Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm: Kaza

@gulhanedekiagac


4. Bölüm: Kaza


Dünyada ki en güçlü insanlar kimlerdir diye sorsalar


Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş kadınlardır derim….”


-Cemal Süreya


“Açılın açılın!” diyen bir adamın sesini duydum. Boynuma bir şey takmışlardı. Bilincim açıktı ama ses çıkartamıyordum. Büyük ihtimal beni sedyenin üstüne koymuşlardı. Ambulansın sirenlerini duyuyordum. Elimde bir acı hissetmiştim. Gözlerimi aralamak istedim ama gözlerim buna izin vermemişti. Sonrası bir boşluktu…


Hayatta her ne olursa olsun vazgeçmeyen insanlara özenirdim. Nasıl onlar gibi olabilirim diye düşünüyorum. Hayattan birçok kez vazgeçme eşiğine girdim. Fakat sonra bir şey beni o eşikten döndürdü. Nasıl olduğuna dair anlam verememiştim. Bu sorunun cevabı farklılık gösterebilir. Bana göre beni bu eşikten döndüren abim olmuştu. Küçükken abim benim için mücadele etmişti, bazı şeylerini feda etmişti. Şimdi sıra bendeydi.


Ben onun için neyimi feda edebilirdim?


Akademik hayatımda onun tavsiyelerini dikkate almıştım. Onun sayesinde başarılı bir avukat olmuştum. Şu an yanımda olmayabilir ama bazen onu, yanımdaymış gibi hissediyordum.


Beni bu eşikten döndüren kişilerden biri Şeyma olmuştu. Şeyma liseden arkadaşımdı. Onunla birlikte güzel anılarımız oldu. İkimizde tanışmamızdan itibaren birbirimizin yanında olmuştuk. Hâlâ beraberdik ve öyle kalacaktık.


Bu eşikten döndürenlerden birileri de Ada ve Fehmi’ydi. İkisiyle tanışalı pek uzun zaman olmadı. Fehmi bana abimin yokluğunu hissettirmedi. Ne zaman üzülsem ne zaman gülsem kendimi onun yanında bulurdum. O da aynı şekilde, kendini benim yanımda bulurdu.


Fehmi’nin de geçmişte bu kadar acı çekmesine rağmen nasıl onları geriye atmıştı? Onun Ada’sı vardı. O, geçmişte yaşadıklarını ve gelecekte yaşayacağı hayatını Ada’sında bulmuştu. O, sevdasına tutunmuştu.


Belki hâlâ unutamamıştır.


Belki hayat ona bu kadar güçlü kalmasını söylemiştir. Yaşamak için mecburen onları ardında bırakması gerekiyordu. Bu sadece onun için de geçerli değildi. Herkes yaşadıklarını ardında bırakırsa hayatın tadını çıkarabilirdi.


Geçmişi unutmaya çalışsam bile o benim peşimi bırakmıyordu.


Gözlerimi araladığımda hastanedeydim. E tabi normal çünkü arabayla kaza yapmıştım. Gözlerimi araladığımda Şeyma’yı gördüm. Ela gözleri kan çanağına dönmüş. Ağlamış mıydı o? Yoksa ben mi yanlış görüyordum?


“Ah Ezgin’im üzümlü kekim. Çok endişelendim senin için.” dedi üzgün bir şekilde. “Telefona mı bakıyordun? Bir daha bakarsan döverim seni.” Beni tehdit ediyordu. Çok korktum(!)


“Yok ondan değil. Gözlerim karardı sonrası da gördüğün gibi…” dedim nefesimi vererek.


“Başın mı döndü?” dedi. Şaşırmıştı. “Doktor vitaminlerinin düştüğünü söyledi sen uyanmadan önce. Acaba ondan mı?”


“Vitaminlerim mi düştü? Ben yediğimi ve içtiğime dikkat eden birisiyim. Sende biliyorsun.” Açıkçası bunu beklemiyordum.


Gülümseyerek “Canım benim. Olabilir yani. Takviye alman gerekiyordu. Taburcu olduğunda reçeteyi sana verecekmiş.”


Haklıydı. Belki bir şeyler eksiktir. Şeyma’nın elini tuttum. Minnet dolu gözlerle ona baktım. Göz altı morarmıştı. Sarı saçlarını yeni taramış gibiydi. Bu durumdayken bile bakımını düşünüyordu. Tam gözlerimi kapayacakken kafama vurmuştu.


