@gulsahcan
|
Her şey öyle imkansız, öyle deli saçması başlamıştı ki olayların hızına yetişmekte zorlanıyordum. Ben alışmaya çalıştıkça içimdeki bu güç beni yerden yere vurmaya devam ediyordu. On altı yıldır bildiklerim, kendimde keşfedemediklerimle çatışıyordu ve kazanan taraf, bir ölüme şahitlik etmeme neden olmuştu şimdi.
''Afra! Feride'yi de al ve derhal odanıza dönün!''
Nilgün Hoca telaşla bağırdı. Orada olmamızı ve olanları görmemizi daha fazla istemiyordu. Ancak Ne Afra ne de ben bir süre yerimizden kıpırdayamadık. Gözümü bir an olsun Aslı'nın yerde yatan bedeninden ayıramıyordum. Beton zemine sızan kan, gittikçe geniş bir alana yayılıyordu. Saniyeler ilerledikçe Nedim Hoca'nın yüzündeki ifade çaresizliğe bürünüyor, Nilgün Hoca'ysa bizi unutmuş, dizlerinin üstüne çökmüş olanları seyretmekten başka hiçbir şey yapamıyordu.
Her şey ağır çekimde ilerlemeye başlayan bir film sahnesi gibiydi ve gözlerimi dahi kırpamıyorken ağacın yanındaki karartıyı fark etmemle kaşlarım çatıldı. Aslı yerde uzanmış hareketsizce yatıyorken, dibinde bulunduğu ağacın yanında iki kişi daha dikiliyordu. Birini tanıyordum. Yüzlerinde dehşete düşmüş bir ifade vardı. Korkuyor olduklarını görebiliyordum ancak yemek saatinden sonra dışarıda olmak yasakken onların bahçede oluşları, aklıma tek bir şeyin gelmesine sebep oluyordu.
''O mu yaptı bunu Aslı'ya?'' diye sordum. Sesim öylesine cılız ve güçsüz çıkmıştı ki Afra'nın beni duyup duymadığından emin olamamıştım. Kendine gelmişti ve soluğu yanımda almıştı. Beni kollarımdan tutarak sarstı birkaç kez. Bu hareketi, bakışlarımı Aslı'nın yerde yatan bedeninden çekmem için yeterli olmuştu ancak hala kendime gelebilmiş sayılmazdım.
''Onları gördün değil mi?''
Kimi kastettiğimi anlamıştı. Karam ve zihin okuyabilen o kızdı Aslı'nın başında dikilen ikili. Buna rağmen ''Onlar değildi Feride, ne Karam ne de Deniz böyle bir şey yapmış olamaz!'' diye söylendi Afra. Beni bir kez daha kolumdan tutarak binanın içine doğru çekmeye çalıştığında bu kez kendimdeydim.
''Aslı'ya bakmalıyız Afra, Aslı'yı orada bırakamayız!''
''Eğitmenler ellerinden geleni yapıyorlar. Odamıza dönmezsek, başımız belaya girecek. Lütfen gel benimle.''
Ne belasından söz ediyordu? Başımıza daha nasıl bir bela gelebilirdi ki bundan büyük? Aptal güçlerimle yalnız kalmaktan bıktığım için annemi ikna edip geldiğim bu okulda bir öğrenci can çekişiyordu ve olabilecek en kötü şeyi zaten yaşamışken daha büyük ne gibi bir belayla karşılaşabilirdim?
''Sen istersen dön. Ben Aslı'yı orada bırakmayacağım.''
Kolumu, Afra'nın elleri arasından çekerek yeniden bahçeye doğru yöneldim ancak orada değillerdi. Ne Aslı, ne Nedim Hoca, ne de Karam ve yanındaki kız... Hiçbiri yoktu. Arkamdan gelen ayak sesleri, Afra'nın peşimden geldiğini düşündürürken ''Gitmişler!'' dedim ve binaya doğru döndüm ancak karşılaştığım kişi Afra değil, Karam'dı.
''Daha ilk günden o küçük burnunu her şeye sokuyorsun çaylak.''
