Yeni Üyelik
4.
Bölüm

"ACI KAYIP..."

@gulay.karademir

Gözlerini açtığında annesinin pişmanlıkla harmanlanmış gözleriyle karşılaştı. Doğru karar verdiğine inansa da bir cana kıymanın pişmanlığı gözlerine yansımıştı Ayşe Hanımın. Asiye annesinin gözlerinden anlamıştı bebeğin olmadığını.

Derin okyanusundan bir inci kopup yanağını ıslattı. Ayşe Hanımın içi gitti. “Kızım,” Diyerek sarıldı.

“Anne!” Asiye annesine sıkıca sarıldı, gözyaşları daha da hızlı aktı.

“Affet kızım anneni affet, sana danışmadan karar verdim.”

“Sağlığımı düşündüğünü biliyorum anne.”

“Üzülme istedim.”

“Biliyorum.”

Geri kalan dakikalarda anne kız susmayı tercih etti. Asiye ne hissedeceğini bilmiyordu. Bebeğin varlığına alışamadan gittiğini öğrendi. Boşlukta hissediyordu. Ne gülebiliyor ne de üzülebiliyordu.

Bir hafta sonra...

Asiye arabada oturmuş neyle karşılaşacağını bilmeden okula bakıyordu. Mahalledekiler duyduysa okuldakilerde duymuştur. Kendine gel Asiye neyden korkuyorsun.

Utanacak bir şey mi yaptın? Hayır. Başın eğik mi gireceksin o kapıdan? Hayır. O halde başın dik gireceksin konuşanlara da gereken cevabı vereceksin.

“Asiye başını sakın eğme ve kendine dikkat et.”

Asiye başını salladı. “Teşekkür ederim baba iyi ki benim babamsın.” Ömer Bey kızının yanağından makas alarak göz kırptı. Genç kız arabadan inip annesinin yanına vardı.

Asiye anne ve babasının arasının açık olduğunu fark etti ve bundan kendini sorumlu tuttu. Birkaç gün içinde araları düzelmezse kendince müdahale edecekti. Birlikte okula giriş yaptıkları andan itibaren bütün gözler üzerindeydi bu da kendini başka bir şehirden gelmiş yabancı gibi hissetmesine neden oldu.

Ayşe Hanım kızını saçlarından öptü. “Rahatsız eden olursa yanıma gel.” Gelemeyeceğini biliyordu.

“Tamam anne.”

Kızını yalnız bırakmak istemese de yanından ayrıldı. Okula girmeden önce Ayda'nın yaklaştığını gördü.

Asiye en yakın arkadaşına sarılınca kendini daha iyi hissetti. “Nasılsın? İyi misin canım?” Diye sordu. Sesi hem endişeli hem de meraklı çıkmıştı. Ayda hafta sonu Asiye'yi hiç yalnız bırakmadı. Sınıftaki Buse'den girip iki mahalle ötedeki Yasin'den çıktı. Çenesiyle genç kızın beynini yedi. Çenesinde düğme yok ki basıp kapatasın.

“İyiyim!”

“Biliyorsun dedikoducuları, konuşunca duymayan kalmıyor."

Doğru, üzerine vazife olmayan konulara burnunu soktuklarından nasıl bir günaha girdiklerinin farkında değiller. Birlikte içeriye girdiler. Sınıfa girdiğinde bile gözler üzerindeydi. Ayda bakıp bakıp konuşanlardan sıkılmaya başladı. Sinirle çıkıştı.

“Önünüze dönsenize.”

Öğretmen içeriye girdiğinde sınıf ayağa kalktı. “Günaydın çocuklar!” Yerine geçerken, “Günaydın!” karşılığını aldı hep bir ağızdan. “Oturabilirsiniz.” Hepsi komut bekleyen askerler gibi aynı anda yerlerine oturdular.

Ayda arkadaşının moralinin yerine gelmesi için yapmadığı şaklabanlık kalmadı. “Ayda ben iyiyim artık şaklabanlık yapmayı bırak gerçekten iyiyim.” Ayda yanaklarını sıktı, gözlerinin içine bakarak konuştu.

“Sen bu dünyada mutlu olmayı hak eden sayılı iyi insanlardan birisin.”

“Sende hak ediyorsun.”

“Kantine inip dost yemeye ne dersin?” Diye teklifte bulundu.

“Sen aç mısın?” Diye sordu omuzlarını kabullenerek kaldırıp indirdi boşuna söylememişti. Kıkırdadı. “İnelim o zaman.” Koluna girerek birlikte konuşa konuşa kantine indiler ve tabi gözler yine üzerindeydi.

Tostlarını alırken okulun popüler kız grubunun lideri Pelin, gözüne avını kestirmiş bakıyordu. Boş masalardan birine geçip oturdular. Pelin harekete geçti.

“Nasılsın Asiye? Başına gelenlere üzüldük!”

Ayda homurdandı. “İyiyim Pelin, teşekkürler.”

“Senin yerinde olmayı kimse istemezdi kazara hamile kalmak, taşıyıcı anne ve düşük yapmak kolay değil, zor.” Ayda ağzını açıp konuşacakken genç kız bakışlarıyla susturdu.

“Haklısın Pelin yerimde olmayı kimse istemezdi ve yaşamayanda bilemez. Dilerim Allah'tan kimse de yaşamaz. Şimdi izin verirsen dostumuzu yemek istiyoruz.” Dedi kızın yüzü düştü. Asiye'yi alt edeceğini sandı. Belli etmemeye çalışarak grubunun yanına geri döndü.

“Harikasın seninle gurur duyuyorum.”

“Tostumuzu yiyelim birazdan zil çalacak.” Asiye'nin sözünü başını sallayarak onayladı. Tostlarını ve meyve sularını bitirip sınıfa çıktılar.

Okul çıkışında Ayda'yla sohbet ederek yürüdüler. Bahçenin önüne geldiklerinde çay içmeye davet etti. “Ders çalışmalıyım sen de dinlen.” İçeriye adım atar atmaz odasına çıktı. Fadime Hanım arkasından konuşsada duymadı. Odaya girdi, üzerini değiştirirken halası bir anda içeriye girdi. Genç kızın yüreğini ağzına geldi.

“Deminden beri sana sesleniyorum Asiye!” Diye sitemde bulundu.

