Yeni Üyelik
1.
Bölüm

| Bölüm Bir | Geçmişin İzleri

@gulkokanhikayeler

İnsanların kalabalık arasından iki pedal çevirerek yavaş ve özenle çevirdiği hareketleriyle sürüyordu bisikletini. Sahilin kenarın da serin esen rüzgara eşlik eden mavi denize arada bir kaçamak bakışlar atarak ilerliyordu asvalt yolun üzerin de boylu boyuna. Çalıştığı restorant önün de durduğun da, bisikletinden inip kilidini de indirdiğin de boynuna çapraz dolaştırdığı çantasına sıkı sıkı tutunup restorantın içerisine doğru girdi ve mutfak tarafa koşmaya başladı. Kasiyer arkasından dolanıp kapıyı içeriye doğru iterek mutfağa girmiş ve boynuna çapraz dolasığı çantasını alıp askılığa astığı gibi önlüklerini alıp beline yerleştirdiği gibi zil sesini duydu. ' On sekiz numaralı masa. İki tane soslu levrek beyaz şarap!. ' sesini duymasıyla harekete geçti ve tepsiyi dikkatlice alıp servis etmek adına mutfaktan tek eliyle kapıyı dışarıya doğru iterek çıktı ve söylenen masaya doğru ilerledi.

 

Cam kenarına doğru ilerledi. Bahsedilen masaya yaklaştıktan sonra ' buyurun. ' diyerek servis etmeye başladı yemekleri. İki tabağı müşterelerin önüne dikkatlice yerleştirdi sunumu bozmayacak şekil de. Sonrasın da ise çatal bıçağı da yerleştirip şarap şişesini açmış bardaklarına yarı yarıya kadar doldurup bir kenara koymuştu.

 

" Afiyet olsun. " Dedi ve tepsiyi önüne kapattı. " Başka bir şey istiyor musunuz?. "

 

" Hayır teşekkürler. "

 

" Rica ederim. Tekrar afiyet olsun. " Diyerek masanın kenarından ayrıldı genç kız. Elinde ki boş tepsi ile beraber mutfağa doğru ilerledi. Harıl harıl çalışıyordu. Uykusunu tam almadan öylece kendini bitirmişti çalışmakta. Hani derlerdi ya çalışırken bir nebze de olsa kötü anılarını unutturur diye. İşte bu konuda çalışmağa hak vermişti. Bütün yarasını kabuk bağlamaya başarmıştı çünkü.

 

Durmadı çalışmaya devam etti. Hatta yemek bile yaparak şeflerine yardım etmişti. Yer temizliği bile yapmıştı. Kendine öyle bir yükleniyordu ki , ne zaman yere çakılacaktı kendisi bile bilmiyordu. O sırada arkasında bir ses duymuştu.

 

Sinan " Binnur bir baksana!. " Diye seslenen Sinan'a dönmüştü elinde ki tepsiden siparişleri servis ettiğin de. Afiyet olsun diyerek son siparişleri de verdiğin de, elinde ki boş tepsiyle beraber koşar adımlarla yürüdü Sinan'a doğru .

 

" Efendim Sinan. "

 

" Azat bey çağırıyor . Ben birkaç gün izinliyim, babaannem vefat etmiş. Onun cenazesine gideceğim İstanbul'a . "

 

Başıyla onayladı. " Anladım. Başın sağ olsun . Çok severdi babaannen beni. "

 

" Öyle bir başka severdi. " Dedi ve ekledi . " Neyse hadi git bak sen azat beye. " Yanından giden Sinan'a kısa bir bakış baktığın da, o da olduğu yerden ayrılıp sinanın bahsettiği koridora doğru yürüdü. Herkesin orada oluşunu görmüştü. Ağır ve hafif tempoyla yanlarına geçip kalabalığa karıştı.