Nefesim kesilecekmiş gibi hissediyordum. O bana doğru yaklaşırken, attığı her adım beni daha da güçsüz kılıyordu. Belki de Afra'nın beni uyarırken dedikleri doğruydu ve Karam saf kötülüğüyle insanlara zarar vermekten haz duyan biriydi. Ve belki de az sonra ben de tıpkı Aslı gibi kanlar içinde yerde uzanıyor olacaktım.
''Sen yaptın, değil mi? Aslı'yı sen öldürdün!''
''Ne?''
Şaşırmıştı. Suçlamam onu afallatmış olsa bile, beni şüphelendirmemek için rol yaptığına neredeyse emindim.
''Seni gördüm.'' dedim elimle çok da uzak olmayan bir noktayı işaret ederek. ''Aslı yerde yatarken az ileride, ağacın hemen yanında duruyordun. Neden yaptın?''
''Ben...'' dedi derin bir nefesin ardından. ''Aslı denen o kıza hiçbir şey yapmadım. Kurduğun cümlelere dikkat edecek misin, yoksa ben etmen için bir şeyler mi yapmalıyım?''
Sakinliği sinirlerimi alt üst ederken ayakta durmakta zorlanıyordum. Başım dönüyordu ve nefes alışverişlerim gittikçe düzensizleşmişti. Onun bir katil olduğunu düşünürken hala Karam'a kafa tutuyor olmak mıydı beni bu hale sokan, yoksa Aslı'nın ölümünü önceden görerek kendimde keşfettiğim yeni gücümü mü kaldıramıyordu bedenim?
''Feride!''
Bu kez gelen kişi Afra'ydı. Yanında Anıl ve tanımadığım bir başka çocuk daha vardı. Afra ve Anıl'ın aksine siniri yüzlerce metre öteden bile fark edilebilecek bu çocuk öyle öfkeliydi ki, yanımıza ulaşır ulaşmaz Karam'a bir yumruk savurdu önce.
''Pamir yapma!''
İkinci bir şokla geriye doğru sendelediğim esnada Karam, kanayan dudağına parmağıyla dokundu ve ayaklandı. ''Ben değildim.'' dedi dişlerinin arasından. Az önceki sakin tavrından eser yoktu.
''Yalanlarını kurula sakla!''
''Pamir lütfen!'' diyen Afra, Anıl'ın yanından geçerek öfkeli çocuğun önünde durdu. ''Bunu yapması için hiçbir sebebi yok, sen de biliyorsun.''
''Orada ne işi vardı o halde? Çaylak'ın onu gördüğünü söyleyen sen değil miydin?''
Bahsettiği çaylak bendim. Adım Feride diye haykırmak istedim o an. Sanki tüm problem buymuş gibi, sanki çaylak sıfatından kurtulsam her şey yoluna girecekmiş gibi...
''Oradaydı, çünkü Deniz'le işi pişiriyordu. Değil mi?'' diye sordu Anıl. Alaycı tavrından ödün vermiyor oluşuna hayret ettim. Okulda az önce bir cinayet işlenmişti ve Anıl onunla tanıştığım halinden farksızdı. Nasıl böylesine ilgisiz kalabiliyordu, olanlardan nasıl etkilenmiyordu?
''Sahiden de siz eziklere bir açıklama borçlu olduğumu mu düşünüyorsunuz?'' Bu kez alay eden Karam'dı. ''Ve sen Pamir, bu yumruğun bedelini daha sonra ödeyeceksin.''
Pamir, Afra'dan kurtulmak istercesine bir hamlede bulunurken ''Asıl bedel ödeyecek olan sensin!'' diye bağırdı. Afra'nın Pamir'i daha fazla tutamayacağını anlayan Anıl, arkadaşının kollarından tuttu ve onu geriye doğru çekmeye çalıştı. Ancak ikisi de Pamir'in öfkesini engelleyemiyordu.
''Bu kez kurtuluşun yok, duydun mu beni? İşler geçen yılki kadar kolay gitmeyecek senin için!''
''Pamir yeter!'' diyerek susturdu Afra onu. ''Öfkeni bir kenara bırak ve mantıklı düşün. Karam'ın bunu yapmak için hiçbir sebebi yok. Aslı'yı tanımıyordu bile. Neden ona zarar vermek istesin ki?''
