@gulsahcan
|
''Filtaşı Sokak yazdığına eminim, bak. Ancak 42 numara Badem Apartmanı değil, Reza Apartmanı. Anlamıyorum, adresi nasıl yanlış yazarlar?!''
Sinirle apartmanın önüne çöktüm ve elimdeki davet mektubunu defalarca kez olduğu gibi bir kez daha inceledim. Annemin aklı karışmıştı. Yazılanların doğru olmadığına dair beni aylarca ikna etmeye çalışsa da onu dinlememiştim ve kâğıtta yazılı olan adrese doğru yola koyulmuştum.
Ancak bir şeyler ters gidiyordu.
''Birinin alay etmek için bunları yazmadığını nereden bileceğiz Feride? Artık eve dönmeliyiz, yeterince dışarıda kaldın. Bunun tehlikeli olduğunu biliyorsun.''
Derin bir nefes aldım ve kafamı kaldırarak Reza Apartmanı yazan tabelayı inceledim.
''Güçlerimden kimse haberdar değilken kim bizimle alay edecek anne? Babam mı? Kendine kurduğu yeni hayatından, asla inanmadığı kızıyla alay etmek için zahmet edip de buraya kadar geleceğine inanıyor musun? Kim biliyor başka söyle? Kime söylememe izin verdin ki? Belki de benim gibi onlarca insan vardı dışarıda! Tek bir gün bile bunu merak ettin mi anne? İnan bana benim bunu merak etmediğim tek bir saniyem bile geçmedi ve şimdi bu kadar yaklaşmışken pes etmek istemiyorum, anlıyor musun?''
Belki de yıllar sonra ilk kez içimde biriktirdiklerimi böylesine dürüst bir şekilde dökmüştüm dile. Annemin tek amacının beni korumak olduğunu bilsem de beni eve kapatması ve güçlerimi gizli tutmam gerektiğini söylemesi dışında hiçbir şey yapmamıştı. Oysa bu güçlerle yaşayan bendim ve kararı veren de ben olmalıydım.
''İçeri gireceğim.''
''Feride hayır! Oraya tek başına girmene izin vermeyeceğim!''
''O halde arkamda dur. Bana engel olmaya çalışacağına hep yaptığın şeyi yap ve beni yalnız bırakma.''
Bir süre sessizce birbirimize baktık. O benim vazgeçmemi diledi içinden, bense benimle gelmesini. Vazgeçmeyeceğimi anladığındaysa saçlarını gelişigüzel karıştırdı. ''Tamam!'' dedi pes edercesine. ''Madem yazılanların doğru olduğuna inanıyorsun, seninle geleceğim. Sırf için rahat etsin diye Feride. Sırf bunların saçmalıktan ibaret olduğunu görebilesin diye.''
Alay edercesine güldüm. Saçmalıktan bahseden annemin, on altı senedir güçleriyle yaşamaya çalışan bir kızı olduğu gerçeği, kurduğu cümlenin başlı başına bir saçmalık olduğunun kanıtıydı ancak sustum. Cesaretimi topladım ve arkamı dönerek apartmandan içeriye adımımı attım.
Karanlıktı.
Adım seslerimiz, apartman boşluğunda yankılanıyordu ve nefeslerimiz ürkütücü bir uğultu bırakıyordu kulakta. Etrafımda görebileceğim herhangi bir şey aramaya devam ediyorken bir anda apartmanın ışığı yandı ve annemle aynı anda küçük bir çığlık firar etti dudaklarımızdan.
''Bak! Normal bir apartman işte, görüyorsun değil mi? Daireler, iki asansör, merdiven...''
Asansörlerden birine doğru ilerledim ve düğmesine bastım. Kırmızı ışık bir süre sonra söndü ve ufak bir çınlamayla çağırdığım asansör, giriş kata geldi. Kapısı ağır bir şekilde açıldı ve kendi yansımamla karşılaştım. Sıradan bir asansördü. Tıpkı annemin de dediği gibi sıradan bir apartman ve sıradan bir asansör.
''Neden? Aklım almıyor, kim, neden böyle bir oyun oynar ki bana? Adımı, doğum tarihimi kim bilir, güçlerimden kim haberdardır ki dalga geçmek ister benimle?''
