@gulsumblgn
|
Merhabaaaaağğ ❤ Pamuk parmaklar yıldıza efenim... KEYİFLİ OKUMALAR! 🌹🌹🌹 Demir karşısındaki manzarayı öfkeli gözlerle izlerken, kardeşi bildiği adamın yüzündeki mahcup ifadeyi görebiliyordu. Menekşe'nin koştur koştur ona haber vermesi üzerine eve gelirken, annesini çalışma odasının kapısına yaslanmış hâlde bulması genç adamı işkillendirmişti. Akılına gelen de başına gelmişti zaten. Annesi ve kuzeni rahat durmayacaktı. Ferman, Şermin'in durumunu umursamadan çabucak geri çekilirken, "Kardeşim," dedi panikle. "Şermin'in başı dönüp sendeleyince yardım etmek istedim." Demir'in bakışları kuzenine döndü. "İyi misin?" Şermin ellerini önünde birleştirip, "İyiyim ağabey," dedi yanlış kişiye yakalanmış olmanın çekincesiyle. "Bir an başım döndü, dengemi kaybettim. Ferman’da sağ olsun yardımcı olmak istedi." "İyiysen odana çık, Şermin." Genç kadın acele adımlarla kuzeninin yanından çıkıp giderken kapıyı kapatma gereği duymamıştı. O kadar öfkeliydi ki bu sinirini bir şekilde üzerinden atmalıydı. Hem reddedilmiş hem de kuzenine basılmıştı. Teyzesi, kendini o kadar tembihlemesine rağmen hangi cehennemdeydi! Odadan hışımla çıkan kuzeninin ardından delici bakışlarını yollayan Demir kapıyı kapatarak Ferman'a döndü. Ferman'ın ise içi çekince doluydu. Yakalandıkları hâl çokta münasip değildi sonuçta. Kardeşi bildiği adamın onu yanlış anlamayacağını biliyordu bilmesine ama içi rahat değildi işte. "Demir,-" Demir elini havalandırarak karşısındaki adamı susturdu. "Bir açıklama yapmana gerek yok kardeşim, ben seni bilirim. Yardım için dediysen öyledir." Ferman yaşadığı rahatlamayla derin bir soluk bırakırken eliyle koltuklardan birini işaret etti. "Otursana, konuşalım." İki kuzen karşılıklı olarak koltuklara yerleşirken Ferman ne olur ne olmaz diye durumu izah etme ihtiyacı duydu. "Menekşe'nin bana söylediği konuyu hatırlıyor musun? Şu, Şermin ve benim hakkımda dönen dedikodular hakkında?" Demir başını sallayarak onayladı. "Evet?" "O konuyu konuşuyordum. Tabii bana bunu söyleyenin Menekşe olduğundan bahsetmedim. Kim bu asılsız haberleri yayıyor diye merak ettim sordum, soruşturdum dedim. Bu konulardan rahatsız olduğumu ve önünü kesmesini rica ettim. Öfkelendi. Çok öfkelendi. Gitmek üzereyken de sendeledi, yardımcı olmak istedim işte." Demir, bunu nasıl söyleyecekti bilmiyordu. Sonuçta annesini kapıyı dinlerken yakaladığını söylemek onun içinde çok kolay değildi. Belli ki bir planları vardı ve bu planlar doğrultusunda amaçlarına ulaşabilmek için ortalığı karıştırmaktan gocunmayacaklardı. Adam sıkıntıyla sakalını sıvazlarken, "Şermin kuzenimdir ama ona dikkat et Ferman," dedi. "Eğer Menekşe'nin dediği gibi sende gözü varsa, istediğini elde edene kadar çirkefleşmekten çekinmeyecektir. Özellikle kendine yeni bir yol hazırlamaya çalışırken bin kat daha dikkat et. Narin mevzusunu öğrenirse kızla daha fazla uğraşır." Ferman'ın kaşları çatıldı. "Onu