 

Sadece konuşmayı dinliyordu. " Evet arkadaşlar. Karadeniz'in saygın iş Holding'in sahipleri burada bir yemek düzenleyecekler. İki aile ortaklığını kutlayacak. Bu yüzden özenli bir ağırlık karşılaması olsun. "

 

" Peki efendim. " Diye çalışanlardan biri sessizliği bozmuştu. Koluna taktığı akıllı saatin ekranını açtığın da, saate baktı ve öğleden sonra bir toplantının olduğunu hatırlamıştı. Saat on bire doğru yaklaşıyordu. Bir de toplantı vardı. Darılıyor trip atıyordu. O yüzden de yetişmesi şarttı.

 

Herkesin ayrılmasıyla beraber yanındakilerine baktı ve Binnur azat beyi durdurdu.

 

" Azat bey!. " Diye seslenerek yanına doğru gidip karşısına dikildi. Anlamamış ifadeyle baktığını gördü. Başıyla evet anlamın da sallamıştı.

 

" Dinliyorum. "

 

" Saat bir de toplantı var. Gelmezsem darılır biliyorsunuz ki. Yoğun çalışıyorum zaten. Hiç toplantısına gidemedim. Bugün gitsem zaten tam vaktinde yetişiyorum. "

 

" Bilirim. " Dedi ve ekledi . " Aynı annesi gibi. O yüzden de geç kalma. "

 

" Teşekkür ederim anlayışınız için. " Demişti genç kız.

 

" Sen ve mercan bana emanetsiniz. Teşekküre gerek yok. " Koluyla omuzunu sıvazlayan azat beyi izledi ve yanından gidişini seyretti. Çalıştığı restoranta baktı. Sonra bisikletin pedallarına asılarak ayrıldı.

 

Restoranttan çıktığın da park ettiği bisikletine doğru gelmiş ve durmuştu. Telefonuna bağladığı Bluetooth kulakların ikisini kulağına takarak bisikletine bindi. Restoranttan ayrılmaya başladı. Bir rüzgar gibi süzülüyordu yaprakların arasın da sanki. Herkesin sesini duyuyor ama o dünyadan silinmiş gibiydi. Geçmişi karanlıktan başka bir şey değildi . Ablasını uyarmıştı ama becerememişti. Kaybetmişti ablasını genç kız. Yeğeniyle koca bir hastane ortasın da öylece kalmıştı. Ne yapacağını bilememiş kendini yaşadıkları büyüdükleri baba yadigarın da kalmaya devam ediyorlardı. Yedi yıl , dile kolay koskoca yedi yıl geçmişti aradan ablasını kaybetmesiyle. Onun acısı hala tazeyken kalbi kabuk bağlamıştı. Korkuyordu, tek korkusu yıllar sonra yeğeninin taşıdığı kanın ailesi karşısına çıkacak diye.. Asla olmazdı, o giderse eğer onsuz yaşayamazdı. O sırada şarkının sesi bir arama ile kesilmişti. Kulaklığın birine dokundu ve bisikletini sürmeye devam ederek araya girmişti.

 

" Efendim kuzum. "

 

" Ne yapıyorsun canım iyi misin?. "

 

Bisikletini sürerken durdu. Yorulmuştu çünkü. " İyiyim. " Dedi ve etrafına bakınarak devam etti. " Geliyorum okula doğru. Sen oradasın değil mi?. "

 

" Evet buradayım . Birazdan mercanı göreceğim şimdi . Sen gelene kadar biraz oyalanırız. "

 

" Tamam. "

 

" Binnur, mercana bahsedecek misin bir ailesi olduğunu. " Durdu, hiçbir şey söylemeden öylece kaldı. Yedi yıl önce ablası onlar yüzünden ölmüştü doğum da daha kızına doyamadan. Şimdi ise bir ailesi olacak kadar hakları var mıydı bilmiyordu ama hiçte bilmese de olurdu.

 

Öfkeyle söylendi. " Hayır bilmeyecek. Onlar nasıl mercanı istemediyse, mercanın karşısına da çıkmasınlar. "

 

" Canım, ablanın yadigarı biliyorum. Ama mercan da bilmeli. "

 

" Asla derya. " Dedi ve ekledi. " Sakın bu konuyu açma bir daha. O aileyle hiçbir bağlantımız yok bizim. " Dedi ve telefonunu kapatıp bisikletine bindi ve öfke ile nefret duygusu ile beraber hızla sürmeye trafiğe karışmaya başlamıştı. Yüzünde ki hüzün parçaları birleşmişti. Eğer o aile hayatlarına girmeseydi çok sakin bir hayatları olabilirdi ablasıyla beraber. Ama işte buna ;

 

Kader diyorlardı...

