Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 15

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

Lotus Timinden biri olmayı kabul etmiştim.

Ben artık Lotus Timinin, bir planlayıcısıydım.

Bana verilen görev buydu. Planlayıcı. Peşine düşülecek kişilerle ilk önce ben yakınlaşacak, timin işine yarayabilecek detayları öğrenecektim. Bu tehlikeliydi. Hayatımı kötü kalpli insanların eline bırakacağım tehlikeli bir işti ama bana verilen söz, hırsımı korkumun önüne geçiriyordu. Pişman değildim. Aksine hırsım bir avcı gibi hissetmeme neden oluyordu. Avım ise, Ayşen Kazlak olacaktı. O kadın benim küçüğüme yaşattığı korkuyu iliklerine kadar hissedecekti. Korkunun insanlara neler yaptırabileceğini en acı şekilde tadacaktı ve ben bunu izlemekten büyük bir keyif alacaktım.

Başkan, çekmeceden çıkarttığı birkaç sarı kapaklı dosyayı eline alırken odanın çıkış kapısına doğru değil de, öncesine kadar fark etmediğim ve köşede kalan kapıya doğru yürümeye başladı. "Ben seni çağırana kadar gelme," dedi otoriter bir ses tonuyla. "İçeriye gelmen gereken anı anlayacaksındır zaten."

Başımı onaylarcasına sallayıp, "Peki," dedim. Önüne durduğumuz kapıyı aralayıp içeriye girdiğinde ardından kapatma gereği duymadı. Duvarın köşesine geçip kollarımı göğsümde birleştirdim. İçeriden bir gürültü geldi, sanırım Başka odaya girdiğinde hepsi ayaklanmıştı.

"Sistem kurtarıldı Başkanım," dedi bir adam. "Üçüncü hatta ulaşamadan virüs temizlendi. Birinci ve ikinci hattaki zayiatlarda pek önemi olmayan konulardı."

"Anlıyorum," dedi Başkan katı bir ses tonuyla. "Tüm yazılım ekibine teşekkür ederiz. Bu başarınızın karşılığı elbette olacaktır, şüpheniz olmasın."

Birkaç kişi aynı anda, "Sağ olun Başkan," derken gür sesleri odada yankı buldu.

"Şimdi Lotus haricinde bütün timler kendi harekât merkezine geçebilir. Başkan'larınız sizi orada bekliyor. Ellerinize sağlık gençler." Bir kapının açılma sesini duydum kısa süre sonra ise kapanma. Ardından Başkan'ın tok sesi odada yankılanmaya başladı. "Mert Keskin'er, Ulak olmayı kabul etti."

"Bizden biri olmayacak değil mi, Başkan?" diye sordu Yaman gergin bir ses tonuyla.

"Hayır," dedi Başkan. "Herhangi bir Tim'in üyesi olmayacak. Merkez adına çalışacak. Teknoloji açısından yaptıkları şey hafife alınmayacak derecede iyi. Kurul onu denemek istiyor."

"O adama güvenmedim Başkan," dedi Yıldıray. "Merkez hakkında bilgi sahibi olacağını bilmek beni huzursuz ediyor."

"Bir süre misafirimiz olarak kalacak. O bizi, bizde onu tanıyacağız. İstediğimiz güveni aşılayabilirse gerekli işlemler başlatılacak. Şimdi mevzumuz o değil, size bir haberim var."

"Tatile mi çıkıyoruz Başkan?" diye sordu Şahan hevesle.

"Bu sene tatil için fazla heveslisin, evlat? Senin gibi işine düşkün adamdan bunları duymak beni şaşırtıyor." Ses tonundaki alay diğerlerini güldürmüştü.

"Çünkü bu sene diğer zamanlara kıyasla üç kat daha fazla çalıştık," diye konuştu Şahan, şikâyet edercesine. "Bu Bozok benim sinir sistemime hiç iyi gelmiyor, Başkanım."

Birkaç saniye sessizlik oldu.

O sessizlik içinde emindim ki hepsinin aklından bin bir türlü düşünce geçmişti.

