Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 10

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

Asya.

Kendimi insanlara tanıtmak için kullandığım, bana verilen isim. Bebekliğimden şu yaşıma kadar bana ait olan tek şey. Adım ve soyadım. Neye göre, kime göre verilmişti asla merak etmemiştim. Aklım ermeye başladığında, adın bu demişlerdi, tamam demiştim. Bilmediğim anne kokusu, bilmediğim anne sütü, bilmediğim baba şefkati… Şu an hepsi omuzlarıma kaldıramayacağım bir yük olarak bırakılıyordu. Güneşin yeni yeni doğmaya başladığı şu saatlerde odanın bir köşesine sinmiştim. Karnıma doğru çektiğim bacaklarıma kollarımı dolamış, çenemi dizlerime yaslamıştım. Gözlerimi, çıplak ayaklarımın önüne bıraktığım kimlik kartından ayırmadan geçirdiğim kaçıncı saatti bilmiyordum.

Yıldız ve Metin isimlerinin arasında mekik dokuyan bakışlarım, yan yana dizilerek bir anlam çıkartan harflerin üzerinde dolanırken başımda keskin bir ağrıya sebep oluyordu. Uzun bir aradan sonra gördüğüm rüya bir daha uyumama izin vermezken ağırlaşan gözkapaklarım sızlıyordu. Çocukluğumdan bu yana asla görmediğim, görmek istemeyeceğim bir rüyaydı. Belki kâbus. Bir başıma kaldığım karanlık odalarda, yediğim cezaların ağırlığı altında ezilirken, yetimhaneden gönderilip korkunç hayatın içine atıldığımda bile anne diye ağlamazken, rüyamda anne diye ağlamıştım ben. Issız sokaklarda tek başıma kaldığımda, iki kuruş para kazanmak için saatlerce çalıştığımda bile baba diye ağlamazken, rüyamda baba diye ağlamıştım ben.

Bunların tek sorumlusu ise, küçük bir kartta yazılan iki isimdi.

Eğer ki Gümüş Şehirde yaşayıp, Gümüş Şehir Yetimhanesinde büyüdüyseniz kimlik kartınızda anne ve baba isminin yerine sadece Gümüş yazardı. Doğum günü tarihinde ise, yetimhaneye bırakıldığınız gün yazılırdı. Yirmi altı yıllık hayatım boyunca benimsediğim şeyler şimdi sahte bir kimlikle darmaduman olmuştu. Ama… Ama bir yanım ise, yeniden doğduğumu haykırıyordu. Benim boş boş baktığım kimliğe varlığından yeni yeni haberdar olduğum yanım heyecanla bakıyor, Baksana diyordu. Baksana anne ve babamızın bir ismi bile var artık. O heyecanla bağırırken, diğer yanım öfkeyle ateşi harlıyordu. Gördüğüm rüyadan kan ter içinde kalktığımda ise o ateş, heyecanla sayıklanan yanımı yakıp kül etmişti. Katil ruhumdu. Yitip giden şey ise umutlarımdı.

İyi de olmuştu.

Sahte isimlere kanamazdım.

Sahte isimlere inanmaya çalışamazdım.

Sahte isimleri benimseyemezdim.

Sahte isimlere alışamazdım.

Ben yalnızdım.

Gözlerimi kimlik kartından ayırıp önünde oturduğum pencereden dışarıya çevirdim. Güneş artık tamamıyla gökyüzünde hüküm sürmeye başlamıştı. Bakışlarımı bu sefer duvara asılmış küçük saate çevirdim. 07:13. Biraz sonra evde kapı sesleri duyulmaya başlar, ben yine ait olmadığım bir yere gitmek için uyandırılırdım. Kimliği alıp oturduğum yerden kalkarken uyuşan bacaklarım bir süre hareket etmemi engellerken, elimde ağırlık yapan şeyi fırlatırcasına komodinin üzerine bıraktım. Yataktan destek alıp banyoya doğru adımlarken, dışarıdan bir odanın kapısı çarpılarak kapandı. Ardından Şahan’ın sesi koridorda yankılandı. “Pardon millet, ceyran yaptı. Gerçi artık kalkma vaktiniz geldiğinden kimsenin sese sinirleneceğini düşünmüyorum. Bir nevi alarm gibi düşünün.” Bu beni gülümsetirken, Yaman’ın bağırışı dudaklarımdaki gülümsemeyi büyüttü. “Siktir git, Gazap!”

Bakışlarımı üzerimdeki pijamaya indirdim. Pembe renkli, beyaz şeritli şort takımdı. Oldukça usturuplu olduğundan bu şekilde karşılarına çıkmamda bir sakınca görmeyerek banyoya yönlendirdiğim adımlarımı odanın kapısına çevirdim. Odanın dışından Şahan’ın söylenmeleri devam ediyordu ve onunla uğraşmak biraz olsun bana iyi geleceğinden kapıyı açıp odadan çıktım. Şahan merdivenin başında durmuş kafasını yukarıya doğru kaldırmıştı. “Sabah sabah yüzünde güller açıyor Kara’m. Bu nasıl güzelliktir?” Ses çıkarmadan ona doğru yürürken üst kattan Yaman’ın sesi duyuldu. “Aşağı inersem o gülleri götüne sokarım, Gazap.”

Şahan yüzünü buruşturdu. “Ne kadar ayıp şeyler konuşuyorsun, kardeşim? Evde kadınlar var, az edep ahlak öğren.”

“Lan sikik,” diye bağırdı Yaman. “Lan arsız, lan şerefsiz. Edep ahlaktan bahsedecek son insan bile değilsin lan sen.”

