Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: Gölge

@gulhanedekiagac


3. Bölüm: Gölge


Nasıl doğmakla başlarsa ölüm

Ölmekle başlar öyle hayat

Bil ki dünyayı sarsan sıçramalar

Birikmiş şuurlarla gelir


-Attila İlhan


Duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. Bu adam ne demek istiyordu? Nerden öğrenmişti?


“Ne diyorsunuz siz? Ne demek bu?’’ diye bağırdım.


Bülent Bey ifadesiz bir şekilde “Doğru duydun. Abin katil değil.’’ dedi.


“Nerden öğrendin bunu ya da nasıl öğrendin? Beni boşu boşuna mı tehdit ettin? Sırf yeğeninin avukatı olayım diye mi?’’


Bülent bey ‘sakin ol’ anlamında elini kaldırdı. “Ezgin, bilmediğin şeyler var. Ben de yeni öğrendim. Anlatacağım sana. Dinle lütfen.’’ Hayret, bu adam her şeyi tehditle hallederdi oysa.


Kollarımı göğsümün üstüme bağladım. Ne söyleyecekse bir an önce söyleyip gitmek istiyordum.


Bülent Bey yutkundu. “Abin bu cinayeti mecbur üstüne alacaktı. Aldı da…’’


Niye yarım yamalak anlatıyordu? Daha da sinir olmaya başlamıştım. Kalbim sıkışıyordu. Ayakta duracak halim yoktu.


“Hapse girmeseydi seni öldüreceklerdi. Tehdit ettiler abini. Bunu kimin yaptığını da biliyorum.’’


Biliyor muydu? Umarım aklımdaki kişi değildir bunu yapan. Eğer o ise…


“Apophis.’’


Apep? Ne? O ölmemiş miydi? Ne ara dirildi. O şerefsiz benden ne istiyordu? Tek amacı bana acı çektirmekti. Onda da başarılı oluyordu.


“Siz nerden-’’ diyecekken Bülent Bey sözümü kestim. “Bir şekilde öğrendim işte. Önemi yok.’’ diyerek beni geçiştirdi.


Ne işler çeviriyorsunuz Bülent Bey?


Daha fazla bu olayı karıştırmamam gerekiyor çünkü mutsuz olmak istemiyordum. Bu lanet yerden kurtulmak istiyordum. Bu saatten sonra bu adamın yeğeninin avukatlığını yapamazdım.


“Bunları niye anlatıyorsunuz bana?’’ dedim. Bunları anlattığına göre mutlaka bir çıkarı olacaktı buna emindim.


“Bu olaydan sonra yeğenimin avukatlığını yapmayacaksın, haklısın. Sana bir teklifte bulunacağım. Eğer davadan vazgeçmezsen abini hapisten çıkaracağım.’’ dedi sakin bir sesle “Hiçbir şekilde seni tehdit etmiyorum Ezgin.’’


Alaycı bir şekilde “Hapisten çıkaracaksınız öyle mi? Bence siz kendi yeğeninizi oradan kurtarın, benim abimi değil.’’ dedim “Niçin yeğeninizi kurtarmıyorsunuz?’’


Sıkıntılı bir iç çekti. “Korer ‘in suçsuzluğunu kanıtlayamadığım için davaya bakmanı istiyorum.’’


Başımı ‘tamam’ anlamında salladım. “Ama kendisi istemiyor işte.’’


"Biliyorum. Haklıydın benim konuşmam daha uygun olurdu. Böyle bir duruma sokmamalıydım seni. Kusura bakma.’’ dedi mahcup bir şekilde.


Gülerek “İş işten geçti gibi ama olsun, sorun değil.’’ dedim.


Bülent Bey tebessüm etti. Saate baktı. “Benim gitmem gerekiyor. Seni de bırakayım istersen.’’ dedi.


Aman aman Allah korusun. Arabadaki o çenesinden dolayı hiç binemezdim. “Yok sağ olun ben taksiyle giderim.’’


Bülent Bey ‘tamam’ anlamında başını salladı. Elini görüşürüz anlamında salladı. Ben de karşılık verme amacıyla salladım. Acele adımlarla gitti. Öğrendiklerimden dolayı abime çok kızgındım. Niye bana böyle bir şeyi söylemedi? Özellikle o adamla alakalıysa mutlaka bana söylemeliydi. O şerefsiz her şeyimi elimden aldı.