istemediğim için bu denli çirkinleşemez." Demir omuzlarını silkti. "Kardeşim, seni kendi kuzenim hakkında uyarıyorum. Durumun vahametini anlayabiliyor musun? En basit örneğiyle, babam. Ondan hiç hoşlanmaz. Hiç neden diye sordun mu?" Ferman başını iki yana sallarken, Demir bir nebze olsun rahat bir nefes bıraktı. "Neyse ki birkaç güne dönüyor da bazı durumların önünü keser. Şermin ondan çekinir bilirsin." "Narin'i ikna etmek üzereyken herhangi bir sorun çıkmamalı, Demir. Zaten en ufak bir hatayı kolluyor hayır diyebilmek için.” Genç adam kuzenine anlamayan bakışlarla baktı. “O ne demek öyle?” Ferman sıkıntılı bir soluk bırakırken sırtını koltuğa yasladı. “Annesi ve teyzesine bakmayı kendine hüküm saymış. Kendinden önce her daim onları düşünüyor. Duygularımı ona ilk açtığımda sürekli onları öne sürdü. Bazı şeyler için onu ikna etmek hiçte kolay olmadı. Demem o ki, Narin tek bir hatada hiç düşünmeden beni gözden çıkartabilir. Evlenene kadar dikkatli olmalıyım.” Demir sakalını sıvazladı. “O vakit bir an önce Narin’i evliliğe ikna etmen gerekiyor. Diken üstünde oturamazsın, Ferman.” “Keşke dediğin kadar kolay olsa.” “Büyüdüğü şartlar, üzerine vazife bildiği koruma içgüdüsü onun içinde zorlayıcıdır eminim. Alışmış olduğu yaşam tarzından bir anda vazgeçmesini bekleyemezsin lakin bunu kolaya çevirebileceğini iyice anlaması gerekiyor.” Ferman başını sallarken, “Söyledim,” dedi. “Eğer benimle kalmayı kabul ederse annesi ve teyzesini gerisinde bırakması gerekmediğini anlattım, anlatmaya da devam edeceğim.” Demir, içini dışını ezbere bildiği kuzenini ilk defa bu halde görürken, “Vay be Ferman Hancıoğlu,” dedi alayla. “Sen bu hallere düşecek adam mıydın? Bana az mı güldün. Gör bak, düşmez kalkmaz bir Allah, çarpıverdi seni.” Ferman gülümsedi. “Yüce Yaradan dersimi verdi vermesine de, vereceği dersin hiç bu kadar güzel olabileceğini düşünmezdim, Demir.” “İlla Narin’i alacağım diyorsun yani?” Genç adam oturduğu yerde dikleşirken, “Ya Narin,” dedi. “Ya da hiç kimse diyorum.” İki delikanlı kapının dinlendiğinden bihaber Narin hakkında sohbetlerine devam ederken odanın dışında kalan Berivan Hanım kararmış gözlerle boş duvara bakıyordu. Hem oğluna hem de ne idüğü belirsiz kadınla evlilik planı kuran Ferman’a öfke doluydu. Narin’e olan haksız öfkesi her saniye daha da artarken bakışları mutfak kapısına kaydı. Narin’den ne kadar hoşlanmıyorsa artık Menekşe’de onun gözünde tehlikeliydi. Demek Ferman’a haber ulaştıran oydu. “Ben size ne yapacağımı bilirim,” diyerek kapının önünden ayrılan Berivan Hanım hızlı adımlarla merdivenlere yöneldi. Bir an önce yeğeniyle konuşmalı daha sağlam adımlar atmalıydılar. “Dağdan gelip bağdakini yerinden edeceksin öyle mi Narin Hanım? Yok öyle yağma. Paşa paşa köyüne geri döneceksin!” Söylene söylene merdivenleri çıkarken saniyeler sonra yeğeninin kaldığı misafir odasının önüne gelmişti bile. Kapıyı hışımla açtığında odanın