“Duymamışım hala, bir şey mi istedin?” Dedi damağını yukarıya kaldırırken.

“Okulda her şey yolunda mı diye merak etmiştim.”

“Evet hala, izin verirsen üzerimi değiştirip dinlenmek istiyorum.”

“Tamam kızım sen dinlen.” Saçlarını okşadı, alnından öperek odadan çıktı. Bütün gün aklı hep yeğenindeydi, biri konuşacak da kızı üzecek diye yüreği ağzındaydı. Gördü, içi rahat etti. Hoş üzülse bile belli edecek bir yeğene sahip değildi. Neyse Ömer konuşur düşüncesiyle aşağıya indi.

🌗🌗🌗🌗🌗

Destan sıkıntılı birkaç gün geçirdi. Murat'ı Makbuşa teslim edip evden çıktığı sırada annesiyle dip dibe geldi. Nergis Hanım öfke soluyordu. Oğlunun arayıp 'Murat dün kaza geçirdi. Şimdi eve geçiyoruz' deyip kapatmasıyla telefona bakakaldı. Ne zaman kaza geçirdi? Durumu nasıl? Neden haber vermediler?

Kocası Osman Bey çıkmak üzereydi. Engelledi. Konuşmayı anlatıp vakit kaybetmeden oğlunun evine gelmişlerdi.

“Anne...”

“Oğlum.” Dedi düz bir sesle Nergis Hanım. Devam etti. “Nereye?” Diye sordu sertçe.

“Şirkete.”

“Sonra gidersin, konuşacağız.”

Nergis Hanım oğlunun yanından geçip içeriye girdi. Osman Bey oğlunun omzuna elini koydu. Şimdi yandın bakışını atıp karısının peşinden gitti. Destan gözlerini baydı.

Murat odada yatmak yerine salona hazırlanan üçlü koltuğa yerleşmişti. Nergis Hanım kaşını yaralı, bacağını ise alçıda gördü. Boğazı düğümlendi. Nefes alamadığını hissetti. Gözünden akan yaşları engelleyemedi. Gelene kadar kalbi ağzındaydı. Kız kardeşinin tek emanetiydi.

“Murat oğlum.”

“Teyzeciğim...”

Nergis Hanım yanına oturdu. İncitmekten korkarak sarıldı. "Oğlum benim, senin için çok korktum.” Kadıncağız elini sırtında gezdirdi.

“İyiyim ben teyzeciğim.” Diyerek kadını sakinleştirmeye çalıştı. Nergis

Hanım oğlundan ayrılıp yüzünü inceledi. Titreyen elini kaşına götürdü. Murat titreyen elini ellerinin arasına alıp öptü. "İyiyim ben teyzem endişelenme artık."

“Nasıl endişelenmem, ya sana bir şey olsaydı.”

“Olmadı ama... Ağlama...” Murat teyzesinin gözyaşlarını sildi.

“İkinize de kızgınım. Neden bana haber vermediniz?” Derken oğluna döndü. Destan kollarını göğsünde birleştirmişti. Ağırlığını sağ bacağına verdi. Gözlerini annesinin ve kardeşinin üzerinde gezdirdi. “Üzülmeni istemedik teyze!” Sesiyle Murat'a döndü. “Daha doğrusu ben istemedim. Önemli bir şey değildi. Kırık...”

“Bak şu densize. Parmağınıza kıymık batsa benim kalbim acır. Bir gün baba olduğunuzda anlayacaksınız. Hoş ne zaman olacaksa.” Nergis Hanım çocuklarını iğneleme fırsatını kaçırmadı. Destan konunun dönüp dolaşıp kendisine geleceğini biliyordu.

“Şirkete gidiyorum.”

“Kaç bakalım kaç!” Diye iğneledi oğlunu.

“Ela gözlüsü kim sor Murat'a.” Diye bombayı bıraktı. Osman Bey arkasını dönüp giden oğluna konuştu. “Beni de bekle.”

“Ne yaptın birader!” Hayıflanan Murat'a, “Ela kim?” diye soran bakışlarına sessiz kaldı. Çok uzun sürmeyeceğini biliyordu.

“İyi misin aslanım?”

“İyiyim enişte.”

“Bir ihtiyacın olursa hemen ara, ayrıca şu ela meselesini teyzenden sonra konuşacağız." Genç adam göz kırptı. Eniştem neysede teyzem ağzımdan girip burnumdan çıkarak her şeyi öğrenecekti. Yanılmadı da.

“Ela kim? Dökül bakalım...”

Destan’ı odaya girdiğinde bir sürpriz bekliyordu. Ayşın Hanım...Düz sarı saçlarını bir tarafında toplamıştı. Çenesi sivri, ağır makyajıysa dişiliğini ortaya çıkarmıştı. Üzerindeki derin göğüs dekolteli mini elbisesi bacak üstüne attığından daha da kısalmıştı. Ayşın dakikalardır beklediği adamla gözleri ışıldadı. Genç kadın duruşunu dikleştirdi. Destan'ın dikkatinden kaçmadı.

“Özür dilerim Destan Bey girmesine engel olamadım.” Dedi mahçubiyetle Nazlıgül. “Ne kadar dil döksemde sizi görmeden gitmeyeceğini söyledi.” Diye açıklamaya devam etti. Bir çırpıda söylediğinden belli etmeden nefes aldı.

“Tamam Nazlıgül sen çıkabilirsin.” Destan yerine oturdu. Bilgisayarını açtı, dosyaya bakarken sert konuştu. “Ne konuşacaksan konuş sonrada şirketimi terk et. Yeterince zaman kaybettim. Seninle vakit kaybetmek istemiyorum.”

Ayşın yüzüne bakmadan konuşan adama çok sinirlendi. Çirkin miyim de bakmıyor? Bütün erkeklerin gözdesiyken onun dikkatini neden çekemiyorum. Bugüne kadar istediğim her şeyi elde ettim. Erkekleri de. Ona kadar...

İlk gördüğüm andan beri istiyorum. Bana karşı koyan tek erkek. Arzumu kamçıladığının farkında mı? Destan Karahanlı kaçan kovalanır. “Kibirli ve saygısızsınız!” Diyen kadına anında ateşli bakışlarını dikti. Ayşın daha önce ayaklarının yerden kesildiğini hissetmemişti.

