@gulsahcan
|
Karam'ın yanından ayrılırken, konuştuklarımız kafamın içinde tekrar edip duruyordu. Ona hissettiğim güven duygusunun tek nedeninin bir Aslan oluşum olmadığını anladığımdaysa, belirsizlik kayboldu. Kehanetin getirisi sandığım, gerçekliğini sorgulayıp durduğum duygularımı, iyi ve haksızlığa uğramış birine karşı yapabildiğim empatiyle ayırmayı becerememiştim, şimdiyse her şeyin bir nedeni olduğunu daha iyi anlıyordum. Neden sürekli gelgit yaşadığım, önyargılarımı bir kenara bırakamadığım, her an yalan söylemeye hazır oluşum gibi eylemlerimdi beni gerçeğe ulaştıran.
Bu bana verilen ikinci bir şanstı. Bu kez güvendiğim kimseye yalan söylememeli ve elime geçen bu ikinci şansı iyi değerlendirmeliydim.
Ağaçların ortak kısmına girdiğimde Afra koltuktan hızla kalktı ve soluğu yanımda aldı. Karam'la aramızda geçen diyaloğu bir an evvel öğrenmek istediği her halinden belli oluyordu ve ben yapacağım konuşmayı çoktan hazırlamıştım.
''Biraz bahçeye çıkmaya ne dersin?'' diye sordum. ''Konuşurken biri bizi duysun istemiyorum.''
''Öğrendin o halde, değil mi?''
Kafamı usulca salladım. ''Gel hadi, burada konuşmamalıyız.''
Koridora çıktığımızda yapay zekanın hemen yanında dikilen biri bizi durdurdu. ''Nereye bu saatte çocuklar?'' Bu Nedim Hoca'nın sesiydi.
''Kütüphaneye gideceğiz hocam, tabii izninizle.''
Afra'nın çalışkan bir öğrenci olduğunu okulda bilmeyen kimse yoktu, bu Nedim Hoca'nın bizi sorgulamaması için öne sürülmüş iyi bir bahaneydi.
''Saat biraz geç oldu. Yatakhanelerinize dönseniz iyi edersiniz.''
İtiraz etmeye hazırlanırken Afra yine benden önce davrandı. ''Sorgular sırasında zaman kaybettiğimi düşünüyorum hocam, uykuya ayıracağım zamanı çalışarak harcarsam daha verimli olacak.''
Biraz düşünür gibi oldu. Ancak Afra'nın izin almak için sıraladıklarına vereceği cevaptan daha önemli bir şeyler düşünüyor gibiydi, yüzünde gizlemeye çalıştığı bir endişe kalıntısı vardı.
''Pekala,'' dedi burnunu çekerek. ''Gidin bakalım. Yalnız fazla ses yapmayın, sabah olmadan da yatakhanenize dönmüş olun.''
Nedim Hoca'yı yapay zekanın hemen yanında bırakarak merdivenlere yöneldiğimiz esnada aklıma takılan bir şeyi Afra'yla paylaşma isteğime engel olamıyordum.
''Sence bu saatte koridorda ne işi vardı?''
''Nedim Hoca'nın mı?''
''Evet,'' dedim. ''Biraz endişeli görünüyordu.''
''Nedim Hoca işte,'' dedi Afra. ''Her zaman endişelidir. Olayları hala sindirebilmiş değil, diğer eğitmenlerin aksine bizi önemsiyor, özellikle de Ağaçları.''
''Neden özellikle biz?'' dedim ve ''Yani siz?'' diye düzelttim hemen peşinden.
''Açıkçası Semih'in cinayetinin ardından bu kadar yoğun değildi ilgisi ama bu seneyle birlikte koruma içgüdüsü arttı.'' dedi. ''Olası bir tehlike anında ilk hedefin Ağaçlar olduğunu biliyor ve bu yüzden bizimle daha fazla ilgileniyor diye düşünüyorum. Herkese eşit davranıyor olsa da aldığı şikayetlerin esas nedeni bu bence.''
Mantıklıydı. Nedim Hoca iyi bir eğitmendi ve her şeyden önce iyi bir insandı. Bu nedenle geceleri okulda kalarak bizim için okulu daha güvenli bir hale getirmek adına bir şeyler düşündüğü ve hala endişe duyuyor oluşu anlaşılabilir bir durumdu.
Kütüphanenin kapısı, gıcırdayarak açılırken ''Keşke her ahşap kapı bizimki gibi olsa,'' diye söylendi Afra. ''Gel, ansiklopedilerin olduğu kata çıkalım.''
Dikey merdivenden çıktık ve tavan arası gibi bir boşluğa geçtik. Kıçımı zar zor bir yere yerleştirebildikten sonra ''Hadi!'' dedi. ''Anlat bakalım. Neymiş Karam'ın şu büyük sırrı?''
''Aslında sana anlatmayacağım.'' Zor kısım şimdi başlıyordu. Yalan söylemek ve rol yapmak benim için oldukça kolaydı ve yaşamım boyunca sürekli yapmak zorunda olduğum bu iki kabul edilemez davranış, bende bir nevi alışkanlık haline gelmişti. Bu yüzden kelimelerimi dikkatle seçmeli ve katilin Karam'a gönderdiği tehdit notlarından söz etmeden kendimi açıklamaya çalışmalıydım.
