Yeni Üyelik
17.
Bölüm

GÜL GÜZELİ- 16

@gulsumblgn

Merhabaaaaağğ

Pamuk parmaklar yıldıza efenim...

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

İnsan evladına bahşedilmiş en güzel armağan akıldı ama gelin görün ki, her zaman zehir gibi çalışan kafası şu an boş bir çay çuvalından halliceydi, Narin'in. Gece boyu dönüp durunca bir gram uyku girmemiş gözleri acıdan sızlıyor, yüreğindeki kıpırtı bir nebze olsun azalmıyordu.

Sabah ezanını duyunca ayaklanmıştı. Heyecandan, telaştan içi içini yiyip dursa da konuşma vaktinde hepsinin karşısına güzel çıkmak istemişti. En güzel elbisesini seçip, Berfin'den öğrendiği gibi taradı saçlarını. Elbisenin ince, kumaş kemerini bandana gibi kullanıp saçlarına bağladı. Kumaşın, saçlarının arasından süzülüp göğsüne dökülmesi pek bi hoşuna gitmişti. O heyecanla hızlı hızlı hazırlandığından işini bitince yine ne yapacağını bilemedi.

Koca oda bana kümes kadar geldi ya?

"Böyle olmayacak Narin. Git aklını dağıtacak iş bul kendine." Söylene söylene odadan çıktığında mutfak tarafından gelen tıkırtılar hızır gibi yetişti sıkıntısına.

Mutfağa girdiğinde Sultan abla ve Menekşe'yi gören genç kadın gülümsedi. "Gününüz aydın olsun hanımlar."

Anne kızın bakışları Narin'i bulduğunda aynı sevecenlikle karşılık verdiler. "Günaydın Narin."

Genç kadın kahvaltı hazırlayan anne kızın yanına varıp, "Yardım edeyim size," deyince Sultan Hanım kaşlarını çatarak baktı. "Yaralı hâlinle ne iş tutacaksın sen? Geç otur şöyle bir çay doldurayım sana."

Narin gözlerini devirdi. "Vallahi darlandum ha. Ula niye vereme yakalanmışım gibi davranıp duruyorsunuz anlamadım ki? Bacağım yaralı, elim iş görmez diye bir şey yok ki." Söylediklerine yine bir itiraz geleceğini fark eden genç kadın elini kaldırdı. "Haydi haydi, bir şey olmaz iki hareketle." Menekşe'ye döndü. "Kız, mısır unu var mı evde?"

Menekşe annesine baktı. "Var mıydı anne?"

"Yok kız," dedi Sultan Hanım. "Ne gezer bizde mısır unu?"

"Aldırabileceğimiz yer var mı?"

"Değirmene sordururuz hemen. Menekşe, git Gaffur ağabeyine söyle de bakıversin bi koşu."

Menekşe annesinin isteğini yerine getirmek için mutfaktan ayrılırken, Sultan Hanım, Narin'e çay dolduruyordu. Dün gece kızının anlattıkları hakkında yorum yapmamak için kendini zor tutsa da daha fazla dayanamayacaktı. Doldurduğu çayı genç kadının önüne bırakırken, "Narin," dedi. "Sana bir şey diyeceğim de beni yanlış anlarsın diye pek bi çekiniyorum."

Narin, merakla yaşlı kadının yüzüne bakarken, "O nasıl laf öyle Sultan abla," dedi. "Rahat rahat de ne diyeceksen."

Sultan Hanım kapıyı kontrol edip işini şansa bırakmadan fısıldayarak konuşmaya başladı. "Dedikodu yaptık, sanma Menekşe biraz panik olduğundan anlattı durumu. Dün, Şermin Hanımla bir münakaşanız olmuş herhal? Bak kızım, ben çocukluğundan bu yana tanırım onu. Evlerden ırak pek sever yalanla iş bitirmeyi. Allah muhafaza yakar başını."

Narin, bende mühim bir şey oldu sandım der gibi bakıp rahatlıkla çayını yudumlarken, "Aman abla," dedi. "En büyük derdin bu olsun. Sen o tatlı canını hiç sıkma, hiçbir şey yapamaz bana o sarı çıyan. Onu sulu götürür susuz geri getiririm ben. Kendini pek akıllı sanıyor da, yer miyim ben?"

