@gozlerinderyadeniz
|
Evet yeni bir kurguya başladım. Umarım seversiniz. Sevmenizi umuyorum. Kalemimi bilen bilir, bilmeyenler ise bölümlerim çok uzun değildir şâyet çok kısa da değildir.
Buraya başladığın tarihi yazarsan çok mutlu olurum.
(Bu kurgu, rahatsız edici eylemler, küfür, fiziksel ve cinsel şiddet ve cinsellik içerir. Yaşı küçük ve hassas olanların okumasını önermiyorum.)
İyi okumalar! ....
Sene 2008
"Pamir, Pelin hadi annecim kalkın." dedi Zeynep Kandemir. Pamir zorlukla yatağından kalkarken kulağını annesinin sesi doldurdu. Yatağından kalktığı gibi sağ elinin tersiyle gözlerini ovuşturdu.
Dokuz yaşındaki kız kardeşinin odasına doğru ilerliyordu. Her sabahki gibi odasının kapısını tıklatıp giriyordu Pamir. Pelin abisinin aksine daha cıvıl cıvıl, enerjikti. Her sabah herkesten önce uyanır, okula hazırlanırdı. Bunu bilen Pamir ne olursa olsun yine de kapısını tıklatır uyanık mı diye bakardı.
Kapı açıldığında duvarların pembe rengi her zamanki gibi gözünü yoruyordu Pamir'in. Sakin ve sade bir çocuktu Pamir. Çok iyi bir gözlemciydi.
"Pelin, kalktın mı?" diye sordu Pamir. "Abi!" dedi Pelin heyecanla. "Nasıl olmuşum?" diye ekledi. Açık kumral saçlarının üzerindeki pembe tokayı gösteriyordu Pelin.
"Her zamanki gibi güzeller güzelisin Pelin'im." dedi Pamir. Kız kardeşini çok sever, sahiplenirdi. Birbirlerinin yerleri birbirlerinde hep çok ayrıydı.
Pelin abisinin bunu demesiyle her zamanki gibi yüzündeki sıcacık tebessümü gizleyemedi. Pamir bir kez daha gözlerini ovuşturup Pelin'in odasından ayrıldı. Banyoya doğru yürümeye başladı.
Kapısını açıp aynayla karşı karşıya geldiğinde gözleri aynadaki çekik gözleri ile göz göze geldi. Pamir'in tam heterokromisi vardı. Bu pigment eksiliği sonucu iki gözünün de farklı renk olması demekti. Sol gözü gökyüzü gibi masmavi, sağ gözü ise toprak gibi kahveydi.
Pamir gözlerinin farklı olmasını gerçekten severdi. Üstelik gözlerinin çekik olması daha güzel gösteriyordu gözlerini. Bazen bunun bir bozukluk olduğunu düşünür, aynaya bakmaya çekinirdi. Ama bazen de kendini diğerlerinden farklı görüp severdi. Çünkü Pamir farklı olmayı severdi.
"Hadi annecim, kahvaltı hazır! Okula geç kalıcaksınız." dedi annesi büyük bir sevecenlikle. Pamir annesinin sesini tekrardan duymasıyla banyodan çıktı ve üzerini giymek için odasına gitti.
Herkes kahvaltı sofrasına oturmuştu. Babası Ali Rıza Kandemir gazetesini eline almış, dörde katlanmış bir şekilde okuyordu. Yanında da demli çayını içiyordu. Annesi Zeynep Kandemir de kendisinden dört yaş küçük olan kız kardeşi Pelin'e ballı ekmek yediriyordu.
Babası konuşmak için dudaklarını araladı. "Pamir Alp!" dedi sinirli bir ses tonuyla. Sinirli olduğunda ve ciddi bir şekilde konuşma yapacağı zaman Pamir'e iki ismiyle seslenirdi. Pamir alt dudağını dişledi ve ne yapmış olabileceğini düşündü.
Eli ile kıvırcık saçlarını dağıtıp kıvırcık saçlarının buklelerini çözdü. Annesi ve kız kardeşi Pelin, abisine ve babasına anlamaz gözlerle bakıyordu. "Efendim baba." dedi Pamir ağzına bir domates atarak. Gerginliğini saklamaya çalışıyordu.
"Söyle bakalım," dedi çayından bir yudum alarak. " matematik notun nasıl düştü?" Pamir'in dersleri babası için çok önemliydi.
Pamir yutkundu. Her zaman sayısal dersleri sözel derslerinden daha düşüktü. Kafası babasının aksine matematiğe basmıyordu. Edebiyat seviyordu Pamir, coğrafya seviyordu..
"Baba.." diye mırıldandı Pamir. O sırada annesi babasının elini tuttu. "Ali istersen okuldan geldikten sonra konuşun. Şimdi okula geç kalıcaklar." dedi kocasını yumuşatarak. Annesine teşekkür borçluydu Pamir.
Her zaman için..
