@gulsahcan
|
Dakikalardır kulaklarımda çınlayan kelimelerin, bu evrendeki ailem üzerinde bıraktığı etkiye tanıklık ediyordum. Afra'nın durmak bilmeyen göz yaşları arasında Anıl'ın onu nasıl teselli etmeye çalıştığı ve bir yandan Karam'a yaklaşmak konusundaki tedirginliğini görmek, beni hem üzüyor hem mutlu ediyordu. Buzlar eriyor, Pamir dışında kim varsa Karam'a desteğini belli eder bir tavırla bize yaklaşıyordu.
''Bunca şeyi onca zaman yalnız başına sırtlanmak zorunda değildin.'' dedi Anıl.
''Yalnız değildim.'' Biraz duraksadı, Pamir'e baktı ancak Pamir ona bakmıyordu. ''Evet sizden saklamak zorundaydım çünkü sizi yalnızca bu şekilde koruyabileceğimi sanıyordum. Aslanlarsa hep yanımdaydı, lider olduğum günden beri bir an olsun onlarsız hareket etmedim.''
''Deniz'in katille iş birliği içinde olduğunu biliyor muydun?''
Konunun yeniden Deniz'e gelmiş olması, Afra'yı huzursuz etmişti. Karam kafasını iki yana sallarken ''Hayır.'' dedi. ''Öyle iyi oynamış ki rolünü, bana yaklaştığı her an bunu bir amaç uğruna yapmış olabileceğini düşünmemiştim.'' Gülümsedi bu defa. ''Her an Engelleme kullanıyor oluşum beni onun hamlelerine karşı korudu besbelli.''
''Onun yanında kendini savunmasız bırakmaman ilginç.'' dedi Anıl bir kez daha söze girerek.
''Bana bu konuda kızgın olduğunu biliyorum.''
''Değilim!''
''Afra'dan çekinmene gerek yok. Kızgınsın.'' dedi Karam. ''Kızgınsın ama Deniz'i unutamadığından ya da ona karşı hissettiklerin gerçek duygular olduğundan değil. Sadece benden beklemediğin şekilde davrandığım için beni kendi içinde affedemiyorsun, biliyorum.''
Afra o esnada Anıl'ın dizine koyduğu elini biraz sıktı. Yanındayım demek istiyordu sanki. İçinden geldiği gibi konuş demek istiyordu.
''Sizi kendimden uzaklaştırabilmenin tek yolu, ayrı ayrı kırmak dökmekti sanki. Öyle korkuyordum ki bir sonraki hedef siz olmayın diye zaaflarınıza oynadım. Her birinizi geri dönülmez bir şekilde alnından ittim, kızdırdım, saçmaladıkça dibe battım ancak siz bunu bilmemeliydiniz.''
''Seni bizimle tehdit edecek kadar iyi tanıyordu.'' dedi Pamir. ''Dışarıdan buz gibi görünen, değer verdiğini dile dökmeden yalnızca sevdiklerine kendini açan bir Aslan'ı tehdit etmek hem cesaret hem had ister. Bu haddi verdiğin kimdi?''
Sessizliğini, sorulabilecek en mantıklı sorulardan biriyle bozan Pamir sakin görünüyordu. Oturduğu kayalıktaki pozisyonu bir an bile değişmemişti, görünüşü heykeli andırıyordu ancak görünenin aksine içinde yaşadığı karmaşayı anlayan yalnızca ben olamazdım.
''Çok düşündüm, şüphe ettiğim kim varsa kendimden uzaklaştırdım ve tepkilerini ölçtüm. Kimse açık vermedi, kimse şüphe uyandıracak bir harekette bulunmadı.''
''O halde katil Aslanlardan biri.''
''Yine başlıyorsun.'' dedi Afra.
''Bir şeye başladığım falan yok. Tehdit notlarından sonra olanları duydunuz, Semih'i öldüren o iğrenç varlık her kimse Karam'ın hep yakınındaydı. Herkesi, bizi bile kendinden uzaklaştırdıktan sonra geriye kalan tek ihtimal, katilin Aslanların arasında olduğu ihtimali. Her şeyi bilen ve bunca zaman Karam'la birlikte saklayan onlar değil miydi?''
