Yeni Üyelik
20.
Bölüm
@gul_turbas

Geçen bir ayın ardından ablam kendi evine dönmüştü. Annem arzu abla ve kardeşimle birlikte bizim evde yaşıyorlardı. Arzu ablanın iş yeri, bizim evin hemen karşısında olduğu için onada kolaylık oluyordu. Ben kursa gitmeye devam ediyordum, aslında gitmek mecburiyetinde bırakılıyordum. Herkes iki haftada toparlanışımı, ne kadar güçlü olduğumu konuşuyordu. Kimse içimdeki yangını, yüreğimdeki kopan fırtınayı bilmiyordu. Çünkü ben çok güçlü bir kızdım, babasızlığa bile meydan okuyacak kadar acılara dayanıklıydım, demeyi isterdim ama kimsenin görmediği yerde gözyaşlarımı sakladığım yerden çıkaracak kadar hassas kalpliydim aslında. Sadece insanlara zaafımı göstermekten hoşlanmıyordum, kimse benim yaramı bilmesin. Bilmesinler ki; yarama tuz basamasınlar. Kursa alışıyordum fakat burada bulunmak bana mütemadiyen acı veriyordu. Sürekli babamın gidişi aklıma geliyordu, ne zaman üst kata çıksam, babamın gittiği gece, eve gidişim aklıma geliyordu. Kendi kendime bu zorlu süreci aşmaya çalışıyordum. Kızlar ellerinden gelenin fazlasını yaparak bana destek oluyorlardı, hocalarda benim psikolojik sorunlar yaşadığımı fakrında olmalı ki; haftada bir gün çıkış izni verdiler, artık her çarşamba dersten sonra eve gidecek,perşembe sabahı dönecektim. Anlayışlı davranmaları beni oldukça fazla mutlu etti. Kursta kimi zaman hayat akıp gidiyor, kimi zaman da vakit geçmek bilmiyor, saliseler dahi ilerlemiyordu.

Yine geçmek bilmeyen günlerden birindeydik, sıkıntı ve stres içinde geçiyordu. Arkadaşlarımla birlikte bizim odanın balkonunda oturuyorduk, biraz zaman geçtikten sonra içeriden sesler kesilince bir bakayım dedim, hoca konuşma yapmak için herkesi çağırmış, fakat biz balkonda oturduğumuz için duymadık, diğerleri gündüzcü oldukları için bir şey demediler ama bana ceza verip, baştan aşağı beş katlık binanın merdivenlerini silmem gerektiğini söylediler, bende duymadığım ve çağırılmadığım için çıkmadığımı söyledim. Haksızlık yaptıkları için oldukça sinirlendim ve aşağı kata indim, bizim odaya girecekken sinirden elimi kapının camına vurdum. Vuruşumun bu kadar kadar ivme kazanacağını düşünmemiştim, olduğum yerde kaldım ve yere inen camlara baktım, o sırada sadece hocalara kırılan camın hesabını nasıl vereceğimi düşündüm. Yaptırmamı isterlerse parasını ödeyemeceğimi nasıl yaptırabileceğimi düşündüm. Fatma kırılan cam sesini duyunca “ Feraye ” diyerek geldi ve şok olmuş şekilde elime bakıp, odadan havlu getirip sardı. Olayın şokunu atlatınca elime baktım, büyük havlu kan içindeydi. Koşarak hocaların yanına çıktık. Havlu kandan gözükmeyecek hale gelmişti, başka havlu çıkarıp ütüye basıp, elime koyduklar ki, kanım dursun. Büyük bir yara açılmasına rağmen beni acile götürmediler, elime herhangi bir tıbbı müdahale yapılmadı.

