@gulsahcan
|
Uğultular gittikçe artıyordu. Salondaki herkesin gözü üzerimizdeyken, en çok da Aslanlar'ın bakışları hapsediyordu beni bulunduğum yere. En çok onlar konuşuyor, en çok onlar çatık kaşlarını sergilemekten korkmuyorlardı.
''Ne demek oluyor bu?'' diye sordu içlerinden biri.
''Bu olamaz Lider, kurallarımız var!''
''Kendinde misin Karam?''
Liderleri az önce, hor gördükleri, yok saydıkları ve belki de nefret ettikleri Ağaçlar'dan birinin elini tutarak, her şeyi yerle bir edecek bir gösteride bulunmuştu ve Karam'ın bu hamlesinden haberdar olmadıkları, yüzlerindeki şaşkın ve öfke dolu bakışlardan son derece belliydi. Yine de neden bu denli öfkeli olduklarına anlam veremiyordum. Karam'sa hiçbir soruyu yanıtlamadı. Bunun yerine bana doğru eğildi ve kulağıma ''Seni ormanda bekliyor olacağım Çaylak,'' diye fısıldadı. ''Bu gece.''
Aslanların masasına doğru yürüdü. Beni tüm bu karmaşanın ve soru işaretinin ortasına iterek hiçbir şey olmamış gibi ailesinin yanına gitti ve onlara verdiği tek bir işaretle her birini peşine taktı. Aslanlar salondan çıktıkları an bir hareketlenme oldu, birçok şey söylendi, sesler yükseldi. Duyamıyordum. Duymayı istemiyordum.
''Afra,'' dedim sesimin titremesine engel olamazken. ''Çıkar beni buradan!''
Afra kolumdan tutar tutmaz gözlerimi yumdum. Yalnızca bir saniyeliğine ayaklarım yerden kesildiğinde, gücünü kullanarak beni başka bir yere getirdiğini anlamıştım. Bahçede, asansöre yakın bir yerdeydik.
''Az önce yaşananlar bir rüya mıydı, yoksa ben kafayı mı yiyorum?'' Bakışlarındaki endişe ve sorgulama sürüyordu. ''Karam az önce, tüm kategorilerin gözü önünde elini tuttu Feride. Bu nasıl olur?''
Afra düşünceliydi, benimle konuşmaktan ziyade, kendiyle konuşuyor, hatta tartışıyordu. Şaşkınlığını anlayabilirdim ancak yansıttığı duygu kesinlikle şaşkınlıktan fazlasıydı.
''Mantıklı değil, hiç değil.''
Daha çok korkuyordu sanki. Hala elimde hissettiğim baskı, Aslanlar'ın Karam'a verdiği tepki, Pamir'in öfkeyle salondan çıkışı... Hepsini bir kenara koyarak Afra'yı izlemeye başladım. Davranışlarındaki kuşkunun sebebini öğrenmek istiyordum.
''Çok garip.'' diye söylendi bir kez daha. Ardından volta atmaya başladı. ''Birinci dönemde bile olmadı bu.'' dedikten sonra sustu. ''Bir şeyin peşinde olmalı.'' Sesli düşündüğünü fark ettiği an bakışlarımız buluştu.
''Ne oldu birinci dönemde?''
Bana anlatıp anlatmamak konusunda tereddütte kaldığı bir şey söylemek üzere olduğunu anlayabiliyordum.
''Ne oldu Afra, söyle lütfen!''
''Emin değilim. Ya düşündüğüm gibi değilse?''
''Lütfen!''
Israrımın ardından ''Bak,'' dedi son derece yumuşak bir ses tonuyla. Ellerini kollarıma yerleştirdi, gözlerimin tam içine bakarak konuşmaya başladı, sanki beni incitmekten çekiniyor gibiydi. ''Karam birini ne kadar severse sevsin, Aslanlara karşı gelmez Feride, yani gelmezdi. Ama bugün herkesin gözü önünde senin elini tutarak, kendi koyduğu kuralları yıktı. Aslanların tepkisini alacağını bilmesine rağmen yaptı bunu, ki aldı da.''
''Ne demeye çalışıyorsun?''
Hala emin değildi. Bu tavrı, söylemek istediği şey konusunda merakımı perçinlerken ''Karam'ın sana söylediği şeyi hatırlıyorsun değil mi?'' diye sordu birden. ''Onun iyi yanını gören tek kişi olmadığın konusunda söylediği şey.''
Çatık kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldılar. ''Ne ilgisi var bunun az önce olanlarla?''
''Sanırım bahsettiği kişinin kim olduğunu biliyorum Feride ve eğer düşündüklerim doğruysa, az önce olanların tek bir açıklaması olabilir.''
''Afra, lütfen daha açık olur musun?''
''Karam'ı iyi tanıyorum.'' dedi. ''Ama yine de söyleyeceklerimin bir varsayımdan ibaret olduğunu bil. Ona karşı hislerin olduğunu biliyorum ve eğer bu hisler sahiden karşılıklıysa kafanı karıştırmak istemiyorum.''
Olduğum yere çöktüm. Kafam çoktan karışmıştı. Aklımı daha en başında kurcalayan şey, Afra'nın dilinden dökülen cümlelerle somutluğa kavuşmak üzereydi. Bu hikayedeki tek yalancı, tek oyuncu ve tek işgüzar ben değildim belki de.
#
''Eva'ydı.'' dedi Afra. ''Karam'ın birinci dönemde aşık olduğu kız.'' Dikkatimi tamamen Afra'ya vermiştim, yatma saatinin yaklaşıyor oluşu umurumda bile değildi. ''Eva bir Gölge'ydi, kılık değiştirebiliyordu. O dönem, Aslanların katı kurallarından biriyse diğer kategorilerle arkadaşlık dışında hiçbir bağın kurulamayacağıydı ama Karam bu kuralı görmezden gelerek Eva'yla sevgili oldu. Aralarındaki ilişkiyi bir süre boyunca herkesten gizlediler, bizden bile.''
''Ama öğrendiler, değil mi?''