içinde aynı öfkeyle volta atan Şermin, teyzesine öldürücü bakışlarını gönderdi. “Neredesin sen teyze? Beni o kadar tembihlerken planı bozan sen oldun! Demir ağabeye yakalandık oda beni Ferman’ın yanından kovdu!” Berivan, pencere kenarına konulmuş koltuğa otururken, “Sen Demir’e yakalanırken ben salonda keyif kahvesi içmiyordum Şermin!” dedi öfkeyle. “Tam odaya girecektim ki Demir geldi.” Şermin ellerini saçlarının arasına geçirip, “Kesin Menekşe söyledi,” dedi. “Beni odaya girerken bir tek o gördü çünkü.” Yaşlı kadının öfkesi katlanırken şakağını ovaladı. “Bir tek odaya girdiğini söylememiş. Buraya gelmeden önce dinledim onları. Her şeyi bozan en başından beri Menekşe’ymiş. Ferman seninle ne hakkında konuştu?” “Onun ve benim hakkımda çıkan dedikoduları duyduğunu ve bundan rahatsız olduğunu söyledi. Arkadaşlarımı bu konuda uyarmamı istedi.” Berivan Hanım sıkıntılı bir soluk bıraktı. “Bunları ona yetiştiren Menekşe’ymiş.” Şermin kaşlarını çatarak teyzesine baktı. “Bana sorup soruşturdum dedi, Menekşe’nin adını vermedi.” “Asıl mevzu bu değil,” dedi yaşlı kadın. “Menekşe’yi bana bırak. Bir daha işlerimize burnunu sokmaması gerektiğini öğrenecek. Bizim sorunumuz daha büyük.” Genç kadın tahammül edemez gibi Berivan Hanıma bakarken, “Nasıl bir sorunumuz var teyze?” dedi. “Ferman’ın beni reddetmesinden, kardeşi gibi gördüğünü söylemesinden daha büyük sorun ne olabilir, Allah aşkına?” “Ferman, Narin’e âşık olmuş.” Şermin duyduğu şey karşısında kahkaha atmaya başladığında, Berivan Hanım yeğenini şaşkınlıkla izledi. Komik bir şey söylememişti, ne demeye gülüyordu bu kız? Genç kadın ise teyzesinin sorun dediği şeye gülüyordu çünkü bu onun için asla bir sorun olamazdı. Narin kimdi ki Ferman Hancıoğlu’na eş olacaktı? Davul bile dengi dengineydi canım. “İlahi teyze,” dedi Şermin, kahkahalarının arasından. “Narin bizim için nasıl bir sorun olabilir söyler misin?” Berivan Hanım kaşlarını çatarak baktı yeğenine. “Sen beni anlamadın sanırım? Ferman, Narin’e âşık olmuş diyorum.” Şermin rahat bir tavır takınıp yatağa otururken bacak bacak üstüne attı. “Allah aşkına, Narin kim Ferman Hancıoğlu kim teyze? O görgüsüz kıza gerçekten âşık olabileceğine inanıyor musun? Ailesine bile yakışmıyor. Eminim ki bir hevestir ve istediğini alınca çabucak vazgeçecektir.” Yaşlı kadın dünyanın en saçma şeyine bakar gibi yeğenine bakarken, “Sen ne zaman Ferman’ın heves uğruna bir kızla takıldığını gördün, Şermin?” diye sordu. Yeğenini severdi sevmesine ama bu alıklığına tahammül edemiyordu. “Saçma sapan konuşmayı bırak. Adam, kızla evlenmeyi düşünüyor.” Şermin kendini beğenmiş bir tavırla kırmızıya boyadığı tırnaklarına baktı. Teyzesinin söylediklerini kaile almıyordu çünkü bu dünyada rakibi olarak görmeyeceği tek kadın varsa o da Narin’di gözünde. “Sonuçta kaç yaşına gelmiş adam, bazı istek ve arzuları elbette olacak teyze. İstediğini elde edince ne Narin kalır ne başka