Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13/ Başlangıca Doğru

@gulsahcan

''Hey?!''

 

Duyduğum sesle irkilerek Karam'dan ayrıldım.

 

''Zamanı fazlasıyla doldurdunuz!'' diyordu koruluğun başında dikilen adam. Elindeki bir ok muydu onun? Karam sanki aklımdan geçenleri okuyor gibi ''Özel Olanlar.'' diye fısıldadı. Ardından daha yüksek bir sesle ''Benim!'' dedi. ''Şimdi ayrılıyoruz, sorun yok.''

 

Beni kolumdan tuttu ve ''Gözlerini açabilirsin Çaylak.'' dedi bu defa da. Cümlesine kadar gözlerimi sımsıkı yummuş olduğumun bile bilincinde değildim, aklım fena dağılmıştı.

 

''Burada olmamız yasak mı?''

 

Konuyu dağıtmaya çalışıyordum. Oysa ortada dağılacak bir konudan daha fazlası vardı. Aslan Lider az önce beni öpmüştü ve ben ona karşı koyamamıştım. Koymak istedim mi diye düşündüm bir an için. İstememiştim. Karam haklıydı. Belki bir Aslan olduğumdan belki de bu hislere son derece yabancı olup kandırabilir biri olduğumdandı, bilmiyordum ancak Karam'a doğru çekiliyordum ve bu çekim, gücüyle, hızıyla, her şeyiyle başlı başına ürkütücüydü.

 

''Ormanın giriş kısmına karışmıyorlar ancak bu taraflarda uzun süre kalmanın öğrenciler için tehlikeli olabileceğini düşünüyorlar.''

 

Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Geldiğimiz yoldan geri dönerken adımlarımın yavaşlığı dikkatini çekmiş olacak ki ''Seni yeniden kucaklamamı mı istiyorsun Çaylak?'' diye sordu. İsteğim elbette bu değildi. Bir şeyler söylemesini bekliyordum. En azından bir şeyler söylemesi gereken kişinin Karam olduğuna inanıyordum, kendimi buna ikna etmiş sayılırdım.

 

''Sorun ne?''

 

''Ne sorunu?''

 

''Bir sorun olduğu açık. Yüzünden okuyabiliyorum.''

 

Bir de soruyor musun bunu diyerek haykırma isteğimi bastırmam zor oldu o an. Neden direniyordu? Neden ilk konuşan, öpüşmemiz hakkında bir şeyleri dile ilk getiren ben olayım istiyordu?

 

''Bir sorun yok.'' dedim inatlaşarak. Ona istediğini vermemekte kararlıydım. ''Binaya dönmeliyiz artık, epeydir ortada yokum. Dersi kaçırdım ve sorgulama çoktan başlamış olmalı.''

 

Hızlandım. Yanına ulaştığımda benimle yürümeye devam etti. Sanki az önce sınırları çoktan aşan biz değilmişiz gibi bir çizgi çekti aramıza. Mesafesi büyük, kendisi sessiz ancak yüzündeki ifade tüm bunlara rağmen yumuşacıktı. Ormanın okul bahçesini gören giriş kısmına ulaştığımızda duraksadım ve ''Merak etme.'' dedim. ''Sen söylemeden ben söyleyeyim, tüm bunlar aramızda kalacak. Bana karşı gösterdiğin zayıf yanını ağzıma alacak değilim. Bana güvenebilirsin.''

 

Yumuşak ifadesine bıkkın bir gülüş eşlik ederken soluklandı. ''Sence sana güvenmeseydim, en zayıf anımda yanımda olmanı ister miydim Feride?''

 

Kulaklarım birkaç saniyeliğine adımı onun ağzından duymanın şerefini yaşadılar. Birçok şeyin nedenini bilmediğim gibi, Karam'a bu derece saygı duyuyor olmamın nedenini de bilmiyordum. Başında nefret kustuğum bir adama karşı, şimdi bana adımla hitap ediyor diye kendimle gurur duyacak kadar saygılı olmamın tek mantıklı nedeni, onun lideri olduğu kategorinin bir üyesi olmamdı şüphesiz. Falanca insana karşı tanımadan oluşamayacak bu duygularım, Karam'a bir amaç için yaklaşmış olmama rağmen çoktan oluşmuştu ve ben onu daha tanımıyordum bile. Ancak anladım. Karam'a yalnızca Afra güveniyor diye güvenmeyi seçmemiştim.

 

İçgüdülerim beni ona güvenmeye itmişti. Aslanların o sonsuz ve yıpranmaz bağı, onların yanında yer almıyor olsam da hissettiğim sadakati engellemeye yetmiyordu.

 

''Neticede,'' dedim yutkunarak. ''Sen kendi çevrendekilere bile kuşkuyla yaklaşan bir adamsın. Anlık bir zayıflıkla bana içini dökmüş olman, bana güvendiğin anlamına gelmez.''

 

Kafasını iki yana sallarken gülümsemesi genişledi.

 

''Zekan beni kendine hayran bırakıyor Çaylak. Ancak her zaman kuşkuyla hareket ettiğim doğru değil. En azından o ana dek sana kuşkuyla yaklaştığım doğruydu,'' Bana doğru yaklaştı ve bakışları dudaklarıma değdi. Ardından yeniden gözlerime baktı. ''Seni öptüğüm ana dek en zayıf anımda neden yanımda görmek istediğim kişinin sen olduğunu bilmiyordum. Ama o an Çaylak, o an haklı çıktığımı anladım.''

 

''Anlamıyorum Karam.'' dedim. Bahsettiği her neydiyse, daha açık olmalıydı. Kafam yeterince karışmışken, nasıl davranacağımı ve bu öpüşmenin planlarımın gidişatını nasıl etkileyeceğini kestiremiyorken bir de kelime oyunlarıyla aklımı bulandırmak istemiyordum. ''Ne konuda haklı çıktın?''

 

''Seninle ilgili düşüncelerim konusunda.'' dedi. ''Zamanı geldiğinde anlayacaksın.''

 

Karam'a cevap vermeye hazırlandığım esnada Afra'nın telaş dolu sesi yankılandı etrafta. ''Feride!'' diye bir kez daha bağırarak koşar adım yanımıza ulaştı ancak Karam, Afra'ya başıyla selam vererek aramızdan geçip bizi yalnız bıraktı.

