Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 1

@gulsumblgn

Merhabaaaağğğ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misiniz, lütfen? 🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

Hayat önüme kırmızı bir halı sermemişti.

Hayat bana hiçbir zaman güzel vaatler sunmamıştı.

Daha dört günlük bir bebekken başlamıştı benim bu hayatla savaşım.

Doğru düzgün arkadaşım olmamıştı mesela. Yetimhane kızı olduğum için çocuğunu benden kaçıran, kullanılmış ve hırpalanmış kıyafetlerimle parka gittiğimde çocuklarının benimle oynamasına izin vermeyen ebeveynler bana küçük yaşta gerçeği göstermeye başlamıştı. Anne ve babasının bile istemediği bir çocuğu kim isterdi ki? Hiç kimse istememişti işte.

Bir kafede garsonluk yaparak iki kuruş kazandığım parayı, bir odası bile olmayan fare deliği kadar küçük evimin kirasına veriyordum. Hiç elbisem yoktur mesela. İki tane pantolonumla, üç tane kazağımla dolaba bile ihtiyaç duymuyordum.

Yaşadığım bu hayat savaşında galip gelmek şöyle dursun sadece hayatta kalabilmek için çabalıyordum.

Ben Asya. İsminden başka hiçbir şeyi ve hiçbir yeri olmayan Asya Sönmez. Kimlik kartı zorunluluğu olmasa şayet bir ismim bile olmayabilirdi belki. Yirmi altı senelik yaşantımda sahip olduğum tek şey, yetimhane görevlilerin bana vermiş olduğu bu isim ve soy isimdi.

Şimdi ise, boktan hayatımın boktan geçişlerinin belki de en kötüsünü yaşıyordum. Başımda hissettiğim keskin ağrı, midemi bulandırırken kapalı duran gözkapaklarımı aralama gücünü kendimde asla bulamıyordum. Bedenimi hareket ettiremiyor, başımın öne doğru düşmesinden kaynaklı sızlayan boynumu rahatlatamıyordum.

"Ne yapmamız gerektiğini üsse danışmamız gerekiyor. Kafamıza göre bu kızı burada tutamayız."

Derinden duyduğum kadın sesi yaşadığım anların bir film şeridi gibi kapalı gözkapaklarımın önünden geçip gitmesine sebep olurken, yapabildiğim tek şey sertçe yutkunmak oldu. Tepki veremiyordum, gözlerimi açamıyor nerede olduğumu bilmiyordum.

"Gezgin haklı," dedi bir başka ses, ama bu sefer ki ses bir adama aitti. "Biraz daha gizlersek başımız belaya girecek."

"Yüzümü gördü!" diye yükseldi, bir başka adama ait ses. "Yüzümüzü gören herkese ne yapılıyorsa bu kıza da aynısı yapılacak ve olay kapanacak!"

"Saçmalamayı kes, Kara!" diye bağıran adamın sesi çokta uzaktan gelmiyordu. Hatta öyle bir şeydi ki sanki adamla yan yanaydık. Konuşma sesi kesilip, adım sesleri yoğunluk kazandığında hissettiğim rüzgâr tenimi yalayıp geçti. Yanımdalar! Şu an hepsi etrafımda, benimle ne yapacaklarını konuşuyorlardı.

Korku tüm bedenimi ele geçirmeye başladığında tepkisiz kalmak zorlamıyordu çünkü lanet olsun ki hareket edemiyordum!

"Hafızasını silemeyeceğimizi biliyorsun, Kara. Yapılan dört işlemden sonra insanlar delirip kendini öldürdü. Bu yasağı sana hatırlamak yersiz bir konuşma oluyor!"

Hafıza silmek?

Tanrı aşkına bu insanlar ne diyordu böyle?

"Ne yapacağız o zaman!" diye bağırdı bir kere daha adam. "Sikim sikim burada duracağımıza bu kızla ne yapacağımıza dair mantıklı bir seçeneği olan var mı?"