Karam, Afra'yı işaret ederek ''En azından içinizde hala akıllı birileri var.'' diye söylendi. Onlar tartışmaya devam ediyorken aklımda dönüp duran tek şey Aslı'ydı. ''O halde kim?'' diye sordum çaresizce. Dakikalardır olayın şokundan çıkamadığımdan mı, yoksa aralarında bulunduğum bu garip insanlardan çekindiğimden midir bilinmez, tuttuğum gözyaşlarım bir bir dökülüverdiler. ''Kim yaptı?'' dedim tekrar. Her soruşumda biraz daha yükseldi sesim. Şokun etkisi azaldıkça, verdiğim tepki büyüdü. Tepkim büyüdükçe, bedenim küçüldü. Dizlerimin üstüne kapaklandım. Ben bir süre olduğum yerden kalkamazken, Afra ve Anıl beni sakinleştirmek için aynı cümleleri tekrar edip duruyorlardı.
''Feride sakinleş artık. Bunu yapan her kimse bulunacaktır. Korkmana gerek yok, güvendesin.''
Kulaklarım onların teselli cümlelerine kapanmıştı ancak Karam'ın sesini duyduğum an algım açıldı sanki.
''Bununla daha fazla uğraşamayacağım.'' dedi. ''Sanki bu tip olayları sık sık yaşamıyormuşuz gibi davranıp kızın aklını bulandırmaktan vazgeçin. Yataklarınıza dönün ve az önce yaşananları unutun!''
Pamir dinmeyen öfkesini her fırsatta göstermekten zevk alıyormuşçasına ''Asıl sen kendini kral sanmaktan vazgeç artık!'' diye çıkıştı. ''Buradaki kimseye emir veremezsin!''
''Karam lütfen yangına körükle gitme. Aranızdaki savaşı bari buraya taşımayın, kız korkuyor görmüyor musunuz?''
Sürekli benim adıma konuşuluyor olması mı daha rahatsız ediciydi, yoksa bir ölümün peşinden böylesine çocukça kavga etmeye devam ediyor olmaları mı karar veremiyordum. ''Sık sık yaşanıyor da ne demek?'' diye sordum cevap alana dek sormaktan vazgeçmeyeceğimi belli eder bir ses tonuyla. ''Bu ne rahatlık ya böyle? Biri öldü az önce burada! Ama siz sanki ayağı takılıp yere düşen birinden söz ediyormuşçasına rahat konuşuyorsunuz!''
''İşte tam da bir çaylağın kuracağı türden cümleler.''
Karam'ın beni ciddiye almıyor oluşunu zerre umursamıyordum. ''Ben,'' diyebildim nefeslerim iyice birbirine karışırken. ''Ben anlamıyorum.''
Yorulmuştum. Yorgun, çaresiz ve suçlu hissediyordum kendimi. Belki de beni yıkan, kendime gelmekten alıkoyan şey buydu. Aslı'nın ölümünü gördüğüm an bunu engellemek için bir şeyler yapabilseydim, ya da kendimde keşfettiğim bu yeni gücü eğitmenlerden biriyle paylaşarak onlardan yardım isteseydim bir şey değişir miydi, Aslı'yı kurtarabilir miydim diye düşünmekten beynim karıncalanıyordu.
''Bak Feride, Karam bir konuda haklı. Burası sandığın kadar masum insanlarla dolu bir okul değil ne yazık ki.'' diyen Afra, bana bir cevap vermeye hazırlanıyor gibi görünüyordu. Ardından cümleye nasıl başlayacağını sonunda kestirebilmiş bir edayla devam etti.
''Geçen yıl da buna benzer bir olay yaşanmıştı. İkinci dönemlerden bir erkekti bu kez ölen. Kimin yaptığını bulamadılar, olay birkaç ay sonra öylece kapandı. Herkes korkuyordu, senelerdir karşılaşılmamış bir durumdu bu ama ilk de değildi. Nedim Hoca'nın bir derste ısrarlarımız üzerine anlattığı bir rivayet vardı. Bu rivayete göre, okul ilk kurulduğunda da buna benzer olaylar sıklıkla yaşanıyormuş. Gücünü kontrol edemeyen birçok öğrenci, tehlikeli şeylere sebep oluyormuş ve bunların başında da kendilerine karşılık veremeyen, diğerlerinden nispeten daha güçsüz Ağaçlara zarar vermek yer alıyormuş.''