Afra başını salladı. ''Karam başlarda bizle ne kadar vakit geçiriyorsa, Eva'yla da o kadar birlikteydi. Ama bu zamanla değişti ve dikkat çekmeye başladı. Dönemin sonuna yaklaşırken Eva'nın stresi gittikçe büyüyordu, çünkü gücünü kontrol edemeyen, derslerde başarılı olamayan iki kişiden biriydi. Eğitmenler bile onun testi geçemeyeceğine ve İşe Yaramazlar Listesi'ne gireceğine neredeyse emindi ancak Karam umudunu kesmeden Eva'yı çalıştırıyor, ona ve gücüne inanmaya devam ediyordu. Bu durum, Karam'ın yalnızca Eva'ya odaklanmasına neden olunca aralarında duygusal bir şeyler olduğunu hepimiz anlamıştık.''
Karam'ın harekete geçecek kadar sevdiği tek şey Aslanlar değildi. Beni de sevebilir o halde diye düşünmeden edemedim bir an için. Beni öptüğünde hissettiğim şeyi o da hissetmiş olmalıydı, öyle değil mi? Ya da yemek salonunda elimi tutarken en samimi duygularını sergilemiş olmalıydı, ya da inanmak istediğim buydu.
Ancak gerçek bu değildi, hissediyordum.
Öyle bir hata yapmıştım ki toyluğuma lanet ettim, Eva'yı deli gibi kıskanacak duruma gelişim isyan çıkardı içimde. Aslında birbirimize yaklaşmamızın yalnızca büyük çıkarlardan ibaret olduğunu çoktan unutmuştum. Bu farkındalık kalbimi sızlattı. Bense yenilmiş ve kendi planlarımı uyguladığımı sanırken Karam'ın bana oynadığı oyunda piyon olmuştum.
Afra'nın Eva'dan bahsetmeye başladığı ilk an, başından beri şüphelendiğim şeyin gerçek olduğunu anlamıştım. Meğer amacı, benden etkilendiğini düşünmemi sağlayarak aklıma girmek ve beni kendine aşık etmekti. Böylece ona her şeyi anlatacağımı biliyordu. Bana güvenmiş taklidi yaparak, ona güvenmemi sağlamaya çalışıyordu.
Ormandaki o hali de oyun muydu? Öylesine çaresiz görünürken, aslında beni mi kandırıyordu?
''İkisi kütüphanede çalışırken Aslanlardan biri yakınlaştıklarını görmüş,'' diye devam etti Afra anlatmaya. ''Aslanlar'ın kuralına karşılık, Karam'ın aşkı... Elbette ki izin vermediler. Özellikle de Eva'nın bir İşe Yaramaz oluşu, liderin büyük ölçüde tepkisini çekti. Evet, kategoriler arasında belirgin bir ayrım yoktu ancak Aslanlar'ın kibirli tavırları o dönemde de bakiydi. Sesli olarak dile dökmeseler de bir Aslan olmayan herhangi bir kadını ya da erkeği yanlarına yakıştırmazlardı.''
''Karam lideri dinledi, aşkından vazgeçti."
''Öyle.'' dedi Afra. ''Onu korumaya çalıştığı için Eva'dan ayrıldığını söylüyordu herkese ancak bana sorarsan gerçek bu değildi. Karam ailesi tarafından dışlanmaktan korktu Feride. Bize sahipti, evet. Ama kategorilerin kendi aralarında oluşturdukları o görünmez bağ, her şeyden üstündür. Birbirlerine bağlı olmayan tek bir kategori var, o da Yılanlar.''
''Sonra ne oldu?''
''Sonra Eva testte başarısız oldu, okuldan atıldı. İşe Yaramazlar Listesi'ne adı kazındı ve Normal Olanlar'ın dünyasına döndü. Karam'sa daha ikinci dönemdeyken Aslanlar tarafından lider seçilen ilk kişi oldu. Onlara göre yaptığı büyük fedakarlıktı ve ancak böyle ödüllendirilebilirdi.''
''Karam kuralları esnetmedi mi?''
Kafasını iki yana salladı. ''Başta amacı buydu. Ama Semih'in ölümü her şeyi değiştirdi. Biliyorsun, bırak kuralları esnetmeyi Aslanları tamamen soyutladı. Acımasız birine dönüştü.''
''Karam'ın elimi neden tuttuğunu içten içe biliyordum.'' dediğimde gözümden sırayla akan yaşlara engel olamıyordum. Hangi ara ağlamaya başlamıştım? ''O Eva'yı gerçekten sevmiş olabilir. Onu bırakmak zorunda kalsa bile onu sevmiş olabilir ama bana karşı hiçbir şey hissetmiyor değil mi Afra?''
''Tekrar ediyorum, bundan emin değilim.''
''Ben bunu hak ettim.'' dedim onu duymazdan gelerek. ''İkisine de yalanlar söyledim. Şüpheli davrandım. Oyunlarıma alet ettim onları. İyi bir amaç için, bunca yalan söylenir mi Afra?'' Afra'nın bakışlarındaki şey acıma değildi. Sahiden de üzgündü. ''Şimdi biri yüzümü görmek istemiyor ve diğeri de ne sakladığımı öğrenmek için bana oyun oynuyor diye sızlanmamalıyım. Bunu sahiden de hak ettim.''
''Bir amacın vardı.'' dedi elimi sıkarak. ''Bir amacımız hala var ve hiçbir şey için geç değil.''
''Nasıl olacak? Bu saatten sonra nasıl ilerleyeceğim?''
''Pamir,'' Afra çenemden tutarak başımı kaldırdı. Gözyaşlarımı parmak uçlarıyla sildi. ''Pamir'in gönlünü alarak başlayacaksın işe. Ona Karam'a neden yaklaştığını anlatacaksın. Onun bir sırrı olduğunu, bunu Pamir'den neden sakladığını, her şeyi... Bu kez tek bir yalan söylemeden, duyuyor musun?''
''Ya Karam?'' dediğimdeyse ''Onu bana bırak.'' dedi. ''Eğer düşündüğümüz gibi sana oyun oynuyorsa, bu oyunu tersine çevireceğiz. Ama önce emin olmamız gerekiyor.''
''Zaten eminiz.'' dediğimde yeniden ezilip büzüldüm. Ancak Afra ''Değiliz!'' diye çıkıştı. ''Sen Pamir'e odaklan. Yarın akşama dek bu düğümü çözmüş olacağım Feride, bana güven.''
#
''Başımı belaya sokacaksın.'' diye söylendi Kerem. Duru'nun ısrarıyla bana yardım etmeyi kabul ettiğinden beri dırdır edip duruyordu. ''Bu taraftan.''
