Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15/ Düğüm Çözülüyor

@gulsahcan

Duyduklarımın, kendi kendime uydurduğum birkaç safsatadan ibaret olmasını diliyordum tüm kalbimle. Ortaya çıksa bana ne gibi bir zararı dokunacağını bilmediğim bu sırrım, Pamir ve Afra'yla birlikte güvendeydi ve ben bu sırrı gittiği yere kadar saklamakta kararlıydım. Şimdiyse hem Işık sırrıma ortak olanlar arasına katılmıştı hem de Karam ve Aslanların her bir üyesinin bu sırrı bildiklerini iddia ediyordu.

 

Nasıllar kafamda çoğaldı, Aslı'nın cesedini gördüğüm ilk gün bedenimden sızarak beni boğazlamaya çalışan zebani yeniden gösterdi kendini. Sanki uzun pençeleri boğazıma yapışmıştı, sessizlik kurtulmam için tek çaremmiş gibi tehditleriyle beni susturuyordu.

 

Karam sırrımı saklayacak mıydı? Saklamazsa ve bir Aslan olduğum ortaya çıkarsa bana ne olacaktı? Okuldan atılmak, İşe Yaramazlar Listesi'ne girmek, annemin beni yalnızlığımla arkadaş olmaya zorladığı karanlık odama geri dönmek; hangi seçeneğe teslim olacaktım? Hangisinden daha çok korkuyordum?

 

''Nasıl olur?'' Sonunda sesim dudaklarımdan dökülen kelimelerle buluştuğunda ''Burada konuşmayalım,'' dedi Afra. ''Işık kılık değiştir ve yeniden yüzük ol.''

 

Bacaklarım titrerken iki adım atmakta dahi zorlanmıştım. Ağaçların yatakhanesine açılan kapı bizi buyur ettikten sonra usulca kapandı ve kendimi koltuğa zor attım. Hala iki çift el tarafından boğuluyor gibiydim, boynumdaki baskı bir an olsun azalmamıştı.

 

Afra elime bir bardak tutuşturdu. ''İç şunu,'' Ardından etrafına son bir kez bakındı ve elindeki yüzüğü hemen yanıma bıraktı, Işık büründüğü yüzük formundan kurtularak yanımda belirdiği an ''Siz ikiniz!'' dedim. İçtiğim şeyin su olmadığı aşikardı, iki yudumda kendime gelmemi sağlayan ve beni rahatlatan başka bir sıvıydı bu. ''Bana her şeyi anlatın, hemen.''

 

''Öncelikle sırrını sonuna kadar saklayacağımdan emin olmanı istiyorum Feride.'' dedi Işık. Ona güvenmediğimi düşündüğü her halinden belliyken korkuyla ellerimi tuttu ve ''Ben yalnızca yardımcı olmak istiyordum.'' dedi. ''Her şeyi tesadüfen öğrendim.'' Sonra Afra konuşmaya başladı.

 

''Dün bahsettiğim şüphelerimin doğruluğundan emin olmalıydım, etrafımızda güvenebileceğimiz fazla insan kalmadı Feride. Işık'tan bu yüzden yardım istedim, sana sormadan bunu yaptığım için beni affet.''

 

''Lütfen,'' dedim sakinliğimi korumakta zorlanıyorken. ''Sadece neler olduğunu anlatın.''

 

''Dün gece yanından ayrıldıktan sonra kütüphaneye döndüm. Işık'ın orada olduğunu Anıl'dan öğrenmiştim.'' dedi Afra. ''Ve ona her şeyi öylece anlattın.'' dediğimde Işık itiraz etti. ''Senin bir Aslan olduğunu Afra'dan öğrenmedim, en azından hemen öğrenmedim. Her neyse, dinlemeye devam et.''

 

''Tek amacım Karam'ın hisleri konusunda sana yalan söyleyip söylemediğini öğrenmeye çalışmaktı.'' diyen Afra, yeniden anlatmaya başladı. ''Işık'a Karam konusunda endişelendiğimi ve seni üzmesinden korktuğumu söyledim.''

 

Afra mahcuptu, onu bu işe dahil ederken başta yalan söylediği için utanç duyuyor olmalıydı.

 

''Karam'ın seni Aslanlar ve diğerleri arasındaki çekişmenin içine atmasından çekindiğimi anlatınca, Işık yardım etmeyi kabul etti. Aslanlardan birinin kılığına girip, Karam'ın o gün Aslanları, açıkladığınız...'' derken duraksadı. ''En azından kendi kendine açıkladığı ilişkiniz konusunda nasıl ikna ettiğini öğrenecekti, herhangi birinden seninle ilgili laf alacaktı, planım buydu.''

 

''Durum endişeli bir dost olduğunda bunu görmezden gelemezdim, elbette yardım etmeyi kabul ettim.'' dedi Işık. ''Sabah olunca ikinci dönemlerden bir Aslanı gözlemeye başladım. Yatakhaneden çıkmasını bekleyip, çıktığı an onun kılığına girdim ve Yaşar denen çocukla konuşmaya gittim. Sanki olan bitenleri biliyormuşum da anlamaya çalışıyormuşum gibi davrandım.''

 

Detaylara takılmamaya, soru sormamaya, yalnızca dinlemeye çalışıyordum ve bu durum benim için gittikçe imkansızlaşıyordu. Kurulan her bir cümlenin ardından tepki vermek, belki de anlattıklarının doğruluğundan emin olmak istiyordum.

 

''Yemek salonunda yaşananların ardından Karam, Aslanları alarak yatakhanelerine dönmüş ve kendisine gösterilen tepkileri tek bir cümleyle kesmiş Feride.''diye devam etti anlatmaya. ''Birlikteliğinizin asıl amacının seni korumak olduğunu söylemiş onlara, bizden olanı koruruz ve ailemizi kollarız, Yaşar'ın kurduğu cümle buydu. Aralarında üstü kapalı bir şekilde sürekli bu konuyu konuşup, anlam vermeye çalışıyorlardı ama daha fazla soru soramadım çünkü şüphelenmelerini istemedim.''

 

''Sonra ne oldu?''

 

''Aslanların yatakhanesinden çıkacağım esnada Karam içeriye girdi.'' dedi Işık. ''Hem Engelleme kullanıp hem de büründüğüm kılığın içinde korkudan titremek nasıl bir histi bilemezsiniz, kendimi açık edeceğim diye ödüm patladı.'' İçimden bir de bana sor cümlesi geçerken bunu dışa vurmadım ancak Işık'ın bahsettiği hissi en iyi bilen insanlardan biri olduğum açıktı. ''O an oradan kaçmak, bir an önce kendi bedenime dönmek istedim ancak bir şey beni tuttu sanki. Karam'ın oturduğu koltuğun hemen sağında bir boşluk vardı, oraya geçtim. Kitaplığa bakıyormuş gibi yapıp Karam ve adının Emin olduğunu öğrendiğim bir başka Aslan'ın konuşmalarını dinlemeye başladım.''

 

Sonucun nereye varacağına dair aklımdan geçen her ihtimal, kalbimi daha da hızlandırıyordu. Elimi az sonra kriz geçirecekmişim gibi atmayı sürdüren kalbime doğru götürdüm. ''Sanırım bayılacağım,'' dedim yutkunarak. ''Devam et lütfen.''

 

''Konuşmaları çok ortadan başladı, o yüzden başta anlayamadım. Emin notların gelmeye devam edip etmediğini sordu Karam'a. Karam da bir süredir hiçbir not almadığından söz etti. Sonra konu sana geldi,'' dediğinde dudaklarını yaladı ve gözlerime kaçamak bir bakış attı. ''Bir kehanetten söz ettiler Feride. Kehanetteki Aslan'ın sen olabileceğini düşünüyorlar, hatta Karam neredeyse emin ve Aslanları bu şekilde ikna etmiş görünüyor.''

 

Kaşlarım çatılırken bu kez Afra konuşmaya başladı.

 

''Okula yeni gelecek bir Aslan'a aşık olacağım.'' dedi. Işık'ın bahsettiği kehanetten haberdar olduğunu anlamıştım ve endişelendiği esas şeyin başından beri bu olduğu kafama o an dank etti.