''Ne demek anlatmayacağım?'' Afra'nın kaşlarını daha önce bu kadar çatık görmemiştim. Şaşkınlıktan çok, öfke tohumları ekiliyordu sanki yüzüne yavaş yavaş. ''Benden bu ana dek hiçbir şey gizlemedin Feride. Şimdi bu kadar yaklaşmışken neden gizlemeyi tercih ediyorsun?''
''Aslında gizlemek istemiyorum. Sadece haklı olduğunu ve başında Karam'a nasıl güveniyorsan, ondan nasıl şüphe etmiyorsan yine öyle yapmanı istiyorum.''
''Ne demek bu?''
''Katil Karam değil demek.''
''Kim o halde? Karam kim olduğunu biliyor mu? Sır bununla alakalıydı ve sen onu korumaya çalışıyorsun değil mi?'' Bir anda ayaklandı ve kafasını üçgen çatıya çarparak geri oturdu. Kısa bir inlemenin ardından ''Biliyordum, söylemiştim!'' diye sızlanmaya başladı.
''Lütfen biraz sakin olup beni dinler misin?'' Hızla nefes alıp verişinin sesi bir süre sonra azaldığında sakinleşebildiğini anladım ancak bana hala sinirle bakıyordu. ''Katil Karam değil ve kim olduğunu da bilmiyor.'' dedim hızla konuşarak. ''Bunda bir anlaşalım.''
''O halde sır neymiş? Neden Aslanlar ve sen bunu biliyorsunuz ve gizlemek zorundasınız?''
''Bir sır olduğu doğru,'' diyerek anlatmaya başladım. Bu kez sözümü bölmesine izin vermedim ve kafasında herhangi bir soru işareti bırakmadan açıklamak için tane tane konuşmaya başladım. ''Sırın düşündüğünüz gibi Aslanlar'a gelen notlarla ilgili olduğu da doğru ancak katilin kimliğiyle hiçbir ilgisi yok. Bunu bilmeni istiyorum ve sana sırrı anlatamama nedenime gelirsek, bunu yapması gereken kişi ben değilim Afra. Zamanı geldiğinde Karam'ın ağzından duyacağınız birkaç şey olacak ve ne yapmanız gerektiğine siz karar vereceksiniz.''
''Siz derken başka kimi kastettiğini anlamıyorum.''
''Anlayacaksın. Sadece bana güvenmene ve yanımda olmana ihtiyacım var. Karam'a güveniyorum ve inan bana bunun ne kehanetle ne de Aslan oluşumla bir ilgisi yok. O yalan söylemiyor ve en az Pamir ve benim kadar çok istiyor katili bulmayı.''
''Gerçekten buna inanmak istiyorum.'' dedi. ''Sana güvenmek istiyorum.''
Afra'ya sarılmak için kollarımı uzattığım esnada üzerine oturduğum kalın kitaplarda biri kaydı ve az kalsın aşağı düşecekken Afra kolumdan yakaladı hafif bedenimi. ''Cidden,'' diyerek kafamı iki yana salladım ve tepemde bana mahcup bir ifadeyle bakan arkadaşıma diktim bakışlarımı. ''Aşağıda geniş masalar dururken neden burada konuşmak istedin ki?!''
#
Rüya görüyordum.
Gözlerimi araladığım an önümde hayal meyal beliren görüntü beni gülümsetti ve kucağımdaki yastığa dev bir gülümsemeyle sarıldım. ''Güzel bir rüyadayım, sen rüyamdasın...'' diye söylendim kendi kendime. Mırıltımın karşılık bulacağını beklemezken rüyamda görmeye devam ettiğim yüz netleşti ve bana yanıt verdi.
''Çaylak, kalk hadi.''
Karam fısıldarken, nefesi yüzüme çarptı ve sıcaklığıyla kaşlarımı çattım. Rüyam hiç olmadığı kadar gerçekçiydi. ''Bari rüyamda emir verme bana!'' dedim bu kez. Uyanmak istemiyordum. ''Hem kalkamam, seni görüyorum. Biz şu an şey yapıyoruz,'' derken kıkırdayarak koltukta biraz kıpırdandım.
''Ne yapıyoruz?''
Sorusunda manidar bir tonlama vardı ancak onun bu muzip ifadesini en az gerçek hayattaki kadar çok seviyordum. ''Şey işte,'' dedim bir kez daha kıpırdanarak cevap verirken. Soluma doğru döndüm ve kendimi bir anda yerde bulmamla gözlerim tamamen açılıverdi.
Karam karşımda gülmemek için dudaklarına geçirdiği dişlerini gözüme sokuyordu. Dibime kadar girmişti ve bu kez rüya görmediğim kesindi. ''Ne yapıyorsun sen burada?'' Kendimi saniyeler içinde toparladım, kucağımdaki yastığı koltuğa bıraktım ve sehpadan destek alarak doğruldum. Kaçamak bir bakışla etrafıma göz attığımdaysa, kitap okurken ortak kısımda uyuyakaldığımı anlayabilmiştim.
Karam'sa az önce uyuyakaldığım koltuğun kenarında, dizlerinin üzerine çökmüş gülmeye devam ediyordu.
''Ne gülüyorsun ya?'' Kolundan tutarak onu kalkmaya zorladığım esnada dağılmış saçlarımı düzeltmeye çalıştı. ''Ne işin var burada?''
