@gulsahcan
|
Güneşin batmasına yalnızca bir saat kadar kaldığından, içimdeki huzursuzluk da gittikçe artıyordu. Onu, tesadüfen ormanda bulunduğuma ikna etmek zor olacaktı belki. Ancak ilk karşılaşmamız düşünülürse, benim de yalnız kalmaktan hoşlandığımı ve kendi kendime konuşarak rahatlamak için bir alan bulmaya çalıştığımı bilen tek kişi de oydu.
Sınıftan çıktığım an derin bir nefes alarak kendime kafamda odaklanabileceğim bir şey seçtim hemen. Güzel bir anı, içimi ferahlatan bir görüntü. Etrafta Karam'a bilgi götürmek için can atan casuslar olduğuna emindim ve sırf korkum yüzünden faka basmak istemiyordum.
Gözlerimi bir kez kapattım ve zihnimde canlanan kesit, son kez huzurla yediğimiz o aile yemeği oldu.
Annem, onun tam solunda oturan babam ve ikisine doyduğumu iddia edip duran ben. Gülüyorduk, kahkahalar atıyorduk hatta. Bir süredir güçlerim kimseye zarar vermiyordu. Annemin ağlamaları kesilmişti ve babam ona yeniden sıcak davranmaya başlamıştı. Anneme göre içime giren her neyse beni terk etmişti. Ancak bu koca bir yalandı.
Yalnızca birkaç hafta süren sessizlik ve huzur, parkta oyun oynamak isterken bir çocuğu salıncaktan indirip, karşı kaldırıma fırlatışımla son buldu. İsteyerek yapmamıştım, korkuyordum. Ellerim titriyor, annem koşarak bana doğru geliyordu. Küçücüktüm. Etrafta bunu benim yaptığımı gören kimse yoktu. Annem yine de beni oradan aldığı gibi eve götürürken hıçkırıklara boğuluyor, benim ona verilmiş bir ceza olduğumu tekrar edip duruyordu. Hayatımda ilk kez terk edilmiş gibi hissetmiyordum ancak bu duyguyu annem tarafından ilk kez tadıyordum.
Ormanın girişine gelmiştim.
Odaklanmaya devam ederken bir yandan da Karam'ı ilk gördüğüm ağacın dibine kaydı bakışlarım. Orada yoktu. Şans bu ya, belki de bugün ormana gelmeyeceği tutacaktı. Belki de birden gündüz adamı olmaya karar vermişti ve Afra'nın planı, biz daha uygulamaya koyamadan suya düşmüştü.
''Ne işin var burada Çaylak?''
Karam'ın sesiyle öyle bir irkildim ki arkamdaki dereye düşmekten son anda kurtuldum. Parmakları kolumu yakaladı ve beni kendine doğru çekti. Buna rağmen aramızda hala büyük bir mesafe vardı.
''Benden bu denli korkuyor olman güzel. Sonunda doğru yolu buldun.''
Kolumu hırsla parmaklarının arasından kurtardım ve ''Senden korkmuyorum.'' dedim tek nefeste. ''Sürekli karşıma çıkıp duran, peşimi bir türlü bırakmayan sensin. Belki de sen benden korkuyorsundur. O yüzden de gözünün önünden ayırmak istemiyorsundur.''
Karam'ın göz bebekleri bir anda kocaman oldular. Alaycı gülüşü genişledi ve sanki tüm ormanı kapladı.
''Senden korkmam için bir neden göremiyorum Çaylak.'' dedi. ''Peşindeyim, çünkü peşine düştüğün şeyin aileme zarar vermesini istemiyorum.'' Kendinden emin tavrından bir an için bile ödün vermeyişini şaşkınlıkla izliyordum. ''Bir lider gibi davranıyorum.''
''Vay!'' dedim hayrete düşmüş gibi. ''Tehdit dışında başarılı olduğun ikinci şey de ailene liderlik ettiğini sanmak olmalı. Güzel.''
