Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3/ Aslı Nerede?

@gulsahcan

Binadan içeri girdiğimde, kalabalığın azalmış olduğunu görmek bana saati hatırlattı ve hızlandım. Akşam oluyordu ve yemek vakti yaklaşıyordu.

 

Bina girişinden sola doğru döndüm, ağaç desenli kapıdan geçerek merdivenlerden aşağı indim ve koridorun sonundaki kapıya doğru hızla ilerledim. Aslı'yı bulmak ve ona az önce olanları anlatmak istiyordum. Okul hakkında benden daha fazla bilgiye hakimdi. Belki okulun öğrencileri hakkında da az çok bilgisi vardı, olamaz mı?

 

Ortak kısım bu kez kalabalıktı. Akşam yemeği için toplandıklarını düşünüyordum. Belki de yalnız başıma olmaya öyle çok alışmıştım ki aralarına karışmak ya da daha fazla arkadaşlık kurmak gelmedi içimden ilk kez. Bunun yerine sekizinci kapıya doğru yürümeye başladım ancak kolumdan tutarak beni durduran bir kız bana engel oldu.

 

''Nereye gidiyorsun? Yemek vakti yaklaşıyor, gelsene.''

 

Şaşkınlıkla kızın kolumdaki eline baktığımda çekinerek kendini geri çekti.

 

''Kusuruma bakma, seni korkuttum mu?''

 

''Yo, hayır.''

 

Kendimi gülümsemeye zorlayarak kızın gözlerine baktığımdaysa bulunduğum noktadan aniden uzaklaştım.

 

Gözlerinin ona ait olduğundan emin olduğum kız, oldukça yaşlı bir kadındı şimdi. Yaşlıydı ve başucunda elini tutan bir adam gözyaşları içinde onu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. Nefes almakta zorlanan bu yaşlı kadın, gözlerini bir kez daha yumamadı o an. Artık hareketsizdi, bakışları donuktu. Başucundaki adam ise hıçkırıklara boğulmuştu ancak kadının elini tutmaya devam ediyordu.

 

Aniden kendime geldiğim o an, sanki dakikalardır nefes alamıyormuşum gibi hissetmeme neden oldu ve düşecek gibi oldum. Kız, beni bir kez daha kolumdan yakalayarak tuttu ve yakınımızdaki koltuklardan birine oturmama yardımcı oldu önce.

 

''İyi misin Feride?''

 

Şaşkındım. Az önce gördüklerim, karşımdaki kızın geleceği miydi? Yüzündeki kırışıklara kadar her şeyi öyle net görmüştüm ki, şimdi karşımda bu genç ve canlı haliyle duruyor oluşu kalbimin delicesine hızlanmasına neden oluyordu.

 

Bana neler oluyordu böyle?

 

''Seni hemen revire götürmeliyiz!''

 

Ellerimi iki yana sallayarak istediğim şeyin bu olmadığını belli etmeye çalışırken bir yandan da sakinleşmek için derin nefesler alıp veriyordum.

 

''Revire gerek yok.'' dedim. ''Şey... Benim biraz başım döndü de.''

 

''İlk gün böyle şeyler olur. Şimdi nasıl hissediyorsun?''

 

Güler yüzlü ve sıcak biriydi bu kız. Bana uzattığı bardağı ondan alarak birkaç kez yudumladım. Ardından ''Adımı nereden biliyorsun?'' diye sordum. ''Sen de mi yeni geldin?''

 

''Hayır.'' dedi. ''Buradaki üçüncü yılım, mezun adaylarındanım diyebiliriz yani. Ben Afra.''

 

''Memnun oldum.''

 

Ben Afra'nın elini sıkarken o gülmeye başladı.

 

''Karşılaştığımız ilk an bayılacak gibi olmanı sayarsak pek de memnun olmuşa benzemiyorsun.''

 

Ona gülerken eşlik etmek istedim ancak gördüklerimin etkisinden bir türlü çıkamıyordum. Az önce nasıl öleceğine dair bir kesit gördüm de ondan böyle afalladım desem bana olan bu sıcak davranışından eser kalır mıydı sahi?

 

''Aynı odada kalıyoruz, adını oradan biliyorum.'' dedi. ''Burada haberler hızlı yayılır ve birinci dönemler gelmeden önce odaları hazırlanır. E haliyle oda arkadaşları da kimlerle kalacağını bilmek istediklerinden biraz araştırma yaparlar. Anlarsın ya.''