''Hiçbiri böyle bir şey yapmaz, yapamaz.''
''Nasıl emin olabilirsin ki? Sen de en az bizim kadar kandırıldın ve manipüle edildin. Belki de katil aranızdan biriydi ve sana böylesine kolay ulaşabiliyor olmasının nedeni de buydu. Her adımından haberi vardı, hep senden öndeydi.''
İkisi uzun bir aranın ardından ilk kez kavga etmeden iletişim kuruyorken araya girmenin yeri miydi bilmiyordum ancak katilin Aslanlardan biri olmadığına emindim.
''Aslanlardan biri olamaz,'' dedim iç çeker bir ses tonuyla. ''Olsaydı hissederdi, hissederdim.''
Aslan Lider'in ne demek istediğimi anladığını biliyordum ancak diğerleri yüzüme öyle bir bakıyordu ki kendimi açıklamak zorunda hissediyordum.
''Biliyorum, Aslanların arasına katılalı yalnızca bir gün oldu ancak bu öyle bir şey değil çocuklar. Şimdi daha iyi anlıyorum. Kendimi bu evrene ait hissetmiyordum, özel gücümü kontrolüm dahilinde kullanamıyordum ve bir şeyler hep eksikti. Oysa daha o gün hissetmeye başlamıştım bu bağın kuvvetini. Aslanların masasına oturup onlarla yemek yediğim gün, ilk kez bu okuldaki varlığımın bir sebebi varmış gibi gelmeye başlamıştı. Gücümün, kendimin farkına varmamı sağlayan ilk an, o masada bulunduğum andı. Her birinin hakkımda ne düşündüğünü, bana nasıl yaklaştığını daha onlar konuşmadan tahmin edebiliyordum. Böyle görünmez bir ip vardı sanki aramızda ve tüm duygularımız o ipten geçip diğerimizin vücuduna yayılıyor gibiydi.''
''Aslanları özel kılan budur, siz de biliyorsunuz. Beş Tarihi'nde söylenenleri unuttunuz mu?'' diye sordu Işık. Bana olan desteği göstermelik değildi, sahiden de inanıyordu.
''Haklı olabilirsiniz ancak biz Aslan değiliz. Pamir'in şüphe duyması ve bunları sorması çok normaldi.''
''Biliyorum.'' dedi Karam. ''Kafanızdaki soru işaretlerinin tümünü cevaplamaya hazırım. Neticede onları oraya ben serpiştirdim.''
''Notları görmek istiyorum.'' dedi Pamir. Bunu tahmin ediyordum, bu nedenle yatakhaneden çıkmadan önce Karam'ın bana okumam için verdiği tüm tehdit notlarını yanımda getirmiştim. Cebimden çıkardığım kâğıt tomarını ona doğru uzattım, kağıtları elimden alırken soğuk parmak uçları, avucumun içine değdi. O an göz göze geldik ancak uzun sürmedi, yeniden yerime, Karam'ın yanına oturup Aslan Lider'in cümlelerini dinlemeye devam ettim.
''Yaşar'ın kırıkları için Turnalara gittiğimiz geceyi hatırlıyorum.'' dedi Pamir birden. Ardından Anıl ''Yoksa ilk uyarı bu muydu?'' diye sordu. Karam usulca başını eğerken ''Nasıl anlamadım?'' diye sitem etti Pamir.
''İkinci uyarı, yemek salonunda gelen ve yazısının en kötü olduğu not, aceleyle yazdığı her halinden belli.''
''Semih'i öldürecekti.'' dedi Afra.
''İyi de neden? İlk uyarıya zaten uydun. Yaşar'ın ardından liderliği devraldın, anlattığın gibi Aslanları soyutladın.''
''Engelleme kullanmayı bıraktığım kısacık bir an oldu o gece.'' dedi Karam. Ellerini ovuşturuyordu, tırnaklarını etine geçiriyordu, gözlerini yere dikerek konuşmaya devam edecek gücü arıyordu kendinde. Biliyordum çünkü hissettiği çaresizliği anlıyordum. Başından beri yalnızca tek bir an için kendini suçluyordu ve o kısacık an, Semih'in ölümüne sebep olduğu gibi Pamir'le arasındaki bağın da koptuğu andı.