Onu kızdırmıştım. Burnundan derin bir nefes aldı ve ''Ne arıyorsun burada?'' diye sordu. Kurduğum cümleye cevap vermek yerine, yeniden bunu sorması beni keyiflendirmişti.
''Yalnız kalmak istedim.'' dedim. ''İlk gün insanı yoruyormuş meğer. Kalabalıktan uzak tek yer burası, ya sen ne arıyorsun burada?''
Karam tam ağzını açmıştı ki ''Tabii!'' dedim anlık bir yükselmeyle. ''Sen bir Çaylak'a hesap vermezsin değil mi Aslan Lider?''
Hamlemi yapmanın tam sırasıydı. Arkamı döndüm ve yanıma aldığım kitaplardan birinin sayfalarını karıştırarak, Karam'ı ilk gördüğüm ağacın dibine yöneldim. Tıpkı onun gibi oturdum ve bacaklarımı kendime çekerek bakışlarımı kitaptan ayırmadım bir süre. Ses çıkarmadan başımda dikiliyor oluşu beni tedirgin etse de bunu anlamaması için oldukça iyi rol kesiyordum.
''Sinir bozucu bir özgüvenin var ve bundan sahiden hoşlanmıyorum.''
Sonunda konuştuğunda kafamı kaldırdığım an göz göze geldik.
''Burada oturmuş kitabımı okuyorum, bunun özgüvenle ilgisi nedir, sorabilir miyim?''
Ellerini cebine sıkıştırdı ve botuyla ayağımı biraz ittirdi.
''Burası benim yerim. Bunu okuldaki herkes bilir.'' dedi sinirden uzak bir ses tonuyla. Sanki bu laf dalaşı onu eğlendiriyor gibiydi. ''Ve rahatsız edilmekten hoşlanmadığımı da herkes bilir Çaylak. Kendine yalnız kalacak başka bir yer bulsan iyi edersin.''
''Bir şeyi merak ediyorum.'' dedim kitabın kapağını kapatıp oturduğum yerde biraz toparlanarak. ''Sen başka cümle kalıbı bilmiyor musun? Hayır yani, yabancı filmlerden fırlama kötü çocukların cümlelerini araklamak yakışmıyor sana, o yüzden soruyorum.''
Güldü. Bakışları yumuşadı o an. Ardından ''Pekala.'' dedi beklemediğim bir şey yaparak. ''Madem ikimiz de sessizlik istiyoruz, o halde burayı paylaşabiliriz.''
''Çabuk yumuşadın.''
''Şansını zorlama istersen.''
O an anlamıştım. Karam'ın bir Aslan oluşundan mıydı bu tavrı bilmiyordum ancak onun saygı duyduğu tek bir şey vardı, o da güç. Eğer Karam'a karşı bile güçlü durabiliyorsan, saygısını kazanmak için başka bir çabaya gerek kalmıyordu.
''Ne okuyorsun?'' diye sordu. Ben konu açacak bir şeyler bulmaya çalışırken ilk hamlenin ondan gelmiş olması beni rahatlatmıştı.
''Orman Tarihi.'' dedim. ''Dersten çıkar çıkmaz gidip kitaplarımı teslim aldım. Aslında baya ilgi çekiciymiş. Eğer mezun olduğumda Normal Olanlar'ın dünyasına dönmek istemezsem, burada Koruyuculuk yapabilirim. Tabii önce ormandaki canlılar hakkında bilgi sahibi olmam gerekiyor bunu yapmak istiyorsam. Okuduğuma göre bir sürü yırtıcı hayvan varmış ve her biri, daha doğrusu çoğunluğu eskiden birer insanmış. Güçlerine hapsolmuş zavallı insanlar... Kendilerini ormanın derinliklerine zindan etmişler, ne acı.''
''Of!'' dedi birden. ''Ne çok konuşuyorsun sen! Alt tarafı basit bir soru sordum.''