 

''Aklımı kaçıracaktım! Sana bir şey olduğunu sandık! Ağaçlar, Pamir, herkes seni arıyor!''

 

Karam'ın okul binasına yaklaşan adımlarını izlemekten kendimi alıkoyduğum ilk an Afra'ya döndüm ve derin bir nefes aldım. Dakikalardır başım dönüyordu. Oysa Karam'la geçirirken saydığım birkaç dakika, saatlere tekabül ediyordu. Havanın kararmaya başlayışı bunun kanıtıydı.

 

''Karam'laymışsın bir de! Üstelik gündüz vakti Feride, ya Pamir görseydi? Neden haber vermedin ortalıktan kaybolurken?''

 

Afra'ya tutundum ve bir kez daha nefeslendim. ''Neler oluyor?'' diye sordu. Susmuyordu ve susmayacaktı. Ona her şeyi anlatmam gereken kısma gelmiştik. Daha fazla saklayamazdım. Yol göstericim her şeyi bilmeli ve ona göre bir yol daha çizmeliydi benim için.

 

 

 

''Onu bulmuşsun!''

 

Barkın da tıpkı Afra gibi koşarak yanımıza gelirken ''Sıra Feride'de.'' dedi. ''Eğitmenlerin onun kaybolduğundan hala haberleri yok. Hemen giderse ortalık karışmadan konuyu kapatabiliriz.''

 

Afra bana doğru döndü ve ''İyi misin sen?'' diye sordu. Başımı sallamakla yetindim ancak iyi değildim. Karam'ın üzerimde bıraktığı etki sanki beni hasta etmiş gibiydi. Sanki bozuk bir süt içmiştim ve zehirlenmenin vücuduma ilk tepkisiydi bu şey. Sanki bayılmışım da bilincim hala açıkmış gibi hissediyordum.

 

İlk kez bir adamı öpmüştüm, mutlu olmalıydım. Unutulacak bir anı bile olsa, bunun heyecanını yaşamalı, pembeleşen yanaklarımı gizlemeye çalışmalıydım. Bense bu normal davranışlardan çok uzakta, bir yılan tarafından sokulmuşum da zehri atmaya çalışıyormuşum gibi davranıyordum. İtiraf etmekten ve başıma gelmesinden ölesiye korktuğum bu kaçınılmaz duygunun bedenime yansıyışı her defasında böyle olacaksa, kimse aşk denen şeyin güzelliğinden bahsetmemeliydi.

 

''Yürüyüşe çıkmak istemiş, sonra da kaybolmuş. Özel Olanlar göstermiş yolu, korktu sanırım.''

 

Afra durumu böylece özetleyip beni sorulardan kurtardığında hafiflemiş hissettim. En azından beni Karam'la gören bir başkası olmadığı ortadaydı. ''Müdürün odasına gitmen gerekiyor.'' dedi Afra.

 

''Gideceğim. Önce yüzümü yıkamam gerek.''

 

Birlikte binaya girdik. Hızımı henüz kontrol edemiyordum ancak Afra yanımdaydı. Kolumdan daha sıkı tutarak hızlandı ve saniyeler geçmeden Ağaçların yatakhanesinde, tuvaletteydik şimdi. Musluğu açtım, soğuk suyu yüzümle birkaç kez buluşturdum. Yetmiyor gibiydi. Alev alev yanıyordum ve saatlerce soğuk suyun altında durmak bu yangını geçirecek gibi değildi.

 

''Feride, beni korkutuyorsun.''

 

''Korkulacak bir şey yok, iyiyim.''

 

''Ne işiniz vardı ormanda? Karam'la gündüz vakti görülme riskini göze alabildiğine göre sahiden de önemli bir şey olmuş olmalı.''

 

Onu onayladım. Ancak anlatacaklarımı şu kısacık vakte sığdırmak olanaksızdı. Bu nedenle ''Sorgum biter bitmez seni bulurum.'' diyerek tuvaletten çıktım. Kendimi daha iyi hissediyordum. Zehirlenmişim gibi davranmama neden olan hisler, bir süreliğine de olsa vücudumdan çekilmişti. Ancak yatakhaneden çıktığım an koridorda Pamir'le karşılaşmak, bu hisleri iyi olanlardan ayıklayanın o olduğunu anlamama yetti.

 

''İyi misin Feride? Afra Anıl'a senin kaybolduğunu söylemiş. Anıl da bana gelip ortalarda olmadığını söyleyince,'' Soluklandı. ''Ne yapıyordun ormanda?''

 

Yalanlarımı sıraladığım bir başka adam da Pamir'di. Oysa ikisiyle de aynı taraftaydım. Aksini iddia ediyorlardı ancak onlar da aynı taraftaydı ve bunu kabullenmemeleri, içinde bulunduğum konumu düşündükçe bir tek bana zarar veriyordu.

 

''Biraz yürümek istemiştim, sonra yolumu kaybettim. Korular birbirine o kadar benziyor ki bahçeye giden yönü bulamadım.'' Afra'nın yalanını devam ettiriyordum. ''Neyse ki Özel Olanlar'ın nöbet alanından uzaklaşmamışım.''

 

Pamir'in bakışları donuklaştı. Bunun sebebini anlayamasam da ''Sana sormadan duygularına müdahale etmemi istemediğini biliyorum,'' dediğinde düşünmeyi bıraktım. ''Ama Barkın çok korktuğunu söyleyince biraz olsun rahatlamanı istedim.''

 

Anlayışı karşısında ezilmemek elde değildi.

 

''Sanırım bu kez izin almayışını görmezden gelebilirim.''

 

Pamir'in beni düşünerek yaptığı her hareket, ona kırgın olduğum anlarda bile büyüklüğüyle beni altında bırakıyordu. Dayanamıyordum. Aynı şeyi isteyen üç insanın bir arada olması gerekirken, biz bambaşka noktalardaydık ve önyargılarıyla savaşmak zorunda kalan bu üçlünün arasında tek yalancı bendim.