Daha önce Pamir'le birlikte geldiğim koridordan geçerek merdivenlere doğru ilerledik. Kerem öylesine sessiz davranıyordu ki onun yanında nefes alışverişlerim bile daha gürültülü geliyordu kulağıma. ''Şimdi bu taraftan ineceğiz,'' dedi Kerem. ''Ama sen kapının ardına geçmeden önce merdivende durup işaretimi bekleyeceksin. Anlaştık mı?''
Ağzıma gizli bir fermuar çektim ve başımla onu onayladım. Kerem merdivenin altındaki beş kapıdan en soldakine ilerledi. Ardından kapıyı açtı ve bu kez üst kata doğru uzanan basamakları tırmanmaya başladı. Bu defaki merdiven epey dikti, Kerem'in ardından ilerlerken nefes nefese kalmıştım. Rögar kapağını andıran yuvarlak bir demir parçasını itti tüm gücüyle. ''İşaretimi bekle.'' Uyarısıyla birlikte beni karanlıkta bırakarak gözden kayboldu. Her an aşağı düşecekmişim hissiyle kapağın hemen altında durmaya devam ediyordum. Dakikalar geçiyordu ancak Kerem gelmiyordu. Daha fazla beklememeye karar verdiğim andaysa kapak açıldı ve Kerem elini uzatarak beni tuttuğu gibi yukarıya çekti.
Büyülenmiştim.
Gölgelerin yatakhanesi, bizimkinden oldukça farklıydı. Mutfakları ayrı bir bölümde, ortak kısımları daha geniş ve odalara açılan kapıların mesafeleri birbirine daha uzaktı. ''Öğrendiğime göre şu ilk kapı,'' dedi Kerem beni omzumdan tutarak ileriye doğru itip. ''Çabuk ol, şimdi biri görecek!'' Kapının rengi mavinin en koyu tonuna aitti. Üzerinde Pamir Özersoy yazıyordu. Elimi kaldırarak yumruğumu birkaç kez kapıya vurdum ve beklemeye başladım.
Huzursuzluğumun sebebi kesinlikle Pamir'di ancak bu defa duygularıma müdahale etmediği kesindi.
Kapı usulca açıldı ve beni karşısında gören Pamir'in bakışları önce şaşkınlıktan açıldılar, sonra öfkeden kısıldılar. ''Ne işin var burada?'' diye sordu. Bana karşı sert yüzünü gösterdiği anlar, suçluluk duygumun hepten kabarmasına neden oluyordu.
''Konuşmamız gerekiyor.''
''Senin gibi bir yalancıyla ne konuşacağım ben?''
Kerem hafifçe öksürerek ''Biri geliyor.'' dediğinde paniklemiştim. Ancak Pamir kolumdan tutarak beni odasına doğru çekti ve kapıyı kapattı.
''Yakalanırsan sevgilini bir daha göremeyeceğini biliyorsun değil mi?'' İması bir kez daha ona söylediğim yalanların omzumda bıraktığı yükü hatırlatırken ''Umurumda değil.'' dedim. ''Seninle konuşmam gerekiyordu ve emin ol şu an düşündüğüm son şey Karam.''
''Hayret!'' Karşımda dimdik duruyordu. ''Oysa ben düşündüğün tek şeyin Karam olduğunu sanıyordum.'' dedi ve ekledi. ''Ama bir şeyi merak ediyorum, dürüst ol. Bay zeka küpü, çok sevgili Aslan Lider bu planı hazırlarken çok zorlandı mı?''
''Ne planı Pamir, plan falan yok ortada.''
''Sana güvenmem için bana gücünden bahsettin Feride. Bana destek olurmuş gibi yaptın, planlarıma dahil oldun, Alef'i öğrendin, hepsini neyin peşinde olduğumu öğrenmek için yapmadın mı?'' Soluklandı. Sesi bir anlığına titredi ancak hemen toparladı kendini. ''Bir Aslan olduğunu öğrendiğim ilk an anlamalıydım. Benden bir adım önde olmak için, hatta belki de katili saklamak, bana yönümü şaşırtmak için seni yolladı.''
Hatalıydım. Hatta tamamen haksızdım ancak Pamir'in ithamlarını hak etmiyordum.
''Yanılıyorsun.'' dedim onun dik duruşunun tam aksine gözyaşlarımı akıtırken. ''Çok zor bir gün geçiriyorum Pamir, lütfen dinle beni.'' Ona yaklaştım ve elini tutmak istedim ancak geri adım atarak ellerini cebine yerleştirdi. ''Karam'la görüşüyordum evet, bu doğru. Ama oyun falan yok, sana karşı hep samimiydim.''
"Boş laflar!" diyerek yükseltti sesini. Sahte bir gülüş eşlik etti cümlelerine. "Arkamdan iş çeviriyorken, bana durmadan yalanlar söylüyorken mi samimiydin?"
"Evet, sana yalan söylerken bile..."
''Buna inanmamı bekleme Feride. Sizi gördüm, tıpkı herkes gibi oradaydım ve Karam'ın bunu kolaylıkla yapacak biri olmadığını en iyi ben bilirim.'' Onun da aklına Eva gelmiş olmalıydı. ''Eğer Aslanlar'a rağmen senin elini tutabiliyorsa, o anlatmadığını iddia ettiğin büyük sırrını, yani bir Aslan olduğunu bilmemesine imkân yok.''
Derin bir nefes aldım. ''Elimi tuttu, çünkü bana oyun oynuyor Pamir. Lütfen izin ver de sana olanları anlatayım.'' Bir çırpıda kurduğum cümle, yüzündeki tek bir mimiği bile oynatmadı. ''İstersen beni zihin okuyan birinin yanına götür,'' dedim. ''İçimi, geçmişimi, geleceğimi gören, yalan söyleyip söylemediğimi anlayacak herhangi birinin... Yeter ki anlatmam için bana bir fırsat tanı. O zaman anlayacaksın neden yalan söylediğimi."
''Güzel bir laf var Feride," dediğinde bu kez duygularını gizlemedi. Ağlamayacaktı belki ama bakışlarındaki buğuyu görebiliyordum. "Ama ben bunu biraz değiştireceğim söylerken.'' Gözlerimin tam içine bakıyordu. ''Beni bir kez kandırabilirsin, bu benim iyi niyetimdir. Ama ikinci kez kandırmana izin verirsem, bu zayıf bir adam olduğum anlamına gelir."