Kendi kibrini unutmuş galiba. Destan koltuğunda kaykılarak kendinden ödün vermeyen duruşunu takındı.

“Ayşın Hanım zorlama.”

“Zoru severim.” Genç kadın şuh bir kahkaha attı. “Seni istememin neresi yanlış. Seni kimseyi istemediğim kadar çok istiyorum.” Sesinin arzulu çıkmasına dikkat etti.

“Ayşın Hanım bazen insanlar çok isteselerde istediklerini elde edemezler.”

“Ben istediğimi bugüne kadar elde ettim, yine edeceğim.” Kendinden emin konuşan kadınla dudağı kıvrıldı genç adamın. Ayşın'ın içinde bir umut peydah oldu.

“Her şeyin bir ilki vardır.” Derken kadının gözlerindeki ışığın sönüşünü izledi. Kapıyı işaret etti. Konuşmanın burada bittiğini kendince bildirdi.

Ayşın bir kez daha reddedilmenin siniriyle ayağa kalktı.

“Sen... Sen...” Sinirinden konuşamadı. Küçük düşeceğini bilmese hırsından ağlayacaktı. Gözünde olmayan itibarı yerlerde gezerdi.

“Bugün programım çok yoğun Ayşın Hanım. İzin verirseniz işimin başına dönmek istiyorum.”

“Sen kendini ne sanıyorsun? Bulunmaz hint kumaşı mı?”

“Hayır ama sen kendini prenses sanıyorsun anlaşılan.”

Nazlıgül elinde kahveyle kapıyı çalıp içeriye girdi. Kahveyi masaya koydu. “Afiyet olsun.” Devam etti. “Başka bir isteğiniz var mı?”

“Evet. Ayşın Hanıma asansöre kadar eşlik et.”

“Elbette efendim.” Genç kadına döndü: “Buyurun.”

“Küstah!” Ayşın Hanım saçlarını savurarak odayı terk etti. Nazlıgül kapıyı kapatıp peşinden koştu.

Destan Kozcuoğlu dosyasıyla toplantı odasına girdi. Kurul üyeleri ayağa kalkarken manevi başkan aynı zamanda babası Osman Karahanlı başını eğerek oğluna selam verdi. Dosyayı masaya bıraktı. Kozcuoğlu CEO'su Enes Beye döndü.

“Hoş geldiniz Enes Bey.”

“Hoş bulduk Destan Bey!” Tokalaştılar.

“Sizlerde hoş geldiniz!” Diyerek yerine kuruldu.

“Avni Bey bundan sonra toplantılara kızım yerine sen katılacaksın dediğinde sebebini merak etmiştim.” Enes Bey gözlerini genç adamın üzerinden ayırmadı. Merak dahil hiçbir duyguya rastlamadı. Ya çok iyi saklıyor duygularını ya da hakkında duydukları doğruydu. Çok zeki bir adamla karşı karşıyaydı.

“Ama artık merak etmiyorum.”

“Seni dinliyoruz Enes Bey.”

Enes Bey Nazlıgül'ün yardımıyla hazırladığı sunumu kurul üyelerin önündeki tablette sundu. Genç yaşına rağmen toplantıya hakimiyeti, konuya hakim olması, kendine güveni Destan'ın dikkatinden kaçmadı.

Enes Bey nakliyat güzergahını açıklarken Destan zihnine yayılan zehirden kurtulamadı. Neden ağlıyordu? Ya da kime? Gözleri ne renk? Kokusu nasıl? Birkaç saniyeliğine temas etselerde kokusunu hatırlamaya çalıştı. Kokusu farklıydı. Düşünmeden duramadığı küçük kızın yüzünü görememişti.

“Destan Bey!”

“Sunumunuz gayet iyi Enes Bey. Birkaç gün içinde size geri dönüş yapacağım.”

“Siz nasıl isterseniz Destan Bey.”

Destan ayağa kalkarak toplantının bittiğini bildirdi. Osman Bey arkasından baktı. Oğlunun dalgınlığına rağmen konuya hakim olması gururlandırdı. Neyi düşündüğünü merak etmedi değil.

Destan çizgilerin arasında kaybolmuştu. Aklındakileri kağıda aktarırken şirket telefonu çaldı. Konsantrasyonunun bozulmasına sinirlendi. Tasarım çizerken rahatsız edilmekten hoşlanmazdı. Ve Nazlıgül çok iyi biliyordu.

“Çizim esnasında beni rahatsız etmemeni söylemiştim Nazlıgül.” Genç adam istemesede sesi sert çıktı.

“Özür dilerim efendim. Acil!” Dedi bir çırpıda.

“Geliyorum...”

🌗🌗🌗🌗🌗

Okula annesiyle birlikte girdi. Çıkışta Deniz’le birlikte barınağa gidecekler. Deniz veterinerdi, köpeklerin sağlığına bakarken Asiye'de yemlerini verip severek ilgilenecekti. Deniz hem abi, hem de arkadaş olmuştu. Kahve gözlü,1.85 boylarında, kalıplı, yağız bir delikanlıydı. Olmazsa olmazı siyah deri çeketiydi. Başına gelecekleri bilseydi şuradan şuraya adım atmazdı.

Okul her zamanki gibi geçti ekstra bir durum yaşamadı. Okul çıkışı Ayda’yla biraz yürüdüler, kararlaştırdıkları yere geldiklerinde vedalaşarak ayrıldı. Deniz gelene kadar seninle bekleyebilirim desede geri çevirdi. Çantasından telefonu çıkartıp Deniz’i aradığı sırada önünde acı frenle siyah araba durdu. İçinden çıkan siyahlar içindeki uzun adam daha ne olduğunu anlayamadan genç kızı kolundan tuttuğu gibi arabanın içine fırlattı.

Birkaç saniye önce gelseydi Asiye’yi kurtarabilirdi ama buluşma noktasına yaklaştığında Asiye’nin kaçırıldığını görüp hızını artırarak arabayı takip etti. Bir yandan da polisi arayıp kaçırılma ihbarında bulundu, arabayı tarif edip hangi istikamette ilerlediklerini bildirdi. Çok yaklaşmamaya dikkat etti. “Dayan Asiye arkandayım.”

