Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm: Hatırla

@gulhanedekiagac

 

7. Bölüm: Hatırla

 

 

Rü’yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her ânını, her rengini, her şi’rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

 

-Yahya Kemal Beyatlı

 

 

Mayıs 2003

 

Günün yorgunluğunu deniz manzarasında çayını yudumlayarak atmaya çalışıyordu Kerem Kutlay. Rüzgârdan koyu renkteki saçları alnına düşmüştü. Bu sırada Korer, küçük kardeşi Kayra’yla oyun oynuyorlardı. Sanem ise odasındaydı. Eşi Kerem onu dövmüştü. Evliliği boyunca Kerem’i hiç sevememişti. Korer’e hamileyken defalarca karnına tekme atmıştı. Bu yüzden Korer’i erken doğurmak zorunda kalmıştı.

Aynada moraran gözüne, kızaran boynuna ve patlamış dudağına bakıyordu. Saçları çok dağılmıştı. Polise gidebilirdi fakat polise gitmesi de bir fayda sağlamamıştı. Kerem, daha çok sinirlendirmişti ve sonu tahmin ettiği gibi bitmişti. Çünkü Kerem Kutlay saygın bir cerrahtı. Sanem’e kim inanırdı? Ruh gibi yaşıyordu.

 

Odasından dışarı çıktığında oğlu Korer ve kızı Kayra’nın beraber oynadıklarını görmüştü. Korer, babasının kopyasıydı. Sanem bu yüzden Korer’i sevmiyordu. Sevemiyordu. Hayatını mahveden adamın bir kopyasını doğurmuştu. Kendi oğlundan nefret ediyordu Sanem Kutlay. Sanem çocuklarına bakıyordu. Korer, Kayra’yı ebeleyeceği sırada Kayra dengesini kaybedip yere düşmüştü. Kayra ağlamaya başladığında Sanem kızının yanına endişeyle koşmuştu. Korer’e “Çekil.” diye bağırdığında Korer korkmuştu. Ağaçtan düştüğünde annesi umursamamıştı bile. Korer “Anne.” dediğinde annesi ona tokat atmıştı. Şaşırmıştı. Kardeşini o itmemişti. Kardeşinin söyleyemeyeceğini biliyordu çünkü o konuşamıyordu.

 

Annesi delirmiş gibi bakıyordu. Korer’in kolunu tutarak “Aptal mısın sen? Niye kardeşini ittin?” diye sesini yükseltti. Korer ağlıyordu.

 

“Anne, kendisi düş-” dediğinde tekrar tokat attı ve yere düştü.

 

“Hiç mi utanmıyorsun? Sende aynı o şerefsiz babana benzemeye başladın.” Duyduklarıyla yıkılmıştı. Kafasında tekrar o cümle yankılandı. Babasının ne kadar kötü birisi olduğunu biliyordu.

 

Kerem evdeki bağırışları duyduğunda “Ne oluyor burda?” dedi karısına bakarak. Kerem yerde ağlayan kızına baktı. Kızına doğru eğildi ve alnına öpücük bıraktı. Korer, kardeşini çok kıskanıyordu. İçinden “Keşke bana da böyle davransalar.” diye geçirdi.

 

Sanem, Kerem’e doğru bakarak “Senin oğlun olacak salak kardeşini itti.” dedi. Kerem duyduklarına sinirlenmişti. Korer’e doğru baktı. Sağ yanağı kıpkırmızı olmuştu. Ağladığını fark etti. Oğluna karşı hiçbir acıma hissi yoktu. Her ne kadar kendisine benzemiş bile olması bir şeyi değiştirmiyordu. “Çocuğu aldıralım” demişti fakat karısı dinlememişti. Yetimhaneye bırakmamışlardı Korer’i çünkü Kerem’in itibarı her şeyden daha önemliydi.