Dolan gözlerime engel olamamıştım. Ağlamak, son birkaç senedir sıklıkla başvurduğum bir terapi yoluydu ancak bu kez sakinleşmem gerekirken daha çok sinirleniyordum. Ben sinirlendikçe, hızım, gücüm ve nefes alışverişlerimden kontrolümden çıkıyordu.
''Feride, artık eve dönelim.''
Annem elimden tutarak bana destek olmaktan başka hiçbir şey istemediğini bir kez daha gösterdiğinde ona hak verdim. Belli ki sahiden de birinin oyunuydu bu. Elini sıkıca tuttum ve apartmandan çıktık ancak o an beynimde çakan şimşek, dev bir aydınlanma yaşattı bana.
''Anne! Asansör!''
''Ne?''
''Binaya baksana!'' dedim heyecanla. Kafasını çevirip binaya baktığında anlamadığı her halinden belli olan gözleri yeniden beni buldu.
''Anne bina tek katlı, görmüyor musun?''
''Yani?''
''Yani tek katlı binada asansör olması sana da saçma gelmiyor mu?''
Cümlem biter bitmez heyecanla apartmana döndüm ve asansörün düğmesine basarak beklemeye başladım. Gelen asansör az öncekinden farksızdı. Bu nedenle tam karşısındaki diğer asansöre koştum. Düğmeye basarak beklemeye başladım ve asansör kata ulaştığında tepesindeki ışıklı tabela bir anda yandı.
BADEM
''Buldum!'' diye bağırmaya başladığımda annem şaşkın gözlerle beni izliyordu. Asansörden içeri girdim ve ''Hadi! Ne bekliyorsun, gelsene!'' diye söylendim. Annem hala önümde dikiliyordu ancak asansörün kapısı kapanmak üzereydi. Onu kolundan tutarak içeri çektiğimde kendine geldi.
''İnanamıyorum. Sahiden böyle bir şey olduğuna inanamıyorum.''
Sevinçle tuşlara doğru döndüğümde yalnızca tek bir sayının yazılı olduğunu fark etmem zamanımı almadı.
13
Kat tuşuna bastım ve kapı kapandı. Ardından asansör hızla yukarı çıkmaya başladı. Bu annemin hoşuna gitmemiş olacak ki bana sımsıkı tutunarak gözlerini yumdu ve nefesini tuttu. Ancak kısa süre içinde asansör durdu. Kapı açıldı. Açılırken içeriye doğru süzülen ışık gözlerimi almış olsa da göz kapaklarımı kırpmamıştım.
Soğuktu.
Oldukça soğuk bir hava, tüylerimi ürpertirken annem bana iyice sokulmuştu. Kocaman bir bahçenin önüne çıkmıştık şimdi. Etrafta insanlar vardı. Elindeki kitaplarla sağdan sola koşanlar, ilerideki bankta bir kediyi besleyen ben yaşlarında bir kız ve önümüzde duran devasa büyüklükteki okul binası...
Tüm bunlar, büyülü bir dünyanın içindeymişim gibi hissetmeme neden olurken yeniden soluklandım. ''Binaya girmeliyiz.'' dedim.
Annem hiçbir şey söylemeden yanımda yürümeye devam ediyordu. Yaşananların şaşkınlığı hala üzerindeydi ancak çabuk atlatacağına emindim.
Binaya girdikten sonra bizi karşılayan ilk şey, bir yapay zeka olmuştu. Gülümsüyordu ve aynı cümleleri tekrar edip duruyordu.
''Hoş geldiniz, bina giriş katındasınız. Kayıt için gelen birinci dönem on altı, iki bin altı doğumlular sağ taraftan giderek kayıtlarını yaptırabilirler. İkinci dönem on altı, iki bin beş doğumlular için duyurum sınıflarınızı karıştırmamanızdır. Aksi halde bu tehlikeye yol açabilir. Aslanlar ve Yılanlar üçüncü kat, Gölgeler ikinci kat, Turnalar ve Ağaçlar giriş katı sol taraf. Sağlık ve başarı dolu bir dönem geçirmeniz dileğiyle!''
