Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10/ Çoğalan Sırlar

@gulsahcan

Yatakhaneye döndüğümden beri, Karam'ın sırrının ne olabileceği hakkında düşünüp duruyordum. Onun gibi birinin kendi zihninde boğulmasına ve geceleri kalabalıktan kaçarak yalnız kalmak için ormanı bir sığınak gibi kullanmasına neden olan şey şüphesiz ki bu sırdı. Pamir'in tahminleri doğru olabilir miydi? Tam da Karam'a güvenmeye başlamışken, katilin kim olduğunu biliyor ve saklıyor olma ihtimali nefesimin ciğerlerimde hapsolmasına neden oluyordu.

 

''Karam'ın birçok sırrı olabilir. Kestiremiyorum.'' dedi Afra fısıldayarak. Diğerleri uyanıp da konuşmalarımızı duyamasın diye yanıma gelmişti. Sırtını duvardan ayırırken bu kez başını dizlerime doğru bıraktı. ''Tüm bunlardan yorulmaya başladım biliyor musun?''

 

''Oysa daha yolun başındayız.''

 

''Notu bulmak için başka bir plan yaptınız mı?''

 

''Pamir'le henüz konuşmadım.'' dedim. ''Açıkçası Karam'ın sakladığı sırrı, notu bulmaktan daha çok önemsiyorum.''

 

Afra bu cümleme şaşırmıştı. Öyle ki doğruldu ve ''Neden?'' diye sordu kaşlarını kaldırarak. Sorduğu soruya bir cevabım yoktu. Nedim Hoca'nın odasından kaçmayı başardığımız esnada bir süre daha orada durup, içeri giren adamla Nedim Hoca'nın konuşmalarını dinlemiş olmayı diliyordum devamlı. İçimden bir ses o konuşmanın içeriğinin, bulmayı umduğumuz nottan daha önemli şeyler içerdiğini söylüyordu. Tıpkı Karam'ın sırrının daha önemli olduğunu düşünüyor olmam gibi.

 

Afra ''Ben uyuyacağım.'' diyerek ayaklandı. ''Anıl'a sabah onunla koşuya çıkacağıma söz verdim.''

 

Kafamı belli belirsiz salladıktan sonra Afra'nın kendi yatağına gidişini izledim. Ardından bir süre uykuya dalmaya çalıştım ancak başarılı olamayınca çareyi ortak kısma çıkmakta buldum. Belki sıcak bir çay, beni düşüncelerimden arındırır ve uykuya dalmamı kolaylaştırırdı.

 

Karanlıkta bir yerlere çarpmamaya özen göstererek mutfağa ulaştığımda, yeşil çay kavanozuna uzandım.

 

''Sonunda gelebildin.''

 

Ufak bir çığlık dudaklarımdan firar ederken elimdeki kavanozu düşürmekten son anda kurtulmuştum. Pamir kıvrak bir hareketle kavanozu yakaladı ve tıpkı Nedim Hoca'nın odasında yaptığı gibi elini ağzıma kapatarak beni susturdu. Korkudan nefesim kesilmişken bir süre boyunca o pozisyonda kaldık. Her ikimiz de odaların kapılarını kontrol ediyor, birinin attığım ufak çığlıktan sonra ortak kısma çıkıp çıkmayacağını tartmaya çalışıyorduk.

 

Birkaç dakikalık korku dolu bekleyişin sonunda yalnızdık.

 

Pamir elini ağzımdan çekerek ''Alışsan mı artık buna?'' diye sordu alayla.

 

''Ha sorun bende yani?'' diye çıkıştım. ''Kusura bakma gizlice yatakhaneme girip, beni korkutacağını hesap edemediğim için.''

 

Güldü. Birkaç saat öncesine nazaran keyfi yerinde ve rahat görünüyordu. ''Tamam.'' dedi pes edercesine ellerini kaldırarak. ''Haklısın. Haber vermeliydim.''

 

Şaşkınlığımı atlattığım ilk an ''Ne işin var burada?'' diye sordum. ''Sabah da konuşabilirdik.''

 

''Bu bekleyemezdi Feride.'' dedi. Cebinden çıkardığı kağıt parçasını bana doğru uzattığında midemdeki acı sıvının hareketlendiğini hissettim. Yoksa bu aradığımız not muydu?

 

''Nasıl?''

 

''Oku.''