 

“Baba…” dediğinde Kerem onu kolundan tutarak odasına attı. Korer yere düştü. Kapı kapandı. Kapının kilit sesini duydu. Korer yatağına oturdu ve ağlamaya başladı. Bu sefer onu korumasını beklediği amcası yoktu. Aklından amcası geçmişti. Çekmeceden fotoğrafı aldı. Amcası, Korer’i kucağına almış ve kameraya gülümsüyordu. Keşke sadece kameraya gülümsemeseydim. Amcası ona okuma yazmayı öğreneceği zaman mektup yazacağını söyledi. Amcası söz vermişti ve verdiği her sözü tutmuştu. Islanmış yüzünde bir gülümseme olmuştu. Sızlayan yanağını tuttu. Yatağına uzandı ve yanan gözlerini kapattı. Uyumak ona iyi geliyordu. Her şeyi unutuyordu uyurken. Amcasının hediye ettiği oyuncak ayısına sarılarak derin bir uykuya daldı.

 

Sanem, Kayra’yı yatırdıktan sonra yatak odasına gitti. Ardından Kerem içeriye girdi. Sanem, Kerem’in geldiğini görünce yüzü düşmüştü. Kerem bunu fark etti. “Noluyor Sanem?” dedi ters ters sorarak.

 

Sanem alaycı bir şekilde güldü. Kerem, Sanem’in üstüne yürüyünce “Soru sordum sana cevap ver.” Sanem geri çekildi.

 

Artık dayanamadı. “Sana demiştim Korer’i yetimhaneye verelim diye. Küçük yaşta kardeşine zarar veriyorsa biri büyüyünce napar.” diye bağırdı. Sanem cinnet geçiriyordu. “Sen naptın? Beyefendinin itibarı söz konusuymuş. Senin itibarını sikeyim.” dediği an Kerem, Sanem’e sert bir tokat attı.

 

“Düzgün konuş benimle. Adımız mı çıksın istiyorsun?” Sanem yanağını tuttu.

 

“Çıksın. Bana ne? Bana ne senin soyadından, bana ne senin itibarından, bana ne senin hayatından? Seninle evlenmeye meraklı değildim. Boşanalım dedim istemedin.” Kerem duyduklarına baya sinir olmuştu. Sanem’in boğazına yapıştı.

 

“Boşanma kelimesini ağzını almayacaksın.” diye kulağına fısıldadı. Yüzü kıpkırmızı oldu. “Tamam mı?” dediğinde başını salladı. Kerem sıkmayı bıraktığında Sanem öksürmeye başladı. Kalbi korkudan hızlı atıyordu.

 

Sanem yatağa oturduğunda Kerem ona bakarak “Ben tıraş olacağım. Gelirim sonra.” dediğinde bir tepki vermedi Sanem. Kerem banyoya girdiği sırada gözyaşları akmaya başladı. Sessiz ağlayabilirdi. Kimse görmemeliydi onun ağladığını. Duyduğu bu şiddetten bıkmıştı. Bunun acısını Korer’den çıkarıyordu. Yatağına uzandığında birden Korer aklına gelmişti. Korer’in de annesi olduğunu hatırlamıştı. Ağzından “Özür dilerim oğlum.” dedi fısıltı şeklinde. Yorganı üstüne çekti. Uyuyamadı, vicdanı uyutmuyordu.

 

Vicdanı, "Korer’e böyle davranma diyordu. O da senin evladın." demişti.

 

 

 

 

 

 

 

★★★★★★

 

 

Gerçekler her ne kadar acı verirse bile bir zaman sonra buna istemeden olsa alışılır. Hayat bu işte. Gerçekler kalbimize hançer gibi saplanır. Hançeri saplandığı yerden çıkardığında kan kaybedersin. Bir süre bu gerçeklere alıştığında kan kaybedersin. Sonra alışırsın.

 

Uzun lafın kısası durum şu: “Zaman her şeyin ilacıdır.” Zamanla gerçeklere alışır insan. Belki bu alışma süreci kolay değil fakat eninde sonunda gerçeklerle barışık şekilde yaşıyorsun. Hiç şikâyet etmeden…

 

Ne kadar gerçeklerden şikayetçi olsam bunu kabul etmek zorundaydım. Çünkü kendi iyiliğim için bunu kabullendim. Kabullensem de kabullenmesem de durum yine aynı olacaktı. Geçmişte başıma gelenleri kabul etmiştim. Ya da ısrarla kabul etmek istemiyordum. Evet, gerçeklere boyun eğmek belki bir tık sıkıntılı olacaktır. Şuna eminim ki bu gerçekten insan için en iyisi bir durum olacaktır.