''Neden?'' diye sordu Pamir.
''Çünkü anlamanı istemiştim.'' Karam'ın sesi konuşmaya başladığından beri ilk kez böyle cılızdı. ''İsteyerek uzaklaşmadığımı, üzüldüğümü, uzağımda da olsanız yanımda olmanızı istediğimi anlamanı istemiştim. Sen yemek salonundan çıktığın an duygularımın kontrolünü yitirdim, yoğunlaştım. Anla istedim ancak senin yerine katil anladı. Sana vermeye çalıştığım sinyal, Semih'in ölümüne sebep oldu.''
Saçlarına daldırdığı eli bir süre orada kaldı. Gözlerinin dolduğunu ve sırf bu yüzden başını kaldırmadığını biliyordum, içine düştüğümüzün sessizliğin bizi yutmasına ramak kala Anıl konuştu.
''Senin suçun değildi,'' Yerinden kalktı ve Karam'ın bileğinden tutarak onu da kalkmaya zorladı önce. Ardından ''Bilemezdin.'' diye ekledi, Aslan Lider'e sarıldı. Kucaklaşacakları bu anı uzun zamandır bekliyordum, yaşadıkları ortak acının onları bir gün bir araya getireceğinden kuşkum yoktu ancak Alef'le göz göze geldiğim an bakışlarındaki minnet bana başka bir şeyi hatırlattı.
Onları bir araya getiren yalnızca yaşadıkları değil, aynı zamanda bendim.
''Çaylak öldüğünde,'' diye devam etti Pamir. ''Siz ikiniz oradaydınız, Deniz ve sen...''
''O gece kasabaya gitmiştim. Şu anda da bizi koruyan kalkanla görüşmem gerekiyordu, yeni yıl başlamıştı ve bir kayıp daha vermeden bu işi çözmem gerekiyordu artık. Korkaklık etmeden, saklanmadan, katil gibi ince detaylarla, her şeyi hesaplayarak hareket etmeliydim.''
''Kim o kalkan?''
''Henüz ben de tanımıyorum.'' dedim Işık'ın sorusuna karşılık.
''Çok yakında sizi ona götüreceğim ancak bu sıralar kasabaya gidemeyiz, yeterince dikkat çekiyoruz.''
''Karam haklı.'' diyerek araya giren Alef devam etti. ''Hatta okula dönsek iyi olacak, biri fark ederse size bir daha yardım edemem.''
''Önce sözünü tamamlasın.''
Pamir, Karam'ın açığını kolluyordu. Ona cevaplaması zor sorular sorduğunu sanıyordu belki ancak Karam tökezlemeden, sabırla yanıtlıyordu Pamir'in bilmek istediği ne varsa.
''Kendimi ve Aslanları koruma altına aldığımdan emindim, okula dönüyordum ve biraz olsun rahatlamıştım. Aylarca Engelleme'nin eşlik ettiği bedenim biraz olsun gevşemişti ve o an orman girişinde beni Deniz karşıladı. Nefes nefeseydi, önce okulda beni aradığını söyledi. Bulamayınca da ormanda olabileceğimi düşünüp koşarak oraya geldiğini.''
''Siz ikiniz o gece ormanda...''
''-Hayır,'' dedi Karam göz ucuyla bana baktıktan sonra. ''Yani evet, başta amacım Deniz'le kırıştırmak olmasa da üstümdeki rahatlığın etkisiyle karşı koyamadığım bir şeyler yaşanmış olabilir, bu doğru. Ama daha biz durumu ilerletemeden duyduğumuz çığlık sesiyle ayrılıp bahçeye koştuk.''
''O halde Deniz o esnada katili koruyor olmalıydı. Senin de ormanda olacağını hesap edememiş olmalı, karşısına çıktığında da şüphelenmemen için ona göre davrandı.''
''Bahçeye vardığımızda Çaylak yerde boylu boyunca uzanmış yatıyordu, Nedim Hoca başındaydı ve binanın önünde birkaç öğrenci vardı. Ardından kalabalık arttı, kız çoktan ölmüştü.''