Kahvaltı sofrasından aceleyle kalkarlarken Pamir, kardeşinin elinden tuttu ve montunu giymek üzere kapının önündeki askılığa getirdi. Pamir kardeşin'in pembe montunu giydirirken annesi de kızının ayakkabılarını bağlıyordu.
Pamir de kendi montunu giydiğinde kapıdan çıktılar ve kardeşini bırakmak üzere beraber kardeşinin okuluna yürüdüler.
"Abi?" diye sordu Pelin. "Babam sana neden kızdı?" dediğinde Pamir alt dudağını dişledi ve yine kıvırcık saçlarını dağıttı. "Boşver abicim. Hadi bakalım sen sınıfına gir girdiğinde de camdan bana bak. Sonra bende kendi okuluma gideceğim." diye geçiştirdi Pamir.
Bilmiyorum diyemedi..
Babasının ona ne denli bu kadar takıntılı olmasına ve ona karşı hep sinirle yaklaşmasını anlayamıyorum diyemedi.
Bir kere bile senin aksine bana kucak açmadı. Göğsüne uyutmadı beni diyemedi.
Lakin babası ona kendi kendine kucak açmayı ve kimsenin göğsünde uyumaması gerektiğini öğretmişti.
On üç yaşında kendi ayakları üzerinde durabiliyordu Pamir Alp.
Bu da babası sayesindeydi.
"Peki abicim." diyerek abisinin elini daha sıkı tuttu. Okulunun önüne geldiklerinde Pamir dizlerinin üzerine çöktü ve kız kardeşini ile aynı boya geldi. Montunu ve saçlarını düzelterek kardeşinin yanağına öpücük kondurdu.
"Öğretmenini iyi dinle Pelin'im tamam mı?" dedi abisi. "Tamam abicim." diyip o da abisinin yanağına bir öpücük kondurdu. Pelin sınıfına doğru ilerlerken abisi arkasından bakıyordu.
Birkaç dakika sonra camın arkasından göz göze geldiklerinde Pelin gülümsedi. Pamir kardeşine el salladığında Pelin de heyecanla elini salladı.
Ardından Pamir kendi okuluna doğru yürümeye başladı. Okullarının arasında çok bir mesafe yoktu. Yürüme mesafesi ile yaklaşık on dakika sürüyordu.
Pamir kendi okuluna doğru yürürken babasına akşam üstü ne diyeceğini düşünüyordu. Babası hep çok sinirli bir adamdı ama iyi kalpliydi.
Kızına, yani Pelin'e hiç bağırmazdı. Kıyamazdı kızına. Ama oğlu Pamir'e hep güçlü olmasını, hayatta bir amacı olması gerektiğini, ergen yaşlarında olduğunu ama yaşıtları gibi olmamasını söylerdi.
Pamir de zaten yaşıtlarından farklıydı. Hep daha sessizdi. Ama sessizliğinden bir bakıma korkarlardı. Çünkü yaşıtlarından büyük gözükürdü. Boyu yaşına göre uzundu. Ve ortaokulda boy önemliydi.
Sözü herkese geçerdi. Zaten ortasonu okuyordu. Ve okulun en büyüklerindendi. Yalnız en yakın arkadaşlarının bile bilmediği birşey vardı. Okulda bir kıza aşık olmuştu. İsmi Bade'ydi.
Bade Duman..
Platonik bir şekilde Bade'ye aşık olmuştu. Ama duygularını içinde yaşıyordu. Lakin yakın arkadaşlardı. Sarı, uzun saçları her zaman Pamir'in dikkatini çekiyordu.
Okula vardığında koridorun başında Bade'yi gördü. Yalnızca sırtını duvara yaslayıp Fransızca bir kitap okuyordu. Bade'yi gördüğünde hemen yanına oturdu.
Bade yanına birinin oturduğunu gördüğünde kaşlarını çattı. Çünkü çok arkadaşı yoktu. Zorbalığa uğrardı lakin sessiz bir kız değildi. Agresif bir kızdı. Şâyet zorbalığa uğramasının sebebi karşı koymaya gücünün yetmediğiydi.
Annesi ve babası tarafından da zorbalığa uğrardı Bade. Annesi ve babasının onu hiç sevmediğini, annesinin onu dövdüğünü söylemişti bir keresinde Pamir'e.
Pamir ile hep dertleşirlerdi. Birbirlerinin en yakınları olmuşlardı aslında. Pamir'i gördüğünde bakışları yumuşadı. Ve kitabının ayracını koyup kitabı çantasına koydu. "Günaydın." dedi gülümseyerek.
Pamir'in gözleri gülümsemesine takıldı. Çok güzel gülümsüyor dedi içinden Pamir. "Günaydın." diye yanıtladı. "Yine mi aynı kitap?" diye sordu.
"Evet aynısı, anlamaya çalışıyorum. Anlamıyor musun? Kaç kere söyleyeceğim." diyip hafifçe Pamir"i omzuyla ittirdi. "Biliyorsun yeni dil öğrenmeyi seviyorum. Rusça'yı iki yılda anca bitirdim. Sıra Fransızca'da. Kısmet." dedi.