“Uyumaman gerekiyor Ezgin. Evet, uykuyu seviyorsun ama yapacak bir şey yok. Bugünlük idare et.”


Tam ağzımı açacakken “Sakın itiraz etme. He bu arada Fehmi ve Ada da gelecekmiş birazdan. Onlara da haber verdim.” Fehmi ve Adadan bahsedince yüzünü ekşitti.


Fehmi ve Ada’nın geleceğini duyduğuma sevindim fakat uyuyamayacağımı duyduğumda biraz sinirlenmiştim. Ben uyuyamadan duramam.


“Pardon? Benim uyumam gerekiyor. Uykusuz yapamam. Anlıyor musun?” Dramalığımı konuşturmuştum.


Şeyma bana kötü kötü bakıyordu. O da bir zahmet bana anlayış göstersin. Uykuculuk benim genlerimde vardı.


“Ezgin!” diyerek sesini yükseltti. “Beni sinirlendirme. Bugünlük uyulmayacak. Anladın mı?” Şeyma anaçlığını konuşturuyordu. “Ah benim salak kankacığım...”


“Of iyi tamam.” dedim bıkkınlıkla. Asıl ben onu dövecektim. Bu yaptığını yanına bırakmayacaktım.


Aradan üç dakika geçti. Artık gözlerim kapanıyordu. Şeyma kolumu cimcikledi.


“Ah!”


“Ezgin! Uyumak yok.” dedi cırtlak sesiyle.


“Ya napayım canım sıkıldı.”


“Sohbet edelim Ezo’cuğum.” dedi o güzel gülümsemesiyle. Ben onun aksine sinirli bakıyordum.


“Biraz aşk hayatın hakkında konuşabiliriz. Eee flörtün var mı?” diyerek imalı göz kırpışıyla.


Bıkkınlıkla “Hayır.” dedim.


“Tamam o zaman şöyle sorayım. Yakışıklı bulduğun birisi var mı?”


Biraz düşündüm. Aklıma Korer gelmişti. O manyak herif… “Bir müvekkilim var. O baya yakışıklı.”


Şeyma hayalet görmüş gibi baktı bana. “Ay kimmiş bu yakışıklı?”


“O boynumu sıkan şerefsiz işte. Ruh hastası. Ama çocuğun hakkını yememek gerekir. Yakışıklı birisi bence.” Bunu dedikten sonra bana küfür etme ihtimali vardı.


“Oha Ezgin! Bir ruh hastasından mı hoşlanıyorsun?” dedi.


“Hoşlanıyorum demedim zaten. Sadece yakışıklı bulduğumu söyledim. Aynı şey değil.” Ona doğru bakarak “O ruh hastasıyla asla aramda bir şey olmayacak. Sadece müvekkilim.” Bu halimle bile kendi kendimin avukatı oluyorum.


Şeyma anladım der gibi kaşlarını kaldırdı. “O çocuk Bülent Amca’nın yeğeni Korer değil mi?” Nokta atışı valla.


“Evet. Sen nerden biliyorsun?”


“Bana Fehmi söyledi. Bülent Amca ve babam arkadaşlar. Ayrıca küçükken Korer ve kız kardeşiyle arkadaştım. Korer iyi birisiydi. Nasıl öyle bir şey yapmış anlamadım?”


‘Bilmem’ der gibi ellerimi iki yana açtım. Bende onu anlamaya çalışıyordum. İnsan neden kardeşine kıyar? Oysa kardeşiyle iyi anlaşıyormuş.


“Psikolojik rahatsızlığı var mıydı? Biliyor musun?”


Şeyma kafasını bana doğru çevirdi “Yoktu. Gayet sağlıklı bir çocuktu. Annesini kaybettikten sonra garip davranmaya başladı.” dedi.


Bunu öğrenmem iyi oldu. Bülent Bey bunu bana söylememişti.


Beni tehdit etmekten fırsatı olmamıştır.


“Bu arada şöyle Korerle yan yana dursanız yakışıyorsunuz baya. Demedi deme.” Göz kırptı. Ne zaman yan yana olduğumuzu hayal etti.


“Şöyle boş boş konuşup beni sinir etme.” dedim göz devirerek.


Şeyma pis pis sırıtıyordu. Tam ona yastık fırlatacakken kapı çalmıştı. Kapı açıldığında içeriye Fehmi ve Ada girmişti. Gelirken en sevdiğim çikolatadan almıştı. Çok mutlu olmuştum. İkisine de sıkı sıkı sarılmıştım.