Ellerimi teslim olurmuş gibi kaldırdıktan sonra ''Susuyorum.'' dedim ve kitabıma döndüm. Ona bu kadar yaklaşabilmişken çekip gitmesi benim aleyhime olurdu. İkimiz de bir süre sessiz kaldıktan sonra başını arkaya yasladı ve gözlerini yumdu önce. Ardından derin nefesler almayı sürdürdü. Bu hali bana komik geldiğinden kendimi tutamamış ve kahkaha atmıştım.
''Ne var?''
''Ne mi var? Kusura bakma ama her gün meditasyon yapmaya çalışan bir Aslan Lider görmüyorum. Komik görünüyorsun.''
''Neyim komik görünüyor?'' diye sordu. ''Ayrıca meditasyon falan yapmıyorum. Yalnızca rahatlamaya çalışıyorum ve sen yanımda bıdır bıdır konuşurken bu pek mümkün olmuyor.''
''Sen sohbet etmek nedir, bilmez misin?''
''Sence sohbet etmek istiyor olsam, ormana gelir miydim?''
Beni her seferinde alt ediyor oluşu, sinirlerimi bozsa da odağımı bozmadan onunla diyalogda kalmalıydım. Aksi halde kendimi ele verebilirdim.
''Hem sen de susmak nedir bilmiyorsun.'' dedi yeniden konuşarak. Belki de tam şu an blöf yapmalı ve beni durdurmasını umut ederek yanından kalkıp gitmeliydim. Bu riski almazsam her konuştuğumda beni susturmaya çalışacağı, hatta belki de kalkıp gidenin o olacağı aşikardı.
''Tamam. Madem bu kadar rahatsızlık veriyorum, o halde ben de gider başka bir yer bulurum kendime. Kusura bakma.''
Kitabın kapağını sertçe kapattım ve yerden destek alarak ayaklandım. Ardından paçamdaki ağaç kalıntılarını gelişigüzel silkeleyip yürümek için hamlede bulundum ancak Karam'ın parmakları bu kez de ayak bileğime dolandılar.
''Git demedim Çaylak.'' dediğinde bakışlarımız kısa bir an birbirine değdi. ''Sadece sus dedim.''
''Senin her istediğini yapmak zorunda mıyım ben?'' diye sordum.
''Rica ediyorum diyelim o zaman, bu uygun mu bakış açına?''
''Daha uygun.''
''Otur o zaman.''
''Bak yine emir veriyorsun!''
Derin bir nefes daha aldı. Ve ardından bir kez daha... ''Oturur musunuz rica etsem Sayın Kırılgan Ağaç Üyesi?''
Karam'ın hitabı, kafamdaki düşünceleri bir bir dağıttı etrafa. Bir Ağaç olmadığımı ve aslında gücümün bir Aslan olabilecek kadar yüce olduğunu Karam'a anlatmamı istiyordu Afra. Ancak gücümün daha nasıl işlediğini bile bilmezken, Karam bunu ispat etmemi istediğinde ne yapacaktım? Başından beri okuldaki katilin peşinde oluşum bile Karam için yeterince şüphe uyandırıcıyken, bana güvenmesini nasıl sağlayacaktım?
''Pekala Aslan Lider.'' dedim Aslan kelimesini vurgulayarak. ''Oturuyorum ve tek kelime etmeden yalnızca kitabımı okuyorum. Paylaşalım bakalım şu çok ihtiyaç duyduğun koca sessizliği.''
Birlikte bir saat boyunca hiç konuşmadan öylece oturmuştuk. Hava iyiden iyiye kararmış, bahçeden gelen uğultulu sesler azalmıştı. Karam'ın gözlerini hiç açmayışı, arada bir onu inceleme isteği uyandırıyordu içimde. Bakışlarımı daha fazla harflerin üzerinde tutamadığımda başımı Karam'a doğru çevirdim.
Saçları kısaydı ancak tutamları kıvırcık olduklarını gizleyemiyorlardı. Düzenli nefes alışverişlerinden onun uyuduğunu düşünmeye başlayışımdı cesaret aldığım şey. Asil görünüyordu. Hiçbir şey yapmıyorken, gözleri kapalıyken, savunmasızken bile asil görünüyordu ve bir Aslan olduğunu yüz metre öteden belli ediyordu bu görüntüsü.