O gün kan kaybımdan öleceğimi düşündüm, gece yatarken kan durmuş, azcık akıyordu ama o kadar kan kaybetmiştim ki, sabaha sağ çıkamamaktan korktum. Sabah elimin sızısıyla uyandım, havlu yine kan olmuştu, ilk kanadığındaki kadar fazla değildi ama çok az kanıyordu. Hocalar beni hastaneye götürmemekte ısrarlıydı niye böyle yaptıklarını anlamıyordum. Nursema hoca beni görünce “sen bana sinirlenip elini vurdun değil mi” dedi bende korktuğum için “ hayır hocam sinirle inince ayağım takıldı kapıya tosladım” dedim. Söyleyebileceğim en kötü yalanı söyledim hoca gayet farkındaydı ama benim sözüm üzerine daha fazla uzatmak istemedi.

Derslere girmeye devam ettim, son derste dahil olmak üzere bütün derslere girdim. Gündüzcü arkadaşlarım da ani bir kararla, artık yatılı öğrenci olma kararı aldılar ve artık kursta kalacaklardı. Yarının derslerini hazırlamak için oturduk ama konuşmaktan ders hazırlayamadık desek yeridir. Herkes ailesinden uzakta, her birimizin kalbinde koca bir hicran. Bu yüzden kafamızı dağıtmak için gülüp eğleniyorduk, işe de yarıyordu, canımın yangını bile diniyordu desem yeridir. Kanımın azalmasıyla mı alakalı bilmiyorum ama kendimi çok yorgun hissediyordum ve erkenden uykum gelmişti , hocadan izin alarak yatmayı tercih ettim. Gözlerimi yummamla birlikte uykuya dalmışım ki, sabah hocanın “haydi kızlar uyanın ” diye seslenişine uyandım, parmağım zonklar derecedeydi, havluyu kaldırıp koca bir peçete ile sarıp, flaster bantla sarmıştık. Şaşırdığım nokta şu ki; kanım peçeteye geçmişti, artık hocaya gidip “hocam elim kanamaya devam ediyor” dedim, hoca sonunda “eczaneye gidelim bir baksınlar olmadı, dikiş attırmaya gidelim” dedi. Eczaneye gittiğimizde eczacı abla; “ çok geç kalmışsınız aradan iki gün geçmiş, şuan dikiş atılmaz, yanıma gel, en azından pansuman yapalım” dedi. Bende yanına ilerledim ve pansuman yapılınca kursa geçtik. Kızlar yanıma gelip elimin nasıl olduğunu sordular, eczacı kadının dediklerini anlattım. Kızlar en başta hastaneye götürmeleri gerektiğini söylerek hocalara sitem ettiler ama ne fayda, iş işten geçmişti. Bugün günlerden salıydı, artık istemsizce her salı içime korku düşüyordu, sanki ailemden başka birine de bir şey olacakmış gibi hissediyordum, fakat ertesi gün çıkacaktım, bu yüzden içimde ayrı bir huzur vardı. Biz konuşurken ders saati girdiği için herkes yerlerine geçti, çok geçmeden hoca geldi selam vererek yerine oturdu. Bu ders güzel geçmişti, ders işlemekten ziyade daha sohbet tarzındandaydı, hocayla dertleşmiştik babamla ilgili konuştuk, herkes ailesinden bahsetti. Aslında babamla ilgili konuşmak beni geriyordu çünkü bir tek babası olmayan ben vardım, babamı çok özlüyordum onunla ilgili konuşmak, aslında bana bir yandan iyi geliyordu, geçmişe gidip anılarımızı hatırlamak babamı kalbimde hissetmek, beni azda olsa kendime getiriyordu. Bu son ders olduğu için gündüzcüler evlerine gidecekti bizde akşam yemeğe inecektik. Onların eve gitmesine çok imreniyordum, akşam evlerine gidip aileleriyle vakit geçirecek olmalarının verdiği huzurla derslere giriyorlardı, biz yatılılarda cuma gününün gelmesini iple çekiyorduk. Yemek vaktinde yemeğe indim sevdiğim yemeklerin olduğunu görünce çok mutlu oldum, aslında kurs bu yüzden güzeldi, sevdiğimiz yemeklerin olması bile bizi mutlu ediyordu. Belkide kursta yetinmeyi öğreniyorduk, ufak şeylerle mutlu olup, nefsimizi terbiye ediyorduk. Yemekten sonra müteala için tekrar odamıza geçtik. Aslında kurs ruhumuza iyi geliyordu, bunu şuan fark etmesekte bence ileride kıymetini bilecektik. Herkes ders çalışırken biz her zamanki gibi balkona geçip sohbet etmeye başladık. Ben sevde ve elif oturuyorduk sevde komik şeyler anlatıyordu, bizde anlattığı şeylere gülüyorduk ama gülerken kendimizi kaybetmişiz, artık gülmekten nefesim kesilecek hale gelmtiştim, yere yatıp kahkaha atarken bize doğru yaklaşan ayaklar gördüm. Kahkahalarımı dindirmeye çalıştım, grup hocamız geldi ve müteala da olmamız gereken yerde, muhabbet ettiğimiz için bize oldukça sinirlenmişti “ bu ne taşkınlık, ders çalışmanız gereken yerde yaptığınıza bakın, çabuk kitaplarınızın başına!” Hocanın söylemleri üzerine bizim