biri. Hem ben eminim, Ayçiçek teyze öyle bir kızı gelini olarak istemez. Eğitimi yok, adabımuaşeret desen asla yok, dil desen pabuç gibi. Ne Haşmet amca ne de Ayçiçek teyze böyle birini oğullarına eş diye almaz. Hem aşk diye bir şey yoktur, istek ve arzular vardır. O kızında Ferman’ın istek ve arzularını karşılayamayacağı çok belli.” Berivan Hanım yeğenini şaşkınlıkla izlerken, ne diyeceğini bilemedi. Kendinden o kadar emindi ki, bu haliyle Ferman’ı elde etme şansı tamamen sıfırdı. “Kızım sen salak mısın? Kardeşleri karıştırdın sanırım? Boran’dan değil, Ferman’dan bahsediyoruz. Hiç kadın gördün mü sen onun yanında? Hiç evlilikten bahsettiğini duydun mu? Adam bu zamana kadar sadece işine âşıktı. Şimdi kenarın dilberi geldi ve onunla evlenmeyi planlıyor. Az önce kendi kulaklarımla duydum. Ya Narin ya da hiç kimse dedi. Kendine gel!” Şermin yavaş yavaş o rahat tavrını kaybederken, “Narin’le evlenecek öyle mi?” diye sordu. “Benim gibi eğitimli, görgülü bir kadının yerine o cahili tercih edecek? Koskoca Haşmet Ağanın ilk gelini bir köylü olacak öyle mi?” Her bir kelimesiyle öfkesi körüklenirken oturduğu yataktan hışımla kalktı. “Çukurova’nın en zengin ailesinin biricik gelini ben değil, o köylü olacak öyle mi?” Berivan Hanım, yeğeninin kendini gelmiş olmasını keyifle izlerken rahat bir nefes aldı. Bir an için olayı cidden idrak edemeyeceğini düşünmüştü. Yeğeni, Narin’i küçük gördüğü sürece giriştikleri bu olayda yalnız kalır ve hiçbir şey elde edemezdi. Şermin’in hırsına ihtiyacı vardı. “Bunu kati suretle kabul etmem,” diye bağırdı Şermin. “Ben bir köylünün gerisinde kalamam. Ferman’ın bir karısı olacaksa bu sadece ben olabilirim!” Teyzesine döndü. Genç kadının gözlerindeki hırs, öfke ve nefret yaşlı kadını daha da keyiflendirdi. “Plan ne teyze?” “Narin’den çabucak kurtulmamız gerek.” “Nasıl?” diye sordu Şermin, merakla. “Anladığıma göre Narin her daim önceliği teyzesi ve annesine veriyormuş. Ferman dedi ki, tek bir hatamda tüm gemileri yakabilir. Öyle bir şey yapmalıyız ki, Narin tüm o gemileri ateşe vermeli, Ferman’ı değil ailesini seçmeli.” Şermin kollarını göğsüne kavuşturup, pencereye doğru yöneldi. “Ailesi ulaşamayacağımız kadar uzak. Bu durumda Ferman üzerinden ilerlemeye devam etmeliyiz. Onu öyle bir şeyin içine çekmeliyiz ki, Narin arkasına bakmadan kaçmalı.” “Aynen öyle,” dedi Berivan Hanım. “Ferman’dan nefret etmeli.” 🌹🌹🌹 Tüm sinsi planlardan habersiz gelecek hayalleri kurmaya, kurduğu hayallerle bile mutlu olan Ferman Hancıoğlu pencerenin pervazına yaslanmış bahçede ikiz kardeşleriyle sohbet eden Narin’i izliyordu. Kuzeniyle yapmış olduğu konuşma içini huzursuz etse de kötü düşünceleri geri plandan tutmaya çalışıyor iyi şeyler düşünmeye itiyordu kendini. Şermin olayına bir an önce çözüm bulmalıydı, aksi takdirde yıllar sonra kavuştuğu mutluluğa yersiz bir sebeple veda etmek zorunda kalacaktı. Dün gece yaşadıkları an bir kere daha