''Aslında seni kaçırmaya gelmiştim ama şimdi istediğim tek şey rüyanda ne gördüğünü öğrenebilmek Çaylak.''
Karam'la konuşmamın, gördüğüm rüyanın bir parçası olduğunu sanırken, aslında Karam'ın ta kendisine cevap verdiğimi anladığım an utancımdan yerin dibine girmek istedim ancak başaramayacağım tek şey buydu.
''Yok rüya falan!'' Koltuğun üzerine bıraktığım yastığı gelişigüzel fırlattım Aslan Lider'in üzerine. Ancak yastık, Karam'a isabet bile etmeden yeri boyladı. ''Ne yapıyorsun burada söylesene?''
''Konuyu kapatmaya çalıştığına göre, rüya baya heyecan verici olmalı. Bak şimdi iyice meraklandım.''
Sabrım taşıyordu. ''Avazım çıktığı kadar bağıracağım şimdi.'' dedim. Beni ciddiye almıyordu. Koltuğa oturdu ve iyice yayıldı. ''Yapmazsın.'' dedi.
''Emin misin?''
Tereddüt içeren bir bakışını yakaladığım an ellerimi belime yerleştirdim. ''Burada ne yapıyorsun Karam?!'' Sesim normalden yüksek çıkmıştı. Eğlenme sırası bendeydi. ''Aa! Cevap versene Karam, ne işin var bu-'' Koltuktan kalktığı gibi yanıma ulaştı ve elini ağzıma kapattı. ''Sen tam bir delisin Çaylak.'' dedi, hala fısıldıyordu.
''Beni kışkırtan sendin.''
Elini ağzımdan çekmişti fakat uzaklaşmamıştı. Hala göz gözeydik ve ikimiz de gülümsememize engel olamıyorduk. Kafasını iki yana sallarken derin bir nefes aldı, bu görüntü beni en az gördüğüm rüya kadar heyecanlandırıyordu.
''Seni hafife almamayı öğrenmem gerekecek.''
''Niye geldin?'' diye sordum. Ağaçlardan herhangi birinin uyanması an meselesiydi.
''Seni bir yere götüreceğim.''
''Nereye?''
''Göreceksin.'' dedi. ''Üzerine kalın bir şeyler al, geçitte bekliyor olacağım.''
Afra'nın hırkalarından en kalın olanını giyerek odadan çıktım ve kimseye yakalanmadan geçide girdim. Kapağı kapatma işlemini Karam'a bırakmıştım, karanlık koridorda merdivenleri bulmak oldukça zordu. Birkaç kez düşecek gibi oldum ancak dar geçit, düşmek için bile elverişli değildi.
Sonunda ıssız koridora çıkmayı başardığımızda, ben binanın çıkış kapısına doğru ilerleyecekken Karam kolumdan tutarak diğer yönü işaret etti. Konuşmuyor, işaretlerle anlaşmaya çalışıyorduk. Anlaşılan o da birinin uyanmasından veya bizi görmesinden çekiniyordu.
Neredeyse parmak uçlarımızda yürüyerek binanın sağ kanadına geçtik ve yukarı doğru çıkan merdivenlerden birine doğru ilerledik. Karam karşımıza çıkan kapının kilidini açtıktan sonra kenara çekilip önden geçmem için bana izin verdi. Ardından kapıyı kapatıp kilidi yeniden yerine taktı.
Hava birdenbire öyle serinledi ki kollarımı kendime dolayarak yürümeyi sürdürdüm. Ben önde, Karam arkada yürümeye devam ediyorduk. Okulun hiç görmediğim bir kısmını daha keşfetmemi sağlamıştı bu seyahat ancak Karam konuşmamaya yemin etmiş gibi davranıyordu.
Sonunda dayanamadım ve ''Artık söyleyecek misin nereye gittiğimizi?'' diye sordum. Sorumun cevabı, manalı bir gülümseme olmamalıydı, Karam'sa bununla yetindi. Beni omuzlarımdan tutarak çevirdi ve sola dönmemi sağladı. Önümüzde bu kez mavi renkli, gümüş tokmaklı bir kapı vardı. Kilidi açtıktan sonra bu kez öne geçti, elini bana doğru uzattı.
''Geldik,'' dedi.
Elini tutarak basamağa adımımı attığım an esen rüzgar, saçlarımı yüzüme doğru savurduğundan başta nerede olduğumuzu anlayamadım. Ancak Karam bir kez daha kızıl saçlarımı düzeltti ve bileğindeki ipi çıkardı, saçlarımı arkamda birleştirip özenle bağladı. ''Teşekkür ederim.'' dedim. İri cüssesi önümden çekildiğindeyse, manzarayı şimdi net bir biçimde görebiliyordum.
Binanın çatısındaydık.
Yemyeşil ağaçların tepeden göründüğü orman, ileride küçük noktalar halinde göze çarpan evlerin bulunduğu kasaba, ve kasabanın solunda kalan yerde otlayan birkaç hayvanın bulunduğu tarlamsı alan da dahil tüm evren ayaklarımın altındaydı sanki.
''İşte Beş'in ardında kalan güçler dünyası.'' dedi Karam. ''Sana içinde bulunduğun dünyanın, okuldan ibaret olmadığını göstermek istedim. Hem de birlikte güneşin doğuşunu izleriz diye düşündüm.''
