Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2/ Kim Bu Karam?

@gulsahcan

Beş Okulu...

 

Varlığından zamanı gelene dek haberdar olmadığımız bu evrende, her yıl on iki özel öğrenciyi yetiştirmek ve güçlerini kontrol edebilmeleri için eğitilmek üzere kurulmuş olan köklü bir okuldu burası.

 

Kafamda binlerce soru işareti varken Nedim Hoca'nın başından sonuna okulun tarihini anlatmasını değil de özel güçlerin neden her ayın on altıncı gününde doğan çocuklara bahşedildiğini açıklamasını umuyordum. Bir cevabı olup olmadığından emin değildim ancak ilk olmadığımız gibi son olmayacağımızı da öğrenmiştim. Çünkü okulun tarihi yıllar öncesine dayanıyordu.

 

''Pekala bu okul kurulmadan önce, özel gücünü keşfedenler bununla nasıl başa çıkıyordu?'' diye sordu arka sırada oturanlardan biri.

 

''Güzel bir soru Aslı ancak bu soruya net bir cevap bulmamız neredeyse imkânsız. Yalnızca okulun kurucusu Salman Aslan'dan itibaren bu tarihe hakimiz. Onun öncesinde güçlerini kontrol edemeyenler, belki başa çıkıp kontrolü eline alanlar ya da okuldan öncesine dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığımızı bilmenizi isterim.''

 

''Salman Aslan... O kim?''

 

''Söylediğim gibi, Beş Okulu'nun kurucusu. Kendisi 16.01.1615'de dünyaya geldi. Onu okulun duvarlarındaki çoğu tabloda görebilirsiniz. Üstelik yazdığı birçok kitap, derslerinizde size eşlik edecek.''

 

Nedim Hoca bir süre sessiz kaldıktan sonra gözlüğünü çıkararak masaya yaslandı ve konuşmaya devam etti.

 

''Test esnasında hepinize yıllardır kayıtlarımızda olduğunuzu ve sizi bunca zamandır izlediğimizi söylediğimi hatırlıyorsunuzdur umarım. İşte okulun kuruluşu da bir nevi buna dayanıyor çocuklar. Salman Aslan, diğerlerinin aksine çok büyük bir özel güce sahipti. O, uykuya daldığında o ay doğacak olan özel güce sahip çocuğu görüyor, onun kim olduğunu biliyor ve hissettiklerini hissedebiliyordu. Kendindeki farklılığı anlaması bu yüzden uzun sürmüştü, gördüklerinin bir rüyadan ibaret olduğunu sanıyordu.

 

On altı yaşına bastığında, rüyalar hala devam ediyorken, bir gece rüyasında doğduğunu gördüğü çocuklardan birini ziyaret etmeye karar verdi. Artık rüyalarına kayıtsız kalamıyordu ve daha bir bebekken bile rüyasında gördüğü çocukların isimlerini unutamıyor oluşu bu durumun peşine düşmesi gerektiğini düşündürdü ona. O gece boyunca tam on altı senedir gördüğü rüyalarda doğan çocukların isimlerini not aldı. Ve aralarından rastgele birini seçti. Seçtiği çocuk, Salman Aslan'ın öğrencilerinden Yeşim Turna'ydı.''

 

''Salman Aslan, bu ziyareti gerçekleştirene dek gücünün farkında değildi mi demek istiyorsunuz?''

 

''Hayır, gücünün farkındaydı tabii. Gittiği okulda ona öğretilenler yetmiyordu ve gücünü kontrolü altında tutamadığı anlar yaşıyordu sadece. O bunu değiştirmek ve öğrendiklerine kendinden bir şeyler katarak geleceği etkilemek istedi.

 

Başardı da.

