Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17/ Bir Cinayet Daha

@gulsahcan

Güneş en parlak haliyle bulutsuz havada göz kırpıyor olsa da benim için karanlık bir gündü. Yeni bir çıkmaz, yeni bir karmaşa kollarımdan tutmuş, beni işkenceye yatırmıştı sanki. Ne zaman iyi bir şey olsa, bunu tatsız olayların takip etmesine alıştığımı sanıyordum ancak tatsız olayları iyileştirme çabam her şeyi daha da beter hale getiriyordu.

 

''Yapmamalıydık. Onları bir araya getirmeye çalışmamalıydık. Ters tepeceğini biliyordum.'' dedi Afra. Yatakhaneye döndüğümde ortalıkta yoktu. Karam yanımdaydı, bana inanıyordu ve ona inanıyordum. Ancak yine de huzursuz ve yalnız hissediyordum kendimi. Bunun tek nedeniyse, Afra'nın beni suçlayarak Pamir'in peşinden gidişiydi.

 

''Olması gerekeni zorluyordum. Beni yalnız bırakmak yerine destek olsaydın, kavga etmelerini engelleyebilirdik.''

 

Hayret dolu bir bakış attı oturduğu yerden doğrularak. Elindeki ansiklopedinin kapağını öyle sert kapattı ki çıkan tok ses kulaklarımda çınladı.

 

''Hala kavga etme sebeplerinin birbirlerini suçlamaya devam etmeleri olduğunu mu sanıyorsun Feride?''

 

Sustum. Esas sebebi en az Afra kadar iyi biliyordum fakat bu sebebi dillendirmek, kabul etmek anlamına gelirdi. Bense Pamir ve Karam arasında çıkan aşk kavgasının ana karakteri olduğumu kabul etmeyi reddediyordum.

 

''Sensin!'' dedi gerçeği yüzüme çarpmaktan bir an olsun çekinmeden. ''Pamir'in de Karam'ın da aynı anda sana aşık olmaları, onları beraber oldukları bir savaşta iki düşman haline getirdi, anlamıyor musun bunu?''

 

''Anlamadığım tek bir şey var; o da bana neden bu kadar öfkelendiğin.'' dedim hırsla. Gözlerim yanıyordu. ''Ne Pamir'i kendime aşık etmek gibi bir derdim vardı, ne de Karam'a aşık olmayı ben seçtim. Çok iyi biliyorsun Afra. En iyi sen biliyorsun.''

 

Göğsümde bir zorlanma oldu o an. Uzun zaman sonra ilk defa kendimi boğuluyor gibi hissediyordum. Afra'nın beni karşı cepheden biriymiş gibi görüyor olması hayal kırıklığımı perçinledikçe ayakta durmak zorlaşıyordu. Bacaklarım titriyordu ve bedenimi kontrol edemiyordum.

 

''Herkes haklı anlıyor musun?'' dedi birden. Sesi yorgundu. ''Herkes kendince o kadar haklı ki doğruyu yanlışı karıştırıyorum artık. Tek bir şey istiyorum Feride, son bulsun.''

 

''Son bulsun.''

 

Bir süre birbirimize baktıktan sonra kafasını iki yana salladı ve ayaklandı. Şefkat dolu kollarını geceden sabaha özlemiş olacağımı düşünmezdim ancak Afra bana sarıldığı an tüm o huzursuzluğum silindi. Dimdik duruyor, düzenli nefesler alabiliyordum artık.

 

''Seni kaybetmek istemiyorum.'' dedim, gözlerim ıslanmıştı. ''Ne olursa olsun, bana ne kadar kızarsan kız, sen benim burada sahip olduğum tek gerçek dostsun, ailemden birisin.''

 

Afra'nın burnunu çekişiyle onun da benimle aynı duyguları paylaştığını anlamakta zorlanmadım.

 

''Kaybetmeyeceksin.'' dedi. ''Ne kadar kızarsam kızayım, sen de benim küçük kız kardeşim olarak kalacaksın.''

 

#

 

Engelleme dersi tüm birinci sınıfları zorlamıştı bu defa. Öyle ki Işık bile yemeğe kadar dinleneceğini söyleyerek doğruca yatakhanesine dönmüştü. Karam'ı bahçede bulmayı beklemiyordum ancak Aslanlarla birlikte güzel havanın keyfini çıkarıyor oluşuna karşı oluşan şaşkınlığım, Pamir'in sesini duyuşumla bölündü.

 

''Feride!''

 

Bahçeye inen basamakların başında duraksadım, Pamir koşar adımlarla bana yaklaşırken Karam'ın bizi izlediğine emindim.

 

''Biraz vaktin var mı?''

 

''Pamir ben dün geceyle ilgili-''

 

''-Söylemek istediğim şeyler var ve beni dinlemeni istiyorum.'' diyerek kesti sonunu hesaplamadan kurmaya çalıştığım cümlemi.