Telefondan taksi durağını arayarak yarım saat boyunca taksiyi beklemek zorunda kalmıştım. Neyse ki gelmişti. Evimin bulunduğu adresi verdiğimde kafamı cama yasladım. Çok kötü oldum. Savunacağım adamın boğazımı sıkacak kadar ruh hastasıymış. Bunu anlamıştım. Gerçi amcası kim ki yeğeni o olsun.


Amcasına bak yeğenini al.


Taksiyle evime varmıştım. Taksimetrede yazan borcumu ödeyip eve çıktım. Eve girer girmez koltuğa uzandım. Bugün aşırı yorulmuştum. Dinlendikten sonra duş almak istiyordum. Zihnimdeki düşünceleri bir an önce atmak istiyordum. Rahatlamalıydım. Duşa girdiğimde sıcak suyu açtım. Birkaç dakika sonra duştan çıktım. Odamdaki boy aynasına baktığımda boynum kıpkırmızıydı. O herife baktığımda bana yaptığı şey aklıma gelecekti. Bunlar ailecek bana musallat olmuştu.


Giysilerimi giyip saçlarımı kuruttum. Kendime salata yapıp film seyredecektim. Yarın Esra Hanım’ın evine gideceğim. Ona sözüm vardı. Kendime salatamı yapıp masaya oturdum. Birkaç kaşık yedikten sonra telefonum çaldı. Arayan Şeyma idi.


“Kız Ezo, napıyorsun?’’ dedi neşeli sesiyle.


“Sana kaç defa dedim bana Ezo deme diye.’’ dedim nefesimi vererek.


“Aşk olsun Ezgin. Soruma hala cevap vermedin.’’ Bozulmuş gibiydi.


“Kötüyüm Şeyma. Çok kötüyüm.’’ dedim bıkkınlıkla.


“Bir sorun mu var? Mahkemeyi mi kaybettin? Bana bak abine mi bir şey oldu?’’ Endişelenmişti.


“Yok ondan değil. Bugün başıma gelmeyen kalmadı.’’


Meraklı meraklı “Anlat anlat merak ettim.’’ Sesi baya heyecanlı geliyordu.


“Bu telefonda konuşulacak bir şey değil. Müsaitsen gel. Anlatırım.’’ dedim.


“Ya sen yeter ki çağır hemen gelirim. Ben sen değilim yani. Öyle gelmemezlik etmem.’’ dedi imalı imalı.


Gözlerimi devirdim ama o görmedi. Görseydi kesinlikle sinir olacaktı. Böyle şeylere aşırı sinir olur. “Yoğun bir insanım. Biliyorsun. Ayrıca üşengecim. Huyumu biliyorsun, güzel.’’


Kahkaha attı. “Eeee canım balım kankamın her şeyini bilirim. Vefalıyımdır da.’’ dedi.


Tebessüm ettim “Bilmez miyim?’’ Salatam yarım kalmıştı. “Konuşacağın kadar gelmiştin Şeymacığım.’’


“Yoldayım şu an, salak. Geliyorum.’’


“Hadi görüşürüz.’’ diyerek telefonu kapattım.


On dakika olmadan kapımın zili çaldı. Kapıyı açtım. Şeyma neşeli bir şekilde bana sarıldı. Poşetin içini açtım. Enerji içeceği mi? Tam ağzımı açacakken “Şimdi bana zararlarını sayma. Alkol yok bunlarda.’’ dedi. Bu halini seviyordum. Ona kızamazdım.


Beraber salona geçtik. Bugün olanlar hakkında sohbet ettik. Başıma gelenleri duyunca şaşırdı ve üzüldü.


“Ezgin dalga mı geçiyorsun diye soracağım da boynundan…’’ diyerek devamını getirmedi. “Buna rağmen davaya bakacak mısın?’’ dedi.


“Mecbur…’’


“Ne demek mecbur bakacağım ya iyi misin sen Ezgin?’’ dedi tahammülsüz bir sesle. “Para için değer mi sence?’’


Gülümseyerek “Bunu para için yaptığımı sana kim söyledi? Keşke para için yapsaydım.’’ dedim.