 

Yeşim Turna ve diğerlerinden yalnızca birkaç yaş büyüktü. Buna rağmen onlara uzun bir süre rehberlik etti. Salman Aslan'ın o dönem ulaşabildiği, okullarından mezun olmuş tüm özel çocuklarla iletişime geçtiler. Kimisi kayıptı, kimisiyse artık hayatta değildi. Bu nedenle bulabildikleriyle yola devam ettiler ve sonunda çalışmaları sonuç vermeye başladı. Artık her biri insan içine rahatlıkla çıkabiliyor, uzun senelerin ardından normal hayatlar sürdürebiliyorlardı. Seneler sonra, Salman Aslan yanına aldığı eğitmenleriyle birlikte bu okulu kurdu.

 

Yeşim Turna, Bulut Gölge, Devrim Yılan ve Akar Ağaç.

 

Her biri kendi güçlerine göre farklı eğitim stilleri geliştirdiler. Okul kurulduktan sonra verilen karar, on altı yaşına basmış ve Salman Aslan'ın kayıtlarında yer alan her genci bu okula davet etmekti. Zaman geçtikçe ayakta kalan ve başarıya ulaşan tek okul Beş oldu. Salman Aslan'ın milyonlarca isimden oluşan listesiyse hala sürüyor.''

 

Bu uzun konuşmanın ardından anladığım en önemli şey, Salman Aslan sayesinde burada olduğumuzdu ve belki de böyle bir güce sahip olmasaydı, benim gibi insanlarla bir araya gelemeyerek yalnız başıma öleceğimdi.

 

''Peki hocam, neye göre sınıflandırıldık? Örneğin ben hayvanlarla konuşabiliyorum. Onları anlıyor, birkaç metre öteden bile konuştukları her şeyi duyabiliyorum. Bunu fark ettiğimde beş yaşındaydım ancak annem bana inanmamıştı. Sizden gelen mektuba kadar da inanmayacağı çok açıktı. Onlarca psikoloğa gittiğimi de eklemek isterim, keşke daha öncesinde varlığımızdan ve güçlerimizden haberdar olduğunuzu ailelerimize açıklasaydınız. Böylece yalnız büyümek zorunda kalmazdık. Hem neye göre Turna'yım ben?''

 

Sitem eden çocuğun sözleri bittiğinde derin bir nefes alsam da gözlerine baktığımda hissettiklerimizin aslında ne denli aynı olduğunu görebiliyordum. Sahiden de yalnız değildim ve belki de gelecek ay, ayın on altıncı gününde doğacak olan o çocuğun tam on altı sene boyunca yalnızlık çekecek olması, bir tek beni hüzünlendirmiyordu.

 

''Pekâlâ, bugünlük bu kadar yeter.'' dedi Nedim Hoca. Yaslandığı masadan ayrıldı ve ellerini birbirine vurarak az önce konuşan çocuğun yanına doğru ilerledi.

 

''Gücünüzün derecesine göre sınıflara ayrıldınız. Dersleriniz yarın başlayacak, sorularınızın birçoğuna da üç yıl boyunca burada eğitim alarak cevap bulacaksınız. Yatakhanelerinize döndüğünüzde orada sizinle aynı kategoride olan üst sınıflarınızı göreceksiniz. Sormak istediğiniz basit soruları eminim ki cevaplayabilirler. Bunun dışında bir sonraki derse kadar yapmanızı istediğim şey şu; kendinizi gözlemleyeceksiniz. Siz birinci sınıflar olarak, güçlerinizin her ne kadar farkında da olsanız, bunları kontrol edebilmek için önce kendi fikirlerinize ihtiyacınız var. Ödeviniz şu, ailelerinizle vedalaşın ve güçlerinizin hangi duygu durumlarında daha yoğun bir şekilde ortaya çıktığını not alın.''

 

#

 

Annemden ayrılışım beni fazlasıyla üzmüştü ancak eğitmenlerin onu ikna etmiş olduklarını görmek bir nebze olsun içimi rahatlatmıştı. Asansöre binişini izlediğimde bana umut dolu gözlerle bakarak el sallıyordu ve birkaç ay sonra dönem arasında evime döneceğim günü iple çekeceğini fısıldıyordu bir yandan. Onu özleyecektim. Ancak on altı yıldır özlemini çektiğim daha birçok şeye kavuşacak olmanın heyecanı, bu özleme değecek gibi görünüyordu.