"Yemezsin yemezsin tabii de," dedi Sultan Hanım. "Ne bileyim kızım, ödümü patlatıyor o karı benim. Aynı teyzesi. Berivan Hanım doğursa bu kadar olurdu, hık demiş burnundan düşürmüş resmen. Bi farklı çalışıyor onların kafası."

"Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine yandığım cinsine çeker işte Sultan abla. Ben çözdüm o teyze yeğeni, dediğin gibi akılları farklı çalışıyor da, onlar daha beni tanımıyor. Deli deliyi görünce külahını saklarmış, gör bak onlarda külah bile bırakmam ben."

Sultan Hanım şüpheyle baktı karşısındaki kadına. Kendine güvenini anlayabiliyordu da yine de düşman cephesine güvenemiyordu. Bu durumu Narin’le değil önce Ayçiçek Hanımla konuşmalıydım diye düşüne dururken, genç kadın karşısında kara kara düşünen yaşlı kadının yüzünü inceledi. Derdi başkaydı bu kadının, belliydi.

“Abla,” dedi Narin. “Sende başka bir şey var. Bi Şermin bu denli karalar bağlatamaz sana.”

Sultan Hanım sıkıntılı bir soluk bırakırken içeriye giren kızı konuşmasını engelledi. “Ben sana sonra anlatırım,” dedi yaşlı kadın fısıldayarak. “Menekşe’m duymasın, çok üzülür.”

“Anne, söyledim Gaffur ağabeye gitti değirmene.”

Narin’in aklı Sultan Hanımdayken çayından bir yudum daha aldı. Bu çıngıraklıklı yılanlar ne etti ki kocaman kadın ezilip büzülüyordu böyle?

Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz. Narin’in aklı sürekli yaşlı kadının söylediklerindeyken Gaffur’un getirdiği mısır unuyla muhlama yapmış, yavaş yavaş ayaklanan ev halkı bir bir aşağıya inmeye başlamıştı. Menekşe sofrayı kurarken, Sultan Hanım ise sabah erkenden kalkıp pişirdiği böreği dilimliyordu. Kızının olmadığı bir anı kollayan Narin, yaşlı kadına doğru yanaşıp, “Abla,” dedi. “Yemin olsun muhlamayı ben mi karıştırdım o mu beni karıştırdı bilmiyom. Aklım senin dediklerinde kaldı. Menekşe duymasın çok üzülür dedin ya? Hah ben orada bi ayar olmadım değil. Ne etti bu iki karı da sen böyle konuşuyon?”

“Akşam odana geleyim öyle konuşalım olur mu? Şimdi bir duyan olur. Bulaştırma kızım onları bana.”

"Kesin gel ama bak," dedi Narin. "Gözüme uyku girmez benim."

Sultan Hanım genç kadının hâline gülmeden edemedi. "Gelecem gelecem, merak etme."

Narin, muhlama yaptığı büyük tavayı salona taşırken merdivenlerden inen Ferman sevdiği kadını görünce dudaklarındaki keyifli kıvrıma engel olamadı. Bugün ilk adımı atacaklardı. Kendi ailesine, evleneceği kadını takdim edecekti. Sonra sıra Narin'in ailesine gelecekti. Genç kadın nasıl ki heyecandan kıvranıyordu, Ferman'ında da altta kalır yanı yoktu ki. Hissettiği mutluluktan geceyi zor bela güne çevirmişti genç adam.

Narin, üzerinde hissettiği bakışlarla yönünü merdivenlere çevirdiğinde az kalsın elindeki tavayı düşürüyordu. Sanki bugün daha yakışıklı gelmişti gözüne, Ferman. Siyah pantolunu, üzerine giyindiği krem rengi tişörtüyle spor bir tarz oluştururken işe gitmeyeceğini belli ediyordu. Her zaman geriye doğru taradığı saçlarını bu sefer dağınık bırakmıştı. Çikolatayı anımsatan hareleri bir farklı parıldıyordu bugün. "Gü-günaydın." dedi kekelemesine engel olamayarak.

Ferman gülümsedi. "Günüm şimdi aydı, gül güzeli." Kalan merdivenleri hızla inip kadının yanına vardı. Başına bağladığı bandanasından kurtulan bir tutam saçını parmaklarının arasına alıp çevirirken, "Bugün ayrı bir güzelsin sanki." dedi.