Yapay zekâ bir kez daha cümlesini başa sararken ''Hadi!'' dedim ve annemi sağa doğru çekiştirdim. Merdivenleri kullanarak yukarıya koşuşturan birkaç öğrenci çekti dikkatimi. Onlar üst dönem öğrenciler olmalılardı. Tıpkı benim gibi kayıt için gelenlerden çoğu ise çekingendi, beş öğrenci aileleriyle birlikte dar koridorda beklemeyi sürdürürken, geri kalan öğrencilerin geçen onca zamanda kayıtlarını çoktan yaptırmış olduklarını düşündüm. Belli ki yalnızca kategori dağılımını ve derslerin başlamasını bekliyorlardı. Tüm bunları gözlemlediğim esnadaysa anlamadığım ve aklıma takılan tek bir soru vardı.
Yapay zeka, kayıt için gelen birinci dönemlerden, on altı iki bin altı doğumlular olarak bahsetmişti. Üst dönemler için ise yalnızca yılı değiştirmişti.
Bu ne anlama geliyordu?
''Bu şu anlama geliyor, hepimiz farklı aylarda ancak doğduğumuz o ayın on altısında dünyaya geldik. Özelliğimiz bu, güçlerimizin ve burada olmamızın sebebi bu.''
Elindeki deftere bakarak yanımdan geçerken, sesli bir şekilde dile dökmemiş olduğum sorumu nasıl yanıtlamıştı bu ukala kız? Kimdi? Ben tüm bunlardan habersizken o nasıl olur da kayda geldiği ilk günden tüm bunları bilebilirdi?
''Düzelteyim tatlım, ben birinci dönem değilim. Ve yine cevap vereyim, zihninden geçen her şeyi duyabilirim. Bu nedenle etrafımda dolaşırken düşüncelerine sahip çıkman senin açından iyi olur, anlaştık mı?''
Omzuma dokunarak yanımdan geçip gittiğinde yalnızca arkasından bakakalmıştım. O ise merdivenlerden ağır adımlarla çıkıp ortadan kaybolmuştu.
Tuhaf bir an yaşamış olsam da bu kez kafama takılan yalnızca hızdan ve aşırı güçlü olmaktan öteye gitmeyen güçlerim olmuştu. O an neden kategorilere ayrılmamız gerektiğini anlamıştım. Parçalar kafamda birleşiyordu. Buradaki insanlar tıpkı bana benzeseler de benden üstün olanlar da vardı ve bu okulda hiçbirimiz eşit olmayacaktık.
#
Kayıt sırası bana geldiğinde bu kez yalnızdım. Annemin yanımda olmasını en çok isteyeceğim anda ayrılmak zorunda kalmıştık ancak bundan sonrasını tek başıma halletmeyi öğrenmek zorunda olduğumu biliyordum.
Odanın her bir yanı beyazdı. Üç kişinin oturduğu uzunca beyaz bir masa ve önlerinde yine beyaz kaplı defterler vardı. Sağda ve ortada oturan kadınlar, bana eski zamanların cadılarını hatırlattılar bir an için. İkisinin de saçları dağınık, burunları büyük, tırnakları uzundu. Hele ortada oturanın çenesinde öyle bir ben vardı ki bir an için yüzümü buruşturdum. Sağda ise bir erkek oturuyordu. Kadınlara göre daha normal giyimliydi ve günümüz erkeklerine daha benzer bir tarzı vardı.
''Hoş geldin Sekiz Numara. Bize biraz kendinden bahsetmek ister misin?''
Ortadaki kadının sesi kulaklarıma dolarken afalladım. Öncelikle onların kendilerinden bahsetmeleri gerekmez miydi?
''Korkuyorsun, bu garip.'' diyerek önündeki deftere bir şeyler yazmaya başlayan sağ tarafta oturan adamdı. İlginç bir şeyle karşılaşmış gibi davranıyordu. Yazma işi biter bitmez yeniden gözlerime baktı ve konuşmaya devam etti.
''Ben Nedim. Okulun eğitmenlerinden biriyim ve birinci dönemlerle bu yıl genellikle ben ilgileneceğim. Yani sık sık görüşeceğiz Feride. Ama öncelikle bize biraz kendini anlatmanı istiyoruz. Mesela güçlerini ilk ne zaman fark ettin? Nasıl ve hangi durumlarda ortaya çıkıyorlar? Onları kontrol altına alabiliyor musun? Bu gibi şeyleri bize anlatır mısın?''