Fazla yakındık.
Kokusu arada bir burnuma dolarken aklımdan tek bir şey geçiyordu. Karanlığın bir kokusu olsaydı eğer, bu Karam'ın kokusu olurdu şüphesiz. Ürpertici olduğu kadar merak uyandıran, huzursuz ettiği kadar kendine çeken...
''Daha ne kadar beni izleyeceksin sen?''
Hissettiğim korkuyla ondan uzaklaşmak isteyişim, kafamı hızla çektiğimden olsa gerek, arkamdaki ağaca çarpmamla son buldu ve korkunun yerini acı aldı hızla. ''Ah!'' diye inledim ormanın derinliklerine karışan sesime hayret ederek. Sanki bir saatlik sessizliğim, bana kendi ses tonumu bile unutturmuştu.
''İyi misin?''
''Çok acıdı!''
Karam alayla gülümsedi. ''Çok sakarsın.'' dedi elini kaldırıp saçlarıma götürürken. Onun bu hareketi, bu kez acının yerini başka bir duyguya bırakmasına sebep olurken, hissettiğim şeyi anlamlandıramadım.
''Bir şey yok, kanamamış bile.'' dediğinde, kızıl saçlarımı yüzüme doğru savuşturarak çarptığım kısmı görmeye çalışıyordu.
''Beni şaşırtıyorsun.'' dedim bir an. Yine sesli düşünmüştüm ve bu son zamanlarda sık yaptığım bir alışkanlık haline gelmeye başlamıştı.
''Neden?''
Masum sorusuna karşılık hayretle baktım. Saçlarımı bırakarak az önceki pozisyonuna geri döndüğünde sağ elim, az önce onun okşadığı yere doğru gitti benden bağımsız. ''Bilmiyorum.'' dedim o esnada. ''Sanki iki farklı kişiliğin var ve ben her ikisiyle de tanışan tek kişiymişim gibi geliyor.''
Cümlem karşısında bir süre sessiz kaldı ve bakışları gözlerimden bir saniye bile ayrılmadı. Düşüncelerinin yoğunluğunu ele veriyordu bakışlarının derinliği. Aklından geçen her neyse bilmeyi öyle çok istedim ki o an, sanki beni duymuş gibi ayaklandı önce. Ardından ''Tek değilsin.'' dedi.
''Anlamadım?''
''İkisiyle de tanışan tek kişi sen değilsin Çaylak. Biri daha vardı.''
Sessizce benden uzaklaşırken ellerini cebine sokuşunu ve ağır adımlarla binaya doğru ilerleyişini izledim. Karam'sa çok geçmeden durdu, bana doğru döndü ve yüksek sayılmayacak bir sesle konuştu.
''Yatakhanene dön Çaylak. Orman bu saatlerde senin için pek güvenli değil.''
Beni aklımdaki soru işaretleriyle yalnız bıraktığında, Afra'nın demek istediğini daha iyi anlamıştım. Emin olmadığım birçok şey vardı belki. Bunların başında, Karam'ın katili koruyor olma ihtimali bile vardı. Ancak günün sonunda sonuca vardığım şey, Karam'ın sahiden de kötü biri olmadığıydı. Afra'nın ona neden bu denli güvendiğini mantığımla cevaplayamıyordum ancak artık ben de hissediyordum.
Karam yalnızca saklanıyordu ve birinin onu sobelemesi için içten içe kıvranıyordu sanki.
#
Biri daha vardı.
Karam'ın söyledikleri aklımı kurcalıyordu. Tüm gece uyumamıştım ve Afra'nın uyanmasını bekliyordum sorularımın cevabını alabilmeyi umarak.
Hava aydınlanmaya başlamıştı bile. Bu da Pamir'in koşuya çıkacağı saatlerin yaklaştığı anlamına geliyordu. Dersten önce onu ormanda yakalayabilsem iyi olacaktı.