Narin'in bakışları biraz utanç birazda panikle etrafında dolandı. Ne me lazım birine yakalanırlardı falan. "Hele az öte dur Efendi, ne yapıyon evin ortasında?"

Ferman kaşlarını çattı. "Narin, birkaç saat sonra herkese karım olacağını duyuracağım. Biri görse ne olur şu saatten sonra?"

"Önce bir konuşalım da. Her şeyin bir yolu yordamı var sonuçta." Adamın yine bir sürü itiraz sıralayacağını bildiğinden ağzını açmasına fırsat vermeden yoluna devam etti kadın. Herife güvenemediğim kadar kendime de güvenemiyom ki anacım. Bana öyle içli içli baktıkça hık diye bayılasım geliyor vallahi.

Salona girdiğinde Haşmet ve Hikmet'le göz göze gelen Narin gülümsedi. "Sabah şerifleriniz hayır olsun, bey babalar." Haşmet Bey, genç kadına gülümseyerek bakarken Hikmet Bey daha çok elindeki tavaya odaklanmıştı.

"Günaydın, hanım kızım."

"O tavada ne var cesur yürek, mis gibi koktu?"

Narin elindeki tavayı iki kardeşin önüne bıraktı. "Muhlama yaptım size. Daha önce hiç yemiş miydiniz?"

"Allah," diye bağırdı Hikmet Bey tavanın içindeki tahta kaşığa uzanırken. "Boran gelmeden ye ağabey, ye. O sıpa bize zırnık koklatmaz, çabuk ye."

Narin, yaşlı adama şaşkınlıkla bakarken salona giren Ferman, "Hayırdır," dedi. "Neyi saklıyoruz Boran'dan?"

"Gel yeğenim gel, cesur yürek muhlama yapmış. Şu kokuya bak be, tıpkı hatırladığım gibi."

"Bir şey kokuyor!" diye merdivenin başından kokuyu alan Boran basamakları hızla indi. "Börek ve," Durdu. "Tanımıyorum bu kokuyu ama müthiş bir şey kokuyor. Sultan abla, ne yaptın?"

Uşaktaki buruna bak diye içinden içinden konuşan Narin her zaman ki yerine oturdu. O sırada Boran koşarak salona girdi. "Ne kokuyor böyle? Nerede kokunun kaynağı? Çok güzel kokuyor!"

Hikmet Bey, muhlamayı tabağına dökerken çocuk gibi arkasını dönmüştü de yeğeninin görüş alanını kapatmaya çalışıyordu. Narin dayanamayıp güldü yaşlı adamın hâline.

Bi kap muhlama için savaşa tutuşacak ya koca adam.

Ferman, amcasını şaşkınlıkla izlerken Haşmet Bey kardeşinin hâline kahkahayı basmamak için kıpkırmızı olmuştu.

"Amca!"

Salona giren Ayçiçek ve Berivan Hanım, Boran'ın beklenmedik bağırışı yüzünden korkuyla sıçrarken, "Ne bağırıyorsun evladım," dedi Berivan. "Aklımızı aldın!"

Boran, yengesini duymazdan gelerek masanın etrafında dolaşıp Hikmet Beyin yanına vardı. "Sen ne yapıyorsun giz- Hii! Sofradaki yemeği mi gizliyorsun sen? Ne ki o? Kokan şey o mu? Vallahi de o!"

"Yahu ne diye savaşıyorsunuz," dedi Narin kahkahalarının arasından. "Herkese yetesiye muhlama var o tavada."

"Muhlama mı? Nerede? Tadını çok merak ediyorum ben onun." Kapıdan içeriye giren Berfin bakışlarını sofrada gezdirdi.

"Haşmet?" Dedi Ayçiçek Hanım kocasının kıpkırmızı olmuş yüzüne bakarken. "Ne oldu sana, suratın pancar gibi olmuş."

Boran amcasının elindeki tavayı almaya çalıştı. "Tabağını doldurmuşsun zaten versene bize de!"

Hikmet Bey yaşına başına bakmıyordu da yeğeniyle cebelleşiyordu. "Biraz daha alacağım. Bıraksana sıpa!"

"Ya amca tabağından taşmış artık!"