 

''Sorgu sırası bana geldi, gitmem gerekiyor.''

 

Pamir duvara doğru çekildi ve geçmem için bana bir alan yarattı. Ardından peşime takıldı, birlikte ana koridora çıktık. ''Seni bekleyeceğim.'' dedi. ''Konuşmak istediğim şeyler var.''

 

''Notla mı ilgili?'' diye sordum.

 

''Hayır.'' dedi. Karam'la olanlardan haberdar olabileceği düşüncesi, içimde korkunç bir endişe bırakırken ''Tamam.'' demekle yetindim. Artık olacaklardan kaçamıyordum ve yalanlarım çoktan tükenmişti.

 

#

 

Okul müdürünün odasından kapıyı tıklatarak içeri girdiğim ilk an bir ürperti sardı bedenimi. Oda öylesine soğuktu ki köşede duran bitkinin dalları buz tutmaya başlamıştı.

 

''Feride Kayacı, değil mi?''

 

Kollarımı birbirine dolayarak birkaç adım ilerledim. İhtişamlı masanın diğer tarafında tek başına, bir tahta kurulmuş gibi oturan biri vardı. Tok sesi tüm odaya yayıldı, konuştuğunda ağzından çıkan buhar bir süre sonra yok oldu. Bu kişi okul müdürü Gürkan Yenilmez olmalıydı. Onunla daha önce hiç karşılaşmamıştım, adını yalnızca eve gelen kabul mektubundan hatırlıyordum.

 

''Evet efendim, benim.''

 

''Geç,'' dedi. ''Otur şöyle.''

 

Özel Olanlar'ın yetenekleriyle sorgulanacağımızı öğrendiğimde daha başka bir sorgulama sistemi hayal etmiştim. Doğrusu müdürün karşısındaki boş koltuğa oturmak, beni bir sorgudan ziyade terapiye girecekmişim gibi hissettirince gülümsemeden edemedim.

 

''Ben Alef.'' diyerek elini uzatan kişiyi zaten tanıyordum. Ancak o ilk kez karşılaşıyormuşuz izlenimi yaratmak için ufak bir çaba içine girmişti bile. Uzattığı eli sıktım, ardından bir başka Özel Olan'la daha tanıştım.

 

''Hüma.'' dedi tokalaşma gereksinimi duymadan. Soğuktu. Alef son derece nazik biriydi ancak Hüma onun tam zıttı biri olduğunu bakışındaki küçümsemeyle bile belli ediyordu.

 

''Yalnızca iki Özel Olan tarafından mı sorgulanacağım?'' Merakıma yenik düşmüştüm. Kapsamlı güvenlik önlemleri alındığından söz eden ve bu konuda endişe duymamızı istemeyen kurul üyeleri, anlaşılan bu işi geçiştirecek ve sonucunda ellerinden geleni yaptıklarını söyleyerek konuyu bir kez daha kapatacaklardı. Pamir'in endişeleri haklı çıkacak diye korkuyordum.

 

''Sen birinci dönemsin ve üstelik bir Ağaçsın. İki değil, tek Özel Olan bile seni bildiklerin konusunda öttürmeye yeterli olacaktır.''

 

Hüma'nın aşağılayıcı bir tonla kurduğu cümlelerin ardından öfkelendim. ''Anlaşılan siz de bir Aslansınız.'' dedim tek kaşım havalanırken. ''Aksi halde bu küstah tavrınızın başka bir açıklaması olamaz.''

 

Gürkan Bey'in hafifçe öksürerek aramızdaki çekişmeye bir son vermek istediği açıktı. Yine de gözlerimi Hüma'dan ayırmadım. Sinir denen illet beni ele geçirdiğinde istemediğim şeyler yapardım hep. Normalde cesaret edemeyeceğim şeyler. Örneğin masum bir çocuğu karşı kaldırıma fırlatmak gibi. Böyle bir şeyin yaşanma ihtimalini aklıma getirdiğimdeyse, gözümde canlanan senaryo kesinlikle benim zararıma olurdu. Güçlerini henüz kontrol edemeyen bir Çaylak, bir Aslan olsa bile karşısına çıkan eğitimli ve yeteneklerini en iyi şekilde kullandığı için Özel Olanlar'a seçilen biriyle baş edemezdi.

 

Daha ilk andan nefretimi kazanan Hüma'yı içimden tebrik ettim. Çünkü yaşamım boyunca bu bir ilkti ve ilklerin bugün yakamı bırakmaya niyeti yoktu.

 

''Alef sana bazı sorular soracak Feride.'' Gürkan Bey yeniden konuşmaya başladığında dikkatimi ona vermek konusunda zorluk çekiyordum. O an yalnızca Hüma'ya inat, aslında bir Ağaç olmadığımı haykırma ve gururlu bir bakış atarak onu bozguna uğratma isteğimle mücadele içindeydim. ''Hüma da gücünü kullanarak bu sorulara verdiğin cevapların doğruluğunu test edecek.''

 

''Bu kadar mı?''

 

''Küçük Hanım'a sanırım ikinci dönemlere uyguladığımız tarifeyi uygulamalıyız hocam. Anlaşılan basit bir sorgunun yetmeyeceği kadar çok şey biliyor.''

 

''Hüma, lütfen.'' dedi Alef. Ancak Hüma susmadı. ''Şahsen ben kendisinden şüphelendim. Birinci dönemler arasından sorgu sistemi hakkında eleştiride bulunan tek kişi bu Çaylak oldu. Sırf bu sebepten bile ikinci kademeyi uygulamakta bir sakınca görmüyorum.''

 

''Ben görüyorum.'' diyerek araya giren bu kez Nedim Hoca oldu. ''Feride'nin bir şey sakladığı yok. Onlara sorgulamadan bahsederken sürecin zor işleyebileceğinden de söz ettim. Dahasını beklemek ve beklediğini bulamadığında buna şaşırmak her öğrencinin hakkıdır. Hem de her konuda.''

 

''Elbette haklısınız hocam. Birinci dönem bir öğrenciye, ikinci kademe sorgulamanın uygulanması gibi bir kuşkuculuk söz konusu olamaz.''