"Pamir..."
"Ben zayıf bir adam değilim Çaylak. Bunu sevgiline ilet, çünkü savaş istiyorsa ben hazırım."
#
Kerem'in yardımıyla Gölgelerin yatakhanesinden kazasız belasız çıkmayı başarmıştım ancak dağılmış durumdaydım. Pamir beni dinlemiyor, üstelik Karam'a casusluk yapmakla suçluyordu. Ona kendimi affettirmenin kolay olmayacağını biliyordum ancak Pamir yokken gücüm tükenmiş gibi hissediyordum.
Bir yanım eksik kalmıştı.
Merdivenlerden indim ve koridora çıktım önce. Düşüncelerim bir an olsun susmuyordu. Nöbetçi eğitmenlere yakalanmadan kendi yatakhaneme nasıl döneceğimi düşünürken aklıma gelen şey, adımlarımı bahçeye doğru yönlendirip yönlendirmemek konusunda beni kararsız bıraktı.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve Karam ormanda beni bekliyordu.
Afra'nın söylediklerini düşündüm. Ona güvenmemi istiyordu. O benim yalan söylemediğim tek gerçek dostumdu ve benden yarın akşama dek süre istediyse, o an gelene kadar bildiklerimden, ya da en azından şüphe ettiklerimden kimseye bahsetmemeli, bir şey yokmuş gibi davranmaya devam etmeliydim.
Üstelik merak ediyordum.
Oyun da olsa Karam bana nasıl davranacaktı? O soğuk duvarlarının hızla eriyişine kandığım hali devam edecek miydi? Peki ya ne kadar sürecekti bu oyun? Ona bir Aslan olduğumu itiraf ettiğimde, Pamir'in adımlarından bahsettiğimde öylece bitecek miydi her şey? Tüm bunları düşünüyorum diye mi yanıyordu canım?
Peki ben nasıl kapılmıştım bu adama birdenbire?
Adımlarım ormanın girişinde duraksarken Engelleme kullanmaya başladım. Karam'ın iyi biri olduğuna dair inancım sürüyordu ancak bir şeylerin peşinde oluşu, ona karşı daha temkinli davranmam gerektiğini hatırlatmıştı bana bir kere.
''Karam?'' diye seslendim. Ormanın her zamankinden daha karanlık oluşu, bugün yaşananlara özeldi sanki. Orman bile Karam'a küsmüştü, ateş böceklerinin etrafı aydınlatmasına izin vermiyordu.
''Buradayım.'' Gözlerini yummuş, ağaca sırtını yaslamıştı. ''Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım.'' dedi doğrularak. ''İyi misin?''
''Hayır.'' dedim. Düşünmeden verdiğim bir cevap gibi görünse de her şey kafamda planlıydı. Teslimiyet yoktu artık. ''Neden yaptın bunu?''
''Neyi?''
''Elimi tuttun Karam. Yemek salonunda, herkesin gözü önünde elimi tuttun. Neden yaptın?''
Dudağı hafifçe kıvrıldı. ''Hoşuna gider sanıyordum.'' Kafamı iki yana salladığımda şaşkınlığı büyüdü. ''Beni Deniz'le karıştırma. Beni öptükten sonra bile doğru dürüst bir şey söylemeyip, sonra da herkesin içinde elimi tutamazsın. Kim veriyor sana bu hakkı? Deniz'den kurtulmak için beni mi kullanıyorsun!?"
''Feride, sanki kötü bir şey yapmışım gibi konuşuyorsun.'' dediğinde iç sesimi duyabilseydi, kendinden nefret ederdi şüphe yok. ''Ayrıca Deniz umurumda bile değil. Elini tuttum, çünkü herkes görsün istedim. Seni korumak için-"
"-Senden beni korumanı isteyen oldu mu?!" Bir şey söylemediğinde konuşmayı sürdürdüm. ''Evet, kötü bir şey yaptın Karam!'' dedim bir kez daha karşı çıkarak. ''Ne sanıyordun ki? Elimi tutacaksın, bana bir şeyler hissettiğini söyleyeceksin, ben de birden boynuna atılıp bunu kabul edeceğim. Öyle mi?''
''Neden olmasın?'' dedi omuz silkerken. ''Hislerimizin karşılıklı olduğunu biliyorum, bunun nesi kötü?"
''Küstah!'' dediğimde gülümsemesi büyüdü, bu halim besbelli hoşuna gidiyordu. Amacım onu keyiflendirmek değil, kafasını bulandırmaktı. Bu nedenle konuyu hızla başka bir yöne çektim. ''Herkes bizi ve Aslanlar'a karşı çıktığını konuşuyor Karam. Hadi beni ikna ettin, onlara nasıl kabul ettireceksin bir Ağaç'la birlikte olmak istediğini?''
''Kuralları ben koydum,'' dedi. ''Koyduğum gibi yıkmasını da bilirim.''
''Oysa ben hiç de öyle duymadım. Aslanlar'ın bu kuralı, daha sen lider seçilmeden öncesine dayanıyormuş.'' İleri gitmeyecektim. Yalnızca yalan söylediği konusunda şüphelendiğimi anlamasını istiyordum. ''Hem neden emin olmadığın bir şey için böyle büyük bir adım attın? Sana karşı bir şey hissettiğimi söylediğimi hatırlamıyorum ben!''
Karam bozguna uğramıştı. Beni ormana çağırırken bunları duyacağını beklemiyor oluşu her halinden belliydi ve bu kez yüzündeki ifade sahiciydi, bunu görebiliyordum.
''Bana bak,'' dedim işaret parmağımı ona doğru uzatırken. ''Bir anda hayatıma girip, ben bunca şeyle uğraşıyorken kafana göre davranamazsın. Bana sormadan beni öpemezsin, elimi tutamazsın!''
''Bu tepkinin sebebi Pamir mi?'' diye sordu birden. Afallamıştım. ''Bizi öyle gördüğünde salondan çıkıp gitti, eminim ki seninle konuşmak istemiyordur. Bu yüzden mi bu kadar tepkilisin bana? Arkadaşlarınla arana giriyorum diye mi?''