Fehmi “Ezgin iyi misin canım? Nasıl oldu bu kaza?” dedi endişeyle.


“Arabayla eve doğru gidiyordum. Gözlerim karardı. Sonrası hastane köşelerindeydim.”


Fehmi ve Ada birbiriyle bakışmıştı.


Ada, “Bugün çok kötüydün Ezgin. Peki gözlerin niye kararmış?”


“Vitamin değerlerim düşükmüş. Doktor, Şeyma’yla konuşmuşta...” dedim.


Fehmi kaşlarını çatarak Şeyma’ya doğru baktı. Baktıktan sonra Ada, Fehmi’nin kulağına bir şeyler fısıldamış.


Şeyma da Fehmi’ye aynı şekilde bakıyordu. Bunların ikisinde bir hâller vardı.


Şeyma rahatsız olmuş gibiydi. “Canım, ben kalkayım. Bir şey olursa haber ver mutlaka.” deyip beni alnımdan öptü. Fehmi ve Adaya döndüğünde yüzünü ekşitti. “Ezgin bu gece uyumayacak. Haberiniz olsun.” dedi ve kapıyı çarparak gitti.


Meraklı bir şekilde “Size noluyor? Bu kadar gergin olmanızdaki sebep ne tam olarak?” dedim.


“Ezgin kusura bakma ama bu kız nedense bana itici geliyor. Bir bokluklar var onda. Senin hatırına katlanıyorum.” dedi Fehmi gerginlikle.


Ada, “Fehmi’ye katılıyorum. Gerçekten o kızda bir şeyler var. Belki bize bu kadar paronayak olma diyeceksin ama durum bu.” dedi.


“Bir şey var derken? Ne gibi mesela?”


“Yani şöyle söyleyeyim Ezgin’ciğim. Arkadaşın tekin birisi değil.” Fehmi kendinden emin bir şekilde konuşmuştu. “Seni abin olarak uyarıyorum, lütfen dikkatli ol.”


Ne diyeceğimi bilemedim. Bunca zaman Şeyma’dan bir kötülük görmemiştim. Umarım gıcık olduğu için bana bu uyarıda bulunmuştur. Fehmi, Alp konusunda da beni uyarmıştı ama onu dinlememiştir. Umarım haksız çıkar.


“Ezgin senin vitaminler nasıl bu kadar düşük çıktı? Yediğine içtiğine bakan bir insansın.” Eliyle Fehmi’yi göstererek “Hadi bu mal gibi beslensen neyse de…” dedi. Fehmi Ada’nın dediğine bozulmuştu. Ben gülünce daha da bozulmuştu.


“Daha nasıl besleneyim Ada? Lütfen beni aydınlat.” Ada dalga geçiyor. Fehmi’nin de hoşuna gitmiyor değil. Fehmi’yle baya dalga geçmiştik.


“Kaza yaptığımda abimin sesini duydum.” dediğimde yutkunmuştum. Herkes sessiz kalmıştı.


Fehmi, “Özledin onu değil mi?” dediğinde başımı ‘evet’ anlamında salladım. “Sesini duymak istiyorum. Küçükken olduğu gibi onunla vakit geçirmeyi özledim.” Gözümden bir damla yaş gelmişti.


“Çıkacak merak etme. Abin de seni özlemiştir. Ne zaman görüşme ayarlayacaksın?” diye sordu Fehmi.


“Korerle konuştuğum zaman abimle de görüşeceğim.” dedim.


Ada telefona bakarak “Korer, Bülent Bey’in yeğeni miydi?”


“Evet”


Telefonunu kapatarak “Yalnız adama helal olsun. Yeğenine sahip çıkıyor. Amcalarım benim yüzüme bakmaz. Millette nasıl amcalar varmış.” dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.


“Ciddiyim, bakmıyorlar.” dedi ciddi bir surat ifadesiyle.


“Bülent gibi amcanın olmasını isteme bir zahmet. Adamdaki dil kaynanalarda yoktur.” deyince Fehmi kahkaha attı.


Bülent’in ne işler çevirdiği açığa çıkaracağım Allah’ın izniyle.


“Adam yaşlı ama yakışıklı” dediğinde Fehmi şoke olmuştu.


“Yuh Ada.” Gözümle Fehmi’yi işaret ettim.


“Yakışıklı görmesek yakışıklı diye yutturursun.” Göz devirdi. Gülecek gibi oldum ama ortam bir tık gergindi. Kendimi tuttum.