"Nedir bu kıyamet?" dedi Şermin'le salona giren Demir.

"Vallahi bir muhlamadır gidiyor." dedi Ayçiçek Hanım.

Demir, Berfin gibi gözleriyle sofrayı taradı. "Hani muhlama?"

"Amcam verirse, burada muhlama!"

Daha fazla kahkahasını bastıramayan Haşmet Beyin gülüşü birbirini yemeye devam eden amca yeğenin sesini bastırdı.

Ferman üzerinden atamadığı şaşkınlıkla ilk defa şahit olduğu manzarayı izlemeye devam ederken, "Ula düşüreceksiniz tavayı!" dedi Narin panikle "Uy nenem Yarabbi, muhlama uğruna savaş çıktı evde."

Haşmet Bey içi katıla katıla gülerken, diğer herkes Hikmet ve Boran'ın ortasında duran tavaya bakıyordu.

"Allah verede dökmeseler nimeti."

"Ne bu tantana anlamadım," dedi Şermin huysuz huysuz. "Börek daha güzel görünüyor ayrıca."

Narin o karmaşanın içinde söylenen kadını duyunca gözlerini devirdi. Kıskançlığında boğulasıca!

Ayçiçek Hanım dün oğlunun isteği üzerine Belma'yı aradığında öğleden sonrası için değil de kahvaltı için davet etmişti. Ellerinde fırından aldıkları poğaçalarla içeriye giren çift ağızları açık şekilde her telden ayrı ayrı çalan ev ahalisini izlerken, muhlamanın adını duyduğu an ağzı sulanmaya başlamıştı Belma'nın. Hele ki kardeşinin yaptığı muhlama daha bir lezzetli olurdu. Boran ve Hikmet Beyin arasında gidip gelen tavayı gözleriyle takip ederken daha fazla dayanamayacaktı.

Elindeki poşeti kocasına verip hızlı adımlarla, adamların yanına vardı. Soğumaya yüz tutmuş tavayı tuttuğu gibi kendine çekerken, "Affınıza sığınarak," dedi keyifle. "Onu ben alabilir miyim? Malumunuz gebeyim de ben." Ellerinin arasından kayıp giden tavaya şaşkınlıkla baktı iki adam.

🌹🌹🌹

Muhlama krizini geride bırakan Hancıoğlu ailesi ve misafirleri günün ilerleyen saatlerinde salonda toplanmış, merak içinde olsalar da Ferman konuşmaya başlayana kadar ısrarcı davranmamak için havadan sudan muhabbet ediyorlardı.

Ayçiçek Hanım, oğlunun Narin hakkında konuşacağı konusunda umutluyken içi kıpır kıpırdı. Tanışıklıkları uzun bir süre olmasa dahi yaşlı kadın, genç kadını çok sevmişti ve gelini olarak görmeyi hevesle bekliyordu.

Haşmet ve Hikmet kardeşler, Ferman'ın ne hakkında konuşacağını adlarını bildikleri gibi biliyordu. Görmüşlerdi adamın bakışlarındaki sevdayı, bir gram şüpheleri bile yoktu.

İkizler desen ağabeylerinin ağzının içine bakıyor, bir an önce konuşmaya başlamasını bekliyorlardı. İkisi de abla saydığı kadına yenge diyebilmek için sabırsızdı.

Demir olanlardan tamamen kopuktu. Bugün sevdiği kadından günaydın öpücüğü alamamıştı ya? Pek huysuzdu.

Berivan ve Şermin'i sormayın gitsindi. İçlerindeki paniği yüzlerine yansıtmamak için üstün bir çaba sarf ediyorlardı. Az çok onlarda Ferman'ın ne hakkında konuşacağını tahmin ederken, şu zamana kadar hiçbir şey yapamamış olmanın sinirini de yaşıyorlardı.

Belma ve Recep ise rahatlardı. Öylece sohbete eşlik ediyor diğerlerinin sabırsızlığını göremiyorlardı.

Elinde tepsiyle içeriye giren Sultan Hanım, kahveleri dağıtırken Ferman zamanın geldiğini düşündü. Yaşlı kadının yapmış olduğu kahveyi aldı ama Narin'e verdiği sözün arkasında durarak bir yudum bile almadan fincanı kenara bıraktı. Kadın salonda işini bitirmiş tam kapıya doğru yürüyecekti ki, "Sultan abla," diyen Ferman’ın sesiyle adımlarını durdurdu.