 

Ellerimin titrediğini, katlanmış kağıdı açmaya çalışana dek fark edememiştim. İtalik bir el yazısıydı bu. Kağıtta yazılanlar ise oldukça tanıdıktı. Bakışlarım yalnızca birkaç saniyeliğine Pamir'in gözlerine değdi ve yeniden harfleri buldu. O esnada yazılanları sesli bir şekilde okurken, Pamir de bana eşlik ediyordu.

 

''Aslanlara biat edeceksiniz ve etmeyenler, cezalarını çekecek.''

 

#

 

''Bu saatte ormanda olmamız kesinlikle yasal değil, öyle değil mi?''

 

Pamir usulca başını salladı. Buna rağmen ormanın içine doğru yürümeye devam ediyorduk ve uğultu dolu sesler arttıkça korkum da artıyordu.

 

''Ortak kısma çıkacağımı nereden anladın?'' diye sordum bambaşka bir konu açarak. Kafamın dağılmasını istiyordum ve bunu ancak sohbet ederek başarabilirdim.

 

''Yatakhanene geldiğimde beri seni huzursuz ederek uykuya dalmanı engellemeye çalışıyordum.''

 

Demek düşüncelerimin bana hiç olmadığım kadar rahatsızlık vermesinin nedeni Pamir'di. ''Peki şu mükemmel yeteneğini tam olarak şu an kullanmaya ne dersin?'' dedim bu defa. ''İlk kez şafak sökerken ormanın derinliklerinde yürüyorum ve emin ol korkuyorum Pamir. Ne yapıyoruz burada?''

 

Beni gizlice Ağaçların yatakhanesinden çıkardığı andan beri sorguladığım iki şey vardı. Biri neden bu saatte ormanda olduğumuz, diğeriyse notu almayı nasıl başardığıydı. Ancak ikisine de net bir cevap alamıyordum. Tek söylediği ''Birazdan göreceksin.'' cümlesiydi. Gördüğüm tek şey ise, uzaklarda beliren ve aniden kaybolan karartılardı. Neyse ki Pamir isteğim üzerine korkumu azaltarak bana biraz olsun yardımcı oluyordu.

 

Bir süre daha iç taraflara doğru yürümeye devam ettik ve sonunda adımları duraksadı. Kendi etrafında dönerek ''Buraya gel.'' dediğinde ona doğru yaklaştım ve sırtımı sırtına verdim. ''Neden dikkatli olmalıyız? Bir şey olmayacak değil mi? Hayır neden geldik buraya anlamıyorum ki? Hala söylememekte ısrarcı mısın?''

 

''Sessiz ol Çaylak. Ormanda yaşayan varlıkların dikkatini çekmek istemezsin değil mi?''

 

Orman Tarihi kitabında okuduklarımı anımsadığım an nefesimi tuttum. ''Buradan ayrıldığımız an seni öldüreceğim Pamir!'' dediğimde ise fısıltım dişlerime çarptı.

 

''Sakinleş. Birazdan anlayacaksın niye burada olduğumuzu.''

 

Çalılıkların arasından gelen çıtırtılar, beni sanki mümkünmüşçesine olduğumdan daha fazla tedirgin ederken Pamir'in elini sıkıca tuttum.

 

''Geliyor.''

 

''Kim geliyor?''

 

Sallanan birkaç dalın arasından, Pamir boylarında ve Pamir'den taş çatlasın birkaç yaş büyük bir adam çıkarken Pamir'in elini bıraktım. Adam tümsekten inerek yanımıza doğru ilerledi. ''Seni gördüğüme sevindim dostum.'' dedi kollarını açmadan hemen önce. Pamir'le öyle sıkı sarıldılar ki, bir an için onların kardeş olma ihtimallerini düşündüm. Ancak Pamir daha önce bir kardeşi olduğundan bahsetmemişti. Ayrıca birbirlerine benzemiyorlardı bile.

 

''Bu sana bahsettiğim Çaylak.'' derken yana çekilerek omzuma dokundu. ''Feride.''

 

Adam sıcacık bir gülümsemenin ardından elini uzatırken ''Seni daha önce görmüştüm Feride.'' dedi. ''Ben Alef.''

 

O an yaşadığım şokun etkisiyle ne adamın elini sıkabildim, ne de tek bir cümleyle söylediklerine karşılık verebildim. Ancak Pamir çok geçmeden şok halimin azalmasını sağlamış olacak ki kendime gelişim kısa sürdü. Hızla sağıma döndüm.