''Günaydın.''
Afra gerinerek pencereden dışarıya baktı ve ''Neden uyumadın?'' diye sordu yeniden bana dönerek.
''O kadar belli mi uyumadığım?''
''Gözlerinin altı morarmış.'' dedi. Yattığı yerde doğruldu ve sesini iyice azaltarak ''Pamir'e yetişebilmek için mi uyumadın?'' diye sordu. Kafamı salladım. Aslında tek sebep bu değildi. Karam'la geçirdiğim dakikaların zihnimde canlanıp durması da uykuya dalmamı engellemişti gece boyu.
''Ortak kısma geçelim mi?'' diye sordum ayaklanırken. ''Bir şey soracağım sana.''
Cevabını beklemeden kalktım ve kapıya doğru yöneldim. Aslı'nın boş yatağının önünden geçerken içim burulmuştu. Onunla tanıştığım andan tut, yerde can çekiştiği ana kadar her biri gözümün önünde yeniden canlandı.
Sıkıntı gittikçe büyüyordu. İçimdeki karanlık nasıl ki hala varlığını koruyorsa, sıkıntı da etrafını kolaçan eden bir çeşit korumasıydı karanlığın. Mutluluğa geçiş izni yoktu. İçimdeki gizemi çözmek, kendimi mahkum ettiğim sessizliğimi ise bozmak istiyordum.
''Bir sorun mu var?''
''Dün geldiğimde uyuyordun, uyandırmak istemedim.''
Devam etmem için sessiz kaldı. Raflara doğru yöneldi ve ben koltuğa otururken indirdiği iki bardağa bir şeyler doldurdu.
''Dün Karam'laydım. Dediğini yaptım, ona yakın olmak için ilk adımı attım.''
''Nasıl geçti?''
''Bilmiyorum.'' dedim. ''Garipti.''
''Karam her zaman gariptir Feride.'' dedi. ''Garip hissettirir, garip davranır, garip şeyler söyler.'' Elindeki bardağı bana doğru uzattı. ''Uykunu açar, dik kafana.''
Dediğini yaparak bardaktaki sıvıdan bir yudum alarak konuşmaya devam ettim.
''Sanırım demek istediğini, onunla konuştukça daha iyi anladım. Neden ona güvenmeyi tercih ettiğini, neden kafanda onu haklı çıkaracak şeyler bulmaya çalıştığını...''
''Karam kötü biri değil, şimdi bunu daha iyi anlıyorsun.''
Kafamı belli belirsiz sallarken, öğrenmek istediğim esas konu hey diye seslendi sanki zihnimdeki derin bir yerden.
''Dün Karam'la konuşurken ona bir şey söyledim.'' dediğimde Afra bana doğru döndü. Tek gözünü ovuşturmayı bıraktı önce. ''Onun iki kişiliği olduğunu ve her ikisiyle de tanışan tek kişi benmişim gibi hissettiğimi söyledim.'' Afra büyük bir dikkatle beni dinliyordu. ''Amacım ona biraz olsun yakın olabilmekti bunu söylerken. Ama o hiç beklemediğim bir şekilde beni onayladı. İyi yanıyla tanışan tek kişinin ben olmadığımı söyledi.''
''Nasıl?''
''Biri daha vardı dedi. Hem beni onayladı, hem de iyi yanını gösterdiği biri daha olduğunu.''
Afra'nın kaşları usulca çatıldı. Elindeki bardağı sehpaya bıraktı ve ''Kimden bahsediyor olabilir ki?'' diye söylendi. Sorusu daha çok kendine gibiydi ancak konuşmamız, Barkın'ın ortak kısma girmesiyle son buldu.
#
''Pamir az sonra ormanda koşmaya başlar. Bu kez karşılaşmış rolü yapmana gerek yok.''
