@gulsahcan
|
Sıraların ortasında dikilirken kendimi göz hapsinde hissediyordum. Okula geldiğim günden beri aklımda dönüp dolaşan bir soruydu şimdi yapmaya çalışacağım şey. Nasıl oluyordu da ortada bunca özel güç varken, herkes rahatlıkla sırlarını ortaya döküyor, birbirlerinin ardından iş çevirebiliyor ve dahası, okulda bir cinayet işlenebiliyordu.
Demek bu sayede başarıyordu her biri amacına ulaşmayı.
Ben ortaya çıkacak düşüncesiyle aklımdan geçirdiklerime bile engel olmaya çalışırken, üst sınıfların rahatlığı bundandı.
''Işık ve Feride, şimdi sizden özellikle isteyeceğim şey şu olacak.'' diyerek aramıza giren Nedim Hoca, mimiksiz suratıyla konuşmayı sürdürdü. ''Birbirinize karşı herhangi bir güç uygulamak zorunda değilsiniz. Burada amaç, biriniz kendi gücünü gerçekleştirmeye çalışırken, bir diğerinizin onu engellemesini önlemek amacıyla bir çeşit savunma mekanizması oluşturmak.''
''Nasıl yapacağız?'' diye sordu Işık. Ancak Nedim Hoca tam lafa girecekti ki ön sıramızda oturan çocuk alayla ''İyi de bu adil değil!'' diye çıkıştı.
''Neymiş adil olmayan?''
''Feride bir Ağaç değil mi hocam? Işık'sa bir Gölge. Feride, Işık'a karşı kendini nasıl savunsun, yazık.''
Özgüvenimi yerle bir eden birçok şey yaşamıştım ancak kendimi hiç bu kadar küçük duruma düşmüş hissetmemiştim. Gözlerim, konuşan çocuğun gözlerine değmesin diye yere sabitlendiler. O haklı olduğunu sansın diye gülüşmeler arttı. Ağaçları küçük düşürmek istiyorlardı. Aramızda Aslan ve Yılan mensubu kimse yoktu ancak yine de bir güç savaşı olacağı aşikardı.
İlk dersten boy gösteren tek gerçekti belki de bu.
''Sessizlik!''
Nedim Hoca, sınıfın kontrolünü yeniden ele aldığı an az evvel benimle dalga geçen çocuğa döndü. ''Sen de bir Gölgesin, değil mi Arık?''
''Öyleyim.'' dedi gururla. ''Ben nesneleri zihin gücümle hareket ettirebiliyorum. Cansızlar ancak benim sözümü dinlemek zorunda kalıyorlar.''
''O halde Işık bir sonraki öğrenciyle eşleşmek üzere yerine otursun ve Feride'nin karşısına çıkan sen ol. Bakalım dediğin gibi, Feride sana karşı koyamayacak ya da senin onu engellemeni önleyecek kadar güçlü değil mi, hep beraber görelim adaletini sorguladığın şeyi.''
Sınıfa bir sessizlik hakim oldu o an. Ancak Arık kendinden emin bir edayla ayaklandı ve Işık yerine geçerken, o tam karşımda durdu.
''Ne yapmamız gerekiyor?''
''Dikkatle dinleyin çocuklar.'' dedi Nedim Hoca. ''Feride gücünü artırarak kürsüyü kaldırmayı deneyecek. Bunun için yalnızca odaklanması ve gücünü açığa çıkarması gerekiyor. Önce buradan başlayacağız.''
Hazır olup olmadığımı anlamak ister gibi yüzüme baktığında kafamı salladım. Bunu yapmak benim için zor değildi. Evde annemin ne zaman güçle ilgili bir yardıma ihtiyacı olsa ben devreye girerdim. Koltukları taşır, kaldırır, evin içerisindeki yerlerini değiştirirdim. Üstelik bunları sanki bir kitap sayfasını tek parmağımın ucunda tutuyormuşçasına rahatlıkla yapardım.
Kürsünün yanına geçerek eğildim ve cansız nesneyi tek ayağından tutup kaldırdım.