Büyülenmiştim.
''Beni etkilemeye mi çalışıyorsun sen?'' diye sordum kaşlarımı çatarak.
Omuz silkti. ''Başardım mı bari?''
''Eh,'' dedim. ''Sanki biraz...''
Karam hiç sormadan elimi tutarak beni çekiştirdi ve çatıdaki düzlükte birkaç adım atıp, yine sola doğru dönerek oturduk. ''Güneş tam buradan doğacak.'' dedi. İşaret parmağıyla pembeleşmeye başlayan kısmı işaret ediyordu.
''Şanslıyız, hiç bulut yok.''
''Bugünü şans eseri seçmedim herhalde Çaylak.''
''Aman, ben de ne zaman övünmeye başlayacaksın diye merak ediyordum.''
''Uzun zamandır planlıyorum bugünü. Sonbaharın ortasında böyle bir gün yakalamak için her sabah erkenden uyanıp havayı kontrol ettiysem, övünmek en doğal hakkımdır, değil mi?''
Karam'ın bu halini seviyordum. Konuşurken onu izlemek, ona cevap vermek, onunla atışmak, hatta yer yer onunla dertleşmek ve birlikte ağlamak bile huzuru tanımlarken kullanabileceğim kelimelere dönüşmüştü. Aramızda yoğunlaşan duygunun hızına yetişemiyordum ve onun da tıpkı benim gibi hissettiğinin farkındaydım.
Pamir'i, Afra'yı, Aslanlar'ı ve hatta Katil'i bile unutup bir rafa kaldırdığımda, bizi birbirimize çeken tek şeyin kehanet olduğunu bilmek beni mahvediyordu. Bazen aramızdaki şey öyle gerçek hissettiriyordu ki kendimi kaptırmamak için verdiğim savaşı kaybedecek noktaya geliyordum.
''Nasıl olacak?'' diye sordum birden. ''Tüm bunlar sona erdiğinde senden nasıl uzak kalacağım?''
Karam afallamıştı. ''Neden uzak kalacakmışsın benden?'' diye sordu, bedenini bana doğru çevirdi. Ardından ellerimi avuçlarının arasına aldı. ''Aramızdaki her şey net, öyle değil mi? Artık yalnızca katili bulmak için yanımda olmadığını biliyorum. Sen bir Aslansın Feride. İstesen de benden uzaklaşamazsın, aramızdaki bağ buna izin vermez.''
''Buna izin vermeyen sadece Aslanlara özgü olan o aptal bağ değil Karam. Bunu biliyorum.''
''Sen,''
''Evet.'' dedim. ''Kehanetten haberim var.''
''Nasıl?'' diye sorduğunda ellerimi kendime doğru çektim. Elbette Işık'ı ele vermeyecektim. Notlarla ilgili gerçeği öğrendiğimden beri bu hikâyede en çok zarar gören kişinin Karam olduğuna emindim. Bana böylesine güveniyorken, gerçekleri öğrenmeden önce ona oyun oynamak üzere olduğumu bilmesine gerek yoktu. Bunu kendimi düşündüğüm için saklamıyordum, yalnızca bir de bu sebepten üzülmesini istemiyordum, hepsi bu.
''Afra anlattı.'' dedim kısa keserek. ''Eva'yı, ondan ayrılmak için oluşturduğun kehaneti, o kehanetin içindeki yerimi, her şeyi biliyorum.''
''Bana kızgın mısın?'' diye sordu. ''Bunu senden sakladığım için.''
''Aslında değilim. Aslan olduğumu kehanet sayesinde anladın değil mi?''
Başını salladı. ''Seni ormanda gördüğüm ilk an aramızdaki bağı hissettim. Sonra o gün Aslı'nın başına gelenler, senin Pamir'le birlik olman, işin peşine düşmen... Hiçbiri tesadüf olamazdı. Bizi bir araya getirmeye çalışan bir şey olduğu o kadar belliydi ki...''
''Kehanetlerinin bu denli güçlü olması ürkütücü. Mezun olduğunda kesinlikle Özel Olanlar'a seçileceksin.''
''Şimdi anlıyorum.'' dediğinde, ''Neyi?'' diye sordum.
''Sana sırf kehanetim yüzünden yaklaştığımı sanıyorsun. Birlikte olmak zorunda olduğumuzu sanıyorsun.''
''Değil miyiz?'' dedim sinirle. ''Kehanet dediğin nedir Karam? Tüm bunlar,'' derken elimle etrafı gösterdim. Gözlerim dolmuştu ve ağlamak üzereydim, kendimi oldukça güçsüz hissediyordum. ''Yaptıkların, beni koruma çaban, en yakınlarına anlatmayı seçmek yerine, daha birkaç haftadır tanıdığın insana güvenip katille ilgili her şeyi anlatman, hepsi kehanet yüzünden. Biliyorum işte, her şeyin farkındayım.''
''Yanılıyorsun.''
Alayla güldüm. ''Beni aptal yerine koyma.'' Oturduğum yerden kalktım ve doğmak üzere olan güneşe doğru çevirdim yüzümü. Çok geçmeden peşimden ayaklandı ve kolumu tutarak beni kendisine bakmaya zorladı.