 

Anlamıyordum. Hiçbir şey anlamıyordum ancak kafamı salladım ve Afra'yı geçiştirmeye çalıştım. Ancak o kolay kolay beni rahat bırakacağa benzemiyordu.

 

''Biraz daha gecikirsek yemeği kaçıracağız. Hadi gel.''

 

''Ben yemek yemeyi düşünmüyorum aslında. Gidip biraz dinlensem iyi olacak.''

 

''Sana söylemediler mi?'' diye sordu ayaklanarak elini bana doğru uzatırken. ''Burada akşam yemeklerine katılmak zorundayız Feride'ciğim. Hadi.''

 

#

 

Masaların hepsi doluydu. Kalabalığın oluşturduğu uğultu kulaklarımın çınlamasına neden olmuştu ancak bu hissi sevmiştim. Böylesine kalabalık bir akşam yemeği yemek hep hayalimdi. Filmlerde ailelerin toplu bir şekilde yemek yediklerini görüp özenirdim. Ya da yine dizilerde arkadaşlarıyla buluşup, uzun piknik masalarında keyif yapan insanlardan olmayı dilerdim hep.

 

Yemek salonu oldukça genişti. Girişin hemen karşısına kurulmuş, geniş mermer bir bango duruyordu. Üzerinde birçok çeşit yemeğin olduğu tencereler ve rengarenk tabaklar vardı. Yine uzunca bir sıra oluşturulmuştu yemek almak isteyenler için. Bangonun diğer tarafındaki görevliler, öğrencilerin isteklerine göre tabakları dolduruyordu ancak işlerini öyle hızlı yapıyorlardı ki takip etmek neredeyse imkansızdı. Bangonun iki yanında da tavana kadar uzanan kocaman ağaçlar bulunuyordu. Tavandaki yıldızlarsa gerçekçi ve parlaktı. İçerisi sıcacık olmasa, ormanda olduğumuza yemin edebileceğim bir görüntüyle karşı karşıyaydım.

 

Etrafı incelemeye devam ediyorken birçok geniş masanın, orta kısma rastgele konulduğunu fark ettim. Öğrencilerin her biri, ellerindeki tabaklarla boş buldukları masalara oturuyorlardı. Düzensizliğin böylesine düzenli göründüğü bir alan daha görmemiştim doğrusu.

 

Sıra bana geldiğinde yemeğimi alarak boş gördüğüm masalardan dikkatimi en çok çekenine doğru adımlıyordum ki Afra bir kez daha kolumdan tutarak beni durdurdu.

 

''Bizim masamız şurada, gel.''

 

''İstediğimiz yere oturamıyor muyuz?''

 

''Aslında okulun böyle bir kuralı yok ama hayır.'' dedi önce. Ardından bangonun arka kısmında kalan masaya ilerleyip oturduktan sonra devam etti. ''Burada eğitimcilerin bizi kategorilere ayırması yetmiyormuş gibi, öğrenciler de gruplaşmış durumdalar.''

 

''Nasıl bir gruplaşma bu?''

 

''Aslında tüm mesele onlar.'' dedi ve arkamdaki masayı işaret ederek iç çekti. ''Aslanlar, bu okulda her şeyden ve herkesten üstün görürler kendilerini. Bu yüzden de özellikle yemek saatinde masalarına kendilerinden başka kimseyi almazlar. Tabi aralarına da almazlar, orası ayrı.''

 

Arkamı dönerek Afra'nın gösterdiği masayı şöyle bir inceledim. Masanın üzerinde tek bir boşluk bile kalmayacak kadar çok yemek çeşidi vardı. Bizim kadar kalabalık olmadıkları kesindi. Yine de yemek salonunda kendilerine ait bir alan oluşturmaları, Afra'nın da dediği gibi kendilerini diğerlerinden üstün gördüklerinin bir kanıtıydı benim için.

 

''Egolarının köleleri olmuşlar desene.''

 

''Öyle de denebilir, evet.''

 

Öğrencilerin ortak bir şekilde vakit geçirebildiği alanlar kısıtlıydı ancak onlar ders saatleri dışında bile kendilerini diğerlerinden ayırmıştı anlaşılan. Neydi bunun sebebi? Onları güçleri dışında bizden ayıran hiçbir şey yokken, bu neyin savaşıydı?

 

Masaya bir kez daha baktığımda bu kez içlerinde oturan soğuk ve her şeyden ilgisini çekmiş biri çekti dikkatimi. Bu ormanda karşılaştığım çocuktu.