Bunu dedikten sonra Şeyma sorgulayıcı bakmaya başladı. Ne olduğunu soracak gibi oldu ama cevap alamayacağını biliyordu. Müvekkillerim hakkında bilgi vermezdim.


“Eğer başka bir şey varsa ve bunu bana söylemezsen...’’


“Bir şey yok. Lütfen, bunu seninle paylaştığıma pişman etme.’’ dedim.


Sadece gözümün içine baktı. Sonra başını öne eğdi. İkimiz de bir süre sessiz kaldık. Şeyma bıyık altından gülüyordu. Ne diyecekti bu manyak?


“Her neyse ben enerji içeceklerini getiriyorum" dedi. Tam ayağa kalkacakken “Hayır hayır kesinlikle ayağa kalkmıyorsun.’’ dedi ela gözlerini kocaman açarak.


Tam uyuyacakken Şeyma “Ezgin!’’ diye bağırarak sıçramama neden oldu. İçimden ona söve söve şişeyi kafasına fırlatacaktım.


Bir yudum aldım. “Bugün kötü şeyler oldu ama kötünün yanında iyi şeyler de oldu. Mahkemeyi kazandım.’’ dedim gururlu bir şekilde.


Şeyma kızına bakan gururlu anneler gibi “İşte bu ya! Benim Ezgin’im.’’ diyerek bana göz kırptı. Tekrar enerji içeceğinden yudum aldı. Umarım kalp krizi geçirmezsin Şeymacığım.


Saat 3 olmuştu Şeyma hâlâ bir şeyler anlatıyordu. Benim başım dönüyordu. Şeyma’ya pijamalarımdan verdim.Pijamalarıma laf etti. Çocuk gibiymiş. Şeyma kanepeye uzandıktan sonra eline telefonundan sosyal medyada takılıyordu.


"Uyumayacak mısın?" Senin de sorduğun soru mu Ezgin. Kız 2 tane enerji içeceğini bitirdi. Tabii ki uyumaz.


"Nasıl uyuyayım Ezgin'im." diyerek güldü. Ona sarıldıktan sonra odama gittim ve yatağımı açtım. Yatağımı açtıktan sonra pijamalarımı giyip yatağımda bir sağa bir sola dönüp uykumun gelmesini bekledim.


Uyandığımda belim tutulmuştu. Dün üşüttüğümdendir herhalde. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dün Şeyma’nın bende kaldığı aklıma gelmişti. Şeyma’ya bakmak için salona girdim. Salona girdiğimde Şeyma’yı göremedim. Sehpanın üzerinde bir not vardı:


Ezginciğim kusura bakma sana günaydın diyemeden gittim. Kusura bakma. Bugün önemli bir işim var. Erken çıkmam gerekiyordu. Seni seviyorum. Gün içinde mesajlarıma bak he :)’’

 

 

 

 

 

-En sevdiğin kankan Şeymo


Notu görünce gülümsedim. Pijamaları katlayıp kanepenin üzerine bırakmış. Kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa gittim. Kendime sandviç hazırladım. Yanına bitki çayı yapıp masaya oturdum. Bugün çok önemli bir işim yoktu. Bu akşam Esra Hanım’a uğrayacaktım. Kahvaltımı edip büroya doğru yola koyuldum.


Büroya girdim. Sekreterim ve Fehmi derin bir sohbet içerisindeydi. Beni gördüklerinde kendilerini toparladılar. İmalı bir gülümsemeyle bakıp odama gitti. İkisi de şaşkın şaşkın birbirine baktılar. Gülmemek elde değildi.


Odamın kapısını açıp içeri girdim. Sonra kapı çaldı ve giren sekreterim Adaydı. Herhalde bugünkü randevuları söyleyecekti. Ada, “Ezgin Hanım dün size ulaşamamıştım ama bugün saat 12.00’de Bülent Bey geleceğini söyledi.’’ dedi. Başım dönüyordu. Ada beni dürterek “Ezgin Hanım iyi misiniz?’’ Gözlerim kararıyordu. Terlemeye başladım. Acaba enerji içeceği mi dokundu? Yoksa tarihi mi geçmişti. Şeyma senin yapacağın işi...


“Yok iyiyim Ada. Bir sorun yok.’’ dedim. Ada pek emin olmamış gibiydi ama başını ‘tamam’ anlamında salladı. Ada bir şey daha söyleyecekmiş gibi baktı. Çekiniyor gibiydi “Şey… Ezgin Hanım.’’