"Söyle aslan parçam? Bir şey mi isteyeceydin?"

"Önemli bir şey konuşacağım abla. Sende ailemizin bir ferdisin, burada ol istiyorum."

Sultan'ın bakışları izin ister gibi hanımına döndü. Ayçiçek Hanım yanındaki boşluğa elini vurup, "Gel Sultan gel," dedi. "Ferman'ım haklı, sende ailemizden birisin."

Yaşlı kadın elindeki tepsiyi masaya bırakıp gülümseyerek hanımının yanına otururken, Berivan gözlerini devirdi. Nerede görülmüş evin hizmetlisinin aileden olduğu ayol? Hepsi bir değişikti bunların.

Narin, titremeye başlayan ellerini kucağında birleştirip bakışlarını da ellerine indirdi. Yüreği birazdan bulduğu delikten fırlayacak gibi atmaya başlarken, nefes alışverişlerini düzende tutmaya çalışıyordu.

Ula bi bayılmam mı geliyor nedir?

Ferman'ın bakışları karşısında utana sıkıla oturan sevdiğini buldu. Dudağının bir kenarı yukarıya doğru kıvrılırken, "Şimdi sizinle konuşacağım konu benim için çok önemli," diye başladı söze. "Hakkında konuşacağım kişi de çok önemli."

Haşmet ve Hikmet'in bakışları birbirini bulurken, Ayçiçek Hanım heyecanla Sultan'ın eline yapıştı. Ee, oğlunun mürüvveti yakındı. Bir anne için bundan daha mutlu bir şey var mıydı?

"Bu zamana kadar gerek hırsımla gerek başarılarımla gerek mutluluğumla gerekse çözemediğim sıkıntılarla çıktım karşınıza. Şimdi konuşacağım konu bana çok yabancı olduğundan heyecanımı mazur görün," Oturduğu yerde dikleşip annesine baktı. "Bu hayatta sağlıkla sıhhatle yaşamamızı istediğin kadar her duanda mutluluğumuz içinde ellerini semaya kaldırdığını bilirim anne."

Yaşlı kadın gözleri dolu dolu baktı oğluna. "Bir anne evlatlarının iyi olmasından başka ne isteyebilir ki, oğlum? Elbette tüm dualarımda siz olacaksınız."

Ferman gülümsedi.

Narin çığlık atacaktı. Uy nenem Yarabbi! Söyle gitsin ula, söyle gitsin. Aha şimdi bayılacağım ama bu sefer numaradan değil ha!

"Bu zamana kadar evlenip bir yuva kurmamı ne kadar çok istediğinizi de bilirim. Senin gelin heyecanını, babamın torun hasretini," İkizlere döndü. "Sizin düğün hevesinizi," dedi alayla.

Boran, "Eksik bilgi," diyerek araya girdi. "Bizim sadece düğün hevesimiz yok ağabey, bizim hevesimiz senin düğünün."

"Aynen öyle," dedi Berfin. "Ferman Hancıoğlu'nun düğünü kırk gün kırk gece konuşulmalı."

Narin elini böğrüne atmamak için iç içe geçirdiği parmaklarını sıktı. Ben burada kalpten gideyim görürsünüz kırk gün kırk gece konuşulacak mevzuyu. Ölürsem her gece karabasan gibi çökmüyor muyum tepenize görün o zaman!

"O zaman hazırlıklara başlayasınız anne," dedi Ferman. "Ben aradığım mutluluğu buldum ve ondan kolay kolay vazgeçmeyeceğim."

Ayçiçek Hanım oturduğu yerde heyecanla hopladı. "Ferman'ım, sahi mi diyorsun sen?"

Genç adam derin bir nefes alıp babasına döndü. "Şu yaşıma kadar Haşmet Hancıoğlu’na yakışır bir evlat olmak için çalışıp çabaladım ve bir kez olsun desteğini esirgemedin baba. Şimdi karşına hayırlı bir iş çıkıyorum ve eminim ki kararıma saygı duyacak, arkamda dağ gibi duracaksın. Ben evlenmek, yuvamı istiyorum."