 

''Alef'in öldüğünü sanıyordum.'' Kafam defalarca kez olduğu gibi bu defa da karışmıştı. ''Bana intihar ettiğini söylemiştin.''

 

Alef, ''Demek ona anlattın.'' derken, Pamir de ''Evet, intihar ettiğini söyledim ama öldü demedim.'' diyerek karşılık verdi. O an Alef'in hikayesi zihnimde canlandı. Adamın henüz indirmediği elini daha fazla havada bırakmamak adına elini sıktım ve ''Şaşkınlığımı mazur görün.'' dedim. ''Kurtulduğunuzu bilmiyordum.''

 

''Beni Pamir'in kurtardığını da bilmiyorsun o halde.''

 

Bakışlarımı tam yanımda duran Pamir'e çevirmek istesem de yapmadım. Başından beri onun iyi bir kalbi olduğuna inanıyordum. Şüpheye düştüğüm anlar olsa bile, Deniz'in ölümüyle ilgili gördüklerime rağmen Pamir bir insana zarar veremeyecek kadar naif biriydi gözümde. Ancak en az Karam kadar ketum ve sırları olan biri olduğu da aşikardı artık. Benden yalnızca Alef'le olan işbirliğini değil, onun hikayesinin devamını da gizlemişti ve bunun bir nedeni olmalıydı. Tıpkı Deniz'i öldürmek için de bir nedeni olduğu gibi. Ve bu aşamadan sonra Pamir'in nedenlerini öğrenmek, Karam'ın sırlarını ortaya çıkarmak kadar önemli bir görev haline gelecekti benim için.

 

#

 

''Demek başından beri Pamir'e yardım ediyordunuz.''

 

Sabahın ilk ışıkları, yeşil çimenler üzerinde güzel bir renk bırakırken konuşmaya devam ediyorduk.

 

''Lütfen yalnızca Alef de.''

 

Alef'in, Nedim Hoca'nın odasında gördüğüm adam olduğunu anladığım an, taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Meğer, Alef de Özel Olanlar'dandı ve okula güvenlik amacıyla çağırılanlardan yalnızca biriydi. Pamir'le olan bağlarıysa, okul yönetiminin ve kuruldakilerin öğrencilerden sakladıklarını Pamir'e anlatarak, bize yol göstermesi için yeterli olmuştu.

 

Pamir'in okul dışında yapılacak olan toplantıdan Alef sayesinde haberdar olduğunu anlamakta da gecikmemiştim.

 

''Hala şaşkınım.'' dedim. ''Ben yalnız olduğumuzu sanırken bize yardım etmeye çalışan birileri varmış meğer. Keşke bilseydim.''

 

''Bilmemen gerekiyordu Feride. Pamir'i bu konuda affet, ondan sana söylememesini isteyen bendim.'' dedi yumuşacık bir ses tonuyla. ''Aksi halde kuruldakiler öğrencilerden herhangi birine, yaptığımız araştırmalardan ya da şüphelerimizden bahsettiğimi duyarlarsa, bu benim için iyi olmazdı. Özel Olanlar'dan atılma ihtimalim söz konusu.''

 

Anladığımı belirtircesine kafamı sallarken ''Peki neden şimdi tanışmamıza müsaade ettiniz?'' diye sordum. Ona yeniden siz dediğimi fark ettiğim an ''Yani, ettin?'' diye düzelttim hitabımı.

 

''Semih'in katiliyle, Aslı'nın katilinin aynı kişi olup olmadığını anlamanın tek yolu, notu ele geçirmekti. Sen de gördün, yazılanlar birebir aynı. Nedim Bey, not konusunda bize açılmakta kararsızdı. Kendince öğrencilerini korumaya çalışıyordu ancak bunun bir faydası olmadığını gördü ve yaptığımız toplantı sonrasında notu ortaya çıkarmaya karar verdi.''

 

''Alef de notu alır almaz, bana ulaştırdı.'' Gözleri, yüzüne vuran gün ışığından mı böyle parlıyordu yoksa biriken yaşlar mı akmak için sabırsızlanıyordu bir an için anlayamadım. Ancak konuşmasının devamı, duygulandığının da kanıtıydı.

 

''Geçen yıl o notu Semih'in avucunda bulup kurula çıktığımda, Aslanların sorgulanmasını talep ettiğimde Nedim Hoca'nın bana söylediklerini anımsıyorum da... Bu kez aynı notu kendi bulduğunda haklı olduğumu anlamış olmalı.''