 

Dünkü incelediğimiz belgeleri düzenlemem gerekiyordu. Davayı yeniden açmak için geçerli bir nedenimiz vardı. Yüzümde istemeden olsa bir gülümseme vardı. En çok buna sevinmiştim. Fakat erkenden sevinmemek gerekir. Bu daha başlangıçtı. Erkenden sevinmemek gerekir. Önemli olan süreçti ve Korer’in olayları hatırlamasıydı. Davayı açmak için dilekçeye neler ekleyeceğimin taslağını oluşturmuştum kafamda.

 

Kafamdaki taslağı yazıya dökmek için bilgisayarımı açmıştım. Kapının çaldığını duydum. “Gel” diye seslendim. Kapıyı çalan Ada idi.

 

“Ezgin Hanım, müsait misiniz?” dedi.

 

“Evet, müsaidim. Noldu?”

 

Ada bir adım içeriye girdi. Topuklu ayakkabısının sesi çıkmıştı. “Bir hanımefendi sizinle görüşmek istiyor.” Sanırsam Saliha Hanım gelmişti. Davasıyla alakalı görüşeceğini söylemişti.

 

“Gelsin.” dediğimde Ada başını sallayıp elini ‘buyur’ anlamında öne uzattı. Saliha Hanım, Ada’ya teşekkür ederek içeriye girdi. Saliha Hanım’a tebessümle baktım. Elini sıkmak için elimi ona doğru uzattım. Oturması için koltuğu işaret ettim.

 

“Merhabalar Saliha Hanım.” dedim ilgiyle gülümseyerek.

 

“Merhaba Ezgin Hanım.” Gözlerinde bir hüzün vardı. Sanki bir hasret gibi bir şeydi bu. Gözlerinin içi dolmuştu. Rengi soluktu. İyi değildi.

 

“İyi misiniz? Su vereyim size.” Başını hayır anlamında salladı.

 

“Ezgin Hanım, kızımın velayet davası için gelmiştim.” Sesinde hafif bir titreme vardı. Devam etmesi için bakıyordum. “Eşimle 4 yıl önce ayrıldık. O zaman velayeti eşime vermişlerdi. Benim görme iznim var bazı günlerde. Fakat kızımı bana göstermiyor. O kadar yalvardım ona ama yok, göstermiyor.” Yutkunmuştum. Saliha Hanım’ın gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Gözyaşları, yanaklarından süzülürken yüzünde izler bırakıyordu. Evlat acısının ne olduğunu anlayamam fakat zor bir şey olduğunu anlamamak elde değil. Eski kocasında vicdan yoktu. Bir insan neden anneyi kızından ayırmaya çalışır? 9 ay karnında taşımış evladını.

 

“Şimdi Saliha Hanım, görüş izninizin olduğunu söylediniz. İlk önce bana eşinizin numarasını verin, ben konuşayım. Eğer zorluk çıkartırsa dava açacağız. Dava açmak için boşanma sürecinizi inceleyeceğim.” dediğimde yüzünde bir tebessüm oluştu.

 

“Ben size vereyim telefon numarasını.” Telefonundan numarasını gösterdi bende telefonuma yazdım. Adamın adının İlhan olduğunu öğrendim. Saliha Hanım minnet dolu bakıyordu.

 

“Allah sizden razı olsun.” Dudaklarımda hafif gülümseme oluştu.

 

“Âmin, hepimizden.” Saliha Hanım’ı kapıya kadar geçirdim. Fehmi yanıma geldiğinde Saliha Hanımla sohbete daldı. Klasik, misafir gideceği zaman kapıda yarım saat sohbet edilirdi. Fehmi’ye de şaşırmıyordum. Sohbet etmeyi seven bir insan.