Pamir tebessüm etti. "Biliyorum, biliyorum. Bana da öğretirsin birgün artık." dedi. Bade güldü. "Öğrenebilirsen bakarız." dedi.
Zil çaldığında ikisi de sınıflarına çekildi. Bade Pamir'den bir yaş küçüktü. O yüzden o orta ikinci sınıfı okuyordu.
......
Bade'lerin önümüzdeki dersi boştu. Lakin her zamanki gibi aynı duvara yaslanıp Fransızca kitabını okuyup, öğrenmeye çalışıyordu.
Bazen de kütüphaneye giderdi lakin bugün gitmeyecekti. Sessiz bir köşedeki duvara yaslanıp kitabını okuyacaktı ki yanına gelen gölgelerden tedirgin olmuştu.
"Naber lan sarı bit!" dedi çocuklardan biri. Bu onu zorbalayanlardandı. Kafasını kitabından yavaşça kaldırdı ve göz göze geldiler. Arkasında iki çocuk daha duruyordu.
Kafasını daha çok kaldırdı. "Bana bak bana bir daha sarı bit dersen var ya-" dedi dişlerinin arasından. Göz göze geldiği çocuk Bade'nin üzerine eğildi. "Naparsın ha sarı bit?" dedi alaylı gülerek.
Bade hışıyla ayağa kalkarak çocuğun üzerine yürüdüğünde çocuk onu öyle bir ittirdi ki sırtı duvara çarptı. Bade acıyla inlerken çocukların hepsi gülüyordu.
"Oy naparmışsın sen ha?" dedi bir daha ittirerek. Bade tekrardan acıyla inledi ve yere düştü. "Seni geberticem. Belki bugün değil ama o gün geldiğinde intikamımı alacağım." dedi Bade. Yere düşmesiyle dizlerinin beton zeminle buluşması bir olmuştu. Dizlerinin kanadığını teninde ıslaklık hissetmesiyle anlamıştı.
Bade asla adaletsizliğe gelemiyordu lakin karşı koymaya gücü kalmamıştı. Gücü yetmiyordu. Zaten zayıf bir kızdı. Çıt kırıldım değildi ama erkeklere gücü yetmiyordu.
Bir ara sinirinden boksa başlamayı düşünmüştü lakin nasıl başlayacaktı ki?
Bir kere kursu nerede alacak? Onu kim bırakıp götürecek? Kursun parasını kim ödeyecekti?
Annesi ve babası mı?
Umursamaz, ilgisiz annesi ve babası mı?
Önündeki çocuk ona daha da eğildi. Ve kahkaha atmaya başladı. Birden kahkahası durdu ve sağ elini Bade'nin boğazına götürüp onu duvara yapıştırdı. Bade çocuğun elinden kurtulmak için çırpınırken adım sesleri duyulmaya başladı.
Arkadaki çocuklardan biri telaşla arkasına baktı. "Abi biri geliyor." dedi telaşla. Bade'nin boğazını bıraktığında Bade öksürmeye başladı. Yumruk yaptığı elinin avuç içine tırnaklarını batırmıştı.
Ellerini boğazına götürdü Bade ve daha yüksek sesle öksürmeye başladı. Dudaklarından "Orospu çocuğu!" nidası çıkınca çocuklardan biri güldü.
Gelenin kim olduğunu bilmiyordu Bade. Ama gelen biri olduğu için şükür ediyordu. Hoca'ydı belki de.
Şâyet zorbalayan çocuklar gelenin kim olduğunu gördüğünde telaşla Bade'nin yanından ayrılmaya çalışıyorlardı ama burası çıkmaz yoldu. "Pamir geliyor!" dedi çocuklardan biri. Bade hala öksürüyor, ayrıca sırtı ve dizleri sızlıyordu.
Onları duyamacak derecede yüksek sesle öksürüyordu. Zorbalıyorlardı evet ama bu en kötüsüydü.
"Pamir mi? O kim?" diye sordu yenilerden biri. "Gerizekalı, Pamir kim mi? Pamir geliyor sıçtık. Okulun büyüklerinden ve ne yapacağı hiç bir şekilde belli olmaz." dedi Bade'yi zorbalayan çocuk.
Bade'nin elleri dizlerine gittiğinde gördüğü kanla şok oldu. Zaten kabuk tutan yaraları vardı. Ve o kadar sert düşmüştü ki kabuk tutan yarası kanamış, üstelik başka bir derisi soyulmuş çok fazla kanıyordu.
Üflemeye çalıştı Bade. Ama nefesi yetmedi. Zar zor nefes alabiliyorken Pamir'in gelmesi onu sevindiremeyecek kadar canı acıyordu.
Kendini yere bıraktı.
"Bize ne yapabilir ki? Üstelik neden şuna yardım etsin?" dedi Bade'yi küçümseyerek.
Başka bir çocuk lafa atladı. "Ulan gerizekalı Pamir Bade'nin tek ve yakın arkadaşı amına koyayım." dedi.