 

''Eva'dan ayrılırken işleri zorlaştırmak istemiyordu. Sana anlattığım gibi, Eva'yı Aslanlar için terk etti ve bırakırken Eva sırf Karam'dan vazgeçsin diye böyle bir kehanette bulundu. Normalde çoğu Aslan'ın gücü eğitmenler tarafından Engelleme kullanılarak saf dışı bırakılır.'' dedi. ''Ancak Karam bu sözleri okul sınırları dışında, kasabaya yakın bir yerlerde söylemişti ve bir gün gerçekleşmesini hepimiz bekliyorduk. Sonra yaz tatili bitti, okula döndük ve biz ikinci döneme geçtiğimizde, birinci dönem Aslanlardan hiçbiri kadın değildi. Ardından malum olaylar oldu, Semih öldü, Aslanlar ve diğerleri olarak ayrıldık ve Karam'ın kehaneti tamamen aklımdan çıktı. Düne kadar da hiç şüphe etmemiştim ancak Işık duyduklarını anlattığında emin oldum.''

 

''Benim değil mi?'' diye sordum, sesim titriyordu. ''Kehanetteki Aslan benim ve Karam bu yüzden böylesine emin.''

 

Afra kafasını salladı. ''Son döneme geçtiğimizde de hiçbir birinci dönem Aslan kategorisine giremeyince durumdan şüphelenmiş, yan yana geldiğiniz anda da aranızdaki bağı hissetmeye başlamış olmalı.''

 

Derin bir nefes almaya çalıştım ancak içime çektiğim hava ciğerlerimi doldurmaya yetmedi.

 

''Afra'ya duyduklarımı anlattığımda, durumunu benden saklamak için çok geçti artık. Bu yüzden bana her şeyi anlattı ve Karam'ın aslında hala emin olmaya çalıştığı şeyi doğruladı.'' dedi Işık. ''Bir Aslan olduğunu böyle öğrendim. Lütfen Afra'ya bana söylediği için kızma. Zaten her şey ortadaydı.''

 

Kafamı usulca salladım. En azından Aslanlar, Karam'ın sakladığı şeylerin ve katilin peşinde olduğumu da hala bilmiyorlardı. Ellerindeki tek şey Karam'ın kehaneti ve hisleriydi. Beni bu yüzden kabul etmişlerdi.

 

O halde Karam'ın bana yaklaşması bir oyun değil miydi?

 

''Tamam,'' dedim anladığımı belirtircesine kısa bir özet geçmeye hazırlanırken. Sebebini içten içe bildiğim bir neşe, tavrıma yansıyordu. ''Bir Aslan olduğumdan şüpheleniyorlar çünkü Karam böyle hissettiğini söylüyor. Aradığı Aslan'ın ben olduğumu iddia ederek Aslanları bu şekilde ikna etti. Öyleyse Karam'ın bana yaklaşmasının tek sebebi, bir Aslan olduğumu doğrulamak. Yani sakladığı şey buymuş, öyle mi?''

 

''Öyle de denebilir ama sakladığı tek sırrın bu olmadığı açık Feride.'' Işık'ın cümlesi, kafamda oturttuğum parçaları bir kez daha dağıtırken ''Notlar konusunda hiçbir şey öğrenemedim.'' dedi.

 

''Notlar mı?''

 

Afra onu onaylarcasına mırıldandı. ''Emin'in bahsettiği notların ne olduğu, kimden geldiği, neden geldiği... Hiçbirini bilmiyoruz.'' Karam'a başından beri duyduğu güven sarsılmışa benziyordu ve bu beni korkuttu. ''Korkarım ki Pamir haklı Feride. Karam ve diğer Aslanlar, bizden büyük bir şey saklıyor olmalılar.''

 

''Sence bu şey katille mi ilgili?'' diye sordum. ''Karam'a koşulsuz bir şekilde güvendiğini sanıyordum.'' Afra'nın gözlerinde ilk kez tereddüt vardı. ''Katille ilgili ya da değil, artık emin değilim.'' dedi. ''Ama Aslanların sakladığı şeyi öğrendiğimizde düğüm çözülmeye başlayacakmış gibi hissediyorum.''

 

Söz konusu Karam olduğunda beni cesaretlendiren hep oydu. Pamir'e güvenirken aynı anda Karam'a da güvenmemi sağlamıştı, nasıl biri olduğunu her fırsatta anlatıp onu aklıma sokmuştu ve şimdi Afra bile bildiğini sandığı şeylerden şüphe ederken Karam'a nasıl inanacaktım? Ya sakladığı bir şeyler olduğunu bilmeme rağmen ona hala inanma isteğime ne demeliydi?

 

Sabah olmak üzereydi. Işık kendi yatakhanesine döndüğünde başımı koltuğa yasladım ve ''Her şey birbirine girdi,'' dedim konuştuklarımızı başa sararak düşünürken. ''Buna rağmen kafamda dolanıp duran tek şey, Karam'ın bana oyun oynamıyor oluşu.'' Birden gülmeye başladım. ''Sence bu mantıklı mı?''

 

''Yalanlar, sırlar, cinayetler...'' dedi Afra. ''Tüm bunların arasındaysa yaşanması beklenen bir aşk... Karam'a neden yaklaştığını düşününce, geldiğimiz bu noktaya inanasım gelmiyor gerçekten.''

 

Yaşanması beklenen aşk.

 

Aslan Lider'e olan duygularım öfkeyle başlamış, ardından yumuşamış ve sonrasında şimdiki halini almıştı. Adını kolayca koyamıyor olmamın nedenini merak ediyordum hep. Hissettiklerimden bahsederken sevgi veya aşk terimlerini kullanmayı uygun görmüyordum zamanla evrilen bu duygulara. Kararsızlığımın nedenini, bu hisleri daha önce yaşamamış olmamın verdiği toyluk sanıyordum. Sonra bir Aslan olduğum için Karam'a hissettiğim şeyi bağlılık olarak adlandırmışken, duygusal anlamda aramızda geçenlere hala bir isim bulamayışım beni iyice çıkmaza sokmuştu. Şimdiyse neden kendimle savaşıp durduğumu, Afra Karam'a aşık olduğumu söylerken benim neden buna bir türlü ikna olamadığımı anlamıştım.

 

Gerçek değildi.

 

Aslan Lider'in oluşturduğu kehanetin içindeki yerim belliydi. Sanki bir tiyatro sahnesine çıkmak üzere olan iki oyuncuyduk. Yazar çoktan hazırlamıştı repliklerimizi. Ne hissedeceğimiz, ne konuşacağımız en başından belliydi. Oysa aşk böyle yaşanmazdı, değil mi? Beklenmedik bir anda çıkardı insanın karşısına, öyle özel öyle önemli hissettirirdi ki insanın başı korkudan değil, aldığı hazdan dönerdi. Hem zorundalıklar da olmazdı aşk söz konusu olduğunda. Fazla seven taraf da olabilirdim, terk eden de. Ya da vazgeçip reddedebilirdim günün birinde. Ne var ki şimdi böyle bir şansım yoktu. Benim bu aşka itiraz etme hakkım Karam tarafından elimden alınmıştı.

 

Bir yanın benden yana demişti beni öpmeden hemen önce. Diğer yanımın ne istediğini ise şu ana dek hiç düşünmemiştim ancak şimdi biliyordum. Aslan Lider'e karşı kendimi bir türlü bırakamıyordum çünkü o haklıydı. Bir yanım ondan yana olsa da diğer yanım kehanetle savaşıyordu. Diğer yanım Karam'a aşık olmak istemiyor ve beni uyandırmaya çalışıyordu. Diğer yanım Karam'a hala inanmıyordu.

 

''Karam'ın sakladığı şeyi öğreneceğim.'' dedim ayaklanarak. Odaya yürümek için bir hamlede bulunduğum esnada Afra kolumdan tuttu ve yerinden kalktı. ''Emin misin?'' diye sordu.

 

''Zaten başından beri amacım bu değil miydi? Şimdi her şey daha kolay, Karam benden şüphe duymuyor.''

 

''Evet ama kehanet her şeyi değiştirir.'' Aklıma iyice sokmak istiyormuş gibi daha önce söylediklerini bir kez daha tekrarladı. ''Sakladığı şey her ne ise sana anlatacağından eminim. Bir Aslan olduğunu biliyor, sana güveniyor, seni tehlikelerden korumaya çalışıyor. Sana karşı zaten dürüst olacaktır.''

 

''Sorun ne o halde?''