''Pamir'in senden nefret ettiği doğru. Benim onunla iyi anlaştığım da öyle. Ama söylediğin gibi düşünseydim, daha en başında ona inanmayı seçer, seni tanımak için çabalamazdım.'' Sinirliydim. Saklamaya çalıştığım öfkem, üstüme geldiği her an daha da artıyordu ve artık gizlenemiyordum.
''O halde neden ben ailemin karşısına dikilebiliyorken sen karşıma geçmiş beni azarlıyorsun Çaylak?''
''Çünkü,'' diyerek ona doğru bir adım attım ve bakışlarımı mavi gözlerinden ayırmadan konuşmaya devam ettim. ''Ben senin istediğin gibi yönlendirebileceğin bir oyuncak değilim Karam. Ben bir Aslan değilim. Duydun mu beni?''
Arkamı dönerek yeniden binaya doğru ilerledim ve onu orada öylece bıraktım. Bildiğim, bilmediğim, emin olduğum ya da olmadığım onlarca şey vardı. Ancak Karam'ın emin olduğu bir gerçeği değiştirebildiğimin farkındaydım. Bakışlarında görmüştüm o kuşkuyu. Benden beklemediği bu tepki, kafasını karıştırmıştı. Her cümleye bir cevabı olan, her defasında beni kelimeleriyle alt eden Aslan Lider, sırf bu nedenden hiçbir şey söyleyemedi.
Belki de ilk kez kendi oldu karşımda dikilirken.
#
Ertesi sabah, yemek salonu epey gürültülüydü. Daha içeriye girdiğim ilk an, gözler üzerime dönmüş, öğrenciler hakkımda fısıldamaya başlamışlardı bile. Bunun bir süre boyunca böyle devam edeceğini biliyordum.
''Günaydın,'' dedi Barkın. ''Söyle bakalım, bizimle oturabilecek misin yoksa Aslanlar'ın masasına mı davetlisin bu sabah?''
''Sen de mi bana laf sokacaksın Barkın?''
Ellerini iki yana kaldırdı. ''Ben tarafsız bölgedeyim.'' Koluma girerek ''Kimseyi düşünme olur mu?'' dedi bu kez. ''İçinden ne geliyorsa onu yap, bu okulda her şey yeterince zor zaten.''
Dudaklarıma sıcak bir gülümseme yerleşirken, ''Afra'yı gördün mü?'' diye sordum. Dün gece yatakhaneye döndüğümde çoktan uyumuştu. Sabah uyandığımda ise ne odada ne de ortak kısımda onu görememiştim. ''Görmedim, hem Anıl ve Pamir de ortalarda yok.'' dediğinde içime bir sıkıntı çöktü.
İştahım kapanmıştı. Doğru dürüst bir şey yiyemiyordum. Sırf vakit öldürmek için kahvaltı masasında oturmaya ve sohbete katılarak normal taklidi yapmaya devam ettim bir süre. ''Günaydın.'' Tabldotunu masaya bırakarak karşıma oturan kişi Anıl'dı. Göz göze geldiğimiz ilk an ''Afra nerede?'' diye sordu. Anlaşılan Afra, konuştuğumuz mesele ile ilgili bir şeyler karıştırıyordu. Aksi halde Anıl'a haber vermeden ortadan kaybolması düşünülemezdi.
''Bu sabah görmedim.'' dedikten sonra ''Belki kütüphanededir.'' diye ekledim. En olası ihtimal buydu, ortalık yeterince karışıkken bir de Anıl'ı işkillendirecek cümleler kurmamalıydım.
''Pamir'le konuşabildin mi?'' diye sordu yeşil zeytinini ağzına atarken. ''Dün gece senin Gölgelerin yatakhanesine gizlice girdiğini konuşuyorlar.'' Cümlesi, neredeyse küçük dilimi yutmama sebep olacakken ''Korkma,'' dedi. ''Sevgilin öğrenmez. Haberim var çünkü ben de orada yaşıyorum, unuttun mu?''
Anıl'ın bir Gölge olduğu bazen aklımdan çıkıyordu. Anlaşılan olanlar yüzünden o da bana tepkiliydi.
''Aklından ne geçiyor biliyorum.'' dedi sesini alçaltarak. Diğerlerinin konuşmamızı duymasını istemeyişi, her şeye rağmen bana değer verdiğini anlamama yetmişti ancak elbette ki Pamir'in tarafını tutacaktı. ''Sana Karam'la birlikte olduğun için kızgın değilim Feride. Ama bunu saklamak zorunda değildin.'' Bir zeytin daha gönderdi midesine. ''En azından Pamir'e söylemeliydin. Siz ikiniz son zamanlarda fazla şeydiniz,''
''Neydik?''
''Anla işte... Aranızda bir şeyler olduğunu düşünmeye başlamıştım.'' Anıl'ın, olanlardan haberdar olmadığını düşündüğümde Pamir ile olan yakınlığımı bu şekilde yorumlaması anlaşılabilir bir şeydi. ''Tamam, Pamir'in senden hoşlandığını zaten biliyordum ama senin de hislerin var gibi gelmişti bana. Yoksa saatlerce birlikte olmanız, her yere birlikte gitmeniz falan, ne bileyim...''
''Ne dedin sen?''
''Ne dedim?'' Peçetesiyle ağzını sildi. ''Kısacası ayıp oldu Pamir'e diyorum. Keşke başında onunla ilgilenmediğini belli etseydin, üzüldü çocuk.''
Nutkum tutulmuştu. Pamir'in bana karşı bir şeyler hissediyor olabileceği aklımın ucundan geçmezken şimdi bunu Anıl'ın ağzından, onun en yakın arkadaşından duyuyor olmak, tüm kahvaltı boyunca yiyebildiğim tek lokma ekmeğin, boğazıma dizilmesine neden oldu. Mideme kramplar girmeye başlamıştı bile.
''Duydunuz mu?'' diye bağırdı öğrencilerden biri o esnada. Tüm dikkatim dağıldı. ''Sorgular bitmiş, Özel Olanlar yakında okuldan ayrılıyor.''
İkinci bir şok, bedenimin tümüyle uyuşmasına neden olurken bu cümleden çıkardığım iki ayrı sonuç vardı.
Birincisi, Pamir yine haklı çıkmıştı ve kurul olayın üstünü kapatıyordu.
İkincisi, Pamir sorgu sonuçları ortadan kaybolmadan önce Gürkan Yenilmez'in odasına girmeyi deneyecekti. Belki de bu gece...