''Yanılıyorsun Feride,'' dedi. ''Bir kehanette bulunduğum doğru. Bu okuldaki nadir güçlerden birine sahibim ancak bunun nasıl işlediğini kimsenin anlamadığına eminim.''
Söylemeye çalıştığı şeyi anlamakta zorlanıyordum. Bunu fark ettiği an açıklamasına devam etti.
''Bak, kehanet dediğin şey, herhangi bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilmektir. Kişi, yer, zaman, bunların hiçbirini kehanette bulunan şahıs seçemez Feride. Yalnızca olayı görür, yaşanacağını bilir, hisseder. Gücüm işte böyle işliyor. Madem Eva'yı öğrendin, o halde sana başından anlatmalıyım. Belli ki çoğu şeyi eksik ve yanlış öğrenmişsin.''
Kafam karışmıştı, Karam'ın ağzından çıkan her cümleyi dikkatle dinliyordum. Bana Alef'in hikayesini ve Lider Yiğit'in koyduğu kuralların nedenini anlatmaya başladı. Daha önce duyduklarımı ilk kez öğreniyor gibi davranırken, tahmin ettiklerimi de anlattıkları sayesinde somutlaştırmıştım.
''Eva'dan ayrılmak zorunda olduğum ana kadarki kısmı dinledin.'' dedi. ''Onu seviyordum Feride, bunu senden saklamayacağım. Ama sırf ondan ayrılmak için kehanette bulunmadım. Bunun böyle olduğunu söyledim, çünkü eğer onunla birlikteyken zaten var olan bu kehaneti öğrenseydi, canı daha çok yanardı.''
''Bir dakika,'' dedim gözlerimi yumarken. ''Yani kehaneti, Eva'yla birlikteyken oluşturduğunu mu söylüyorsun?''
''Kehaneti oluşturan ben değilim Feride, neden anlamak istemiyorsun? Bak, dakikalar sonra bile olacak bir şeyi hissedebilirim. Benimki geleceği görmek değil çünkü somut hiçbir şey sunamam kehanette bulunurken. Yalnızca hissederim ve olur. Zaman, yer, kişiler, hiçbirini ben seçemem.''
Kendini yeterince açık ifade edemediğini düşündüğü bakışlarından belliydi. Bir kez daha ellerimi tuttu ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.
''Evet, bir Aslan'ın geleceğini, ona kapılacağımı, onun için her şeyi yapacak kadar gerçek duygular besleyeceğimi daha Eva'yla beraberken biliyordum. Neden anlamıyorsun? Seni ben seçmedim, geleceğin anı, karşılaşacağımız yeri, hiçbirini ben seçmedim. Ben yalnızca hissettim Çaylak. Daha kehanette bulunduğum ilk anda neler yaşayacağımızı hissettim. Hem hiç mi düşünmedin, madem kehanet yüzünden birbirimize aşık olmak zorundaydık, o halde beni gördüğün ilk an neden benden nefret ettin? Neden bana güvenmeyi seçmek yerine, benden kaçtın?''
''Ben,'' derken nefesimin sıkıştığını hissediyordum. ''Ben bilmiyorum.''
''Senin duyguların senindir, ben buna müdahale edemem. Yalnızca hissederim ve olacaklar dilimden dökülür.'' dedi. ''Artık biliyorsun Feride. Şu an ne kadar gerçekse, aramızdaki şey de o kadar gerçek.''
Bakışlarım, mavi gözlerini aşarak kalbine indi önce. Karam'ın içini daha önce birçok kez görmüştüm. Kızgınken, üzgünken, isyan ederken ya da ağlarken hiç saklamamıştı kendini. Şimdiyse bambaşka bir yönü daha serildi gözlerimin önüne. Gördüğüm bu Karam aşıktı.
Her şeyden önemlisiyse, bu aşkın gerçek oluşuydu.
Ensesine yerleşen parmaklarımla, onu sert bir şekilde kendime doğru çektim. Dudaklarıyla buluşmak için daha önce hiç bu denli sabırsızlanmamıştım. Bu öpücük başkaydı, Karam'la aramızdaki son perde de böylece kalktı ve ondan ayrıldığım an soluklanmak için hamlede bulunmama izin bile vermedi. Beni bir kez daha öptü ve bir kez daha...
Dudaklarımı serbest bıraktığında alnını alnıma dayadı ve nefes nefeseyken ''Bir konuda haklısın Aslan Lider,'' dedim. ''Senden uzak kalmak için tek bir sebebim vardı ve bunu elimden aldın.'' Gülümsedim. Kalbim gümbür gümbür atıyordu. ''Artık istesen de benden kurtulamayacaksın.''
#
Günün son dersinden çıkarken, Arık'ın bile bozamadığı neşemle koridorda yürümeye başladım. Gördüğüm herkese selam vermek, bağırarak şarkı söylemek ve içimden geldiği gibi dans etmek istiyordum. Okulda bir katilin dolaştığını ve halletmemiz gereken birçok şeyin bizi beklediğini unuttuğum birkaç saatin ardından gerçek dünyaya dönmesi oldukça güçtü benim için.
Çünkü aşıktım.
İlk kez nasıl baş edeceğimi, nasıl savaşacağımı, nasıl kaçacağımı düşünmeden yaşamaya başlamıştım duygularımı. Aşıktım ve bu kez inkâr etmek bir yana dursun, hissettiğim bu korkunç derecede güzel olan hisle gurur duyuyordum.