 

''Sorun ona aşık olman, hatta sorun bir Aslan olman Feride.'' Afra'yı anlamıyor ya da anlıyor ama söylemeye çalıştığı şeyi kendime konduramıyordum. Yine de dillendirdi. ''Eğer Karam'ın ve Aslanların gizlediği şey, katilin kimliğiyle ilgiliyse, Karam'ı ele vermek istemeyeceksin. Tıpkı onun seni koruduğu gibi sen de onu korumak isteyeceksin. Bu yüzden iyi düşün. Öğreneceğin şeyin yükünü sırtlamaya hazır mısın?''

 

Nasıl bir şeyin içine düşmüştüm ben böyle?

 

#

 

Ertesi gün kendimi iyi hissetmediğim bahanesiyle Nedim Hoca'dan izin alarak odama kapanmış, yemek salonuna dahi inmemiştim. Başta neyim olduğunu irdelese de sonunda iyi olmadığıma ikna olan Nedim Hoca, oldukça iyi biriydi. Öğrencileriyle olan diyalogları, diğer eğitmenlere nazaran onu kendime daha yakın hissetmeme neden oluyordu ancak çoğu öğrencinin benimle aynı fikirde olduğunu söylemek doğru olmazdı. Öyle ki Arık, Nedim Hoca'yı birçok kez taraflı davrandığı gerekçesiyle kurula şikayet bile etmişti.

 

Sırf bana izin verdiği için bir şikâyet daha almamasını umut ederek yatakta doğruldum. Gözlerim şişmişti ve uykumu alamamıştım, Afra az uyumasına rağmen her zamanki gibi erkenden kalkarak kütüphanenin yolunu tuttuğunda hala uyanıktım.

 

''Annemi özledim.'' diye geçirdim içimden. Elimde ikimize ait bir fotoğraf vardı ve bunu baş ucumdan ayırmıyordum. Ona yazdığım mektuba hala bir cevap vermemişti. Ya da verdiği cevap henüz bana ulaşmamıştı, bilmiyordum. Tek bildiğim dönem arası tatilinin bir an evvel gelmesini istediğimdi. Annemin kuruldan aldığı haberlerle yetinemeyeceğini, özellikle de okuldaki cinayetin ardından her saniyesini beni merak ederek geçirdiğini tahmin edebiliyordum çünkü.

 

Aşağı sarkıttığım ayaklarım, zeminle buluştukları ilk an tüm bedenimi ürperttiler. Hızla çoraplarımı ayağıma geçirdim ve ayakkabılarımı da giyerek ortak kısma çıktım. Ortalık sessizdi, herkes derslerde olmalıydı. Benimse Pamir'le konuşmam gerekiyordu. Karam konusundaki şüphesinde haklı çıktığını ona söylediğim an ne tepki vereceğini merak ediyordum. Her şeyden önemlisi ise bizi katile götürecek olan ipucunun, şimdi Pamir'in ellerinde olmasıydı.

 

''Geç bile kaldın Feride.'' diye söylendim koridorda ayaklarımı sürüklerken. Üçüncü dönem Gölgelerin, Alkım Hoca'yla derste olduklarını öğrenmiştim ve sınıfın yolunu tutmuştum bile. Pamir'i beklerken saatlerdir yatağımın içinde dönüp durduğumu ve bunun nedenlerini düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, içinde bulunduğum dünyanın gerçeklerinden kaçamıyor oluşum, odama kapanmanın yersiz bir hamle olduğunu anlamama yetse de elimde değildi.

 

Tüm bunlar, bu zamana dek bildiğim ve aksinin mümkün olabileceğini burada öğrendiğim şeye sığınmak istememe neden oluyordu.

 

Yalnızlığıma.

 

O esnada bir el koluma dolandı ve beni kendine doğru çekti. Hızla koşan bir öğrencinin bana çarpmasından son anda kurtarmıştı Pamir beni. ''Sağ ol.'' diyerek ona doğru döndüm. ''Fark etmemişim.''

 

''Oldukça dalgındın.'' dedi. Sonra ''Hastaymışsın, neyin var?'' diye sordu.

 

''Aslında uykusuzum. O yüzden izin aldım ve derslere girmedim, senin serbest zamanına dek odamda bekledim.''

 

''Bu saate kadar odanda mıydın yani?'' dediğinde benden şüphe duyduğu için en basit şeyleri bile sorguladığını anlayabiliyordum. ''Evet,'' dedim sabırla. ''Bu saate kadar odamdaydım Pamir. Artık konuşabilir miyiz?''

 

''Yemek salonuna da inmedin sabah.'' Israrcı davranıyordu. Sanki ben sadede gelmek istedikçe bu kez o kaçıyordu. ''Yemedin mi hiçbir şey?''

 

''Yemedim.''

 

''Gel,'' dedi. Yeniden kolumu tuttuğunda ''Nasıl yürüneceğini hatırlıyorum.'' dedim ve duraksadım. Ancak o beni umursamadan yürümeye devam etti ve kolumdan çektiği an beni de yeniden hareketlendirdi.

 

''Nereye gidiyoruz? Akşam yemeğine daha çok var.''

 

''Mutfakta tanıdıklarım var. Sana bir şeyler hazırlamalarını rica edeceğim.'' dediğinde istemeden de olsa gülümserken buldum kendimi. Ve aptal kızların her filmde ve her kitapta yaptığı şeyi yaparak ''Neden ki?'' diye sordum. Hani bir şeyi bilir ve yine de duymak ister ya insan, bana bunu yaptıranın ne olduğunu anlayamasam da neden diye sorarken sırıtmaya devam ediyordum.

 

''Çünkü senin de dediğin gibi,'' dedi. ''Akşam yemeğine daha çok var.''

 

#

 

Karnımı doyurduktan sonra ''Anlat bakalım.'' dedim. Bir yandan da peçeteyle ağzımın kenarlarını temizliyordum. ''Var mı bir ipucu?''

 

Sorum karşısında sessiz kalması ve yüzüme yalnızca imalı bir bakış atması kafamı karıştırmıştı. ''Pamir?'' Yine bir şey söylemedi. Geçitlere giden ıssız koridorun soğuk duvarına yasladığı sırtını doğrulttu.

 

''Raporlarla ilgili vardığım sonuçlardan söz etmem için, sana güveniyor olmam gerekir Feride. Ve bil bakalım bende sana karşı eksik olan şey ne?''

 

Bıkkın bir nefes eşliğinde tıpkı onun gibi doğruldum ve ayaklarımı dizlerimin altına alarak biraz yana kaydım. Şimdi tam karşısında oturuyordum ve duymak istediklerini anlatmaya hazırdım.

 

''Karam,'' dedim konuya giriş yaparken en yanlış olaydan başladığımı geç de olsa fark ederek. ''Daha doğrusu Karam değil, Karam'a neden yaklaştığım, onun sırları ve benim ona olan hislerimin koca bir yalandan ibaret oluşu...'' Cümleler kafamın içerisinde yok oluyordu sanki, bir türlü kendimi ifade edemiyordum. ''Hatta bu da değil,'' dedim bir kez daha nereden başlamam gerektiğini bulmaya çalışırken. ''Kehanet! Evet, şu aptal kehanet ve Aslanlara gelen notlar. Tabii bunları bilmiyordum ve-''

 

''-Feride!'' Pamir ellerini durmamı ister gibi uzattı, aklı karışmıştı ve bu oldukça normaldi. Konuşmayı unutmuş gibi davranıyor, cümleleri bir türlü toparlayamıyordum. ''Seni anlamamı istiyorsan lütfen başından ve tane tane anlat. Tamam mı?''

 

Başımı salladım. ''Afra,'' dedim derin bir nefes cümlelerime eşlik ederken. ''Afra sizi çok iyi tanıyordu ve ikinizin birden yardımını almamın, bizi katili bulma yolunda hızlandıracağına inanıyordu. Karam'a da en az sana güvendiği kadar güveniyordu. Ben de Afra'ya güvenmeyi seçtim ve bu yüzden onunla bir plan yaptık Pamir...''

 

Pamir'e her şeyi anlatmaya başladım. Neden Karam'ın yardımını almak istediğimden başlayıp, kehaneti öğrendiğim ana dek hiçbir detayı atlamamaya özen gösterdim anlatırken. Yer yer verdiği tepkiler, dikkatimi dağıtsa da bir an bile susmadım ve sonunda beklediğim tek şey olgun davranarak beni anlamaya çalışmasıydı.