 

Nihayet Fehmi’nin yarım saatlik sohbeti bitmişti. Ona söylendiğimde bana ters ters bakmaya başladı. Ada da sesimizi duymuş olmalı ki yanımıza gelmişti. Noluyor gibisinden bakmaya başladı. Fehmi, Ada’ya bakarak göz kırptı. Ada da karşılık

 

“Ezgin Hanım, Bülent Bey’le konuştunuz mu?” Herhalde Korer’in davasıyla alakalı gelişmeyi kastediyordu.

 

Tamamen aklımdan çıkmıştı. “Doğru ya, haber vermeyi unuttum adama.” Odama gittiğimde masamda duran telefonumu aldım. Bülent Bey’in telefon numarasını buldum ve aramaya başladım. Açmasını beklemeden kapattım. Bu adamın keyfini bekleyemezdim. Nedense terlemiştim. Çekmecemdeki peçeteden aldım ve alnımı sildim.

 

Masamın başına geçtiğimde aklımdaki dilekçeyi yazacaktım fakat aklıma bir şey takılmıştı. Korer kıskançlık için mi kardeşini öldürmüştü? Ya da gerçekten bu cinayeti işlememiştir. Bu davayı benimsemiştim. Bu çok farklı bir dava olacaktı. Parmaklarım klavyeye basıyor, beğenmediğim yerleri silip silip duruyordum. Dilekçe işi uzun sürecekti anlaşılan. Gözüm bilgisayarımın ana ekranına dalmıştı. Telefonum çalınca irkilmiştim. Telefonu elime aldığımda arayanın Bülent Bey olduğunu gördüm. Aramayı kabul ettim.

 

“Merhabalar, Ezgin Hanım.” dedi Bülent Bey’in enerjik sesi. Keşke bu adamdaki enerji bende olsaydı.

 

“Merhabalar Bülent Bey. Nasılsınız?”

 

“İyiyim, siz?”

 

“İyiyim bende.” Konuya nasıl gireceğimi bilmiyordum. O yüzden duraksadım.

 

“Kusura bakmayın. Toplantıdan yeni çıktım, duymadım.”

 

“Yok yok Bülent Bey. Estağfurullah.” Artık konuya girmeliydim. “Size iyi haberlerim var. Abinizin ve çalışanlarının ifadeleri çok benzer. İddianamede abinizin ifadesine yer verilmemiş. Bunlar davayı açmamız için çok iyi nedenler, Bülent Bey.”

 

 

“Gerçekten mi?” sesinde gerçekten bir heyecan vardı. Bunu sezmiştim. “Yeğenim çıkacak mı yani?” Ne diyeceğimi bilemedim. Hemen çıkmasını istemesini normal karşıladım.

 

“Bu süreç uzun sürecek. Korer’in de bazı olayları hatırlaması gerekiyor. O olay gününü...” dediğimde biraz modunun düştüğünü hissettim. Dost acı söyler Bülent Bey’ciğim. Gerçi dostun muyum, bilmiyorum.

 

“Haber verdiğiniz için teşekkür ederim, Ezgin Hanım.” Nefes verdi. “Bu arada abinin görüş günü önümüzdeki Çarşamba.” Şaşırmıştım. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. “Adliyede görüşürüz.”

 

“Çok sağ olun Bülent Bey. İyi günler.” Yüzümde gülümseme vardı. En son diplomamı aldığımda bu kadar mutlu olmuştum. Neredeyse ağlayacaktım. Abimle kavuşmama çok az kalmıştı. Aklıma küçüklüğüm gelmişti. Küçük Ezgin bunu duysaydı nasıl bir tepki verirdi? Keşke o bu anı görebilseydi. En çok o bunu hak ediyordu.