Şimdi çatıdan ayrılmadan önce Karam'la konuştuğumuz konuya odaklanmanın vakti gelmişti. Karam katili kışkırtmaya ve onu yeni bir not göndermeye zorluyordu bu sıralar. Öyle ki yemek salonunda elimi tuttuğunda ya da Aslanların masasına oturarak onlarla yemek yediğimde, katilin yeni bir hamlede bulunmasını beklemişlerdi. Neticede talimatları açıktı, sebebini anlayamasam da Aslanların diğer kategorilerle hiçbir bağının olmasını istemiyordu. Buna rağmen, son bir haftanın ardından kendini belli edecek bir şey yapmaması, not göndermemesi veya tehditler savurmaması, artık gizlenmekte zorlandığının ve Karam'ın da dediği gibi güç kaybettiğinin bir kanıtıydı.
Karam'a, Pamir'le birlikte ele geçirdiğimiz raporlardan bahsettiğimde epey bir azar işitmiştim ancak sonunda kaybolan raporlar arasında bizimkilerinde olduğunu öğrenişi, bana olan kızgınlığını bir nebze olsun unutmasını sağlamıştı. O da tıpkı Pamir gibi, katilin peşinde olduğumuzu bildiğini düşünüyordu. Bu da koruma içgüdüsünü devreye sokarak, beni olayların dışında tutma isteğini perçinledi ancak onu dinlemeyecektim.
''Pamir!'' diye seslendim merdivenlere doğru ilerlediğini gördüğümde. Aklı dağınıktı, mol halkaların çevrelediği gözlerini yüzüme dikti.
''Feride?''
''Sen iyi misin?'' İyi olmadığını biliyordum. Ona Deniz'in öleceği ana dair olan görüşümü anlattığımdan beri bu halde olduğuna emindim.
''Pek sayılmaz.'' dedi. ''Bir şey mi oldu?''
Anlattıklarımı soğukkanlı bir biçimde karşılamış olsa da kendinden korktuğunu saklamamıştı olacakları öğrendiği andan itibaren. Bir süre boyunca durumu sindirmesini beklemiş ve yanından bir an olsun ayrılmamıştım. O anın ne zaman geleceğini, birini öldürecek kadar gözünün dönmesine sebep olan şeyin ne olduğunu bilmeyişi, onun kendinden emin tavrını elinden alıyordu. Sonunda kendini biraz olsun toparlamayı başarmış ve Alef'le konuşup fikir almak için yanımdan ayrılmıştı. Konuşmalarının bir yere varmadığını, şu anki halinden anlamış olsam da yapacağım şeyi daha fazla erteleyemezdim.
''Belki sırası değil ama konuşmamız gerekiyor. Gece yarısı ormanda buluşalım, olur mu?''
#
Ağaçların yatakhanesine döndüğümde Afra'yı, Neşe'yle sohbet ederken buldum. Ortak kısım her zamanki gibi kalabalıktı. Kimisi bir şeyler yiyor, kimisi köşesine çekilmiş ders çalışıyor, kimisiyse kahkahalara boğularak birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı.
''Afra!'' diye seslendim odanın girişine ilerlerken. ''Biraz gelir misin?''
İkiletmeden kalktı ve bana doğru ilerledi. Onu baştan aşağı süzdüğümde, altındaki bol ve yerleri süpüren pijamasına gülmeden edemedim. ''Anıl'ın.'' dedi daha ben sormadan. ''Bütün pijamalarım yıkanıyor. Ben de bunu geçirdim üstüme, nasıl olmuş?''
''Tarz göründüğünü söyleyemeyeceğim arkadaşım.'' dediğimde gülmeye başladı.
''Ben de öyle düşünmüştüm.''
''Aslında gece yarısı ormana gitmemiz gerektiğini söylemek için çağırdım seni.'' Afra'nın bakışları sorgulayıcı moda geçerken ''Ne oluyor?'' diye sordu.
''Şimdi söyleyemem.'' dedim. ''Pamir de gelecek, konuşmamız gereken şeyler var.''
''Konuşmamız gereken bu şeyler, bana bahsettiğin şeyle mi ilgili?''
''Kısmen.'' dediğimde gözlerini belerterek ''Yo!'' dedi ve birkaç adım geriledi. ''Kesinlikle hayır!''
''Lütfen Afra, sen olmadan ikisini bir arada tutmam imkânsız.''
''Benden bunu isteme.'' Yalvarır gibi bakıyordu. ''Pamir'i de Karam'ı da çok seviyorum. Ama ikisinin de siniri, bu diyarda olmak istememe nedenlerimin başında geliyor Feride. Hele habersiz bir şekilde onları bir araya getirdiğimiz için bize uygulayacakları ekstra öfke tarifesine hiç ama hiç hazır değilim.''
Ellerimi birleştirerek ''Lütfen,'' dedim bir kez daha. ''Lütfen, lütfen, lütfen!''
''Hayır diyorum.''