''Şimdi Arık, nesnelere hükmetme gücünü kullanarak, Feride'nin kaldırmış olduğu kürsüyü elinden düşürmesini sağlayacak.''
Arık ''Hay hay!'' dedi ukala tavrından ödün vermezken. Kollarını hafifçe açtı ve yalnızca bir kez göz kırptı. Elimde kolaylıkla tuttuğum kürsü büyük bir gürültüyle yeri boyladı önce. Ardından çıkan metalik ses birkaç saniye boyunca sınıfta yankılandı.
''Size demiştim. Bana karşı koyacak kadar güçlü değil o.''
''Bunun kategorilerinizle bir ilgisi yok çocuklar. Şimdi bunu göstereceğim size.'' Nedim Hoca yeniden bana döndü ve ''Kürsüyü bir kez daha kaldır Feride.'' dedi. Söylediğini yaparak az önce düşürdüğüm kürsüyü kolaylıkla kaldırdım ve beklemeye başladım. ''Şimdi senden etrafına bakarak bir nokta seçmeni ve gözlerini oradan ayırmamanı istiyorum.''
''Tıpkı burada yazdığı gibi.'' diyen bir kız sesiydi ancak dönüp bakmadım. Nedim Hoca'ysa ''Kitaplarınızda daha detay ve teorik kısımlar yer alıyor. Pratik ise sizin üç yıl boyunca ihtiyacınız olan tek şey olacak.'' dedi. ''Bu nedenle derslerimi, çoğu bölümünü ben yazmış olsam da kitaplara bağlı kalarak işlemem.''
Odağı yeniden beni bulduğundaysa aniden derse döndü.
''Tek bir noktaya odaklanmanız, gücünüzü de tek bir noktada toplamanız anlamına gelir. Odak noktanı seçtin mi Feride?''
Nedim Hoca konuşurken ben odaklanacak birkaç nokta bulmaya çalışmıştım. Duvarda asılı olan bir kitap listesi, sıradan düşmek üzere olan bir çanta ve masanın üzerine nizami bir biçimde dizilmiş birkaç kalem. Hiçbiri beni seç dememişti. Ancak kafamı pencereye doğru çevirdiğimde rengarenk bir şey çekti dikkatimi. Huzurla doldum. Çocuk olmak istedim uçurtmayı gördüğüm an, çocukluğuma dönmek...
''Evet hocam, seçtim.''
''Aklından, seçtiğin nokta harici her şeyi çıkarmanı ve yalnızca elinde tuttuğun kürsünün ağırlığına, rengine, şekline odaklanmanı istiyorum. Bunları seçtiğin noktadan gözlerini ayırmadan ama etrafında olup bitenin de farkında olarak yapmanı istiyorum.''
Kağıtlara sürtünen kalem seslerini duyabiliyordum. Nedim Hoca'nın ağzından çıkanları harıl harıl not alanlar ve bir o kadar da dersi iplemeyenler vardı. Sanki aynı anda hem sınıftaydım hem de gökyüzündeki uçurtmanın sallanan kuyruğunda süzülüyordum. Hem Arık'ın tuttuğum kürsüyü düşüreceğinin farkındaydım hem de bunu yapamayacağının bilincinde.
''Arık, şimdi kürsüyü tekrar düşürmeni istiyorum.''
Arık'ın az önceki yüzü bile canlandı o an gözlerimin önünde. Hayal görmüyordum. Gözlerim ve bilincim açıktı, yalnızca pencerenin öteki tarafında bana göz kırpan uçurtmayı izliyordum. Kürsünün belli bir ağırlığı vardı başta ancak o da kayboldu saniyeler içerisinde. Şimdi, elimde tuttuğum nesnenin bir kâğıt kadar bile etkisi yoktu onu parmaklarımın arasında tutuyor olmama rağmen.
Sınıftakilerin alkışıyla gözlerim uçurtmadan ayrıldığı an odağım koptu ve onlara döndüm. Arık sinirle Nedim Hoca'ya bakıyordu. Bu da onun bu kez kürsüyü düşürmeyi başaramadığının bir kanıtı olmuştu.