Haşmet Bey omuzlarını gururla dikleştirdi. Ellerini, bacaklarının arasına sıkıştırdığı bastonuna yaslarken, "Ben senden hep razı oldum Allah'ta senden razı olsun oğul. Bu yaşına kadar ne ettiysen arkanda dağ gibi durdum. Ferman yapıyorsa vardır bir bildiği dedim ve hiçbir zaman haksız çıkmadım. Büyüdün şu yaşına geldin, Bey oldun. Seninle de, Demir'le de ne kadar gurur duyduysak Çukurova'da bir o kadar gurur duydu sizinle." Yaşlı adamın bakışları Narin'e döndü. "Şimdi evleneceğim kadını buldum diye çıktın karşımıza ve yine eminim ki, o kadın, senin yanına ailemize yaraşır biridir. Allah utandırmasın, Allah pişman etmesin ben her daim yanındayım."

Narin kucağına eğdiği bakışlarını kaldırıp Haşmet Beye baktığında emin oldu. Biliyorlardı ve onay veriyorlardı. Gururla bakıyordu, minnetle bakıyordu ama en önemlisi şefkatle bakıyordu yaşlı adam. Sen bana gelin olarak değil, kızım olarak geliyorsun der gibi bakıyordu. Tutamadı kendini genç kadın, gülümsedi.

"Buldum baba buldum," diyen Ferman'ın bakışları da Narin'e döndü. "Şimdi, ilk sizin izninizle sonra da onun annesi ve teyzesinin izniyle, ömrümün geri kalanını Narin ile geçirmek istiyorum."

Belma duyduğu şey karşısında tükürüğüyle boğulurken Recep bir panik karısına ulaştı ama şaşkınlık dolu bakışlarını Narin'den ayıramıyordu.

Boran, "Allah be! Narin Hancıoğlu geliyor!" diye bağırdı sevinçle. İkizi de aynı heyecanı yaşarken ellerini çırptı.

Narin içindeki heyecanı bir kenara bırakıp ablasına su verirken, "Daçkimi," dedi. "İyi misin?"

Belma, kardeşinin uzattığı suyu içerken başını onaylarcasına salladı.

"Sevdiğim kadının ablasısın, kıymetlisisin, Belma," dedi Ferman. "Senden de iznini istiyorum."

Berivan, panikle yeğenine bakarken Şermin'in gözlerinde gördüğü ateş tüm konağı alev aldırabilecek kadar büyüktü. Hırsı da bir o kadar büyükken ağzını kapalı tutmak şu an onun için çok zordu. Nasıl olurda bir köylü kızını tercih ederdi? Yıllarca peşinde olduğumu nasıl görmezden gelirdi? O köylü de olup da bende olmayan neydi? Kabul etmem, edemem. Ferman Hancıoğlu benim olmak zorundaydı! Alev alev yanan bakışları ablasıyla ilgilenen Narin'in üzerinde gezerken oturduğu yerden hışımla kalkıp salondan çıktı. Hikmet haricinde hiç kimse Şermin'e dikkat etmezken, yaşlı adamın bakışları karısına kaydı. Çattığı kaşlarının altından attığı bakışları Berivan anlamıştı. Yeğenine sahip çık!

"Narin," dedi kendine gelen Belma. "Sende bu evliliği istiyor musun, kardeşim?"

Narin utançla başını öne eğerken, "İstiyorum abula." dedi.

Ferman, sevdiği kadının yanında duruşunu gururla izledi.

Belma gerek hamileliğin vermiş olduğu duygusallıkla gerekse kardeşinin de artık bir yuvası olacağını öğrenmenin mutluluğuyla gözleri dolu doluydu. "Narin kıymetlimizdir," diye başladı konuşmaya. "Babamla amcamı kaybettiğimizden şu yana bize bakan da, hiçbir şeyimizi eksik etmemeye çalışan da odur. Erkek işidir demedi, buna benim gücüm yetmez demedi de debelenip durdu bunca yıl. Benim elimden pek iş gelmezdi, çok yardım edemezdim kardeşime," Burnunu çekti. "Recep hayatıma girdi, evleneceğim dedim de yine Narin etti ne ettiyse. Babalarımızın kaybıyla ne düğün istedim, ne gelinlik. Ama kabul etmedi. Hiçbir şey içinde kalmayacak dedi üç çalışıyorsa on çalıştı da gelinliğimden çeyizime hiçbir şeyimi eksik tutmadı. Ben ablayım, benim ona bakmam gerekirken yuvamı bile Narin sayesinde kurdum ben," Yanağından kayan yaşları elinin tersiyle silip kardeşinin ellerini tuttu.