“Ondaki dil bizde olmasın. O yeter.” dediğinde baya gülmüştük.


Müvekkilimizle bile dalga geçiyorduk. Herkes sessizleştiğinde bu durumdan faydalanarak uyuyacaktım. Ada yüzüme su attığında uyanmıştım. Dudaklarımdan otomatik küfür savurmuştum. Utanmadan bu halime gülüyorlardı. İzin günlerini keseceğim ikisinin de.


“Kusura bakma ama bu gecelik idare et artık.” dedi Fehmi kolunu omzuma koyarak.


“Ama yarın Korer ve abimle görüşecektim. Uykusuz mu gideyim?”


Fehmi ‘yapacak bir şey yok’ der gibi bakıyordu. “Biliyorsun Korer ’in davasıyla alakalı görüşmem gerekiyor.” dedim.


“Ne zaman çıkacağın belli değil. Kendine geldikten sonra konuşursun.”


“Doğru diyorsun.”


“Beni salın artık. Uyumak istiyorum.” der demez gözlerimi kapatacakken Ada, kolumu ısırmıştı.


“Ah!”


“Kusura bakma yatamazsın.”


“Ada senin zekâ sorunun mu var? Of.” dedim sinirle.


“Bu böyle olmayacak. Ben kahve alayım. Ada sana da alayım mı?” dedi Fehmi.


“Olur.”


Fehmi 'tamam' diyerek çıktı. Adayla baş başa kaldık. Kapı çaldı. Gelen doktordu.


“Ezgin, nasılsın iyi misin? Her şey yolunda mı?” dedi doktor. Doktor gençti ve atletikti.


“İyiyim ama bu uyku işini nasıl çözeceğiz acaba?” dedim gergin bir şekilde.


Doktor Bey gülerek “Maalesef Ezgin. Bu 24 saat çok önemli. Lütfen idare edin.”


Başımı umutsuzlukla eğdim. “Tamam öyle olsun.” demişti. Bu baya moralimi bozmuştu. “Ne zaman taburcu olacağım?”


“Bugün gözetim altında tutacağız sizi. Bir şikâyetiniz var mı?”


“Var aslında. Kazadan önce başım dönmüştü. Baya kustum.” dediğimde doktor başımı salladı.


“Şikayetleriniz hâlâ devam ediyor mu?”


“Yok. Biraz daha iyiyim.”


Doktor yarım bir şekilde gülümsedi. Kâğıda bir şeyler yazıyordu. Kâğıdı yırtıp bana vermek için yanıma geldi. Kulağıma doğru fısıldadı. “İyileştikten sonra beni arar mısın?” dedi. Gülümsemeye devam ediyordu. Bana göz kırptı.


“Geçmiş olsun.” demişti. Sonra gitmişti.


Ada yanıma geldi. “Ne verdi sana kız?” dedi heyecanla. Kâğıdı göstermedim. Kâğıt parçasını telefon kılıfımın arkasına koymuştum. Göstermeyince bozulmuştu. Adımın Ezgin olduğu kadar eminim ki gidip bunu Fehmi'ye yetiştirecekti.


Fehmi geldiğinde kahvelerimizi vermişti. Ada heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Anlattığı şeyle alakalı yorumda bulunuyorduk. O da bize sinir oluyordu. Şaşırmamıştım. Fehmi her zamanki gibi Ada’yı delirtecek şeyler söylüyordu. Onların bu hâline gülüyordum. Telefonum çalmıştı. Arayan Şeyma’ydı.


“N’aber aşkım?”


“İyidir senden?”


“İyiyim bende. Daha iyi misin diye merak etmiştim.” dediğinde gülümsedim.


“Biraz daha iyiyim.” dediğinde gülmüştü.


“Normaldir iyi olman normaldir.” Ne demek istiyordu? Bir imada mı bulunuyordu?


“Ne demek istiyorsun Şeyma?” diye sorduğumda Adayla Fehmi bana baktı.


“Yanındaki iki şahsiyetle tabii ki iyisindir, diyorum.”


“İyiyim zaten. Şeyma noluyor? Niye böyle triplisin?”


Şeyma güldü. “Yok canım neden tripli olayım sana?”


“Umarım değilsindir.” deyip sinirli bir şekilde telefonu yüzüne kapattım.


Fehmi ‘noluyor’ der gibi baktı. “Niye böyle davrandı bana anlamadım.” dedim. İkisi de göz devirdi.


“Ben bir şey diyemem.” dedi Ada.


