Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@gulcinustuner

Başlama tarihleri buraya →

 

Herkes hazırsa başlayalım? :)

 

♥♥♥

 

 

- Rüya Balım Çınar-

 

Annemin sesiyle gözlerimi açtığımda saatin kaç olduğunu biliyordum, 7:00. Uzun süredir uyanıktım sadece yatağımdan çıkmamak için biraz daha direniyordum. Sendromsuz pazartesi neden imkansızdı ki?

 

Annemin ikinciye seslenmesini beklemeden atalet zincirimi kırarak yatağımdan kalktım. Yatağımın hemen yanında duran polar sabahlığımı üzerime aldım ve odamdan çıktım. Babam işe gideli bir saat olmuş olmalıydı, annem de evden çıkmadan önce uyandığımdan emin olmak istiyordu. Kapımı açıp antreye baktığımda annem kabanını giyiyordu. Bir elimle gözümü kaşırken esnedim. "Günaydın anne," derken başımı odamın kapısına yaslamıştım. Bana değil de başka bir insana aitmiş gibi çıkan sesim ile yüzümü buruşturduğumda esnemeye devam ediyordum.

 

Annem bana bakmadan kabanının fermuarını çekip portmantodan şalını ve şapkasını aldı, geç kalmış olmalıydı yoksa bu acelesinin başka bir nedeni olamazdı. Şalını boynuna dolarken, "Günaydın Balım okula geç kalma, peteğin üstünde haftalığın var," diye konuştu.

 

Konuşmak bir yana dursun gözlerim açılmakta zorlanırken başımı sallayarak onu anladığımı belirttim. 12 yıldır öğrenciydim ve bir fiil 8 yıldır okula kendim gidip okuldan kendim geliyordum fakat ne hikmetse her pazartesi bu konuşma mutlaka geçiyordu. Yüzümü iyice kapı pervazına yaslarken ağırlığımı da kapıya vermiştim. 'Allah'ım lütfen liseleri yok et, n'olur,' diye içime içime serzeniyordum.

 

Kapı ile sergilediğimiz yakın münasebeti bir kenara bırakarak gözlerimi açtığımda annem şapkasını takıp yanıma gelmişti. Beni iki yanağımdan da öperken, "Okula geç kalma, beni haberdar et," diye mırıldandı. İçimden konuşmak gelmediği için başımı salladım. Hayır tabii ki içimden konuşmanın gelmemesinin tek nedeni ses tonumun kafamın içinde yankılanıyor olması değildi. Annem benim onu onayladığımı fark etmeden evden ayrılmıştı.

 

Annemin evden ayrılması ile belime yasladığım elimin tersi ile gözlerimi ovalamış ardından eşyalarını özenle seçtiğim odamın kapı pervazından bedenimi zorla da olsa ayırdığımda gerisin geri odama girmiştim. İçimden gelen tek şey yatağıma uzanıp öğlen saatlerine kadar uyumakken ben son derece sorumluluk sahibi bir birey olaraktan nefsime hâkim çıkmıştım.

 

Aslına bakarsanız o olay hiç de öyle değildi. Zira ben yatağıma uyumak için uzansam da okula gitmek adına evinden ayrılan Aslı mutlaka beni arayacak ve beni uykumdan edecekti. Ha Aslı uykumdan etmezse okula gittiğimde mesaj atmadığımı fark eden annem beni arayacak yine uykumdan olacaktım. Kısacası ne taraftan bakarsanız bakın değneğin pis tarafı bana dönmüş olacaktı.

 

Pek tabi bir de lise son sınıf öğrencisi olmam da öğlene kadar uyuma hayallerimi ertelememe neden olan sebeplerden bir tanesi sayılabilirdi zira ben bugüne bugün bir üniversite öğrencisi adayıydım. Sistemin kölesi olduğumdan deliler gibi ders çalışıp asgari ücretle çalışabilmek adına üniversiteye gidip burs çıkmadığından kyk kredisi almalıydım.

 

Saydığım yapılması gerekenlerin en başında gelen ders çalışma fiilini gerçekleştirebilmek adına ise gerçekten ataletimi yenmem gerekiyordu, tahmin edersiniz ki atalet denilen zillet de evde yatılan yerde kırılmıyordu. Başlı başına harekete geçmekle alakalı olan bu durum elbette harekete geçerek ekarte ediliyordu, işte bu noktada ben de hayaller hayatlar diyerek gitmek istemesem dahi sırt çantamı hazırlamaya başlamıştım.

 

Her şey bir yana bırakırsak bir gün hayallerime ulaşmak istiyorsam bugün harekete geçmem lazımdı. Evet 2 saat daha uyumak güzel olurdu babasının parasıyla gecesine binlerce dolar ödediği otelin yatağında uyanan Bahar Candan olsaydım.