"Suç senin," dedi otoriter bir sese sahip adam. Bu adam ilk defa konuşmuştu ve ses tonu o kadar ürkütücüydü ki iliklerime kadar işlediğini hissedebiliyordum. "Sahadayken maskeni çıkartmak tamamen sesin hatan ve üsse gidip bunu bildirmek, bu kızın varlığından haberdar etmekte sadece senin görevin. Tıpkı ne yapman gerektiğini yine sadece senin bulman gibi."

"Akrep!" dedi adam, huysuzca.

"O haklı," diyerek karşılık veren yine kadın oldu. "Git ve üsse durumu anlat, onların söyleyeceği şeye göre hareket ederiz bizde."

"Tüm sikik şeyler beni niye buluyor!"

Kapı açılıp odayı titretecek şiddetle kapandığında tepkisizliğim buraya kadardı. Sıçrayarak gözlerimi açtığımda, öne düşen başımı kaldırmak zor gelse de başardım. Saçlarım önüme düşüp görüş alanıma kapatırken, beyaz ışık gözlerimi yakacak kadar parlaktı. Yüzümü buruşturup, başımı hafifçe salladığımda saçlarım bir nebze olsun aralanmış ama şakalarımı sızlatan ağrı hareketimle birlikte şiddetlenmişti. Tutamadım kendimi. Acıyla inlerken gözlerim ışığa almış görüş alanımı rahatlatmıştı. Bembeyaz, bomboş bir odanın ortasında oturuyordum. Pardon, el ve ayak bileklerim kemerlerle bağlı şekilde oturuyordum.

Karşımda benden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim güzel, esmer bir kadın vardı. Biçimli vücudunu saran siyah üniformayı daha önce hiçbir yerde görmemiş olsam da kadının güzelliği büyüleyiciydi. Zifiri siyah saçlarını sıkı bir ay kuyruğu yapmış, omzunun üzerinden göğsüne dökmüştü. Bir gram makyaj olmadığına bahse girebileceğim yüzü güzellik algılarının en üst seviyesindeydi. Küçük ve kalkık burnu, dolgun dudaklarıyla kadın tam bir esmer bombaydı. Dudağının birkaç santim üzerindeki küçük ben, güzel yüzüne ayrı bir hava katıyordu.

Yanında duran adam ise gerçek olamayacak kadar kocaman, başımı çıplak elleriyle koparabilecek derecede şişkin pazulara sahipti. Esmer kadının yanında bir güneş gibi parlayan sarışın adam kocaman bedeni gibi ürkütücü bakışlara sahipti. Keskin yüz hatları... Aman Tanrım, bu adam gerçekten korkunçtu!

"Uyandın demek," dedi kadın gülümseyerek. "Su ister misin?"

Kaşlarımı çattım.

Hem beni kaçırıyorlar, hem bağlıyorlar hem de iyilik yapmaya mı çalışıyorlardı? Yemezler!

"Niye, suyun içine zehir katarak kolay yoldan öldürebilesiniz diye mi? Hayır sağ ol."

Peki, benim bu yersiz cesaretime ne demeli?

Adam kaşlarını çattı. "Sana yardım etmek istediği için olabilir mi?"

Bakışlarım el bileklerimi, oturduğum sandalyeye bağlayan kemerlere kaydı. Alaycı bir kıvrım dudaklarımda peyda olurken, "Yardım?" dedim. "Sizin yardım anlayışınız nedir bilmiyorum ama benim dünyamda buna adam kaçırmak demiyor!"

"Bizim dünyamızda da operasyon sahasında gizleniyor olman seni şüpheli yapıyor."

"Ne operasyonundan bahsediyorsun be adam, silah seslerini duyunca korkup kaçtım bulduğum ilk yere de saklandım!"

Aferin Asya, böyle devam et. Biraz sonra bağırabilecek bir ses telin kalmayabilir ama sen devam et!