 

''...ve sonunda her şey karışmadan kısa bir süre önce beni suçsuz olduğuna ikna etti. O halini gördüm Pamir, Semih için tıpkı senin gibi acı çekiyordu ve bunları ne kehanet yüzünden ne de bir Aslan olduğum için söylemiyorum, inan bana.''

 

''Sen,'' derken gözlerinin doluşunu ilk kez saklamamıştı. ''Karam'ın ağladığını mı söylüyorsun?''

 

Başımı usulca salladım bu kez.

 

''Şimdi anlıyorsun değil mi?'' diye sordum. ''Amacım başından beri yalnızca katili bulmaktı Pamir, düşündüğün gibi bu amaçtan hiç sapmadım. Karam'la aramda olanlar... biliyorsun artık, hepsi kehanet yüzündendi.''

 

''Kafam çok karışık Feride.''

 

''Bak,'' dedim bir kez daha. ''Belki katil Karam değil ama o hala bir şey gizliyor ve biz bunu öğrenmeye artık çok yakınız. Lütfen, aramızdaki bu kırgınlığa bir son ver ve birlikte hareket etmeye devam edelim.''

 

''Bana bunları daha en başında anlatsaydın-'' dediğinde cümlesini tamamlamasına izin vermedim. ''-Buna asla müsaade etmezdin Pamir, o zamanlar ona karşı bu kadar yumuşak değildin.''

 

''Bilmiyorum, yine de-''

 

''-Karam'a düşmanın gözüyle bakıyordun ve en azından söylediğim yalan, katilin o olmadığını ortaya çıkardı. Neden biraz olumlu düşünmüyorsun?''

 

''Kusura bakma Feride,'' derken alayla güldü. ''Ama bana yalan söyleyişini olumlayamayacağım.''

 

''Tamam, haklısın. Ama birlikte çalışmanız imkansızken başka çarem yoktu ki.'' Küçük bir çocukmuş gibi heyecanla devam ettim konuşmaya. ''Bir daha sana asla yalan söylemeyecek ve senden hiçbir şeyi saklamayacağım. Söz veriyorum, söz veriyorum!''

 

Bakışları yumuşamıştı. Yine de tedbiri elden bırakmıyor ve söylediklerimin doğruluğundan emin olmak istiyordu.

 

''Hem çok yaklaştık.'' dedim. ''Raporlar elinde ve ben de aptal bir kehanetin büyük bir getirisi olan Karam'ın güvenine sahibim. Çok yaklaştık.''

 

''Hiçbir şeye yaklaştığımız yok.'' dediğinde kaşlarımı öyle çattım ki alnımın birkaç santim daraldığına yemin edebilirdim. Raporları geçen gece ceketine sıkıştırdığı yerden çıkardı ve önüme doğru fırlattı. ''Bunlar eksik Feride.'' dedi sinirle. ''Birileri benden önce davranmış ve bazı raporları ortadan kaldırmış.''

 

''Nasıl olabilir bu?'' Kim böyle bir şey yapabilirdi ki? Aklımdan geçen soruyu sesli bir şekilde dile dökmemiştim ancak Pamir hissetmiş olacak ki cevapladı. ''Muhtemelen katil,'' dedi elini alnına koyarak. Başı ağrıyor olmalıydı, tüm gecesini raporları incelemeye ayırdığına emindim. ''Ama yalnızca kendi raporunu değil, birkaç raporu daha çalmış içlerinden. Dikkat çekmemek için yaptığı açık.''

 

Kağıtları incelerken, sol üst kısımlarında yazan isimlere bakmaya başladım. ''Hangileri kayıp?'' diye sordum zaman kazanmak adına.

 

''İşin garibi de o.'' dedi. ''Kayıp raporlar arasında Karam'ın, benim, Afra'nın ve senin raporların da var Feride.'' Bir süre sessiz kaldıktan sonra kafamı kağıtlardan kaldırdım ve o an göz göze geldik.

 

''Yani bunun anlamı...''

 

''Katil her kimse,'' dedi. ''Peşinde olduğumuzu biliyor olmalı.''

 

Yaklaştığımı sandığım her an, bir adım geriliyordum sanki. Pamir'in gözlerindeki umutsuzluk, her geçen gün daha da büyürken artık onu nasıl motive edeceğimi bilmiyordum. Aynı umutsuzluğa kapılmama çok az kalmıştı ve Karam'ın büyük sırrının elimden tutup beni bu kara denizin içinden kurtarmasına ihtiyacım vardı.

 

''Artık yalan yok,'' diye mırıldandığımda bambaşka bir şey dolanıyordu aklımda. Uzun zamandır anımsamadığım ve ikinci, hatta üçüncü plana attığım, tüm bu karmaşadan bağımsız ve korkunç bir şey. ''Sanırım sana söylemem gereken bir şey daha var Pamir.'' Sakladığım, söylemeye korktuğum ve nasıl engel olacağım konusunda hala emin olmadığım bir olaydı bu.

 

Pamir'in Deniz'i öldürdüğü anı görüşümden bahsetmenin zamanı gelmişti.

 

#

 

Afra'yla birlikte yemek salonuna vardığımızda içeri girmeden hemen önce adımlarımı yavaşlattım. ''Emin misin?'' diye sordu Afra bir kez daha. Emin olup olmadığımı bilmiyordum ancak yapmam gerekenin bu olduğunu biliyordum. Her ne kadar içgüdülerim bana doğru olanın bu yol olmadığını hissettirse de tam tersini yapacaktım artık.

 

Kehanetin beni kontrolü altına almasına ancak bu şekilde engel olabilirdim.

 

''Ona yaklaştığımda mantığımı kaybedeceğimi düşünüyorsun, biliyorum.'' dedim. ''Ancak Pamir'le her şeyi planladık Afra. Duygularım tamamen onun kontrolünde olacak ve Karam'dan istediğimi alana dek kendimi onun rüzgarına bırakmamı engelleyecek.''

 

''Aslında emin misin derken Karam'a karşı koyamayacağından endişe etmiyorum ben,'' dedi. ''İstediğin şeyin bu olduğuna emin misin diyorum yalnızca.''

 

Değildim. Ancak emin olmayan tarafımın hem bir Aslan oluşumdan hem de kehanetin bir girdap gibi beni içine doğru çekişinden kaynaklandığını biliyordum.

 

''Eminim.'' dedim hislerim tam tersini söylese de. Ardından birlikte yemek salonuna girdik ve kalabalığın arasına karıştık. Aslanların masasının yanından geçtiğimiz esnada ''Bol şans.'' diyen Afra doğruca Anıl ve Pamir'in oturduğu karma masaya doğru ilerledi. Bense sağıma döndüm, Karam'la göz göze gelene dek beni izlediğini fark etmemiştim. Son karşılaşmamızda ona söylediklerimi hala sindirebilmiş gibi değildi. Buna rağmen aramızdaki mesafe azaldıkça yüzünde oluşan o minik gülümsemenin etkisi önce bedenimi, ardındansa kalbimi sarmaladı ve buna engel olabilecek bir gücün varlığından emin olamıyordum.

 

''İyi akşamlar!''

 

Seslenişimle birlikte masadaki uğultu kesildi, meraklı gözler tüm keskinliğiyle üzerime döndü. Karam bir şey söylemedi ancak Yaşar bir sözcü edasıyla ''İyi akşamlar Çaylak.'' diyerek atıldı oturduğu yerden, sesinde neşe vardı. Önce liderine bakmış, ifadesizliğinden onay almışçasına konuşmuştu benimle.

 

''Oturmaz mısın?''

 

Masanın yanına yaklaştığım andan itibaren, daha adını bile öğrenmediğim çoğu Aslan'a karşı hissettiğim yakınlık, beni mantığımdan koparmak üzereydi. Yemek salonunda, tıpkı Karam'ın elimi tuttuğu günkü gibi bir sessizlik oluşmadan önce boş bir sandalye çekerek masalarına oturdum ve biraz eğildim. Dikkat çekmek istemiyordum.

 

''Nasılsın Çaylak?'' diye sordu biri. Daha bu soruya cevap veremeden ''Sana bir tabak hazırlayayım,'' diyen bir kız önümdeki boş tabağı saniyeler içinde doldurdu. 'Alıştın mı okula, nasıl gidiyor, Ağaçlar canını sıkıyor mu, en çok hangi derste zorlanıyorsun, istersen kütüphaneye gidelim ve seni çalıştırayım' gibi birçok sorunun yöneltilmesi, onlara karşı fikirlerimin değişmesine neden oluyordu ve bu değişim öyle hızlıydı ki elimde olmadan Pamir'e doğru döndüm.