Şu halleri oldukça komik görünürken Şahan’ın yanında durup tıpkı onun gibi kafamı kaldırıp, merdiven korkuluklarından aşağıya sarkan Yaman’a baktım. “Sizin amacınız ne sabah sabah?”

“Aha bak sarışında geldi,” diyen Şahan elini omzuma koydu. “Sende söyle asi kız, ne kadar edepsiz şeyler söylediğini duydun. Ayıplar mısın lütfen?” Önce omzuma yasladığı eline ardından yüzüne bakarken tek kaşım havalandı. Şahan boğazını temizleyip elini üzerimden çekerken, “Bendeki de laf,” dedi isyan eder gibi. “Yukarıdaki neyse bu sarışında onun yan çarı. Ben kime laf anlatıyorum ahali!”

“Ne olur sus,” diyerek koridorda beliren Murat ayaklarını sürüye sürüye yürüyordu. “Ne olur sus gözünü seveyim. Sen bugün niye tersinden kalktın ben anlamadım ki. Normalde senin en geç uyanan taraf olman gerekirken neden biz senin deliliğinle uyandık bugün?” Merdivenlerden inmeye başladı. “Yani neden? Neden yani?” Üçümüzde şaşkın şaşkın merdivenlerden inen Murat’ı izlerken, “Sanırım ilk defa bu kadar uzun konuştuğuna şahit oldum,” dedim.

“Göz’ü bile zıvanadan çıkarmayı bir tek sen başarırdın zaten, Gazap.” Yıldıray ve Burçin’de yanımıza geldiğinde, Yaman’da merdivenleri inmeye başlamıştı. “O zaten deli,” diye karşı çıktı Şahan. “Sadece çok iyi gizliyor o kadar.”

“Seni duyuyorum!” diye bağırdı aşağı kattan Murat.

İşaret parmağını havalandırıp gördünüz mü der gibi kaşını gözünü oynattı. Burçin gözlerini devirip merdivenleri inmeye başladığında, Yıldıray’da Şahan’ı ensesinden yakalamış sevgilisinin peşinden gitmişlerdi. Koridorda Yaman’la yalnız kaldığımızda kaçamak bakışlarımı yüzüne değdiriyordum. Yeni uyandığını belli eden gözleri kısık, hafif şişti. Koyu kahve saçları dağılmış alnına dökülürken, bir elinin avucunu gözüne bastırmış ovalıyordu. “Günaydın,” dedi boğuk sesiyle.

“Günaydın.”

Bakışlarım bakışlarıyla birleşti. Gözleri bir süre yüzümde oyalandıktan sonra tepeden topladığım saçlarıma baktı. Dudağının bir kenarı kıvrılırken, gözleri bu sefer bedenime indi. Aşağıya doğru indikçe dudağının kenarındaki kıvrım yok oluyor, kaşları ortada birleşecek gibi çatılıyordu. “Sen,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Ulan, sen sutyen takmıyor musun?”

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken gözlerim hızla göğüslerimi buldu. Uçları sertleşmiş, kumaşın dışından belli oluyordu. Kollarımı bedenime sarıp hızla arkamı döndüğümde koşar adımlarla odaya geri döndüm. “Aptal!” diye söylendim kendi kendime. “Aptalsın, Asya. Birde kontrol ettin o kadar!” Açtığım kapıdan odaya girip kapatmama fırsat kalmadan Yaman’da içeriye girdi.

Kaşlarımı çattım. “Ne yapıyorsun, insene aşağıya.”

Sanki ben bunu söylememiş gibi uyuşuk adımlarla yatağıma doğru ilerleyip bedenini yüzüstü şekilde dağınık çarşafların üzerine bıraktı. Yastığımı kollarının arasına alıp gözlerini kapattığında şaşkınlıkla hareketlerini izliyordum. Kol kasları pozisyonundan dolayı kabarmış, giyindiği tişörtün kumaşını zorluyordu. Bir bacağını karnına doğru çektiğinden giyindiği eşofmanın kumaşı da gerilmiş kalçalarını meydana çıkartmıştı. Sertçe yutkundum. “Sen delirdin mi Yaman? Yatacaksan kendi odana gitsene?”

Huysuz huysuz mırıldandıktan sonra, “Beş dakika,” dedi uykulu sesle. “Sen üzerini giyene kadar.”

“Ha birde sen buradayken soyunacağım öyle mi? Ayıkken rüya mı görüyorsun sen Kara Yaman?”

“Hıhı,” dedi boğuk sesiyle. “Hem gözlerim kapalı. Seni görmüyorum merak etme.”

Gözlerimi devirdim. “Züğürt tesellisi.” Kollarımı göğsümde kavuşturup öylece beklerken ne o hareketleniyordu ne de ben. “Ya kalk gitsene, üzerimi değiştireceğim.” Banyoya da gidip giyinebilirdim ama sonuçta burası bana verilmiş bir odaydı değil mi, uyuyacaksa kendi odasına gitsindi! Horladığında gözlerim daha çok açıldı. “Ay sen birde horlama taklidi mi yapıyorsun dengesiz herif!” Asla yapmamam gereken şeyi yaparak kabak gibi ortada duran kalçasına bir şaplak attım. Anında bedenimi etkisi altına alan pişmanlıkla, Yaman’ın gözlerini açması bir olmuştu. Hafifçe doğrulup şaşkınlıkla gözlerime bakarken havada asılı kalan elimi hızla arkama sakladım. Alt dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırırken, “Sen,” dedi. “Sen az önce bana şaplak mı attın, asi kız?”