“İyiyim dedim Ada.’’ sert bir şekilde. Ada hala bana bakmaya devam ediyordu. Herhalde başka bir sıkıntı vardı. “Dün büroya geldiğimde kapıda siyah araba duruyordu akşama kadar kapıdan ayrılmadı. Bugün Fehmi’yle birlikte büroya geldiğimizde yine bekliyordu.’’ dedi.


Siyah araba mı? “Evet, fark ettim. Ben geldikten sonra gitmişti.’’ Bu aralar büronun çevresinde bekliyordu. Kimdi acaba? Merak ettim.


“Ezgin Hanım, müsaadenizle.’’


Ona doğru bakmadım. Çünkü başım felaket ağrıyordu. Sabah uyandığımda sadece belim ağrımıştı. Onun dışında bir anormallik yoktu. Lavaboya gitmeliydim. Kusacaktım. Lavaboya doğru koştum. Gider gitmez kusmaya başladım. Kusmam bittiğinde yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda yüzüm bembeyaz olmuş. Dışarı çıktığımda Fehmi ve Ada bana bakıyordu. Fehmi “Ezgin Hanım iyi misiniz? Yüzünüz solmuş. Hasta mısınız?’’ dedi.


“İyiyim iyiyim sıkıntı yok.’’ dedim gülümseyerek ve odama gittim. Biraz şekerleme yapsam fena olmaz. Odamdaki koltuklardan birinin yastığını alıp uzandım. Ceketimle de üstümü örttüm. Kendi yatağım bile bu kadar rahat değil.


★★★★★★


Burası neresiydi? Etraf kapkaranlıktı. Ellerimi ve kollarımı hareket ettiremiyordum. Sandalyeye bağlıydım. Sol tarafında abim vardı. Abim hapisten ne zaman çıkmıştı? O da bağlıydı. Karşımda bir adam vardı. Adamın yüzü gözükmüyordu. Bir gölgeymiş gibi… Abi’me “Abi noluyor?’’ diye sordum. Cevap vermedi. Daha doğrusu veremedi. Bir şey onu engelliyordu sanki.


O adamın yüzü gittikçe tanıdık bir simaya dönüyordu. Bir dakika… Bu o muydu? Umarım o değildir. Eğer o ise…


Ne?


Bir palyaço?


Kalbim git gide hızlı atmaya başladı. Çığlık atmayı denedim olmadı. Abime doğru bir silah doğrultmuştu. İlk başta bana baktı, yüzünde iğrenç bir gülümseme vardı. Sonra şunu söyledi: “Etrafındaki gölgeler sence gerçek gölge miydi Ezgin?’’ dedi ve o aklımdan çıkmayan gülüşü kafamda yankılandı. Kalbim sıkışıyordu. Silah sesini duydum. Bakmak istemedim. O adam zorla gözlerimi açtırmaya Abim kanlar içindeydi. Ağlamaya başladım. Ben ağladıkça o daha da çok gülüyordu.


“ABİ!’’ diyerek bağırdım. Kan ter içinde kalmıştım. Ada ve Fehmi başımdaydı. İkisi de bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Ada hemen elindeki su bardağını bana uzattı. Suyu içtim. Fehmi, Ada’ya kaş göz hareketi yapıp dışarı çıkmasını sağladı.


Fehmi yanıma oturdu ve abi-kardeş moduna girip “Apep miydi?’’ deyince titremeye başladım. Fehmi “Pardon, özür dilerim.’’ dediğinde elimi ‘sorun değil’ anlamında oynattım.


Su içmem için sürahiyi alıp bardağa döktüm ve içtim. Neyse ki nefes alışım normale döndü. “Oydu, o aklımdan çıkmıyor. Peşimi bırakmayacak hiçbir zaman.’’ dedim gözyaşlarım süzülerek.


Destek vermek ister gibi sırtıma elini koydu. Kafamı Fehmi’nin omzuna gömerek “Abim ne zaman çıkacak? Onu özledim.’’ dedim ağlamaklı bir sesle.