Alef bir kez daha ''Bugünlük bu kadar yeter,'' dedi. ''Gün ışıdı, okula dönmek zorundayız.''
''Bundan sonra çok dikkatli davranmalıyız.'' dedim. ''Buradakiler dışında kimseye güvenmememiz gerekiyor çocuklar, bildiklerinizi kimseye belli edemezsiniz.''
''Her şey aynı kalmalı, katil bir kez daha şüpheye düşerse onu kıstırmakta zorlanırız. Üstelik zayıflamaya ve korkmaya başladı, bu kadar güçsüz kalmışken yanlış en ufak bir hareketimiz her şeyi mahveder.''
''Feride haklı.'' dedi Karam ayaklanırken. ''Gözler üzerimizde. Hem eğitmenlerin, hem Özel Olanlar'ın hem de katilin ve yandaşlarının dikkatini çekmememiz gerekiyor.''
Afra ''Merak etme.'' derken Aslan Lider'i bir kez de o kucakladı. Hepsi haftalar öncesinde hayalini kurduğum gibi bakıyordu şimdi Karam'a. Şüpheden uzak, içten ve inanarak. Hatta bu kez Pamir bile. Başarmıştım, birinci adım tamamdı artık.
''Artık yalnız değilsin, birlikte üstesinden geleceğiz.''
Biz korkmuyorduk. Saklanmıyor, çekinmiyor, geriden gelmiyorduk. Çünkü sonunda biz olabilmeyi başarmıştık. Düşünmesi ve korkması gereken tek bir kişi vardı ve biz bir olduktan sonra onu bulmaya çok daha yakındık.
#
Günün ilk ışıklarıyla, tek kişilik odama girerken yalnız değildim. ''Bu gece seninle uyumak istiyorum.'' demişti Aslan Lider.
''Bu çok uygunsuz, biliyorsun değil mi?''
Gülümseyerek yatağın duvar kısmına doğru kaydırdım bedenimi. Kocaman cüssesiyle yanıma uzanan Karam ise elini belime atarak beni uzaklaştığım yerden kendine doğru çekti ve bedenlerimizi birleştirdi. Oda fazla sıcaktı.
''Neyse ki hiçbir eğitmen Aslanların yatakhanesini basıp, uygunsuzluk kontrolü yapmayacak Çaylak.''
''Komiksin.''
''Her zaman öyleydim.''
''Son zamanlar daha komiksin öyleyse, seni tanıdığım halinden bambaşkasın.''
''Sayende.'' dedi, burnunu saçlarıma daldırırken. ''Haftalar önce, bugünün yaşanacağını söyleseler asla inanmazdım. Sıkışmış bir haldeydim ve çaresizlikten ne yapacağımı bilemiyor, sırf bu yüzden öfkemi insanlara yansıtıyordum. Sonra sen geldin.'' dedi. Bu kez öncekinden daha derin bir soluk çekti içine. ''Geldin ve beni o çaresizliğin içinden çekip aldın.''
''Nasıl hissediyorsun?''
''Ferahlamış.''
''Ben de öyle. Karşıma binlerce engel de çıksa hepsini kolaylıkla aşabilirmişim gibi geliyor.''
''Yanında ben varım diye mi?''
''Yanımda siz varsınız diye. Hatta konu ben bile değilim sanki. Hem Aslanların, hem de korumak uğruna uzak kalmayı seçtiğin insanların senin yanında olduğunu bilmek veriyor bu gücü bana.''
''Beni bu kadar çok mu seviyorsun Çaylak?''
Sevgi. Bunu hiç konuşmamıştık. Karam'ın duygularının en az benimkiler kadar yoğun olduğunu bilsem de birbirimize sesli bir şekilde söylemediğimiz çok şey vardı. Anıl ve Afra'nın ilişkisini örnek olarak ele aldığımda onlardan farklı olduğumuz gibi bir o kadar da aynıydık ancak henüz dillenmeyen bazı sözcükler, köşede söylenmeyi bekliyorlardı. Önce kimin söyleyeceğiyse muammaydı.
''Uykun yok mu senin?'' diye sordum. ''Ben uyuyacağım. Yarın ortak derse ilk kez bir Aslan olarak katılacağım, unuttun mu?''