Başımı iki yana salladım. “Yo,” dedim hızla. “Rüya falan gördün herhalde. Horluyordun ya hani.” Bakışlarımı kaçırdım.

“Hiçte rüya falan görmedim. Sen az önce baya baya beni şaplakladın.”

Sustum. Çünkü yaşadığım utançtan dolayı asla harfleri birleştirip kendimi savunabileceğim kelimeleri dudaklarıma ulaştıramıyordum. Adamın kalçasına vurmuştum! Tüylerimi ürperten sinir bozucu sessizliği paylaşmaya başladığımızda bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum ama ona bakma cesaretini asla kendimde bulamıyordum. Alt kattan gelen uğultulu konuşma seslerine odaklanmaya çalışıyor, odadaki herhangi bir noktaya odaklanmaya çalışıyordum. Aklımdan ne geçiyordu ki!

“Az önce beni şaplakladın, şimdi dudaklarını ısırıyorsun,” dedikten sonra derin bir nefes aldı. “Sen sabah sabah beni neyle sınıyorsun, kadın?”

Banyoya gidip bu utanç dolu andan kurtulmak için hareketlenmiştim ki bileğime dolanan parmakları hareket etmemi engelledi. Hafif bir baskıyla bedenimi çektiğinde beklemediğim bu hareketi dengemi bozdu, ne zaman oturur pozisyona geldiğini fark etmediğim bir anda kendimi kucağında bulmuştum. “Bırak Yaman,” dedim yüzüne hala bakamazken. Bileğimi kavrayan parmaklarından kaçmaya çalışırken kucağında debeleniyordum ve bu yaptığımın bile yanlış olduğunu o tekrar konuşuncaya kadar anlamamıştım. “Asya,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Kımıldama. Ağzıma sıçtın be kızım!” Çıplak bacağıma değen sertliği son anda fark edip gözlerimi kocaman açarak yüzüne baktım. “Sen,” dedim fakat devamını getiremedim. Kaşlarını çattı. “Ben ya ben. Önce sutyensiz karşıma çık, sonra kıçıma şaplağı indir şimdi de kucağımda hareket et. Ben ya ben!”

Kaşlarımı çattım. “Memelerime bakmasaydın, odaya gelip yatağıma yatmasaydın ve son olarak beni kucağına çekmeseydin o zaman!”

Sırıttı. “İlgimi çeken şeylerden uzak durmam pek mümkün olmuyor, ne yapayım?”

Tek kaşım havalandı. “Şu iki gündür ne yiyip içiyorsun Kara Yaman, dilinin kemiği yokta?”

Omuz silkti. “Ben dürüst bir adamım. Ne istediğimi açık açık söylerim.”

“Hah,” dedim dudaklarım alayla kıvrılırken. “Bedenime günlerce aç kalmış kurt gibi bakıyorsun ve dürüstlüğün için sana teşekkür etmemi beklemiyorsun değil mi?” Kollarını belime sarıp, “Sen bilirsin,” dedi. “İster et ister etme ama bir şeyin altını çizmek istiyorum asi kız. Ben sadece bedenini değil, senin tamamını istiyor, merak ediyorum.” Ağzım açık kaldı. Bakışlarımız tekrar buluştuğunda ciddi olduğunu görmek tüm bedenimi ürpertmişti.

“Neden?” diye sorduğumda sesimi kendim bile zar zor duymuştum.

“Ne neden?”

“Neden beni istiyor ve merak ediyorsun, Kara Yaman?”

Yüzüme düşen bir tutam saçı önce parmaklarının etrafında bir tur döndürüp kulağımın arasına sıkıştırdı. Kuruyan boğazımı rahatlatmak adına yutkunurken, bedenimde an be an büyüyen yangını nasıl söndürecektim bilmiyordum. Belime doladığı kollarındaki sıcaklık pijamanın üzerinden bile tenimi etkisi altına alırken, omzumun birkaç parmak altında hissettiğim kalp atışları işimi kesinlikle zorlaştırıyordu. Birbirine yakın olan yüz mesafemizi biraz daha küçülterek dudaklarını kulağıma yakın bir noktaya değdirdi. “Çünkü seni merak ediyorum, Asya,” dediğinde dudak hareketleri değdiği yeri karıncalandırdı. “Bize meydan okuman, öfkelendiğinde dikleştirdiğin küçük burnun, yine öfkelendiğinde ela gözlerinde çıkan yangın, gülümsediğinde yanağında oluşan derin çukur hepsi beni sana çekiyor.” Gözlerimi kapattım. “Bazı anlarda dalıp gitmen, geçmişin, güçlü duruşunun altında yatan gerçekler, kırgın bakan gözlerindeki sebep hepsi sana olan merakımı arttırıyor ve asi kız,” kulak mememi dişlerinin arasına kıstırıp bıraktı. “Ben çok meraklı bir adamım.” Dişlediği etime küçük bir öpücük bıraktı.

Kasığımda güçlü bir sızı gözlerini açtı.

Belime doladığı ellerinden birini bacağıma yerleştirdiğinde bakışlarım parmaklarına indi. Mantığımı ekarte eden dokunuşları, ciğerlerimi dolduran enfes kokusu, bedenimi etkisi altında sözleri… Hepsi göğsümü sıkıştırıyordu ve ben bu lanet olası duyguyla ilk defa yüz yüze geliyordum. Neydi bu? Neydi bu denli güçlü olan şey? Kapattığım gözkapaklarımı yavaş yavaş aralarken kirpiklerimin bile titrediğini görmüştüm. “Ya bu merakını gideremezsen?”

Burnunu yanağıma sürttü, çığlık atmak istedim. “Neden gideremeyeyim?”