“Uğraşıyoruz Ezgin. Elimizden gelenin fazlasını yapıyoruz. Sanki bizi bir şey engelliyormuş gibi…’’ Bu son söylediği şeyle beraber kafamı aniden kaldırdım. Ben de farkındaydım. Dava ya erteleniyordu ya da savcı tarafından takipsizlik kararı çıkıyordu. Bunu da tahmin ettiğim kişi yapıyordu zaten.


Apophis


Başından beri bu işin peşinde o vardı. Niye anlayamamıştım? Gördüğüm rüyada(?) o bana bir şey demişti: “Etrafındaki gölgeler sence gerçek gölge miydi Ezgin?’’ Bunun bir anlamı vardı bana göre. Şimdi bunu başkasına söylesem bana “Aklını mı oynattın alt tarafı bir rüya.’’ diyecekti. Bana göre gördüğümüz rüyaların bir anlamı vardı. Çünkü bilinçaltımız bazı olayların farkında. Alp de bana aynı şeyi söylemişti: “Yüzüne bakıp da iki güzel laf söyleyenleri dostun sanmayı bırak.’’


Apep’e yardım eden birisi vardı.


Bu kimdi?


Alp bunu nerden biliyordu? Ona da soramazdım. Laf ebeliği yapacaktı. Onun çenesini çekecek halim yoktu.


Umarım o salak benim aklımı karıştırmaya çalışıyordur.


Fehmi “Bülent Bey seni bekliyor. Saat 12 olmuş.’’ dedi. Evet, Ada söylemişti.


“Tamam, gelsin. Çağır onu.’’


Başını salladı. Odadan çıktı ve Bülent Bey’i içeriye davet etti. Fehmi bizi yalnız bıraktı. Ayağa kalkıp Bülent Bey’in elini sıktı


“Hoş geldiniz Bülent Bey.’’ dedim tebessümle


“Hoş buldum Ezgin Hanım.’’ tebessümüme karşılık vererek.


Kapı çalındı. Gel sesini duyar duymaz kapı açıldı. Fehmi, Bülent Bey’e “Bir şey içer misiniz?’’ diye sordu. Bülent Bey orta şekerli kahve içeceğini söyledi. Fehmi, 15 dakika sonra Bülent Bey’in kahvesini getirdi. Ben içmek istemedim. Midemin bulantısı hâlâ geçmedi.


Bülent Bey kahvesini yudumlarken konuşmaya başladı “Ezgin Hanım konuyu biliyorsunuz herhalde.’’


Başımı ‘evet’ anlamında salladım. “Yeğeninizin davası hakkında.’’ dedim zor bir gülümsemeyle.


Bülent Bey mahcup bir şekilde “Dünkü olay için sizden özür dilerim tekrardan.’’ dedi.


“Sorun değil.’’


“Ben konuştum kendisiyle onu ikna ettim. Sizinle konuşacakmış.’’


“Umarım konuşurken boğazıma doğru saldırmaz, Bülent Bey.’’ dedim alaycılığımla.


“Ezgin Hanım, inanın ben de niye böyle yaptığını anlamış-’’ diyecekken lafının arasına girdim.


“Niye anlayamadınız ki? Kusura bakmayın Bülent Bey ama yeğeninizin psikolojik bir rahatsızlığı var. Yani benim gördüğüm kadarıyla. Fazla konuşamadık biliyorsunuz.’’ dediğimde Bülent Bey başını öne eğdi. Zoruna gittiği belliydi ama durum bu. “Dediğiniz gibi tekrardan yeğeninizle görüşeceğim. Size ona göre net bir şey söyleyeceğim.’’



“Ben Korerle görüşme sağlayacağım Bülent Bey.’’ dedim.


Bana doğru kafasını çevirdi. Kaşlarını çattı. Sonra ayağa kalktı. Onu kapıya kadar geçirdim.


Bu adam harbi garipti.


Bugün fazla işim yoktu. Fehmi ve Adaya bugünlük erken çıkmaları için izin verdim. Esra Hanım’ın evine doğru gidiyordum. Onlara sözüm vardı. Başımın dönmesi hala geçmemişti.


Esra Hanım’ın evine vardığımda kapıyı çaldım. Kapıyı Naz açtı. Naz bana sarıldı. Esra Hanım mutfaktaydı. O da bana sarılmıştı. “Hoş geldiniz Ezgin Hanım.” dedi hoş sesle. “Salona buyurun.”