 

Bugün fazla bir işim yoktu. Aklıma Gürol Bey’den yardım istediğim aklıma gelmişti. “Acaba aramalı mıyım” diye düşündüm. Yok ya belki işi vardır, bence rahatsız etmemeliydim. Sonra düşünsem daha iyi olurdu. İçim geçtiği zaman telefonumun bildirim sesiyle irkilmiştim. Mesaja bakmaya üşenmiştim. Bir kere daha geldiğinde içimden küfür ettim. Telefonu elime aldığımda Whatsapptan Fırat mesaj atmıştı.

 

“Merhaba Avukat Hanım. N’aber? Uzun zamandır konuşamıyoruz. Özledim seni :)”

 

Mesajı çok garipsedim. Hele o sondaki gülücük ifadesi…

 

“Merhaba. İyidir seni sormalı? Maalesef görüşemiyoruz uzun zaman. Bende çok özledim.” diye gönderdim. Anında mesajımı görmüştü. Gerçi soğuk bir mesajdı. Yazıyordu.

 

“Seni görmem daha iyi olur. Bir buluşma mı ayarlasak? Buluşmak ister misin?” Ne yazacağımı bilemedim. Bu aralar kimseyle buluşasım yoktu.

 

“Bilemedim şimdi. Bu aralar müsait değilim. Sonra konuşalım mı?” Normalde kimseye hayır diyemem ama gerçekten kimseyle konuşasım yok. Yazmaya başladı.

 

“Sorun değil :). Müsait olduğun zaman konuşuruz.” dediğinde bir şey demeden Whatsapptan çıktım. Büroya neden geldiğini de yüz yüze geldiğimizde sorardım artık.

 

Dilekçeyi yarın hazırlardım. Biraz kestirmeye ihtiyacım vardı. Nasılsa bugün duruşma yoktu. İyi olurum belki diye düşündüm.

 

 

★★★★★★

 

3. Şahsın Anlatımıyla:

 

2 hafta olmuştu buraya geleli. Geldiğinden beri robot gibi olmuştu Korer. Amcasının onu ziyaret etmemesine çok kırılmıştı. Kirli sakalları uzamaya başlamıştı. Artık elleri bağlı değildi. Tavanı seyrediyordu. 2 haftadır yaptığı şey sadece tavanı izlemekti. Kardeşini neden öldürdüğünü düşünüyordu. Kıskandığı için mi? Kardeşinin sadece bulanık yüzünü hatırlıyordu. Toprak gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı. Elmacık kemiklerii. Evine gitmek istiyordu. Burada daha fazla kalamazdı. Fakat Korer’in atladığı bir detay vardı.

 

Korer’in hiçbir zaman kendini ait hissettiği bir evi olmamıştı.

 

Amcası vardı ama önemli olan o evin sıcaklığını hissedebilmek değil miydi? Korer o sıcaklığı hissedememişti küçükken. Kapının kilidinden ses gelmeye başladı. Sağ tarafına dönmüştü. İçeriye görevli adam girmişti. Adamın adım seslerini duymasına rağmen ona bakmadı.

 

“Çağlar Kutlay.” dedi mavi kıyafetli adam. Göz ucuyla baktı. Ne istiyordu? Hiçbir şey söylemedi. Büyük ihtimal terapiye gidecekti. Korer yatağından doğrularak adama doğru baktı. Adamın elinde deli gömleği vardı. Korer ayağa kalktı ve adam deli gömleğini giydirdi. Adamın koluna girerek odasından çıktı. Kimseyle göz teması kurmak istemiyordu. İnsanların acıyan gözlerle bakmalarından korktu. Adam, kapıyı çalar çalmaz içeriye girmişti.

 

Korer psikiyatristinin odasına girdiğinde tedirgin bir şekilde etrafı gözlemledi. Psikiyatristi Selim Bey gülümseyerek karşılamıştı Korer’i.

 

“Hoş geldin Çağlar.” Korer bir şey demedi. Sadece koltuğa oturdu. Yeri izliyordu. Selim, Korer’in tam karşısına oturdu. Masasından sekreter dosyasını ve tükenmez kalemini aldı. Korer kafasını kaldırıp Selim’e baktı. Sonra gözlerini kaçırdı.

 

“Nasılsın Çağlar?” dedi Selim gülümseyerek.