 

Gürkan Bey fikrini yeniden dile getirdiğinde ''Ya katil birinci dönemlerden biriyse?'' diye sordum. ''Ya geçen sene yaşanan olaydan bağımsız bir şeyse bu?''

 

''Elimizde birtakım kanıtlar var Feride. Bu kanıtlar katilin aynı kişi olduğuna ve bu nedenle birinci dönem olamayacağına işaret ediyor.'' Açıklayan Alef'ti. Bakışlarıyla bana susmam gerektiğini söylüyordu ve ben bunları zaten biliyor olmama rağmen neden inatlaşmaya devam ettiğimi bilmiyordum.

 

''O halde neden birinci dönemler de sorguya giriyor? Madem eminsiniz katil olmadığımızdan...''

 

''Çünkü tatlım,'' dedi ellerini cebine yerleştiren Hüma. ''Siz birinci dönemler katil değilsiniz ama bir şeyler biliyor olabilirsiniz. Ve ben, yalan söyleyip söylemediğinizi anında anlayabilirim.''

 

''Hüma bir Yılan ve yalan söyleyip söylemediğini kolayca anlayabilir Feride. Çünkü zihninden geçenleri okuyabiliyor.''

 

İşte bu kez şaşırmıştım. Hüma da tıpkı Deniz gibi bir Yılandı ve aynı güce sahiplerdi. Tıpkı Alef ve benim aynı güce sahip olduğumuz gibi. Özel Olanlar'a yalnızca Aslanların girebildiğini düşünerek aptallık etmiştim. Üstelik Hüma'nın konuşmalarındaki iğneleyici tavrı bir Aslana yakıştırmış ve bunu sesli bir şekilde dile getirerek onu yüceltmiş bulunmam hoşuna gitmişe benziyordu. Burnu havada duruşuyla gözlerini devirirken kesinlikle eğleniyordu.

 

Hüma'yı sahiden de sevmemiştim.

 

''Artık sorguya geçelim, fazla uzadı bu tantana.''

 

Gürkan Bey yerinde huzursuzca kıpırdandı. Ardından eliyle bir işaret verdi ve Alef tam karşıma, Hüma da yanımdaki koltuğa oturdu. Yılan mezunu elini omzuma yerleştirdi ve Alef ilk sorusunu sorarak sorguya başladı.

 

''Aslı'nın oda arkadaşın olduğu doğru muydu Feride?''

 

''Evet.''

 

Hüma birkaç saniyeliğine gözlerini yumdu ve yeniden açtı. Onun herkese karşı aynı tavrı takındığından şüphem yoktu ancak bana bilendiğini hissediyordum. ''Doğru.'' dedi. Bakışlarında yalanımı yakalama isteği seziyordum. Bu da içgüdüsel olarak Engelleme kullanmama yol açtı. Nedeni bilinmez bir şekilde onu alt etmek, yeteneği konusunda başarısızlığa uğratmak istedim.

 

Hüma'dan aldığım enerji beni öylesine rahatsız ediyordu ki bana dokunuyor oluşundan bile rahatsızlık duyuyordum. Hayatımda ilk kez bir insana karşı böyle duygular beslediğimi düşünecek olursak, hislerim kesinlikle yanılgı olmamalıydı.

 

''Aslı'yı yerde yatıyorken gördüğünde başında kimler vardı?''

 

''Nedim Hoca, üçüncü dönemlerken Karam ve ikinci dönemlerden Deniz.''

 

Cümlemin ardından Alef bakışlarını Hüma'ya çevirdi ancak Hüma sessizliğini koruyordu. Ardından öfkeyle ''Engelleme kullanıyor!'' diye çıkıştı. ''Zihni birden karardı, hiçbir şey göremiyorum.''

 

Yalnızca düşünceleri okumuyor muydu?

 

''Engelleme mi kullanıyorsun Feride?'' diye sordu Nedim Hoca. Başımı iki yana sallayarak onu yanıtladığımda yalan söylüyordum. Zihnimi serbest bıraktım ve ''Belki istemeden olmuştur.'' dedim. ''Tekrar deneyelim.''

 

''Lütfen rahat ol. Hüma yalnızca zihninden geçenleri okumuyor, aynı zamanda düşündüğün şeylerin yaşandığı anları görebiliyor. Paniğe kapılıp Engelleme kullanırsan senin için negatif bir raporlama yapılır ve bu da ikinci kademe sorguya girmen gerektiği anlamına gelir.''

 

Gürkan Bey'in açıklaması bu kez beni korkutmuştu. İkinci kademe sorgu olarak adlandırdıkları şey her ne içeriyorsa, Nedim Hoca bunu duyduğu her an tedirgin oluyordu ve bunun olmaması gerektiğini savunuyordu. Korkum, merakıma ağır bastığında Engelleme kullanmayı bıraktım ve ''Dediğim gibi hocam, panikten olmuş olabilir. İstemeden...'' dedim.

 

''Kesin öyledir.''

 

Hüma'nın fısıltılı sözlerini yalnızca Alef ve ben duymuştuk. Elini yeniden omzuma yerleştirdi ve gözlerini yumdu. Alef aynı soruyu bir kez daha sorduğunda verdiğim cevap bu kez Hüma tarafından onaylandı. Sorgunun devamında o geceye ait görüntüleri zihnimde canlandırmama neden olacak birkaç soru daha soruldu. Ardından ''Çıkabilirsin Feride.'' dendi. Oturduğum koltuktan kalkarak kapıya ulaştığımdaysa Hüma bir şeyler için itiraz etmeye hazırlanıyordu ancak kimse onu dinlemedi.

 

#

 

Odadan çıktığımda Pamir söylediği gibi beni bekliyordu. Beni gördüğü an ''Bir sorun yok değil mi?'' diye sordu. ''Bu kadar uzun sürmemeliydi.''

 

''Aslı'nın buradaki ilk arkadaşı olduğum için bana fazladan birkaç soru daha sordular.'' Yüzüm düştü, öfkem hala tazeydi. ''Özel Olanlar'dan bir kız katıldı sorguma. Biraz sürtüştük, bilerek soruları uzattı.''