Asiye kaçırıldığını anlayınca hemen arabanın kapısını açtı. “İmd...” Yardım çığlığı adam tarafından sustururken kızı kendine çekip kapıyı kapattı. Direksiyondaki adam da arabayı hemen çalıştırdı. Ağzını kapatan eli sertçe ısırdı. Adamın “Aaaahhh!” feryadıyla elinden kurtulup olabildiğince uzaklaştı. Sırtını arabanın kapısına yaslamış beklerken karanlık gözlerle karşılaştığında korkudan yutkunamadı.

“Seni küçük cadı.” Diyerek tokat atacakken diğer adam bağırdı. “Neler oluyor orada?”

“Ne olacak küçük cadı elimi ısırdı.”

“İnşallah kuduz olursun!” Dedi diline sahip çıkamayarak. Adam neredeyse boğazına yapışacaktı. Öndeki adamın kahkahası dikkatini dağıtmasaydı bu sefer gerçekten canı yanardı.

“Cesur kızsın ama uslu dur canın yanmasın, sende kızdan uzak dur.” Son noktayı koydu. Homurdanarak kabul etti.

“Benden ne istiyorsunuz? Beni neden kaçırdınız?” Diye art arda sorularını sıraladı. Korkuyordu aklına kötü şeyler geliyordu. Irzına geçebilirler, boğabilirlerdi. Kötü senaryolarından birkaçıydı. İkisinden de cevap gelmeyince başka bir soru yöneltti. “Fidye için mi kaçırdınız?” Hala susmaları çileden çıkarttı. “Cevap verin bana!”

“Kes sesini yoksa ben sustururum.” Adamın ses tonu bile korkutucuydu. Sakin kaldı, konuşarak ikna etme yolunu denemeye karar verdi. Hala aklını kullanabilmesi çok güzeldi.

“Benden ne istiyorsunuz?” Diye tekrar sordu sakin ses tonuyla.

Öndeki adamın pervasızca söylediklerine kulakları inanamadı. “Senden bir şey istemiyoruz yalnızca bebeğini istiyoruz.”

“Ne?” Diye cırladı. Adamın kulağının pası silindi sesiyle. “Bağırma be” bir şeyler geveledi ama aklı öndekinin söylediklerindeydi, anlayamadı kafada yormadı zaten. Bu adam ne diyordu böyle. Sanki manavdan iki kilo elma istiyor.

“Ne bebeğinden bahsediyorsunuz?”

“Karnındaki bebekten...”

“Doktorun verdiği ilaçla düşük yoluyla kaybettim. Bebek falan yok.”

Dikiz aynasından adamın inanmadığını gördü. “Son anda kendine geldiğini biliyoruz.”

Asiye dehşete düştü. Nasıl? Ailesinin bilmediğini bu adamlar nasıl öğrenmişti. Evet, Asiye son anda kendine gelmiş ve bebeği kurtarmıştı. Aldırma süresi geçinceye kadar ailesi dahil kimseye söylemeyi düşünmüyordu. Adamın alaylı sesi kulaklarında çınladı.

“Haklıymışım değil mi? Bebek hayatta.”

“Bebeğinden ne istiyorsunuz?” Diye bağırarak sordu, sebebini merak ediyordu. Hangi neden masum bir bebeği öldürmek istemelerine neden olabilirdi ki. Duydukları dehşete düşürdü genç kızı.

“Bebeği istemeyen hanımefendi, hayatını mahvetmene izin vermeyecekmiş.”

“Hayır bebeğimi öldüremezsiniz acıyın ona, o masum.” Son çaresi yalvarmaktı öyle de yaptı.

“Yapacak bir şey yok emir böyle, sessizce otur ve kaderini bekle.” Sesinde pişmanlığa dair bir kırıntı yoktu. Allah’ım sen emanetini koru, beni de bebeğimi de bu merhametsizlerin eline bırakma. Son bir gayrette bulundu. Efendileri ne kadar para verdiyse daha fazlasını vereceğini söyledi. Yanındaki adam şüpheyle bakarken içinde bir umut doğdu ama sonrasında gülmeye başlamasıyla yok olurken öndekide eşlik etti.

“Sizin Allah’tan hiç mi korkunuz yok!” Boğazını yırtsada bir fayda vermedi.

“Yeter kes sesini!”

Hemen bir şeyler yapmalıydı, kuzu kuzu onlarla gidemezdi. “İmdat!” Asiye susturmaya çalışan adamdan kurturdu. “İmdat!” Çığlığıyla elini sertçe cama vurdu.

“Kes sesini.” Adamın bağırması kızı durdurmadı.

“Kaçırıyorlar beni.”

Arka camdan baktığında siyah camlı arabayı fark etti. Adam kızı itti, başını cama çarparken sırtını arabanın kapısına vurdu. Kendinden geçerken adamı azarladığını duydu. “Kıza zarar gelmeyecek.”

“Kız iyi sadece bayıldı yoksa bizi yakalatacaktı.”

Allah’ım kötü insanların şerrinden sana sığınırım sen bebeğimi koru. Karanlığa kendini teslim ederken duyduğu son sözlerle kanı dondu.

“Abi arabayı çabuk sür!”

“Neden?”

“Kızın kanaması var.”

Asiye'nin eli son gücüyle karnını buldu. Genç kızın dudaklarından dökülen son kelimeydi. “Bebeğim”

🌗🌗🌗🌗🌗

Gözlerini açmasına neden olan soğukluktu, içi ürperiyordu. Kısık gözlerle bacaklarının arasındaki adamı gördü. Duyduklarını beyni birleştiremiyordu. “Neredeyim ben?” Cılız çıkan sesini kimse duymadı.

“Kanama durmuyor doktor bey...”

“Bebeğim!”

“Kız uyandı.”

Karanlığa gömülürken bazı sesler, gürültüler sonradaysa havalandığını hissetti. Sıcaklık vücuduna iyi gelmişti ama hala üşüyordu. Genizden gelen boğuk sesi duydu.

“Bedelini ödeyeceksiniz.” Asiye sese gözlerini açmaya çalıştı. Kısıkta olsa açtı. Başını yukarıya kaldıracağı an başı adamın boynuna gömüldü. Kokusunu içine çekerken kendini güvende hissetti. “Bebeğim! Biliyorlardı.”

“Güvendesin, iyi olacaksın!”

Asiye sıcaklığın etkisiyle karanlığa gömüldü.