“Henüz sizden biri olup olmayacağım konudan karar vermedim, Kara Yaman. Bu kadar hızlı gitmek saçma değil mi? Ya sürgünü tercih edersem?” Kıkırdadı ve bu eylemi gerçekleştirirken sıcak nefesimi dağlayıp geçti. “İnkâr etme asi kız,” dedi tok sesiyle. “Sen tercihini çoktan yaptın. Sadece dile getirme cesaretin henüz yok.”

Söylediklerime de söylediklerine de odaklanmakta zorluk çekiyordum. Zira bedeninin büyüsüne öyle kapılmıştım ki kucağına tırmanıp dün gece gerçekleştirdiğimiz o vahşi öpüşmeyi tekrarlamamak için kendimi zorluyordum. Bacaklarımın arasındaki organımı ele geçiren sızıya odaklanmamaya, sakin kalmaya çalışırken dişlerimi yanaklarımın içine geçirdim.

“Engelleme,” dedi kısık bir tonda.

Ne dediğini anlamamıştım.

“Ne?” diye sordum saf bir merakla.

“Seni tanımama, seni keşfetmeme engel olma Asya.” Göğsümün derinliklerinde kopan fırtınanın ana kaynağını keşfetmeye çalışsam da bir kere daha konuşarak düşüncelerimle arama girdi. “Ola ki kararını değiştirir, sürgünü tercih edersen işte o zaman keşke demek istemiyorum, küçük kız. Ben çok defa keşke dedim, birde sen keşke dedirtme. Bu kadar yakınımdayken beni bir kere daha keşke kelimesi ile boğma.”

Mantık dışı kalan yanımın haykırışları kulaklarımda yankılanırken, En az sen kadar yaralı görmüyor musun? diyordu. Duy onu Asya, herkes sana kulağını kapatırken nasıl hissettiğini hatırla. Acıtma, duy onu. Diğer taraftan daha boğuk, çok uzaklardan bir ses geliyordu. Alışırsın, yapma. Varlığına alışırsan canın yanar, bunu kendine yapma.

Kaybolan sesimi geri ararken bakışlarımızı bir kere daha birleştirerek, “Benden istediğin şey yapamayacağım kadar zor,” dedim kısık bir tonda. “Sen tüm çıplaklığımla sana gelmemi istiyor gibi konuşuyorsun ama olaya birde benim açımdan baksana? Eğer sizden biri olmayı kabul etmezsem sadece yüzünüzle, sahte isimlerinizle aklımda kalacaksınız. Bir daha sizi görmeyeceğim, sesinizi duymayacağım. Bir rüyadan uyanmış gibi, aslında hiç var olmamışsınız gibi yaşayacağım. Sizden, senden bana hiçbir şey kalmayacakken ben neden benden sana bir şeyler bırakayım, haksızlık değil mi?”

İçimdeki yangına kıyasla buz gibi olmuş ellerimden birini elinin arasına alıp bileğimi okşarken, “O zaman bizi seç Asya,” dedi yalvarır gibi. “Bizden, benden sana bir şeyler kalsın istiyorsan bizi seç. Tüm çıplaklığımla karşında olayım.” Boşta kalan elinin parmaklarını dudaklarıma çıkarttığında baş parmağını alt dudağımın üzerinde boylu boyunca gezdirdi. “Şu öpülesi dudaklarının arasından gerçek adımı duyabilmem için, bizimle kal.”

Sözleri zihnimde yankı buldu. O yankı benliğimi bir girdap içine aldı. Oradan oraya savurdu. Ne yapmam gerektiğini söyleyen onlarca ses kafamın içinde bir anda konuşmaya başladı. Ellerimi kulaklarıma kapatıp susun diye bağırmamak için kendimle savaşırken dışarıya sessizliğimi sundum. Yaman’ın beklentiyle bakan kara hareleri elalarımı delip geçerken odanın içinde hüküm süren sessizlik rahatsız edici olsa da ne demem gerektiğini bilemiyordum. Derin bir nefes alıp bırakırken bakışlarını üzerimden çekti.

“Hiç mi şansım yok?” diye sordum.

“Ne konuda?”

“Sen beni tanırken, bende seni tanıyamaz mıyım? İlla sizden biri mi olmam gerekiyor yani?”

Gözlerini yerdeki tüylü halıda sabitledi. “Yüzeysel şeyleri elbette öğrenebilirsin küçük kız ama,” deyip sustuğunda devamını ben getirdim. “Ben senin yüzeysel gerçeklerini istemiyorum.” Başını onaylarcasına salladı. “Bunların seni tatmin etmeyeceğini bakışlarından anlayabiliyorum.”

Bir anda aklıma gelen şeyle oturuşumu dikleştirdim. “Hatırlıyor musun Kara Yaman,” dedim sesime heyecanımı yansıtarak. “Kasap’ın sorgusundan sağ salim çıktığım için senden bir şey isteyebilecektim.”

Başını bir kere daha sallarken, “Hatırlıyorum Asya,” dedi. “Lütfen yapamayacağım bir şey isteme.”

Omuz silktim. “Önce bir dinle sonra yapıp yapamayacağın bir şeyse karşı koy.”

Biraz daha geriye doğru gidip rahat bir pozisyon aldı ve bunu yaparken kollarını belime sarıp düşmemi engelledi. “Bekliyorum.”

“Bana öyle bir şey sun ki Yaman,” dedim. “Tercihim sizden yana olsun.”

Kaşlarını çattı. “Nasıl bir şey?”