#
Okula geldiğim günden beri dersler belki de ilk kez bu denli uzuyordu. Dakikalar geçmek bilmedi. Alkım Hoca konuştu durdu, Nilgün Hoca verdiği ödevler hakkında öyle uzun demeçler verdi ki yalnız benim değil, tüm birinci dönemlerin uykusu gelmişti.
''Biraz daha konuşursa baygınlık geçireceğim.'' diyordu Arık. Hemen önümde oturduğundan onu rahatlıkla duyabiliyordum. Arık'ın yanında oturan Tufan ise ''Işık'ın yerinde olmayı isterdim.'' deyince merakım kabardı. ''İzin alıp dersten kaytardı, işe bak ki kaytardığı dersler bugüne kadar girdiğim en sıkıcılarıydı.''
Sonunda Nilgün Hoca'nın son cümleleri, ödevleri eksiksiz tamamlayacağımıza dair verdiğimiz söz ile son bulduğunda ayaklandık. Bir an evvel yatakhaneye dönmek ve Afra'yı bulmak istiyordum. Ancak sınıftan çıkacakken köşede duran çöp kutusu bir anda hareketlendi ve önümü kapattı.
''Ne istiyorsun Arık?'' Bıkkınlıkla ona doğru döndüm ve ellerini çöp kutusuna doğru uzatışını izledim. ''Seslensen de dururdum zaten.''
''Öylesi eğlenceli olmuyor.'' dedi. ''Hem kullanmayacaksam güçlerim neden var?'' Sınıftan henüz çıkmamış olanlar, iğneleyici bakışlarla göz süzüyorken Arık bana doğru birkaç adım attı ve devam etti. ''Yeni sevgilinle işler nasıl gidiyor? Liderlerin yüz karası Karam, sana iyi bakabiliyor mu bari?''
''Ne saçmalıyorsun?''
''Aslanlar'ın kuralını çiğneyip geçti. Bu onu cesur biri değil, anca ahmağın teki yapar.''
''Dikkat et de bu söylediklerin o ahmağın kulağına gitmesin.'' diyerek karşı saldırıda bulunduğumda gözleri kısıldı. ''Aslanlar durumu kabullenmiş. Bence ortalık yerde böyle şeyler söyleyip de Karam'ı kızdırma, sonra olan sana olur.''
Karam'ı neden savunduğumu bilmiyordum. Ancak Arık'a karşı beslediğim olumsuz duygular, Karam'a karşı beslediklerimden daha yoğundu.
''Beni tehdit mi ediyorsun?''
Burnundan soluyordu. Gölgeler'deki bu öfke problemi bulaşıcı mıydı?
''Hayır,'' dedim sakinliğimi koruyarak. ''Sadece uyarıyorum. Korkudan altına falan kaçırmanı istemem, ne de olsa sınıf arkadaşımsın.''
Arık hınçla sol elini bana doğru uzattı ve diğer eliyle pencerenin kulpuna doğru bir hamlede bulundu. Ancak Engelleme konusunda kendimi epey geliştirmiştim. Pencerenin kulpu hareketlendi, yerinden söküldü. Bana doğru hızla yaklaşacakken tam ortada durup yeri boyladı.
''Derslere daha çok önem vermelisin Arık. Kullanamayacaksan güçlerin neden var?''
#
Afra hala ortalarda yoktu. Ne yemek salonuna geldi ne de yatakhaneye uğradı. Onu okulun her yanında aramama rağmen bulamamış olmam, kafamda tek bir şeyin belirmesine neden oluyordu; o da Afra'nın okul dışına çıkmış olabileceği ihtimali. ''İyi de neden?'' diye söylendim havaya doğru. Yatma saati gelmişti ve çanların sesi binayı inletiyordu. Anıl'ı bularak ona Afra'nın ortalarda olmadığını söylemeli miydim, yoksa biraz daha beklemeli mi?
Aklıma Aslı gelirken içimi o güne benzer bir karanlık kapladı. O da tıpkı bugün Afra'nın ortadan kaybolduğu gibi kaybolmuştu ve bunu geç fark edişimi hatırladıkça kendime kızıyordum.
O esnada bir şey ayağımı dürttü. Korkuyla yerimden sıçradım ve koltuğun altına eğildim. ''Alef?'' Birinin duyup duymadığını ya da o an verdiğim tepkiyi fark edip etmediğini anlamak için pozisyonumu hemen düzelttim. Ortak kısımda yalnızca Duru ve Neşe vardı. İkisi de uyukluyordu. Yeniden koltuğun altına eğilerek ''Nasıl?'' diye sorguladım. ''Nasıl girdin buraya?''
Gölgeler'in yatakhanesine giden gizli kapağın aynısı burada da vardı. Koltuk, kapağı kamufle etmişti ve yatakhaneye ikinci bir girişin olduğunu bu zamana kadar fark edememiştim.
''Çok zamanım yok.'' dedi Alef. ''Pamir okul müdürünün odasında. Onu oradan çıkarabilecek tek kişi sensin Feride, başkasına güvenemem.''
''Neden sen çıkarmıyorsun?'' diye sordum panikle.
''Hüma nöbet tutanlar arasında, bu gece okuldaki son gecemiz. Eğer beni Pamir'le görürse işim biter, mesleğimi daha fazla riske atamam.''
''Ben ne yapacağım? Nasıl gideceğim oraya? Ya nöbetçi eğitmenlerden birine yakalanırsam?''
''Normalde nasıl gidecektin?'' diye sordu Alef. Haklıydı. Pamir plandan ilk bahsettiğinde onu yalnız bırakmayacağımı söylemiştim. Ancak odaya onunla birlikte girmek, onsuz girmekten daha kolay olurdu şüphesiz. ''Bir yolunu bulmalısın.'' Geriye doğru çekilirken ''Geçitleri kullan!'' dedi ve kapağı sessizce kapattı.
Derin bir nefes aldım. Gücümü kullanarak kimseye görünmeden Gürkan Yenilmez'in odasına gidebilirdim. Tek yapmam gereken odaklanmaktı. Gözlerimi yumduğum esnada yatakhanenin kapısı aralandı ve içeriye Afra girdi.
''Feride!''