 

“İyi.” Selim, Korer’in bu hâline alışmıştı. Birden düzelmesini bekleyemezdi. Selim elindeki kalemi çeviriyordu.

 

“Emin misin gerçekten iyi olduğuna?” Öldürücü bir bakış attı terapistine. Gördüğünden beri tilt olmuştu. Tilt olduğunu belli eden cevaplar veriyordu.

 

Burnundan öfkeli bir soluk verdi. “İyiyim dedim ya. Neyini anlamadın?” dedi sertçe. Selim başını sallamakla yetindi. Biraz sessizlik oldu. Sessizliği bozan Korer olmuştu.

 

“Ne zaman çıkacağım?” diye sordu masum bir sesle. Selim bunu beklememişti. Net bir şey de diyemezdi.

 

“Bu tamamen senin çabalarına bağlı. İlaçlarını düzenli alırsan ve terapilerimizde konuşursan çıkacaksın. Tabii çıkman iyileştiğin anlamına gelmiyor Çağlar.” Korer bu 2 haftalık süreçte hasta olduğunu kabullenmişti. “Geçmişinle alakalı neleri hatırlıyorsun?”

 

Aklına birkaç şey gelmişti. “Sadece annemin ve babamın yüzlerini hatırlıyorum.”

 

“Kardeşini hatırlamıyor musun?” dediğinde yutkunmuştu Korer. İmalı bir şey söylediğini düşünmüştü.

 

“Hayır.” Kâğıda notlar almıştı.

 

“Aileni hatırladığını söylemiştin Çağlar. Ailen nasıl biri?”

 

“Annemin adı Sanem. Annem kahverengi saçları, yemyeşil gözlü birisi. Babamın adı Kerem. Babamın koyu saçları ve benim gözlerim gibi kahverengi gözlere sahip birisi.” Sadece bu kadarını hatırlıyordu.

 

“Çocukluğunda en son neyi hatırlıyorsun?” Bu sorulardan sıkılmıştı. Bir an önce gitmek istiyordu.

 

“Hiçbir şey hatır-” Korer’in birden aklına gelmişti. “Var.” Selim meraklı gözlerle baktı. Anlatmasını bekliyordu.

 

“Kardeşimle… oyun oynarken… düşmüştü. Annem geldiğinde bana tokat attı ve bağırdı. Sonra… babam geldiğinde beni kolumdan götürüp… odama kilitlemişti. Kardeşime ilgi gösteriyorlardı. Fakat beni sevmiyorlardı.” dediğinde hıçkırarak ağlamaya başladı. Selim, masasından plastik şişedeki suyu ve kâğıt havluyu aldı. Korer’in yanına geldiğinde ilk gözyaşlarını sildi ve suyu açarak ona içirdi.

 

Korer ağlamaya devam ediyordu. En son böyle ağladığı zaman kardeşini o hâlde gördüğü zamandı. “Bir şey soracağım.”

 

“Sorabilirsin Çağlar.”

 

“Amcamla ne zaman görüşeceğim?” Selim gülümsedi. Birkaç not aldı kâğıdına.

 

“Tedavinde bu kadar sürede ilerleme olacağını beklemiyordum. Beni şaşırttın.” Korer’in sorduğu sorunun cevabı bu değil. “Görüşeceksin amcanla. Terapin bittikten sonra kendisiyle konuşacağım. En kısa zamanda gelecektir.” dediğinde Korer sevinmişti.

 

“Artık bu lanet şeyi giymeyeceğim değil mi? Söz veriyorum kimseye zarar vermeyeceğim.” Masum bir soruydu. Selim pek emin olmamıştı. ‘Gerçekten mi?’ der gibi bir bakış attı. Pek güven verememişti.

 

“Amcama söz verdim ama… Bir şey yapmayacağım gerçekten.” Selim başını ‘tamam’ anlamında salladı.

 

“İlaçlarını düzenli alıyor musun?” diye sordu. Korer olumlu anlamda başını salladı. Selim’in içine ufak bir şüphe düştü fakat Korer gerçekten eksiksiz ilaçlarını içiyordu.