 

''Hüma'yla tanıştın demek.'' Pamir'in onu tanıyor oluşuna şaşırmadım. ''Geçen yıl mezun oldu. Okuldan ayrılır ayrılmaz Özel Olanlar'a seçildi.'' dedi. ''Yalnızca bir ve ikinci dönemlerin sorgusunda yer alacağını duydum. Sinir bozucu biridir.''

 

''İkinci kademe sorgunun içeriğini biliyor musun?'' diye sordum bir umut. İçeride sırf merakımdan kendimi şüpheli göstererek az kalsın ikinci kademe sorguya kalacağımdan elbette ki söz etmeyecektim.

 

''Aslında çok fikrim yok. Alef biraz söz etmişti,'' dedi. ''Seni bayıltıyorlar ve vücudunun her bir noktasına sızıyorlar. Zihin gücü olanlar kafanın içiyle, duygularla ilgili gücü olanlarsa bedeninle ilgileniyor.''

 

''Bir insanın bilinci açık değilken bunu yapmaları mümkün mü?''

 

''Daha duymadığın birçok özel güç var Feride. Özel Olanlar'a seçilmek sırf bu nedenden zor. Yalnızca özel bir güce sahip olmak değil, sahip olduğun gücü nasıl kullandığındır onları ilgilendiren. Sorgulananlar için zor bir süreç, evet ama ameliyat ediliyorlarmış gibi düşün.''

 

''Nedim Hoca ikinci kademe sorguya sıcak bakmıyor gibiydi, konuşmalarından bunu anladım.''

 

''Öğrencilerin tüm özel alanına müdahale etmiş olacaklar ve gördükleri, duydukları, hissettikleri her şey raporlanacak. Nedim Hoca'nın öğrenciler konusundaki hassasiyetini biliyorsun. Bu yüzden tepkili olmalı ama sorgulamanın amacı da bu. Yapılacak bir şey yok.''

 

Yürümeye başlamıştık. Yemek saatine çok az bir zaman kalmıştı ve Pamir'in aceleci tavırları bir an evvel benimle konuşmak istediğini ortaya seriyordu. ''Bu taraftan.'' diyerek beni yönlendirdiğinde yine okulun hiç bilmediğim bir tarafında bulmuştum kendimi. Koridor sakindi, in cin top oynuyordu.

 

''Neden bu kadar sessiz?''

 

''Binanın bu kısmında ders işlenmiyor. Öğrenciler buraya nadir gelir.'' Muzip bir bakış atarak ''Genelde öpüşmek için burayı kullanırlar.'' dedi. ''Koridorda kamera yok. Aslında yatakhanelere gizlice girip çıkmayı sağlayan kısımdır burası. İlerdeki merdivenler doğruca yatakhanelere açılan gizli kapılara gider. Eğitmenler buraya girişi henüz yasaklamadılar çünkü buranın varlığından haberimizin olduğunu bilmiyorlar. Oldukça dikkatliyizdir.''

 

''Burayı sık sık kullanıyorsun anlaşılan. Bilmediğim bir sevgilin falan mı var?''

 

Cevap vermedi. Bu aklımda bir soru işareti bırakırken ''Gerçi duymaları an meselesi, birinci dönemlerden bir çocuk bile burayı keşfetmiş.'' dedi. Şimdi sorgulayan oydu. ''Üstelik gizlice girdiği yatakhane de sizin yatakhanenizmiş.''

 

''Kim söyledi bunu?'' diye sordum. Ağaçların yatakhanesine gizlice giren kişinin kim olduğunu biliyordum. Kerem sırf Duru'yu görebilmek için hafta sonundan beri yatakhaneye geliyordu ve biz de Ağaçlar olarak bu sırrı saklamaya karar vermiştik.

 

''Kerem diye bir çocuk. Sanırım Ağaçlardan bir kıza tutulmuş, kaçıp kaçıp yatakhanenize giriyormuş. Ama sen bunu zaten biliyordun değil mi? Hiç şaşırmadın, yoksa bilmediğim bir sevgilin var ve o kişi Kerem mi?''

 

Şakayla karışık sorduğu sorunun, bana inat sorulmuş bir sorudan daha fazlası olmadığını biliyordum. Bu nedenle aynı onun gibi davranarak sorusunu yanıtsız bıraktım. ''Birine söyleyecek misin?'' Kafasını iki yana salladı. ''Aşıklara saygım sonsuzdur. Ama böyle giderse kendi kendini ifşa edecek, onu gördüğümde göze batmaması için güzel bir uyarıda bulunacağım.''

 

Pamir'in ne düşündüğünü anlamak, neyi neden söylediğini tahmin etmek, Karam'ı anlamaktan daha zordu. En azından Karam'ın duygularını, donuk ifadesinin ardına gizlediğini biliyordum. Pamir'se duygu kontrolündeki başarısı sayesinde her duyguyu aynı anda yaşıyor gibi görünüyordu ve sahici öfkesi hariç ne hissettiğini anlamak imkânsız bir hal alıyordu o istemedikçe.

 

''Biliyor musun?'' dedi birden. ''Bana yardım edeceğini söylediğinde katilin bulunması için bana bu denli destek olabileceğini hiç düşünmemiştim.''

 

''Bir Ağaç olduğumu düşündüğün için mi?''

 

''Hayır, ne haddime?'' Bir Ağaç olduğumu sandığı zamanlar bile beni küçümser en ufak bir harekette bulunmayışı, doğru söylediğini kanıtlıyordu. ''Neden o halde?'' diye sordum.

 

''Yeniydin, yabancıydın. Sanki kendi kavganmış gibi benimsedin kavgamı, buna şaşırıyorum yalnızca.''

 

''Bu sadece senin kavgan değil Pamir.'' diyerek bir hatırlatmada bulundum. Bu hepimizin kavgası olmalıyken katilin peşine düşen bir avuç insan olmamızdı asıl şaşırılması gereken.

 

''Haklısın. Bazen kurduğum cümleler, söylemek istediklerimin önüne geçiyor işte.'' Pamir sonunda adımlarını durdurup duvara yaslandı, kollarımı önümde birleştirip karşısına dikildim. ''Hiçbir ilerleme gösteremedik Feride. Umutsuzluğa kapılıyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum, yaptığımı sanıyorum ve bir de bakıyorum ki koca bir hiç var elimde.''