''Afra, acilen okul müdürünün odasına gitmeliyim.'' Onun koluna yapıştım ve yardım dilendim. ''Beni götürür müsün? Pamir orada ve-''
''Feride konuşmamız gerekiyor!''
''Sonra Afra! Pamir müdürün odasından çıkamayabilir. Ona yardım etmemiz gerekiyor.''
Afra endişeyle ''Sorgu sonuçlarını mı çalacak?'' diye sordu. Planı biliyordu. Onu onaylayarak ''Hadi,'' dedim. ''Bir an evvel gidelim.''
Saniyeler geçmeden kendimizi koridorda bulmuştuk. Nilgün Hoca'nın topuk tıkırtıları, koridorun öte yanından bulunduğumuz yere kadar gelirken ''Nöbetçi Eğitmen bugün Nilgün Hoca olmalı.'' dedi Afra. ''Şimdi ne yapacağız?''
''Geçitlere gidelim.'' dedim ve Afra'yı önce Pamir'le ardından da Kerem'le birlikte gittiğim koridora sürüklemeye başladım. Hem koşuyor hem de adım sesi çıkarmamaya gayret ediyorduk. Ancak geçitlerin olduğu merdivenlere ulaştığımızda karşılaştığım isim, şaşırmama neden olmuştu.
''Işık? Ne arıyorsun burada?''
''Başından beri yanımızdaydı.'' dedi Afra. Yüzük parmağını gösterdi, az önce orada parıldayan yüzüğü yok olmuştu. ''Kılık değiştirmişti.''
''Neden?''
''Sizin yatakhaneye girebilmek için yaptım, konuşmamız gerekiyordu.'' diyen Işık sorumu yanıtlamıştı ancak anlamıyordum. ''Daha sonra anlatacağım Feride. Şimdi Pamir'e odaklanalım.'' Afra'nın, Işık'ın yanında rahatlıkla konuşabiliyor oluşu dikkatimi bir anlığına dağıtsa da Pamir'den bahsettiği an toparlandım.
''Hangi kapının hangi odaya ya da hangi yatakhaneye açıldığını bilmiyoruz ki. Nasıl emin olacağız?''
''Gürkan Yenilmez müdür olduğunda biz birinci dönemdik. Geçitler de o zaman yapıldı ve Karam'la Pamir uslu durmaz, sürekli buraya gelip gizlice bir yerlere kaçarlardı. Kapıların nerelere açıldıklarını söyledikleri konuşmayı hatırlıyorum.'' Afra düşünmeye başladı. '' Üçüncü kapı, Ağaçlar'ın ve Turnalar'ın yatakhanesine giden ortak kapı. Merdivenler içeride ayrılıyor.'' Kapıların önünde yürümeye başladığında ''En soldaki Gölgeler'in yatakhanesine gidiyor.'' dedim seçeneklerini azaltarak.
''Kapılardan birinin idari odaya giden merdivenlere açıldığını biliyorum. Pamir söylemişti,'' dedi Işık.
Anlaşılan o ki iki Gölge, ortak kısımlarında bol bol sohbet ediyorlardı.
''En sondaki de Aslanlar'ın yatakhanesine gidiyor.'' diyen Afra emin olmak ister gibi duraksadı. ''Diğer ikisi hakkında hiçbir fikrim yok kızlar. Ya doğru olan kapıyı seçecek ve merdivenlerden geçip müdürün odasına gireceğiz, ya da-'' dedi ve sustu. Sessizlik uzadığında bakışmalar da uzadı.
''Ya da?''
''Ya da yanlış olan kapıyı seçeceğiz ve Yılanlar'ın yatakhanesinde bulacağız kendimizi. Ki bunun yerine kendimizi çatıdan atsak daha insancıl bir yol seçmiş oluruz.''
Mantıklı olmalıydık. Afra'nın yanından geçerek önce ikinci, ardından dördüncü kapının önünde dikildim bir süre. Doğru kapıyı seçmek için tek bir şansım vardı. Aksi halde hem kuralları ihlalden okuldan atılabilir hem de Yılanlar'ın savunma adı altındaki eziyetlerine maruz kalabilirdik.
Afra'nın verdiği bilgiye göre sonuncu kapı Aslanlar'ın yatakhanesine gidiyordu. ''Geçitlerin Gürkan Yenilmez müdür olduğunda yapıldığını söylemiştin, değil mi?'' diye sordum. Afra mırıldanarak beni onayladığında doğru kapı olduğunu düşündüğüm dördüncü kapının kulpuna uzattım elimi. Gürkan Yenilmez bir Aslandı ve odasına açılan kapıyı, kendi yatakhanesine yakın seçmiş olması olasıydı.
''Emin misin?''
''Bu bir kumar. Gelmek istemezseniz sizi anlarım.''
İkisi de gitmeyeceklerini belli ettiklerinde kapıyı açtım. Merdivenler sağa doğru kıvrılıyordu ve bir aşağı bir yukarı ilerliyordu. ''Müdürün odası bu kadar uzak olmamalıydı, kesin Yılanlar'ın yatakhanesine gidiyoruz.'' dedi Afra. Ancak dönemezdik, vakit daralıyordu. Son bir basamak kaldığında yuvarlak kapağı var gücümle itekledim. Yukarı tırmandım ve zemine oturup ayaklarımı kendime doğru çektim.
''Feride!''
Pamir'in şaşkın bakışları, elinde tuttuğu tomarla kağıdı düşürmesine neden olurken, ''Doğru kapı.'' dedim nefes nefese.
''Sen çıldırdın mı? Ne işin var burada?''
''Devaju mu bu?''
''Süper! Sanki yakalanma riskim yüzde doksan dokuz değilmiş gibi, yüzde birlik ihtimalimi de kaybettim! Harika!''
Pamir'in düşürdüğü kağıtları toplamasına yardım etmek için eğildiğim esnada göz göze geldik. ''Ne olursa olsun,'' dedim beni dinlemek zorunda kalacağı bir ortam yakalamış olmanın güveniyle. ''Verdiğim sözü tutarım Pamir. Seni yalnız bırakmayacağımı söylemiştim.''
Kısa bir an gülümsediğini gördüğümü sandım ancak gözlerimi kırptığımda donuk suratı geri geldi. ''Geçidi nasıl buldun?'' diye sordu. Kağıtlar o kadar çoktu ki düşürdüğü an buz gibi odanın dört bir yanına dağılmışlardı.