''Size söylediğim gibi, istediğiniz kadar kendi aranızda güçlü, güçsüz ayrımı yapın. Kategoriler bunun için yoktur çocuklar. Sadece kendi gücünüze uygun olan eğitimi görebilmeniz için varlar. Bu yüzden sen,'' dedi ve Arık'a döndü. ''Feride'den güçlü olduğunu varsayabilirsin. Bunda haklı da olabilirsin. Ancak bu, Feride ve diğer Ağaçların sizi, onların güçlerine müdahale ettiğiniz anda engelleyemeyeceği anlamına gelmez.''
#
İlk dersin ardından birinci dönemler arasında Engelleme konuşulmaya başlamıştı bile. Hatta ders sonrası koridorlarda deneme yapmaya devam ettiler bir süre boyunca. Programa göre bugün girmem gereken tek bir ders kalmıştı, o da öğleden sonraydı ve yine tüm kategorilerle birlikte alacağımız bir başlangıç dersiydi.
''Nasıldı ama?'' diye sordu Işık yanıma gelerek. Onun bir Gölge olmasına rağmen diğerlerinden farklı olduğunu ilk anda anlamıştım. Masumdu ve kendini Arık'ın aksine diğerlerinden, yani kendilerine göre güçsüz sayılanlardan ayırmıyordu.
''Sen o aptalı kafana takma.'' dedi ben konuşmadığımda. ''Onu bir de yatakhanede gör sen. O kadar boş konuşuyor ki... Karam denen üst sınıf öğrencilerden birini örnek almış kendine. Turnaları ve Ağaçları aşağılayıp duruyor. Tam bir embesil.''
Gülümsedim.
''Sen onun gibi düşünmüyorsun anlaşılan.''
''Düşünmemeliyim de zaten. Hem okulun tarihine baktığımızda da böyle bir ayrım yalnızca yıllar önce var olmuş değil mi? Şimdi bunu körükleyen bazı aptallar var diye onlara uymak zorunda değilim.''
Onca şeyin arasında okulun tarihine merak salıp, kütüphanede kitap karıştıracak zamanım olmadığından bu bilgi benim için tazeydi. Yine de merakımı ortaya sermek istemedim.
''Aptal oldukları doğru. Hepimiz aynı dersleri alıyor, günün sonunda aynı şey için mücadele ediyoruz ancak bazıları bunu anlamayacak kadar çocuk hala.''
''Öyle. Seninle tanıştığıma sevindim Feride. Kayıt günü fazla endişeli görünüyordun ama şimdi uyum sağlamış gibisin. Buna sevindim.''
Işık iyi birine benziyordu. Üstelik Pamir ve Anıl'ın da birer Gölge olması, onlara olan sempatimin Işık'a da yansımasına neden olmuştu ve daha ilk andan onu sevmiştim. Tıpkı Aslı'yı da sevdiğim gibi. Işık'ın yaydığı enerji, Aslı'nınkine benziyordu. O da konuşmayı seviyor, aklındakileri dile dökmekten gocunmuyor ancak üstüne düşenden fazlasına da karışmaya yeltenmiyordu.
''Sonuçta bu bizim dünyamız Işık.'' dedim. İlk gün Aslı'yla yaptığımız o karmaşık sohbet geldi birden aklıma. Bana söylediklerini hatırladım ve gülümsedim. ''Ben bunu reddetsem bile günün birinde beni içine çekecekti zaten. Uyum sağlamaktan çok, kendi dünyama direnmemeyi tercih ettim diyebiliriz.''
''Güzel bir bakış açısı.'' dedi. ''Akşam yemeğini bizimle yemek ister misin Feride? Hem biraz sohbet eder, birbirimizi tanırız.''
Bana karşı takındığı nazik tavrı geri çevirmekten ürktüm o an. Başımı hafifçe salladım ve ''Neden olmasın?'' dedim. Afra, Anıl ve Pamir'le dörtlediğimiz masaya birkaç kişiyi daha davet etmek, belki de güvenecek birkaç kişi daha edinmek anlamına geliyordu. Bu fikri şimdiden sevmiştim.