 

Araç uzaktan öylece köy sarı ve kahverengiye bürünmüş köy okulunun bahçesinde ki kalabalığı izliyordu. Siyah filmle kaplı olan camı aşağıya indirdiğin de, yüzü aydınlanmış ve daha net bahçeyi görmeyi sağlıyordu. Haberini alır almaz İstanbul'dan Karadeniz'e gelmişti ilk uçakla beraber. Burada şirketi olduğu için rahattı hatta. Çünkü her yerden takip altına almıştı. Yeğeninin bu okulda okuduğuna emindi çünkü. Telefonuna düşen bildirim ile beraber, bakışlarını okuldan çekmiş ceketine yönelmişti. İçinden telefonunu açıp gelen mesaja yöneldi. Yedi yaşın da bir küçük kız resmi vardı. Aynı annesine benzeyen küçük bir kız. Önüne düşen mesaj ile ismini de öğrenmişti. ' Mercan Yılmaz. ' yazısını okuduğun da bakışlarını tekrar okula çevirdi.

 

" Giriyor muyuz efendim? . " Sorusuna bakışlarını okuldan çekmeyerek başını iki yana salladı.

 

" Hayır, şimdi değil. Daha sakin bir ortam da gireceğiz. " Dedi ve şoförüne döndü. " Kızın adresini öğrenemediniz mi daha?. "

 

" Öğrendik efendim. Bir köyde kalıyor. Bu okulla olan araları da arabayla beş veya on dakika sürüyor. "

 

Başıyla onayladı. " Tamam, sen takipte kal. Tek bir hatası olursa dahi yeğenimi ondan alacağım. "

 

" Peki efendim. "

 

" Gidelim özgür. " Diye verdiği emirle okulun arka yolundan ayrılmaya başladı. Önüne döndüğün de telefonda ki olan resme baktı. Yine yüzüne bir gülümseme yayılmıştı . Nihayet koca bir asır dolusu yedi asır bitmişti. O kıza öyle büyük acılar yaşatacaktı ki, annesinin dediği gibiyse eğer göstermemek için sakladıysa bu dünyayı ona dar edecekti.

 

Araç şirketin önün de durmuştu. Şoförü tarafından açılan kapının ardından ayaklarıyla zemin ile buluşarak bakışlarıyla uzun uzun şirketine baktı. Hem Karadeniz de hem de istanbul da vardı gemicilik şirketi. En büyük hayallerinden bir tanesini de kendisine ait bir şirket kurmaktı. Şuan işler iyi ileriyordu yapılacak tersaneler her şey duruyordu hala ama hallediyordular . Bakışlarını kısa keserek ağır adımlarla şirketin içerisine ilerledi. Herkesin gözlerinde mutluluk akıyordu. Çünkü uzun zamandır istanbuldaydı ve nihayet Karadeniz'e ayak basmıştı. Kimisine verilen selama karşılık veriyor, kimisin de ise es geçerek odasına ilerlemişti.

 

" Cengiz!. " Diye seslenen kadın sesini duymasıyla durdu ve arkasına dönüp baktı. Yeşimdi gelen, istanbuldayken burayla o ilgilenmişti. Çünkü iki aile ortak olmuştu ve bu ortaklardan birinin de yeşim olmasıydı.

 

Koşar adımlarla gelen kadının boynuna doladığı kollarla elleri hava da kalmış bir şekil de durdu ve kendinden uzaklaştırmıştı. Sevmiyordu böyle şeyleri çünkü.

 

" Keşke haber verseydin. "

 

" Sürpriz yaptım fena mı?. " Diye alayca sormuştu. " Ee nasıl gidiyor burası. Bir sıkıntı yok değil mi?. "

 

" Hayır yok merak etme. Sadece ortaklık işimiz var o kadar. Sonrasın da hep beraberiz . " Diyerek ofise doğru yürüyordu yeşimle beraber.