Oturduğum bacağından kalkıp, “Bunu ben söyleyeceksem ne anlamı var yahu,” dedikten sonra banyoya doğru adımladım. “Ve çıktığımda gitmiş ol Kara Yaman!”

“Yoksa ceza olarak bir şaplak daha mı atarsın, asi kız?”

Söylediği şeye gülsem de ona karşı bir tepki sunmadan banyoya girip kapıyı kapattım.

🔗��🔗

Gözlerime bağlanmış kumaş parçasından kurtulmak için dakikaları sayarken destek aldığım Burçin’in koluna sıkıca tutunmuştum. Geçip gittiğimiz yolları bilmediğim için takılabileceğim engeller ister istemez gerilmeme neden oluyordu. Nereden geldiğini bilmediğim darbeler…

“Az kaldı güzelim,” dedi Burçin. “Birazdan otoparkta oluruz.”

Sabah Şahan ve muziplikleriyle dolu bir kahvaltının ardından curcuna geleceğimiz yere kadar sürmüş, içinde bulunduğum bu ortam bugün daha fazla sıcacık hissettirmişti. Düşüncelerimi, onlara bakış açımı değiştiren neydi bilmiyorum ama bu isimsiz şeyden rahatsız olsam da yok etmeyi istemiyordum. Ya da daha doğrusu yok etmeye gücüm yeter miydi işte onu bilmiyordum.

Asansörün önüne geldiğimizi belli eden o tiz ses duyulduktan sonra, “Gezgin,” diyen Yaman’ın sesi sol tarafımdan geldi. “Asya benimle gelecek. Gideceğimiz yeri zaten biliyorsunuz.”

“Emin misin,” dedi Burçin. “Hep birlikte gitmemiz daha güvenli olmaz mı?”

Burçin’in koluna sardığım ellerimin üzerinde başka, büyük bir el hissettiğimde görebilecekmiş gibi başımı eğmiş elime değen eline odaklanmıştım. “Eminim, arkamızda olacaksınız zaten.” Bugün saha görevleri olmadığı için birkaç evrak işlerini halletmek için yanımdan ayrılmışlardı. Kısa sürer demişlerdi fakat saat altıyı gösterdiğinde olduğum odaya ancak dönebilmişlerdi. Bugün sıkılmamıştım çünkü küçük, dar bir koltukta gece alamadığım uykunun hıncını alırcasına günü uyuyarak geçirmiştim. Şimdi ise gideceğimiz yeri asla bilmezken onlara ayak uyduruyordum. Asansöre binip kısa sürede otoparka indiğimizde Yaman’ın yönlendirmeleriyle adımlar atıyordum.

“Bir süre kuryelik yaptığını hesaba katarak motordan korkmadığını varsayıyorum, asi kız?”

Başımı iki yana salladım. “Hayır, korkmam.”

Adımlarımız kesildiğinde, “Bu iyi,” dedikten sonra başımdan kask olduğunu düşündüğüm sert bir şey geçirdi. “Merkezin konumundan ayrılana kadar gözlerin bağlı kalacak, yeteri kadar uzaklaştığımızda ise gözlerini açacağım. Peki bu seni korkutur mu?”

Tekrar başımı iki yana salladım. Korkutmazdı, aksine alacağım hazzı düşündükçe heyecan tüm benliğimi ele geçiriyordu. “Bacağını kaldır,” dedikten sonra bir elini belime sarıp diğer eliyle bacağımın üst kısmını kavradı. “İşte böyle.” Beni yönlendirmesine izin verip motora oturduğumda çok geçmeden önümdeki varlığını hissettim. Bulunduğumuz ortamda motorun güçlü sesi yankılandığında dudaklarımda keyifli bir tebessüm peyda oldu.

“Hazır mısın asi kız?”

“Bas gaza Kara Yaman.”

“Kollarını belime dola.”

Söylediğini anında yaparken, ellerimin altında hissettiğim karın kasları midemde bir kasılmaya neden oldu. Onu hiç çıplak görmemiştim ama hayalimde canlandırdığım karın kasları, adonisleri bile yeterince tahrik ediciyken şu an elimin altında olması bana, pardon, kasıklarıma asla iyi gelmiyordu. Tüm bunları geri plana atıp üzerinde oturduğum canavarın güçlü sesine odaklanmaya çalıştım. “Niye gitmiyoruz Yaman?”

“Aklımı kurcalayan ellerinin odağından çıkabilmem için zaman kazanmaya çalışıyorum küçük kız,” dedi kask taktığını belli eden boğuk bir sesle. “Aksi takdirde daha iki metre ilerlemeden duvara çarpabilirim.” Gülümsememi büyüttüm. Birazcık cüretkâr olmaktan zarar gelmezdi değil mi? “Eğer,” dedim. “Şimdi hareket edersen gittiğimiz yerde beni öpmene izin vereceğim.” Cevap vermedi. Vermedi ama motor ani bir hareketle öne atıldı. Bu gülümsememi kahkahaya çevirdiğinde motor otoparktan çıktı. Hızlandıkça tenime çarpan rüzgâr heyecanımı arttırırken, gözlerime bağlanmış kumaş parçasına bir lanet savurdum.

Hızımız gittikçe artarken engelleyemediğim kahkahalarımda artıyor bunu fark eden Yaman mümkün olduğu kadar hızlanıyordu. Yaptığı manevraları görememek fakat aniden savrulduğumuzu hissetmek kalp atışlarımı arttırıyordu. Az önce gözlerimdeki kumaş parçasına lanet etsem de şu an varlığı o kadar hoşuma gidiyordu ki, “Sakın durma,” diye bağırdım duymasını umut ederek.

