Yeni Üyelik
2.
Bölüm

GİRİŞ

@gozyasimezarligi

Ona ateşin ruhu diyorlardı.

 

Gece, ateşin ruhu ne demek bilmiyordu. Henüz küçücüktü o. Nasıl bilsindi ki? Kollarını bedenine doladığında minik kalbinde korku yoktu. Sadece üç şeyden deli gibi korkardı. Karanlıktan, kaybetmekten ve evlerine sürekli gelen o adamdan.

 

Bilmiyordu. O geceden sonra bir daha ne karanlıktan, ne de kaybetmekten korkacağını bilemezdi.

 

Karanlıktan korkmayacaktı çünkü karanlık onun evi olacaktı.

 

Kaybetmekten korkmayacaktı çünkü zaten kaybolacaktı.

 

Boğazına kadar kana batacaktı ama o adama olan korkusu asla bitmeyecekti. Doktor Kemal Erkaya, en büyük kabusuydu.

 

Adımları kendinden emindi. Az önce kaçmayı başardığı evine gidiyordu. Doktor şu an evde olmamalıydı. Annesi ve babası çok kızacaktı ama bunu umursamadı Gece. Hava soğuktu. Gece soğuktan nefret ederdi. Yine de ince ince yağan yağmurla tebessüm etti. Yağmur ona iyi gelen sayılı şeylerden biriydi.

 

Kapının önüne geldiğinde usulca çıkardı ayakkabılarını. İçinden üçe kadar sayarak kendini hazırladı, yumruk halini almış eli kapıya uzandı. Bir kere vurdu, ses gelmedi. Bir sonraki vuruşunda ise kapı hafifçe aralandı. Yüzünde son masum gülümsemesi oluştu. Suçsuz birine ait, saf bir gülümseme. Gece o zaman bile masum değildi. Sadece bunu henüz bilmiyordu.

 

Kapıyı ben geleyim diye açık bırakmışlar, diye düşündü kendi kendine. Yüzündeki gülümseme iyiden iyiye büyürken ürkek bir adım attı içeriye doğru. Acele etmeden salona gitti.

 

Yerde yatan iki cansız bedenle ellerini hızla dudaklarına bastırdı. İstemsizce bir adım geriledi. Bu kırmızı sıvı da neydi böyle? "Baba?" dedi kendini zorlayıp içeri girerek. "Bu hâl de ne böyle, vişne suyu dökmüşsünüz her yere."

 

Cevap gelmedi. Annesine baktı bu sefer. Elleri neden bu kadar beyazdı ki? "Anne, hasta mı oldun?"

 

Yine cevap gelmedi. Gece, üşüye üşüye uyumanın ne demek olduğunu biliyordu. Acı içinde kıvranırken üşürdü bazen. Koşarak yatak odasına gitti. Zorlukla kaldırabildiği örtüyü salona getirerek annesinin ve babasının üzerini örttü. Sırtları dönük bir şekilde uyuyordu ikisi de. Yüzlerine bakmak istedi. Yavaşca önlerine geçti. İkisinin de alnında ve bedenlerinde gördüğü delikte çığlık atarak kaçmaya çalıştı. Ayağı annesinin bacağına takıldığında yere düştü. Hızla doğruldu yerinden. Çıkışa doğru bir adım atmıştı ki, duyduğu adım sesleriyle hareket etmeyi bıraktı.

 

Çok geçmeden seslerin sahibi elindeki silahla kapı aralığında göründü. Gözlerini adamın gözlerine kilitledi Gece. Ürkütücü, duygudan yoksun bakıyordu. Dudaklarındaki gülümseme samimi olsada gözlerine ulaşamamıştı. Bir gün onun gibi bakacağını bilmeyerek uzun uzun baktı. "Merhaba küçük kız."

 

Yerdeki bedenlere ürkek bir bakış attı Gece. "Onlara ne yaptın?"

 

Adam umursamazca omuz silkerek ileriye birkaç adım attı. "Öldürdüm. Ölmelerini istemez miydin?"

 

"Ölmezler ki." dedi Gece safça. "Beni bırakıp gitmezler."

 

"Onlar gitmedi." dedi adam. Gittikçe yaklaşıyordu. "Cehennemin dibine ben yolladım. Şimdi küçük kız, benimle geleceksin."

 

İçi nefretle doldu. "Onları sen mi öldürdün?"