''Lütfen Afra, lütfen!'' O geri geri gitmeye devam ederken, tekli koltuğa düştüğünde üzerine çullandım ve ''Lütfen,'' diyerek başının etini yemeye devam ettim saniyeler boyunca. ''Lütfen, lütfen, lütfen, lütf-''
''-Tamam be!'' diye bağırdığı an sırıtışım büyüdü. Madem katil okuldaki en güçsüz anlarını yaşıyordu, bizim de onu bulmak için birlik olma zamanımız çoktan gelmişti.
#
Okula alıştıkça, binadan çıkmak da kolaylaşıyordu. Önceleri gizli bir şey yaparken yakalanma korkumun bedenimi nasıl titrettiğini düşünüyordum da şimdi oldukça rahat hareket edebiliyordum. Afra'ysa bu kez oldukça rahatsızdı. Ormanın girişine geldiğimizde ''Eğer buradan sağ çıkarsak, seni ben öldüreceğim.'' dedi sinirle.
''Abartma, en fazla ne olabilir ki?''
''Sen o ikisinin öfkesine hiç şahit olmadın Feride.''
''Bence birbirlerine karşı eskisi kadar katı değiller.'' dedim. ''En azından mantıklı davranıp, birbirlerini dinleyebilirler.''
''Umarım öyle olur.'' Afra'nın buna inanmadığı ortadaydı. Onları benden daha iyi tanıyordu ve sırf bu yüzden yanımızda olmasını istemiştim. Ancak o bir pürüz çıkacağından neredeyse emindi. Oysa Pamir, Karam'ın katil olmadığını artık biliyordu ve ona olan öfkesi biraz olsun dinmişti anlattıklarımı dinledikten sonra. Karam'ınsa zaten Pamir'e karşı beslediği herhangi bir düşmanlık yoktu. O yalnızca koşulsuz güvendiği insana karşı fazlasıyla kırgındı ve kırgınlığı davranışlarına öfke olarak yansıyordu.
''Çaylak?''
Karam'ın sesini duyar duymaz arkamı döndüm. Bize fazla yaklaşmamıştı, bakışları Afra'nın üzerindeydi. Ben onun yanına doğru ilerlerken ''Yalnız olacağını sanıyordum.'' dedi.
''Size söylemek istediğim bazı şeyler var ve biz konuşurken Afra'nın da burada olması iyi olur diye düşündüm.''
''Siz derken kimi kastediyorsun?'' diye sordu Aslan Lider. Ancak sorusunu yanıtlamama fırsat kalmadı çünkü bunu Pamir yapmıştı.
''Sanırım benden bahsediyor.''
Karam'ın kaşları usulca çatıldı. Pamir, Afra'nın yanında durarak ellerini cebine yerleştirdi. ''Neyin peşindesin yine?'' diye sordu Karam'a diktiği sert bakışlarının ardından.
''Bir şeyin peşinde falan değil. Sizi buraya çağıran benim, konuşmak istiyorum.''
Pamir ''Benim bu herifin dahil olduğu herhangi bir şey hakkında konuşmaya niyetim yok Feride.'' dedi kestirip atarak. ''Sana ikinci bir şans verdim ve bunu arkamdan iş çevirerek harcıyor musun?''
Pamir'e doğru bir adım attığımda, ikisinin tam ortasında kalmıştım. ''Arkandan iş çevirmiyorum.'' dedim kendimi açıklamaya çalışarak. ''Sana bir söz verdim ve sözümü tutuyorum.''
Bu kez Karam ''Nefesini boşa harcama Çaylak,'' diyerek araya girdi. ''Pamir karşısındaki insanı dinlemek yerine, kafasında hükümler verir ve ona göre davranır. Yakında alışırsın.''
''Ne o, yeniden ortak mı oldunuz?''
''Senden izin mi alacağız?''
Afra avucunu alnına götürdü ve ''Böyle olacağını biliyordum.'' diye söylendi. Bense bu kez sesimi yükselterek ikisini de susturdum.
''İkiniz de kesin sesinizi! Beni dinleyeceksiniz!'' İstediğim sessizlik oluştuğu an Pamir'e doğru döndüm. ''Ne düşündüğünü biliyorum. Son konuşmamızda sana her şeyi anlattım ve Karam'ın bir katil olmadığına emin olduğumu söyledim. Bana hala inanıyorsun değil mi?''
Bir şey söylemedi. Ancak bu sessizliğin, söylediklerimi onayladığı anlamına geldiğini biliyordum. Bu nedenle devam ettim.
''O halde bu tavrını bir kenara bırakmanı istiyorum Pamir. En azından sadece dinle, Karam hakkındaki şüphelerin yersiz. Birlikte hareket etmemiz gerekiyor.''
''Son konuşmamızı hatırlıyorum da ona sen de şüpheyle yaklaşıyordun. Böyle söylediğine göre sakladığı şeyi öğrendin ve şüphelerin silindi, doğru mu anlamışım?'' diye sorduğu an nefesimi tuttum. Başımı usulca salladım. Karam'ın ona bir kez daha plan yaparak yaklaştığımı öğrenmesini istememiştim ancak kaçınılmaz son gerçekleşmişti.
Karam'a doğru döndüm, gözlerine baktığım ilk an gülümsemek geldi içimden ancak tuttum kendimi. ''Çok şey değişti Pamir.'' dedim. ''Bunu açıklaması gereken kişi ben değilim. Zaten konumuz da bu değil,'' Konuşmanın seyrini değiştirmek amacıyla konuya bodoslama daldım. ''Lütfen kızma ama Karam'a raporlardan bahsettim.''