 

''Dinliyorum.'' Yutkundum. Ancak öyle zorlandım ki kelimenin sonundaki nokta boğazıma takıldı. Sırtımda varlığını hissettiğim gözlerin sahibi her an yanımıza gelebilir, ikisi arasında her an yeni bir kavga başlayabilirdi ve ben bu ihtimale karşı ne yapacağımı asla bilmiyordum.

 

''Şimdi değil.'' dedi Pamir. ''Yalnızca dün yapmaya çalıştığın şey için sana kızmadığımı bilmeni istiyorum. Sen iyi niyetliydin.''

 

Gergindim. Kafamı usulca salladım ancak başka bir cevap veremedim. Buna karşılık konuşmaya devam eden Pamir oldu.

 

''Bu akşam yemek salonunda yemeyeceğim. Eğer bana eşlik edersen konuşabiliriz.''

 

Afallamış halim tamamen Pamir'in ani tavır değişikliğinin etkisiydi. Dün gece beni suçlayan ve ardına bile bakmadan, dinlemeden, yargılar savurup çekip giden o değilmiş gibi davranıyordu. Konuşmak istediği şeyi az çok tahmin ediyor olsam da ikisinin arasını düzeltebileceğim her fırsatı değerlendirme ısrarım buna engel oldu.

 

''Tamam.'' deyiverdim Pamir'i ikna edebileceğime olan zayıf inancımla. ''Nerede yiyeceğiz?''

 

Gülümsedi. ''Sen tam saatinde yemek salonunda ol. Sayımda orda bulunup, ardından çıkacağız.''

 

''Anlaştık.''

 

Pamir yanımdan uzaklaşırken göz temasımızı kesmedi. O binaya girdiği an arkamı dönüp Karam'ın az önce oturduğu banka diktim gözlerimi ancak bank boştu.

 

#

 

Afra kafamı avuçları arasına alarak birkaç kez sarstığında inledim.

 

''Ne yapıyorsun?''

 

''Kontrol.'' dedi tek düze bir sesle. ''Zira kafanın içinde bir beyin taşıdığından şüphe duymaya başladım artık.''

 

Haklıydı. Pamir'in teklifini kabul ederken düşündüklerim yüzünden dibe batıp duruyor, yine de vazgeçmiyordum.

 

''Belki bu kez dinler, raporlarla ilgili onunla konuşabilirim. Karam'la aralarını düzeltmek için-''

 

''-Bırak artık Feride.'' dedi, bıkmış gibiydi. ''Buradan dönmez. Aralarını düzeltmeyi bırak, ikisini birden hayatında tutman bile imkânsız artık. Er ya da geç bir seçim yapmak zorunda kalacaksın. Bu yüzden uğraşma ve en azından tek dertleri haline getirme kendini, hala bir amaçları olduğunu unutmalarına olanak verme daha fazla.''

 

''Amacım bu değil.'' dediğimde ''Biliyorum.'' dedi. ''Ama sen ikisini bir araya getirmek uğruna iyi ve anlayışlı olmaya devam ettiğin sürece birini kaybedeceksin. Üzgünüm ama başka bir son görmüyorum bu hikâyede.''

 

Afra'ya kulak vermem gerektiğini ne kadar iyi biliyorsam, Karam ve Pamir'in birlikte hareket etmelerinin bizi sonuca daha hızlı ulaştıracağını da o kadar iyi biliyordum. İmkânsız denen çoğu şeyin gerçekleştiğini ve bu dünyada belki de en çok imkansızların ortadan kalktığını düşündükçe, inancım güçleniyor, bu güçse bana gereksiz bir cesaret vererek beni risk almaya zorluyordu.

 

''Bu son.'' dedim, söylediklerime kendim bile burun kıvırırken. ''Şimdi gidip Karam'ı bulmalıyım. Eminim ki bana çok kızmıştır.''

 

#

 

Aslanların yatakhanesine ulaşmak için gizli geçidi kullanacaktım ancak koridorda dikkatimi çeken bir şey beni merdivenlere yöneltti. Deniz, telaşlı ve korkmuş bir ifadeyle basamakları çıkıyordu ki bir iki adımda sendeleyip trabzana son anda tutundu. Ağlıyordu, ancak bunu kimsenin görmesini istemediğini destekler nitelikte bir hareketle sildi yanaklarını. Bir adım daha attı ve bir kez daha nefeslenmek için duraksadı.

 

Tam olarak şu an görünmez olmayı ve onu takip edebilmeyi diledim. Keşke yapabilseydim.

 

''Feride?''

 

Omzuma dokunan elle irkilirken başımı hızla elin sahibine çevirdim. Nedim Hoca'ydı.

 

''Korkuttum mu?''

 

''Yo!'' dedim panikle. ''Dalmışım.''