 

''Cinayet delili yalnızca o nottu ve bunu senin bulup kurula götürmen, onları şüpheye düşürmeye yetmedi. Notun sonradan da yazılmış olabileceğini düşünmüş olmalılar ki sıkı bir önlem almadılar.''

 

Bazen anlattıklarına odaklanmakta zorlanıyordum çünkü kendi içimde geçerli bir açıklama yaratmaya çalıştığım tek bir konu vardı. Katil Aslanlardan biriyse bile, o kişinin Karam olmadığına, onun katilin kim olduğunu bilmediğine ve bunu saklamadığına inanmak istiyordum.

 

''En azından notu Karam'ı bulmadığını anlamış olduk. Demek ki düşündüğümüz gibi kimseyi korumuyormuş.''

 

Pamir'in kaşları çatıldı. Konuyu bir anda Karam'a getirerek onu savunurmuşçasına bir cümle kurmamı beklemiyordu.

 

''Karam'ın notu bulmamış olması ya da saklamamış olması, katilin bir Aslan olduğu gerçeğini değiştirmiyor Feride.''

 

Öfkesi, sesine öylesine yansıyordu ki bir adım geriledim. Ancak konuşmayı kesmedi.

 

''Aslanlar, Karam'dan habersiz adım atamaz. Tuvalete bile giderken ondan izin alırlar ve katil bir Aslan'ken, Karam'ın bunu bilmeme ihtimalini kabul etmiyorum.''

 

''Ne belli katilin bir Aslan olduğu peki?'' diye sordum. İkisi de sorum karşısında ciddi olup olmadığımı tartar gibi bakıyorlardı. Ancak düşüncem oldukça mantıklıydı.

 

''Ya düşündüğümüz gibi değilse? Ya biri suçu Aslanlardan birine yıkmak için oyun oynuyorsa? Ya katil başka bir kategoridense ve sırf oklar Aslanlara ya da özellikle Karam'a dönsün diye bizi, herkesi yanıltıyorsa?''

 

Pamir alayla güldü ve ''Karam'ı savunduğuna inanmıyorum!'' diye bağırdı. Evet, öyle yüksek sesle konuşmuştu ki, sesi birkaç kez yankılandı ancak Alef bana hak veriyordu.

 

''Hemen yükselmemelisin Pamir.'' dedi. ''İhtimaller arasında bu da var. Kimseye güvenemeyiz ve kimseyi koşulsuz bir şekilde suçlayamayız. Özel Olanların burada olma sebebi de tam olarak bu. Her ihtimali değerlendirmek ve değerlendirdiğimiz her ihtimale karşı başka bir savunma geliştirmek.''

 

Pamir, benim ağzımdan çıktığında tepkiyle karşılık verdiği cümlelere, Alef'in ağzından çıktığında sükunetle yaklaşmıştı. Bu kalbimi kırarken, hissettiklerimin farkında olduğunu biliyordum. Yüzü düşmüştü ve az önce öfkeyle bakan gözlerinde şimdi hüzün ve pişmanlık vardı. Yalnızca sustum, Pamir'e kızmanın yeri değildi ancak konuyu bu kez öylece kapatmayacaktım. Ardından Alef bir kez daha aldı sözü.

 

''Feride haklı olabilir, Ağaçlar da dahil olmak üzere okuldaki her öğrencinin sorgulanacağı bir sürece giriyoruz çocuklar.'' dedi. ''Hazırlıklı olun.''

 

#

 

Beş Tarihi'nden çıktıktan sonra, bahçede edilen sohbetin tek konusu, sene sonunda yapılacak olan yeterlilik testiydi.

 

''Hiç bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum.'' dedi Işık. ''Yemeğe kadar kütüphanede vakit geçirip, biraz kafamı toparlayacağım.''

 

Yanımızdan ayrılırken koluma dokunarak gülümsedi ve ''Görüşürüz Feride.'' dedi bu kez. Bu esnada Barkın, Işık'ın ardından ayaklanıp sonra ne yaptığının farkına varamayarak yeniden oturunca gülümsedim. Işık'tan hoşlanmışa benziyordu sanki. En azından aramızdan birinin derdi masum bir duygudan oluşuyordu.