 

''O kim?'' diye sordum Afra'ya dönerek. Merakıma yenilmekten hazzetmiyordum ancak bir yandan da Afra'nın vereceği cevabı duymayı dört gözle bekliyordum. Ancak soruma Afra'dan önce cevap veren bir başkası olmuştu. Yemeğini masaya bıraktıktan sonra Afra'nın yanına oturdu ve şöyle söyledi.

 

''O gösterdiğin tatlım, senin bu okulda uzak durman gereken kişilerin başında geliyor.''

 

Cümlesi biter bitmez Afra'yı yanağından öptü ve sarıldılar. Ardından hızla yemeğini yemeye koyulan çocuğa bakakaldığımı fark eden Afra, olaya bir açıklık getirmekte gecikmedi.

 

''Seni Anıl'la tanıştırayım, kendisi erkek arkadaşım oluyor. Aynı zamanda biraz patavatsız biridir, kusuruna bakma.''

 

Anıl kafasını tabağından kaldırmadan elini bana doğru uzattı ve ''Sen de çaylaklardan birisin öyle değil mi?'' diye sordu dolu ağzıyla.

 

''Öyleyim sanırım.'' dedim. Bu okulda tüm üst sınıflar, yeni gelenlere çaylak diyordu anlaşılan. En azından bu sefer niyeti kötü olmayanlardan birine denk geldiğim için şanslı sayılmalıydım.

 

#

 

Yemeğin ardından Afra ve Anıl'la birlikte bahçede turluyorduk. Afra bilmem gereken basit kurallardan bahsediyor, Nedim Hoca'nın verdiği ödevle ilgili bana önerilerde bulunuyordu. Onu sevmiştim. Üst sınıflardan bir arkadaş edinmiş olmak, bu yılki okul maceramda işime yarayabilirdi ancak aklıma takılan bir şey vardı.

 

O da Anıl'ın, ormandaki çocuk hakkında neden böyle söylediğiydi.

 

''Bir şey sorabilir miyim?'' diyerek duraksadım ve Anıl'a döndüm ancak cevap vermediğinde Afra mahcup bir şekilde konuşmaya başladı.

 

''Tabi, ne istersen sor. İlk geldiğimizde bizim de aklımız oldukça karışıktı. Birkaç aya iyice alışıyorsun buraya ama ilk günler çok zor geçer. Sana yardımcı olmak için elimizden geleni yaparız.''

 

Anıl yine cevap vermediğinde bu kez ona doğru baktı ve aslında sevgilisinin bizi dinlemediğini anladığı an dirseğini Anıl'ın karnına geçirdi.

 

''Değil mi sevgilim? Feride'ye yardımcı oluruz diyorum!''

 

''Ah! Tabi canım, oluruz. Ne soracaktın sen?''

 

Derin bir nefes alarak ''Aslında yemek esnasında söylediğin şey takıldı aklıma.'' dedim. ''Karam'ın kim olduğunu sorduğumda ondan uzak durmam gerektiğini söyledin. Neden böyle düşünüyorsun?''

 

''Çok güzel! Demek Karam'la tanıştınız.''

 

''Tam olarak bir tanışma sayılmazdı. Ormanın girişinde karşılaştık ve biraz sürtüştük diyebilirim.''

 

''Başına şimdiden bela açmayı başardığın için seni tebrik ederim Feride'ciğim. Çatacak başka birini bulamadın mı?''

 

''Tamam!'' diyerek Anıl'ı susturan Afra bana doğru döndü ve omzumu sıvazladı. ''Kızın üstüne gitmek yerine destek olsak daha iyi olmaz mı Anıl? Onun daha ilk günü, unuttun mu?''

 

Banklardan birine oturduğumuzda aklım iyice karışmıştı. Neden Karam her an bana zarar verebilirmiş gibi davrandıklarını anlamıyordum. Anıl'ın gösterdiği tepki için bir açıklama yapmasını bekliyordum ancak o olaydan anında kopmuştu. Bunun yerine artık bana her konuda cevap vereceğinden emin olduğum Afra sonlandırmıştı kafa karışıklığımı.

 

''Bak Feride. Karam bir Aslan ve Aslanlar biraz şeydir... Nasıl desem, tehlikeli. Güçleri akıl almaz şeyler yapmalarına neden olabiliyor bazen. Üçüncü sınıf olmalarına rağmen başına buyruk oldukları için mezun olamayacak birçok insan var aralarında. Bana sorarsan Karam da onlardan biri ve ondan uzak durmak kendine yapacağın en faydalı şey olur.''