 

''Bugünkü dersimizle ilgili söylemek istediğin bir şey var mı diye merak ettim doğrusu.'' dedi. ''Seni görünce de sormak istedim.''

 

''Ne gibi bir şey?''

''Engellemede diğerlerine oranla iyi olan iki öğrencimden birisin. Üstelik bir Ağaç olmana rağmen kontrolünü bu denli sağlayabiliyor olmana hayran kalıyorum doğrusu.''

 

Benden şüpheleniyor olabilir miydi?

 

''Işık ve sen kendinizi çok hızlı geliştirdiniz. O bir Gölge ancak sen de ondan aşağı kalır değilsin. Bu seviyede Engelleme kullanabilmek için sıkı çalışıyor olmalısın.''

 

Kesinlikle şüpheleniyordu.

 

''Sizi ve derste anlattıklarınızı dikkatle dinliyorum hocam. Hem Afra'yla derslerden arta kalan zamanlarda çalışıyoruz, doğru.''

 

''Afra'dan bile iyi olduğunu ve onun birinciliğini elinden alacağını söylesem yanlış olmaz sanırım.''

 

Şüphesini bir iltifatmış gibi kabul ederek ''Çok teşekkür ederim,'' dedim. ''Bunları duymak beni daha da motive ediyor.''

 

Gülümsedi. Omzuma bir kez daha dokunarak elindeki dosyalarla birlikte odasına doğru yürümeye başladı. Aramızda geçen bu sohbetin normal seyrinde ilerleyen bir sohbet olmadığı açıktı ancak bunu düşünmeyi ya da bu konuda endişe etmeyi ertelemeliydim.

 

Yemek saati yaklaşıyordu ve Karam'a kendimi açıklamak için fazla vaktim kalmamıştı.

 

#

 

Kapağı itmek için birkaç kez hamlede bulunmuş olsam da başarılı olamadım. Üçüncü ve dördüncü denemem, yalnızca terlememe ve karanlık geçitte tek başıma cebelleşmeme sebep oldu.

 

''Sıkıştı mı ki?'' diye söylendim mırıldanarak. Bir yandan saati kontrol etmek için bileğimi havaya kaldırıyor, gözlerimi kısarak ne kadar vaktim kaldığını hesap etmeye çalışıyordum. Sonuçsa yine başarısızlıktı. Pes ederek geçidin koridora açılan kapısına doğru ilerlemeye başladım. Olumsuz tüm ihtimaller canlanıyordu zihnimde. Karam'ın bana kızdığı için geçit kapısından geçişi engellemiş olabileceği ihtimali gibi.

 

Ana binanın girişine bağlanan koridora doğru döndüm ve yürümeye başladım. İçime gittikçe yerleşen ve nefes alışverişime kadar etki eden sıkıntı, Karam'ı yapay zekanın orada dikilirken gördüğüm an geçiverdi.

 

''Karam!''

 

''Beni arıyormuşsun güzelim.''

 

Ben telaşla yanına ulaşırken, o beklediğimin tam aksine sakin ve yüzündeki muzip ifadesiyle bana bakıyordu.

 

''Evet, yatakhanenize girecektim ancak kapağı kaldıramadım. Seninle konuşmam gerekiyordu.''

 

''Yatakhanede kimse yokken geçidi herhangi biri kullanamasın diye kapatırız.'' dedi. ''Bir nevi önlem.''

 

''Anladım.''

 

''Neden uzak duruyorsun?'' diye sordu birden elini belime atıp. Ardından beni kendine sıkıca bastırdı ve yanağıma hatırı sayılır uzunlukta bir öpücük kondurdu.

 

''Açıkçası bana kızgın olduğunu sanıyordum ama yanılmışım.''

 

''Sana neden kızgın olmalıyım Çaylak?''

 

''Bizi gördüğünü hatta konuştuklarımızı duyduğunu biliyorum Karam.''

 

''Pamir'den mi söz ediyorsun?''

 

Başımı hafifçe salladım. Kendimi savunmaktan ziyade, Pamir'i savunmak ve Karam'ın ona karşı düşüncelerini yumuşatmak için bir şeyler söylemek zorundaymışım gibi hissettiğimden olsa gerek Karam'dan biraz uzaklaştım ve ''Pamir'in bana karşı hissettiğini sandığı şeye inanmıyorum.'' dedim. ''Biz yalnızca arkadaşız ve o bunca şeyin arasında duygularını birbirine karıştırıyor, hepsi bu.''

 

''Sizi gördüğüm hatta duyduğum doğru.'' dedi bir anda ciddileşerek. ''Ama bunun için sana kızmıyorum. Ne yapmaya çalıştığını, tek istediğinin ikimizin de yanında olmak olduğunu ve en önemlisi de Pamir'e karşı dostluk bağı dışında herhangi bir duygu beslemediğini çok iyi biliyorum.''