 

Her ne kadar Işık dışında, Ağaç olmayanlar yanımıza gelmiyor olsa da Duru ve Barkın'la kurduğum sınıf arkadaşlığı bana yetiyordu. Birer Turna olan Derman ve Kerem de bugün ilk kez sohbet ettiğim isimler arasındaydılar. Yeterlilik testinden geçemeyeceğine emin olan Derman, İşe Yaramazlar listesine girdikten sonra o listeden çıkmak için bir af sisteminin oluşturulması gerektiğini söyleyip duruyordu ve konu gittikçe esprili bir konuşmaya dönerken hepimiz bundan keyif alıyorduk. Sohbet her ne kadar güzel devam ediyor olsa da aralarından erken ayrılan bir diğer kişi ben oldum.

 

''Zaten biraz daha kalsaydın, burada uyuyakalacaktın Feride.'' diyerek güldü Barkın. Sahiden de ayakta uyuyordum. Oturduğumuz kamelyadan uzaklaşırken Barkın'a cevap verecek halim bile yoktu. Pamir ve Alef'in yanından ayrıldıktan sonra birinin uyanmış olabileceğini düşünerek yatakhaneye dönmemiş, direkt olarak yemekhaneye gitmiştim. Haliyle tüm gece uyumamıştım ve zihnim yalnızca düşüncelerimle değil, bu kez uykusuzlukla da savaşıyordu.

 

''Feride!''

 

Adımı duyduğum esnada adımlarım yavaşladı ve bana doğru koşan, daha önce hiç görmediğim bir kız elime bir kâğıt tutuşturup hızla yanımdan uzaklaştı. Bir yandan esnememeye çalışırken katlı olan kağıdı açtım önce.

 

Ormandayım. Hemen gel.

 

Böyle bir notu yazmış olabilecek tek bir isim vardı. Ancak Karam'ın hiç tarzı olmayan bir şekilde beni ormana çağırıyor olmasını garipsemiştim. Binanın tam tersi yönüne dönerek, az önce yanlarından ayrıldığım arkadaşlarıma gözükmeden ormana doğru yürümeye başladım bu kez. Hava bile henüz kararmamıştı ve Karam'ın ormanda beni neden beklediğine anlam vermeye çalışıyordum her adımımda.

 

Birkaç kez daha esnedikten sonra düşüncelerimi toparlamak için duraksadım. Ne durumda olursam olayım, karşımda hala Engelleme kullanmak zorunda olduğum bir Aslan vardı. Yanaklarıma attığım küçük tokatlar beni kendime getirmeye yetmese de amaçlarım bilincimi diri tutmama yardımcı oluyordu.

 

Onu etrafta göremediğimde ''Karam?'' diye seslendim boşluğa doğru. Cevap olarak birkaç kuş cıvıltısı sessizliğe eşlik ederken, ormanın geceki halinden ne kadar farklı olduğunu düşünmeden edemedim o an.

 

''Evet, daha sakin, daha canlı ve en önemlisi, daha güvenli.''

 

Karşımda beliren kişi kesinlikle Karam olamayacak kadar kadındı.

 

''Ne istiyorsun Deniz?''

 

Tamamen ayıldığımı hissediyordum. Deniz'in gücü, ona karşı Engelleme kullanırken en ufak bir hata yaparsam tüm foyamı ortaya çıkarabilecek kadar tehlikeliydi.

 

''Vay,'' dedi şaşırdığını belli edercesine bir mimikle. ''Seni ilk günkü halinden bambaşka görmeyi beklemiyordum Çaylak. O küçük, korkak kız çocuğu yok olmuş sanki. Hem yalnızca birkaç haftada.''

 

Odağımı bozmadan omuz silktim. Onu duyuyordum ancak dikkatimin bozulmasına izin vermemeliydim.

 

''Pekala, demek cevap vermiyorsun. O halde ben doğrudan konuya gireyim, ne dersin?''

 

''Merakla bekliyorum.''

 

Bana doğru bir adım attı ve kollarını önünde birleştirerek ''Seni Karam'la birlikte gördüm.'' dedi. Yutkundum. Bu konuda Pamir'in kulağına gidebilecek herhangi bir şey, tüm planımı yerle bir ederdi. Bizi nerede, nasıl, hangi durumda gördüğünü ve neler konuştuğumuzu duyup duymadığını öğrenmek için ağzından çıkacak cümleleri bekliyordum.

 

''Geçen gün, koridordaydınız. Sen yemekhaneden çıktığın an peşinden fırladı ve içime bir şüphe düştü. Ben de Karam'ın peşinden çıktım, o an sizi gördüm. Seni kolundan yakalamış, bir şeyler söylüyordu.''

 

''Sadede gelecek misin artık? Bütün gün senin varmak istediğin noktayı bekleyemeyeceğim.''