''Hislerime güvendim.'' dedim. ''Tabii biraz da yardım almış olabilirim.'' Kapağı işaret ettiğimde merdivenin ucunda bizi bekleyen Işık ve Afra kafalarını yukarı doğru uzattılar. ''Acaba biraz hızlansanız mı? Burası çok soğuk.''
''Sizin burada ne işi-''
''-Sorgulamayı bırak da şu sonuçları alıp bir an önce çıkalım buradan salak!''
Afra, Pamir'i azarladığında gülmeden edemedim. Dinsizin hakkından imansız gelirdi. Son kâğıt parçası, akvaryumun altına gitmişti ve Pamir'le aynı anda eğildiğimiz an kafa kafaya tokuştuk. ''Ah!'' diye inledim. ''Bir şey oldu mu?'' Telaşla elini başıma götürdü ve baş parmağıyla ovaladı. O an Anıl'ın cümleleri yankılandı kafamda.
Neden bunu düşünüyordum şimdi? Hem de yakalanmak üzereyken?
Ancak konum ya da durum ne olursa olsun, bulduğum her fırsatta kendimi açıklama isteğime bir türlü engel olamıyordum. ''Bana inanmadığını biliyorum ama ne şu an yaptığımız şeyden ne de Alef'ten söz etmedim Karam'a.'' dedim. ''Beni dinlemek zorundasın Pamir.'' Elini usulca indirdi ancak gözlerini gözlerimden kaçırmadı. ''Bu kadarını hak ediyorum.''
Kısa bir bekleyişin ardından başıyla beni onayladığında gözlerim bu kez sevinçten doldu.
''Biraz daha orada dikilirseniz, sizi bizzat ben öldüreceğim!'' Akvaryumun altındaki kâğıdı da alarak kapağa yöneldiğimiz esnada ''Biri geliyor,'' dedi Pamir. ''Telaşlı biri, hissediyorum.''
''Acele edelim!''
''Hayır!'' dedi bu kez. Parmakları koluma dolanmıştı. ''Gelen kişi geçitten geliyor, yukarı çıkın çabuk!''
Afra'yı ve Işık'ı hızla yukarı çektikten sonra kapağı kapattı. İşte şimdi kapana kısılmıştık. ''Ne yapacağız?'' diye sordum. ''Nasıl çıkacağız?''
''Sanırım bundan sonrasını ben halledebilirim.'' Işık'ın aniden kılık değiştirmesi ve Gürkan Yenilmez'in görüntüsüne bürünmesiyle ağzım aralandı. ''Zekice.'' dedi Pamir. Gürkan Yenilmez kılığındaki Işık gülümsedi.
Aralarında bilmediğim bir şey mi vardı?
''Koridora çıkıp etrafı kontrol edeceğim. İşaret verdiğimde hemen odadan çıkın.''
''İşaretini bekliyorum.'' dedi Pamir.
Işık, kapıdan çıkarak bizi yalnız bırakırken Afra geçitten gelen kişinin sesini duymaya çalışıyordu. ''Yaklaşıyor,'' dedi. ''Ayak seslerini duyuyorum.'' Benimse kaşlarım çatıktı ve aklımda dönüp duran tek bir soru vardı. ''Siz Işık'la arkadaş olmuşsunuz.'' Abes bir şey söylemişim gibi yüzünü buruşturdu ve ''Tabii ki arkadaşız.'' dedi. ''Hatta daha fazlasıyız.''
''Ne demek bu? Nesiniz?''
''O bir Gölge Feride. Ailemden biri, biliyorsun.''
Daha fazlası derken kastettiği şeyin bu olduğuna sevinmiştim. Işık'ı seviyor olmama rağmen Pamir'le aralarında duygusal bir yakınlaşmanın olabilme ihtimali beni neden bu denli rahatsız ediyordu? Kapı iki kez tıklanınca irkildim. Pamir kolumdan tuttuğu gibi beni dışarı çıkardı ve gücünü kullandı. Gözlerimi açtığımda Ağaçlar'ın yatakhanesinin önündeydik, Afra da yanımızdaydı. Daha önce Afra'nın hızını kullanışına şahit olmuştum ancak Pamir'inki midemin bulanmasına neden olmuştu. Öyle hızlıydı ki bir an için ışınlandığımızı sandım.
Ardından Işık da yanımızda beliriverdi. ''Nilgün Hoca'yı atlattım. Saatimi unuttuğumu, o yüzden geri döndüğümü söyledim, hiçbir şey anlamadı.''
"Neden geçitten girdi odaya?"
"Birimiz kapıyı açık bırakmış. Daha dikkatli olmalıydık."
''Başardık!'' dedim sevinçle. Sessiz olmaya özen göstererek birbirimize sarılırken Pamir elindeki kağıtları katladı, ceketinin içine yerleştirdi ve fermuarı boğazına kadar çekti.
''Şimdi ne yapacağız?''
''Dağılalım." dediğinde yorgun bakışları bir an için gözlerime değdi. "Yarın sabah konuşuruz. Zaten bana açıklamak zorunda olduğunuz şeyler var.'' Pamir, Afra ve Işık'ı kastederek kafasını iki yana sallarken ''Ya biz?'' diye sordum. ''Biz de konuşacağız değil mi? Beni dinleyeceksin.''
''Dinleyeceğim Feride.''
Arkasını dönerek merdivenlere yöneldi ve basamakları usul usul çıkmaya başladı. ''Öyle rahatladım ki anlatamam.'' dedim sırıtışıma engel olamazken. Keyfim oldukça yerindeydi. ''Şimdi güzel bir uyku çekeceğim.''
''Aslında sana söylememiz gereken bir şey var.''
Afra'nın kolumdan tutarak, tam yatakhaneye girecekken beni durdurmasıyla nefesimi tuttum. Yeni bir şey geliyordu ve ben buna kesinlikle hazır değildim.
''Biliyorlar.'' dedi Işık. Afra'nın sıkıntılı nefesi, boş koridorun sessizliğini bozdu.
''Neyi biliyorlar?'' Birbirlerine attıkları anlık bakışın ardından Afra sözü devraldı. ''Aslanlar ve doğal olarak Karam,'' dedi.
"Senin aslında bir Ağaç olmadığını biliyorlar Feride. Bir Aslan olduğunu biliyorlar." |
0% |