belirdi zihninde. Dudaklarında hissettiği yumuşak, sıcacık ten tahmin ettiğinden daha iştah açıcıydı. Öyle ki Narin’i sürekli öpüp dursa asla bezmeyecek gibi hissediyordu. Öpüşünün ardından titreyen bedenini, arsız bir istekle karşılık verdiği anları düşünmek genç adamın şehvetini uyandırdı. Tüm tüyleri havalanırken boğazını temizleyip o anlardan kurtulmaya çalıştı yoksa işin sonu hiçte hoş olmayacaktı. Narin’in sıcacık bedeni varken buz gibi su istemiyordu. Kadını gördükçe kendine engel olamayacağının bilincine varan adam pencerenin önünden çekilip sandalyesine geri oturdu. Önünde duran dosyalardan birini gelişi güzel seçerken kendini çalışmaya verdi. Tabii ne kadar etkili olacaktı orası bilinmezdi. Narin ise ikizlerle koyu bir sohbet içindeydi. Berfin’in mutluluktan ayakları yere basmazken Boran büyük bir merak içindeydi. Narin ablası ne demiş olabilirdi ki, ikizi sürekli gülümseyip duruyordu. Kahvesinden bir yudum alan genç adam bakışlarını karşısındaki ikili de gezdirdi. “Narin abla yarın alışverişe gidelim mi?” diye sordu Berfin. “Benim sürekli alışveriş yaptığım bir dükkân var, her ayın sonunda yeni ürünler getiriyor. Bir görsen hepsi nasıl da güzel. Sana da bir şeyler bakarız.” Genç kadın huzursuzca yerinde kıpırdandı. Parasını har vurup harman savuramazdı. Bir elbise kaç paraydı kim bilir. “Sen kendine alacaksan gidelim,” dedi kahvesini yudumlarken. “Ama ben bir şeyler almayacağım.” “Neden ki?” “İhtiyacım yok. Boşu boşuna masraf etmeye lüzum yoktur.” İkizler birbirine baktı. Elbette anlamışlardı Narin’in derdini ama ikisi de ısrar edip ablalarını mahcup etmeyecekti. Berfin bu konuyu ağabeyiyle konuşmayı aklına not ederken, “İlla bir şey almamıza gerek yok sonuçta,” dedi. “Ağrın sızın olmazsa gezeriz.” İkizine döndü. “Değil mi, Boran? Sende gelirsin araba olunca Narin abla da kendini zorlamamış olur hem.” Boran başını onaylarcasına sallarken, “Sabah tarlayı kontrol etmeye gideceğim,” dedi. “Oradan geldikten sonra gideriz.” “Sahi,” dedi Narin konuyu değiştirmek için. “Ne oldu o tarla mevzusu? Ne demeye taşkınlık yapıyorlarmış?” “Zam istiyorlarmış,” dedi Boran. “Rasim Sungurlu marabalarına iki katı para vermeye başlamış. Bizim tarlada çalışanlarda bunu duyunca altta kalmak istememişler. Biz daha büyük tarlalarda, daha çok çalışıyoruz onlardan az para almak istemiyoruz diyorlar.” Narin kaşlarını çattı. “Rasim Sungurlu mu?” Berfin’e döndü. “Bu herif dün gördüğümüz kabadayı değil mi?” Genç kız başını onaylarcasına salladı. “Maalesef o, abla.” Tekrar Boran’a baktı. “Amacı neymiş o deyyusun? Çokta iyi niyetinden yapacak gibi bir hali yok.” Boran elinde tuttuğu fincanı sehpaya bırakırken, “Rasim, ağabeyimin en güçlü rakiplerinden biridir,” diye söze başladı. “Çukurova’da bizden sonra gelen en büyük ailelerden biridir aynı zamanda. Bizim işlerimize daha doğrusu ağabeyimin işlerine çomak sokmaya bayılır. Kendi marabalarına iki kat zam