 

“Tamam Çağlar. Bugün iyi gibisin. Daha da iyi olacaksın.” Bu Korer’i gülümsetmişti. Birazcık bile olsa moral vermişti. Terapi bitmişti. Korer ayağa kalktığında Selim’in koluna girip dışarıdaki adam Korer’i kaldığı odaya götürdü. Adam, deli gömleğini çıkardığında kapıyı kilitleyip çıktı. Yalnız kalmıştı. Tekrar bu koca odada yalnız kalmıştı. Geçmişindeki yapbozları birleştirmeyi başlamıştı.

 

 

★★★★★★

Asistanının getirdiği dosyaları imzalamıştı Bülent Bey. Asistanı gittikten sonra derin düşüncelere daldı. Telefonu çaldığını duyunca düşüncesinden çıkmıştı. Telefonunu eline aldığında direkt telefonu açmıştı.

 

“Alo.”

 

“İyi günler Bülent Bey. Ben Psikiyatr Selim Yavaş. Çağlar’ın terapistiyim.” dediğinde içine endişe düşmüştü. Acaba Korer kendisine zarar mı vermişti? “Nasılsınız?”

 

“İyi günler Selim Bey. İyiyim siz nasılsınız?”

 

“İyiyim bende. Size Çağlar’la alakalı bazı gelişmelerden bahsedeceğim.”

 

“Kötü bir şey yok değil mi?” Sesindeki endişe gitmemişti.

 

“Hayır hayır, sakin olun.” deyince bir ohlama gelmişti Bülent Bey’e. “Tedavisinin olumlu gittiğini haber verecektim size. Yeğeniniz iyileşme konusunda istikrarlı.”

 

Bülent’in endişesi gitmiş onun yerine neşesi gelmişti. “Ciddi misiniz Selim Bey?” Yüzünde gülümseme oluşmuştu. “Onunla görüşecek miyim?”

 

Selim Bey gülmüştü. “Ciddiyim Bülent Bey. Yarın görüşebilirsiniz. Tabii belirli günlerde ziyaret edebilirsiniz ve arayabilirsiniz.”

 

“Anladım Selim Bey. Korer ne zaman çıkacak?”

 

Selim sıkıntılı bir nefes verdi. “Hemen çıkamaz Bülent Bey. Çağlar’ın tedavisi için yarın ofisimde detaylı konuşuruz.”

 

“Çok teşekkürler haber verdiğiniz için.”

 

“Rica ederim, iyi günler.”

 

“İyi günler.” dediğinde telefonu huzurla masasına koymuştu. Koltuğunun arkasına yaslanmıştı. Yeğenini göreceği için bir heyecan vardı. Yeniden doğrulup çekmecesinin içinde Korer’le olan fotoğrafı bulup eline aldı. Fotoğrafa bakınca yüzünde acı bir gülümseme oluşmuştu. O günlerin özlemi vardı. Bir gün Korer’e kavuşacaktı. Az kalmıştı. Kahve gözleri dolmuştu. Kafasını cama doğru çevirdi. GökyüzüneEtrafına baktı. Dolan gözlerinde bir umut vardı.

Geçmişte verdiği sözü tutmaya hazırdı.

 

★★★★★★

 

Ezgin Kunter’in anlatımıyla:

 

Şeyma’yla beraber bir restoranda yemek yiyecektik. Restoran lükstü. Garsona siparişimizi verdikten sonra bir sessizlik oluşmuştu.

 

“Eee neler yaptın görüşmeyeli?” diye bir soru yöneltti Şeyma.

 

“Valla bildiğin gibi. Mahkemelerde koşuşturuyorum.” dediğimde hafif gülümsemişti. “Sen neler yaptın?”

 

“Pek bir şey yapmadım. Babam şirketteki işleri bana kilitliyor.” Göz devirmişti. Güldüğümde “Komik mi?” dedi. Kötü kötü bakıyordu bana doğru.

 

“Evet.”