Bade'nin bunu duymasıyla gözlerinden yaşlar düşmeye başladı. Ama şeytan diyordu ki ağlama Bade. Güçlü dur Bade. Bade de, duramıyorum diyordu.
Gücüm kalmadı diyordu.
Tek ve yakın arkadaşı.
Tek arkadaşı.
Yakın arkadaşı.
Pamir'in heybetli gölgesi göründüğünde Bade gülümsedi. Pamir'in farklı renk gözlerini her gördüğünde gülümsüyordu Bade. Üstelik çekik olması daha çok hoşuna gidiyordu. Çok seviyordu Pamir'in gözlerini.
Onu farklı yaptığını söylüyordu. Tabi iyi anlamda.
Bade ve Pamir göz göze geldiğinde Pamir'in yüzünü bir telaş kapladı. "Bade!" dedi. Fakat kaşla göz arasında yanında onu zorbalayan çocuklar kaçmıştı.
Bade yerde yatarken Pamir koşarak yanına geldi ve çöktü. "Bade!" dedi tekrardan. Bade'nin dizlerinde kanı ve boğazındaki kızarık parmak izlerini gördüğünde kımkırmızı oldu Pamir.
"Bade, Bade iyi misin! Hangi orospu çocuğu yaptı bunu!" dedi sinirle. Bade'nin sağ eli Pamir'in sağ omzuna tutundu ve tüm ağırlığını vererek Pamir'e sığındı. "Küfretme." dedi zorlukla. Pamir tebessüm ederek yanağını okşadı Bade'nin.
"Bade bu durumda bile bana kızıyor olamazsın." dedi. Bade gülümsedi. "Sen gelmeseydin beni boğazlıyor olacaklardı." dedi.
Bade'nin önüne gelen sarı saç tutamını kulağının arkasına koydu Pamir. "Söyle bana Badem, söyle kim yaptı bunu!" dedi. "Kim yaptı?"
Bade dudaklarını araladı. Pamir'in dediğini umursamadan. "Kuru yemiş de oldum. Sarı bit de anlamadım ki? İsmim unutuluyor mu acaba?" dedi zor çıkan sesiyle. Birden eli Pamir'in omzundan düşecekken Pamir Bade'yi tuttu.
"Bade sana diyorum. Kim yaptı bunu?" dedi dizlerine bakarak. Dizlerini üflemeye başladığında Bade acıyla inledi ve yüzünü buruşturdu.
"Tamam." dedi yüzünü okşayarak. "Söylemeyeceksin anladım. Ben bulurum." dedi. Birden kalkarak Bade'nin kolunu omzuna attı. İkisi beraber revire doğru yürümeye başladılar. Bade dizlerinin acısıyla zar zor yürüdüğü için Pamir'den güç alarak yürüyordu.
"Pamir.." dedi Bade. Durdu Pamir. "Efendim?" dedi. "İyi ki varsın. Sen olmasaydın-" Pamir sözünü kesti.
"Hayır, söyleme. Hadi gel revire götüreyim seni." dedi. "Annene haber vereyim mi?" diye de ekledi. Bade ona garipser bir şekilde baktı. "Sence umursar mı?" diye sordu.
Pamir dudaklarını birbirine bastırdı. "Özür dilerim." dedi. Bade başını yana doğru salladı. "Hayır, özür dileme. Sorun yok." dedi.
Revire geldiklerinde hemşire Bade'nin yara olan yerlerine pansuman yapmıştı ve Bade'yi eve göndermişlerdi. Eve geldiğinde annesi ve babası onu hiç umursamamıştı. Ve Bade her zamanki gibi odasına çekilmiş, yemek almak için bile kendisi mutfağa gidip, kendine yemek yapmıştı ve odasında yemişti.
Annesi ve babası onunla bir kere bile ilgilenmemişti. O yüzden Bade küçüklüğünden beri kendine bakmayı öğrenmişti. Zaten şimdi gençti ve kendine daha rahat bakabiliyordu.
Ama bir kere olsun annesinin ya da babasının onu umursamasını çok isterdi Bade.
İlk regl olduğunda bile annesine söyleyememiş, okuldaki kadın hocalardan yardım istemişti.
Bade çok yalnızdı. Kendini kimseye anlatamazdı.
Pamir hariç...
Pamir Alp Kandemir Bade Duman'ın tek ve en yakın arkadaşıydı.
Tek arkadaşıydı.
Tek ve en yakın arkadaşıydı.
Pamir Alp Kandemir Bade Duman'ın sırdaşı, dostu, arkadaşı, kaçış noktasıydı.
İçini döküp, kaçtığı, kendini doğru şekilde anlattığı tek yerdi Pamir'in kalbi.
Tek arkadaşıydı.
Tek ve en yakın arkadaşıydı.
Pamir Alp Kandemir Bade Duman'ın çocukluk aşkıydı.
Ama ikiside kendi duygularını içinde yaşamayı öğrenmişti...
.......