“ACI KAYIP...”

Gözlerini açtığında annesinin pişmanlıkla harmanlanmış gözleriyle karşılaştı. Doğru karar verdiğine inansa da bir cana kıymanın pişmanlığı gözlerine yansımıştı Ayşe Hanımın. Asiye annesinin gözlerinden anlamıştı bebeğin olmadığını.
Derin okyanusundan bir inci kopup yanağını ıslattı. Ayşe Hanımın içi gitti. “Kızım,” Diyerek sarıldı.
“Anne!” Asiye annesine sıkıca sarıldı, gözyaşları daha da hızlı aktı.
“Affet kızım anneni affet, sana danışmadan karar verdim.”
“Sağlığımı düşündüğünü biliyorum anne.”
“Üzülme istedim.”
“Biliyorum.”
Geri kalan dakikalarda anne kız susmayı tercih etti. Asiye ne hissedeceğini bilmiyordu. Bebeğin varlığına alışamadan gittiğini öğrendi. Boşlukta hissediyordu. Ne gülebiliyor ne de üzülebiliyordu.
Bir hafta sonra...
Asiye arabada oturmuş neyle karşılaşacağını bilmeden okula bakıyordu. Mahalledekiler duyduysa okuldakilerde duymuştur. Kendine gel Asiye neyden korkuyorsun.
Utanacak bir şey mi yaptın? Hayır. Başın eğik mi gireceksin o kapıdan? Hayır. O halde başın dik gireceksin konuşanlara da gereken cevabı vereceksin.
“Asiye başını sakın eğme ve kendine dikkat et.”
Asiye başını salladı. “Teşekkür ederim baba iyi ki benim babamsın.” Ömer Bey kızının yanağından makas alarak göz kırptı. Genç kız arabadan inip annesinin yanına vardı.
Asiye anne ve babasının arasının açık olduğunu fark etti ve bundan kendini sorumlu tuttu. Birkaç gün içinde araları düzelmezse kendince müdahale edecekti. Birlikte okula giriş yaptıkları andan itibaren bütün gözler üzerindeydi bu da kendini başka bir şehirden gelmiş yabancı gibi hissetmesine neden oldu.
Ayşe Hanım kızını saçlarından öptü. “Rahatsız eden olursa yanıma gel.” Gelemeyeceğini biliyordu.
“Tamam anne.”
Kızını yalnız bırakmak istemese de yanından ayrıldı. Okula girmeden önce Ayda'nın yaklaştığını gördü.
Asiye en yakın arkadaşına sarılınca kendini daha iyi hissetti. “Nasılsın? İyi misin canım?” Diye sordu. Sesi hem endişeli hem de meraklı çıkmıştı. Ayda hafta sonu Asiye'yi hiç yalnız bırakmadı. Sınıftaki Buse'den girip iki mahalle ötedeki Yasin'den çıktı. Çenesiyle genç kızın beynini yedi. Çenesinde düğme yok ki basıp kapatasın.
“İyiyim!”
“Biliyorsun dedikoducuları, konuşunca duymayan kalmıyor."
Doğru, üzerine vazife olmayan konulara burnunu soktuklarından nasıl bir günaha girdiklerinin farkında değiller. Birlikte içeriye girdiler. Sınıfa girdiğinde bile gözler üzerindeydi. Ayda bakıp bakıp konuşanlardan sıkılmaya başladı. Sinirle çıkıştı.
“Önünüze dönsenize.”
Öğretmen içeriye girdiğinde sınıf ayağa kalktı. “Günaydın çocuklar!” Yerine geçerken, “Günaydın!” karşılığını aldı hep bir ağızdan. “Oturabilirsiniz.” Hepsi komut bekleyen askerler gibi aynı anda yerlerine oturdular.
Ayda arkadaşının moralinin yerine gelmesi için yapmadığı şaklabanlık kalmadı. “Ayda ben iyiyim artık şaklabanlık yapmayı bırak gerçekten iyiyim.” Ayda yanaklarını sıktı, gözlerinin içine bakarak konuştu.
“Sen bu dünyada mutlu olmayı hak eden sayılı iyi insanlardan birisin.”
“Sende hak ediyorsun.”
“Kantine inip dost yemeye ne dersin?” Diye teklifte bulundu.
“Sen aç mısın?” Diye sordu omuzlarını kabullenerek kaldırıp indirdi boşuna söylememişti. Kıkırdadı. “İnelim o zaman.” Koluna girerek birlikte konuşa konuşa kantine indiler ve tabi gözler yine üzerindeydi.
Tostlarını alırken okulun popüler kız grubunun lideri Pelin, gözüne avını kestirmiş bakıyordu. Boş masalardan birine geçip oturdular. Pelin harekete geçti.
“Nasılsın Asiye? Başına gelenlere üzüldük!”
Ayda homurdandı. “İyiyim Pelin, teşekkürler.”
“Senin yerinde olmayı kimse istemezdi kazara hamile kalmak, taşıyıcı anne ve düşük yapmak kolay değil, zor.” Ayda ağzını açıp konuşacakken genç kız bakışlarıyla susturdu.
“Haklısın Pelin yerimde olmayı kimse istemezdi ve yaşamayanda bilemez. Dilerim Allah'tan kimse de yaşamaz. Şimdi izin verirsen dostumuzu yemek istiyoruz.” Dedi kızın yüzü düştü. Asiye'yi alt edeceğini sandı. Belli etmemeye çalışarak grubunun yanına geri döndü.
“Harikasın seninle gurur duyuyorum.”
“Tostumuzu yiyelim birazdan zil çalacak.” Asiye'nin sözünü başını sallayarak onayladı. Tostlarını ve meyve sularını bitirip sınıfa çıktılar.
Okul çıkışında Ayda'yla sohbet ederek yürüdüler. Bahçenin önüne geldiklerinde çay içmeye davet etti. “Ders çalışmalıyım sen de dinlen.” İçeriye adım atar atmaz odasına çıktı. Fadime Hanım arkasından konuşsada duymadı. Odaya girdi, üzerini değiştirirken halası bir anda içeriye girdi. Genç kızın yüreğini ağzına geldi.
“Deminden beri sana sesleniyorum Asiye!” Diye sitemde bulundu.
