@gozdenur3207
|
20 Yıl Sonra
Hemera, tilkilerle beraber yıllar geçirmiş ve doğanın dilini anlamayı başarmıştı. Ormanın derinliklerinde, kara hartilerden ve bölgenin tarikatlarından saklanarak yaşamını sürdürüyorlardı. Bir gün, masmavi kelebeklerin sürüsünü görünce yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Kelebeklerin zarif hareketlerini izlemek, ona her zaman ilham kaynağı olmuştu. Bu sefer de kelebeklerin kanat çırpışı, bir gün bu topraklarda özgürce uçabilecekleri umudunu yeşertti. Ancak Hemera, bu düzenin böyle devam etmesinden yakınıyordu. Yıllarca annesi gibi gördüğü kızıl tilki ve diğer hayvanlar, korkularından çalıların arasından bile çıkamaz olmuşlardı.
Hemera'nın kalbinde bir ses yankılanıyordu; sanki birisi ya da birileri ona harekete geçmesi gerektiğini söylüyordu. Ancak Hemera, kendini güçsüz görüyordu. Kendisini bile koruyamayan tilkilerle ne yapabilirdi ki? Evarnia'nın doğal güzellikleriyle ünlü bu diyarı böyleyse, dünyanın diğer yerleri kim bilir ne durumdaydı diye düşünüyordu.
Doğanın perilerinden ilham alan Hemera'nın, bundan sonra ne yapacağı merak konusuydu.
Evarnia Bölgesi - İç Kesimler
Evarnia, iklimi ve sık ağaçlık alanları nedeniyle tarım ve hayvancılığa elverişli değildi. İnsanlar geçimlerini toplayıcılık, avcılık ve kerestecilikle sağlıyorlardı. Bu topraklarda istikrarlı krallıklar bulunmadığından, bölgede söz sahibi olan tarikatlar vardı. Yıllar önce, 10 yaşında bir erkek çocuk, babasının marangozluk mesleğini hiç sevmiyordu. Babası odunları kesip mobilya tasarlarken, o odun parçalarından tahta kılıçlar yapıp dövüş talimleri yapıyordu.
Her yıl, yaşadıkları şehirde panayır kurulur ve turnuvalar düzenlenirdi. Turnuvada kazanan 5 kişiyi, bölgenin meşhur tarikatı Nasiho alıp suikastçi olarak yetiştirirdi. 10 yaşındaki çocuk, şehrin duvarına asılan afişi gördüğünde heyecanlanmış ve bir an önce şehir meydanına gidip adını yazdırmak istemişti.
Çarşıdan geçerken arkadaşı olan kızı görünce yanına gidip selam verdi. Kız, "Kun, aceleyle nereye gidiyorsun?" diye sordu. Kun, bu kızı ne zaman görse kalbi hızla atmaya başlıyordu. Duygusallık içinde, heyecandan kekelemeye başladı. Kız, bu durumu fark edip gülümsedi. Kun, "Miya, turnuvaya katılmayı düşünüyorum. Sen de gel," dedi. Miya, hiç düşünmeden kabul etti çünkü Kun'dan daha istekliydi.
Turnuvaya katıldığını öğrenen Kun'un babası, her ne kadar kızsa da oğlunun kafasına koyduğunu yapacağını biliyordu. Ona karşı koymak yerine destek olmayı tercih etti. İki gün boyunca Kun durmaksızın antrenman yaptı. Turnuvanın ilk turunda fiziksel dayanıklılık test edildi ve Kun, herkesi geride bıraktı. İkinci turda hızları ölçüldü ve Miya, Kun'u geride bırakarak birinci oldu. Final turunda ise zekâ testi yapıldı ve Kun, hızlı düşünerek doğru cevapları buldu.
Nasiho tarikatı, Kun, Miya ve üç kişiyi daha ailelerinden uzaklaştırdı ve 10 yıl boyunca onları eğitti. Amaç, suikastçilerin içinde merhamet veya sevgiye dair hiçbir şey bırakmamaktı. Tarikatın lideri Numan, Kun'a bir görev verdi; bölge halkının tarikata sadık kalmasını sağlamak. Miya'ya verilen görev ise daha zordu; onu kara hartilerin merkez kalesine casus olarak göndermişti.
Kun, Miya'yı seviyordu, ancak bu sevgi platonikti. İçindeki karanlık, aşkına engel olacak mıydı? Kun, suikastçilerini yanına alarak köye gitmek ve vergi toplamak için harekete geçti. Kun'u neler bekleyecekti?