Okul çıkışına kadar Pamir'in aklında sadece Bade vardı. Okuldan çıktığında her zamanki gibi kız kardeşi Pelin'in okuluna doğru yol almaya başladı.
Pelin'in okulunun oraya geldiğinde Pelin'in onu her zaman beklediği yerde kız kardeşini görememişti. Bu olayı garipsemiş ve kolundaki siyah kol saatine bakmıştı.
Evet çıkış saatiydi.
Peki Pelin neredeydi?
Pamir içeriye girip hocalarına sormaya karar verdi. Öğretmenlerden biri Pamir'in telaşlı yüzünü gördüğünde hemen yanına gitti. "Pamir? Pelin nerede?" dedi.
"Bende Pelin'i arıyorum. Onu aldığım yerde yoktu." dedi Pamir. Öğretmen ve Pamir telaşlanırken Pamir mantığına sığınarak, panik yapmamaya çalıştı ve etrafına hızlıca baktı.
Okuldan ayrılıp ara sokaklara bakıyordu. En sonunda baya uzak ve tenha bir yere gelmişti. Bir an geri dönmeyi düşündü ama hayır dedi Pamir içinden.
Hayır, Pelin'i bulacaksın.
Daha da ilerlediğinde baya iri yapılı birinin kollarında gördü Pelin'i. Pelin adamdan kurtulmak için çırpınıyordu.
Pamir'in Pelin'i görmesiyle koşarak yanına gidecekti ki vazgeçti. O sırada Pelin adamdan kurtulmak için adamın kolunu ısırıyor, boynuna tırnaklarını batırıyordu.
"Abi!-" diyecekken adam eliyle Pelin'in dudaklarını örttü ardından Pamir'le göz göze geldi.
O sırada Pamir'in sadece iki seçeneği vardı ve çok hızlı düşünmek zorundaydı. Ya gücünün yetmediği adama her türlü karşı gelip, her türlü tehlikeye göz yumup kardeşinin yanına koşacak ve elinden geleni yapcaktı; ya da gücünün yetmediğini kabüllenip Pelin'i kaçırmasını izleyecek, polislerden ya da babasının yardımıyla kardeşini bulmasını büyüklerden bekleyecekti.
İkinciyi seçmek daha mantıklı geliyordu.
Pamir her zaman mantığı ile ilerlerdi.
Yalnız söz konusu canından çok sevdiği, korumak için canını bile vereceği kız kardeşi Pelin Kandemir ise mantık umurunda bile olmazdı.
Ne kadar on üç yaşında olsa bile Pamir'in aklı ve heybeti on üç yaşından daha fazlasıydı. Çok olgun bir çocuktu.
Pamir hep mantığını dinlerdi.
Her zaman mantığı ile hareket ederdi.
Mantık ona her zaman B planını oluştururdu.
Pamir Alp Kandemir'in iki seçeneği olduğunu söylemiştim değil mi?
Pamir Alp Kandemir kendine üçüncü seçeneği yaratırdı.
Bu her zaman böyleydi. Her zaman böyle olacaktı.
Koşarak adamı takip etmeye başladı. Pelin'in grimsi gözleri Pamir'in farklı renk gözleri ile buluştuğunda Pamir işaret parmağını dudaklarına götürdü ve kız kardeşinin susması gerektiğini söyledi.
Adam Pelin'i büyükçe beyaz bir kamyonetin arkasına koydu. Adam sürücü koltuğuna otururken Pamir tüm gücüyle kamyonete doğru koştu. O sırada çantasının yanındaki kalemi hışıyla alıp arabanın plakasını sağ avuç içine yazdı.
Adam kamyoneti çalıştırdığında motordan gelen yüksek sese Pamir şükretti ve kapıyı açıp kendini kamyonetin içine attı. Motorun sesi kamyonetin açılma sesini bastırmıştı.
Kamyonet hareket etmeye başladığından Pamir kendini ve kız kardeşini kurtaramadı.
Lakin eve gelme saatleri geçmişti ve annesi ve babasının bir tuhaflık olduğunu anlaması için dua etmişti Pamir.
Pelin abisini görmesiyle gözlerinden akan yaşlar daha da hızlandı. Pamir elini Pelin'in dudaklarına örttü. Ona tekrardan sus işareti yaptığında Pelin dudaklarını aralamaktan vazgeçti.
Fısıldayarak, "Abicim iyi misin?" diye sordu Pamir. Pelin başını salladı. Açık kumral saçlarını okşadı Pamir. "Abicim şimdi şöyle yapıyoruz.."
......
Yaklaşık yarım saat sonra kamyonet durmuştu. Pamir kamyonetin içindeki kutuların arkasına saklanmıştı. Kalem kutusunun içindeki maket bıçağını da kardeşinin çorabının içine saklamıştı.
Eğer kendisini savunması gerekirse hiç tereddüt etmeden kullanması gerektiğini söylemişti Pamir.
Kamyonet açıldığında adam göründü. Pamir hem gizlenmeye çalışıyor hemde adamın anlamaması için nefesini tutuyordu.