“Duymamışım hala, bir şey mi istedin?” Dedi damağını yukarıya kaldırırken.
“Okulda her şey yolunda mı diye merak etmiştim.”
“Evet hala, izin verirsen üzerimi değiştirip dinlenmek istiyorum.”
“Tamam kızım sen dinlen.” Saçlarını okşadı, alnından öperek odadan çıktı. Bütün gün aklı hep yeğenindeydi, biri konuşacak da kızı üzecek diye yüreği ağzındaydı. Gördü, içi rahat etti. Hoş üzülse bile belli edecek bir yeğene sahip değildi. Neyse Ömer konuşur düşüncesiyle aşağıya indi.
🌗🌗🌗🌗🌗
Destan sıkıntılı birkaç gün geçirdi. Murat'ı Makbuşa teslim edip evden çıktığı sırada annesiyle dip dibe geldi. Nergis Hanım öfke soluyordu. Oğlunun arayıp 'Murat dün kaza geçirdi. Şimdi eve geçiyoruz' deyip kapatmasıyla telefona bakakaldı. Ne zaman kaza geçirdi? Durumu nasıl? Neden haber vermediler?
Kocası Osman Bey çıkmak üzereydi. Engelledi. Konuşmayı anlatıp vakit kaybetmeden oğlunun evine gelmişlerdi.
“Anne...”
“Oğlum.” Dedi düz bir sesle Nergis Hanım. Devam etti. “Nereye?” Diye sordu sertçe.
“Şirkete.”
“Sonra gidersin, konuşacağız.”
Nergis Hanım oğlunun yanından geçip içeriye girdi. Osman Bey oğlunun omzuna elini koydu. Şimdi yandın bakışını atıp karısının peşinden gitti. Destan gözlerini baydı.
Murat odada yatmak yerine salona hazırlanan üçlü koltuğa yerleşmişti. Nergis Hanım kaşını yaralı, bacağını ise alçıda gördü. Boğazı düğümlendi. Nefes alamadığını hissetti. Gözünden akan yaşları engelleyemedi. Gelene kadar kalbi ağzındaydı. Kız kardeşinin tek emanetiydi.
“Murat oğlum.”
“Teyzeciğim...”
Nergis Hanım yanına oturdu. İncitmekten korkarak sarıldı. "Oğlum benim, senin için çok korktum.” Kadıncağız elini sırtında gezdirdi.
“İyiyim ben teyzeciğim.” Diyerek kadını sakinleştirmeye çalıştı. Nergis
Hanım oğlundan ayrılıp yüzünü inceledi. Titreyen elini kaşına götürdü. Murat titreyen elini ellerinin arasına alıp öptü. "İyiyim ben teyzem endişelenme artık."
“Nasıl endişelenmem, ya sana bir şey olsaydı.”
“Olmadı ama... Ağlama...” Murat teyzesinin gözyaşlarını sildi.
“İkinize de kızgınım. Neden bana haber vermediniz?” Derken oğluna döndü. Destan kollarını göğsünde birleştirmişti. Ağırlığını sağ bacağına verdi. Gözlerini annesinin ve kardeşinin üzerinde gezdirdi. “Üzülmeni istemedik teyze!” Sesiyle Murat'a döndü. “Daha doğrusu ben istemedim. Önemli bir şey değildi. Kırık...”
“Bak şu densize. Parmağınıza kıymık batsa benim kalbim acır. Bir gün baba olduğunuzda anlayacaksınız. Hoş ne zaman olacaksa.” Nergis Hanım çocuklarını iğneleme fırsatını kaçırmadı. Destan konunun dönüp dolaşıp kendisine geleceğini biliyordu.
“Şirkete gidiyorum.”
“Kaç bakalım kaç!” Diye iğneledi oğlunu.
“Ela gözlüsü kim sor Murat'a.” Diye bombayı bıraktı. Osman Bey arkasını dönüp giden oğluna konuştu. “Beni de bekle.”
“Ne yaptın birader!” Hayıflanan Murat'a, “Ela kim?” diye soran bakışlarına sessiz kaldı. Çok uzun sürmeyeceğini biliyordu.
“İyi misin aslanım?”
“İyiyim enişte.”
“Bir ihtiyacın olursa hemen ara, ayrıca şu ela meselesini teyzenden sonra konuşacağız." Genç adam göz kırptı. Eniştem neysede teyzem ağzımdan girip burnumdan çıkarak her şeyi öğrenecekti. Yanılmadı da.
“Ela kim? Dökül bakalım...”
Destan’ı odaya girdiğinde bir sürpriz bekliyordu. Ayşın Hanım...Düz sarı saçlarını bir tarafında toplamıştı. Çenesi sivri, ağır makyajıysa dişiliğini ortaya çıkarmıştı. Üzerindeki derin göğüs dekolteli mini elbisesi bacak üstüne attığından daha da kısalmıştı. Ayşın dakikalardır beklediği adamla gözleri ışıldadı. Genç kadın duruşunu dikleştirdi. Destan'ın dikkatinden kaçmadı.
“Özür dilerim Destan Bey girmesine engel olamadım.” Dedi mahçubiyetle Nazlıgül. “Ne kadar dil döksemde sizi görmeden gitmeyeceğini söyledi.” Diye açıklamaya devam etti. Bir çırpıda söylediğinden belli etmeden nefes aldı.
“Tamam Nazlıgül sen çıkabilirsin.” Destan yerine oturdu. Bilgisayarını açtı, dosyaya bakarken sert konuştu. “Ne konuşacaksan konuş sonrada şirketimi terk et. Yeterince zaman kaybettim. Seninle vakit kaybetmek istemiyorum.”
Ayşın yüzüne bakmadan konuşan adama çok sinirlendi. Çirkin miyim de bakmıyor? Bütün erkeklerin gözdesiyken onun dikkatini neden çekemiyorum. Bugüne kadar istediğim her şeyi elde ettim. Erkekleri de. Ona kadar...
İlk gördüğüm andan beri istiyorum. Bana karşı koyan tek erkek. Arzumu kamçıladığının farkında mı? Destan Karahanlı kaçan kovalanır. “Kibirli ve saygısızsınız!” Diyen kadına anında ateşli bakışlarını dikti. Ayşın daha önce ayaklarının yerden kesildiğini hissetmemişti.