Çok geçmedi. O da duyabileceğim şekilde, “Neden?” diye sordu.

“Gözlerim gideceğimiz yere kadar kapalı dursun, bu daha eğlenceli.”

Rüzgârın çıplak kollarımı ve şorttan dolayı çıplak kalan bacaklarıma çarpmasını coşkuyla karşılarken beline doladığım kollarımı çözüp iki yana açtım. Bastıramadığım çığlık dudaklarımın arasından firar ederken Yaman’ın kahkahasını duyabiliyordum. “Senden nefret ediyorum Gümüş Şehir!” diye bağırdım. “Senden de nefret ediyorum adaletsiz dünya!” Ellerinden birini üst baldırımda hissettiğimde kollarımı tekrar beline doladım. “Gözlerini kendin aç, asi kız,” dedi. “Korkma, düşmene asla izin vermem. Hızımı da yavaşlatacağım.”

Görmeyeceğini bilsem de başımı onaylarcasına salladım.

Adrenalinden dolayı titreyen parmaklarımla kaskın kilit kısmını açıp başımdan çıkarttım. Rüzgâr anında yüzüme çarparken verdiği huzuru bir süre hissetmeye çalıştım. Açık bıraktığım saçlarım kaskın engellinden kurtulup özgürlüğüne kavuşunca hızla savrulmaya başladı. Gülümsedim. Boşta kalan elimle gözlerimdeki kumaş parçasını da çıkarttığımda heyecanla etrafıma bakındım. Şehir merkezindeydik ve etrafımızdan geçip giden arabaların arasında yaptığı manevraları artık görebiliyordum. Bir elimde kask diğer elimde kırmızı kumaş parçası… Kollarımı bir kere daha iki yana kaldırdım. Yüzümü yalayıp geçen rüzgârın şiddetti gittikçe artarken yanımızda hızla ilerleyen arabaya baktım.

Açık duran camdan gördüğüm tanıdık yüze bakarken, “Deli deliyi bulmuş,” diye bağırdı Şahan. “Tanrı bizi sizden korusun!”

Arka koltuğun camı açıldı. Burçin endişeyle yüzüme bakarken, “Asya!” diye bağırdı. “Kaskı tak ve hemen Yaman’a tutun. Ne yapıyorsun kızım sen, hamile olsam çocuğu doğururdum şu an korkudan!”

Güldüm.

Gülüşüm kaşlarını daha çok çatmasına neden oldu. “Bak hala gülüyor, tutsana kızım adamı! Ay kalp krizi geçireceğim şimdi.”

Yüzünde görebildiğim endişe kalbime dokunurken dudaklarımdaki gülümseme an be an dağıldı. Birilerinin benim için endişelenmesine, beni düşünmesene alışık değildim ve Burçin’in anaç tavırları bana iyi gelmiyordu. Elimde tuttuğum kaskı tekrar başıma geçirip, kırmızı kumaşı bacağıma bağladım. Motor tanıdık sokağa girip gece kulübünün önünde durduğunda heyecandan kasılan bacaklarımı rahatlatmak için ayaklarımı yere bastım. Önümde oturan Yaman kaskını çıkartıp omzunun üzerinden bana baktığında, göz kırpıp, “Nasıldı?” diye sordu.

Kaskı çıkarttım. “Bir daha tekrarlayacağımıza söz verirsen bir öpücük daha alabilirsin.”

Gözkapakları kısıldı.

Dipsiz kuyuyu andıran harelerinde bir ışık belirdi. Dudağının kenarı tehlikeli bir şekilde kıvrılırken, motordan kalktı. “Benim daha iyi bir fikrim var asi kız,” dedi ve parmaklarını dağılmış saçlarımın arasında gezdirdi. “Bir daha ki seferde senin kullanmana izin vereyim sende bana üç öpücük borçlu ol. Benim istediğim zamanda benim istediğim anda. Ne dersin?”

Tek kaşım havalandı. “Ben bir kere kullanacağım ama sen üç öpücük alacaksın. Bu hiç adil değil, Kara Yaman.”

“Bu motora bindirdiğim ilk ve tek kişisin. Değil bindirmek birde kullanmana izin veriyorsam Asya, sana sunduğum bu teklif çok adil.”

Yanımızda duran araba konuşmamızın sonunu getirirken Şahan arabadan inmeden başını camdan dışarıya çıkarttı. “Yıllardır yalvarıyorum bir kere binmeme izin vermedin, ama asi kız dakikalardır sefa sürdü. Resmen dışlanmış hissettim Kara, resmen hasetimden çatladım!” Bakışlarım tekrar Yaman’a döndüğünde sana demiştim der gibi bakıyordu.

“Delirttiniz beni delirttiniz!” diye bağırdı Burçin. “Aklımı kaçırıyorum sandım. O ne hız Yaman Efendi?” Bana döndü. “Hele sana ne demeli? Elini kolunu kaldırmak ne, ya düşseydin?” Dudaklarımı birbirine bastırıp kurtarması için Yıldıray’a bakarken, iki elini de teslim olurmuşçasına kaldırdı. “Hiç bana bakmayın, Burçin sinirli olduğunda Selene bile ona yaklaşmıyor. Yılanın yaklaşmadığı bedeni ben hiç karşıma alamam.”

“Tamam,” diyerek araya girdi Yaman. “Azarı sonraya bırakın. Geç kalıyoruz. Siz geçin ben motoru garaja koyacağım.”

Motordan inip hızla Şahan’ın yanına geçtiğimde Burçin’in bakışlarından kaçmaya çalışıyordum. Hala söyleniyor, Yıldıray ise onu sakinleştirmek için kollarının arasına alıyordu. “Tamam bir tanem, tamam güzelim. Eve gidince ikisini de terlikle döversin. Hadi gidelim şimdi.”