 

''Onunla yemek yiyeceğim için bana kızgın değilsin yani, doğru mu anladım?''

 

Gülümsedi. Ardından ''Sen bana koşulsuz güvenirken senden şüphe etmek yalnızca benim aptallığım olurdu Çaylak.'' dedi. ''Eğer bir şey yapıyorsan, bir bildiğin vardır ve ben buna sonuna kadar saygı duyuyorum.''

 

O an Karam'ı öpmek istedim. Etrafımızdaki onca öğrenciye, eğitmene ve güçlerini bize karşı kullanmak için fırsat kollayan, belki de katilden yana olan tüm düşmanlarımıza inat Karam'ı öpmek ve onu öptüğüm ana hapsolmaktı tüm derdim. Kısa bir an iki liseli gencin, birbirlerine duyduğu aşkı herkese göstermek, kehanetmiş, ölümmüş, yeteneklermiş düşünmeden biraz olsun normal hissettiğim bu ana sıkışmak, buradan hiç ama hiç kurtulmamaktı tek dileğim.

 

''Beni her defasında şaşırtmayı başarıyorsun.''

 

Derin bir nefes aldı. ''Emin ol,'' dedi. ''Söz konusu sen olduğunda, yaptıklarıma ben bile şaşırıyorum.''

 

#

 

Yemek salonu her zamanki kadar kalabalıktı ve her zamanki gibi meraklı gözlere ev sahipliği ediyordu. Aslanlarla yediğim akşam yemeğinin ardından ne zaman bir topluluğun içine girsem, fısıltılar yoğunlaşıyordu ve buna bir türlü alışamıyordum. Başta bana karşı sıcak davranan çoğu kişinin gözlerinde eski samimiyeti göremiyordum artık. Aslanların arasında bir Ağaç olarak var olduğumu sandıklarından olsa gerek, bana karşı bilenmiş olmalıydılar. Okuldaki ayrımcılığı başlatan ne de olsa Karam'dı, buna rağmen bir Ağaç'a aşık olması ve kimseye, en yakınlarına bile şans tanımazken masalarında bana yer açmış olmaları, diğer kategorileri oldukça rahatsız ediyordu.

 

Haklıydılar.

 

Neyse ki katil bulunduğunda, tüm bunlar sona erecek ve Beş, eski düzenine geri dönecekti.

 

En azından öyle olmasını umut ediyor, bu umuda tutunuyordum.

 

Işık ve Barkın baş başa oturmuş, yemeğe çoktan başlamışlardı. Gerçi yemekten daha çok ilgilendikleri şey, birbirleriydi şüphesiz. Bu nedenle etrafa bakınarak yanına gidebileceğim tanıdık başka bir yüz aramaya koyuldum, ikisini rahatsız etmeye niyetim yoktu.

 

İlerdeki sırada Anıl'ı ve Afra'yı gördüm o an. Anlaşılan o ki Afra da Anıl'ı masaya geç gitmek konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Işık ve Barkın'a bakarak gülüyor, Anıl elindeki tepsiyle yürümek için hamle yaptığı andaysa, onu kolundan tutarak geri çekiyordu. Arık ve arkadaşlarıysa, küçük Karam ve ekibi gibi davrandıklarından bir köşeye yerleşmiş, yalnızca Gölgelerin katılabileceğini dışarıdan son derece belli eden bir tavırla aralarında konuşuyorlardı. Göz göze geldiğimiz an yapmacık bir sırıtış yerleşti Arık'ın yüzüne. Bense yüzümü buruşturarak arkamı döndüm ve Işık'la Barkın'ın yanına doğru yürümeye başladım.

 

Üzerimde onca göz varken, kendimi ailemin masası dışında başka herhangi bir yerde güvende hissedemeyecektim belli ki.

 

''Afiyet olsun.'' Masaya otururken sesimi imadan en uzak tonda tutmaya çalışsam da gülümseyişime engel olamıyordum çünkü Işık ve Barkın'ın birbirlerine olan bakışları içimi kıpır kıpır ediyordu. Benim masaya oturduğumu gören Anıl, Afra'yı sollayarak çoktan yanıma yerleşmişti.

 

''Sonunda biri bizden önce davranabildi.'' dedi sitemle. ''Şu ikisini baş başa bırakacağız diye aç kalacaktım neredeyse.''

 

''Anıl.'' diye seslendi Afra tepsisini masanın üzerine yavaşça bırakırken. ''Hayatımda gördüğüm en boşboğaz insansın sevgilim.''

 

''Ve patavatsız.'' dedim.

 

''Kemiksiz dilli,''

 

''Düşünmeden konuşan,''

 

''Sinir bozucuyu da unutmayın.'' diye ekledi Pamir yanımıza otururken. Lokması ağzında kalan Anıl konuşan herkese tek tek baktıktan sonra çatalını bıraktı ve birkaç kez alkış tuttu.