 

Imı bı ıyıkkıbılır rihinnının diye düşünürken beni alan gülme isteğiyle elimdeki test kitabını çantama atmıştım. Ne ben Bahar Candan'dım ne de babamın fabrikaları vardı. Gerçi sanırım onun babasının da bir dondurma fabrikası bile yoktu ama...

 

Başımı sallayarak ajandama tekrar göz attığımda doğru test kitabını yanıma aldığımdan emin olmuştum. Geriye kalan zırzavatları da yanıma aldığımda fermuarını çekerekten çantamı kapının önüne neredeyse gelişi güzel atmıştım. Allah'ım neden Türkiye simülasyonu! Neden Norveç, Hollanda ne bileyim paralel evren değil de neden Türkiye! Yanlış anlamayın ha, taşına toprağına ölürüm Türkiye'm orası öyle ama arkadaşlar yani eğri oturalım doğru konuşalım bir test kitabı olmuş yüz kayme ben nasıl okuyayım nasıl?

 

Test kitabı demişken çok dertliyim çok, matematik bilmeyenin affedersiniz salak kabul edildiği bir dönemde dünyaya geldim ve bilin bakalım ben ne yapamıyorum! Tabii ki matematik yapamıyorum ayıp ediyorsunuz.

 

Yelkovan 07:45'e vurduğunda bende hazır sayılıyordum. Uykum iyiden iyiye açıldığından artık esnemiyordum fakat dün gece bir tık geç uyuduğumdan gözlerim yanıyordu. Şalımı boynuma bir urgan edasıyla dolarken her şeyden nefret ediyordum. İçimden nefret ettiğim şeylerin listesini yaparken montumun şapkasını kapatmıştım.

 

Kulaklıklarımı kulağıma taktığımda adımlarımı mutfağa yöneltmiştim, hızlıca kombiyi kapattıktan sonra kapının önüne gelişi güzel fırlattığım sırt çantamı da yüklendiğimde yirmi birinci yüzyılın sistem kölesi okula gitmeye hazırdı. Sözlerini anlamadığım fakat müziğine kendimi kaptırdığım yabancı bir şarkı çalmaya başladığında sağ elimle ritim tutmaya başlamış bu esnada ise kapıdan çıkmış ve kapıyı kilitlemiştim.

 

Seri adımlarla merdivenlerden indiğimde kapıdan çıkarken bir an duraksayıp ışıkları kapatıp kapatmadığımı düşünmüştüm. Sabahın köründe uyanınca haliyle hava da bir hayli karanlık oluyordu. Kapattığım kanısına vardığımda kapıdan çıkmıştım.

 

Yürümeye başladığımda biten yabancı şarkı ile yenisi açmak yerine en yakın arkadaşımı aramıştım. Kaknem Aslı telefonunu açtığında, "Günaydım ballı kaymağım," diye şakımıştı.

 

Yüzümü buruşturarak yan apartmana giren adamlara yol verdiğimde, "Ne bu neşe, sen ne kullanıyorsun?" diye sormuştum. Kulaklığımın mikrofonunu montumun yakasının üzerine gelecek şekilde bırakıp ellerimi cebime yerleştirmiştim. Hava iyiden iyiye soğuyordu ve eldivenlerimi artık takmam gerekebilirdi.

 

"Aman Dream her zamanki halim biliyorsun," dediğinde olduğum yerde bir saniye durup, "Aslıcığım yaşamayı sevdiğini biliyorum neden intihar meyilli konuşuyorsun?" demiştim.

 

Derin bir nefes veren kaknem kankam, "Üff tamam solundan kalkmışsın sen belli, demem sana Dream falan," dediğinde gülümseyerek, "Aferin adam ol böyle," demiştim.

 

Şu hayatta en çok adımdan çekmiştim. Ah sizinle tanışmamıştık değil mi? Bendeniz, Rüya Balım Çınar. Bu kadar, ne bekliyordunuz? Konuya dönecek olursak, iki adım vardı ve değer verdiğim, özellikle rica ettiğim insanların dışında kimsenin bana Balım demesine izin vermiyordum. Çünkü ailem ve benim için çok özel bir anlamı vardı ama gelin görün ki bana bu ismi veren ailem lisede yaşayabileceğim sıkıntıları hiç düşünmemiş olmalıydı.

 

Neden mi? Çünkü insanlar sınır tanımıyordu. Kalp kırmak ve can sıkmak adına her yolu zorluyordu, benim de aptal sınıf arkadaşlarım binlerce defa bana Balım demeyin dememe rağmen bana Balım diye hitap etmişti. Etmişti diyorum çünkü işin özünde bazı savruklar hariç herkes Rüya'yı kullanmaya başlamıştı. Bu sefer de işin içine Dream girmişti. İşin özü kanser arkadaşlarım beni sinir etmek için daima yeni bir yol bulabiliyordu.

