Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9/ Ortak Bir Dert

@gulsahcan

Ortak kısımda volta atmayı sürdürürken, Pamir'in sorunsuz bir şekilde yatakhanesine dönmüş olmasını umut ediyordum. Yemek salonunu terk edeli neredeyse bir saat olmuştu ancak Afra hala dönmemişti. Girdiğim her çıkmaza yeni bir yol çizdiğinden olsa gerek, onsuz sorun çözebileceğimden emin olamıyordum artık. Aklıma gelen her fikir, bir öncekinden daha saçmaydı. Kafamda ürettiğim çözümlerin her biriniyse eliyordum.

 

''Fazla mı panik yapıyorum acaba?'' diye söylendim tabloların asılı olduğu duvara doğru dönerek. Ardından sanki portrelerden cevap alabilecekmişim gibi bir umutla onlara bakmayı sürdürdüm. Ne canlanıp beni rahatlatacak tek bir kelime ettiler, ne de yeni bir çözüm yolu sunarak düşüncelerimden sıyrılmamı sağladılar.

 

Pamir'in yapmak üzere olduğu ya da çoktan yapmış olduğu şey yeterince korkutucuyken bir de Karam'a yakalanma riskim vardı şimdi. Daha önce yatakhaneme girebildiğine göre, bugün ormana gitmemem gibi bir ihtimalde tekrar buraya gelebilirdi. İşin kötüsü, geldiğinde beni Pamir'le konuşuyorken de bulabilirdi ve bu durum, Karam'ın bana karşı oluşmaya başladığını düşündüğüm güvenini geri dönülmez bir şekilde kırardı.

 

''Ne düşünüyorsun?'' diye sordu tanıdık bir ses. Ahşap kapının gıcırtı dolu sesini bile duyamayacak kadar dalmıştım zihnimdeki karmaşık deryaya. Barkın arkamda dikilmiş, elinde tuttuğu şekerden koca bir ısırık alarak beni izliyordu.

 

''Hiç.'' dedim. ''Yorgunum sadece.''

 

''Emin misin? Bana anlatabilirsin istersen.''

 

''Neyi anlatacakmışım?''

 

''Canını sıkan şey her neyse, onu.''

 

Omuz silktim. ''Canımı sıkan bir şey yok. Çok şey var.''

 

''Birinden başla.''

 

''Bir düşüneyim.'' dedim sahte bir ifadeyle. ''Mesela okuldaki ilk gecemde oda arkadaşlarımdan biri öldürüldü. Varlığından yıllarca haberdar olmadığım bir dünyaya, varlığıyla yine yıllarca mücadele etmek zorunda kaldığım güçlerimi kontrol edebilmek için alışmaya çalışıyorum ve tüm bunları yaparken okulun en ürkünç insanını karşıma almış durumdayım. Ne dersin, halledilebilir şeyler mi?''

 

Barkın ellerini iki yana açarak ''Sustum.'' dedi ve şekerini yemeye devam etti. O esnada sabahtan beri beklediğim insan yatakhane kapısını aralamıştı.

 

''Afra! Sonunda.''

 

Kollarımı arkadaşımın boynuna dolayarak derin bir nefes aldım ve onu kolundan tutarak odaya doğru çekiştirmeye başladım. Barkın ortak kısımdayken ona olanları anlatamazdım. Afra ''Ne oluyor?'' diye sorsa da cevabı bir süre erteleyebilirdim.

 

''Sağ olun ya! Ben buradayım diye kaçtığınızı hiç anlamadım zaten!''

 

Barkın'ın seslenişini umursamayarak odanın kapısını kapattım ve ''Seni gördüğüme daha fazla sevineceğim başka bir an yaşanır mı, şüpheliyim.'' dedim tek çırpıda.

 

''Feride, daha bir saat önce yemekte birlikteydik. Ne bu sevgi gösterisinin sebebi?''

 

Derin bir nefes alarak yanaklarımı doldurdum ve bir balonun havasını alır gibi verdim nefesimi.

 

''Çok kötü bir şey oldu. Pamir şu anda Nedim Hoca'nın odasında, Karam'sa herkes uyuduğunda beni ormana bekliyor ve Pamir yine herkes uyuyorken buraya gelecek. Ha, tabii Nedim Hoca'nın odasından yakalanmamayı başararak kaçabilirse...''