''Ne?!''
''Bak, Karam'ın tek amacı tıpkı senin gibi katilin kim olduğunu öğrenebilmek Pamir. Hatta belki senden bile çok istiyor bunu. Bana güvenmek zorundasın.''
Pamir öfkeyle bir adım atacak gibi olduğu an Afra onu tuttu ve önüne geçti.
''Sana güvenip bir yola çıkmakta büyük hata yaptığımı bir kez daha kanıtladın!'' diye bağırdı. ''Sözde Karam'ın ne sakladığını öğrenecektin ve ona göre hareket edecektik! Ne oldu şimdi? Kehanete kapılıp her şeyi bir kenara bıraktın ve aşkını yaşamaya mı karar verdin?''
''Pamir lütfen, kırıcı oluyorsun.''
''Umurumda değil!'' dediğinde Karam birkaç adım atarak yanıma geldi ve elimi sıkıca tuttu. Bu Pamir'i daha da öfkelendirirken ''Laflarını seçerek konuş.'' dedi Karam dişlerinin arasından. ''Sabrım taşıyor.''
''Senin tehditlerin bir tek bana işlemez, unuttun mu?''
''Beni zorlama Pamir. Eğer sakin kalıyorsam,'' dediğinde elimdeki baskı arttı. ''Feride için.''
''Kızın aklıyla oynadıktan sonra sakin rolü yapsan ne olur?'' diye sordu alayla. ''Yeni planın ne? Kendini mağdur gösterip, Feride'yi de kendi yanına çektikten sonra katille ilgili topladığım ipuçlarını öğrendin. Şimdi ne var sırada?''
''Pamir, bana haksızlık ediyorsun. Lütfen sakinleş ve dinle.'' dediğimde sesimin titremesine engel olamamıştım. ''Dinlediğinde anlayacaksın ama fırsat bile vermiyorsun.''
Beni yok sayarak Karam'la konuşmaya devam ediyordu. ''Çok yanlış yoldasın Karam Atalı.'' dedi bir kez daha öne atılarak. Afra onu tutmasa, belki de çoktan kavga etmeye başlayacaklardı. ''Feride uyduruk bir kehanet yüzünden yanında ve sana inanıyor olabilir ama beni, Feride'nin masumiyetini kullanarak kandıramayacaksın!''
Karam'ın yumruklarını sıktığını fark ettiğim an ''Lütfen,'' diye fısıldadım. ''Lütfen sakin kal, yalvarırım bir şey yapma.''
''Ona aşıksın değil mi?'' diye sordu beklediğimden daha tek düze bir ses tonuyla konuşurken. Endişeyle ifadesini ölçmeye çalıştığımda, yine duvara tosladım. Karam, maskesini çoktan takmıştı.
''Bu yüzden dinlemek bile istemiyorsun. Sırf benim elimi tutuyor diye yediremiyorsun kendine bunu.''
''Karam, ileri gidiyorsun.'' dedi Afra. Karam'sa susmadı.
''Feride'ye sonuna kadar güveniyorum. Çünkü senin sandığın gibi yalnızca kehanet yüzünden tutmuyor elimi.'' dedi. ''Senin aksine gerçeği görüyor, hissediyor. Sana da anlatmaya çalışıyor ama kıskançlığın her şeyin önüne geçiyor.''
Gerilim gittikçe artarken Pamir'in öfkeden kıpkırmızı olduğunu görebiliyordum.
''Doğru,'' diye yükseldiğinde bunun gerçekleşiyor olmamasını diledim ancak söylemek üzereydi. ''Haklısın, aşığım Feride'ye! Ama bir konuda yanılıyorsun. Sırf kehanet yüzünden hissettiğini sandığı şeyleri kıskanacak değilim.'' dedi. ''Ona kızmıyorum artık biliyor musun? Senin nasıl bir adam olduğunu görmesi için elimden geleni yapacağım ve gözünü açmayı başardığımda sen ne yapacaksın, asıl onu düşün!''
''Kendini kandırıyorsun.''
Pamir bir şey söylemeden Afra'nın kolları arasından kurtuldu ve saniyeler içinde gözden kayboldu. Afra'nın bana olan bakışları, beni huzursuz etmişti.
''Afra?''
''Bunun olacağını söylemiştim sana Feride. Beni dinlemeliydin.''
Ardından o da gözden kayboldu ve olduğum yerde kalakalırken az önce yaşadığım şeyin şokunu bir süre atlatamadım. Gözyaşlarım sel gibi akıyor, hıçkırıklarım ormanın sessizliğine karışıyordu.
''Ağla,'' dedi Karam bana sıkıca sarılırken. ''Ben yanındayım Çaylak. İstediğin kadar ağla.''
İyi bir şey yapmaya çalışırken, her şeyi bir kez daha elime yüzüme bulaştırmıştım ancak olanlar tek bir şeyden emin olmamı sağlamıştı. Ne olursa olsun, bu kez Karam'dan vazgeçmeyecek, onun elini asla bırakmayacaktım. Bu yolda yalnız ikimiz kalsak dahi onu asla terk etmeyecektim.
Tıpkı onun beni terk etmediği ve elimi bir an olsun bırakmadığı gibi. |
0% |