Nazla beraber salona oturduk. Bana tekrardan teşekkür etti. Bana okulu özlediğini söylemişti. Bunu duyunca duygulanmıştım. Yüzümde hafif bir tebessüm vardı. Nazla sohbet ettikten sonra Esra Hanım yemeğin hazır olduğunu söyledi. Beraber sofraya oturduk ve en sevdiğim çorba olan tarhana çorbası vardı.


İçtim.


Harikaydı!


“Esra Hanım bu çorba çok güzel.” dedim büyülenmiş bir şekilde.


Esra Hanım “Afiyet olsun Ezgin Hanım. İsterseniz tekrar doldurabilirim” dedi.


“Yok, diğerlerine yer kalsın azcık.” dedikten sonra ikisi de bana gülmeye başladı. Neye gülüyorlardı? Anlam verememişti


Yemekte taze fasulye vardı. En sevdiğim… Tadına baktım. Bu da harikaydı.


Esra Hanım’ın maşallahı vardı.


Sırada pilav vardı. Pilav dışardan çok güzel gözüküyordu. Bunun da tadına baktığımda kıvamı cuk diye oturmuş.


“Esra Hanım pilavın tarifini alacağım sizden.” dedim.


“Kusura bakmayın Ezgin Hanım, veremem.” deyince hayal kırıklığına uğradım.


“Ne demek veremem Esra Hanım, rica ediyorum. Hiç bu kadar leziz yemek yemedim.” dediğimde Naz bana baktı.


Naz meraklı bir şekilde “Ezgin abla annenizin yemekleri güzel değil mi?” dedi. Bunu duyunca duraksadım.


“Annemi küçükken kaybettim.” Masada derin bir sessizlik oluştu. Naz, “Özür dilerim Ezgin abla.” deyince “Sorun yok Naz.” dedim gülümseyerek


Esra Hanım “Ben tatlıları getireyim.” dedikten sonra ayağa kalkıp tatlıları getirdi. O tel kadayıf mıydı? Üstünde de kaymak var hatta. Şerbeti de muhteşem gözüküyor. Güzel olmuştu.


Herkes yemeğini yedikten sonra Esra Hanım’a bulaşık konusunda yardım etmek istedim. Bitirdikten sonra Esra Hanım çayı demledi. Çaylarımızı içerek Esra Hanım’la sohbet ediyorduk. Naz yattıktan sonra onunla dava konusunu konuşmam gerekiyordu.


“Daha iyi misiniz Esra Hanım?” dedim tekrar emin olabilmek için.


“İyiyim Ezgin Hanım. Çok teşekkürler tekrardan.” dedi gözleri dolarak. “Beni ve kızımı o adamdan kurtardınız.”


“Lütfen. İşim bu.” diyerek tebessüm ettim. “Eşinizin akrabaları sizi rahatsız etmiyor değil mi?”


Esra Hanım, “Yok yok onun nasıl bir pislik olduğunu biliyorlar.” dedi.


Kalkmak üzereyken başım döndü. Esra Hanım telaşlı bir sesle “Ezgin Hanım?” diyerek beni kolumdan tuttu.


“İyiyim iyiyim bir sıkıntı yok. Herhalde az uyudum ondandır.” Esra Hanım inanmamış gibiydi.


“İsterseniz bugün kalın burada.” Sevecen bir tavırla.


“Ben kalmayayım.” dediğimde ayaklandım. “Tekrardan her şey için teşekkürler.” deyip ona sarıldım.


“Lafı mı olur?” Kapıya kadar geldi. “Tekrar beklerim sizi.”


Esra Hanım’a el salladım. Bahçeden çıktıktan sonra kapıyı kapattı. Arabaya bindim ve kontağı çalıştırdım. Arabayı kullandıktan birkaç dakika sonra tekrar başım dönmeye başladı. Fakat bu daha şiddetliydi. Gözlerim kararıyordu. Bulanık görmeye başladım. Karşımda bir şey mi vardı? Frene basmam için her şey çok geçti. Elektrik direğine çarpmıştım.


Allah kahretsin! Kemerimi takmamıştım.


Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Yanımda birisi vardı. Çok tanıdık birisi.


Abimdi. Bana gülümsüyordu.


Kulağıma bir şey fısıldadı: “Artık gerçeklerle yüzleşmen gerekiyor canım kardeşim.”


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız


Loading...
0%