Adam sarı kaşlarını çatarak yüzüme bakarken, "Bağırmayı kesecek misin yoksa seni uyku hâline geri mi göndermemi istersin?" dediğinde, yanındaki kadın araya girdi.

"Akrep," dedi uysal tutmaya sesiyle. "Yeterince zor bir durumda. Sakin kalmasını bekleyemeyiz değil mi, hayatım?"

Hayatım?

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken, adam kollarını göğsünde kavuşturup susmayı tercih etti.

Bağlı olan ellerimi yumruk yapıp daha sakin kalmak için çabalarken bana bu cesareti veren ve ana kaynağı korku olan adrenaline bir kere daha lanet ettim.

Korktuğum şey ölüm değildi. Hiç kimse, kimsesiz ve hayatta hiçbir gayesi olmayan bir insanı ölümle korkutamazdı. Çünkü ölüm bizim gibiler için kurtuluş olurdu. Korktuğum şey tam olarak bana yapabilecekleri şeylerdi. Bu insanları tanımıyordum. Bana işkence yapabilirlerdi. Canımı yakabilirlerdi. Bahsettikleri gibi hafıza mı da silebilirlerdi ki bu ölümden daha beterdi. Tanrı aşkına, zaten kim olduğumu bilmiyordum sil baştan şeyler yaşayamazdım!

Kadın yavaş ama güven vermeye çalışan adımlarla bana yaklaşmaya başladığında bedenim geri kaçma arzusuyla doldu ama bağlı olduğum sandalyede bu imkânsızdı. "Korkunu anlayabiliyorum," dedi kadın aramızda küçük bir mesafe bırakarak. "Ama görmemen gereken bir yüzü gördün ve o hatayla birlikte bizim yüzümüzü de görmek durumda kaldın."

Çenemi dikleştirdim. "Dışarıda yüzlerce insanın yüzünü görüyorum ben, her yüzünü gördüğüm insan beni kaçıracaksa," Durdum. Derin bir nefes aldım. "Bakın, neler olduğunu anlamıyorum anlamaya çalışmak istiyor muyum, onu da bilmiyorum. Lütfen bırakın gideyim. Diğer arkadaşınıza da söyledim kimseye tek kelime etmem."

Kadın gülümsedi. "Keşke söylediğin kadar kolay olsa."

"Zor yoldan yapmak sizin tercihiniz," Cümlemi yarıda kesmeme sebep olan şey odanın kapısının gürültüyle açılması oldu. Bir başka adam ellerini birbirine vurup gülümseyerek aramıza katıldı. "Kameradan gördüm misafirimiz uyanmış."

"Buraya gelmemen gerektiğini söylemiştim! Daha fazla risk alıyoruz." diye sinirle konuşan sarışın adama baktım.

"Ne yani yüzünü gördüğüm insan sayısı arttıkça buradan çıkmam bir o kadar zor mu olacak?"

Yeni gelen adam keyifle gülümsedi. "Zeki kız. Sevdim."

"Keşke bende senin aptallığın için aynı şekilde sevinebilsem. Madem yüzünüzün bilinmemesi gerekiyor, ne diye buradasınız? Neden daha büyük tehlikeye atıyorsunuz beni!"

Verdiğim tepki karşısında hepsi şaşkınlıkla yüzüme bakarken, ellerim bağlı olmasaydı susmayan çeneme okkalı bir yumruk atabilirdim.

Ben kaçırıldım ve hafıza silerek insanları delirten bir grup insanın karşısında oturuyordum. Susmam gereken yerlerde susmayı neden başaramıyordum!

Aslında cevap basitti. Yalnız yaşayan her kadın gibi kendimi korumayı öğrenmek zorunda kalmış, en güçlü silahı savunma mekanizması olan genç bir kadındım işte.

Korkuyor muydum? Tüm bedenimle.

İmdat diye bağırıp çağırmak istiyor muydum? Tüm hırsımla.