 

Afra kafasının karıştığını belli eder bir şekilde bana bakmaya devam ettiğinde, söylediklerimden çok da bir şey anlamadığını kavramıştım.

 

''Tamam, en başından anlatacağım.''

 

#

 

Diğerleri odaya gelmeden önce Afra'nın bir çözüm üretmesini ve her zaman olduğu gibi beni bu durumdan kurtarmasını umut ediyordum. Konuşmadan geçirdiğimiz yaklaşık on beş dakikanın ardından, Afra düşünüyor, bense deli danalar gibi bir oraya bir buraya yürümeye devam ediyordum.

 

''Aynı anda iki yerde birden bulunabilmenin hiçbir yolu olmadığına göre, bu kez sanırım ben de tıkandım Feride.''

 

Ofladım. Ardından ''Keşke kılık değiştirebilmek gibi basit bir yeteneğim olsaydı benim de...'' dedim Afra'nın yanına çökerek. ''Peki yardım isteyebileceğimiz, bu işe dahil edebileceğimiz hiç kimsemiz yok mu?''

 

''Kılık değiştirme yeteneği olan birçok öğrenci var okulda. Ancak onlara güvenerek planımızı riske atamayız. Hele bunca sırrımız varken asla olmaz.''

 

Haklıydı. ''Ne yapacağım peki?'' diye söylendim. Bu soru daha çok kendimeydi.

 

''Aslında güvenebileceğimiz biri olabilir Feride. Ancak bu riski almaya değer mi, çok iyi düşünmeliyiz çünkü kendisi bir Gölge ve Gölgeler birbirlerine yalan söylemekten hoşlanmazlar.''

 

''Kimden söz ediyorsun?''

 

''Işık'tan.''

 

Işık, birinci dönemlerdendi. Engelleme dersinde oldukça iyi anlaşmıştık ve birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Onun kötü biri olmadığına emindim ancak olanları anlattığımız takdirde bizim yanımızda olmak isteyeceğini sanmıyordum. Hem okuldaki ilk yılında böyle tehlikeli bir arayışın içine girmeyi kim isterdi ki? Hele de yeni tanıdığı insanlar için.

 

''Ona olanları anlatacak kadar güvenmiyorsun, değil mi? Sonuçta bugünü sorunsuz atlatsak bile devamında her şeyi bilmek isteyecek.'' dedi Afra.

 

''Mesele yalnızca güven değil.''

 

''Ne öyleyse?''

 

''Işık'ı çok iyi tanımıyor olsam da ona karşı -tıpkı seni gördüğüm ilk andaki gibi- bir güven duygum oluşmuştu. Ama onu böyle bir şeyin içine sürüklemek ne kadar doğru olur, bilmiyorum.''

 

Hak verircesine mırıldandı önce. Ardından ayaklandı ve içinde bulunduğumuz durumu başara sararak bu kez sesli düşünmeye başladı.

 

''Bak, Karam'a ormana gideceğini söylememiş olsaydın bir sorunumuz da olmayacaktı. Eğer gitmezsen, neden yalan söylediğini merak eder ve sana karşı olumsuz düşünceleri artar. Dediğin gibi, buraya gelerek sana hesap sormak bile isteyebilir.'' dedi. ''Bu yüzden Pamir üzerinden bir çözüm bulmamız gerekecek. Karam'a göre daha anlayışlı ve sana Karam'ın güvendiğinden daha çok güveniyor.''

 

''Ve ben her ikisine de yalan söylemeye devam ediyorum.''

 

Amacım her ne kadar onlara yalan söylemek olmasa da ikisinin birden bana güveniyor olduğunu bilmek, vicdanımı sızlatıyordu. Ben Karam ve Pamir'in arasında kalan ahlaki duygularımla cebelleşmeye başlamışken Afra beni omuzlarımdan tutarak kendine çevirdi.

 

''Sanırım bu işi çözmenin tek bir yolu var Feride.'' dedi sanki başından beri aklına gelen ilk çözüm buymuş da bana söylememek için direniyormuş gibi bir tavır takınarak.

 

''Hazırlan. Yemek saati bitmeden Pamir'in yanında olman gerekiyor.''

 

''Ne yani? Nedim Hoca'nın odasına mı gireceğim?''