 

Tüm bunlar zihnimi kurcalarken ''Merhaba.'' diyerek bana elini uzatan kız, kısa bir anlığına beni ürkütmüştü. ''Ben Aslı.''

 

''Memnun oldum.'' dedim biraz tereddüt ederek. İnsanlarla tanışma veya bir arkadaş edinme fikri bana hep uzaktı. Bu nedenle sıcak davranmakta zorlanıyordum. Buna rağmen kendimi toparladım ve adının Aslı olduğunu öğrendiğim kızın gözlerine bakarak uzattığı eli sıktım.

 

''Feride.''

 

Ancak elimi, kızın elinden çeker çekmez gözlerine baktığımda az önceki olaya çok benzer bir şey daha yaşandı ve şimdi Aslı kanlar içinde yerde yatıyordu. Başında dikilen Nedim Hoca gözlerini yummuş, parmaklarını Aslı'nın karnından boşalan kanların üzerinde gezdiriyordu. Bense telaş içinde köşede olanları izliyordum.

 

''İyi misin?''

 

Aslı'nın sorusuyla kendime gelirken derin bir nefes aldım ve kafamı usulca salladım. Daha önce başıma bir kez bile gelmeyen bu şey, aynı gün içinde ikinci kez gerçekleşiyordu ve kafam oldukça karışmıştı.

 

''Aslında bir su içsem fena olmayacak.''

 

Aslı bir anda gözden kayboldu ve kısa süre içerisinde elindeki bardakla geri döndü. Ben daha kendi hızımla başa çıkamıyorken Aslı'nın bunu nasıl yaptığı kafamda bir başka soru işareti bıraktı bu kez.

 

''Sadece üstünde çalışıyorum.''

 

''Yoksa sen de mi zihin okuyabiliyorsun?''

 

Aslı güldü. Ardından ''Keşke okuyabilseydim.'' dedi ve bardağı bana uzattı. ''Yalnızca yüzündeki ifadeden bunu nasıl yaptığımı merak ettiğin belli oluyordu, o kadar. Hem zihin okuyabiliyor olsaydım, Ağaç kategorisinde yer alıyor olmazdım değil mi?''

 

''Neden böyle söyledin?''

 

Aslı ciddi olup olmadığımı ölçercesine gözlerime baktı. Ardından sorumda ciddi olduğumu anlamış olacak ki ''Bilmediğini söyleme!'' diye çıkıştı birden.

 

''Neyi bilmem gerekiyor?''

 

''Biz Ağaçlar, yalnızca fiziksel güce ve ölçülemez bir hıza sahip olanlarız Feride. Bunun dışında herhangi bir gücümüz yok. En alttayız, diğer kategoriler gibi üst segment öğrenciler değiliz yani.''

 

Bunu yeni öğreniyor olmama rağmen şaşırmamıştım. Çünkü benim için fark etmezdi. Yalnızca sahip olduklarımı kontrol edebilmeyi öğrenmekti derdim. Bunun yanında daha fazla güce sahip olmak demek, daha fazla dertten başka bir anlama gelmiyordu.

 

''Belki de üst segment olmadığımız için şanslıyızdır. En azından uğraşmamız gereken daha az şey var elimizde.''

 

Aslı güldü. Ardından bana katılırcasına kafasını salladı ve ''Seninle iyi anlaşacağa benziyoruz.'' diyerek kolunu omzuma attı. ''Ne dersin, gidip yatakhanemizi görelim mi?''

 

#

 

Okulun giriş katındaydık ve sola doğru döndük. Nedim Hoca'nın gösterdiği kapı, aşağı doğru inen uzun bir merdivene açılıyordu. Ağaçların yatakhanesi bodrum kat gibi görünen ancak koridorda ilerledikçe ürperticilikten uzak, sıcak ve bakımlı bir kata inşa edilmişti.

 

Dar koridorun ilerisinde kocaman bir ahşap kapı ve kapının üzerinde ise kocaman bir akçaağaç çizimi yer alıyordu. Kulpu tuttuğum andan itibaren içimi kaplayan huzuru tarif etmemse neredeyse imkansızdı. Belki de uzun zaman sonra kendimi ilk kez böylesine huzurlu ve mutlu hissediyordum.