 

''Karşılaştığımızda bana üst sınıf olduğu için istediklerini yaptıramayacağını söylemiştim. Sonra adını söyledi ve yatakhaneye döndüğümde kendisinin kim olduğunu size sormamı istedi.''

 

''Bu iyi olmamış.''

 

''Neden?''

 

Anlamıyordum. Karam'dan bu denli korkmalarına neden olan şey neydi, merak ediyordum.

 

Afra sakince bana doğru döndü ve ''Karam'ın gücü ne biliyor musun?'' diye sordu. ''Hayır.'' dediğimdeyse yine sakin bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

 

''Karam bir öğrenci ya da herhangi biri hakkında bir kehanette bulunursa, bu önünde sonunda gerçekleşir. Tek yapması gereken, geleceğini belirlemek istediği kişiyle temas kurmak ve gözlerine bakarak aklından olmasını istediği şeyleri geçirmek.''

 

"Ne yani, bunun bir sınırı yok mu?"

 

"Var tabii."

 

Verdiği cevabın ardından konuşmaya devam etmemesi, konuyu kapatmak istediğinin bir kanıtıydı.

 

Parçalar yerine oturuyordu. Anıl'ın neden böylesine büyük bir tepki verdiğini anlıyordum. Bu okul sandığım kadar masum bir okul değildi ve içinde aklımın alamayacağı kadar büyük birçok şey yaşanıyordu.

 

Afra'nın da, Anıl'ın da uyarısını dikkate almam gerektiğini anlamıştım ancak bunun için geç kaldığımı ve Karam'ın radarına çoktan girdiğimi biliyordum.

 

Peki ya şimdi ne yapacaktım?

 

#

 

Bazen hayatta kalmak için, kötü şeyler yapmak zorunda bırakılırdık. Kendimizi kötü bir olayın içinden sıyırmak için etrafımızdakileri harcamak ya da vazo kırıldığında suçu kardeşimize atmak gibi basit ama kötü şeyler... Sonra yaptıklarımız yüzünden suçlanırdık. Peki ya suçlanacak kadar kötü şeyler yapmamıza neden olan etmenleri merak eden olur muydu hiç? Yoksa kötüleri suçlu bulmakla mı yetinirdi iyi olduğunu iddia edenler?

 

Sahi, iyilik böyle bir şeyden mi ibaretti?

 

Uzandığım yerde, Anıl'ın Karam hakkında söylediklerini düşünüyorken kafamı tonlarca şey meşgul ediyordu. Korkmam gerekiyordu belki ancak korkudan çok meraktı bedenimi saran duygunun adı. Karam'ın ne yaptığı, neden yaptığı, neden suçlandığı gibi birçok şeyi merak ediyordum onu tanımıyor olmama rağmen.

 

Belki de içten içe ondan korkuyordum ve sırf bana zarar vermeyeceğine inanmak istediğimden geçmişine, kötülüğüne, yaptıklarına bir kılıf arıyordum her ne yaptığını bilmesem de.

 

Afra ''İyi misin?'' diye sordu yatağında doğrulduktan sonra. Sırtını duvara doğru yasladı ve ayaklarına kendine çekerek yüzüme bakmaya başladı.

 

''Bilmiyorum, sanırım biraz ürktüm.'' dedim.

 

''Karam yüzünden mi?''

 

''Hayır. Yani evet, o da var ama daha çok bu okul ürkütüyor beni. Kendimi bir anda tahmin bile edemeyeceğim bir şeyin içinde buldum ve daha bunu bile kabullenmek için zamana ihtiyacım varken gidip okulun en psikopat adamına kafa tuttum. Sence de ürkmek için yeterli nedenlerim yok mu?''

 

Buruk bir şekilde güldü. Ardından ''Merak etme, Karam'ın sana bir şey yapacağını sanmıyorum.'' dedi. ''Sen sadece dediklerimizi yap ve ondan uzak dur. Zaten gün geçtikçe karşılaştığınız anı unutacaktır. Aslanlar sürekli bir olayın içinde bulurlar kendilerini. Seninle uğraşmaya vakti olacağını sanmam.''

 

Anladığımı belirtircesine kafamı salladım ve ''Biraz uyusam iyi olacak.'' dedim esneyerek. ''Zor ve sindirmesi güç bir gündü.''

 

''Tamam uyu bakalım.'' dedikten sonra kitabını rafa yerleştirmek için ayaklanan Afra çatık kaşlarla bana doğru döndü ve ''Şu yeni gelen diğer kız nerede?'' diye sordu. ''Aslı'ydı adı değil mi?''