 

''Başka şansımız yok. Pamir'in yatakhaneye gelip seni göremediğinde peşine düşmemesinin tek yolu, onunla hareket edip, sana anlatacağı bir şey bırakmaman olacaktır. Böylece notu birlikte arayacaksınız ve sorunsuz bir şekilde odadan çıkmayı başardığınızda daha fazla dikkat çekmemek için dağılacaksınız. Sen de doğruca Karam'ın yanına, ormana gidebileceksin.''

 

Evet, Afra oldukça zekiydi. Ancak bulduğu çözüm yollarının kapıları, neden her defasında tehlike dolu bir yolculuğa açılıyordu ki?

 

 #

 

Okul koridoru oldukça karanlıktı. Henüz yatma saati gelmemiş olmasına rağmen ışıkların neden yanmadığını bir türlü anlayamamıştım ancak bir yandan da işime yarıyordu görünür olmamak. Afra bulduğu tüm siyah kıyafetleri üzerime geçirerek beni yatakhaneden alelacele çıkarmıştı. Bu sayede karanlıkta kamufle olmuştum ve kızıl saçlarım hariç fark edilebilir tek bir yanım bile yoktu.

 

Yemek salonundan yükselen sesler, öğrencilerin çoğunun hala daha orada olduğunun bir kanıtıydı. Kalp atışlarımı umursamadan koridorda ilerlemeyi sürdürdüm. Üzerinde Nedim Hoca'nın adının yazılı olduğu kapının önünde durduğumda soluklandım ve kalp atışlarım o an yavaşladılar.

 

Pamir hala içeride olmalıydı çünkü kapının altından sızan cılız bir ışık ve hareket eden bir gölge olduğunu görebiliyordum. Çok geçmeden gölge durdu.

 

''Pamir?''

 

Fısıltımı kendim bile duyamadığımda biraz daha yükselttim sesimi.

 

''Pamir, orada mısın?''

 

Kapının kulpu usulca aşağı indi ve kapı aralandı. Ben ne olduğunu anlayamadan kolumdan çekilerek odanın içine sürüklendiğimde kapı yeniden kapandı ve bu kez temasta olduğum Pamir'in öfke dolu bakışlarıydı.

 

''Sen aklını mı kaçırdın? Ne işin var burada Feride?''

 

Fısıldıyordu ancak kurduğu cümlenin sonunda ünlem olduğuna kesinlikle emindim.

 

''Seni yalnız bırakmak istemedim tamam mı?'' diye çıkıştım öfkesine karşılık. ''Hem neredeyse bir buçuk saat oldu yemek başlayalı, hala buradasın. Meraklandım işte!''

 

Eliyle ağzımı kapattığında, aramızdaki mesafe tamamen yok oldu. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Nefesim onun avucuna çarparken, onun nefesi de benim alnımı sıyırıyordu.

 

''Sessiz ol Çaylak.''

 

Aramızda anlaşılamaz durumlar yaşandığı her an olduğu gibi yine Çaylak diye hitap etmişti bana.

 

Elini ağzımdan çekerken ''Hala bir şey bulamadım.'' diye tısladı. Sinirliydi. ''Bakmadığım yer kalmadı ve eğer odada gizli bir bölme yoksa, burada not falan yok demektir.''

 

''Belki Nedim Hoca da bir şey bilmiyordur.''

 

''Son umudumdu.'' dedi bu kez. ''Notu o bulmadıysa elimize hiçbir kanıt geçiremeyeceğiz. O gece, Karam da oradaydı. Muhtemelen notu buldu ve katili korumak için yok etti.''

 

Pamir'in Karam hakkında yanıldığını biliyordum. Afra'ya güveniyordum ancak Pamir'le aynı tarafta olmadığımı düşündürecek hiçbir cümle kurmamalı, onun dikkatini üzerime çekmemeliydim.

 

''Bir kez daha bakalım.'' dedim onu umutlandırmaktan korkuyor olsam da. Ancak bu desteği bekliyormuşçasına kafasını salladı ve ''Bakalım.'' dedi.

 

Odanın iki yanına ayrılarak her evrağı kurcalamaya, her çekmeceyi karıştırmaya ve kilitli olan dolapların anahtarlarını bularak ortalığı talan etmeye başladık. Pamir dağıttığım her bir yeri arkamdan düzenliyordu.

 

''Pasaklısın.'' deyip dursa da ona aldırış etmiyordum. Ardından düşürdüğüm kutulardan birini almak için eğildiğim esnada bir şey fark ettim. Masanın altına serilmiş olan halının bir köşesi kıvrılmıştı. Kıvrılan köşenin altında ise sarı renkte parıldayan bir şey duruyordu.