 

''Ailenden kim buradaydı?'' diye sordu Aslı.

 

''Annem.'' dedim buruk bir biçimde. O an babamın da burada, yanımda olmasını ne kadar çok isteyeceğim geldi aklıma. Onu ne denli özlediğimi ve gittiği gün neler hissettiğimi anımsadım.

 

''Benim de annem buradaydı. Hoş, diğerlerinin burada olma düşüncesi bile korkunç. Bunu senelerdir aramızda bir sır gibi saklıyoruz. Babam ve abim tam bir fiyasko. Onlara güçlerimi kanıtlasam bile bana inanmayacaklardı, bunu biliyorduk. Öyle garip bir ailem var ki... Onları tanısan demek istediğimi anlardın.''

 

Aslı'yı sevmiştim. Çocuksu bir heyecanı vardı ve aklından geçenleri söylemekten çekinmiyordu. Bir an için beni sıktığını düşünmüş olacak ki ''Çok konuşuyorum değil mi?'' diye sordu mahcup bir şekilde. ''Aslında annemden ayrıldığım için üzülüyorum. Dönem arasına kadar onu göremeyeceğim ve stresimi böyle konuşarak atıyorum işte.''

 

''Hayır.'' dedim. ''Keşke ben de stresimi böyle atıyor olabilseydim. Tek yaptığım annemin hediye ettiği kolyeyle oynayıp durmak.''

 

Aslı'nın cümlesi, her ne kadar mutlu ve huzurlu hissediyor olsam da bana annemden ayrıldığım gerçeğini hatırlatmıştı ve bu durumla nasıl başa çıkacağımdan emin değildim. Yine de yalnız hissetmiyordum. İlk kez annemden ayrıydım ve buna rağmen yalnızlık hissiyle savaşmam gerekmiyordu.

 

Belki de bana annemsiz geçireceğim birkaç ay boyunca güç olacak şey buydu ve ben de buna tutunmalıydım.

 

Yatakhanenin içi, evimdeki odamdan kat kat daha güzeldi. Duvardaki dal desenleri, oda boyunca uzanıyordu. İçerisi öyle güzel kokuyordu ki, koku hem tanıdık hem de sanki bu zamana kadar hiç karşılaşmadığım güzellikte olan bir çiçeğin kokusunu andırıyordu bana.

 

Sağ tarafta iki adet kocaman birer koltuk vardı vardı ve ortalarında da üstü oldukça dolu bir sehpa duruyordu. Koltukların arkasındaki duvarda ise gömme bir kütüphane vardı. Tepedeki kitaplara erişebilmek içinse yine ahşap bir merdiven kondurulmuştu kütüphanenin yanına.

 

Yan yana yapılmış sekiz kapı çarptı gözüme. Her kapının üzerinde ise isimler yazıyordu.

 

''Siz birinci dönem öğrencilerisiniz değil mi?''

 

Koltukta oturan çocuklardan biri ayağa kalkarak yanımıza gelirken kafamı salladım ve ''Evet.'' dedim. ''Ben Feride.''

 

''Hoş geldiniz, gelin size odanızı göstereyim.''

 

Çocuk sekizinci kapıya doğru ilerlerken, Aslı ve ben de peşinden yürüyorduk. Ardından kapının üzerinde yazılı olan isimlerin bize ait olduğunu fark ettik ve çocuğa teşekkür ederek adımızın yazılı olduğu kapıdan içeriye adımladık.

 

Tam beş tane yatak vardı. Oda öyle güzeldi ki, burada kalacağım ve eğitim göreceğim için ilk kez korkudan başka bir duygu sardı bedenimi; heyecan ve merak.

 

''Sanırım burada Ağaçlar olacak üst sınıflarla karışık kalacağız. Aslında oda arkadaşlarımızın olması güzel, artık uyumadan önce gece sohbeti yapabileceğim birileri olacak.''