#
Bahçedeki kamelyalardan birine oturarak, az önce teslim aldığım kitaplardan birini karıştırmaya başladım. Öğleden sonraki başlangıç dersinin Orman Tarihi oluşu, bu dersin ne işimize yarayacağı konusunda meraklanmama sebep olmuştu.
Kitap oldukça kalındı. İçinde çeşitli ağaçlardan, ormanın içinde yaşayan bazı hayvanlara kadar her şey detaylıca yer alıyordu. Kitabın birçok bölümünde Normal Olanlar'ın dünyasına dönmek isteyenlerin, özgürlüklerini kısıtlamadan var olabilmeleri için seçebilecekleri işlerden birinin Bitki Bilimi veya Hayvan Bilimi olduğu yazılıydı. Diğer bölümlerinde ise mezuniyetten sonra bu dünyada var olan Orman Bilimi hakkında teorik bilgiler yer alıyordu.
''Ya dönmek istemezsek?'' diye geçirdim içimden. On altı yıl süren yalnızlığıma dönmek isteyeceğimi sanmıyordum. Yine de her şey düşünülmüştü besbelli.
Bu okul, geri dönmek isteyenler için bize güçlerimizi kontrol edebilmemizi, gerektiği yerde kullanabilmemizi ve gerekmediğinde ustaca saklayabilmemizi öğreteceği gibi, bu dünyada kalmak isteyenler içinse savunmayı, saldırmayı ve korumayı öğretecekti.
''Ne okuyorsun?'' diye sordu Afra elindeki gofreti bana doğru fırlatırken. Ardından birden hızlandı ve daha ben gözlerimi kırpamadan yanımda bitiverdi.
''Hızımı kontrol edebildiğim ilk an sen kusana kadar etrafında daireler çizeceğim Afra. Yapma şunu diyorum, alışamadım daha.''
''Denemiyorsun ki kontrol edebilesin. Her şeyi derslere bırakma, biraz çaba göster.''
''Güçlerim için çabalamaya fırsat bulabildim mi sanki? Bari sen yapma.''
Afra toparlandı ve ağzının kenarındaki gofret parçalarını koluyla sildi önce. Ardından ''Ben de o yüzden gelmiştim yanına.'' dedi. ''Sanırım sonunda bir karar verebildim.''
Heyecanla kucağımdaki kitabın kapağını kapattım ve kenara koyarak Afra'ya doğru döndüm. ''Nedir kararın?'' diye sordum. Sesim titremişti. ''Kime güveneceğiz?''
''Aslında ne Karam'ı ne de Pamir'i seçmedim Feride. İçimdeki ses, her ikisine de güvenmemi söylüyor ve bu konuda yanılmayacağımdan neredeyse eminim.''
''Her ikisine de güvenerek bu düğümü nasıl çözeceğiz?'' diye sordum. Bu cevabı beklemiyordum. ''Birini seçmeli ve seçtiğimiz kişinin yanında durmalıyız ki bize koşulsuzca yardım etsin. Yarın bir gün asıl gücüm ortaya çıktığında işler iyice karışacak. O zaman gelene kadar Aslı'yı kimin öldürdüğünü bulmak istiyorum Afra.''
Elini omzuma koyarak ''Sakin ol.'' dedi. ''Eğer hamlelerimizi doğru yaparsak, her ikisinin de yanımızda olmasını sağlayabiliriz. Bana güven.''
''Ne yapacağız peki?''
Afra derin bir nefes aldıktan sonra ''Engelleme dersine girdin değil mi?'' diye sordu. Kafamı salladığımdaysa ''Güzel.'' dedi. ''Öncelikle her ikisi de bir diğerine yakın durduğunu bilmemeli. Bu planımızı riske atar. Karam işini sağlama almayı sever. Muhtemelen seni gözletiyor, hatta fikirlerine kadar dinletiyordur Feride. Pamir'le iş birliği yaptığını da büyük olasılıkla bu şekilde öğrenmiştir. Bu yüzden Karam'ın güvenini kazanmak zorundasın. Ne olursa olsun, aklından ne geçirirsen geçir veya notun peşine düştüğünde ne yaparsan yap, Engelleme dersinde kullandığın metodu uygulaman gerekecek.''