kahkalarımız yerini sessizliğe bıraktı, hepimiz yerimize geçip kitaplarımızı alıp, açtık. Hocanın kızmasından dolayı gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk ama dayandık. Hoca çağırılması üzerine odadan ayrıldı, biz kızlarla sessizce kahkahalarımızı patlattık. Bu geçen stresli günün ardından uyumak üzere yataklarda yerimizi aldık. Ertesi gün, gözlerimi huzurla açtım çünkü bugün çarşamba ve ben eve gidecektim, o yüzden kendimi çok dinç hissediyordum, bizim kızların yanına giderek “haydi kızlar kalkınnnn” diye bağırdım. Bazıları gayet güler yüzlü, bazılarıda hayata küsmüşcesine kalktılar. Üzerimizi değiştirip yemeğe indik, bugün kahvaltıda börek vardı, oldukça lezzetliydi, ders saatine az kalmıştı, çayımdan son bir yudum alıp kalktım, tekrarlamam gereken derslerimi tekrarlamak üzere odaya geçtim. Gündüzcüler de gelmeye başlamıştı, herkes gelip yerlerine oturdu. İlk ders, ikinci, üçüncü ders derken vakit geçmiş, çıkış saati gelmişti. Hocaya haber vererek çıkış yapmak üzere hazırlanmaya gittim, içim kıpır kıpır heyecan doluydu. Hazırlanıp dışarı çıktım, anneannemlerin oraya servis vardı bende servisle gidecektim. Servise bindim ve parka yakın bir yerde indim, parka gidip arkadaşlarım orada mı diye baktım, malum telefonum olmadığı için aramıyordum, etrafa bakındım kimse yoktu bende anneannemlere doğru yürüdüm. Parkla evin arası on beş dakika kadardı. Anneannemlere vardığımda annemde oradaydı, selam vererek herkesi öptüm. Elimi görüp ne olduğunu sordular bende olanları anlattığımda annem çok sinirlendi “dikiş atılacak kadar büyük bir yarayı nasıl olur da kendi başlarına halletmeye çalışıyorlar, akıl işi değil” dedi. Üsteleyip bir şey söylemedim, Serra’ nın gelmesini bekliyordum, bütün haberler ondaydı. Serra gelmişti, herkesle görüşüp hemen yanıma geldi,” bir değişiklik var mı, dedim. “ her şey bildiğin gibi” dedi. Ben kursun içindeyken dışarıda olan biten her şeyi çok merak ediyordum, bazen kendimi bir fanusun içine tıkılmış gibi hissediyordum. Biz konuşurken zil çaldı, ben kalkıp zili açtım. Birde ne göreyim ablam ve eniştem gelmiş. Çok sevindim sıkıca ablama sarıldım, uzun zamandır gelmemişlerdi, herkes çok mutlu oldu.Ablamın morali oldukça bozuktu bir şeyi olduğu çokça belliydi, ne olduğunu sordum, “ilk yok bir şey diyerek tebessüm etti ama ben ablamı tanıdığım için inanmadım ve üsteledim “boşuna tebessüm ederek iyi olduğunu kanıtlamaya çalışma, kötü olduğunun farkındayım” bu söylemim üzerine itiraz eder gibi olasada anlatmaya başladı. Kayınvalidesi ile sorunlar yaşadığından bahsetti, üst katta kayınvalidesi alt katta ablamlar oturuyordu. Ablamın sesi çıkmaz, bir tabir vardır ya; kafasına vur ekmeğini al, işte ablam o tabirin vücut bulmuş hali. İlkte kayınvalidesi ablama güzel yaklaşıyormuş kendi kızı gibi davranıyormuş ama zaman geçtikçe iki görümceside ablamı kıskanmaya başlayınca kayınvalidesi de kötü davranmaya başlamış. Kadın kedi akrabası olmadığı için ablama kötü davranıyormuş, eniştemin bütün kuzenleri yukarıda kaynanasının evinde, ablam aşağı katta oturmasına rağmen çağırmıyorlar. Ablam tek başına, kimsesi yok ve kaynanası ve görümceleri ellerinden geldiğince daha da yalnızlaştırdılar ablamı. Sürekli eniştemi doldurup aralarını bir şekilde açmaya çalışmışlar. Ablam Hasan eniştemi sevdiği için hiç bir şey söylemiyordu, ablama gerçekten çok üzülüyordum. Bekarken ayrı çekti, evliliğinde ayrı çekiyor, keşke ablam için elimden gelen bir şey olsa. Malesef yapabilecek hiç bir şeyim yok. Anneme anlatması gerektiğini söyledim ama kabul etmedi. Bir şekilde halledeceğim diyerek konuyu kapattı ve benim bir şey söylemememe fırsat vermeden içeri gitti. Biraz oturduktan sonra vakit geç olunca annemler eve gitmek üzere kalktılar, servis anneannemlerin ordan kalkacacığı için ben eve gitmedim. Annemlerin gidişi üzerine bende yatağımı hazırlayıp gözlerimi kapattım.Sabah saatin alarm sesine uyandım, moralim bozuktu, evde durmak bana iyi geliyordu, yapacak bir şeyim olmadığı için kalkıp hazırlandım ve aşağı inip servisi bekledim, çok geçenden servis geldi ve kursa doğru yola çıktık. Kursa vardığımızda üzerimi değiştirip, derse girdim.