İşte şimdi biraz daha açıklayıcı olmuştu durum benim için. Bir süre düşündükten ve cümleleri kafamda toparladıktan sonra yirmi senedir içimde tuttuğum ve anlatmak için yanıp tutuştuğum her şeyi dökülmeye başladım. Bu esnada eğitmenler defterlerine notlar aldılar ve beni birkaç kez güçlerimi kullanmam için denediler.
Ardından sedyeye benzer bir şeyin üzerine yatmamı söylediler ve dediklerini yaptım. İlk sırada oturan kadın ayaklanarak tam karşımdaki tabureye oturdu.
''Ben Neşe. Şimdi sana bazı duygular hissetmeni sağlayacak bir şey yapacağım Feride. Bana karşı koymanı, karşı koyamadığında kendini serbest bırakmanı ve kendini bıraktığında içinden ne geçiyorsa onu yapmanı istiyoruz. Sakin ol ve yalnızca hissettiğin duygulara odaklan, anlaştık mı?''
İşte test şimdi başlıyordu. Gireceğim kategoriyi bu test belirleyecekti ve anladığım kadarıyla bilmediğim, keşfetmediğim herhangi bir gücüm olup olmadığını öğrenmek amacıyla beni zorlamaya çalışacaklardı.
#
Test bittiğinde fiziksel bir yorgunluk hissetmiyordum ancak zihinsel olarak çökmüş durumdaydım. Nedim Hoca bu durumun bir saat içinde geçeceğini söylese de o an söylediklerine odaklanmak güçtü. Yalnızca odadan çıkıp anneme sarılma düşüncesi dolaşıyordu aklımda.
''Karar verildi Feride, çıkabilirsin.''
Bir şey söylemeden odayı terk ettim ve ben koridora çıkar çıkmaz yanıma ışınlanan anneme sıkıca sarıldım. Beni buradan götürmek istediğini biliyordum, hissediyordum. Korkusunu biraz olsun dindirmekti amacım.
''Her şey güzel olacak anne, burası bana iyi gelecek.''
''İçime sinmiyor. Daha düne kadar neler döndüğünü, neyin olduğunu kendimize bile açıklayamıyorken şimdi buradaki herkesin senin gibi olduğunu bilmek beni biraz ürkütüyor. Nasıl olacak?''
''En azından artık neler döndüğünü açıklayabilecek birileri var anne. Güçlerimin kontrolünü sağlamayı öğretecekler burada bana, eğitmenler her şeyi anlatacaklar.''
Annemle bu okul işinin nasıl işleyeceğine dair aramızda konuşurken adımı seslenen görevliye doğru çevirdim başımı. Yüzüme bile bakmadan önündeki kâğıda damga vururken ''Feride Kayacı,'' dedi. ''Bir Ağaç.''
Yapay zekanın cümleleri kafamda canlanırken, kategorilerden en son Ağaç'ı saydığını anımsadım.
''Şimdi nasıl olacak?'' diye sordu annem telaşla. ''Her gün kaçta burada olması gerekiyor? Eve kaçta dönecek, biz aileleri bilgilendirecek biri yok mu burada?''
Görevli, annemin sorularına cevap vermek yerine önündeki kağıtları damgalamaya devam ediyordu. Tıpkı annem gibi meraklı gözlerle etrafa bakan ve cevap bekleyen birkaç ailenin daha yanımızda duruyor oluşu, ilk kez onun da yalnız hissetmesini engelliyordu. Sonunda bekledikleri an geldi ve bir saat kadar önce içinde olduğum odanın kapısı açıldı.
Üç eğitmen de dışarı çıktı.
Nedim Hoca, damgalanan tüm kâğıtları aldı ve birinci dönemlerin arasında durarak her biriyle göz göze geldi. O sırada on iki kişi olduğumuzu yeni fark ediyordum ve az önce karşılaştığım ikinci dönem kızın söyledikleri kafamda iyice oturdu.
''Öncelikle merhaba. Merak ettiğinizi ve çocuklarınızın güvenliği konusunda endişe duyduğunuzu gözlerinizden okuyabiliyorum. Aileler için bu hep zor ve karmaşık bir durum olmuştur. Okulumuz ve kategorileri hakkında sizi bilgilendirmek üzere Nilgün Hanım'ı takip etmenizi rica edeceğim. O esnada ben de birinci dönemleri sınıflarına ayıracak ve onlara yatakhanelerini göstereceğim. Tam yarım saat sonra bahçede onlarla vedalaşarak evlerinize dönebilirsiniz.''