 

"Lan cevap versene," sözcüğü ile kulaklığımdan gelen Aslı'nın sesine odaklanmıştım. "He ne var söyle?" dediğimde, "Kadir'in yeni kız arkadaşını biliyor musun?" diye sormuştu.

 

Yine mi Kadir diye içimden söylenmek gelse de yutmuştum. "Hayır güzelim bilmiyorum, neden?" diye sorduğumda, "Ben biliyorum çünkü," demişti. İlgiyle kim olduğunu sorduğumda, "Derya yellozu kim olacak!" demişti.

 

Şaşkınlıkla ağzımı açtığımda, "Oha, emin misin?" diye sormuştum. "Eminim, cevabıyla kaşlarımı çatarak, "Nasıl eminsin?" dediğimde boğazını temizleyen kaknem Aslı, "Nereden olacak stalk yaptım," demişti.

 

Kaşlarımı çatarak, "Ne?" dediğimde oflayarak, "Ya ben Kadir'i fake hesaptan takip ediyorum ya, heh geçen gün hikayesinde zebralı bir mont görmüştük, bunu da hatırlıyorsun," dediğinde onu hemen onaylamıştım. O gün dakikalarca o montun kime ait olduğunu tartışmış ama bir sonuca ulaşamamıştık.

 

"İşte ben dün gece 12-A'daki kızlardan birinin hikayesinde aynı montu yine gördüm, bil bakalım kim?" dediğinde taşlar yerlerine yerleşmeye başlamıştı, "Derya mı?" diye sorduğumda, "EVET," diye bağırmıştı.

 

Neyse ki kulaklığın sesi son ses değildi de kulaklarım hala daha benimleydi. "Ama kankanın emin olması gerektiğinden ne yaptı bil bakalım," dediğinde okulun kapısına gelmiştim. İçeri girmek yerine sırtımı duvara vererek Aslı'nın gelmesini beklemeye başladım.

 

Bir yandan da sorusunu yanıtsız bırakmamak adına, "Ne yaptı?" dediğimde, "Derya'yı takip etti ve bum! Dün gece birbirlerine göndermeli şarkı paylaştılar ve ben aralarında bir şey olduğundan emin oldum," dediğinde, "Hadi canım," diyerek şaşkınlığımı dile getirmiştim.

 

Neden şaşırdığımı merak ediyorsanız hemen size de bilgi vereyim, Aslı Kadir'e 'bak bu derya sana yazılıyor ben sinir oluyorum' dediğinde Kadir, 'o benim kardeşim gibi, saçmalama' demişti.

 

"Bir dakika bir dakika, ne göndermesi yaptılar?" dediğimde ufukta beliren arkadaşım telefonunu kulağından çekerek yanıma gelmişti. Bana yaklaşarak sessizce, çünkü yerin kulağı var, fısıldadı. "Derya, 'kalbinde birileri var' şarkısını paylaştı, Kadir'de 'sen varsın' şarkısını."

 

Bana sarılmasına karşılık verdiğimde erkeklere olan öfkem bir kat daha artmıştı. Hayır sevgilin bu kızda bir iş var dediğinde inan bir kere de biz hissediyoruz, hissetmesek neden tepki gösterelim!

 

Sarılma merasimimiz bittiğinde, "Üzülmedin değil mi?" diye sormuştum. "Aslı omuz silkerek, "Ne üzüleceğim ya! Karaktersiz, Allah kurtarmış resmen," demişti.

 

Yan yana okuldan içeri girdiğimizde f tipi ceza evi, aman okulumuzda yeni bir hayatta kalma gününe başlamış bulunmaktaydık. Telefonumu çıkartarak anneme okuldayım, diye mesaj attığımda sınıf sıramıza doğru yürüyorduk.

 

Son sınıf olmanın tek ve en kötü yanı sınav baskısıydı. Bu baskı beni bazen nefes alamayacak kadar sıkıyordu. Aslında öyle büyük hedeflerim de yoktu, Edebiyat veya Türkçe Öğretmeni olmak istiyordum. Bu iki mesleği seçmemin en büyük nedeni ise kitaplara olan tutkumdu. Sırf kitapları seviyorsun diye tutup öğretmen de olmazsın değil mi ama ben olacaktım.

 

Soğuktan buz tutan ellerimi birbirine sürttüm, eldivenlerimi almadığım için içimden kendime yaklaşık beşinci defa kızarken Aslıyla birlikte sıraya gelmiştik. Hemen en arkada yerimizi aldığımızda ellerimi ceplerime tıkıştırmıştım.

 

Biz 12 kişilik bir sözel sınıfıydık, hayır özel bir okulda okumuyordum sadece okulumdaki sözel öğrencilerinin sayısı çok azdı. Müdür yardımcısı istiklal marşını okutması için müzik öğretmenine

mikrofonu uzatırken arkamdan bana seslenen Furkan'a döndüm.

 

♥♥♥

 

-Sevgilerle, G.

 

Loading...
0%