Bu kolay olandı. Ders esnasında Nedim Hoca tüm öğrencileri farklı kombinasyonlarla bir araya getirerek Engelleme yapmamızı istemişti ve birkaçımız hariç hepimiz başarılı olmuştuk.
''Pamir?'' diye sordum ilk aşamayı cebime atarak.
''Pamir zor olan.'' dedi Afra. ''Karam daha katı görünür ancak güvenini kazanmak kolaydır. Pamir'inse bir kez şüphe çekeceği bir harekette bulunursan, ağzınla kuş tutsan bile sana olan güvenini yerine getiremezsin. Bu yüzden yine Engelleme kullanman gerekecek. Tabii bu zor olacak çünkü duygularını da kontrol etmen gerekecek. Bir de Karam'ın yanında görünmemeni ve Pamir'in onunla iletişim halinde olduğunu bilmemesini sağlayacağız.''
''Nasıl?''
''Derslerden arta kalan zamanlarını ikiye böleceksin. Gündüz ve gece. Gündüzleri Karam için bir işkencedir. Yatakhaneden çıkmaz, yalnızca derslere girer ve odasına geri döner. Son dersi bittikten sonra ise, güneş batmaya yakın bir zamanda ormanın girişine gidip orada bir şeyler okur. Bu yüzden Karam'la yapacağın iş birliğini geceye göre ayarlayacağız.''
Hevesli bir öğrenci edasıyla Afra'nın ağzından çıkanları dinlerken, sözlerini kafama not alıyordum.
''Pamir'se tam aksine, güneş batmadan odasına çekilir ve ertesi gün erkenden uyanır. Sabah koşusuna çıkar, derslere girer ve yalnızca yemek saatinde aşağı iner. Pamir'le yapacağın iş birliğini de gündüze göre ayarlayacaksın. Bu sayede Engelleme kullandığın için her ikisi de düşüncelerine ve gelecekteki hareketlerine hakim olamayacak. Bu sayede her ikisinden de yardım alacağız ve katili bulma süremiz kısalacak. En azından öyle umuyorum.''
Başta korksam ve mantıksız bulsam da biraz düşününce Afra'nın fikri deha dolu gelmişti. Ancak ben bu fikri uygulamaya koymayı başarabilecek miydim, işte ondan emin olamıyordum. Kendime güvenmem gerektiğini ve istediğimde üstesinden gelemeyeceğim bir şey olmadığını biliyordum. Yalnız olmadığım için bir kez daha teşekkür ettim o an evrene. Afra'ya olan biten her şeyi anlatmakla doğru bir seçim yaptığım ortadaydı. Aksi halde böyle bir fikir benim aklıma gelmeyeceği gibi, daha ilk andan her şeyi batırırdım ve iki düşman arasında debelenirken gerçeğe giden ipin ucunu çoktan kaçırırdım şüphe yok.
''O halde öğleden sonraki dersten çıkar çıkmaz soluğu ormanın girişinde almalıyım, değil mi?''
Afra başını bir kez salladı. Bakışlarında tereddüt vardı ancak diğer elini de koluma koyarak biraz sıvazladı.
''Karam'ı, Pamir'den yana olmadığına inandırman gerekiyor. Orada olman bir tesadüfmüş gibi davranmalısın Feride. Karam'ın sana inanmasını sağlamak için, ona sağlam bir neden vermelisin.''
Kaşlarım çatıldı. Eğer doğru anladıysam, Afra benden büyük bir şey istiyordu.
''Ona Pamir'in Deniz'i öldüreceğini söylememi mi istiyorsun?''
''Ve doğal olarak aslında bir Ağaç olmadığını.''
Kafamı iki yana salladım ve ayaklandım. ''Olmaz!'' dedim sinirle. ''Bunu daha kuruldakilere açıklayamamışken, asla güvenmediğim ve katilin kim olduğunu bilme ihtimali olan birine mi söylememi istiyorsun? Hayır!''
Afra da peşimden kalktı ve etrafa şöyle bir bakış attıktan sonra beni tekrar kamelyaya oturttu. Dakikalardır oturmama rağmen ısınmayan tahtanın soğukluğu derime işledi. Buz kestim. Parmaklarımı bükerek, ellerimi iki bacağımın arasına yerleştirdim ve derin bir nefes aldım. Bir kez daha ''Olmaz.'' dedim ardından.