Günler geçip giderken kursun bitimine az kalmıştı, yaşamış olduğum her olay bana çok acı veriyor ağır geliyordu. Babamı burada kaybetmiş olmanın verdiği acı ile artık buraya gelmek istemiyordum, ablamın önceden gitmiş olduğu kursa gitmek istiyordum fakat annem oraya gitmemi istemiyor burada okumamın daha faydalı olacağını düşünüyordu. Annem izin vermemeye devam edince, bende günlüğüme; kursta kaldıkça babamı hatırladığımı, bunun bana oldukça yüklü bir acı verdiğini yazdım ve annemin okuyabileceği bir yere bıraktım, sanki orada unutmuşum gibi davrandım. Bir kaç zaman sonra annem yanıma geldi ve “eğer istiyorsam seneye ablamın gittiği kursa gidebileceğimi” söyledi. Çok heyecanlanmıştım, orada bir çok akrabamız vardı, hatta kuzenlerim de orada hocaydı. Seneye farklı bir yerde olmak bana iyi gelecek, yaralarımı saracaktı bundan emindim. Çünkü orada kursa olmak yüreğimdeki yangını alevlendiriyordu. “Bazen acı çekmemek için vedalar zor bile olsa, bazı yerleri terk etmek gerekir”

 

Loading...
0%