''Vedalaşmak mı?''
Annem anlık bir telaşla sesini yükseltirken, diğer aileler arasında da bir uğultu kol geziyordu.
''Ben seni hiçbir yere bırakmıyorum küçük hanım, bitti bu saçmalık. Gidiyoruz!''
Kolumdan tutarak beni çekiştirdiği esnada onu durduran bir şey oldu ve olduğu yerde kaldı.
''Bakın Ferda Hanım, endişenizi anlıyorum.'' diyerek hareket etmeye çalışan ancak başarılı olamayan annemin önünde duran kişi yine Nedim Hoca'ydı.
''Feride'yi tam on altı senedir, bir gün bile yalnız bırakmadınız ancak artık zamanı geldi. Onu uzun senelerdir uzaktan izliyoruz. Dolayısıyla sizi de... Siz, onu güçleriyle tanıştıramaz ve güçlerini kontrol ederek normal bir yaşam sürmesini sağlayamazsınız ancak biz bunu yapabiliriz. Bu nedenle Feride'nin güvenli ellerde olacağına dair bize güvenmenizi rica ediyorum.''
Annem korku içinde Nedim Hoca'nın sözlerini dinlerken Nilgün Hanım ''Gidelim.'' diyerek çocuklarından ayrılan ailelerin çoğunu peşine taktı. Geriye bir tek annem kaldığındaysa Nedim Hoca ''Kayıtlarımıza bir kez düşen çocuk, on altı yaşına bastığında eğitilmek zorundadır Ferda Hanım.'' dedi. Annemin endişesi büyüyordu ancak benimki saniyeler geçtikçe azalıyordu. ''Ona ve güçlerine güvenmek zorundasınız.''
Annem usulca başını salladığında Nilgün Hanım ''Buyurun!'' diyerek bir kez daha yol gösterdi ve annem şimdi hareket edebiliyordu. Gözlerini benden ayırmadan bir süre ailelerin peşinden yürüdü ve ardından arkasını dönerek Nilgün Hanım'ın peşinden beyaz güvercin desenli bir kapının içinden geçerek gözden kayboldu.
Şimdi on iki genç Nedim Hoca'yla baş başaydık.
''Size önemli bir kuralı en başından söylemem ve aklınıza kazımam gerekiyor çocuklar. Bu dönem içinizde hiçbir Aslan yok. Hiçbir Yılan da yok. Bu nedenle üçüncü kat, kesin olarak her birinize yasak olacak. Anlaşıldı mı?''
Kafalar bir bir sallandığında Nedim Hoca ''Güzel.'' dedi. ''O halde eğitiminiz için gereken ve aklınızda dönüp duran soruları cevaplamak için hazırım. Hadi gelin, kafalarınızdaki karışıklıklara sonsuza dek bir son verelim.''
#
İşe ilk olarak okulu dolaşmakla başlamıştık. Bahçe öylesine büyüktü ki, binlerce insanın sığabileceğini hayal etmiştim. Sessizce dolaşmaya devam ediyorken, koridorda omzuma dokunarak zihnimi okuduğundan söz eden kız çarptı gözüme. Etrafı kalabalıktı ve oluşturdukları dairenin içinde her ne varsa, onları delicesine eğlendiriyora benziyordu. Her biri kendinden geçer gibi kahkaha attığından orada ne olduğunu merak etmiştim doğrusu.
Merakımın beni ele geçirdiği o an ikinci dönem olan kız kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Ancak gördüğüm şey, onun gözlerinden daha fazlasıydı.
Kız tam karşımda duruyordu ve şu anki halinden daha olgundu. Dizlerinin üzerine çökmüştü, ağlıyordu. O esnada arkasından gelen uzun boylu, dağınık saçlı, yüzünde ve ellerinde yara izleri olan bir çocuk, yine elinde tuttuğu bıçağı kızın sırtına sapladı.
İrkilerek geriye çekildiğimde az önce gördüklerim kayboldu ve yerini kahkaha atmaya devam eden bir gruba bıraktı yeniden. Ne olduğunu ve gördüklerimi neden ya da nasıl gördüğümü anlayamıyordum. Saniyeler içinde normale dönen görüşüm, aklımı bulandırmak dışında hiçbir işe yaramamıştı.
➰ |
0% |