 

‘Sonra hesaplaşacağız’ der gibi baktı. “Abimle kavuşmamıza az kaldı Şeyma.” Ne zamandır Şeyma’ya mutluluğumu paylaşamamıştım. Bunu duyunca şaşırmıştı.

 

“Öyle mi? Ne zaman çıkacak?”

 

“Bilmiyorum, Bülent Bey mahkemeye az kaldığını söylüyordu.” Kaşlarını çattı. “Noldu?”

 

“Bülent Amca mı çıkartacak abini?” dediğinde başımı salladım. Herhalde beklemiyordu böyle bir şeyi. Hak veriyordum ona, ben de beklemezdim.

 

“Hayırlısı olsun canım benim.” Su dolu bardağından bir yudum aldı. “Konusu açılmışken Korer’in dava işi ne durumda?”

 

“Korer mahkemeye kadar psikiyatri kliniğinde kalacak.” Şeyma durmuştu. Arkadaşının böyle bir duruma düşmesi onu biraz olsun üzmüştü. “Daha dilekçe hazırlamam gerekiyor.” diye mırıldandım.

 

“Ne rahatsızlığı vardı? Şizofreni mi?”

 

Kafamı hayır anlamında salladım. “Dissosiyatif kişilik bozukluğu.” Şeyma kafasını bana doğru çevirdi.

 

“Tedavisi nasıl gidiyor?”

 

“Bilmem, henüz Bülent Bey’le konuşmadım.” Anladım der gibi başını salladı. Garson siparişlerimizi verdikten sonra teşekkür etmiştik. Ne aldığımı ben bile bilmiyordum. Benim tek bildiğim şey İskenderdi.

 

Şeyma bana imalı bir gülümsemeyle baktı. “Fırat’la nasıl gidiyor?” Bunu demesine aşırı sinir olmuştum.

 

“Sana ne?”

 

“Saman ye.” dedi ve sinir bozucu şekilde güldü.

 

“Arkadaşız sadece.” Dediğime hiç inanmamıştı. Tekrar bana bakıp güldü. Ciddiydim, aramızda hiçbir şey yoktu ama bu Şeyma tabii ki kendi bildiğiyle hareket edecekti.

 

“İyi bakalım, öyle olsun.”

 

Etlerimizi bitirdikten sonra Şeyma ikimize tatlı söylemişti. Mideme bir şey olmuştu. Şeyma meraklı bir bakış atmıştı.

 

“Ezgin?” Midem kaynıyordu fakat bu rahatsız ediciydi. Ayağa kalktım ve lavaboya doğru ilerliyordum.

 

“Geleyim mi?” dediğinde kafamı hayır anlamında salladım. O da itiraz etmemişti.

 

Lavaboya girdiğimde elimi ağzımdan götürdüğümde elime kan lekeleri bulaşmıştı. Aynaya baktığımda şok olmuştum. Ağzımdan gerçekten kanlar geliyordu. Çenemde istemsizce titreme oluşmuştu. Başım çok dönüyordu. Musluğu açıp yüzüme soğuk suyu çarpmıştım. Elimi cebime attığımda bir not bulmuştum. Notta şu yazıyordu:

 

Gölgeler seni yanıltmasın.

 

Arkamda birden birisi belirmişti. Tam gidecekken beni duvara yapıştırmıştı. Eliyle ağzımı kapatmıştı. Bağıramamıştım. Adamın yüzünde siyah maske vardı. Gözlerinde kırmızı lens vardı. Kimdi bu adam, hatırlayamadım. Çırpınıyordum ama adam güçlüydü elimden daha fazlası gelmiyordu. Birden gözlerim karardığı için yere düşüp bayılmıştım. Adama doğru baktığımda uzaklaşıyordu.

 

“Sen kimsin?” diye belli belirsiz ses çıkmıştı. Ağır ağır gözlerim kapanmıştı.


Sanki karadelik beni yutmuştu. O lanetin içindeydim.

 

 

 

 

Selaaamlaaaar. Nasıl buldunuz bu bölümüüüü

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınızz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%