 

Buraya bakıyordu.

 

Endişemi anlamış olmalıydı ancak kendimi hala rahatlamış hissetmiyordum.

 

''Feride'yi bunaltmayın.'' dedi Karam. Masaya oturduğumdan beri ilk kez konuşuyordu. ''Doyduysan biraz yürüyelim mi?'' dedi ve ayaklandı. Bir sorudan çok, emir veriyor gibiydi ancak ''Aslında henüz doymadım,'' diyerek ona karşı çıkabilmiştim. Bu masadaki herkesi şaşırtırken, içten içe beni de şaşırtmıştı. Somun ekmekten koca bir ısırık aldıktan sonra çiğnemeye başladım. Karam'sa sekteye uğrayan otoritesinin son kırıntılarını silkeledi ve yeniden sandalyesine oturdu. Bu Yaşar'ın ve yanındaki kızın kıkırdamasına sebep olduğundaysa onlara öyle bir baktı ki bir süre boyunca tabaklarına bile dokunamadılar.

 

Dakikalar ilerledikçe yemek salonundaki insan sayısı da azalıyordu. Pamir'in neyi beklediğini ve neden hala duygularıma müdahalede bulunmadığını anlayamıyordum. Karam'a karşı kendimi ve duygularımı sağlama almadan onunla konuşmaktan kaçıyordum ancak göz hapsinde olduğum bir gerçekti. Sırf bu yüzden bir şeyler yemeye devam ediyordum ve neredeyse patlamak üzereydim.

 

O esnada tanıdık çan sesi tüm salonda yankılandı. Bu akşam yemeği saatinin sonuna gelindiğini vurguluyordu ve yaklaşık yarım saat sonra da herkesin yatakhanelerine dönmeleri gerektiğini hatırlatan çan çınlayacaktı okul binasında.

 

''Biraz daha yemeye devam edersen, bunu benimle konuşmaktan kaçtığın için yaptığını düşüneceğim Çaylak.'' dedi masada kimse kalmadığında. Bazen aklımı okuduğunu ve ona göre hareket ettiğini düşünüyordum. ''Neden,'' derken ağzımdaki lokmayı zar zor yutmayı başarmıştım. ''Seninle konuşmaktan kaçacakmışım?''

 

Omuz silkti. ''Bunu sen söyle.''

 

''Gün boyu bir şey yememiştim ve rahatsızdım. Ne var biraz fazla kaçırdıysam?''

 

''Hiç,'' dedi bu kez. Ardından güldü ve ''Neyse ki gücüm sınırsız ve yüz kilo da olsan seni taşıyabilirim.'' diye ekledi.

 

''Ukala.''

 

''Hadi yürü.''

 

''Benimle böyle emir vererek konuşmaman konusunda anlaştığımızı sanıyordum Aslan Lider.''

 

''Haklısın,'' dediğinde şaşıran bu defa bendim. ''Biraz yürüyelim mi Feride, seninle konuşmak istediğim şeyler var.'' İnatlaşmak yerine, beni anında onaylaması hoşuma gitmişti. Bu hoşnutluksa aklıma tek bir şeyin gelmesine neden oluyordu.

 

Pamir'in güçlerinde kesinlikle bir sorun vardı ve buna rağmen Karam'dan kaçmaya daha fazla devam edemezdim.

 

''Pekâlâ,'' dedim masadan kalkarken. ''Yürüyelim bakalım.''

 

Ormanın girişine ulaştığımızda Karam ''Fikrini ne değiştirdi?'' diye sordu. Konuya ani bir giriş yapması beni hazırlıksız yakalamıştı. Ne bekliyordum ki? Aramızda olup bitenleri konuşmadan önce bana sakladığı şeyleri anlatmasını mı?

 

''Aslında fikrim değişmedi.'' dediğimde ifadesi karardı.

 

''Fikirlerin değişmediyse neden bugün masama oturdun Feride?'' Sorgulayacaktı, kaçışım yoktu. ''Önce sana sormadan aramızdaki şeyi açıkladığım ve elini tuttuğum için bana kızıyorsun, yetmiyor bir de üstüne seni yönetmeye çalıştığımı ima ederek beni azarlıyorsun ve beni istemediğini açıkça dile getiriyorsun. Sonra da gelip ailemin masasına oturuyor, bizimle yemek yiyor ve sohbet ediyorsun.''

 

''Evet, böyle söyleyince kulağa tutarsız geliyor.'' dedim ve Aslan Lider'in ağacın dibine oturuşunu izledim. Dirseklerini, kırdığı dizlerinin üzerine koyarak yerden aldığı bir dal parçasıyla oynamaya başladı ancak göz temasını bir saniye bile kesmiyordu.

 

''Evet,'' dedi gözlerime imayla bakmayı sürdürüyorken. ''Oldukça tutarsız.''

 

''Ne demeye çalıştığını anlamıyorum Karam.'' Gözlerini ilk kaçıran ben oldum. ''O an içimden sizinle oturmak geldi ve öyle yaptım. Altında illa bir neden mi aranmalı?''

 

''Bence aranmalı.'' dedi. ''Dinliyorum.''

 

''Benimle konuşmak isteyen sendin.''

 

''Biliyorsun değil mi?'' diye sordu. Bu soruyla neyi kastettiğini bilmesem bile kalbim teklemişti. Kendimi ele verecek bir şey yapıp yapmadığımı düşünürken, sorusunun benden şüphe edişiyle bir ilgisi olmadığını hissedebiliyordum. Tıpkı Karam'ın beni yeniden öpmek istediğini hissettiğim gibi.

 

Aramızdaki bağ sandığımdan daha güçlü olmalıydı.

 

''Neyi?''

 

''Bahse girerim başından beri biliyordun,'' dedi ve elindeki dal parçasını uzakta bir yere fırlatarak ayağa kalktı. Çivilenmiş gibiydim. Karşıma geçtiğinde kafamı kaldırmamak için büyük bir irade örneği sergiliyordum. Sanki gözlerine baktığım an onu sırtından bıçaklayacağımı anlayacaktı. Bunu düşünmek bile boğazıma sarılan o görünmez parmakların baskısını artırmaya yetiyordu.

 

Çeneme değen eli, usulca kafamı kaldırdı. Ardından yüzünü bana doğru biraz daha eğdi. ''Söylesene,'' dedi fısıltısı yine kulaklarımda büyük bir gürültü bırakırken.

 

''Bir Aslan olduğunu başından beri biliyordun, değil mi Çaylak?''

 

Nefesimi tuttum, işte bunu sahiden de beklemiyordum.

 

Dakikalar, hatta saatler geçmiş gibi hissediyordum ancak bu tamamen yanılgıydı. Karam'ın dudaklarından dökülen ve harfler, büyük bir hızla birleşip de sakladığım büyük sırrımın, artık bir sır olmaktan çıktığını yüzüme vuran cümleye dönüşeli yalnızca birkaç saniye olmuştu.

 

''Ne?''

 

''Biliyorsun Feride,'' Parmakları hala çenemi okşuyordu. ''Kim olduğunu biliyorsun.''

 

Geriye doğru adım atarak bakışlarından kendimi kurtardım ve gülmeye zorladım kendimi. ''Ne saçmalıyorsun Karam? Hiçbir şey anlamıyorum.'' Nasıl anlamıştı? Başından beri ne olduğumu bildiğim ve bunu herkesten sakladığım konusunda nasıl böylesine emindi?

 

''Eğer inkârı bırakmazsan ilerleyemeyiz.'' dedi. ''Sana güveniyorum Feride. Eğer güvenmeseydim, bir Aslan olduğunu anladığımda seni kurula şikâyet ederdim. Yanıma yaklaştırmazdım ve sana-'' derken sustu. ''Lütfen, sen de bana güven artık.'' Nefeslendi ve devam etti. Dik duruşundan bir an olsun ödün vermiyordu. Bense baştan aşağı titreyen bedenimin kontrolünü çoktan kaybetmiştim.

 

Ona bir kez daha yenilmiştim.

 

#

 

''Neden sakladın?''

 

''Korktum.'' dedim. Karam'a karşı ilk kez bu denli dürüst davranıyordum. ''Başıma neler gelebileceğini bilmiyordum, katil Aslı'yı öldürmüştü ve benim kimseye güvenim yoktu.''