 

''Notu aynı kişinin bıraktığını biliyoruz ama artık. Bu bir ilerleme değil mi?''

 

''Elbette değil.'' dedi. Sesi sitem doluydu. ''Boktan bir notu bularak katile ulaşabileceğimi sanıyordum ama son söylediklerin buna aslında ne kadar uzak olduğumu hatırlattı bana.'' Söylediklerimin onu olumsuz yönde etkilemiş olabileceğini hiç düşünmemiştim. ''Bana katili bulmak isteyişimden çok, katilin Karam olduğunu ispat etmek isteyişimi hatırlattığından beri uyuyamıyorum.'' dedi. ''Haklıydın. Karam'ı kafamda baş şüphelim yaparken aslında birçok şeye kapattım gözlerimi. Şimdiyse işin içinden çıkamıyorum.''

 

İstediğim son şey Pamir'i umutsuzluğa itecek şeyler söylemekti. Onun bu konudaki bilgisi, Alef'le olan dostluğu ve hırsı sayesinde birçok kanıt elde edebilirdik. Yalnızca biraz motivasyona ihtiyacı olduğunu sezinliyordum. Tıpkı Karam gibi o da yorulmuştu ve bu son derece haklı bir isyandı.

 

''Sana tüm o cümleleri kurarken anladığın şeyleri kastetmedim Pamir. Evet, Karam hakkında söylediklerimin arkasındayım ama kendine haksızlık ediyorsun. Notu senin sayende bulduk. Nedim Hoca'nın notu neden saklamak istediğini senin Alef'le olan dostluğun sayesinde öğrendik. Yapabileceğimiz her şeyi zaten yapıyoruz.''

 

''Fazlası gerekiyor.'' dedi. Gözleri doldu ancak bakışlarını kaçırdı ve kısa süre içinde topladı kendini. Duygularını yönetebilen biri olmak tam da böyle anlarda işe yarıyor olsa gerek diye düşünmeden edemedim. Kimsenin zayıf anlarınıza şahit olması gerekmiyordu. Güçlü durmak ve gizlenmek oldukça kolaydı. Oysa Pamir'in benim yanımdayken kendini gizlemesine ihtiyacı yoktu. Ben onu yargılamazdım.

 

Tıpkı Karam'ı yargılamadığım gibi.

 

''Semih'e bir söz verdim Feride. Sen de Aslı'ya,'' derin bir nefes aldıktan sonra ''Sanırım biraz ileri gitmenin zamanı geldi.'' diyerek noktaladı cümlelerini.

 

''Ne demek bu?''

 

''Aslında seninle konuşmak istediğim şey buydu.'' Onu daha önce böyle kararlı görmediğimi fark ettiğimde tehlikeli bir şeyin peşine düşmek üzere olduğunu anlamıştım. ''Sorgular tamamlandığında,'' diyerek nefeslendi. ''Raporları çalacağım.''

 

''Sen delirdin mi? Bu çok riskli.'' Pamir aklını kaçırmış olmalıydı. ''Bu kez Nedim Hoca'nın odasına girmekten değil, okul müdürünün odasına girmekten bahsediyorsun Pamir. Üstelik Özel Olanlar her yerdeler, bu şüpheleri üstüne çekmekten başka bir işe yaramaz.''

 

''Bizi katile bir adım daha yaklaştıracak tek hamle bu. Çok düşündüm. Eğer raporlara ulaşabilirsem, ihtimaller daralır.''

 

''Alef?'' diye sordum. ''Alef sana raporlardan söz etmez mi? Zaten böyle anlaşmadınız mı?''

 

''Alef'in de yapabileceklerinin bir sınırı var Feride. Bana Gürkan Yenilmez'in odasına girmem için yardım edecek ama raporlara ulaştıktan sonrasına karışamaz. Onu daha fazla riske atmak istemiyorum. Hüma'nın gözü üzerimizde, Alef'le olan dostluğumuzu biliyor ve şüphelenmeye başladı bile. Bunu kendim halletmeliyim.''

 

Sıkıntıyla iç çektim. O kızın bir yerlerde daha karşıma çıkacağını çok iyi biliyordum. ''Bu çok riskli.'' dedim yeniden. ''Hem diyelim ki dediğin gibi oldu, raporlar bize birilerini işaret etti. Sonra ne yapacağız?''

 

''Kuruldakilerin bu sorgulamanın ardından her şeyi örtbas edeceğine eminim. Okulun kapanmasını tıpkı öğrenciler gibi eğitmenler de istemiyor Feride. Raporlarda yazılanları bizden saklayacaklarını biliyorum. Tıpkı notu sakladıkları gibi.''

 

''Yani asıl amaçlarının katili bulmak olmadığını mı kastediyorsun?''

 

Sorguya girdiğim andan beri aklımı kurcalayan şey, tam da buydu.

 

''Evet, bu yalnızca ailelerin gözünü boyamak için kurdukları bir oyun. Alef sorguların yeteri kadar detaylı olmadığını düşünüyor.'' Bir kez daha nefeslendi. ''Önemli olan tek şey ihtimallerin daralması Feride. Raporda yazılanları bilirsem, kimin en çok şüphe çektiğini de bilirim ve nottaki el yazısıyla, o kişinin el yazısını karşılaştırabilirim. Bu da bizi Semih ve Aslı'nın katilini bulmaya bir adım daha yaklaştırır. Hem bu kez elimde görmezden gelemeyecekleri bir kanıt olacağından, kurul beni ciddiye almak zorunda kalacaktır.''

 

Zekiydi. Pamir'in umutsuzluğa kapıldığını sanırken yanılmıştım, yalnızca yol değiştirmişti. Üstelik söylediklerimi dikkate alıp artık Karam'ın ya da Aslanların dışında birilerinin katil olabilme ihtimalini düşünüyor olması büyük bir adımdı. İşte şimdi ilerlemeye başlamıştık ve Pamir'i yalnız bırakmaya niyetim yoktu.

 

''O halde ben de seninle geleceğim.''

 

''Bunu aklından bile-'' diyecekken sözünü hızla kestim.