 

Durup yeşime döndü. " Demir nerede gelmedi mi?. Haberi vardı geleceğimden . "

 

" Birazdan gelir o da şimdi zaten. " Deyişiyle başka bir şey diyeceği belli eden Yeşime baktı. " Şu abinin kızını bulabildin mi?. "

 

Cengiz " Şu tersane için konuşalım ofisim de. " Dedi ve konuyu değiştirerek yeşimle beraber ofise doğru ilerledi. Gözlerinde ki karanlık ortaya çıkmıştı Cengiz'in. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Yeğenini alacak İstanbul'a geri dönecekti. Tabi usulce vermezse zorla alacaktı. İki seçenek vardı ya usulce ya da zorla.. Onlardan birini seçmesinden başka şansı da yoktu.

 

Yedi yıl önce...

 

Kucağın da küçücük bir beden taşıyordu konağın önün de. Buğulu yeşil gözleri arasında her şeyden habersiz masumca uyuyan yeğenine bakıyordu. Hastane çıkışı alınmış ablası tarafından. İlk o giydirecekti ama nasip olmamıştı. Şimdi bu evde kuran okutuluyordu. Ablasını da aynı eniştesi gibi kaybetmişti çünkü. Uzakta bu evde bir yabancı gibi bekliyordu konağın önün de. O sırada kapının açılma sesinin ardından, bakışlarını yeğeninden çekip kapıya yerleştirmişti. Yaşlı sayılmayacak kadar genç bir kadın elin de ablasının bavuluyla geldiğini görmüştü siyah şalı başın da örtülüyken. Önüne sertçe atılırken birkaç adım geri çekmişti kendini yeğenine bir zarar gelmesin diye.

 

" Al!. Bunlar ablanın eşyaları!. Eşyalarını da al defol git!. "

 

Konuşmaya çalıştı genç kız. " Gülfem hanım. Bu sizin de torununuz. O daha masum küçücük bir bebek. Lütfen yapmayın , yeğenimin size ihtiyacı var. "

 

" O benim torunum falan değil!. O benim oğlumun katili!. Hadi yallah al eşyaları git!." Diye bağırarak ağır laflar eden Gülfem hanıma bakmıştı.

 

" Bakın, sizin bakımınıza ihtiyaç duyan masum bir bebek var. Ben de ablamı kaybettim. Ne olur yapmayın böyle. Biraz içiniz de vicdan varsa torununuza sahip çıkın lütfen. " Hiçbir şey demeden öylece sırtını kendisine dönen Gülfem hanıma baktı genç kız. Ayakların dibinde sırt üstü yatan ablasının eşyalarıyla dolan valiz ile, kucağın da bir bebekle kalmıştı öylece genç kız. Kapının yüzüne kapanmasıyla büyük bir gürültü oluşmuştu. Bakışlarını, kucağın da gözlerini açmış mavi renge bürünmüş minik gözlere bakmıştı. Mercan rengine aitti mavi renk.

 

Baş parmağıyla minik elini kavrarken sıkıca parmağına tutunan yeğenine bakmıştı. " Senin ismin mercan olsun mu güzelim?. Sen de sevdin ismini değil mi?. Annen yok ama teyzen var artık. " Dedi ve bakışlarını konağa çevirdi. " Seni kabul etmeyen bir aileye asla emanet etmeyeceğim. "

 

Demişti kendi kendine. Yere düşen valizi kucağın da yeğenine dikkat edecek şekil de tutarken eğildi ve valizi kaldırıp diklediğin de , konağa son kez bakıp valizi arkasın da sürükleyip otomatik açılan büyük bahçe kapısına doğru ilerliyordu.

 

Bölüm Sonu...

Hepimizin merak edeceği bir kurguyla geldim. Sevdiğim yazdığım vişne çıkmazı diye ait bir kurgumun çifti vardı Binnur ve Cengiz. Başka hikaye ile başka bir boyutta sizlerle buluştular.

Bakalım bir amca ve bir teyze yeğenleri için nasıl mücadeler verecek?.

Diğer bölüm görüşmek üzere...

Loading...
0%