 

Volta atıyorken birden durdu. ''Testte nasıl olur da Aslan yerine Ağaç olduğuna karar verebildiler, anlamıyorum.'' dedi. Ona gücümün ne olduğundan bahsettiğim ilk dakikadan itibaren bu cümleyi tekrar edip duruyordu. ''Bu işte bir terslik var Çaylak. Okulun tarihi boyunca hiç kimse yanlış bir kategoriye yerleştirilmedi.''

 

''Yaşasın!'' dedim sahte bir mutlulukla. ''Bir ilk olmayı başarmışım desene.''

 

''Alay etme. Ben ciddiyim, bu imkânsız.''

 

''Demek ki imkânsız değilmiş Karam, ne diyebilirim ki?'' Dudaklarımı kemiriyordum. ''Bir Aslanım ve bir avuç insan hariç herkes Ağaç olduğumu sanıyor. Eğitmenler de buna dahil.''

 

Karam bedenini hızla bana çevirdiğinde, bakışları birkaç adım gerilememe neden oldu. ''Ne dedin sen?'' diye sordu üzerime doğru yürüyerek. ''Bir avuç insan hariç derken ne demek istedin?''

 

Gözlerim yavaşça kapandılar ve kırdığım potun toparlanacak hiçbir yanı olmadığını anladım. Karam'ın zekasına daha fazla hakaret edemezdim. ''Afra,'' dedim ilk olarak. ''Işık yeni öğrendi, bir de...'' derken biraz duraksadım. Bu ismi duyduğunda öfkeden deliye döneceğini çok iyi biliyordum. ''Bir de Pamir.''

 

''Bravo!'' Hırsla açık alana doğru ilerledi ve geri dönerek bu kez bana doğru birkaç adım attı. ''Kime güveneceğini bilemedin öyle mi?'' Gülmeye başladı. ''Görünüşe bakılırsa biliyormuşsun Feride! Pamir'i daha tanımıyorsun bile ama ona bir Aslan olduğunu anlatabilmişsin!''

 

Tepkisi düşündüğümden de fazlaydı, öfkesinin yoğunluğu bir duman gibi tütüyordu tepesinde. Bense hafiflemiştim, bazı şeylerin açığa çıkması belki de o koca düğümün çözülmeye başladığının habercisiydi.

 

''Güvenini kazanamayan tek kişi benmişim etrafında!'' dedi. Hayal kırıklığına uğramış ve kırılmış bir adamın bakışlarıydı bunlar, tanıyordum. ''Onca zamanın vardı, anlatabilir, sırf bir Aslan olduğum için bile benden yardım isteyebilirdin ama sen tek kelime etmedin.''

 

''Bunun güvenle bir ilgisi yok Karam.'' Ona yaşadıklarımın bir kısmını anlatabilirdim, en azından öfkesini dindirecek kadar gerçeklerden söz edebilirdim. ''Bir Aslan olduğumu Pamir'e ben söylemedim, o anladı. Ben yalnızca gücümden bahsettim. Söyledim ya, korkuyordum işte.'' Olduğum yere oturdum. ''Hem ilk tanıştığımızda bana nasıl davrandığını hatırla istersen. Nasıl anlatabilirdim ki?''

 

''Demek bu yüzden başından beri dibinden ayrılmıyor.''

 

Yalnızca Pamir'le ilgili olan kısımlara takılıyordu ve ne hissettiğimi anlamaya çalıştığından emin değildim. ''Yalnızca bana yardım etmeye çalışıyordu.''

 

''Ve seni kullanmaya...'' dediğinde tereddütle yüzüne baktım Karam'ın. ''Ne kullanması?'' Sorum karşısında ''Söyleyeceklerime hazır mısın bilmiyorum Feride ama vakit daralıyor.'' dedi. ''Benden ve Aslanlardan başka kimseye güvenemezsin artık. Katil hala okulda ve emin ol, hepimiz tehlikedeyiz.''

 

Beklediğim an geliyordu. Karam'ın sakladığı şey her ne ise öğrenmek üzereydim ve ''Tamam,'' dedim öğreneceklerimin üzerimde nasıl bir etki bırakacağından habersizken. Bir kez daha yalan söyledim Karam'a, bir kez daha rol yaptım.

 

''Artık sana da Aslanlara da güveniyorum Karam, anlatacaklarını dinlemeye hazırım.''

 

#

 

''Tehditleri almaya başladığım ilk gün, Semih'in öldürüldüğü gündü.'' diyerek başladı anlatmaya. ''İkinci dönemin ilk günüydü ve bizler alıştığımız bu dünyaya yeni katılanlar için heyecanlıydık. Belki inanmazsın ama o zamanlar daha neşeli biriydim.''

 

Aradan geçen zaman ne kadar kısa olursa olsun, bizi değiştiren esas şey yaşadıklarımızdı şüphesiz. Karam bunun canlı bir örneğiydi. Sadece bir gün içinde hayatının nasıl değiştiğini tüm detaylarıyla anlatıyordu ve tüm dikkatim ağzından çıkan cümlelerdeydi şimdi.

 

''Birinci dönemlerle kaynaşacaktık. Tıpkı geldiğimiz ilk sene bize yapıldığı gibi testlerinin tamamlanmasını bekliyorduk, kendi kategorilerimize ait olanları alıp alışmaları için yardımcı olacaktık.'' Karam anlatmayı sürdürürken aynı hikayeyi Afra'dan dinlediğim zaman gelmişti aklıma. ''Sonra ne olduysa yanlarından ayrılmam gerekti, hatırlamıyorum. Ya yatakhaneye dönüyordum ya da tuvalete falan gidiyordum. Koridorda ilerlerken görünmez biri tarafından elime bir kağıt parçası sıkıştırıldı Feride. Üzerinde yazılanları okuduğumda ne yapacağımı bilemedim, donup kaldım.''

 

''Ne yazıyordu?'' diye sordum merakla. Emin denen çocuğun bahsettiği notların başlangıcı, Karam'ın eline sıkıştırılan bu kâğıt olmalıydı.

 

''Kendin oku.'' Elini cebine attı ve defalarca kez açılıp katlanmaktan eskimiş, kenarı yırtılmış olan kâğıdı bana doğru uzattı.

 

''Senin için buradayım sevgili Karam Atalı. Senin için burada olmaya devam edeceğim ve bu okulu sana zindan edeceğim. Eğer bu nottan tek bir kişinin bile haberi olursa, önce sevdiklerini alacağım elinden. Dediklerimi yapmazsan önce en yakınlarından başlayacağım öldürmeye...''

 

Sesli bir şekilde okuduğum notun ardından korkuyla Karam'a baktım. ''Nasıl?'' diye sorduğumda sesim titriyordu. ''Yoksa Semih'i öldüren katil...''

 

''Evet,'' dedi. ''Bu notu yazan her kimse, Semih'i öldüren de o.''

 

''İyi de neden? Kiminle düşmandın, kim bunu yazan?''

 

Kafasını iki yana sallarken ''Bilmiyorum,'' dedi. ''Bu notu aldığım ana dek bir düşman edinmiş olabileceğim aklımın ucundan geçmezdi. Dedim ya, eskiden çok farklı biriydim Feride. Korkulan biri değil, sevilen biriydim.''

 

Elimdeki notu defalarca kez okuduktan sonra katladım ve sordum. ''Ya sonrası? Notu aldıktan sonra ne yaptın?'' Gözlerini sıkıca yumdu ve birer damla yaş akıverdi yanaklarına doğru. ''Ciddiye almalıydım ama yapmadım.'' dedi. ''Aslanlar arasında gizli saklı olmazdı Feride. Tıpkı diğer kategorilerin çoğunda olduğu gibiydi her şey ama bir farkımız vardı. Birbirimize olan bağımız, birimizin hissettiğini diğerimizin de hissetmesini sağlardı ve ben beceremedim. O zamanki liderimiz, liderliği Alef'ten devralan Yiğit'di...''

 

Alef'in adını duyduğum an Aslanların o dönemki birtakım kuralları geldi aklıma. Pamir'in Alef hakkında anlattığı o trajik aşk hikayesini anımsadığım parçaları oturtabilmiştim.