 

Adam silahını bedenlere doğrulttu. Ve beklenmedik bir anda ses çıkarttı. "Bam! İşte böyle. Çok da zor değil. Hele ateş için, hiç zor değil."

 

"Ateş için zor değil." dedi Gece. Elleri iki yanında yumruk halini alırken adamın etrafını alevler sardı. Annesi ve babası gücünü kullanmaması gerektiğini defalarca kez söylemişti fakat onlar artık yoktu. Yaktı, adam yandıkça içindeki ateş de harlandı. En sonunda adamın cesedinin yanında durdu. Elini silah şekline sokarak onu nişan aldı. "Bam!"

 

Ağlamadı. Ağlamaktan nefret ederdi. İçindeki korkuyla çıkışa doğru koşmaya başladı. Tam kapının eşiğindeyken aklına gelen şeyle geri dönerek odasına koştu. Çekmecenin arkasına sakladığı karton kutudan montu ve ayakkabıları çıkarttı. En son sokaktayken karşılaştığı bir çocuk vermişti bunları. Kendine büyük gelen erkek montu ve ayakkabılarını giyerek çıktı evden. Kaçıyordu.

 

Hava karanlıktı ve o karanlıktan kaçıyordu, korkularından kaçıyordu, cesetlerden kaçıyordu, en çok da kendinden kaçıyordu. En azından o an için öyle zannediyordu. Korkularına adım adım yaklaştığının farkında değildi.

 

Koştu. Yağmurlu havada düşe kalka, nereye gittiğini bilmeden koştu. Üzerindeki kanlar çamurla karıştı, dizleri soyuldu ama o durmadı. Onu durduran şey ara sokaklardan gelen konuşma sesleriydi. Adımları yavaşlarken oraya ilerledi. İçinden bir ses onu oraya yönlendiriyordu ve Gece bir tek içindeki sese güveniyordu.

 

Duvarın kenarına sinerek o tarafı görmeye çalıştı. İki tane adam vardı karşısında. Biri diğerine silah doğrultmuştu. Huzursuz oldu. Ailesini öldüren adam da tıpkı silahı tutan adam gibi bakmıştı. Henüz küçücüktü ama hayat ona bir katilin bakışlarını öğretmişti.

 

Ona çok da uzak olmayan silaha baktı. Düşünmedi. Silahı yerden kaldırarak yakın sayılabilecek hedefe doğrulttu. İki adam birbirlerine o kadar odaklanmıştı ki, kimse onu görmüyordu. Ellerinin titremesi bile durdu. Ateş etti. Mermi adamın bacağına isabet ettiğinde karanlık sokakta acı bir inleme yankılandı.

 

Diğer adam hızla vurulanın silahını aldı. Gözleri kurtardığı adamla kesişti. "Yaklaş."

 

Duruşu kendinden emin, adımları tereddütsüzdü. O adamı tehlike olarak görmeyi çoktan bırakmıştı. İfadesiz bakışlarla yanlarına gitti. Kurtardığı adam tekrar konuştu. Buz gibi soğuk sesi onun çok güçlü olduğunu haykırıyordu. Gece o adama hayran kaldı. "Başladığın işi bitir, çocuk."

 

Elindeki silahı daha da sıkı tutarak yerdeki adamın göğsüne bastırdı. Tetiği düşünmeden çekebilirdi. Ailesinin katilinin de söylediği gibi, o kadar da zor değildi. Hele hele ateş için, hiç değildi. Ama onu durduran şey aklına gelenlerdi. Öldürdüğü sadece bu adam olmayacaktı. Çocukların babası da olacaktı. Kendisi gibi korkardı o çocuklar. O zaman ailesinin katilinden ne farkı kalırdı? "Çocuğun var mı?"

 

Adam bir anlık afallamanın ardından kahkaha atmıştı. Neden bu kadar eğlendiğine anlam verememişti. Heralde onları çok seviyordu. "Öldürdüm!"

 

Durdu. Çocuklarını öldürmüş müydü? Çocuklar öldürülmezdi, çocukların canları yakılmazdı. Onun canı çok yanmıştı.

 

Silahı yere fırlatarak ellerini adamın boynuna sardı. Yaktı. Adamın gözlerinde oluşan korku bütün yüzüne yayılırken, "Sen..." diyebildi.

 

Annesinin lanetli olarak bahsettiği, doktorun kıyamet dediği, bunca zaman hiç kullanmadığı o isim döküldü dudaklarından.

 

"Lavinya!"

 

Ölüm Çiçeği.

 

Loading...
0%