''Kaç bakalım.'' dedi mırıltıyla. Ardından bana iyice sarıldı. ''Bir yere kaçmıyorum, beni bu kadar sıkıştırma!'' dediğimdeyse ''Bahsettiğim kaçış bu değil Çaylak, çok iyi biliyorsun.'' dedi. Biliyordum ancak cevap vermedim. O zaten anlıyordu beni, o malum sözcükler biraz daha söylenmeyi bekleyebilirlerdi.
#
''Kayıp ruh bulundu.'' dedi Nilgün Hoca. Nesneler yerinden oynarken gözlerimi açtım. ''İhtiyacın olan eğitimi almadığın için bunca zamandır uyum sağlayamamışsın meğer.''
Memnuniyetsiz bakışmalar yaşandı o an sınıfın içinde.
''Ders bitmiştir, haftaya nesneleri savunmada nasıl kullanabileceğimizi göstereceğim sizlere.''
''Hocam?'' Işık ayaklandı ve sorusunu sormak için nefeslendi. Bense o esnada sayfalarca not aldığım defterimi kapatıp kolumun altına alıyordum. ''Savunma üçüncü sınıfta alacağımız bir eğitim değil mi? Beş Tarihi'nde okumuştum.''
''Evet tatlım. Ancak Savunma dersini almadan önce, savunmada kullanmanız gereken teknikleri bilmelisiniz. Çünkü Savunma, uygulamalı olarak alacağınız bir ders olacak.''
''Bunu da okumuştum.''
''Gölgeler bundan bahsetmişti.'' diyen Arık'tı bu kez. ''Çetin geçiyormuş dersler, yaralananlar bile olabiliyormuş.''
''Dikkatiniz derste ve eğitmenlerinizde olduğu sürece bu sorunlar yaşanmayacaktır çocuklar. Üstelik sınavlar yaklaşırken boş zamanlarınızı öğrettiklerimizi tekrarlayarak geçirmenizi öneririm. Hiçbiriniz İşe Yaramazlar'a girmek istemezsiniz değil mi?''
Sınıf Nilgün Hoca'nın ardından boşalmaya başlamışken Arık ''Feride, biraz bakar mısın?'' diyerek durdurdu beni. ''Seninle konuşmak istediğim bir şey var.''
Afallamıştım. Benimle ilk kez normal bir tonda konuşuyor olmasına mı, yoksa sahiden de iletişim kurmak istemesine mi şaşırmalıydım, bilmiyordum.
''Konu nedir?''
''Konu sana karşı olan tavırlarım.'' Kafasını kaşırken gözleri kısa bir an için Işık'a kaydı ve yüzünü buruşturdu. ''Aslında ön yargım desek daha yerinde olur.''
''Gittikçe ilginçleşiyor.''
''Bak, başından beri iyi anlaşamadığımız ortada. Sana sırf bir Ağaç olduğun, daha doğrusu Ağaç olduğunu sandığım için kötü davrandım ve seni küçümsedim ancak sen bir Aslansın ve ben senden özür dilemek istiyorum.''
''Bir dakika,'' dedim Arık'ın hararetli konuşmasını yarıda keserek. ''Doğru mu anlıyorum ben? Bana bir zorba gibi davrandığın için değil de bir Aslan olduğum için mi özür diliyorsun benden?''
''Hayır!'' dedi ellerini savuşturup. ''Yine yanlış anlıyorsun.''
''Cümleler doğru kurulmadığı sürece karşıdakini suçlayamayız Arık.''
''Tamam o halde, daha açık olacağım.'' dedi. Sınıftakiler nefes almayı bırakmış, Arık'ın ağzından çıkacakları bekliyorlardı. ''Ağaçları küçümsemek bir Gölge olarak haddim değildi. Sen bir Aslanken bile bunu yapmadın ve Ağaçların arasında yaşadın, onlarla yemek yedin, onların arasında mutlu olduğunu, onların da bizden eksik bir yanlarının olmadığını bize gösterdin. En azından bunu anlamam zaman alsa da şu an çok iyi biliyorum ki kategorilerin hiçbir önemi yokmuş. Ben saçmaladım, o yüzden burada herkesin gözü önünde senden bir kez daha özür dilemek istiyorum.''