Kamyonetten Pelin'i kucağına aldı. Pelin tekrardan çırpınmaya başladığında adam Pelin'e öyle bir bağırmıştı ki Pelin hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.
Pamir bunu o adama ödetecekti. Bunu yapacaktı.
Kız kardeşini ağlatmanın cezasını elbet bir gün ödeyecekti.
Adam kamyoneti elinde Pelin olduğu için kapatamamıştı. Bu da tabiki Pamir'in işine gelirdi.
Adam gittikten bir süre sonra Pamir saklandığı yerden çıkmış, kamyonetten inmişti. Geldiği yeri iyice incelemişti Pamir. Bir dağ evine gelmişlerdi. Ev iki katlıydı ve tuğlalardan oluşuyordu.
Kapıda herhangi bir koruma yoktu. Şâyet Pamir temkinlice davranıyordu. Yavaş ama bir o kadar da seri hareketlerle ilerledi Pamir.
Girişi atlatıp içeriye girdiğinde karşısına kocaman bir salon çıkmıştı. Gri ve kahverengi renk oluşan koltuk takımları ve yine tuğladan büyük bir şömine vardı.
Dikkatlice farklı bir kapıdan çıktığında karşısında başka bir kapı görmeyi bekledi Pamir ama kapı yoktu.
Büyük bir kitaplık duruyordu karşısında. Kitaplıkta kitaplarla doluydu. Yana ittirebileceğini düşündü Pamir ama çok ağır görünüyordu. Lakin adamın buradan girdiğini görmüştü. Ama burası çıkmaz yoldu?
Kitapları incelemeye başladı Pamir. Gerçekten dikkatlice inceliyordu. Gözüne Fransız bir şairin kitabı takılınca eline aldı.
Victor Hugo, Demain dès l'aube (Victor Hugo, Yarın Erkenden)
İlk sayfasını çevirdi ve fransızca şiiri okumaya başladı. Aslında çok iyi fransızca bilirdi ama Bade'den bunu hep saklamıştı. İlgilenmesi için bunu söylememişti. Anne tarafı fransız kökenli olduğu için Pelin de Pamir de çok iyi fransızca bilirlerdi.
(Şiir Türkçe çeviri ile yazılmıştır. Lakin Pamir Alp Kandemir şiiri Fransızca okumaktadır.)
Yarın Erkenden
Yarın erkenden karlar ağardığı zaman, gideceğim.
Biliyorum beni bekliyorsun bak, geçip gideceğim dağlardan, ormanlardan.. Daha fazla kalamayacağım senden uzak.
Gözlerim düşüncelerime saplı yürüyeceğim, Duymadan hiç bir gürültü, hiçbir şey görmeden, Yalnız, kimsesiz, sırtım eğik, bibirine kenetli ellerim Hüzünlü ve gündüz gece gibi olacak benim için.
Ne uzaklarda Harfleur'ü saran perdelere Bakacağım, ne de inen altın renkli akşama Kavuşunca bir bağ yeşil çoban püskülü ve Bir çiçekli funda koyacağım mezarına.
Victor Hugo
Şiiri okuduktan sonra gülümsedi. Victor Hugo çok sevdiği Fransız şairlerden biriydi. Bade'nin bunu seveceğini düşünüp çantasına hızlıca şiir kitabını attı.
Zira kitabın arkasında bir boşluk olduğunu fark etti Pamir. Bu kadar tesadüf olamazdı.
Bugün kendini çok şanslı hissediyordu.
Lakin eğer kardeşi Pelin ile beraber buradan kaçabilselerdi, ve adamın neden Pelin'i kaçırdığını öğrenebilse günü daha güzel olabilirdi.
Kitaplığı yana kaydırdığında kitaplığın bu kadar hafif olması Pamir'i çok şaşırttı. Kitaplık yana kayıp arkasındaki kapı açıldığında Pamir ilk başta kimseyi göremedi.
Ardından önüne iki tane takım elbiseli ve kar maskeli adam çıktığımda Pamir geriledi. Takım elbiseli adamlardan biri Pamir'i tutup sırtını kendi göğsüne çektiğinde dudaklarının üzerine bir bez kapandı. Üstüne de adamın avuç içi kapandığında Pamir çırpınmaya başladı.
Nefesini uzun bir süre tutabilirdi lakin Pamir'in çırpınmaya gücünün kalmamasının sebebi bez'in zehirli oluşundandı.
En sonunda dayanamayıp kendini karanlığa bıraktı Pamir.
......
Omzundaki sızıyla gözlerini zorla araladı Pamir. Kolları çapraz bir şekilde kalın bir iple bağlanmıştı. Ayaklarını oynatmak istedi lakin ayakları da bağlıydı. Gözleri daha da aralanırken aklına yaklaşık bir saatte ne yaşadığı geldi.
Gözleri tamamen açıldığında gördüğü ilk şey kız kardeşi Pelin'in de onunla aynı durumda bir şekilde başı aşağı düşmüş uyuyordu.
Lakin uyumuyordu. Uyutmuşlardı.