 

''Ben de sizi çok seviyorum canlarım, var olun.''

 

Gülüşmeler birkaç dakika sürdü. Ardından herkes yemeklerine odaklandı. Neşe Hoca aralarda dolaşmayı bıraktığı an Pamir koluma dokundu ve ''Gel benimle.'' diyerek ayaklandı. Hemen peşinden kalkarken gözüm anında Aslanların masasına kaydı, Karam Yaşar'a doğru eğilmiş onu dinliyordu ancak gözleri benim üzerimdeydi. Yemek salonundan çıkarken ona bakarak gözlerimi yumdum. Söylemek istediğim şeyi anlamış gibi gülümsedi, biz konuşmasak da olurdu.

 

Pamir orman girişine doğru yürümeye başladığında merakıma yenik düşerek ''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum. Aslında okul dışında bir yerlere gitmek üzere olduğumuzu anlamıştım. Korkuyor muydum?

 

Pek sayılmazdı.

 

Son zamanlarda okul içindeki kurallara kimsenin uymadığı açıktı. Hem Beş sınırları içerisinde de güvende olduğumuz söylenemezdi, kasabada da başımıza en fazla ne gelebilirdi ki?

 

Havanın kararması dışında orman içinde yürümesi keyif vericiydi. Pamir ''Üşüyor musun?'' diye sordu birden. Hayır dercesine başımı iki yana salladım. Bu kez sesli bir şekilde güldü.

 

''Bir Aslan olduğun başından beri belli olsa da bunu yeni yeni hissetmeye başladın bence.''

 

''Anlamadım, ne demek istiyorsun?''

 

Adımları yavaşladı. ''İlk tanıştığımızda nasıl ürkek olduğunu anımsıyorum da şu an okuldan çıkıyorken bunu sorgulamıyor oluşuna hayret ediyorum. Cesaretlendin.''

 

''Başından beri olanları görmezden gelmeyip, bir şeyler yapmak için uğraşan bendim Pamir. Hep cesurdum, bunun Aslan olduğumu hissetmeye başlamamla bir ilgisi yok.''

 

''Doğru, haksızlık ettim.'' dedi. ''Ama bu kibrin bir Aslan oluşunla kesinlikle ilgisi var.''

 

''Kibir mi?!''

 

Olduğum yerde kalarak onu bana bakmaya zorladım ancak o yürümeye devam ediyordu. ''Ben geri dönüyorum.''

 

''Karam'ın aramızdaki etkisi bu işte.''

 

''Ne saçmalıyorsun Pamir?''

 

''Önceden bana alınmazdın.''

 

''Önceden benimle bu şekilde konuşmazdın da ondan.''

 

''Bak yalnızca Karam'ın dahil olmadığı bir diyalog geçsin istiyorum aramızda. Nesi zor bunun?''

 

Sinirleniyordum. ''Karam'ı konuştuklarımıza dahil eden sensin!'' Sesim normalde olduğundan daha yüksek çıkmıştı. ''Onunla ilgili olmayan durumlarda bile Karam'ı suçluyorsun. Sonra da sakin kalmamı, hiçbir tepki göstermeden söylediklerini kabul etmemi bekliyorsun.''

 

Aramızdaki mesafeyi dozunda bırakarak ''Tamam, haklısın.'' dedi birden. ''Tadımızı kaçırdığım için üzgünüm. Lütfen devam edebilir miyiz?''

 

''Tek şartla.'' dedim parmağımı ona doğrultarak. ''Karam hakkında olumsuz bir şey çıkmayacak ağzından.''

 

Derin bir nefes aldı ve ''Gidelim.'' dedi. ''Söz veriyorum.''

 

Ormanda ilerledikçe ağaçlar sıklaşıyor, yürümekse zorlaşıyordu. ''Çok yolumuz var mı?'' diye sordum.

 

''Kasabaya çıkış için kapatmadıkları tek yol burası. İstersen seni kucağıma alıp gücümü kullanabilirim,'' dedi. ''Zamandan tasarruf.''

 

Teklifi bir anlığına cazip gelse de kafamı iki yana sallayarak ''Gerek yok,'' dedim. ''Yürürüm.'' Hız gücümü henüz tam olarak kullanamıyor oluşuma lanet ediyordum. Derslerde ne zaman birkaç metre koşup geri dönsem midem bulanıyor, yer ayağımın altından kayıyor ve bedenim sallanıyordu. Bunun üzerine daha çok çalışmam gerektiğini aklımın bir köşesine not ederek Pamir'in peşinden yürümeyi sürdürdüm ancak takatim kalmamıştı.

 

''Şu tepeyi aştığımız an kasabanın girişine varmış olacağız.''

 

''Neden okul dışında yiyoruz hiç anlamıyorum.''