 

Belki de Yiğit, önceki liderleri Alef'in çektiği acı yüzünden böylesine katı bir kural koymuştu. Aslanların kendilerinden olmayan birine aşık olduklarında, tıpkı Alef gibi acı çekebileceklerini düşünüyordu besbelli. Sırf bu yüzden Karam ve Eva'yı birbirinden ayırmıştı. Aklı sıra ailesini korumaya çalışıyordu. Aslanların acımasız olduğu söyleniyordu, oysaki aralarında en merhametli kategori onlarmış gibi geliyordu artık.

 

Karam ''...anlamıştı.'' diyerek devam etti sözlerine. ''Korkumun nedenini sorduğundaysa saklamadım Feride. O görünmezliğe bürünen lanet herifin avucuma sıkıştırdığı notu Yiğit'e verdim ve aynı saat içinde Aslanların tümü öğrendi. Daha biz konuyu tartışmayı bitirmemişken bir not daha geldi. Bu kez Aslanların yatakhanesine kadar girmişti kansız herif.'' Cebinden bir kağıt daha çıkardı. Hızla uzattığı kağıdı elinden aldım ve yırtmamaya özen göstererek yine sesli bir şekilde okudum üzerinde yazılanları.

 

''Madem beni ciddiye almıyorsun ve bu işe Aslanları da dahil ettin, o halde oyun başlıyor sevgili Karam! İşte yapmak zorunda olduğunuz ilk görev; Lideriniz Yiğit, mevkisini sana devredecek. Tabii bu olaya uygun bir kılıf hazırlamanız gerekecek. Notları ciddiye almanız gerektiğini anlamanız adına size küçük bir uyarı bırakıyorum, umarım yeterli olur.''

 

''Not ortak kısma bırakılmıştı.'' dedi. ''Sanki masanın üzerinde beliriverdi bir anda. Hiçbirimiz fark etmedik nasıl geldiğini. Emin ve ben kurula gitmekte ısrarcıydık ancak Yiğit tehditlere boyun eğmeyeceğimizi söyleyip duruyordu. Aslan olmak, korkusuz olmak demekti. Ancak korkusuzluğumuzu ispat etmeye çalışırken, en büyük korkumuzun bu adam olacağından habersizdik.''

 

''Peki neydi?'' diye sordum. ''Bıraktığı uyarı... Emirleri uygulamaya nasıl karar verdiniz?''

 

''Birinci dönemlerden bir Aslan kayboldu Feride, adı Gökhan'dı. O esnada yanında Yaşar varmış, onun da ilk günüydü. Onu bulduğumuzda biri tarafından merdivenlerden itildiğini söyledi, kolu ve birkaç kaburgası kırılmıştı.''

 

Karam'ın mavi gözlerini çevreleyen kısım pembeleşmişti.

 

''İkisi de yeniydi ve okula yeni gelmiş iki Aslanı daha ilk günden koruyamamıştık ve bu Yiğit'i çok zor bir duruma soktu. Aslanlar arasında gösterilen tepki o bir saat içinde büyüdü.''

 

''Tüm bunlara rağmen katilin emirlerini dinlemedi mi yani? Göz göre göre Semih'in ölümüne neden olan Yiğit miydi?''

 

''Aslında dinledi.'' dediğinde o yanından hiç ayırmadığı su şişesini dikti kafasına. ''Yiğit liderliği bana devretti ve buna tıpkı katilin de söylediği gibi güzel bir neden uydurdu.'' Eva'dan bahsediyor olmalıydı. ''Ben lider olduğum an, Gökhan yatakhanenin gizli geçidinden içeriye girdi, onu kaçıran her kimse merdivenlere hapsetmiş olmalıydı. İşin akıl almaz tarafıysa Gökhan'ın hiçbir şey hatırlamıyor oluşuydu.'' Ellerini saçlarının arasından geçirirken, hüzün dolu gözleri kısa bir an için gözlerime değdi ancak konuşmaya başladığında yeniden kaçırdı mavilerini.

 

''Yaşar'ın kırıkları için Turnalar'a gittik. İçlerinde Şifacı olanlar vardı, yardım istedik. O esnada Pamir de bizimleydi. Bilmem biliyor musun ama biz eskiden-''

 

''-çok yakındınız. Biliyorum.''

 

Kafasını salladı ve belli belirsiz bir gülümseme yerleşti dudaklarına. ''Olanları Pamir'e anlatmak için yanıp tutuşuyordum ancak Yaşar'ın halini düşündükçe de bu fikirden uzaklaşıyordum. Sürekli Engelleme kullanmak zorundaydım çünkü Pamir'in duygularımı okuması gibi bir durumda katil, içimizden birine daha zarar verebilirdi, beni sevdiklerimle tehdit ediyordu.'' Bir not daha uzattığında bu kez ayaklandım ve Karam'ın hemen yanına oturdum. Sanki yan yana olursak, ona daha çok destek olabilirmişim gibi geliyordu.

 

''Çok geçmedi, akşam yemeğinden sadece birkaç dakika önce bir not daha ulaştı elimize.''

 

Diğerleriyle kıyaslandığında bir mektubu andıracak kadar uzundu kâğıtta yazılanlar.

 

''Güzel, ilk görevi başarıyla tamamladınız. Ciddiyetimi anlamanıza da ayrı sevindim doğrusu. Çünkü unutmayın ki ben her yerdeyim, belki de tam şu an yanınızda bir yerlerde... Şimdi ikinci ve bir süreliğine son göreviniz olan şeyi söylüyorum; Aslanları diğerlerinden ayıracaksınız. Sevgili lideriniz Karam, bu kararı kendisi vermiş gibi davranacak. Bundan böyle Aslanlar, diğer kategorilerle sıkı bağlar kurmayı bırak, birlikte oturmayacak, hatta birlikte yemek bile yemeyecek. Korkmayın, siz zaten böyle kurallara alışıksınız. Tabii kabul etmediğiniz veya bugün, yemek salonunda bu ayrımı belli edecek bir şey yapmadığınız takdirde olacakları da eklemeliyim. İyi oku Karam, bu kısım tamamen seni ilgilendiriyor.''

 

Okumayı yarıda kestim ve Karam'a baktım. Sallanıyor, bacaklarını titretiyor ve kendini bu şekilde sakinleştirmeyi deniyor gibiydi. Öte yandan katilin yazdıklarını birinci ağızdan okuyor olmak oldukça rahatsız ediciydi.

 

''Bir elin beş parmağını geçmeyen sevdiklerin Karam... Onlara bir şey olsun istemiyorsan, dediklerimi harfi harfine yapacaksın. Çünkü tek bir yanlışında bu kez hedefim Aslanlar olmayacak. Kimlerden söz ettiğimi anlamış olmalısın. Oyun başladı.''

 

Kâğıt elimden kayıp toprak zeminle buluşurken ''İsteyerek yapmadın.'' diye fısıldadım. Hafifçe esen rüzgâr, ayaklarımın dibindeki kâğıdı birkaç metre sürükledi. ''Onlardan isteyerek vazgeçmedin, onları korumaya çalışıyordun.'' Gittikçe uzaklaşan kâğıt ne Karam'ın umurunda oldu ne de benim.

 

''Fark etmelerini bekledim Feride.'' dedi. ''Anlamalarını bekledim, inanmazlar sandım. Oysa bana güvenmeye devam eden yalnızca Afra oldu fakat onun da peşime düşecek cesareti yoktu işte. Böylece katilin dediğini yaptım ve Aslanları soyutladım.''

 

''Kafam çok karıştı Karam.'' Bedenimi tamamen ona doğru çevirmiştim. Gözlerinin tam içine bakıyordum. ''Madem söylenenleri harfi harfine yaptın, o halde Semih neden öldü?''

 

Titrek bir nefes aldı. ''Çünkü bir hata yaptım,'' dedi. ''Yemek salonunda olup bitenler öyle hızlı gelişti ki tepki bile veremedim. Pamir masamıza kadar geldi, neler olduğunu, neden onlarla birlikte olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Bense bir korkak gibi sinmiştim yerime. Lider sözde bendim ancak bir lider gibi davranmıyordum. Yiğit konuşamayacağımı anladığında bizden birini gönderdi, Pamir'e söylemesi gerekenleri kulağına fısıldamıştı.''

 

''Bir kralın, soytarılarla işi olmaz.''

 

Karam'ın gözyaşları şiddetlenirken onu kendime doğru çektim ve sıkıca sardım kollarımı boynuna. Bu kadarı çoktu, bu kadarı Karam için bile fazlaydı.