 

''Pamir, bir şey buldum sanırım.''

 

Kalkarak masayı tek elimle kenara çektim ve dizlerimin üzerine çökerek halıyı tamamen kaldırdım. İşte oradaydı. Zeminle aynı renk olsa da kilit kısmı parlayan sarı renkte küçük bir bölmeydi bu. Zafer kazanmış bir edayla sırıtarak ''Pasaklı ve sakar olmasam, bunu da bulamazdım değil mi?'' diye sordum. Ancak bölme kilitliydi ve etrafta bu kilide uygun bir anahtar bulamamıştık.

 

''Notun burada olduğuna adım kadar eminim Feride. Çok yaklaştık.''

 

Anahtarı bulmak için etrafa bakmaya devam ederken dışarıdan gelen ayak sesleriyle olduğumuz yerde kaldık. ''Öfke hissediyorum.'' dedi Pamir birden.

 

''Nasıl?''

 

''Biri yaklaşıyor Feride. Buraya gel!''

 

Masayı eski haline getirerek Pamir'in yanına koştum ve beni belimden kavrayarak kendine doğru çekti. Öyle çok çekiyordu ki az sonra tek beden olacak gibiydik. ''Ne yapacağız?'' diye sorduğumda ''Bir planım var.'' dedi ve gözünü yukarıda bir yere doğru çevirdi.

 

''Bana güveniyor musun?''

 

Kafamı belli belirsiz salladığım an, kapının kulpu aşağı doğru indi ve o an ayaklarım yerden kesildi. Tepki vermemek için ellerimi ağzıma bastırdım. Gözlerim kocaman olmuştu ve korkum beni yerle bir etmek üzereydi. Başımı Pamir'e çevirdiğimde onun tavandaki boşluğa tutunup ikimizi birden yukarı çektiğini anlamakta zorlanmadım. Demek içeriye de buradan girmişti.

 

Sessiz bir şekilde tavan arasındaki boşluğa çıkmayı başarırken Pamir ızgarayı dikkatle yerine yerleştirdi. Nedim Hoca ve okulda daha önce hiç görmediğim bir başka adam odaya girmişti bile. Izgaranın boşluğundan onları izlemeye başladım ancak Pamir beni bacağımdan dürttüğünde bakışlarım yeniden onu buldu. El işaretleriyle sürünmemi ve ilerlememi söylüyordu. İçimden bir ses Nedim Hoca'nın o adamla ne konuşacağını dinlemem gerektiğini söylese de Pamir'in dediğini yaptım.

 

#

 

Binanın ikinci katındaki koridora çıkmayı başardığımızda korkuyla duraksadım. ''Burada olmamalıyım, değil mi?'' diye sordum adımlarım hızlanırken.

 

''Sürekli olmaman gereken yerlerde ve olmaman gereken olayların içinde değil misin zaten? Boş ver.''

 

Kaşlarım çatıldı. ''Laf mı sokuyorsun sen bana?''

 

''Kendini riske attın. Ya kaçamasaydık?''

 

''Sen de kendini riske atıyorsun Pamir, ne farkımız var?'' diye çıkıştım birden. Kırılmıştım. ''Üstelik ben olmasam o bölmeyi de bulamayacaktın, unutma.''

 

Durdu ve kolumdan tutarak beni de durdurdu. Gözlerine bakmak istemiyordum çünkü gözlerim dolmuştu.

 

''Özür dilerim.'' dedi o an. ''Bölmeyi açamadan çıkmak zorunda kaldığımız için sinirlerim bozuldu. Sana patlamak istememiştim.''

 

Fark ettiğim gerçekle birlikte kırgınlığımdan eser kalmadı. Pamir'e yalan söyleyen, onu kandıran ve arkasından iş çeviren bendim. Ona kırılmaya hakkım yoktu ve sırf kendi kıçımı kurtarmak için aldığım bu riski, bir de onu merak ettiğim için almışım gibi davranıp bana kızdığı için kendisini kötü hissetmesine sebep oluyordum.

 

''Tamam, sorun değil.'' dedim. Kollarımı Pamir'in boynuna doladım ve yaptığım şeyi fark ettiğimde, ne kadardır ona sarılıyor olduğumu bilmiyordum. Kendimi geri çekerek bir adım gerilediğimde Pamir de afallamışa benziyordu.