''Ne yani? Hiçbir güvenlik önlemi alınmadı mı tüm bunlar olmasına rağmen?''
''Alındı elbet. Hatta okul neredeyse kapanacaktı. Geçen yıl ölen çocuk, Semih... O da bir Ağaçtı Feride. Arkadaşlarımdan,'' derken duraksadı. Bakışları Pamir'e kaydı. ''Arkadaşlarımızdan biriydi. Okul müdürü Gürkan Bey bir oylama yaptı. Tarihin tekerrür ettiği bir açıktı ve öğrenciler tehlike altındaydı. Bu yüzden dönem sonu, ailelerimiz de dahil olmak üzere okulda eğitimin devam edip etmeyeceği tamamen bize bırakıldı. Oy çokluğuyla devam etmesine karar verildi. Çünkü öğrenciler yeniden eski hayatlarına dönmek istemiyorlardı. Güçlerini kontrol etmeyi ve onları kullanmayı öğrenerek ayrılmak istiyordu hepsi buradan.''
''Böyle büyük bir kararın öğrencilere ve ailelerine bırakılması tam bir aptallıktı!''
Adının Pamir olduğunu öğrendiğim çocuk sinirle cümlesini ortaya savururken, Karam sırıttı ve ''Senin de hala olanlardan beni suçlu tutman bir aptallık.'' dedi.
''Lütfen yine başlamayın.''
''Pekala, o halde Karam Bey bize bir cevap versin de gidelim bir an önce. Aslı denen kız öldürüldüğü sırada, Deniz'le burada ne yapıyordunuz?''
Anıl bu kez alaycı değildi. Aksine cevabını zaten bildiği bir soruyu, kendinden emin bir şekilde yeniden sormuştu ancak bu durumun Afra'yı rahatsız ettiği aşikardı.
''Yeter!'' diye yükseldi birden Afra. ''Bu anlamsız kavganızdan yoruldum artık. Sen,'' diyerek Anıl'a döndü. ''O ikisinin neden orada olduğunu zaten çok iyi biliyorsun Anıl. Ve sen,'' Bu kez Pamir'e çevirdi öfkeli bakışlarını. ''Sen de Karam'ın bu olayda hiçbir suçu olmadığını biliyorsun. Tıpkı geçen yılki olayda da olduğu gibi... Ben Feride'yi alıp yatakhaneye dönüyorum. Siz de bir şeyler öğrenebilirseniz, yarın sabah kahvaltıda anlatırsınız.''
Beni kolumdan tutarak bina girişine doğru çekti ancak kımıldamadım. Söyleyeceklerim bitmemişti.
''Aslında tüm bu olanlardan daha mühim bir sorunumuz olabilir.''
Artık tamamen kendimdeydim. Kendimde ve yaşananların farkında olarak daha fazla saklamamam gerektiğine inandığım sırrımı onlarla paylaşacaktım.
''Ben olanları daha önceden gör-''
''-Nereden bilecektin ki zaten? Afra'yla git çaylak! Git ve çeneni kapalı tut. Neler olduğunu tam olarak öğrenmeden de kimseye bir şeyden söz etme!''
Pamir hırsla sözümü kesmişti. Ve birden kendimi sanki az önce korkudan ölmek üzere olan ben değilmişim gibi rahat hissetmeye başladım. Pamir bakışlarını benden çekmiyordu ve ben Afra'yla birlikte uzaklaşana dek göz kontağımız kesilmedi.
#
Yatakhaneye sessizce girdiğimizde odamıza dönmeden önce koltuklara yöneldik ve orada biraz oturduk. Afra elindeki fincanlardan birini bana doğru uzattı.
''Böyle bir şeyi görüp de bununla baş etmek çok zor olmalı Feride. Tahmin edebiliyorum ama lütfen biraz sakinleş. Bir şey bildiğimizi belli edersek, hedef gösteriliriz ve emin ol bu okulda insanların gözü önünde olmak tam bir işkencedir.''