Ama aptal bir kadın da değildim. Bunların yersiz bir çaba olacağının bilincindeydim. Yapabileceğim tek şey; delicesine korksam da kendimi savunmaya çalışmaktı. Çünkü hayat bana bunu kafama vura vura öğretmişti.

"Çenesi biraz fazla mı düşük?" dedi yabancı. "Elleri ve ayaklarının bağlı olmasına rağmen?"

Yutkundum.

Çünkü bakışları ilk geldiğinde olduğu gibi keyifli değildi. Kavisli kaşları çatılmış, keskin yüz hatları gerilmişti. Omuzlarına kadar uzun olduğunu düşündüğüm saçlarını ensesinde toplamış, kaşındaki piercing ile tarz olarak diğerlerinden farklıydı ama onunda üzerinde bedenini saran siyah bir üniforma vardı.

"Uğraşmayın artık kızla!" dedi kadın. "Çıkın ve bizi yalnız bırakın."

İki adam önce birbirine baktı, ardından şüpheci bakışları tekrar kadını buldu.

"Çıkın dedim!" Ültimaton dolu ses tonu iki adamı da aynı anda harekete geçirirken peş peşe odadan ayrıldılar. Kadının bakışları tekrar beni bulurken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Sana gelince güzel kız, az önce gördüğün adamlar öyle sıradan adamlar değiller. Öfkelerine sahip olamadıkları anlara şahitlik etmek istemezsin işte bu yüzden laflarına dikkat etmende fayda var."

Söylediklerini duymazdan gelerek, "Beni bırakacak mısınız?" diye sordum.

Göğsünde kavuşturduğu kollarını çözüp, çaresizlikle derin bir nefes bıraktı. Aramızdaki mesafeyi kapatıp dizlerinin üzerinde önüme çökerken, "Kara gelmeden sana bir cevap vermem zor tatlım," dedi. "Tek temennim senin buradan gitmene izin vermeleri."

Korkuyla ürperdim. "Ya izin vermezlerse, o zaman ne olacak?"

Başını iki yana salladı. "Hiçbir fikrim yok."

Birkaç saniye süren sessizliğin ardından keşke sessiz kalmaya devam etseydi dedirten o sorusunu sordu. "Ailenle mi yaşıyorsun?"

Kanım çekildi.

Burnumun diğeri sızladı.

Yüreğim, kulaklarımda yankılanan sorusuyla birlikte ezilip büzüldü ama ne olursa olsun bu acıyı, bana iyi davranmaya çalışsa da beni kaçıran insanların yanında olan kadına belli etmeye niyetim yoktu.

"Hayır," dedim sabit tutmaya çalıştığım sesimle. "Yalnız başıma yaşıyorum."

Gülümsedi. "Adın nedir?"

Onun samimi davranışlarına nazaran ben asla o şekilde yaklaşmıyor, yaklaşmayacaktım da. Sonuçta o da gerçekçi davranmıyor olabilirdi.

"Asya," dedim düz bir sesle.

"Güzel isim." Kadın bir şey daha demek için dudaklarını aralamıştı ki, dur durak bilmeyen kapı bir kere daha şiddetle açıldı. Burada olmamın tek sorumlusu olan o yüz öfkeyle bana bakarken, "Onunla ne yapacağımızı bulana kadar kız bizimle kalmak zorunda." dedi soğuk bir ses tonuyla.

Kadın hızla önümden kalkıp, adamın yanına gitti. "Nasıl?"

Adam göz kapaklarını hırsla kapatıp, sıkıca yumdu. "Gözümüzün önünde, bizimle birlikte kalacak. Bana verilen ceza bu! Kızın en ufak hatası bana mâl olacak."

-BÖLÜM SONU-

Oy vermeyi unutmayıp bir tanecik dahi olsa yorum bırakır mısınız?

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın. Sizi seviyorum. Mucuk 🤍🤍🤍

Ins​​​​tagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%