 

Afra'nın sorduğu ana dek Aslı'nın yokluğunu fark etmemiştim. Yatağı boştu. Yemek saatinde salonda olmadığını anımsadığım an ayaklandım ve ''Bilmiyorum.'' diyerek Aslı'nın yatağına doğru yürüdüm.

 

''Yemekte de yoktu yanlış hatırlamıyorsam.'' dedi yatağında uyuklayan diğer kızlardan biri. ''Hem şu an odasında olmaması bir suç. Bunun için ceza alabilir.'' diye de ekledi.

 

''Aslı'nın ilk günden böyle bir kuralı çiğneyeceğini sanmıyorum. Kaybolmuş olmasın?''

 

''Gel, gidip onu bulalım.''

 

Birlikte odadan çıkarak üst kata, Nilgün Hoca'nın odasına doğru hızla ilerlerken ''En son ne zaman gördün?'' diye sordu Afra.

 

''Bahçeye çıkmadan önce odada birlikteydik. O zamandan beri bir daha görmedim.''

 

Telaşla ''Yemeğe katılım zorunludur. Bunu biliyor olmalıydı, kesin başına bir şey geldi.'' diye söylendiğinde içim öylesine daralmıştı ki ne yapacağımı şaşırmıştım. Yokluğunu daha erken fark etmediğim için kendime kızdığım esnada Nilgün Hoca odasından çıktı ve ''Ne oluyor çocuklar?'' diye sordu. ''Bu saatte odalarınızdan ayrılmanız yasak! Afra, sen de mi kızım?''

 

''Hocam biliyorum ancak büyük bir sorunumuz var. Birinci dönemlerden Aslı kayıp. Yemek saatinde salonda değildi ve yatağı da boş. Fark ettiğimiz an size geldik.''

 

Nilgün Hoca elini göğsüne doğru götürerek gözlerini yumdu ve ''Tamam.'' dedi. ''Siz odanıza dönün. Ben konuyla ilgileneceğim.''

 

Ardından hızla gözden kayboldu ve karanlık koridorda Afra'yla baş başa kaldık.

 

''Bir şey olmamıştır değil mi?'' diye sordum titreyen sesime engel olamayarak. ''Hem ne olabilir ki Afra? Eğer okuldan ayrılmadıysa, iyidir. Yalnızca kaybolmuştur değil mi?''

 

Afra cümlelerime katılmak istercesine bakıyordu ancak gerçek böyle değildi. Bunu hissedebiliyordum. ''Ne var?'' diye sordum ağzındaki baklayı çıkarmasını umarak.

 

''Eğer-'' dedi bakışları merdivenlere doğru kayarken. ''Eğer üçüncü kata çıktıysa, iyi olduğundan pek de emin değilim Feride.''

 

O esnada bahçeden gelen tiz bir çığlık öyle bir yankı yaptı ki, olduğumuz yerde sıçradık. Kalbim duracakmışçasına atmaya devam ediyordu. Afra giriş kapısına doğru koşarken ağır adımlarla onu takip etmeye başladım.

 

İşte şimdi korkuyordum.

 

İlerlemeye devam ettiğim esnada Nilgün Hoca'nın dehşete kapılmış ifadesi karşıladı beni önce. Ardından başında dikildiği kişinin kim olduğunu görmeye çalıştım ve o an nefesim kesildi sanki.

 

 

 

Aslı, kanlar içinde yerde yatıyordu.

 

Nedim Hoca'nın aniden Aslı'nın başında belirmesi ve ellerini Aslı'nın karnına koyarak gözlerini yumması, bana gündüz gördüğüm görüntüyü anımsattı. Her şey aynıydı. Aslı'yla göz göze geldiğim ilk an gerçeklikten kopup gördüklerim, şimdi karşımda yaşanıyordu. Bugün, bu anı üç kez yaşadığım aklıma gelirken olanlar aklımda yeniden canlandı. Zihin okuyabilen o kız, omzuma dokunduktan sonra yüzüme bile bakmadan yanımdan uzaklaşmıştı ancak bahçede göz göze geldiğimiz ilk an ona olacakları görmüştüm. Aynı şey Aslı'da ve Afra'da da yaşanmıştı. Temas kurduğumuz andan sonra ilk göz göze gelişimizde onların da geleceğini görebilmiştim.

 

İşte o an bana neler olduğunu anladım.

 

Gücüm yalnızca hızdan ibaret değildi.

 

Ben, insanların nasıl öleceklerini görebiliyordum ve kesinlikle bir Ağaç olamazdım.

Loading...
0%