Fehmi ve Ada’yla arasında ne geçmişti? Anlayamıyorum. Üçünü de çok seviyordum. Aralarında ne geçerse geçsin beni dahil etmeleri saçmaydı. Şeyma’nın ağzını aramam gerekiyordu.


Aradan 24 saat geçmişti. Ada, Fehmi’nin omzunda uyuyordu. Bende Fehmi’nin bilgisayarından film izliyordum. Sınavlara çalışırken bile bu kadar uykusuz kalmamıştım. Bu kadar abartmaya gerek yokmuş.


Beni uyutmayan iki şahsiyetin fotoğrafını çekmiştim. Bıyık altından gülmeye başlamıştım. Dünkü doktor gelmişti.


“Ezgin merhaba. Nasıl hissediyorsun kendini?” dediğinde Fehmi uyanmıştı. Baya yorgun gözüküyordu. Kapıya baktığımda içeriye hemşire girmişti.


“Daha iyiyim.”


Doktor başını sallayarak “Güzel.” dedi. “Hemşire Hanım senden kan alacak şimdi.” Çekildiğinde hemşire doğru damar yolunu bulmak için parmağını kolumda gezdirdi. Genç doktora baktım. Bana gülümsüyordu. Fehmi aramızdaki bakışı fark ettiğinde doktora kaşlarını çatarak bakıyordu.


Hemşire kanımı aldıktan sonra dışarı çıkmıştı. “İki saat sonra sonuçlarınız çıkacak. Sonuçlarınız iyi çıkarsa taburcu olacaksınız.” Fehmi adama kilitlenmişti. “Bugün uyuyabilir miyim acaba?” dediğimde doktor gülmeye başlamıştı. “Uyuyabilirsiniz.”


Çok şükür bu cümleyi duymuştum. Huzurluydum. Doktor çıktığında Fehmi kaşlarını çatarak bakıyordu. Fehmi’ye ‘ne oldu?’ der gibi baktım.


“O adam niye öyle sana bakıyor ayıptır sorması?” Gözlerimi devirdim.


Ofladım. “Bana bakması yasak mı Fehmi?” dedim.


“Ne bileyim. Dünde sana böyle davranmıştı da. Merak ettim.” Gerçekten Ada yetiştirmiş miydi? Çenesini tutsa şaşırırdım.


“Ada söyledi dimi?” diye sordum.


“Konuyu değiştirme Ezgin. Bu adam sana yavşıyor.” Fehmi’ye de kızamıyorum. Beni kardeşi olarak gördüğü için korumacı davranıyordu.


Konuşsam kalbi kırılacaktı. O yüzden susmayı tercih ettim. Fehmi’nin çenesinden dolayı bizim ispiyoncu uyanmıştı. Ona çok kızgındım. İkisini de ekstra mesaiye bırakacaktım. Hak ettiler.


Dün uyuyamadığımdan dolayı gözlerimi kapatmıştım. Gözlerim yanıyordu. Gözlerimi kapattım.


Aradan kaç dakika veya saat geçti bilmiyorum. Fehmi, doktorla konuşuyordu. Duyduğum kadarıyla sonuçlarım iyi çıkmıştı. Vitaminlerim düşük çıkmıştı. Ada beni uyandırdı. Fehmi çıkış işlemlerini halletmişti. Hallettikten sonra Fehmi’nin arabasına binmiştik. İlk başta Ada “Bende kal.” diyerek ısrar etmişti. Açıkçası kalmak istemiyordum. Zor da olsa ikna etmiştim.


Fehmi eczaneye uğradı. Ona gerek yok dediğimde beni dinlemedi tabii ki. Eve vardığımızda Ada’yla vedalaştım. Fehmi’nin koluna girdim ve beni evin içine kadar getirmişti.


“Bir sıkıntı olursa hemen arıyorsun.” dedi. Tahmin ettiğim şeyi diyeceği kesindi. “O doktor bozuntusuyla görüşmeyeceksin.” Al işte. Bu doktor mevzusu canımı sıkmıştı. Niye taktı bu kadar anlayamıyorum. Ah Ada, ah! Hepsi senin yüzünden.


“Anlaşıldı mı Ezgin?” dedi parmağını sallayarak.


“Anlamadım.” dediğimde yeşil gözlerini pörtleterek bana bakıyordu. Göz devirdim. Büyük ihtimal içinden bana ve doktora küfür ediyordur. Bana sarıldıktan sonra gitti. Dört duvar arasında yalnız kalmıştım. Birkaç gün büroya uğramayacaktım.