''Anlamadığım ve mantığıma oturmayan o kadar fazla şey var ki...''
Medet umar gibi Afra'ya baktığımda ne demek istediğimi anlamıştı. Ondan, bana her şeyi anlatmasını istiyordum. Saklı kalan şeyleri de öğrenirsem, eksik parçalar daha çabuk otururdu yerine şüphesiz. Bu sayede sırrım güvende kalırdı ve bu işi nasıl çözebileceğime dair daha sağlıklı kafa yorabilirdim.
''Anıl, Karam ve Pamir arasındaki münasebeti merak ediyorsun değil mi?''
Kafamı usulca salladım. ''Onlar birbirlerinden nefret ediyor gibiydiler.'' diye fısıldadım. ''Ayrıca senin Karam'ı savunman ama sevgilin ve onun arkadaşının Karam'ı suçlaması... Tüm bunlar mantığıma yatmıyor işte.''
''Tamam.'' Anlatacaklarından çok da hoşnut olmadığını belli edercesine yüzünü buruşturdu. Kahve fincanını kalabalık masanın üzerinde bir yer açarak, oraya bıraktı ve ayaklarını kendine doğru çekti.
''Anıl ve Deniz,'' derken kaşlarını kaldırdı. ''Hani şu zihin okuyabilen kız, Yılanlardan.'' Hatırlıyordum. Deniz'in ne adını ne de yüzünü uzun bir süre unutamayacağım aşikardı. ''Biz ikinci dönemdeyken, Deniz okula yeni gelmişti. Tabii, geçen yıl Anıl'la birlikte değildik. Sadece arkadaştık, yani ben ondan hoşlanıyordum ama o Deniz'e karşı ilgi duymaya başladı ve aralarında bir hafta kadar süren bir ilişki oldu. Bu da Deniz'in bizim gruba girmesini sağladı.''
''Sizin grup?''
''Aslında biz okula yeni başladığımızda tüm kategorilerle çok iyi anlaşırdık. Öğrenciler arasında ayrım yoktu, güçlerimizin derecesi yüzünden birbirimizi küçük görmüyorduk en azından. Karam bir Aslandı, Anıl ve Pamir de birer Gölge. Ben Semih'le çok iyi anlaşırdım. İkimizin de Ağaç olmasıydı belki de bizi bu denli yakın arkadaş yapan. Her neyse.''
Duygulandığını anlayabiliyordum. Gözleri dolmuştu. Anlaşılan Semih'ten bahsetmek ona iyi gelmemişti. Kahvesinden bir yudum daha aldı ve anlatmaya devam etti.
''Birinci dönem öyle kusursuz ve güzeldi ki, ikinci döneme geçmemiş olmayı dilerdim doğrusu. Çünkü her şey, ikinci dönemin ilk günü başladı Feride. Okula yeni gelen öğrencilerle kaynaşmak, onların yabancılık çekmemesi için onlarla tanışmak üzere okul koridorunda her birinin kategorilere ayrılmalarını bekliyorduk. Odadan ilk Deniz çıktı. Çok güzeldi ve alımlıydı. Onun bir Yılan olduğunu öğrendiğimde ne yalan söyleyeyim içimden bir ses uzak durmam gerektiğini söylemişti ama dedim ya, ayrımcılık yoktu aramızda.''
''Ta ki Deniz sizin gruba girene kadar, öyle mi?''
''Öyle. Anıl'ın zihnini okumuş, ondan hoşlandığını anlamış hemen. Bahçede otururken yanımıza geldi ve bize sorular sormaya başladı. Karam ve Pamir onunla ilgilenmiyordu ancak Anıl'ın tüm dikkati Deniz'in üzerindeydi. Ona okul hakkında bildiği her şeyi tek bir günde anlattı, aramıza aldı, masamıza oturttu. Sonra sevgili oldular. Şaka gibi değil mi Feride, bir günde sevgili oldular.''
Afra derin bir nefes aldı ve bu kez oturduğu yerde pozisyon değiştirdi. Koltuğa iyice sindi, sanki ortadan kaybolmak istiyor gibiydi.