yapıp bunu bilerek duyurduğunu düşünüyoruz çünkü bu fiyatı duyan marabalar bizi bırakıp direkt onunla çalışmak isteyecekler.” Zekice düşünülmüş bir hamleydi ama aynı zamanda hakka girmekti. Narin yüzünü buruşturdu. “Sizden gidenler oldu mu?” “Birkaç kaybımız var,” dedi Boran. “Ama şükür ki zora gireceğimiz durumda değiliz. Gidenlerin yerini kolaylıkla doldurabildik.” “Rahat durmayacaklar,” dedi Berfin sıkıntıyla. “Rasim, ağabeyimle uğraşmaya devam edecek. Hele ki şu Rauf meselesi kolay kolay kapanmayacak gibi Boran. Baksana adam kardeşini saklıyor.” Narin yerinde kıpırdandı. Rasim’in sadece iş konusunda Ferman’la uğraşmakla kalmayacağını, dün ki konuşmalarından sonra kendisi içinde sıkıntı yaşayacaklarını tahmin ediyordu. Allah verede sadece kuruntu yapıyor olsaydım diye düşüne dururken, kapıdan çıkan Ayçiçek Hanımı görünce gülümsedi. Yine eli kolu dolu geliyordu yanlarına. “Hanımanne,” dedi Narin. “Gitmeden on kilo aldıracaksın sen bana belli oldu.” Ayçiçek Hanım, genç kadının söylediklerine gülümsedi. Belki de hiç gitmeyeceksin güzel kızım diye içinden içinden konuşsa da, “Tek derdin kilo almak olsun güzel kızım,” dedi dışından. “Ayrıca kilo alsan ne olur? Güzelliğine güzellik katarsın işte.” Boran kıkırdadı. “Güzelliğine laf yokta gücüne güç katarsa, bu insanlık için küçük Narin ablanın düşmanları için büyük bir sorun olabilir. Bir tokadıyla Rauf’un nevrini döndüren kadından bahsediyoruz anne, yüz kilo olsa Rauf’u tek lokmada yutuverir.” Yaşlı kadın oğlunun omzuna şaplağı bırakırken, “Anma o adı batasıcayı bu evde,” dedi. “İşimiz rast gitmeyecek.” “Duydun mu anne, onu ağabeyi saklıyormuş. O yüzden kimse bulamıyormuş.” Diye söze girdi Berfin. Ayçiçek Hanım yanında durduğu kızının saçlarını okşarken, “Kimsenin ahı kimsede kalmaz kızım,” dedi şefkatle. “Öyle ya da böyle bulunur, ettiği suçun cezasını çeker. Sen içini ferah tut.” Narin, yaşlı kadının getirdiği tabaktaki kurabiyelerden birini alıp ısırırken, “Anan doğru söylüyor,” dedi. “Ağabeyin, komutana söylemiş zaten. Artık o ırz düşmanını bulmaları daha kolay. Sen hiç sıkma canını ballı lokma, er ya da geç çıkar saklandığı delikten.” “Korkuyorum,” dedi Berfin. “Ya yine karşıma çıkarda bu sefer istediğini elde eder diye korkuyorum.” Genç kadın kaşlarını çattı. “Bi düşün bakalım, ben seni bi başına şu kapıdan salıverir miyim acaba? Sen nereye ben oraya. Hele bir daha çıksın bakalım karşımıza, Boran’ın da dediği gibi tek lokmada yutuveririm ben onu alimallah! İlkinde hazırlıksız yakaladı o bobonç’va (Lazcada; hamamböceği anlamına gelmektedir), ikincisi de bak bakalım elini sürebiliyor mu bana?” “O ne demek abla?” Narin tiksinircesine yüzünü buruşturdu. “Hamamböceği.” Boran başını geriye doğru yaslayıp kahkahasını koyverirken, Berfin, ablasına minnetle bakıyordu. Ağabeylerine, ikizine, babasına ne kadar güveniyorsa Narin’e de bir o kadar güveniyordu. Onun gözünde Narin dünyadaki en