Peki neden uyutmuşlardı?
Neden iple bağlılardı?
Neden bağlılardı?
Neden buradalardı?
Neden kaçırılmışlardı?
Neredelerdi?
Kimlerleydiler?
Tehlikelide miydiler?
Tehlikede miydi?
Kafasındaki seslerin susmasını sağlayan içeride ters bir şekilde duran kitaplığın hareket etmesiydi.
Pamir gözlerini bir kitaplığa birde sağ avuç içine bakıyordu. Yazdığı plakayı tekrardan aklında tekrar etti. Ne işe yarayacağını bilmiyordu ama yine de yazmıştı.
İyi gözlemciydi.
Avuç içindeki ter mürekkebi biraz soldurmuştu ama hâla okunabiliyordu.
İçeriye bayılmadan önce karşısına çıkan iri yapılı kar maskeli adam ve onların aksine kar maskesi giymeyen onlara göre daha kısa boylarda, kırklarında bir adam girmişti.
Bu Pelin'i kaçıran adamdı!
Arkasında ifadesizce duran kar maskeli adamlara baktı ilk önce Pamir. Bir tanesiyle göz göze geldiğinde bakışlarını kaçırdı.
Pamir hafifçe inlediğinde Pelin'i kaçıran adamla Pamir göz göze geldi. "Merhaba.." dedi adam. Pamir anlamaz gözlerle baktı adama. "Adım Rüzgâr, Rüzgâr Akıncı." dedi adının Rüzgâr olduğunu öğrendiği adam.
Akıncı soyismi Pamir'e aşırı tanıdık geliyordu ama çıkaramadı. "Ee?" diye bir mırıltı çıkardı Pamir. Çok da sikindeydi!
Güldü adam. Alaylı bir gülüştü lakin. "Sen kendi ismini söylemeyecek misin?" diye sordu Rüzgâr. Bu sefer Pamir alayla güldü. "İsmimi ne yapacaksın? Sen neden burada olduğumuzu söylesene!" dedi Pamir debelenerek.
Sandelyeden kurtulmaya çalışıyordu ama o kadar sıkı bağlamışlardı ki çözemiyordu.
Adamın gözleri Pelin'e kaydığında Pamir'in gözleri de kız kardeşini buldu. Pelin uyanmıştı ve ağlıyordu. Adamın gözleri tekrardan Pamir'in çekik gözlerini buldu. Adam Pamir'e doğru yaklaştığında Pamir kaşlarını çattı.
"Ben babanız size söylemiştir diye düşünüyordum. Ha Kandemir?" diye söyledi Pamir'e.
Bir dakika?
Babasının bu adamlarla ne işi olurdu ki?
Babası kendi halinde kendi mobilya dükkanını işletiyordu.
KANDEMİR MOBİLYA.
Birçok iç mimarla sözleşmeleri vardı ve durumu iyi olan bir aileydi. Babası hiç kirli işlere bulaşmaz hatta Pamir'e de yarınlar için nasihât verirdi.
Pamir adamın suratına anlamaz gözlerle baktı. "Babamın sizinle ne işi olur?" diye sorguladı. Bunu aslında kendine soruyor gibiydi.
Kitaplığın -gizli kapının- önünde duran kar maskeli adamlardan bir tanesinin kıkırdadığını duydu Pamir. İyice kaşlarını çattı. "Bunu belki babanın söylemesi daha iyi olurdu. Ama sor bakayım umrumda mı?" dedi.
Kendince Pamir'in sormasını beklemeden kendi sorusunu cevapladı. "Umrumda değil!" dedi. Derin bir nefes alıp Pamir'e daha çok yaklaştı. Ve Pamir'in üzerine eğildi. "Babanın kumar borçlarını ben ödedim!" diye eklediğinde Pamir şaşkınlığı hiç bir türlü gizleyemedi.
Kumar mı?
Babası ve kumar yan yana bile gelemezdi.
Adam yalan söylüyordu. Pamir bunu biliyordu.
En azından öyle olmasını diliyordu.
"Açayım istersen konuyu." dedi ve Pamir'in kıvırcık saçları ile oynamaya başladı. Pamir Rüzgâr denen adamın bu hareketine karşı iğrenmiş ve rahatsız olmuş bir tavır sergilerken Pamir'in kafasındaki sesler susmuyordu.
Şuan Pelin'i düşünemeyecek kadar kafası karışmıştı. "Baban ilk kumar oynamaya başladığına daha bu işlerde yeniydi. Sonra tabi zevkli gelmeye başladı ve o gözünde masum görünen baban, kumar oynamaya bağımlı oldu. Oynadıkça borca girdi. İşin içinden çıkamadı. Sonra tabi bize geldi,"
Pamir bu insanların tehlikeli olduğunu ve tefeci olduklarını anlamıştı.
" 'Rüzgâr abi, borç verir misin?' diyince bende kıramadım. Çok severim babanı. Ama işte bana geriye kalan borcunu ödemedi. Bu da benim yaptığımdan sonra ayıp değil mi ama?" diye sordu ve dudaklarını büktü.