 

''Eğer planı anlatırken biz diyebildiğin tek bir cümle bile varsa -ki var- ben de varım demektir Pamir. Seni yalnız bırakmayacağım, bu bizim kavgamız.''

 

#

 

Akşam yemeğinin ardından yatakhaneye döndüğümde, geçirdiğim günün stresini üzerimden atabilmek için sıcak bir banyoya girmiştim. Karam yemek salonunda yoktu. Deniz'in rahatsız edici bakışları arada bir masamıza uğruyordu. Pamir plan yüzünden olsa gerek oldukça düşünceliyken Afra'nın aklı da bendeydi. Masada keyfi yerinde olan yalnızca Anıl'dı ve Barkın da sahte neşesiyle ona eşlik ediyordu. Çünkü onun da Işık'ı düşündüğünü biliyordum.

 

Kendimi bir an evvel yatağıma atmak ve uyumak istiyordum ancak hem yaşadıklarımın etkisi hem de yaşayacaklarımın korkusu buna izin vereceğe benzemiyordu. Afra da öyle. Herkes uyuduktan sonra ortak kısımda buluşacaktık ve ben ona ondan sakladıklarım da dahil her şeyi bir bir anlatacaktım.

 

Çok geçmeden odalardan horultular yükselmeye başladı. Odada uyuyan diğer kızların düzenli nefes alışverişleri uykuya daldıklarından emin olmamı sağlarken kalktım ve parmak ucumda ilerleyerek Afra'ya işaret verdim. Odadan önce ben çıktım, ardından Afra geldi.

 

Ona daha önce eksik anlattığım ve beni allak bullak eden cümleleri, Karam'ın artık bana güvendiğini ve bunu bana beni öperek gösterdiğini, sorgumu, Hüma'yı, Pamir'in planını ve katili bulma ihtimalimizin arttığını kısaca özetledim.

 

Verdiği ilk tepki ''Şaka mı bu?'' oldu. Ardından ''Karam'ın sana güveniyor olması olağanüstü. Bu her şeyi kolaylaştıracak.'' dedi. Sonra ''Ne!'' diye çıkıştı. ''Ne demek Karam beni öptü? Nasıl olur?'' En çok bu konuda oyalandı. Ben anlatmayı sürdürürken bir süre odaklanamadı söylediklerime. Tekrar bu konuya döneceğinin altını çizerek sorgum hakkında yorumlarda bulunurken Hüma'nın adını duyduğunda yüzü buruştu. Ondan hazzetmediği ortadaydı. Pamir'in planı onu ürküttü. Zekice buldu ancak alacağımız riski düşününce bizi aptallıkla suçladı. Bize yardımcı olacağını, işimizi kolaylaştırmak için bir şeyler bulacağını söyledi. Pamir'in bana tamamen güvendiğine emindi artık, ona olan kırgınlığımı dile dökmemin işe yaradığını düşünüyordu.

 

Sonunda Afra her şeyi öğrendiğinde koca bir saati devirmiştik. Her ihtimalin üzerinden geçmiş, olabilecekler üzerine uzun uzun konuşmuştuk ancak kaçamayacağım o konuya geldiğimizde parmaklarımı birbirine kenetledim.

 

''Karam'ın her zaman kafa karıştırıcı davranışları vardı Feride. Güzel bir kızsın, sen ona yakın olmaya çalışırken seni yanlış anlamış olabilir. Ama bu konuda ona güvenemezsin.''

 

''Karam'a güvenmem gerektiğini söyleyen sen değil miydin?''

 

Kafama usulca vurdu ve ''Gönül işlerinden bahsediyorum, ahmak!'' dedi. ''Karam'ın bir anı diğerini tutmaz. Özellikle de aşkla işi olmaz Feride. Neden böyle davrandığını anlayamıyorum, benim bile kafamı karıştırdı bu durum.''

 

Karam'ın hayatına bu zamana dek kimsenin girmemiş olabileceği imkansızdı ancak daha önce kalbine girebilmeyi başaran birinin olmadığını çok net anlamıştım. Sessiz kaldım. Onu iyi tanıyan birinden bunları duymak, midemin ezilmesine neden oluyordu. Henüz aramızda olanlara bir anlam yükleyemiyorken, hiçbir zaman yüklememem gerektiğini duymak bana tokat etkisi yaratmıştı.

 

''Sana bir şey soracağım ve dürüst olmanı istiyorum. En azından bana karşı...'' Sorusunu tahmin edebiliyordum. Kendime veremediğimden emin olduğu bir cevabı yüksek sesle dile getirmemi ve ona sunmamı istiyordu. ''Karam'dan etkileniyor musun?''

 

''Hayır!'' dedim anında inkâr ederek. Etkilenmek böyle bir şey değildi. İyi olan şeylerden etkilenirdi insan. Kendine edilen yardımdan, anlayışlı birkaç sözden, düşünüldüğünü bilmekten etkilenirdi. Bunları göz önüne alınca etkilenmek eylemini Karam'a karşı değil, Pamir'e karşı gerçekleştiriyor olmalıydım.

 

''Dürüst ol Feride, ne hissediyorsun ona karşı?''

 

Omuz silktim. ''Bilmiyorum,'' dedim acı çeker gibi ifadeyle. Sahiden de Karam'dan bahsetmek sol tarafımda bir sancıya neden oluyordu ve bu beni korkutuyordu. ''Anlatacağım, tamam.'' Toparlandım ve ayaklarımı kalçamın altına alarak biraz doğruldum. ''Öncelikle bana cevap ver. Eğer ondan hoşlanmış olsaydım iyi şeyler hissediyor olmam gerekirdi değil mi?''

 

''Elbette.''

 

''Hissetmedim Afra. İyi şeyler hissetmekten çok uzaktım. Belki delirdiğimi düşüneceksin ama Karam bana yaklaştığında biri beni boğuyor gibi hissettim, nefes alamadım. Beni öptüğündeyse başım öyle bir döndü ki hastalandığımı sandım bir an için. Sanki beni öperken zehrini içime akıttı ve beni bayıltacağını anladığı an dudaklarımı sömürmeyi bıraktı. Düşeceğimi sandım, midem öyle garipti ki... Göğüs kafesime doğru bir şeyler süzüldü sanki midemden. Dilim bağlandı, konuşmayı unuttum. Anlıyor musun, hiç iyi değildi hissettiklerim. Tüm bunlar olurken ben sadece korkuyordum.''