 

Aslı sevinçle kendi adının yazılı olduğu yatağa doğru bedenini atarken, ben de kendi yatağıma oturdum.

 

''Aslında kendimi çok garip hissediyorum Aslı.'' dedim iç çekerek. ''Düşünsene, on altı yıldır evden bile çıkamazken, şimdi bambaşka bir dünyadayız.''

 

''Biliyorum. Hissettiğin her şeyi öyle iyi biliyorum ki görebilsen şaşırırdın. Ve unutma, artık böyle hissetmek zorunda değiliz. Gel, ortak kısma geçip diğerleriyle de tanışalım. Birinci dönemlerde bizden başka Ağaç olan iki kişi daha vardı sanırım. Onları bulup kaynaşırız.''

 

#

 

Aslı'nın diğerleriyle tanışma baskısından kurtulduktan hemen sonra hava alabilmek için kendimi bahçeye atmıştım. İlk gün ders olmaması ve buraya alışmak için bize zaman tanımış olmaları güzeldi ancak Nedim Hoca'nın vermiş olduğu ödeve odaklanmadan edemiyordum.

 

Uyum sorunu yaşıyordum.

 

Hissettiğim yoğun bir duygu vardı ancak ne olduğunu tam olarak kestiremiyordum. Sanki hepsinden biraz barındırıyordu hislerim. Bilinmeyene duyduğum korku, yeniliğe duyduğum heyecan, ya başarısız olursam çekingenliği...

 

Hangisine odaklanacak, güçlerimin hangisi yüzünden ortaya çıktığını nasıl ayırt edecektim ki?

 

''Aptal! Aptal duygularım ve aptal güçlerim yüzünden saklanmaktan bıktım artık!''

 

Sinirle elime aldığım taşı uzakta bir yere fırlatırken bir kıkırdama sesi doldu kulaklarıma.

 

''Burada kimseden saklanmak zorunda değilsin çaylak, sakin ol.''

 

Yalnız olduğumu sanıyordum. Ancak arkamı döndüğüm an, ağacın dibine oturmuş kitap okuyan bir çocukla göz göze geldim.

 

''Kusura bakma, rahatsız etmek istememiştim.''

 

''Ama ettin. Hadi bunu telafi et.''

 

''Anlamadım?''

 

Çocuk kitabı ağacın dibine bırakarak ayaklandı ve bana doğru ilerledi. Uzun boyluydu. Oldukça uzun ve iri yapılı oluşu bile benden büyük olduğunu anlamama yetti.

 

''Adın ne? Birinci dönemlerden misin?''

 

Tam önümde durduğunda bir adım geriye sendeledim ancak bu onu yeniden güldürdü. Bense kızmıştım.

 

''İzin verirsen ödevime devam edeceğim.''

 

''Nedim Hoca'nın ilk dönem ödevi, kendinizi tanıyın saçmalığı değil mi?'' diyerek bir kez daha güldüğünde merakım kabardı birden.

 

''Neden saçmalık olsun?''

 

''Pekâlâ küçük hanım, size madem saçmalık gibi görünmüyor o halde ödevinizi başka bir yerde yapın ki kitabıma devam edebileyim.''

 

''Ukala.''

 

''Ne dedin sen?''

 

''Ukala dedim.'' diye çıkıştım kendimden beklemediğim bir biçimde. ''Sırf üst sınıf olduğun için, yeni gelen herkese istediklerini yaptıramazsın.''

 

''Öyle mi dersin?'' dedi çarpık gülümsemesi yüzünde can bulurken. ''Karam kimmiş, yatakhane arkadaşlarına bir sor derim Çaylak.'' Ardından bana yaklaştı ve baş parmağını çeneme dayadı. ''Kim olduğumu öğrendiğinde yeniden karşılaşmamamız için dua ediyor olacaksın.''

 

Ve bir anda kayboldu. Sanki saniyeler önce dibimde duran o değilmiş gibi yok olduğunda derin bir nefes aldım ve hızla uzaklaştığım binaya doğru yürümeye başladım. Kimdi bu Karam? Kimdi ve ne hakla beni tehdit ediyordu?

Loading...
0%