Adam dudaklarını aralayıp devam edecekti ki Pamir adamın konuşmasına izin vermedi. "Sende intikam olarak çocuklarını kaçırmayı mı düşündün? Ne akıllısın." dedi.
Adam güldü. Ama sonradan ifadesi öyle bir değişti ki Pamir irkilmeden edemedi. "Aslında ilk önce biricik kızını kaçırıp tehtit edecektim. Ama madem elime sende düştün.." sözünü bitirmedi ve Pamir'in anlamasını bekledi.
Siktir!
Adam Pamir'e tekrardan yaklaştı ve yanağını okşadı. "Akkıllı bir çocuksun sen Pamir. Anlıyorsun," dedi ve gözlerinin içine daha derin ve büyülenmiş gibi baktı. "Senin gözlerin ne kadar güzelmiş böyle, Fatih! Gel bak." dediğinde kar maskeli adamlardan biri ve Rüzgâr Akıncı denilen adam Pamir'in gözlerini inceliyordu.
Bunlar köpek mi seviyordu!
Pamir ikisinin de yüzüne iğrenek baktığında Pelin sessizce ağlamaya devam ediyordu. Fatih diye çağırdığı kar maskeli adam, "Gerçekten güzelmiş efendim." dedi ve eski yerine geçti.
Adam boğazını temizledi ve geri çekildi. "Şimdi," dediğinde Pamir biraz tırsmıştı ama bunu göstermemeye çalışıyordu. "Ne yapsam ki size...Acaba o çok sevdiğiniz babanız aramaya başlamışmıdır sizi? Gideyim bir öğreneyim. Sonra baktım beni özlediniz geri gelirim." dedi ve kitaplığı adamları çekti ve hepsi dışarı çıktı.
Adamların çıkmasıyla Pelin'in ağlaması yavaşladı. "Korkma Pelin'im ben buradayım. Ben buradayken hiçbir şey yapamazlar. Sana şuan sarılamıyorum. Ama çözüldüğümüzde gelip sarılacağım." dedi Pamir.
Pelin başıyla onayladı.
.....
Yaklaşık kırk dakikadır içeriye gelen giden kimse yoktu. Eve girmeden önce her yeri iyice gözlemlemişti Pamir. Ve güçlü bir hafızası vardı. Kırk dakika bıyunca buradan nasıl kaçabileceklerini düşünmüştü ama karşısına hep bir engel çıkıyordu.
Bir kere burada çok bir adam yoktu. O konuda şanslıydı ama her türlü karşısına engeller çıkıyordu.
Mesela...
Bir şekilde çözüldüler diyelim. Kitaplığı itecek çıkacaktı ama kitaplığın önünde kar maskeli adamlar olmadığını nereden bilebilirdi?
Bu iptal.
Çözüldüler ve buradan çıkamayacaklarına göre geriye iki seçenek kalıyordu. Ya buradaki küçük pencereden çıkacaklardı lakin oradan Pamir hiç geçemezdi, sadece Pelin geçebilirdi. Arkasından başkalarına haber verip Pamir'i buldurtacaktı ki buda çok riskliydi.
Bu da iptal.
Son seçenek ise arkasında duran kare şeklinde bir kapak vardı. Arkasında ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu Pamir ama başka seçenek de yoktu. Şuan yapmaları gereken tek şey nasıl çözüleceklerini bulmaktı.
Zira Pamir aklına o an bir şeyin gelmesiyle duraksadı.
Kardeşinin çorabının içine maket bıçağı koymuştu!
Pamir'in yüzündeki tebessüm Pelin'e de yansıdı. "Noldu abi? Aklına birşey mi geldi?" diye sordu kız kardeşi. "Aklımı seveyim!" diye mırıldandı Pamir.
"Hı?" diye anlamaz gözlerle baktı abisine. Abisi güldü ve anlamamazşıktan geldi. "Pelin, abicim çorabında hala maket bıçağı duruyor mu?" diye sordu.
"Maket bıçağı ney abi?" diye sorduğunda Pelin Pamir alt dudağını yaladı. "Çorabını rahatsız eden şey hâla rahatsız ediyor mu?" diye sordu. Pelin başını salladı.
Pamir gülümsediğinde Pelin'e onu almasını işaret etti. Pelin çorabından maket bıçağını çıkarmaya çalışırken kitaplık itildi ve içeriye girmeye başladılar.
Pelin hemen doğrulurken içeriye girenle Pamir şok olmuştu.
Siktir!
"Anne..?"
Evet bölüm sonuu Biraz daha geçmişten ilerleyip ilerideki bölümde günümüzden devam edeceğim.
Umarım seversiniz ben bu kitabın tutacağına inanıyorum.
Bölümleri haftada bir atacağım yani şimdiki planlamam bu. Belli olmaz bana. Her an bölüm atabilirim.
Hepinizi seviyorum vote ve yorum yaparsanız gerçekten çok mutlu olurum.
Kitap hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. |
0% |