''O akşam yemekte Karam ilk kez bizimle oturmadı. Aslanlarla birlikte, kendilerine geniş bir masa hazırlamışlardı ve aralarında gizli bir şeyler konuşuyorlardı. Pamir, nedenini öğrenmek için Karam'ın yanına gittiğindeyse garip bir şey oldu. O daha Karam'a ulaşamadan Aslanlardan biri ayaklandı ve Pamir'i geriye doğru savurdu. Bu durum herkesin dikkatini çekti tabii. Herkesin gözü, Pamir ve adını hatırlamadığım o çocuğun üzerindeydi. Hatta hala Karam'ın yandaşlığını yapıyor.''
''Sonra ne oldu?''
''Çocuk Pamir'e, bir daha Karam'la konuşmaması gerektiğini söyledi. Aslanlar, herkesten daha üstünmüş ve bir kralın, soytarılarla işi olmazmış. Böyle söyledi.''
''Karam hiçbir şey söylemedi mi? Nasıl bir günde değişti tüm fikri?''
''Hala emin değilim ama Deniz'in Karam'ın aklıyla oynadığını düşünüyorum. Tıpkı bizimkiyle oynadığı gibi.''
''Nasıl?''
''Deniz o gün olaylar yatıştıktan sonra Anıl'a bir şeyler söylemiş. Pamir de yanlarındaymış. Sözde Karam'ın zihnini okumuş ve aslında başından beri bizim arkadaşlığımızın ona layık olmadığını, daha iyisini hak ettiğini, onun da bir kral olduğunu düşündüğünü söylemiş. Bu hem Anıl'ı hem de Pamir'i, tek bir gecede Karam'dan uzaklaştırmaya yetti. Ama Karam neden bu ayrımı tercih etti, hala bilmiyorum. Kanıtlamaya çalıştım, Deniz'in yalan söylediğine dair bizimkileri ikna etmek istedim ama hiçbir zaman olmadı.''
Şaşkındım. ''Peki sonra ne oldu?'' diye sordum Afra'dan devam etmesini isteyerek.
''Pamir, Karam'a son bir kez baktı ve hiçbir geri dönüş alamayınca masamıza döndü. İşte geçen yılın ilk gününden beri var bu ayrım; Aslanlar ve Diğerleri.''
Karam'ın geçerli bir nedeni var mıydı, yoksa Afra'nın da dediği gibi bu işte Deniz'in mi bir payı vardı emin olamıyordum. Onları öyle az tanıyordum ki, kafamda kimin ne gibi bir soruna yol açmış olabileceğini yorumlamak imkansızdı.
''Ama bizi esas ayıran bu değildi. Yemekler bittiğinde yatakhanelere dönmek için yola koyulmuştuk. Anıl, Deniz'i alıp yemek salonundan çıktı. Ben de Semih'i bulmak için etrafıma bakınıyordum ama yoktu. Yemekte olmadığını o ana kadar fark etmemiştim. Sonra bir çığlık duyuldu Feride. Güçlü ve korkunç bir çığlık. Bahçeye koşan öğrencilerin arkasından ben de koşmaya başladım. Ve Semih tıpkı bugün Aslı'nın yattığı gibi yerde boylu boyunca uzanıyordu. Kanlar içindeydi. Başında Nedim Hoca vardı, onu kurtarmaya çalışıyordu. Kalabalığı hızla dağıtıp Semih'i revire götürdüler ama kurtaramadılar. O gün Pamir eğitmenlerden gizli bir şekilde Semih'i son kez görebilmek için revire girmiş ve Semih'in avucunda sıkıca tuttuğu bir kağıt bulmuş. İşte bizi esas ayıran, o kağıtta yazılanlar oldu.''
''Ne yazıyordu kağıtta.''
''Aslanlara biat edeceksiniz. Ve etmeyenler, cezalarını çekecek.''
İşte şimdi taşlar yerine oturuyordu. Pamir'in olanlar yüzünden Karam'ı suçlamasının nedeni buydu. Geçen yıl Semih'e zarar verenin Karam olduğuna inanıyordu.
''Yani Aslı'yı öldüren de bir Aslan, öyle mi?''