 

''Geleceğim.'' dedi. Gözlerini kıstı, odaklanmaya çalışır gibi bir hali vardı. O an söylemek istediklerinin yanı sıra, zihnimden geçenleri duymaya çalıştığını anlamıştım. Ancak onunla konuşuyor olsam da içimden şarkı söylüyor, anlamsız şeyler düşünerek esas düşüncelerime ulaşmasını engelliyordum. Nefes alışverişlerinden anladığım kadarıyla, bu da onun canını sıkıyordu.

 

''Sana ne söyledi? Duymak istiyorum.'' dedi birden.

 

Alayla güldükten sonra ''Bunu neden Karam'a değil de bana soruyorsun?'' diye sordum.

 

''Soruma cevap verecek misin, yoksa ben öğrenmek için zor mu kullanmalıyım?''

 

Konuşma dili neredeyse Karam'ınkiyle aynıydı. Beni buraya çağırarak sorguya çekmesine bakılırsa, Karam'ı saplantı haline getirdiği de ortadaydı. Ancak ona istediğini vermeyecektim. Hatta bu durum sayesinde Deniz'i aradan tamamen çıkararak, planım için Karam'a daha fazla yaklaşabilirdim bile.

 

''Neden bu kadar merak ediyorsun?'' diyerek onu biraz kışkırtmaya çalıştığımda oyunuma çabucak geleceğe benziyordu. ''Karam'la sevgili olmadığınızı sanıyordum. Yanlış mıyım?''

 

Burnundan solur bir ifadeyle ''Bunu sana o mu söyledi?'' diye sordu. Deniz'i kızdırmayı başarmıştım. Böylece odağını kaybedecekti. Onun üstüne gitmeye devam etmeliydim, yeniden omuz silktim.

 

''Beni koridorda kenara çekerek söylediği her neyse seni ilgilendirmez.'' dedim önce. Ardından daha da ileri giderek ''Hem Karam senin beni sorguya çektiğinden haberdar mı?'' diye çıkıştım. Bu sorum karşısında bir adım geriledi ve ''Yanlış kişiyi karşına alıyorsun Çaylak.'' dedi. ''Bunu sana ödetirim.''

 

''Seni karşıma almıyorum Deniz. Sadece hesap soracağın biri varsa, o ben değilim diyorum.''

 

''Aranızda ne var!?''

 

''Karam'a gücün yetmiyor diye onun yanına yaklaşan herkesi böyle tehdit ederek uzaklaştıramazsın. Bunun yerine gidip Karam'la konuşmayı dene. Belki daha sağlam bir sonuç alırsın amansız çabandan.''

 

''Ona yaklaştığını kabul ediyorsun yani, öyle mi?''

 

Deniz'in, Karam'la aramızda bir şeyler olduğunu düşünmesi bir yandan iyi, diğer yandan kötü sonuçlar doğurabilirdi. Bu nedenle ne olumlu ne de olumsuz bir cevap vermemeliydim. Yapabileceğim en mantıklı hareket, onun öfkesini Karam'a yönlendirerek, Karam'ın gazabına uğramasını sağlamak olacaktı. Bunca şeyin arasında bir de Deniz'in kıskançlığı yüzünden kendimi farklı bir oyunun içinde bulmak istemiyordum.

 

''Senin de gördüğün üzere, peşimden gelen ve bana bir şeyler söyleyen Karam'dı.'' dedim. ''Tekrar ediyorum, bunu benimle değil, onunla çözmelisin.''

 

Deniz, belli ki konuyu daha fazla uzatmayacaktı. ''Umarım dediğin gibidir Çaylak.'' Hızla diğer tarafıma geçti ve ''Çünkü Karam'a yaklaşan sen olursan, seninle seve seve uğraşırım.'' diyerek gözden kayboldu.

 

Deniz'in daha ilk senesinde, güçlerini adam akıllı kontrol etmeyi bilmiyorken bile başardığı bir kötülük vardı ortada. Bunu düşündükçe bir yanım ondan korkuyordu ancak korkuma yenilirsem engelleri aşamaz, sırları ortaya dökemez, var olan sebepleri öğrenemezdim.

 

Onun zeki bir kadın olduğunu biliyordum ancak işin içine aşk girdiğinde zekâ gölgede kalır derdi annem.

 

Deniz'in Karam'a olan saplantısını kullanarak onu bu oyunda saf dışı bırakmaksa benim elimdeydi.

Loading...
0%