Evarnia Bölgesi - Batı Tarafı - Kara Hartilerin İşgal Yerleri
Miya, bir görev uğruna kara hartilerin arasına sızmayı kabul etmişti. 16 yaşından beri aralarında olan Miya, artık neredeyse onlar gibi olmuştu. Liderlerinin verdiği sayısız görevi başarıyla tamamlayan Miya, kara hartilerin güvenini kazanmış ve yüksek bir mevkiye yükselmişti.
Kara hartiler arasında, geleneklerine bağlı kalanlarla yeni dünyaya ayak uydurmayı savunanlar arasında bir çatışma vardı. Miya, bu çatışmadan faydalanarak her iki tarafı da manipüle edip istediğini elde edebilirdi. Kara hartilerin arasında yaşarken, görünmez olma yeteneğini keşfetmişti. Bu yeteneğini kullanarak düşmanlarının yanına sessizce sokulup onları ortadan kaldırmak istiyordu. Miya'yı bundan sonra hangi tehlikeler bekliyordu?
Evarnia Bölgesi Savaşın beraberinde getirdiği yıkımlar, birçok kişiyi evinden, yurdundan, ailesinden ayırmıştı. Eskiden bu topraklarda umut ve huzur hüküm sürerken, artık korku her yere hâkimdi. Bir tarafta kara hartiler, baskı ve zulümle egemenliklerini pekiştirirken, diğer tarafta doğdukları topraklara ihanet edenlerin yüzleşmek zorunda kaldıkları bir gerçek vardı. Kun da bu ihanetin acımasız bir suikastçisiydi.
En son, suikastçileriyle birlikte şehre gelerek vergileri toplamak istedi. Ancak şehrin valisi, istenilen miktarda vergi toplayamadığını dile getirdiğinde, Kun'un maskesinin altındaki gözler alev gibi parladı. Bıçağını çıkarıp valinin boğazına sapladı, kanlar etrafa saçıldı. Merhamet görmemiş kalbi, gözlerine de sirayet etmişti. Toplanan kalabalığa sert bir şekilde bağırdı: "Lider Numan, sizi dış tehlikelerden korumak için her şeyi yaparken, siz vefa borcunuz olan bir vergiyi bile toplayamıyorsunuz!" Valinin muhafızları, bu kadarına dayanamayarak Kun'a saldırmaya çalıştılar, ancak Kun'un yanında bulunan iki suikastçi, birkaç hamlede muhafızları etkisiz hale getirdi. Kalabalık arasında yükselen sesler, Kun'un gözleri gene Alevsi dönmüştü. Ellerini iki yana açarak " Vergi yoksa Kan var." ve suikastçileri her yerden evlerin çatısından, şehrin kapısından gelerek şehiri kırmızıya boyamışlardı. Kun, savaşın getirdiği o ağırlıkla yavaş ama temkinlikle yürüyordu. O valinin köşküne her adım atışında yanında geçen suikastçiler birbir halkı katlediyorlardı. Pazar alanında sebzelerin üstüne devrilen cansız bedenler. Kun, köşke geldiğinde hazine odasına kadar gitmişti. Şehir başlı başına kanlarla yıkanmış fakat Kunun tek gördüğü sarı sarı çillerdi. Sandıktan bir altın çıkarıp üstüne damlayan kana bakıyordu. Ve içinden " bunun bedeli kan mı olmalıydı." diye geçiriyordu. Kun, bu kadar kişinin ölmesine üzülüyor gibi Ama yıllar önce ona derslerde öğretilen şuydu ; Baş Alim Numan, ona bir keresinde demişti. Hedefine ulaşmak istiyorsan ona gidecek yolda bedeller vermelisin neyi gerektiriyorsa bile. Kun'un bir hayali vardı. Ülkesini kara hartilerden temizleyip yönetmek ve bu yolda kan varsa mecbur katlanacaktı. Köşkün terasına çıkıp etrafına bakan Kun, her tarafın kanlarla olduğunu görünce ister istemez bunu düşünemeden edemiyordu. Belki bu yaptığı yöntem yanlıştı. Hedefine ulaşması için kan dökülmesi gerekmeyebilirdi. En azından bu masumcukların ki dökülmeyebilirdi. Fakat Suikastçi olmanın bir şeyi de asla ama asla merhamet duymamasıydı. Bundan sonra Kunun Kaderinde neler olacaktı zamanla göreceğiz. |
0% |