Afra'nın fısıltıdan farksız çıkan sesi kulaklarıma dolarken derin bir nefes aldım. Saat hala erkendi. Barkın dışında uyanan başka kimse yoktu ve o da koltuğa yayılmış, bizi yalnız bırakmayacağını son derece belli etmişti. Afra'yla olan konuşmamıza devam edemeyeceğimiz aşikarken odaya doğru yöneldim. Hızla üzerimi değiştirerek koridorun yolunu tuttum bu defa.
Etrafta kimseler yoktu, koridor sessizdi. Giriş katına indiğimde, her zaman güler yüzüyle gelenleri karşılayan yapay zeka bile donuk bir suratla tam karşıya bakıyordu.
Sabah soğuğundan olsa gerek biraz ürperdim ve kollarımı birbirine dolayarak ormanın girişine doğru yürümeye başladım. Önce, dün geç saatlere kadar Karam'la oturduğumuz ağacın önünden geçtim. Ardından patikaya ilerledim. Gece boyu beni uykumdan eden düşüncelerin, zihnime uğramaması gerekiyordu. Düşünceli halim muhtemelen Pamir'in dikkatini çekerdi.
Patikada yalnız başıma geçirdiğim birkaç dakikanın ardından arkamı döndüğümde, okul binasından buraya doğru koşan bir silüet gördüm. Görüntü gittikçe netleşirken koşan kişinin Pamir olduğunu görmek beni mutlu etmişti. Biraz daha gelmese, ormanın ürpertici soğuğuna karşı pes edecek ve yatakhaneye geri dönecektim.
''Feride?''
''Konuşmamız gerekiyor.'' dedim direkt konuya girerek. ''Ve bu saatte uyanıp koşmak nedir Pamir? Seni bir tek bu saat diliminde yalnız yakalayacaksam bu iş birliği şimdiden sallantıda, bilgin olsun.''
Güldü ve ''Bunu tercih eden sendin.'' dedi. ''Karam'dan korkan ben değilim.''
''Karam'dan korkmuyorum.'' dedim hızla. Bu doğru değildi. ''Bize engel olmasın diye çözüm bulmaya, onu bu işin peşini bıraktığıma dair ikna etmeye çalışıyorum ki önümüze bir engel çıkarmasın.''
''Her neyse.'' dedi. ''Ne konuşacağız?''
''Not hakkında bir gelişme olup olmadığını merak ettim.''
''Yok. Sen Aslı'nın eşyaları arasına baktın mı?''
''Neden notu bulan kişi onu yok etmek yerine Aslı'nın eşyaları arasına koysun ki Pamir?''
''Bilmiyorum, aklıma başka bir şey gelmiyor.'' Sonra duraksadı. ''Sence notu bulan kişi neden saklamak istedi bunu?'' diye sordu birden.
''Ortalık iyice karışmasın diye olmalı.'' dedim. Kafasını salladı beni onaylarcasına. Bu esnada patikada yürümeye başlamıştık. Çevrede bizim dışımızda dikilen birkaç kişi daha olduğunu gördüğümde merakla onları inceliyordum ki Pamir ''Özel olanlar.'' diyerek merakımı giderdi. Anlaşılan nöbet tutuyorlardı. Kurulun, güvenliği arttırmasından yola çıkarak, onların da bir cinayet daha işlenmesinden korktukları ortadaydı.
''Akılları sıra öğrencileri daha fazla korkutmak istemiyorlar. Eğer tahmin ettiğim gibi katil bu kez de bir not bıraktıysa mutlaka saklıyorlardır o notu.''
''Nasıl bu kadar eminsin bundan?'' diye sordum. ''Daha notu kimin bulduğunu bile bilmiyoruz. Sen değil miydin olayı örtbas etmek isteyenlerin olacağını. Belki de notu buldular ve yok ettiler.''
''Kötümser olmak istemiyorum.'' dedi. ''Eğer notu bulan, eğitmenlerden herhangi biriyse mutlaka saklıyordur.'' Ardından bana doğru dönerek gözlerimizi buluşturdu. ''Çünkü katile dair ellerindeki tek şey, geride bıraktığı not. Şansımız varsa, notu bulan eğitmenlerden biri olsun. Aksi takdirde emin olamayız.''