 

''Çünkü,'' dedi son heceyi uzatırken. ''Son olaylardan önce kasabaya gitmemiz yasak değildi. En azından belirli günler, belirli saat aralıklarında kasaba ziyaretine izin veriliyordu ve kapanmadan önce sıklıkla gittiğim yeri görmeni istedim. Bu ayın sonunda neredeyse Beş'te tüm anılarımı geçirdiğim bu yer kapanacak.''

 

''Neden kapanıyor?'' diye sorarken yokuştan çıkarken kesilen nefesimi artık kontrol edemiyordum.

 

''Okulda yaşanan olaylar kasaba halkı tarafından da duyuldu malum. İnsanlar bir katille aynı yerde yaşamak istemiyorlar Feride. Beş'te okuyan, okumayan kim varsa burada bir yaşam kurmuştu ancak insanlar korkuyor. Özel Olanlar'ın güveni bile yetmiyor artık onlara.''

 

''Gideceğimiz yer bir çeşit lokanta mı?''

 

''Öyle de diyebiliriz. Çok yaklaştık, gel.''

 

Açıklık alana çıktığımızda havanın karanlığına inat çevreyi yeşerten ağaçlar azaldı ve hava daha boğucu bir hal aldı. Ancak bu kez bana evimi özletecek bir manzarayla karşı karşıyaydım. Sokak lambaları ışıldıyor, sıra sıra dizilmiş tek katlı evlerin tüm ışıkları yanıyordu.

 

''Çok güzel.'' diye söylendim.

 

Kasabayı daha önce okulun çatısından görmüştüm ancak içinde bulunmak bambaşka bir duyguya kapılmama neden oldu. Burada benim gibi dışlanarak büyümüş birçok insan vardı şüphesiz. Kendilerini evlerinde hissetmek için onca şeyle uğraştıktan sonra şimdi korkuları yüzünden buradan gitmek zorunda hissetmeleri içimi acıtıyordu. Katilin kimliği ortaya çıkana dek gittikleri yerde saklanmak zorunda kalacaklarını biliyordum. Kasabada yaşayan kimseyi tanımıyor olsam da katili bir an evvel bulup, ortalıkta kol gezen bu korkuya bir son vermek istiyordum.

 

Kimse daha fazla saklanmak zorunda kalmamalıydı.

 

Kimse kendi gibi olma şansını elinden zorla almaya çalışanlara fırsat tanımamalıydı.

 

''Bu taraftan.'' dedi Pamir. Yanımdan hızla geçen bir çocuğun rüzgarıyla sarsıldığım an ''Şanslı olanlar.'' diye ekledi. ''Bazılarımız güçlerini gizlemek zorunda kalmadan büyüyor. Herhangi bir ayın on altıncı gününde doğan şanslı bir çocuk ve ileride Beş'e gideceği günü bekliyor olmalı.''

 

''O halde ailesi de özel güçlere sahip.''

 

''Burada yaşadığına göre sanırım öyle. Her özel güce sahip ailenin çocuğu da özel doğacak diye bir kural yok tabii. Biliyorsun, yalnızca ayın-''

 

''-On altıncı gününde doğanlar.'' diye tamamladım yarım bıraktığı cümleyi.

 

İki sokak ötede ahşap bir tabelanın yanındaki sokağa girdik ve Pamir üçüncü dükkânın kapısını birkaç kez tıklattı. Derme çatma bir binaydı bu, boyası kalkmış bir dış cephesi, vurulmaktan kapıyı aşındırmış altın bir tokmağı vardı. Bize doğru yürüyen yaşlı kadını, kapının cam kısmından görebilmiştim.

 

Kapı usulca açıldı.

 

''Hoş geldiniz çocuklar.''

 

''Merhaba, saatin geç olduğunu biliyorum ancak Turhan Bey'in geleceğimizden haberi vardı. Mutfak hala açık değil mi?''

 

Yaşlı kadın memnuniyetsiz bir ifadeyle ''Haberim vardı, geçin.'' dedi. Bize, özellikle de bana karşı temkinli bir yaklaşım içinde oluşuna şaşırmıyordum. Kasabada yaşayanlar için, tanımadıkları her yüz potansiyel bir katil olabilirdi.

 

''Kusura bakmayın, kapatıyordunuz sanırım.''

 

Pamir kibarlığı elden bırakmamaya kararlıydı ancak kadınla göz göze geldiğim her an kendimi öyle rahatsız hissediyordum ki bu rahatsızlığın yüzüme yansıdığından emindim.

 

''Yakında komple kapatacağız.'' dedi kadın.

 

''Biliyorum. Üzücü oldu, buraya çok sık gelirdik.''