★★★★★★


İnsanlar kendi kaderini seçimleriyle belirler derler. Evet, bu doğruydu. Ama bazı olaylar bizim seçimlerimiz dışında da gerçekleşiyor. Mesela ebeveynlerimizin yanlış tercihleri çocuklarının hayatlarını mahveder. Bunun en büyük örneği ben ve abim. Annemizin ve babamızın yapmış olduğu tercihler ikimizin de hayatını ciddi bir şekilde etkilemişti. İkisinin de karşısına çıkıp hesap soramadım. Korkaklığımız da bizim hayatımızı mahvetmişti. Fakat ikimiz de çocuktuk. Kısacası ebeveynlerimizin bencilliklerinden dolayı biz bu haldeydik, bu yüzden abimden ayrı kaldım.


Aradan 4 gün geçmişti. Bugün biraz daha iyiydim. Ada ve Fehmi bu 4 gün içinde bana gelip gitmişlerdi. Aklıma 4 gün önce doktorun bana numarasını verdiği aklıma gelmişti. Onunla konuşmak istiyordum. Telefonumun arkasındaki kâğıt parçasını aldım ve o numarayı telefonuma kaydettim. Kaydettikten sonra Whatsapp’a girdim. Doktor Bey’e mesaj attım:


“Merhaba. Ben Ezgin. Numaranızı vermiştiniz bana. Hatırlıyor musunuz?”


Yazdıktan sonra mesajıma dönmesini bekledim.


Bildirim sesi.


Mesajıma hemen dönmüş müydü? Şok!


“Merhaba Ezgin. Evet, seni hatırladım. İyisin değil mi?”


Hemen parmaklarımla klavyeye dokundum.


“İyiyim sağ olun. Siz adımı biliyorsunuz ama ben sizin adınızı bilmiyorum. Adınızı bağışlar mısınız?”


Sondaki cümle komiğime gitti. Keşke yazmasaydım.


“Bağışlarım tabii ki :D Adım Fırat.”


Tam cevap yazacakken bir şeyler yazıyordu.


“Seninle doğru düzgün konuşamadık hastanede. Müsait olduğun zaman kafede buluşsak olur mu?”


Dakika bir gol bir.


“Tamam olur. Hangi kafede buluşuyoruz?”


Yazdığımda hemen konum attı.


“Bu konumdaki kafeye gelmeni istiyorum. Saat 17.00’de buluşalım.”


Aslında hiç böyle bir şey yapmaya niyetim yoktu. Kendimi kötü hissediyordum. Sadece tanışmak istiyordum.


Bugün Korerle görüşecektim. Ve Fıratla… Odamdaki gardıroptan ütülediğim kıyafetlerimi çıkardım. Üstüme kolsuz beyaz bir üst, altıma bej renginde pantolonumu, siyah kemerimi taktım. Ayakkabı olarak gri spor ayakkabımı giydim.


Dışarı çıkıp arabamın yanına gelmiştim. Arabamı yaptırmamıştım. Bir ara o işi de halletmem gerekiyor. Gördükçe kaza yaptığım an aklıma geliyordu.


Arabayla yola çıkmıştım. Daha dikkatli sürmüştüm.


İki saat sonra cezaevine varmıştım. İçeriye girmeden önce üstümü aradılar. Ziyaret için cezaevi müdürüyle önceden görüşmüştüm. Sağ olsun o da beni kırmadı.


Geçen günkü gibi boğazımı sıkmaz inşallah.


Korer’in gelmesini beklediğimde gergindim. Kapı açıldığında o gelmişti. Masaya geldiğinde kelepçeyi çıkarmamışlardı. Tam ağzımdan Korer çıkacaktı ama neyse ki kendimi tuttum. En son Korer dediğinde çıldırmıştı.


“Merhaba Çağlar Bey.” dedim gerginlikle.


Bir şey demedi. Sadece başını salladı.


“Sizinle davayla alakalı görüşme talep ettim.” dediğimde gözlerimin içine derin derin bakıyordu. “Lütfen sorduğum sorulara cevap vermenizi istiyorum.”


Korer, “Avukat Hanım, o olaydan dolayı… özür dilerim.” dedi.


Daha fazla muhatap olmak istemiyordum onunla. “Kız kardeşinizin öldürüldüğü ânı hatırlıyor musunuz?”


“Ezgin Hanım-” Sesi niyeyse boğuk çıkıyordu. Ne diyeceğini tahmin etmiştim.