Kendi kibrini unutmuş galiba. Destan koltuğunda kaykılarak kendinden ödün vermeyen duruşunu takındı.
“Ayşın Hanım zorlama.”
“Zoru severim.” Genç kadın şuh bir kahkaha attı. “Seni istememin neresi yanlış. Seni kimseyi istemediğim kadar çok istiyorum.” Sesinin arzulu çıkmasına dikkat etti.
“Ayşın Hanım bazen insanlar çok isteselerde istediklerini elde edemezler.”
“Ben istediğimi bugüne kadar elde ettim, yine edeceğim.” Kendinden emin konuşan kadınla dudağı kıvrıldı genç adamın. Ayşın'ın içinde bir umut peydah oldu.
“Her şeyin bir ilki vardır.” Derken kadının gözlerindeki ışığın sönüşünü izledi. Kapıyı işaret etti. Konuşmanın burada bittiğini kendince bildirdi.
Ayşın bir kez daha reddedilmenin siniriyle ayağa kalktı.
“Sen... Sen...” Sinirinden konuşamadı. Küçük düşeceğini bilmese hırsından ağlayacaktı. Gözünde olmayan itibarı yerlerde gezerdi.
“Bugün programım çok yoğun Ayşın Hanım. İzin verirseniz işimin başına dönmek istiyorum.”
“Sen kendini ne sanıyorsun? Bulunmaz hint kumaşı mı?”
“Hayır ama sen kendini prenses sanıyorsun anlaşılan.”
Nazlıgül elinde kahveyle kapıyı çalıp içeriye girdi. Kahveyi masaya koydu. “Afiyet olsun.” Devam etti. “Başka bir isteğiniz var mı?”
“Evet. Ayşın Hanıma asansöre kadar eşlik et.”
“Elbette efendim.” Genç kadına döndü: “Buyurun.”
“Küstah!” Ayşın Hanım saçlarını savurarak odayı terk etti. Nazlıgül kapıyı kapatıp peşinden koştu.
Destan Kozcuoğlu dosyasıyla toplantı odasına girdi. Kurul üyeleri ayağa kalkarken manevi başkan aynı zamanda babası Osman Karahanlı başını eğerek oğluna selam verdi. Dosyayı masaya bıraktı. Kozcuoğlu CEO'su Enes Beye döndü.
“Hoş geldiniz Enes Bey.”
“Hoş bulduk Destan Bey!” Tokalaştılar.
“Sizlerde hoş geldiniz!” Diyerek yerine kuruldu.
“Avni Bey bundan sonra toplantılara kızım yerine sen katılacaksın dediğinde sebebini merak etmiştim.” Enes Bey gözlerini genç adamın üzerinden ayırmadı. Merak dahil hiçbir duyguya rastlamadı. Ya çok iyi saklıyor duygularını ya da hakkında duydukları doğruydu. Çok zeki bir adamla karşı karşıyaydı.
“Ama artık merak etmiyorum.”
“Seni dinliyoruz Enes Bey.”
Enes Bey Nazlıgül'ün yardımıyla hazırladığı sunumu kurul üyelerin önündeki tablette sundu. Genç yaşına rağmen toplantıya hakimiyeti, konuya hakim olması, kendine güveni Destan'ın dikkatinden kaçmadı.
Enes Bey nakliyat güzergahını açıklarken Destan zihnine yayılan zehirden kurtulamadı. Neden ağlıyordu? Ya da kime? Gözleri ne renk? Kokusu nasıl? Birkaç saniyeliğine temas etselerde kokusunu hatırlamaya çalıştı. Kokusu farklıydı. Düşünmeden duramadığı küçük kızın yüzünü görememişti.
“Destan Bey!”
“Sunumunuz gayet iyi Enes Bey. Birkaç gün içinde size geri dönüş yapacağım.”
“Siz nasıl isterseniz Destan Bey.”
Destan ayağa kalkarak toplantının bittiğini bildirdi. Osman Bey arkasından baktı. Oğlunun dalgınlığına rağmen konuya hakim olması gururlandırdı. Neyi düşündüğünü merak etmedi değil.
Destan çizgilerin arasında kaybolmuştu. Aklındakileri kağıda aktarırken şirket telefonu çaldı. Konsantrasyonunun bozulmasına sinirlendi. Tasarım çizerken rahatsız edilmekten hoşlanmazdı. Ve Nazlıgül çok iyi biliyordu.
“Çizim esnasında beni rahatsız etmemeni söylemiştim Nazlıgül.” Genç adam istemesede sesi sert çıktı.
“Özür dilerim efendim. Acil!” Dedi bir çırpıda.
“Geliyorum...”
🌗🌗🌗🌗🌗
Okula annesiyle birlikte girdi. Çıkışta Deniz’le birlikte barınağa gidecekler. Deniz veterinerdi, köpeklerin sağlığına bakarken Asiye'de yemlerini verip severek ilgilenecekti. Deniz hem abi, hem de arkadaş olmuştu. Kahve gözlü,1.85 boylarında, kalıplı, yağız bir delikanlıydı. Olmazsa olmazı siyah deri çeketiydi. Başına gelecekleri bilseydi şuradan şuraya adım atmazdı.
Okul her zamanki gibi geçti ekstra bir durum yaşamadı. Okul çıkışı Ayda’yla biraz yürüdüler, kararlaştırdıkları yere geldiklerinde vedalaşarak ayrıldı. Deniz gelene kadar seninle bekleyebilirim desede geri çevirdi. Çantasından telefonu çıkartıp Deniz’i aradığı sırada önünde acı frenle siyah araba durdu. İçinden çıkan siyahlar içindeki uzun adam daha ne olduğunu anlayamadan genç kızı kolundan tuttuğu gibi arabanın içine fırlattı.
Birkaç saniye önce gelseydi Asiye’yi kurtarabilirdi ama buluşma noktasına yaklaştığında Asiye’nin kaçırıldığını görüp hızını artırarak arabayı takip etti. Bir yandan da polisi arayıp kaçırılma ihbarında bulundu, arabayı tarif edip hangi istikamette ilerlediklerini bildirdi. Çok yaklaşmamaya dikkat etti. “Dayan Asiye arkandayım.”