"Yalan yok, bir gün Narin'in bu istekle karşımıza çıkacağını hiç düşünmedim. O hep bizim için çalıştı, çabaladı. Kendi bilmez ama üçümüzün de omuzlarındaki yüktü Narin'di. Yanlış anlamayın kötü anlamda değil. O her daim kendinden önce tuttu bizi. Kendisi için hiçbir şey yapmadı. Biz ona borcumuzu iki cihanda da ödeyemeyiz. Şimdi karşıma çıkmış ilk defa kendi için bir şey yapmak isterken, ne ben ne teyzem ne de annem önünüze taş koymayız, Ferman. Tek dileğimiz mutlu olmanız olur." Kadın konuşuyordu konuşmasına da ağzından çıkan her kelimeden sonra kasıklarında hissettiği sancı biraz daha artıyordu.

Narin ablasının laflarından sonra döktüğü yaşları silerken gülümsüyor, gülümsedikçe ağlıyordu.

"Allah'ım dualarımı kabul etti," dedi Ayçiçek Hanım. "Narin'i bize bağışladı."

Haşmet Bey başını onaylarcasına salladı. "Bir kızımız vardı Ayçiçek, Yüce Yaradan bir tane daha armağan etti."

Dakikalardır sessizliğini koruyan Recep, "Tebrik ederim," dedi gülümseyerek. "Allah mutluluğunuzu daim eder, İnşallah."

"Ee cesur yürek," dedi Hikmet Bey keyifle. "Ne zaman gidiyoruz Rize'ye?"

"Ferman'a baksana baba," dedi Demir alayla. "Yarın yola çıkalım diyecek gibi bakıyor."

"Ay olmaz," dedi Ayçiçek Hanım panikle. "Hazırlığım var alimallah ama yarın da olmaz oğlum, daha yüzük yok piyasada."

Berfin, Narin'in eline baktı. Kadının boş olan yüzük parmağına şokla bakarken, "Sen Ferman Hancıoğlu," dedi ayıplarcasına. "Narin ablaya evlilik teklifi etmedin mi daha?"

Ferman’ın bakışları Narin'e döndü. Aklında bazı düşünceler vardı lakin şu an elinde yüzük olmaması onu rahatsız ediyor mu diye meraklanmadan edemedi.

Herkes kendi heyecanına, sevincine kapılıp gitmişti de Belma'nın şekilden şekile giren suratını görmüyordu.

"Yüzük mühim değil," dedi Narin. "Yeri doldurulacak şeyleri sıkıntı etmem ben, ballı lokma."

Genç adam gülümseyerek amcasına döndü. "Bana kalsa bu akşamdan yola çıkalım ama Belma'nın geride kalmasını istemiyoruz amca. Hele bir doğursun, rahat rahat hazırlığımızı yapar yola çıkarız."

"İyi iyi," dedi Ayçiçek Hanım rahatlamayla. "İki ayağımızı bir pabuca sokmaya lüzum yok. Her şey usulünce oluversin."

"Vallahi ben çok sevindim," dedi Sultan Hanım. "Sankim Menekşe'min mürüvvetini görmüşsücesine sevindim yemin olsun."

Evdeki gençlerin muzip bakışları yerinde kıpırdanan Demir'e döndüğünde, "Ee Demir ağabey," dedi Boran. "Ağabeyim damat olduğuna göre sıra sana geliyor. Sende onun gibi bir anda mı çıkacaksın karşımıza, ben evleniyorum diye?"

Demir kuzenine kıstığı bakışlarının arasından bakarken, "Kısmet," dedi. “Şimdi karıştırma beni oğlum.”

Sessizliğini koruyan Berivan Hanımın ağzını bıçak açmıyordu ama aklında dönen tilkilerin kuyrukları da birbirine dokunmuyordu. Millet sevine dursun o ansızın aklına getirdiği hinliği gerçekleştirmek için fırsat kolluyordu.