İkisi kulübün arka tarafına doğru yürürken Şahan’a baktım. “Döver mi gerçekten?”

Sırıttı. “Koca adamız, biz bile o terlikten nasipleniyoruz, asi kız.”

Kirpiklerimi kırpıştırdım. “Eli silah tutan kadın, terlikle insan mı döver be!”

Sırıtışı kayboldu. “Ne olsun istiyorsun sen abla, terlik yerine kıçımıza kurşun mu yiyelim? Manyak karı!”

Yüzümü buruşturdum. “Sana kurşun sıksa daha eğlenceli olurdu!”

Gözleri kocaman açıldı. “Senin benimle derdin ne kızım, tavuğuna mı kış dedim?”

Cevap verme gereği duymadan Murat’ın peşine takılıp kulübün arka tarafına doğru yürürken, “Neden ön kapıdan girmiyoruz?” diye sordum merakla. Başından çıkartmadığı şapkasını gelişi güzel düzeltip ellerini giyindiği kot pantolonunun ceplerine sıkıştırdı. “Çünkü kulübe gitmiyoruz.” Girdiğimiz sokağı gözlerimle taradım. Geçmesi imkânsız bir duvar vardı. Duvarın dibine bırakılmış çöp konteynırı başına kadar doluyken bazı poşetler yere bırakılmıştı. Onun dışında sokak ıssız ve sessizdi. Bir süre daha yürüyüp duvarın sonuna geldiğimizde çıkmaz sokakla burun buruna geldim. Nereye gideceğimizi anlamaya çalışırken bize yetişen Şahan kenarı da duran baksam bile asla kapı olacağını düşünmediğim bir demir parçasını rahatlıkla kaldırdı. Aşağıya inen merdivenleri gördüğümde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

“Burası nereye iniyor?”

Şahan muzip bir ifadeyle sırıtıp, “Kendin gör.” Dedi keyifle. Önden Murat girip Şahan geçmem için kolunu içeriye doğru uzattığında sertçe yutkunup merdivenleri inmeye başladım. Ardından kapıyı kapatıp o da peşimizden gelirken adım attıkça sensörlü lamba yanıyor görüş açımızı netleştiriyordu. Merdivenleri inip bir kapıdan daha geçtikten sonra kalabalığın uğultusu tokat gibi yüzüme çarptı. Büyük bir kalabalığın ortasında kaldığımda gözlerim büyüdü. Alçak sesle rap müzik çalıyor, bazıları müziğe eşlik ediyor bazıları ise içkilerinden yudumlayıp kendi aralarında sohbet ediyordu. Tüm sesler birbirine karışıyor huzursuz edici bir ortam yaratıyordu.

“Sakın yanımdan ayrılma,” diyerek bileğimi kavrayan Şahan’a ayak uydurup ilerlemeye başladığımda gördüğüm bir detay kanımı dondurdu. Büyük bir mekânın içindeydik ve insanların oluşturduğu kalabalığın ortasında büyük bir pist vardı. Büyük yuvarlak platformun etrafı yüksek tellerle çevrelenmişti. “Burada kafes dövüşü mü yapılıyor?” diye sordum merakla. “Burası korkunç Şahan ne işimiz var burada?”

Şiddeti sevmezdim.

Birbirini zevkine döven insanları izlemeyi hiç sevmezdim.

Cevapsız kalarak ilerlediğimiz kalabalıkta olabildiğince Şahan’a yakın durmaya çalışıyordum. Bir süre sonra Burçin ve Yıldıray görüş açıma girdiğinde bileğimi kavrayan ellinden kurtulup hızla yanlarına gittim. “Ne olur gidelim buradan ya,” dedim isyan edercesine. “Bizim burada ne işimiz var, gidecek başka yer mi bulamadınız?”

Burçin bir şey söylemek için dudaklarını araladığında güçlü bir çan sesi mekânda yankılandı. Korkuyla ellerimi kulaklarıma kapatmamak için kendimi zor tutarken bakışlarım kafesin içine döndü. Bir adam içeriye girip ellerini kaldırdığında mekânın içindeki o huzursuz edici uğultu gittikçe kayboldu. “Bayanlar, baylar! Hepiniz Dragon Eye Dövüş Kulübüne hoş geldiniz!” Adam susunca alkış sesleri yankılandı. Gülümseyerek ellerini tekrar hareket ettiğinde, “Herkesin yüzündeki heyecanı buradan bile görebiliyorum ve ben sizi daha fazla sabırsızlandırmak istemiyorum! Bu gecenin önemini herkes biliyor değil mi?”

Kalabalık, “Evet!” diye bağırdı.

Adam heyecanla bağırdı. “Bahisler hazırlandı mı!”

Kalabalık tekrar, “Evet!” diye bağırdı.

Vahşiler!

Adam sol elini kaldırdı, “Sol köşede hepimizin göz bebeği, bu muazzam mekânın sahibi!” dediğinde bakışlarım merakla bu cehennemin sahibine döndü. Kara hareler ela gözlerimle anında birleşirken göğsüme güçlü bir darbe yedim. Yanlış gördüğümü sanıp gözlerimi defalarca kırpıştırsam da karşımdaki manzara asla değişmiyordu. Öne doğru bir adım attım, adam bağırdı. “Yaman!” Kalabalıktan bir gürültü yükselse de kulaklarım tıkanmıştı sanki. Hiçbirini duymuyor hiçbirini göremiyordum. Yaman’la olan göz temasımı koparamıyorum yüreğimde filizlenen endişenin altında eziliyordum. Bakışlarım bedenine kaydı. Dizlerine kadar uzanan şortu ve sıfır kol, bol bir tişört giyiyordu. Ayakları çıplak, ellerine ise alelade duran bandajlar bağlanmıştı.