yürekli, en cesur kadındı. Bu yüzdendir ki sözlerinden bir nebze olsun şüphe duymuyordu. Ayçiçek Hanım ise gün geçtikçe daha çok seviyordu genç kadını. Narin Gültepe kısa süre içinde Hancıoğlu ailesinin hayranlığını ve saygınlığını kazanmıştı. Tabii birde Ferman Hancıoğlu’nın aşkını. Tam o esnada bahçe kapısından içeriye giren kamyonetle hepsinin dikkati dağılırken, Boran ayaklandı. “Anne, erzak mı gelecekti bugün?” Ayçiçek Hanım başını iki yana salladı. “Yok oğlum, biz bir şey istemedik.” Genç adamın kaşları çatıldı. “Berfin, babam ve ağabeylerime sor bakalım. Bir şey mi sipariş etmişler.” Berfin, koşar adımlarla eve doğru yürürken Narin neden bu kadar gerildiklerini anlayamamıştı. Oturduğu yerden kalkarken onlara doğru gelen kamyonete merakla bakarken kenara bıraktığı koltuk değneklerini alıp diğerlerinin peşinden yola doğru yürüdü. Mavi kamyonet, evin birkaç metre ilerisinde durdurduğunda kasasındaki onlarca gül saksısı görüş alanlarına girdi. “Bunlarda ne böyle?” dedi Ayçiçek Hanım. “Bu kadar gülü kim ister ki.” Narin’in yüreği hop ederken aklına gelen isimle gülümsememek için yanaklarının içini ısırdı. Ferman yine yapmıştı yapacağını diye düşünürken, arabadan inen orta yaşlı adam, “Narin Hanım burada mı?” diye sordu. Ayçiçek Hanım ve Boran’ın şaşkınlık dolu bakışları genç kadına dönerken, yabancı adam devam etti. “Bu çiçekleri ona getirmem emredildi. Ayrıca teslim etmem gereken notta var.” Narin, içten içe hoşnutluk duysa da bir yanı Ferman’a sinir olmuştu. Nasıl izah edecekti ki şimdi bu durumu? Eve gül yüzlerce gül getirtmekte neydi ula! “Narin abla?” dedi Boran sorgularcasına. Genç kadın panikle, “Vallahi bilmiyom,” dedi. Teni renkten renge girerken Ferman’a olan öfkesi daha da büyüyordu. Ne durumu düşürdü beni, zalim! Bu sırada evden hışımla çıkan Ferman, gelen adama öfkeyle bakarken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kardeşi odaya gelir gelmez siparişin var mı diye sorunca işkillenmiş direkt camdan dışarıya bakmıştı. Arabanın kasasında gördüğü yüzlerce gül hiç hoşuna gitmemişti. Ferman’ın gelişini gören Narin, adama çattığı kaşlarının altından bakarken seni çiğ çiğ yiyeceğim diyordu sanki. Kamyonet şoförü aldığı emirle notu Narin’e teslim etmek için kadının yanına vardı. “Bu sizin için, Narin Hanım.” Genç kadın, Ferman’a baktı. Gül göndermişti göndermesine de aynı evde yaşıyorken not göndermekte neyin nesiydi böyle? Durumun tuhaflığına varırken adamın uzattığı kâğıdı alıp hızla açtı. ‘Bu güllerin yeri, gül kokulu bir kadının yanıdır. Sizin güzelliğinizle, kokunuzla eş değer olmasalar da onları gördüğüm an aklıma siz geldiniz, Narin Hanım. Dilerim ki hoşunuza gider. Güzelliğinizle onurlanacağım bir karşılaşma gerçekleşinceye dek kendinize çok iyi bakın. Zira ben o günü iple çekiyor olacağım. Vay ki başıma gelen!
-BÖLÜM SONU-
Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤
Instagram: gulsumm.bilgin
|
0% |