 

''Sonra,'' dedi. Sesi boğuk çıkmıştı çünkü hala sarılıyorduk ve o cümlelerini bitirene dek bedenlerimizin ayrılmasına izin vermeye niyetim yoktu. ''Arkasını döndü ve gitti. İnanmıştı Feride. Ama öyle bir aptallık yaptım ki korumak için uzak kalmak zorunda olduğum insanları tehlikeye attım.''

 

Ağlıyorduk. İkimiz de koyulan kurallara inat, birer Aslan oluşumuza inat gözyaşı döküyorduk.

 

''Engelleme kullanmayı bıraktım. Pamir bir şey sakladığımı anlasın diye duygularımı yoğunlaştırabildiğim kadar yoğunlaştırdım. Bir an durur gibi oldu, bana doğru döndü ve göz göze geldik. Anlaması gerekiyordu Feride, anlamalı ve bana yardım etmeliydi ama olmadı.'' Aldığı derin nefesle birlikte kollarım gevşedi, yine de onu bırakmadım.

 

''Pamir'in anlamadığını, diğerleri anlamış olmalı. Doğal olarak katil de...'' dedi. ''Salon çok kalabalıktı, yeniden Engelleme kullanmaya başladım ancak gecikmiştim. Gücü neydi, neden benimle uğraşıyordu, hala bilmiyorum ama yalnız değildi. Bundan emindim. Tıpkı söylediği gibi yanımızdaydı ya da yanımızdaydılar. Alel acele yazıldığı belli olan bir not düştü tabağımın üzerine. Diğerlerine fark ettirmeden aldım ve masanın altından okuduğumda dehşete düştüm.''

 

Bu kez notu uzatmadı bana, gücü yoktu. Elimi kalın polarının cebine sokarak bulduğum kağıt parçasını çıkardım. Sarılmaya devam ediyorduk ve başı göğsüme yaslanmışken katlı kâğıdı açıp, yazılanları önce içimden okudum. Sanki bu notun ağırlığı daha çoktu ve tepkimi önceden hazırlamak zorundaymışım gibi hissediyordum.

 

''Büyük hata sevgili Karam, büyük hata. Belki bu kez ciddiyetimin farkına varırsın ve bir kez daha böyle bir hata yapmazsın. Olacakları izle ve unutma, bunu sen istedin.''

 

Artık kendimi tutamıyordum. Hıçkırıklara boğulmuştum ve işler tersine dönmüş, Karam beni teselli etmeye çalışmıştı bir süre boyunca. Konuşabilecek duruma gelene kadar ağlamaya devam edişimiz, içler acısıydı ancak bir an olsun utanmadık birbirimizden.

 

Karam daha önce indirmişti belki duvarlarını ancak benimki ilkti. Rol yoktu, yalan yoktu ancak onu yargıladığım, ona inanmamak için kendimle savaştığım anların pişmanlığı vardı. Biraz da bunaydı döktüğüm gözyaşları.

 

''Semih'in cansız bedenini bulduklarında, gelen notların basit tehditlerden oluşmadığını anlamıştık artık. Üstelik katil okları bize çeviren bir not bırakıp, durumu iyice çıkmaza sokmuştu. O an kontrolü elime almam gerektiğini anladım Feride. Özellikle de Pamir ve Anıl'ın bana inanmadıklarını gözlerinde gördüğüm an tüm iyi niyetimi yitirdim sanki.''

 

Baş parmağım yanaklarını okşuyordu ancak elini parmaklarıma götürerek beni durdurdu.

 

"Seni başta uyarmamın, tehdit etmemin nedeni de buydu. Pamir bu işin peşini bırakmıyordu ve tehlikedeydi. Bense onu korumalı ve bu işten olabildiğince kadar uzak durmasını sağlamalıydım."

 

Birkaç saniyelik sessizliğin ardından devam etti.

 

''Ben Aslanların lideriydim,'' dedi. ''Onları yönlendiren, etrafa korku saçan, katı kurallarla onları ufacık bir dünyanın içine hapseden acımasız Aslan Lider. Ama benim de bir yöneticim vardı ve sevdiğim bir insanı daha kurban etmemek için ona boyun eğmek zorundaydım.''

 

''Peki ne değişti?'' diye sordum. ''Şu an burada, benimlesin. Bana bunları anlatabiliyorsun.'' Yüzleştiğim gerçekle yerimden sıçradım. ''Ya şu an yanımızdaysa, bizi dinliyorsa ve olanları öğrendiğim için Afra'yı, Pamir'i ya da Anıl'ı da riske attıysak?''

 

Paniğe kapıldığımı anladığı an doğruldu ve önümde diz çöküp ellerimi sıkıca tuttu önce. ''Katil hala buralarda bir yerlerde ama gücünü kaybediyor Feride.'' dedi. ''Bizi uzaktan da olsa koruyan bir kalkan var ve bu kalkana Engelleme işlemiyor. Bunu kasabada yaşayan, güvendiğim bir Gölge yapıyor.''

 

''Nasıl?''

 

''Bunu benim anlatmam doğru olmaz, onunla tanıştığında kendisinden öğrenirsin.'' dedi. ''Ama kalkan sayesinde katilin gizlice yaptığım çoğu şeye ulaşamadığını biliyorum, denedim. Şüphelenmemesi için okul içindeyken kalkan kalkıyor ve onu şaşırtıyoruz. Anlayacağın harekete geçtim Feride, artık boyun eğmiyorum.''

 

''Ne yapacağız peki? Madem tehlikede değiliz, o halde gerçekleri hepsine anlatmalısın Karam. Bilmeleri gerekiyor.''

 

''Hayır,'' dedi. ''Zamanı değil.''

 

Kırgındı. Kendisine inanmadıkları, onu bir kalemde silip attıkları için onlara hala kırgındı ve buna rağmen her birini korumaya çalışıyordu. Sırf bu yüzden katil damgası yemeyi bile göze aldığını düşündüğümde, onun aslında ne denli cesur biri olduğunu ve gerçek bir lider olduğunu düşünmeden edememiştim.

 

Bir kez daha yıkıldı tabularım. Pamir'e verdiğim sözleri düşündüm, Karam'ın sırrını öğrenir öğrenmez ona gidecek ve her şeyi anlatacaktım. Ancak yapamazdım, Afra yine haklıydı. Aslıma daha fazla ihanet edemezdim artık. İstediğim şey kesinlikle bu değildi, yine de yalanlardan da sıkılmıştım. Rol yapmak da istemiyordum bundan böyle.

 

''Tamam, zamanı olmadığını söylüyorsun madem,'' derken ayaklandım ve elinden tutarak onu kendime doğru çektim. ''Sana saygı duyacağım ve yaptıklarının nedenini hepsinden saklayacağım.''

 

''Biliyorum,'' dedi. ''Sana güveniyorum.''

 

''Ama bir şey var,'' dediğimde bakışlarımı gözlerine sabitledim. Ellerim öyle soğuktu ki Karam'ın ısısı bile yetmiyordu buzlarımı çözmeye. ''Pamir'e bir söz verdim, ona bir daha yalan söylemeyeceğime dair bir söz.''

 

''Feride...''

 

''Lütfen izin ver de bitireyim.'' Söyleyeceklerimden memnun olmayacağını biliyordum ancak bu işin içinden çıkabilmemizin tek yolu, birlikte hareket etmekten geçiyordu artık. Ayrı ayrı başaramadığımız açıktı ve daha fazla plan, oyun ve ihanet istemiyordum. ''Pamir'le konuşacağım. Ona hiçbir şey anlatmayacağım ancak neden senin yanında durduğumu da saklamayacağım. Sana güvendiğimi, bunun için geçerli bir nedenim olduğunu söyleyeceğim.''

 

''Bunu yapmanı istemiyorum.''

 

''Ben istiyorum.'' dediğimde boynunu geriye doğru attı. Düşünüyordu. ''Lütfen,'' dedim bir kez daha. ''Bana güvendiğini söylüyorsan, bunu göstermek için büyük bir fırsat var önünde. İzin ver, kendimce her ikinizin de yanında olayım ve bu işi birlikte halledelim.'' Gülümsedim. Kendimi daha önce hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim ve bu gücün kaynağının nereden geldiğini bilmesem de içimde yeşeren bu yeni duygu hoşuma gitmişti.

 

''İzin ver,'' dedim bir kez daha. ''Katil her kimse onu bulalım ve hakkından birlikte gelelim!''

Loading...
0%