“Sağ tarafta ise,” diye bağırdı tekrar adam. “Yaman’ın ezeli rakibi, Eymen!”

Yaman’dan koparmayı başardığım bakışlarım bu sefer kafese koşarak giren adama döndü. Tüm kanım çekildi. Karşısındaki Kasap’tan başkası değildi. Kasap ellerini kaldırıp kalabalığı daha da gaza getirirken Yaman kafesinin köşesine gidip yanımızdan ne zaman ayrıldığını fark etmediğim Şahan’la konuşmaya başladı.

Burçin’e döndüm. “Bu delilik, buna nasıl izin verebilirsiniz. Canı yanacak!”

Yıldıray kollarını göğsünde kavuşturup, “Bu mekân onun Asya, oraya çıkmakta Yaman’ın kendi tercihi,” dedi rahatlıkla. “Verdiğimiz kararlara asla karışmayız.”

Büyük çanın sesi tekrar mekânda yankılandığında, Kasap ve Yaman karşı karşıya gelip el sıkıştılar. Birbirlerine bir şey söylediklerinde ikisi de ellerini havalandırıp gardını aldı. İlk atak Yaman’dan gelirken Kasap usta bir hareketle darbeyi savurdu. Birkaç saniye geçmeden kendi bir atak yaptığında Yaman, Kasap’ın savurduğu kolunu tutup çevirdi.

Kasap’ın suratı buruşsa da kısa sürede kurtulup bir yumruk daha savurdu. Bundan kurtulamayan Yaman yüzüne aldığı darbeyle geriye doğru sendelediğinde kalabalıktan sesler yükselmeye başladı.

“Bitir işini Eymen!” diye bağırdı biri.

“Yaman, seni onu çiğ çiğ yersin!”

Yaman aldığı darbenin hırsıyla etrafında bir kere dönüp, ayağını Kasap’ın karnına geçirdi. Kasap sendeleyip tellere çarptığında arsız kalabalıkta keyifli bir ses daha yükseldi. Kendine gelen Kasap hızlı adımlarla Yaman’ın üzerine atlayıp kollarını beline sarıp hızla geriye doğru itti. Yaman’ın gidecek yeri kalmayınca tellere yaslandı ve Kasap acımadan, peş peşe darbelerini karnına vurmaya başladı. Elim istemsizce karnıma gittiğinde acıyla inledim. Yüzünün buruştuğunu gördükçe kanım öfkeyle kaynıyor, yediği darbeleri gördükçe dişlerimi sıkıyordum. Ağzıma kan tadı yayılana kadar bu yaptığımın bile farkında değildim.

Yaman, bir dirsek darbesiyle Kasap’ı üzerinden attığında beklemedi. Önce sol ayağıyla ardından sol ayağıyla bacaklarına tekme savurdu. Kasap sendeleyip dizlerinin üzerine düşse de bu çok uzun sürmedi anında toparlanıp karşılık vermeye başladı. Yüzlerine yedikleri ard arda darbeler koyu kırmızı sıvıyı meydana çıkarttığında, yutkunamadım. Yaman’ın sağa savrulan başıyla aynı anda ağzının içinden kan fışkırdı. Kasap’ın aldığı darbeyle kaşı yarılmış çenesine doğru kan şeritleri oluşmaya başlamıştı.

Ortaya dökülen kanı gördükçe öfkem büyüdü, hırsım arttı. Kendine böyle bir şeyi neden yapardı bir insan! Bile bile nasıl canını yakmaya razı gelirdi! Gözümden akan yaşı elimin tersiyle silip arkamı döndüm. Daha fazla izleyemezdim. Canı yanarken onu daha fazla izleyemezdim.

En başta yapmam gereken şeyi yaparak ellerimi kulaklarıma bastırdım. Hızla bana doğru gelen Burçin’i görsem de son anda gözlerimi kapattım.

“Dayak arsızı oldun sen iyice!”

Gözlerimi açtım. Orada olmadığımı anlamam gerekiyordu.

Biri koluma dokundu. “Gel de sana istediğini bir verelim!”

Kolumu tutan elden kurtulmaya çalıştım. “Debelenme!”

Gözlerimi sıkıca kapattım. “Bıktık be senden! Bıktık senin asiliğinden!”

Nefes almaya çalıştığımda başaramadığımı fark etmek gözlerimi korkuyla açmama neden oldu. Ellerim anında boğazımı bulduğunda, bağırmak istiyordum ama sesimi bulamıyordum. “Ne zaman akıllanacaksın sen! Ne zaman rahat durmayı başaracaksın!”

Ben bir şey yapmadım demek istiyordum.

Nefes almak istiyordum.

Ben suçsuzum diye bağırmak istiyorum.

Nefes almak istiyorum!

Ben bir şey yapmadım!

“Dayakla akıllanmıyorsun, cezayla akıllanmıyorsun! Sen ne istiyorsun?”

Bir anda ışıklar kapandı.

Tüm sesler sustu.

Ayakta tutmakta zorlandığım bedenim sertçe soğuk zemine devrildi. Birinin çığlık sesi kulaklarımda yankılandı.

Ben… Ben bir şey yapmadım ki…

-BÖLÜM SONU-

Lütfen oy verdiğinizden emin olup yorum bırakmayı unutmayın canımlar

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoook iyi bakın...

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%