''Eğer bunu yapmazsan, Karam'ın seni yanına alması için bir sebep bulamayacağız Feride. Pamir'e de güvenmiyorsun ancak o gerçeği biliyor. İkisinin ne farkı var?''
''Biri bana yardım etti ve bir katil olacak olsa da yanımda durdu Afra. Diğeriyse, her seferinde beni aşağılayıp tehditler savurarak korkutmaya çalıştı.'' dedim alayla. ''Hala ikisinin arasındaki farkı mı soruyorsun bana?''
Haklıydım. Pamir'i kafasında aklayan Afra, benim de Karam'ı aklamamı ve ona bir anda güvenmemi bekliyordu. Ancak bu benim için, on altı yıllık yalnızlığımla baş etmekten daha zordu.
''Biliyorum, Karam ilk andan itibaren benim ve Anıl'ın da sözleriyle kafanda kötü biri olarak yer etti. Ama öyle değil Feride. Öyle olmadığına inanıyorum ve eğer bana güveniyorsan, ona da güvenmelisin. Karam, bir Aslan olduğunu ona kanıtlamadığın sürece sana kapılarını açmaz ve sakladığı şeyin ne olduğunu da öğrenemeyiz. Lütfen...''
Bir süre sessizce oturduk. Afra planın üzerinden birkaç kez geçip, aklıma iyice yer etmesi için üsteledi ancak dönüp dolaşıp aynı sonuca vardığımızda tepkim değişmiyordu. Karam'ın beni ispiyonlamayacağının, kurula onları kandırdığımı söyleyerek şikayet etmeyeceğinin ve beni okuldan attırmaya çalışmayacağının garantisi yoktu. Tüm bunları göze alamıyordum. Afra'ya güveniyordum ancak söylediklerini yaptığım an, bunun sonuçlarıyla yüzleşecek kadar cesur hissetmiyordum.
''Ya öğrendiği an gidip müdüre her şeyi anlatırsa?''
''Karam böyle biri değil. Hem anlattıklarına anında inanacağını da sanmıyorum. Merak edecektir ve peşinden ayrılmayacaktır. Önce kendisi emin olmak isteyecektir. Emin olduğu anda da kendi kategorisinden birini asla ele vermez Feride, bunu biliyorum.''
''Benim bir Aslan olduğum ne malum? Belki de bir Yılanım ya da bir Gölge.''
Afra güldü. Bu gülüş, ciddi olamazsın gülüşüydü besbelli. Ancak uzun testler sonucu belirlenen bu kararın, Afra ve Pamir tarafından nasıl böyle hızla verildiğini anlayamıyordum.
''Ciddiyim ben.'' dedim. ''Pamir de böyle düşünüyor. Nasıl emin olabiliriz ki bundan?''
''Çünkü her şey ortada Feride. Sen insanların yaşamlarını etkileyebilecek kadar büyük bir güce sahipsin. Ne Gölgeler, ne de Yılanlar böyle bir güce kucak açamaz. Dersler ilerledikçe sen de ne demek istediğimi anlayacaksın ama şu an ihtiyacımız olan tek şey bana güvenmen ve söylediklerimi yapman.''
Gittikçe bir bataklığa saplanıyordum ve beni kurtarmak için kimse görünmüyordu düzlükte. Ya Afra'nın söylediklerine güvenecek ve her ihtimale karşı bu yolu seçecektim Aslı'ya verdiğim sözü tutmak için, ya da doğrudan kurula gidecek ve olan biten her şeyi anlatıp yine de okuldan atılma riskini göze alacaktım.
Her iki olasılıkta da işler iyiye gitmeyecekti. En azından sözüme sadık kalmalı ve katili bulmalıyım diye düşündüm birden. Bu düşünceyle birlikte içim kıpırdadı. Bedenime bir güven geldi ve titreyen ellerim sabitlendiler.
''Tamam.'' dedim bıkkınlıkla. ''Madem tek yol bu, o halde yapacağım.'' |
0% |