“Çağlar Bey! Daha iyi iletişim kurmamız için lütfen sorduğum sorulara cevap veriniz.”


Korer’in gözleri dolmuştu. “Ben… Ben hiçbir şey hatırlamıyorum. Kardeşimi kim öldürdü bilmiyorum.” dedi.


Nasıl yani?


“Hiçbir şey hatırlamıyor musunuz? O anda neredeydiniz?”


Korer başını kaldırdı “Hayır, hatırlamıyorum. Neredeydim onu da bilmiyorum.” Terlemeye başladı.


Tahmin ettiğim gibi. Korer ’in bir psikolojik rahatsızlığı vardı. Neydi bilmiyorum. Ama tedavi olması gerekiyordu.


“Neden cezaevinde kaldığınızı biliyor musunuz?” dediğimde gözleri bana doğru boş boş bakıyordu. Cevap vermedi. “Bunu da mı hatırlamıyorsunuz?”


Yüzü kızarmıştı. “Amcam benim yaptığımı söyledi.” dedikten sonra gözyaşları akmaya başladı. “Kız kardeşimi ben öldürmüşüm.” Ne demeliydim bilmiyorum. Kelepçeyle bağlı olan elini tuttum. Nedense istemsizce oldu. Korer çok şaşırdı. İrkildi ve hemen elini çekti. Bana kötü kötü bakmaya devam etti.


“Çağlar Bey-”


“Neden böyle bir şey yaptım? Neden?.. Onu çok seviyordum. Ben nasıl yapardım bunu?” Ağlıyordu. Çantamdaki peçeteyi çıkardım. Ayağa kalkıp onun yanına geldim. Gözyaşlarını sildim. Toprak gözleriyle bana bakıyordu. Ama bu daha farklıydı. Geçen geldiğim gibi davranmıyordu. Vücudu titriyordu.


“Ezgin Hanım. Ben… Özür dilerim.” dedi.


“Sorun değil Çağlar Bey.” dediğimde bunu garipsemeye başlamıştı. Neyi garipsediğini sorsam büyük ihtimal beni tersleyecekti.


“Çağlar Bey bir şeyi merak ediyorum.” Ne soracağımı merak ediyor gibi görüyordu. “Davaya nasıl ikna oldunuz?”


“Boş ver.” dedi boş bir sesle.


Kesin yeğenini de tehdit etmiştir.


“Anladım” diyerek başımı salladım. Davayla alakalı notlar almıştım.


“Bir dakika.” Korer duraksadı. “Amcam bana kardeşimin öldüğünü mü söyledi?” dediğinde şok içinde bana bakıyordu.


Bir şeyler ters gitmeye başladı. “Ama dün Kayra’yla konuşmuştum?” dedi sorarak.


Ne?


“Kardeşinizi mi gördünüz dediniz?” dedim şok içinde. Başını ‘evet’ anlamında salladı.


“Bir şey dedi mi size?”


“Beni çok sevdiğini ve niye burada olduğumu sordu.” dedi Korer. Halüsinasyon mu görüyordu.


“Siz ne dediniz ona?”


“Bilmediğimi söyledim. Sanki dalga geçiyormuş gibi güldü.”


Bu…


Şizofreni?


“Çağlar Bey. Bakın… Emin misiniz? Kardeşiniz öleli çok oldu.” Öldüğünü nasıl unutabilirdi ki?


“Ama ben neden ölü bir insanı göreyim?” dediğinde çıldırmış gibiydi.


“Ölümünü mü kabullenemiyorsunuz?”


“Hayır o ölmedi. Oydu eminim. Benimle gerçekten konuşuyordu. Bana sarılmıştı. Ölü bir insanla neden konuşayım?” Korer gerçekten iyi değildi. Acil tedaviye ihtiyacı var.


“Şu an burada mı kardeşin?”


“Hayır ama tekrar gelecekmiş. Öyle söyledi.”


“Anladım.” dedikten sonra eşyalarımı toparlamaya başladım. “Benimle görüşmek istersen cezaevi müdürüne telefon numaramı verdim. Söylemen yeterli.” dedikten sonra gittim.


Dışarıya çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Biraz kendime gelmeliydim. Neyse ki görüşmem o kadar kötü geçmemişti. Buna sevinmeliydim. Fırat’la buluşacaktım. Eve uğramama gerek yoktu. Sadece makyajımı tazeleyecektim.