''Bilmiyoruz!'' dedi sert bir şekilde. ''Bak Feride, ben buna hiçbir zaman inanmadım. Karam bırak en yakın arkadaşlarından birini, yoldan geçen herhangi birine bile zarar vermez. O diğerleri gibi değil. O gece her ne oldu da Karam Aslanları tercih edip bize sırtını döndü bilmiyorum. Ama bizden tamamen uzaklaşmasının esas nedeni, Pamir ve Anıl'ın ona inanmayı reddetmesi oldu. Pamir olanlardan sonra Karam'ı kurula şikayet etti. Birçok öğrencinin güçleri kullanıldı Karam suçu itiraf etsin diye. Ama olmadı. Ne Karam ne de Aslanlardan diğerleri suçlu bulunmadı bu süreçte. Tabii Karam Pamir'le konuşmayı denedi. Ama Pamir onu bir kez bile dinlemedi. Onu kötü yapan bir Aslan olması değil, bu. Anlıyor musun beni?''
Usulca kafamı salladım. Afra'ya hak vermek isteyen yanım, olanları düşündüğümde bir yandan da Karam'ın suçlu olduğuna inanıyordu ancak Karam fikrinin neden değiştiğini ve o gece Aslanları neden arkadaşlarına tercih ettiğini anlatmadıkça gerçeği öğrenmenin bir yolu yoktu.
''Sonra,'' diyerek bir kez daha yudumladı Afra kahvesini. ''Semih öldü ve her şey değişti. Anıl ve Deniz bir hafta sonra ayrıldılar, Pamir kendi dünyasına çekildi ama Karam'ı suçlamaktan bir gün bile vazgeçmedi. Daha Anıl ayrılıklarını sindiremeden Deniz, Karam'a koştu. Belki de Karam'ı suçlu bulduğum tek şey budur. Anıl'ın gözünün içine baka baka Deniz'le birlikte olması.''
''Onlar beraber mi?''
''Tam olarak değiller. Karam, Deniz'i bir sevgili olarak görmedi hiçbir zaman. Deniz'in bu denli acımasız ve korkunç biri olmasının sebebi de bu bence. Evet, o bir Yılan ve gücün ikinci sırasında. Ama buna rağmen Karam onu kendiyle denk görmüyor ve sadece geceleri, kimsenin onları görmediği yerlerde onunla takılıyor.''
Fincanı kafama dikerek kahvemi yudumlamaya çalıştım ancak fincan boştu. Afra'nın anlattıklarına öylesine dalmıştım ki zaman su gibi akıp gitmişti. O an aklıma tam sırrımı açıklayacakken Pamir'in beni susturması geldi.
''Pamir bir Gölge demiştin değil mi? Gücü ne peki, ne yapabiliyor?''
''Pamir duyguları kontrol edebiliyor Feride. O an ne hissediyorsan bunu sezer ve isterse değiştirir.''
Anlamıştım. Pamir heyecanımı ve korkumu sezerek bir itirafta bulunacağımı anlamış ve beni susturmuştu. Sırrımın ne olduğunu bilmiyordu ancak açıklamamı da istemiyordu. Belli ki Karam'a olan güvensizliği hala devam ediyordu ve Semih'in ölümünün peşini bırakmadığı gibi, Aslı'nınkini de kolay kolay bırakmayacaktı.
Her ne kadar Aslı'nın ölümünde bir suçum olmasa dahi kendimi suçluyordum. Korkaktım. Kendimdeki bu inanılmaz gücü fark ettiğim an bir bilene gitmeli ve gördüklerimi anlatmalıydım ancak bunun yerine susarak bu ölümün gerçekleşmesine neden oldum. Ve belki de ölen Aslı olmasaydı daha birçok ölümü görüp, susmaya devam edecektim. Sırf bu yüzden bir şey yapmam gerektiğini hissediyordum. Bir işe yaramalı ve Aslı'dan en azından bu şekilde özür dilemeliydim.
Bu yolda kime yakın durmam gerektiğinden emin olmasam da işe katili aramaktan başlamam gerektiğini biliyordum artık.
Ve bu uğurda en yakın dostunu bile şüpheli gören Pamir'denbaşkası bana yardım edemezdi |
0% |