 

''Beş'tekilerin kasabaya gelişi tamamen yasaklanmış diye duydum.'' Bizi bir masaya doğru yönlendirdi ve elindeki servisleri masaya yerleştirdi. ''Bu da işleri düşürdü. Başka bir yere yerleşmeyi düşünüyoruz.''

 

Pamir usulca başını sallarken kadın bir kez daha dikkatlice beni inceledi. ''Seni ilk kez görüyorum.'' derken gözlerini kaçırdı ve doğruldu.

 

''Birinci sınıfım. Yaşanan olaylar, Beş'e gelişimle başladığından kasabaya gelmek için fırsatım olmadı.''

 

Anladığını belirtircesine kafasını salladı ve ''Ne alırsınız?'' diye sordu. Seçimi tamamen Pamir'e bırakacaktım. Sipariş vermek için bir süre menüde göz gezdirdikten sonra ''Her zamankinden alabiliriz aslında.'' dedi ve kadına baktı. ''Köfteli olsun.'' Ardından bana doğru döndü ve ekledi.

 

''Buranın köfteli sarması çok güzeldir. Afra, Anıl ve Karam'la yerdik her geldiğimizde.''

 

Bilerek yapıyordu. Tepkimi ölçmeye çalıştığının farkındaydım ancak bu yemeği, Karam'la aralarında bir savaş unsuru olmak istemediğimi söylemek hatta Pamir'i buna ikna etmek için kabul ettiğimden tepkisiz kalmayı sürdürecek, ona ormanda yaptığım gibi istediğini vermeyecektim.

 

''Güzel, o halde seveceğimden eminim.''

 

Kadın yanımızdan ayrıldı. Sessizce etrafa göz gezdiriyordum ki ''Beğendin mi?'' diye sordu.

 

''Sıcak bir yer. Kapanacak olması sahiden üzücü.'' Bunu kullanarak aralarındaki bağı Pamir'e hatırlatabilirdim.

 

''Hem ben bile böyle düşünüyorsam sizin için daha zor olmalı. Hep buraya gelirmişsiniz, bir sürü anınız olduğunu da söyledin.''

 

''Hı-hım.''

 

''Anlatsana biraz Pamir. İlk seneleriniz nasıl geçti, kasabaya geldiğinizde neler yapardınız, nasıl vakit geçirirdiniz?''

 

Düşünür gibi yaptı ve ardından gülümsedi. ''Çok eğlenirdik biliyor musun?'' dedi. ''Anıl kasabaya ilk gelişimizde kaybolmuştu ve Turhan Bey sayesinde bulabilmiştik onu. Burayı da o sayede keşfetmiştik.''

 

''Anıl yine Anıl'lığını yaptı diyorsun yani.''

 

''Şüphen olmasın, hep aynıydı. Belki birçok şey değişti ancak Anıl hep aynı kaldı.'' İkimiz de gülümsediğimizde, olanlardan beri ilk kez gerçek bir sohbetin içinde olduğumuzu ve Pamir'i sahiden özlediğimi hissettim. ''Arada bir kafası karışsa da aramızda temiz kalmayı başaran tek kişi o.''

 

''Haksızlık ediyorsun.'' dedim. ''Hiçbirinizin kirlendiği yok.''

 

''Belki şimdi değil ancak Deniz'i öldürdüğümde kirleneceğim Feride.''

 

Bakışları karardı. Bunun göz ardı edemeyeceğimiz bir konu olduğunu biliyordum. Pamir'in de bunu öğrendiği andan beri aklından çıkaramadığını ve hırçın tavırlarını bu durumun daha da perçinlediğini de öyle.

 

''Bunu çözeceğiz.'' Masanın üzerindeki eline uzanarak parmaklarına dokundum. ''Yalnızca bana güvenmen gerekiyor, hepsi bu.''

 

''Yine Karam'la birlikte hareket etmekten bahsedeceksen kalkıp gidelim Feride.''

 

''Bahsetmemi istemiyorsan susarım ancak doğru olan bu. Ne zaman kabul edeceksiniz bunu?''

 

Ofladı. Ardından ''Buraya ne Deniz'i ne de Karam'ı ve onun aptal oyunlarını konuşmak için gelmek istemedim.'' dedi. ''Lütfen izin verir misin?''

 

Sessiz kalışımdan aldığı cesaretle doğruldu ve boğazını temizledi.

 

''O gece ormanda söylediklerim, daha doğrusu içimden geçenleri söylerken gösterdiğim tavır yanlıştı. Bunun böyle olmaması gerekiyordu.''

 

''Pamir,''

 

''Lütfen Feride.'' dedi. Bu kez sinirden yoksun bir ses tonu hakimdi cümlelerine. ''Sana karşı hissettiğim şey aşk mı bilmiyorum ancak seni Karam'ın yanında görmeden önce de aynı şeyleri hissettiğimi biliyorum. Bunun Karam'a olan öfkemle hiçbir ilgisi olmadığını bilmen gerekiyor.''