Fırat’ın gönderdiği konumu telefonumdan açtım. Arabamla kafeye doğru yol aldım. Ama buluşma saatinden birkaç dakika geçmişti. Doktor Bey’i azcık bekletmiş olabilirim.


Kafeye girdiğimde gözlerimle Fırat’ı aramaya başladım. Bana el salladığını fark ettim. Yanına doğru ilerledim. Masaya yaklaştığımda ayağa kalktı.


“Hoş geldin Ezgin.” dedi gülümseyerek. Bana elini uzattı. Elini sıktım.


“Hoş buldum.” dedim. Elime bir öpücük kondurdu ve yerine oturdu.


Birbirimizin halini hatırını sorarak konuşmamıza başlamıştık. Açıkçası çok heyecanlıydım. Fırat bu heyecanımı fark ettiği için gülüyordu.


“Heyecanlıyız herhalde?” dediğinde göz kırptı. Bu biraz rahatsız ediciydi.


“Eh, biraz.” dediğimde zoraki bir gülümsemeyle Fırat’a baktım. Garson geldiğinde siparişlerimizi almıştı. Fırat espresso istedi, bende filtre kahvesi istedim.


Siparişlerimizi beklerken sessizlik oluşmuştu. “Mesleğin neydi acaba?” diye sorduğunda dalmıştım. “Ezgin orda mısın?” dediğinde irkilmiştim. Yüzümü ona çevirdim. “İyi misin?”


“İyiyim dalmışım sadece.” dedim göz teması kurmadan. “Avukatım.”


Kaşlarını kaldırdı. “Vay, demek avukatsın. Bence sana yakışıyordur.” Tebessüm ettim. “Kaç dava kazandın?”


“Bilmem hiç saymadım.” İnanamamış gibi güldü.


“Öyle mi? Suç işlesem beni savunursun herhalde, dimi?” dediğinde gülmeden edemedim.


“Parayı veren düdüğü çalar demişler.” Vermek istediğim mesajı algıladığını düşünüyordum. Bu sırada siparişlerimiz gelmişti. Fırat, garsona bahşiş bırakmıştı. Garson teşekkür ederek uzaklaşmıştı.


Kahvemi yudumlarken “Kardeşin var mı?” diye sordu. Duraksadım. Bu benim hassas olduğum bir konuydu.


“Yok. Abim var.” dedim. “Senin var mı?”


“Bir kız kardeşim var.” Kahvesine şeker atıp karıştırıyordu. “Çok cadı kız.” Yüzünü ekşitti.


İçten bir kahkaha attım. “Kız kardeşler öyle olur. Kendimden biliyorum.”


“Eminim benim kardeşim kadar cadı değilsindir.” ‘Öyle mi?’ der gibi baktı.


Kahvemi içerken birden öksürmeye başladım. Fırat sırtıma vurdu. Çantamdan suyumu çıkardım. Suyumdan birkaç yudum aldım.


“İyi misin? Azcık dikkatli içsene.”


“İyiyim iyim. İçerken biraz acele ettim.” Telefonumu çıkarttım. Şeyma’nın atmış olduğu bir paragraf özür mesajını okuyordum. Bakarken gözlerim yoruldu. Affettim diyerek geçiştirdim onu.


“Ezgin, buraya telefona bakmaya gelmedin herhalde.” dedi sitem ederek. Bakışları garipti.


“Kusura bakma. Önemli bir mesajdı.” ‘Sorun yok.’ anlamında elini kaldırdı.


Biraz duraksadıktan sonra Fırat lafa girdi. “Noldu avukat hanım? Sesiniz kesildi sanki.” Git gide tuhaflaşmaya başladı gibi.


“Hiçbir şey…”


“Ezgin bir şey soracağım sana.” dediğimde gözlerimin içine merak yerleşmişti. “Mısır mitolojisine ilgin var mı?” diye sordu.


“Evet. Mitoloji tarzı şeyler ilgi alanımdır. Senin ilgin var mı?”


“Ortak yönümüz varmış. Benim en çok Apophis ilgimi çekmişti. Bir yerde okumuştum. Onu kimse mağlup edemez.” dedikten sonra gülmüştü. Bu gülüş bana baya ürkütücü gelmişti. Bunun dışında Apep’in adını duyduğumda daha da ürkmüştüm. Kalbim hızlı bir şekilde çarpmaya devam ediyordu.


Evet, onu kimse yenemezdi ama onu birisi durdurabilirdi.


Onu durduracak kişi ben olacaktım.


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.


  


                                                                                                         


                                                          


Loading...
0%