Narin ablasına döndü. Dudaklarındaki gülümseme yavaş yavaş solarken, "Abla," dedi. "Hayırlara gitsin, yüzün bembeyaz. İyi misin sen?"

Belma derin nefesler alıp bırakırken bacaklarının arasındaki ıslaklığın çoğaldığını hissedebiliyordu. "Ayçiçek teyze," dedi düzensiz soluklarının arasından. "Sen hazırlıklara şimdiden başla istersen?"

Yaşlı kadın şüpheyle baktı hamile kadına. "Başlayacağım başlamasına da, Belma sen sahiden iyi misin?"

Bacaklarının arasından süzülen su elbisesinin eteklerini ıslatmaya başladığında bunu fark eden Narin panikle ayaklandı. "Uy nenem Yarabbi! Kız doğuruyon mu sen?"

Belma dakikalardır bastırmaya çalıştığı çığlığını serbest bıraktı. "Kız doğuruyom ya ben!"

Kadının çığlığı ev halkını panikle ayaklandırırken, Recep taş kesilmişti. Karısından hallice yüzü kireç gibi olmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Ayçiçek Hanım, Belma’nın yanına gidip, “Narin,” dedi. “Gir ablanın koluna. Boran, koş arabayı hazırlat.” Belma hareket ettikçe acısı artıyor, acısı arttıkça gözyaşlarına hâkim olamıyordu.

“Ah! Çok acıyor, Narin!”

Genç kadın ablasının kolunu sıkıca tutarken, “Geçecek abla,” dedi. “Geçecek teyzemkızı. Sık dişini gidecez şimdi hastaneye. Hadi bi gayret, haydi abulam. Kalkmaya çalış.”

Belma başını iki yana salladı. “Hareket edemiyorum. Anam, anam, anam. Karnımı deşiyorlar!”

“Böyle olmayacak,” dedi soğukkanlılığını koruyan Ayçiçek. “Recep kucakla karını.”

Narin’in bakışları eniştesine döndü. Adamın halini gören kadın gülecekti de tuttu kendini. “Hanımanne, enişteden sana yardım çıkmaz. Bak hele haline sanki doğumu o yapacak.” Ferman’a baktı. “Ferman, kucakla ablamı.”

Genç adamın bakışları arkadaşını buldu. Çekinmişti ama Recep’in hali de hal değildi. “Kusura bakmayacaksın artık kardeşim.” Ferman, Belma’yı kucakladığı gibi koşar adımlarla evden çıkarken Berivan haricinde herkes arabalarına binmiş konaktan ayrılmıştı.

Fırsatı bulan Berivan Hanım aklındakileri icraata geçirmek için, “Sami!” diye bağırdı. “Sami buraya gel!”

Ahırdan koştur koştur çıkan adam, hanımının önünde durup ellerini önünde birleştirdi. “Buyur hanımım, ne emrettin?”

“Senin yeğenin kocasıyla birlikte Samsun’daydı, değil mi?”

“Öyle hanımım.”

“Kulağını aç beni iyi dinle Sami. Hemen gidip yeğenini arıyorsun ve ona diyorsun ki, Rize’ye giden ilk otobüs biletini alıyor ve Narin’in ailesini buluyor. Yaylada kalıyorlarmış. Kızın babasının adı Ecevit, amcasının adı Adnan. Sorsun soruştursun, bulsun evini.” Sami merakla bakıyordu hanımının suratına. Bir laf ediyordu ettiği lafın sonu nereye çıkacaktı tahmin bile edemiyordu. “Kendini açık etmesin, kim olduğunu asla söylemesin. Turist gibi gider gelir.”

“Gitsin hanımım gitsin de,” dedi adam. “Gidip de ne yapsın?”

“Kadınlara, kızlarının başına ne geldiğini, şu an nerede kaldığını anlatsın ama bire bin katarak anlatsın. Narin’i bıçaklayanların, Ferman Hancıoğlu’nun ezeli düşmanları olduğunu söylesin.” Tehlikeli bir sırıtma peyda oldu kadının dudaklarında. “Çukurova beyinin bitmeyen düşmanları var, burnu beladan başı dertten kalkmaz desin.”

 

-BÖLÜM SONU-

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum...❤

 

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%