 

Yaşlı kadın imdadıma yetişerek yemeklerimizi masaya getirdiği an Pamir'in konuşması bölündü. Kafamda cevapları toparlamak için zaman kazanmıştım ancak her cevabım aynı kapıya çıkacak ve sonunda Pamir kalbi kırılacaktı, bunu biliyordum.

 

''Afiyet olsun.''

 

''Teşekkür ederiz.'' dedim çatalımı elime alırken. Pamir'se ''Bayılacaksın.'' dedi ve çatala taktığı sarmadan koca bir ısırık aldı. ''Yesene.''

 

Sessizliğimizin yemek sonuna kadar sürmesini istesem de birkaç dakikanın ardından Pamir yeniden konuşmaya başladı.

 

''Beğendin mi?''

 

''Evet, sahiden güzelmiş.''

 

''Söylemiştim,'' dedi. ''Peki ya söylediklerime bir şey demeyecek misin?''

 

Ne denirdi? Dosdoğru ben Karam'a aşığım ve bunun kehanetle hiçbir ilgisi yok desem, onu Karam'a karşı daha da öfkeye boğacaktı bu cevap. Anlıyorum ve duygularının Karam'la bir ilgisi olmadığına inanıyorum desem umutlanacaktı ve bu da işleri zora sokmaktan başka bir işe yaramayacaktı.

 

''Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum Pamir.'' diyerek belki de ilk kez çıkmazımı dürüstçe dile döktüm. ''Karam'ın suçsuz olduğunu biliyorum. Ancak onun yanındaysam, bu yalnızca suçsuz olduğunu bildiğim için değil.''

 

''Kehanet yüzünden.''

 

''Hayır, ona gerçekten aşığım Pamir. Buna inanmasan da gerçeği değiştiremezsin.''

 

''Senin gözünü öyle bir kör etti ki gerçek sandığın şeylerin bir kurmaca olduğunu göremiyorsun.''

 

''Buraya seni biraz olsun ikna ederim umuduyla gelmiştim ancak bunun için uğraşmayacağım. Çünkü ne dersem diyeyim fikrin değişmeyecek, biliyorum.''

 

Bir şey söylemedi. Peçeteyi alarak dudaklarımda gezdirdim ve tabağıma bıraktım.

 

''Yine de tek bir isteğim var senden.'' dedim ayaklanırken. ''Yeterince zor bir durumun içindeyiz ve sen kabul etmesen de hepimiz aynı gemideyiz. Bunca şeyin arasında beni ikiniz arasında bir tercih yapmaya zorlama, bunun için çaba gösterme Pamir.''

 

Derin bir nefes aldığım an söylemek istemediğim ancak mecbur olduğum o cümle dökülüverdi dudaklarımdan.

 

''Çünkü seçtiğim kişi her koşulda Karam olacak.''

 

Lokantadan çıkmak için kapıya doğru birkaç adım attığım esnada içeriye telaşla giren bir adam nefes nefese kalmış ve korkmuş haliyle Pamir'e bakıyordu.

 

''Turhan Bey?'' dedi Pamir masadan kalkıp yanıma gelerek.

 

Lokantanın sahibi olduğunu, Pamir'in hitabıyla anlamıştım. Yaşlı Kadın da yanımızdaki yerini alarak ''Neyin var Turhan?'' diye sordu. ''Neden telaşlısın?''

 

Adam yutkundu ve soluklanarak ''Az önce,'' dedi. ''Az önce Beş'te bir cinayet daha işlendi çocuklar. Herkesin gözü önünde, okul bahçesinde bir cinayet daha işlendi.''

 

Pamir yanındaki sandalyeye tutundu. ''Kim?'' dedi dişlerinin arasından. ''Ölen kişi kim Turhan Bey, biliyor musunuz?''

 

Adam kafasını sallarken, Yaşlı Kadın kendisine su uzatıyordu.

 

''Buraya gelmişti.'' dedi, nefesi biraz olsun düzelmişti, sesi çatal çatal çıkmıyordu artık. ''Adı şeydi,''

 

''Neydi Turhan Bey, Anıl ya da Afra değil deyin lütfen.''

 

Turhan Bey kafasını iki yana sallarken ''Onlar değiller, ikisi de iyi.'' dedi. Ardından gözlerini yumdu ve yüzünü buruşturdu.

 

''Ne yapıyor?''

 

''Gücünü kullanıyor. Ölen kişi her kimse adını hatırlamak için zihninde geçmişe, onunla tanıştığı ana gidiyor.''

 

Yaşlı Kadın'ın Pamir'e verdiği cevabın ardından, Turhan Bey gözlerini hızla açtı ve ''Deniz.'' dedi. ''Ölen kızın adı Deniz.''

 

İşte o an Pamir'le göz göze geldik.

 

Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Loading...
0%