 

''Eyvah!'' dedi Afra. Koltuktan kalktı ve birkaç volta attıktan sonra yeniden oturdu. ''Eyvah ki ne eyvah!'' dedi yeniden. ''Bu hiç iyi olmadı. Hiç!''

 

''Ne diyorsun Afra?''

 

''Mahvolduk diyorum! Planladığımız her şeyi batıracak tek bir şey vardı ve gerçekleşti. Başından beri bundan korkuyordum.''

 

''Açık ol. Ne demek istiyorsun?''

 

Elini elimin üzerine koydu, yüzünde yarı endişe yarı sevinç kırıntıları vardı. ''Bu elbette hoşlantı değil, etkilenmek değil.'' dedi birden. Bana hak verişi, kafamdaki soru işaretlerine bir son vereceğinden ferahlamıştım ancak Afra cümlesinin devamıyla yepyeni bir korkunun bayrağını dikti kalbimin tam ortasına.

 

''Sen Karam'a aşık olmuşsun Feride.''

 

#

 

Ertesi sabah kahvaltı masasında kalabalıktık. Işık da bizimleydi. Afra'nın cümleleri kafamın içinde dolanıp durmaya devam ettiğinden Engelleme kullanıyordum. Bir yandan bir şeyler yiyor, bir yandan sohbet ediyorduk ancak odaklanmakta öyle sıkıntı yaşıyordum ki bir süre sonra konuşmamaya karar vererek sessiz kaldım. Böyle daha az dikkat çekiyordum.

 

Afra'nın bakışları devamlı üzerimdeydi. Hissettiklerim konusunda oldukça emindi ve bu beni sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Nasıl olurdu da böylesine korktuğum, bana yaklaştığında hasta gibi hissettiğimi söylediğim birine aşık olabilirdim? Aşk iyi şeyler getirmez miydi beraberinde? Kafam allak bullak olmuştu. Ne Pamir'le olan planımızı düşünebiliyordum ne de devam eden sorguları. Sırf Aslanların masasına gözüm takılmasın diye sırtımı onlara dönerek oturmuştum. Bu bile dikkatimi dağıtmaya yetmiyordu.

 

O esnada yemek salonunun girişinde bir gümbürtü koptu.

 

''Sana son kez söylüyorum! O kız başına bela açmaktan başka bir işe yaramayacak!''

 

Duyduklarımızla beraber her birimiz sesin geldiği yöne doğru dönmüştük. Deniz'di bağıran. Ağlamıştı, berbat görünüyordu. ''Senin için onca şey yaptım Karam! Onca şey! Ve sen beni bu şekilde mi uzaklaştıracaksın kendinden?''

 

''Eğer benden uzaklaşmanın tek tolu buysa, evet.''

 

Karam, Deniz'e göre oldukça rahat bir ifadeyle kapının girişinde dikiliyordu. Birkaç kez adım atmak istedi ancak Deniz önüne geçerek ona engel oldu. Aslanların tümü ayaklanmıştı. Yılanlarsa tetikteydi. Neler olduğunu öğrenmek isteyen meraklı insanların tümü Deniz ve Karam'ı izliyordu, bizim masanın tamamı da öyle.

 

''Anlattıklarıma kafan basmıyor madem, ben de gösteririm o halde.''

 

Bir kez daha adım attığında Deniz ona engel olamadı, tek yapabildiği çaresiz bir bakış atmak oldu. Öfkeden delirdiği her halinden belliydi ancak Karam'a karşı duyduğu korku onu harekete geçmekten alıkoyuyordu. Karam'ın adımları hızlandı, yön değiştirdi, bu tarafa doğru döndü.

 

Ne oluyordu?

 

Kalbim ben buradayım der gibi atmaya başladı. Karam adımladıkça, daha da hızlı atıyordu ve bu defa midem de bulanmaya başlamıştı. Masanın önüne gelerek tam önümde dikildiğinde göz göze geldik. Yemek salonundaki herkesin gözü Karam'ın ve dolayısıyla benim üzerimdeydi. ''Nefes al Çaylak.'' dedi önce. Karşımda bir hareketlenme olduğunda Afra'nın da ayaklananlar arasına katıldığını anlamıştım. Ancak hareket edemiyordum, vücudum tüm işlevini kaybetmiş gibiydi.

 

Ta ki Karam çatal tutan elimi kavrayarak beni ayağa kaldırana dek.

 

''Şimdi görüyorsun değil mi Deniz? Ben bir şey söylüyorsam doğrudur.'' Deniz yumruklarını sıkıyor, deli gibi titriyordu. ''Ben istemiyorum diyorsam, bir sebebi vardır.'' Karam'ın sesi yüksek değildi ancak yankısı sürdükçe sürdü. ''Ben bir şey hissediyorsam, saklamam.'' Parmakları parmaklarıma kenetlenmişti ve bu kez mavilerini gözlerime dikerek devam etti. "Bana bunları hissettiren biri varsa, elinden tutarım."

 

 

 

Deniz yemek salonunu öfkeden çıldırmış haliyle terk etti. Yılanlardan birkaç kişi de koşar adım salondan çıktı. Karam hala elimi tutuyor, gözlerime bakıyor ve dahası gülümsüyordu. O anın içinde kaybolma isteğim, zamanı durdurma isteğim Afra'yı haklı çıkarırken kendime itirafım gecikmedi. Gülümsediğimi ancak yere düşen porselen tabağın kırılmasıyla kendime geldiğim an fark etmiştim.

 

Başımı masaya doğru çevirdiğimde önce Afra'nın korku dolu bakışlarıyla karşılaştım.

 

Ardından Pamir'in hayal kırıklığına bulanmış ifadesi çarptı gözlerime.

 

Karam'ın elini bıraktım ancak çok geçti. Pamir yemek salonunu terk edenler arasına katılırken, gözlerimin dolmasına engel olamadım.

Loading...
0%