Asiye kaçırıldığını anlayınca hemen arabanın kapısını açtı. “İmd...” Yardım çığlığı adam tarafından sustururken kızı kendine çekip kapıyı kapattı. Direksiyondaki adam da arabayı hemen çalıştırdı. Ağzını kapatan eli sertçe ısırdı. Adamın “Aaaahhh!” feryadıyla elinden kurtulup olabildiğince uzaklaştı. Sırtını arabanın kapısına yaslamış beklerken karanlık gözlerle karşılaştığında korkudan yutkunamadı.
“Seni küçük cadı.” Diyerek tokat atacakken diğer adam bağırdı. “Neler oluyor orada?”
“Ne olacak küçük cadı elimi ısırdı.”
“İnşallah kuduz olursun!” Dedi diline sahip çıkamayarak. Adam neredeyse boğazına yapışacaktı. Öndeki adamın kahkahası dikkatini dağıtmasaydı bu sefer gerçekten canı yanardı.
“Cesur kızsın ama uslu dur canın yanmasın, sende kızdan uzak dur.” Son noktayı koydu. Homurdanarak kabul etti.
“Benden ne istiyorsunuz? Beni neden kaçırdınız?” Diye art arda sorularını sıraladı. Korkuyordu aklına kötü şeyler geliyordu. Irzına geçebilirler, boğabilirlerdi. Kötü senaryolarından birkaçıydı. İkisinden de cevap gelmeyince başka bir soru yöneltti. “Fidye için mi kaçırdınız?” Hala susmaları çileden çıkarttı. “Cevap verin bana!”
“Kes sesini yoksa ben sustururum.” Adamın ses tonu bile korkutucuydu. Sakin kaldı, konuşarak ikna etme yolunu denemeye karar verdi. Hala aklını kullanabilmesi çok güzeldi.
“Benden ne istiyorsunuz?” Diye tekrar sordu sakin ses tonuyla.
Öndeki adamın pervasızca söylediklerine kulakları inanamadı. “Senden bir şey istemiyoruz yalnızca bebeğini istiyoruz.”
“Ne?” Diye cırladı. Adamın kulağının pası silindi sesiyle. “Bağırma be” bir şeyler geveledi ama aklı öndekinin söylediklerindeydi, anlayamadı kafada yormadı zaten. Bu adam ne diyordu böyle. Sanki manavdan iki kilo elma istiyor.
“Ne bebeğinden bahsediyorsunuz?”
“Karnındaki bebekten...”
“Doktorun verdiği ilaçla düşük yoluyla kaybettim. Bebek falan yok.”
Dikiz aynasından adamın inanmadığını gördü. “Son anda kendine geldiğini biliyoruz.”
Asiye dehşete düştü. Nasıl? Ailesinin bilmediğini bu adamlar nasıl öğrenmişti. Evet, Asiye son anda kendine gelmiş ve bebeği kurtarmıştı. Aldırma süresi geçinceye kadar ailesi dahil kimseye söylemeyi düşünmüyordu. Adamın alaylı sesi kulaklarında çınladı.
“Haklıymışım değil mi? Bebek hayatta.”
“Bebeğinden ne istiyorsunuz?” Diye bağırarak sordu, sebebini merak ediyordu. Hangi neden masum bir bebeği öldürmek istemelerine neden olabilirdi ki. Duydukları dehşete düşürdü genç kızı.
“Bebeği istemeyen hanımefendi, hayatını mahvetmene izin vermeyecekmiş.”
“Hayır bebeğimi öldüremezsiniz acıyın ona, o masum.” Son çaresi yalvarmaktı öyle de yaptı.
“Yapacak bir şey yok emir böyle, sessizce otur ve kaderini bekle.” Sesinde pişmanlığa dair bir kırıntı yoktu. Allah’ım sen emanetini koru, beni de bebeğimi de bu merhametsizlerin eline bırakma. Son bir gayrette bulundu. Efendileri ne kadar para verdiyse daha fazlasını vereceğini söyledi. Yanındaki adam şüpheyle bakarken içinde bir umut doğdu ama sonrasında gülmeye başlamasıyla yok olurken öndekide eşlik etti.
“Sizin Allah’tan hiç mi korkunuz yok!” Boğazını yırtsada bir fayda vermedi.
“Yeter kes sesini!”
Hemen bir şeyler yapmalıydı, kuzu kuzu onlarla gidemezdi. “İmdat!” Asiye susturmaya çalışan adamdan kurturdu. “İmdat!” Çığlığıyla elini sertçe cama vurdu.
“Kes sesini.” Adamın bağırması kızı durdurmadı.
“Kaçırıyorlar beni.”
Arka camdan baktığında siyah camlı arabayı fark etti. Adam kızı itti, başını cama çarparken sırtını arabanın kapısına vurdu. Kendinden geçerken adamı azarladığını duydu. “Kıza zarar gelmeyecek.”
“Kız iyi sadece bayıldı yoksa bizi yakalatacaktı.”
Allah’ım kötü insanların şerrinden sana sığınırım sen bebeğimi koru. Karanlığa kendini teslim ederken duyduğu son sözlerle kanı dondu.
“Abi arabayı çabuk sür!”
“Neden?”
“Kızın kanaması var.”
Asiye'nin eli son gücüyle karnını buldu. Genç kızın dudaklarından dökülen son kelimeydi. “Bebeğim”
🌗🌗🌗🌗🌗
Gözlerini açmasına neden olan soğukluktu, içi ürperiyordu. Kısık gözlerle bacaklarının arasındaki adamı gördü. Duyduklarını beyni birleştiremiyordu. “Neredeyim ben?” Cılız çıkan sesini kimse duymadı.
“Kanama durmuyor doktor bey...”
“Bebeğim!”
“Kız uyandı.”
Karanlığa gömülürken bazı sesler, gürültüler sonradaysa havalandığını hissetti. Sıcaklık vücuduna iyi gelmişti ama hala üşüyordu. Genizden gelen boğuk sesi duydu.
“Bedelini ödeyeceksiniz.” Asiye sese gözlerini açmaya çalıştı. Kısıkta olsa açtı. Başını yukarıya kaldıracağı an başı adamın boynuna gömüldü. Kokusunu içine çekerken kendini güvende hissetti. “Bebeğim! Biliyorlardı.”
“Güvendesin, iyi olacaksın!”
Asiye sıcaklığın etkisiyle karanlığa gömüldü.

Loading...
0%