 

''Gitsem iyi olacak.'' derken bakışlarımı ondan kaçırıyordum. Suçluluk duygum yüzünden davranışlarım saçma bir hal almaya başlamıştı ve kafamın karışıklığı, Engelleme kullanmamı zorlaştırıyordu.

 

''Nereye?'' diye sordu ben merdivenlere yönelmişken. Alayla ''Unuttun mu?'' dedim sırrımı biliyor olmasına vurgu yaparak. ''Ağaç üyelerine, üst katlar yasak.''

 

#

 

Orman'ın girişine geldiğimde ağacın dibine çökerek bir süre boyunca gözlerimi kapattım. Yaşadığım heyecan bedenime ağır gelmişti ve beni oldukça yormuştu. Pamir'le kaçmayı başardığımızda, yemek saatinin çoktan bitmiş olduğunu biliyordum. Buna rağmen yatakhaneye uğramadan doğruca ormana gelmeye ve biraz dinlenmeye karar vermiştim.

 

Karam'ın gelip gelmeyeceğimi neden merak ettiğini bilmiyordum. En azından onunla geçirdiğim vaktin adrenalin duygumu tetiğe geçirmemesi için umut ederken ''Erkencisin.'' diye söylendi kendini yanıma bırakarak.

 

''Esas sen erkencisin. Bu saatte gelmeni beklemiyordum.''

 

Biraz doğrulduktan sonra yutkundum. Onca hengamenin ardından susadığımı yeni fark ediyordum. ''Keşke yanıma içecek bir şeyler getirseymişim.'' diyerek belli belirsiz söylendiğimde ''Al.'' dedi ve su dolu şişeyi bana doğru uzattı.

 

''Yanında mı taşıyordun?''

 

''Bir Aslan olabilirim Çaylak. Ama unutma ki ben de insanım ve ben de susuyorum.''

 

Bu cümlesi beni güldürdüğünde şişeyi alarak kafama diktim. Yarısına kadar içtikten sonra şişeyi elimden çekti ve ''Hop hop!'' diye çıkıştı. ''Bana da bırak istersen.''

 

Karam'ın geçen gün söyledikleri zihnimde yankılanırken, bana gösterdiği bu ilginç yanını daha önce başka kime gösterdiğini sormak istiyordum ancak kendimi tuttum. Buraya gelmemi isteyen oydu ve ilk konuşan o olmalıydı.

 

Başını ağaca yasladı ve gözlerini yumdu. Bir süre boyunca sessizce orada oturduk. Bunun bana bu denli iyi gelmesini beklemiyordum. Zihinsel ve fiziksel yorgunluk üst üste geldiğinde, benim bile sessizliği bir sığınak olarak görebileceğimi düşünemezdim birkaç saat öncesine kadar. Belli ki Karam da zihnindekilerden kaçmak için bu yolu seçiyordu. Onu şimdi daha iyi anlıyordum.

 

''Hayret.'' dedi birden. ''Tek kelime etmiyorsun. Korkmalı mıyım?''

 

Omuz silktim o görmese de.

 

''Hiç konuşasım yok.''

 

''Bir şey mi oldu?''

 

''Çok şey oluyor.'' dedim Barkın'a verdiğim cevabı tekrarlayarak. Ancak Barkın'ınki gibi bir karşılık vermeyerek farkını bir kez daha belli etti Aslan Lider.

 

''Her zaman çok şey olacak Çaylak. Baş edebiliyor musun, onu söyle.''

 

Yeniden omuz silktiğimde bu kez verecek bir cevabım yoktu. Halledemediğim kesindi ancak baş edemediğim de söylenemezdi. Ancak bu soruyu kendi açımdan bir fırsata çevirebileceğimi fark ettim.

 

''Öyle bir sırrım var ki Karam, belki birine anlatabilseydim baş etmekte bu kadar zorlanmazdım.''

 

Sırrımın ne olduğunu sormayacağını bilecek kadar tanımıştım onu. Ancak meraklanacağını ve zamanı geldiğinde bu sırrı ona anlatmam için aralık bir kapı bırakacağına da emindim. Tahmin edemediğimse o an beni şaşırtacak cevabı vermiş olmasıydı.

 

''Biliyor musun Çaylak, ortak bir dertten muzdarip olacağımızı hiç düşünmezdim.''

Loading...
0%