Arık'ın ani değişimi kafamda şüpheye yer açsa da bir yanım sahiden aklının başına gelmiş olabileceğine inanıyordu.
''Ne diyeceğimi bilemedim.''
''Beni affetmek zorunda değilsin. Sadece bundan sonrası için ne Turnalara ne de Ağaçlara üstünlük taslamayacağımı, taslayanın da karşısında duracağımı bilmen yeterli.''
Tebessüm ederek Arık'ın koluna dokundum ve ''Teşekkür ederim.'' dedim. Elimden şimdilik bu kadarı geliyordu. Cevabıma karşılık sıcak bir gülümseme dudaklarına yerleşti, ardından sınıfı terk etti.
#
Ders arasında koridorda yürürken Işık elindeki kitapları taşımakta zorlanıyordu. ''Birkaçını bana ver.'' diyerek elimi uzattığım esnada tüm kitapların yeri boylaması yalnızca bir saniye aldı.
''Tüh!''
''Toplarız şimdi.''
Tüm sınıfların dersleri aynı gün başladığından olsa gerek, koridor her zamankinden kalabalıktı. Ben etrafa saçılan kitapları toplarken, Işık tam defterini yerden kaldırıyordu ki Turnalardan bir çocuk defterin üstüne bastı.
''Önüne bakmaz mısın sen?!''
''Kusura bakma, görmedim.''
Ayağını geri çeker çekmez ikisi de doğruldu. ''Temizlememi ister misin?''
Işık defterin üzerindeki çamurlu ayak izine bakıyordu ve yüzü dehşete bulanmıştı. Bu haline gülmek istesem de kendimi tutarak ikisinin yanına gittim.
''Ben hallederim,'' dedim defteri Işık'ın elinden alarak. ''Sen Kerem'sin değil mi? Hani suyun altında nefes alabilen çocuk.''
''Daha kısa lakaplar tercih ediyorum aslında Feride.''
Densizliğim Kerem'i güldürürken, koridorun diğer tarafından bize doğru yürüyen Pamir'e takıldı gözüm. ''Derste görüşürüz.'' dedim Kerem'e doğru. Ardından Işık'la ikisini yalnız bırakarak Pamir'e doğru ilerledim.
''Nasılsın?''
Omuz silkti. ''Aslında seninle konuşmak istiyordum. Biraz vaktin var mı?'' Bahçe kapısından çıkarak merdivenlere yöneldiğimiz esnada ''Bir şey mi oldu?'' diye sordum.
''Sabaha karşı konuştuklarımız kafamda dönüp duruyor.''
''Sessiz ol. Ortalık yerde bundan bahsetmeyelim.''
''Engelleme kullanıyorum.''
''Yine de uzaklaşalım.''
Kafasını usulca salladıktan sonra beni takip etti. Asansör alanına girmemiz bir süredir yasaktı ancak öğrencilerin olmadığı tek alan burasıydı.
''Yakalanmadan dönelim, acele et.''
''Karam'ın söylediklerini hatırla.'' dedi direkt konuya girerek. Belli ki onun da zaman kaybetmeye niyeti yoktu. ''Yemek salonunda, benim bir terslik olduğunu anlamam için duygu kontrolünü yitirdiğini ve isteyerek yoğunlaştığını söylemişti.''
''Evet?''
''Feride eğer katil bunu benden önce anladıysa, benimle benzer ya da aynı güce sahip demektir.''
Pamir'in kurduğu cümleyle donup kaldım. Başta idrak edememiştim ancak düşünce süzgecimden geçen kelimeler çok geçmeden Pamir'in kastettiği şeyin ne olduğunu kavramımı sağlamıştı.
''Sen... Sen bundan emin misin?''
''Düşünüyorum. Düşündükçe işin içinden çıkamıyorum ancak başka hiçbir ihtimal mantıklı gelmiyor.''
''O halde katilin bir Gölge olduğunu düşünüyorsun, yanılmıyorum değil mi Pamir?''
''Korkarım ki öyle Feride.'' dedi. ''Ben Karam'ı ve Aslanları suçlarken belki de katille başından beri aynı havayı soluyan onlar değildi.'' |
0% |