''Neyden?'' diye sordum.
''Semih ve Aslı'yı öldürenin aynı kişi olup olmadığından.'' dedi. Bakışlarındaki şüphe içimi titretti o an.
Okulda tek bir katilin dolaşıyor olma ihtimali yetmiyorken, iki katille birlikte yaşıyor olma ihtimalimizi düşünmek istemedim. O nota bir an evvel ulaşmalıydık. İlerleme katedebilmemizin tek yolu buydu.
''Aynı kişi olduklarından emin olduğunu sanıyordum.''
''Hislerim bu yönde Feride. Ancak hislerime dayanarak emin olmak yetmiyor. Somut bir delile ihtiyacım var Karam'ın üzerine gidebilmem için.''
Pamir'in yanında rol yapmak zorunda olmayışım beni rahatlatıyordu. Meselemiz netti ve bunu yalansız bir biçimde konuşabiliyorduk. Ondan saklamam gereken hiçbir şey yoktu ve Aslı'nın katiline ulaşmaya çalışmak, Pamir'le daha kolaydı.
''Nedim Hoca bu konu hakkında bir şey biliyor olmalı.'' dedim aklıma gelen görüntüyle. ''O gece Aslı'nın başında olanlardan biri de oydu. Belki de notu buldu ve senin de dediğin gibi öğrencileri tedirgin etmemek için kurulla aralarında çözmeye çalışıyorlar bu sorunu.''
''Olabilir.'' dedi adımları gittikçe hızlanırken. ''O halde Nedim Hoca'nın odasına girip eşyaları arasına bakmam gerekecek.''
''Yakalanırsan ne olacak?'' diye sordum. Nefes nefese kalmaya başlamıştım.
''Baş edebilirim. Daha önce de çoğu kez yasak olan bölgelere gizlice girip çıktım.''
Bu okulda yasak olan yerlere girmemek yalnızca birinci dönemlere öğütlenmiyordu ancak üst sınıfların bu kurala uymadıkları ortadaydı. Önce Karam Ağaçların yatakhanesine gizlice girmişti, şimdi de Pamir bunun onun için kolay bir şey olduğunu söylüyordu.
''Bugün halledebilecek misin peki?''
''Yarın Özel Olanlar'la bir toplantı yapılacak.'' dedi. Neredeyse koşar adım ilerliyordu ancak sesi pürüzsüz çıkıyordu. ''Bu toplantının yemek saatinde, tüm öğrenciler yemek salonundayken okul dışında bir yerde yapılacağını duymuş bir arkadaşım. Yarını beklersek, Nedim Hoca'nın o çok korunaklı odasına girmek daha kolay olur benim için.''
''Bana nasıl haber vereceksin?'' diye sordum bu defa. Cümlemi bitirmeye çalışırken birkaç kez öksürdüm ancak Pamir'in yavaşlamaya niyeti yok gibiydi.
''Gece yatakhaneye gelirim. Sen uyanık ol, yeterli.''
Bir an panikledim. Plana göre gece saatlerini Karam'a ayırmış olmam gerekiyordu ve Pamir'in gece yarısı yanıma gelip beni bilgilendirecek olması işleri bozabilirdi.
''Olmaz.'' dedim birden. O an bütün odağım bozuldu ve Pamir'in yüzü aniden düştü. Kendimi toparlayarak anında Engelleme kullanmaya başladım. Paniğimi kapatmanın tek yolu buydu.
''Neden heyecanlandın birden? Hatta panikledin.'' dediğinde artık koşmuyordu. ''Üstelik paniğinin üzerinden saniyeler geçmişken şimdi son derece rahatsın Çaylak.'' Gözleri kısıldı ve bana doğru bir adım attı. ''İçimden bir ses bana karşı Engelleme kullandığını söylüyor.''
Güldüm. İşte şimdi rol yapma zamanıydı.
