemesi? Sıçtılar lan."
"Hak ettin oğlum."
Oğuz sesini çıkartamadı. Acı bir şekilde Cafer'in haklı olduğunu biliyordu.
"Niye söylemedin Çınar'a?" diye sordu Cafer. Gözlerini Oğuz'un gözlerine dikmişken.
Oğuz ise onun aksine gözlerini kaçırdı. "Korktum."
"Neyden la?"
"Çınar'ın bana sırtını dönmesinden." güldü sonra ruhsuz ruhsuz. "Korktuğum gibi de oldu."
"Çınar'ın kırılıp, kızdığı şey sizin sevgili olmanız değil. Ondan saklamanız."
Ofladı Oğuz. "Biliyorum." dedi. "Söylecektim ben. Ama çekindim. Kim ister kardeşiyle arkadaşının sevgili olmasını?"
Cafer başını salladı. "Yani haklısın. Benim de çok tercih edeceğim bir şey değil."
"Ne yapacağım?"
"Öncelikle kendine gel. Sonra siktir git Çınar'dan özür dile."
"Tamam, halledeceğim."
"Umarım canım. Sizin gerginliğiniz yüzünden ben de gerildim." dedi gözleri kantinde gezerken o sırada onlara doğru gelen Çınar'la göz göze geldi.
"Aha geliyor."
Oğuz konuşamadan Çınar gelmişti yanlarına. Ama oturmadı. Oğuz'un önünde durdu sadece. Birkaç saniye bakıştılar. Oğuz utanıp kafasını eğdi ama Çınar bakışlarını ondan çekmedi.
"Hadi öpüşün barışın. Hadi." dedi Cafer.
Çınar ona cevap vermeden eliyle Oğuz'un kafasını tuttu. Geçen gün vurduğu yere bakmak için kendisine doğru çevirdi yüzünü. Dudağındaki yara kabuk bağlıyordu. Elmacık kemiği ise morarmıştı.
"Buz tutmadın mı buraya Oğuz?" dedi Çınar kaşları çatıkken.
Oğuz "Hayır." dedi hala ona bakmazken.
"Niye?" ters ters ona baktı Çınar. "Geri zekalı mısın?"
Başını salladı Cafer. "Evet geri zekalı bu."
"Aklıma gelmedi."
"Aklın yok ki nasıl gelsin." dedi Cafer tam gaz zorbalığına devam ederken.
Cafer'i umursamadan Oğuz'a döndü Çınar. "Krem sürdün mü eve geçince?" dedi hala sertçe ona bakarken.
"Sürdüm."
"Pansuman?"
"Gerek duymadım."
Bir süre sessiz kaldılar. Kimse bir şey söylemedi. Bir dakikanın ardından ise Oğuz Çınar'a döndü.
"Nasıl öğrendin?" dedi.
"Taner iti sizin fotoğrafınızı çekmiş. Gösterdi." dedi Çınar.
Oğuz'un kaşlarını çattığını görünce açıklamaya devam etti. "Ağzına sıçtım, merak etme."
Yine sessiz kaldılar. Cafer'in gözleri ikisinin arasında mekik dokuyordu. Masaya çıkıp "Barışın lan!" diyerek bağırmasına çok az kalmıştı.
Derin bir nefes aldı Oğuz. "Çınar?"
"Söyle."
Yutkunduktan sonra konuşmaya başladı Oğuz. "Ben özür dilerim... Kızmakta da kırılmakta da haklısın. Korktum. Kardeşinle arkadaşının sevgili olması hoşuna gitmez. Bana sırt dönmenden ya da ilişkimize rıza göstermeme ihtimalin korkuttu beni. Söyleyecektim ama hazır değildim."
"Evet. İkinizin sevgili olması pek isteyeceğim bir şey değil. Ama Deniz'i birine emanet edeceksem bu sen olursun Oğuz. Sana güvenirim."
Oğuz ayağa kalkıp hızla Çınar'ın üstüne atladı. Çınar da gülerken kollarını ona sardı.
Yalandan burnunu çekti Cafer. "Yapmayın lan. Ağlarım."
Sıkı sarılırlarken Oğuz pişmanlıkla mırıldandı. "Benim yüzümden Zuhal'le de aran bozuldu. Özür dilerim."
Başını sağa sola salladı Çınar. "Senin suçun değil. Benim suçum. Bir şekilde affettireceğim kendimi."
"Affettir Çınar yoksa benim kalbim bu aşkı bitiren olmaya dayanamaz. Atarım kendimi." dedi Oğuz. Çınar ona ters bir bakış attı. Kolları birbirinden ayrılırken kafasına yavaş bir şekilde vurdu.
"Mal mal konuşma Oğuz."
Oğuz "Tamam, konuşmam." dedi uslu uslu. "Sen ne dersen o."
Çınar güldü. "Geri zekalı." diye mırıldandı.
"Neyse oğlum bırak şu malı da Zuhal'le ne oldu?" diye sordu Cafer.
Çınar bir sandalye çekip otururken ofladı. "Hayvan gibi davrandım kıza." dedi pişman pişman.
"Ne yaptın it?"
"O gün giderken peşimden geldi. Ben de o anki öfkemle tavırlarından rahatsız olduğumu ondan bıktığımı söyledim."
Birkaç saniye sessizlik yaşandı.
"Senin ben kafatasını sikeyim Çınar."
"Kendim sikebilirsem kendim sikeceğim zaten."
"Zuhal nerede şimdi?"
"Bilmiyorum. Uyuyorduk. Lavaboya gittim. Geldiğimde yoktu. Onu arıyordum."
Oğuz bir şey söylemedi. Kendini suçlu hissediyordu.
Aptal gibi davranmasaydı bu durumda olmayacaklardı.
"Affedildim mi?" diye sordu korka korka. Çınar ona dönerken kaşları çatıktı.
"Rızam var. Ama burnundan getireceğim. Sarp abi beni sınadıkça senden çıkaracağım sinirimi." derken dürüst ve açıktı.
Oğuz da bunu biliyordu. Keşke şaka yapsaydı ama ciddiydi.
"Sesim çıkmaz." dedi Oğuz.
Çınar ters bir bakış attı. "Umarım." dedi. "Neyse sizle fazla takılınca beynim kulaklarımdan akıyor. Sevgilimi bulmam lazım. Görüşürüz." dedikten sonra Zuhal'i bulmak için yanlarından ayrıldı.
Gerekirse kene gibi yapışacak -ki bu kene gibi yapışma işinde pek zorlanmazdı- ama ne yapıp ne edecek kendini affettirecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.12k Okunma |
3.67k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |