@gulay.karademir
|
Asiye rüzgarla hareketlenen yaprakların sesini dinledi. Maviyle yeşilin harika uyumunu hayranlıkla izledi. Beyaz bir bulut sinsi sinsi araya sızarak genç kızın görüş alanına girdi. Bulut yavaşça dik dik bakan bebeğe dönüştü. Şekeri elinden alınmış küçük çocuğu anımsattı. Dudağı kıvrıldı. Asiye rüzgarın yön değiştirmesiyle uzandığı çimenlerin üzerinden kalktı. Rüzgar tenini yalayıp saçlarını uçuşturdu. Uçuşan saçları kırbaç gibi yüzüne vuruyordu. Esintiyle uçuşan etek uçlarını bacaklarının arasına sıkıştırdı. Saniyeler içinde kara deliği andıran bir hızla karanlık aydınlığı yutmuştu. Asiye hangi tarafa dönse karşılaştı. Yutkunan genç kız sessizce seslendi: “Kimse var mı?” Sesi yankılanacak kadar sessizdi. İçi ürperdi, nefesi hızlanmaya başladı. “Anne!.. Baba!” “Kızım!” Asiye kalbinin depara kalkmasıyla sese döndü. Kadının sesini tanımıyordu ama bir yerden -derinden- tanıdığını hissediyordu. Dudakları kendinden bağımsız aralandı. “Anne!” Kırmızı ve beyaz ışık sızan iki kapıyla karşılaştı. Emir beklemeden hareket eden adımları, ilk beyaz ışık saçan kapının önünde durdu. Tokmağı kavrayıp bükerek açtı. Kalbinde deprem etkisi yaratacak güçte bebek ağlama sesiyle birkaç adım geriledi. Yüzüne kapı sertçe kapanınca diğer kapıya geçti. Dev adamları kıskandıracak uzunluktaki adamı görmek için başını kaldırdı. Ama gözlerini kamaştıran güneş engel olmuştu. “Sonunda...” Büyülü sesiyle nefesi hızlandı. Asiye uyandığında nefes nefeseydi. Elleri titreyerek komodinin üzerinden suyu alıp içti. Allah'ım nasıl bir rüyaydı böyle? Hayırlara vesile kıl. Düşünmemeye çalıştı. Alarmı kapatıp yastığına tekrar gömüldü. Uykusuna kaldığı yerden devam etti annesinin sesine kadar. “Asiye kalkmadın mı sen daha?” “Beş dakika daha anne!” Diye sızlandı. “Kalk hadi kalk, okula geç kalacaksın hala beş dakika diyor bu kız beni delirtecek!” Ayşe Hanımın kızgın sesi odayı doldururken perdeleri açtı. “Yıllardır erken uyanan kızımı kaç gündür ben uyandırıyorum. Uykuyu mu sevdin anlamıyorum ki...” Asiye son zamanlarda çok uyuyor, kendini yorgun hissediyordu. Eskisi gibi enerjik halinden eser kalmamıştı. Kendisi de anlam veremiyor haliyle bu durum ailesini endişelendiriyordu. Ayşe Hanımın kesin emriyle kalktı. “On dakika içinde hazırlanıp aşağıya in, beni bir daha yukarıya getirtme.” Asiye oflayarak yataktan kalkıp banyoya gitti, ihtiyaçlarını halledip odasına geri döndü. Hızlıca üniformasını giyinip çantasını hazırladıktan sonra aşağıya indi. Merdivenlerin sonuna geldiğinde ise annesinin sesiyle durdu. “Asiye, fırından 3 pide al.” Asiye kabanını giyip fırına doğru yol aldı. Fırına yaklaştığında mahalleye yayılan buram buram taze ekmek kokusuyla derin nefes aldı. Bu konuya bayılıyordu. Sol vitrinde yeni çıkan ekmekler yerini alırken sağ vitrinde katmer, sade, peynirli, patatesli, zeytinli çörekler... Asiye fırına girdiğinde yüzüne vuran sıcak hava dalgasıyla üşüdüğünü anladı. İçi ısınmıştı. Taze ekmek kokusu daha yoğun geliyordu burnuna. “Kolay gelsin Hikmet Amca!” “Sağ ol güzel kızım, hoş geldin!” “Hoş bulduk.” “Üç pide.” Duvar dibine dizilmiş sandalyelerden birine oturdu. Diğerine fırının sahibi Hikmet Bey. Pideler hazırlanana kadar ikili sohbete koyuldu. Tombul yanaklı, evli, üç çocuk babasıydı. Büyük kızıyla oğlunu okutmuş, en küçükleriyse lise birde. Asiye'den birkaç yaş küçük. Ekmeği, ister bu mahalleden ister başka, ihtiyacı olana para almadan da verecek kadar yardımsever biridir. Asiye pidelerin parasını ödeyip aldı. “Kolay gelsin!” Diyerek fırından çıktı. Kokusuna dayanamayarak ucundan koparıp ağzına attı. Sıcaktan ağzı yandı ama değerdi sıcak pide yemeyi seviyordu. Eve gidene kadarda bir pideyi yarılamış olurdu. Eve girdiğinde halasının, “Umarım pideyi bitirmemişsindir Asiye!” iğnelemesine maruz kaldı. “Çıkmasını bekledim koca halam.” ★★★★★ KARAHANLI Şirketler Grubunun önünde siyah Jeep durdu. Şükrü vakit kaybetmeden arabadan indi. Koşar adımlarla ön tarafı dolanıp arka kapıya yöneldi. Genç adam ondan önce davrandı. Siyah parlatılmış sivri burunlu ayakkabısı sertçe zemini buldu. Cüssesine aldırmadan çevik hareketle kendini dışarıya attı. Gözünden hafif kayan siyah güneş gözlüğünü asil bir hareketle düzeltip yakasındaki hayali tozları silkeledi. Arabaların vızır vızır geçtiği, koşturarak işlerine yetişmeye çalışan insanların üzerindeki keskin bakışlarını şirkete çevirdi. Başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden tam altı yıl geçti. Osman Bey okulunu bitirip yurt dışından dönen oğlunu ayağının tozuyla yönetim kurulu başkanlığına getirdi. Şirkete alışana kadar fahri başkan görevinde bulundu. Fakat oğlunun kararlarına karışmadı. Yönetim kurulu üyeleri genç adamın tecrübesizliğini bahane ederek başkanlığına itiraz ettiler. Osman Bey oğlunun kurulu nasıl ikna edeceğini merak etti, müdahale etmedi. Kurula kendini ispat etmek isteyen Destan, yurt dışına açılmaya karar verdi. Şirketin cirosunu bir yılda iki katına çıkardı. Kurula başkanlık edecek vasıfta biri olduğunu ispatladı. Şirketi önce Türkiye'nin ardından dünyanın bir numarası yaptı. Genç adamın sert adımları yeri dövüyordu adeta. Heybetiyle, sert adımlarıyla genç kadınların yüreğini hoplatıyordu. Hayallerini süsleyen adamla hepsi kendinden geçmişti. Bu sırada Destan'ın kuzeni Murat'ta az önce şirkete adımını atmıştı. Sessizlik hakimdi. Danışmandaki kadın işine gömülmüş sanki dünya umurunda değildi. Genç adam bugünkü rutinin kırıldığını düşündü. Sessizliğe damga vuran topuk sesleri aksini gösteriyordu. “Yine mi ya!” Kendi kendine mırıldandı. Her sabah aynı manzarayı izlemekten bıkmıştı. Kadınların bıkmadığı ortada. Kalın kaşlarına, gür kirpiklerine ayrı hayranım... Allah özene bezene yaratmış... Evleneceği kadının yerinde olmayı öyle çok isterim ki diğer kadınlarda onayladı. Destan döner kapıdan girerken, “Günaydın Destan Bey!” Diyen güvenliğe başını eğerek karşılık verdi. Kadınların cama yapışacak kadar kendilerinden geçtiklerinin farkındaydı. İşlerini aksatmadıkları ve sınırlarını aşmadıkları sürece umurunda değildi. Sert ve emin adımlarla yürüdü. Asansörün önünde Murat bekliyordu, açılan kapıyla aynı anda içeriye girdiler. 20. kat düğmesine bastı Murat, göz ucuyla aynadaki yansımasına baktı. Dik duruşu, uzun boyu, girdiği her mekanda dikkati çeken kalıbı, orta uzunluktaki sakalları, bıyıklarının saklamaya çalıştığı dolgun dudakları, kalın kara kaşları, gür uzun siyah saçları yediden yetmişe bütün kadınların arzularını perçinliyordu. Sert ve delici siyah irisleriyse kadınların ayaklarını yerden kestiği bir gerçekti. Gece karası irislere bakıp da kanmayacak kadın tanımadı, tanıyacağını da zannetmiyordu. “Beni süzmen bitti mi? Niyeti bozduğunu düşünmeye başlayacağım!” Dedi iğneleyerek. Murat'ın dikkatli incelemesini en başından beri farkındaydı. Bedenini kardeşine çevirdi; alayla süzdü. “Tipim değilsin.” “Sanki sen benim çok tipimsin de.” Murat'ın kahkahası dört duvar arasında yankılandı. Destan'ın dudağı kıvrıldı. “Yine herkesin aklını başından aldın!” Diye takıldı Murat cevap vermeyeceğini bilerek. “Ayşın Hanımı neden kovdun?” “Kovmadım, başkasıyla çalışmak istediğimi söyledim.” “Bana kovmuşsun gibi geldi.” Destan kızgınlıkla yüzüne baktı. Murat omuz silkti. “Asıl sebebi söyle.” “Yatmak istedi...” “Kırmızı çizgin.” Kardeşinin duruşuna hayrandı. Kendine koyduğu kuralı hiç çiğnemedi. Baştan çıkaran kadınlara taviz vermedi. “Fazla abarttın, kadını uyarabilirdin.” “Uyardım!” Derken asansörden çıktı. Kadının hadsizliğini hatırladığında sinirleri gerildi. Adımları koridoru dövüyordu. “Açıkça söyledin yani.” Destan başını sallamakla yetindi. Yüzsüzlüğü ele alan ve istediğini elde etmek için bedenini kullanmaktan çekinmeyen kadınlardan nefret ediyordu. Hele ki bu iki özelliği bünyesinde barındırıyorsa uzak durması gereken tiplerdi. Yıllar önce yaşadığı olay karar vermesini şekillendirmişti. O olaydan sonra ne çalışanlarıyla ne de ortaklarıyla yatmamıştı. Kendi koyduğu kırmızı çizgisini asla geçmedi. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer!” Misali hayatına devam etti. “Boşuna söylemiyorum, yediden yetmişe bütün kadınlar sana aşık. Cazibenle nasıl baştan çıkardıysan artık!” Destan'ın adımları bıçak darbesiyle kesildi. Gözlüğünü çıkarıp arkasını döndü. Siyah irisleri öfke ateşiyle harmanlanmıştı. Dudaklarını araladığında susmak zorunda kaldı. “Günaydın Destan Bey, Murat Bey!” “Günaydın!” “Günaydın Nazlıgül!" Murat genç adama döndü. "Kardeşim benim işlerim var sonra konuşuruz.” Destan beyaz ve siyah tonlarının ağırlıkta olduğu ofise girdi. İstanbul'u ayaklarının altına seren boydan boya camın önünde, elleri cebinde manzarayı izledi. Nazlıgül boğazını temizleyip parçası haline gelen pembe kapaklı tabletinden bugünkü programını okudu. “Saat 10.00'da ARYAM Tekstille bir toplantınız var...” “KOZCUOĞLU Holdingle toplantı kaçta?” “Öğleden sonra 15.00'de.” “Başlarında Ayşın Hanım varsa toplantıyı iptal et.” “Ayşın Hanım yok efendim.” Destan devam et dercesine gözlerine baktı. “KOZCUOĞLU Holdingin CEO'su Enes Bey katılacak.” Adını ilk kez duyuyordu. Destan yerini alırken Nazlıgül'den Kozcuoğlu'nun dosyasını ve kahve istedi. ARYAM Tekstille protokolde anlaşmışlardı. Sadece imzalar atılacaktı. Sözleşmenin üzerinden bir kez daha geçti. Sert kahvesini içtiği sırada telefonu çaldı. “Efendim...” “Ne?” Ayağa kalktı. “Hemen geliyorum.” ★★★★★ Asiye'nin öğleden sonraki son iki dersi bedendi. Okulun kapalı spor salonuna girdiğinde direk toplara yöneldi. Voleybol topunu almaya eğildiğinde başı döndü. Topu alıp doğrulduğunda yer ayaklarının altından kaydı, elindeki top düşerken gözünün kararmasıyla kendini sert zeminde buldu. Yaklaşan ayak sesleri, adını seslenmeleri... Gözlerini beyazlar içindeki tavana açtı. Işıktan ötürü kamaşan gözlerini kırparak ışığa alıştırırken bulanık zihni yavaş yavaş yerine geldi. En son okuldaydı, bayıldığını hatırlıyordu sonrası yoktu. Kalın erkek sesini duydu. Asiye başını yan çevirirken midesine giren kramplarla gözlerini yumdu. Elini midesine bastırmaya çalıştı. Midesinde horon tepiyorlardı sanki. Boğazına gelen safra tadıyla yüzünü buluşturdu. “Allah'ım bu ne böyle?” Yavaş yavaş nefes alarak mide bulantısının geçmesini bekledi. “Kan testi sonuçları çıktığında haber verirsin bana.” “Tamam doktor bey!” İnce ses hemşireye aitti. “Kendine geldi.” Doktor kendini tanıtırken ışığı gözüne tutup sorular sordu. “Ben Doktor Kaan, nasılsın?” “İyiyim, başım ağrıyor ve midem bulanıyor.” Sesi cılız çıktı. “Sonuçlar çıksın konuşacağız. Olanları hatırlıyor musun?” Başını sallayarak onayladı. “Beni kim getirdi?” Diye sorarken kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. “Annen...” “Su...” Hemşire suyu içmesine yardımcı oldu. “Daha önce bayıldın mı?” “Hayır, ilk defa oldu.” “Sonuçlar çıktığında geleceğim o zamana kadar dinlen annen birazdan gelir yanına.” Acildeki muayeneden sonra iki kişilikli odaya aldılar. Diğer yatak doluydu perdesi çekili olsada refakatçinin silueti perdeye yansıyordu. Kapı açıldığında bakışları içeriye giren annesini buldu. Ağlamaktan kızarmış gözleri kızını bulunca rahatladı. “Anne...” “Kızım!” Ayşe Hanın yanına oturup sıkıca sarıldı. Elini saçlarında gezdirerek teskin edici sözler söyledi. Bayıldığını öğrencinin birinden öğrenen Ayşe Hanım soluğu kızının yanında almıştı. Sınıf arkadaşları tarafından etrafı çevrilmiş, kolonya koklatarak ayıltmaya çalışıyorlardı. Ayşe Hanım kızının son zamanlarda çektiği ağrılarını hatırladı. Ambulansı arayıp hastaneye getirdi. İçeriye girmeden önce kocasını arayıp durumu anlatmıştı. Bayıldığında korkudan ne yapacağını şaşıran Ayda'ya da iyi olduğunu bildiren mesajı ihmal etmedi. En yakın arkadaşını hatta kardeşini öyle yerde görünce aklı başından gitti. Çocukluklarından beri birlikte büyümüş her şeyi birlikte yapmışlardı. Hastaneye arkadaşının yanında gitmek istemiş ama Ayşe Hanım engellemişti haber vereceğini söyleyerek. Haber gelene kadar kendini dersine veremeyip hop oturup hop kalkmıştı. Sonunda arkadaşının iyi haberini alınca rahat bir nefes aldı. Doktor Kaan kapıyı tıklatıp içeriye girdi. Anne kız birbirlerinden ayrılıp doktora baktılar. “Umarım kötü bir hastalığım yoktur!” Diye içinden geçirdi Asiye. Heyecandan annesinin elini sıktığının farkında değildi. “Kızımın nesi var doktor?” Sessizliği ilk bozan Ayşe Hanım oldu. Kadının sorusunu es geçip kıza odaklandı. “Daha önce biriyle birlikte oldun mu?” “Bu nasıl soru, ne hakla kızıma sorarsınız!” Beklemediği soruyla öfkelenen Ayşe Hanım kızından önce doktoru parladı. "Sormak zorundayım." "Neden?" "Doktor bey neden sordunuz?" Diye soruyu tekrarladı. "Asiye sen sorularıma cevap ver ben seninkini daha sonra cevaplayacağım" deyince başını salladı. Onaylamaktan başka çaresi yoktu, karşı çıkmanın bir anlamıda. "Hayır." "Gizlemene gerek yok Asiye." "Kızımın gizlediği bir şey yok, olsa bile babası bilirdi" sözleriyle son noktayı koydu Ayşe Hanım. Doğruydu, annesinden gizlese de babasından gizlemezdi. Diğer kızlar sırdaş olarak annelerini bilirken Asiye babasını bilmişti. "Peki hatırlamadığın gecen var mı? Yani biri seni bayıltıp faydalanmış olabilir mi?" Asiye başını hayır anlamında sallarken gözleri doldu. "Zorla..." "Hayır, zorla kimse bana dokunmadı. Dokunsaydı susmazdım, hakkımı arardım. Ve kesinlikle kimseyle birlikte olmadım. Ben bakireyim." Sonlara doğru sesi yüksek çıktı. Gözyaşları sağanak gibi akarken Ayşe Hanım kızına sarılarak sakinleştirmeye çalıştı bir yandan da doktora soruları için kızıyordu. Doktor, Ayşe Hanımın yüksek sesini iki kelimeyle susturup odada soğuk buz etkisi yarattı. "Kızınız hamile..."
|
0% |