''Saçmalıyorsun.'' dedim. Dinleniyormuş gibi görünmek için derin nefesler alarak zaman kazanmaya çalışıyordum. ''Yatakhaneye girdiğinde yakalanma riskin olacak. Bir anlığına seni fark ederlerse diye düşündüm, hepsi bu. Hem sana karşı Engelleme kullanmamı gerektirecek ne var ortada, anlayamıyorum Pamir.''
Bir süre yüzüme baktı ancak ardından kafasını sallayarak ''Haklısın.'' dedi. Bakışlarını üzerimden çektiği an soluklandım ona fark ettirmeden. Bu strese daha ne kadar dayanabileceğimden emin değildim ve şu not bir an önce ortaya çıksa iyi olacaktı.
#
Ertesi gün, derslerden sonra akşam yemeği için yemek salonunda toplanmıştık. Gözlerim heyecanla Pamir'i ararken onu salonda göremeyişim, çoktan harekete geçtiğini düşünmeme sebep olmuştu.
''Nereye daldın?'' diye sordu Anıl.
''Hiç.'' dedim. ''Sınavları düşünüyordum.''
Anıl gerçekçi olmayan bir kahkaha atarak ''Senenin başındayız ve sen sene sonundaki sınavları mı düşünmeye başladın şimdiden?'' diye sordu.
''Sen yemeğinle mi ilgilensen acaba?''
Afra'ya içimden teşekkür ederek arkama yaslandım. İştahım yoktu. Bakışlarım arada bir Karam'ın olduğu masaya doğru takılıyordu ancak o, bu tarafa bakmamak da kararlı gibiydi. Biri daha vardı derken kimi kastettiğini merak ediyordum. Bunu neden tanımadığı birine, şüphe duyduğu ve güvenmediği birine söylediğini ise daha çok merak ediyordum.
Yemek faslı uzadıkça uzadı. Barkın bizimle oturmak için yanımıza geldiğinde, Anıl biraz da onunla sohbet etti. Barkın'ın bizimle oturduğunu gören Küntay da bize eşlik etti. İkinci dönemlerden olduğunu öğrendiğim İlay, Afra'yla bir şeyler konuşurken bir tek benim çıtım çıkmıyordu. Sanki fiziken oradaydım ancak kulağıma ulaşanlar uğultudan farksızdı.
''Ben yatakhaneye dönüyorum.''
Aniden masadan kalktığımda bir sessizlik oluştu. Düşüncelerimi dağıtmaya yeten bu sessizlikle birlikte Engelleme kullanmaya başladım. Zihnim böylesine kalabalık harflerle doluyken, salondaki kalabalığın arasından hasarsız bir biçimde geçebilmemin başka yolu yoktu.
Dev metal kapı, önünde durduğum an açıldı ve geniş koridora çıktım. Ağaçların yatakhanesine doğru ilerlediğim esnada bir kol bileklerime dolanarak beni tam tersi yöne, ortak tuvaletlerin olduğu kısma doğru çekiştirdi.
Koridorun karanlığına karışan yüzünü yine de ayırt edebiliyordum. ''Ne istiyorsun Karam?'' diye sorduğumda parmaklarını usulca bileğimden çekti.
''Bu akşam ormana gelecek misin?''
Ben onun sorduğu soruyu idrak etmekte zorlanırken Karam etrafına bakarak birinin gelip gelmediğini kontrol ediyordu.
''Sana diyorum Çaylak?''
''Niye soruyorsun?''
Bakışlarını yüzümde sabitlediğinde bir adım uzaklaşmak istedim ancak yapamadım. ''Gelecek misin, gelmeyecek misin?'' diyerek tekrarladı kendini.
''Geleceğim.''
Aldığı derin nefes, birkaç saniye sonra yüzüme çarptı. Hiçbir şey söylemeden tuvaletten çıktı ve arkasına bile bakmadan yemek salonuna geri döndü. Ne düşünerek geleceğim dediğimi bilmiyordum ancak aynı anda iki yerde birden olabilmem mümkün değildi.
Şimdi ne yapacaktım? |
0% |