"Farkındayım," dedi Başkan ama bu sefer o bariton ses tonuyla konuşmamıştı. Sesindeki yorgunluğa, bıkkınlığa elimi uzatsam tutunabilirdim sanki. "Daha ne kadar süreciği belirsiz bu operasyon sizi yorduğu kadar inanın beni de yoruyor. Kardeşimle savaşmak hiç kolay değil, evlatlarım. Emin olun bunun bitmesini sizden daha çok istiyorum."

"Bitecek," dedi Kara Yaman hırsla. "Başka yolu yok, Başkan. O adam da, işleri de bitecek."

"Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz, Başkanım." dedi Burçin, yumuşak bir tonda. "Yapmaya da devam edeceğiz."

"Biliyorum kızım," dedi Başkan. "Görebiliyorum."

Kızım... Aralarındaki ilişki nasıldı bilmiyorum ama öğrenmem çok uzun sürmeyecekti.

"Sizinle konuşmak istediğim konu araya kaynamadan önce," diyerek yumuşak yanını bir kenara bırakan Başkan, tekrar katı ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. "Yeni ekip arkadaşınızla tanışmanızı istiyorum."

"Hani bizim ekipten biri olmayacaktı o herif?" Anlam veremediğim hırsıyla konuşan tabii ki Yaman'dı. Mert'i istemediği barizdi. Bu isteksizlik öğrendiği geçmişimle mi alakalıydı yoksa etrafındaki dört arkadaşından başkasına kör olduğundan mıydı bilemiyordum.

İçeriye gelmen gereken anı anlayacaksın demişti ve ben anlamıştım. Bedenimi yasladığım duvardan ayırıp, derin bir nefes aldım. Yepyeni, bilinmezlikle dolu hayatıma ilk adımımı atıp beni görmeleri için kapının eşiğinde durduğumda, beni ilk fark eden Şahan olmuştu. Dudakları anında keyifle kıvrılırken, "Ben bu yeni arkadaşı sevdim," dedi. "İyi anlaşacağımıza eminim."

Arkası bana dönük şekilde oturan Yaman, hafif bir açıyla kafasını çevirip Şahan'a baktığında, "Gazap," dedi tehlikeli bir tını da. "Elimin tersindesin, kardeşim."

"Ne ya?" Dedi Şahan alayla. "Bence sende seveceksin. Eğlenceli bir yapısı var, kafası bi farklı çalışıyor. Hele sana kafa tutması yok mu, acayip eğleniyorum lan!"

"Salak salak konuşma," dedi Yaman sinirle. "O herifle iyi anlaşacağım falan yok benim!"

Ardından bakışlarımız Burçin'le buluştu. Sonra Yıldıray ve Murat'la. Burçin bir an heyecanla atılacaktı ki Yıldıray elini tutup onu durdurdu. Dudağının kenarındaki kıvrımı gördüğümde amacını anlamıştım. Beni hâlâ göremeyen Kara Yaman'la uğraşmaya devam edecekti. Önce boğazını temizleyip, "Belki de Şahan haklıdır kardeşim," dedi gülüşünü bastırmaya çalışırken. "Yeni ekip arkadaşımızı sevebilir, onunla iyi anlaşabiliriz. Sonuçta herkes bir şansı hak eder."

Yaman'ın omuzları dikleşirken sırtını sandalyeden ayırdı. "Siz delirdiniz mi?" Yıldıray'a döndü. "Az önce sen demiyor muydun ben o herife güvenmedim diye? Şimdi ne değiştirdi fikrini. Ulan bir anda hepinizin adama ısınası mı geldi?"

Başkan'a baktım. Masanın başındaki koltuğa oturmuş, sabit tuttuğu yüz ifadesiyle konuşmayı dinliyordu.

"Şimdi abiciğim," dedi Murat. "Ön yargı ile yaklaşmaya çokta gerek yok gibi. Bence sende seveceksin."

Daha fazla dayanamayan Yaman oturduğu yerden kalkıp, "Ulan siz benimle taşak mı geçiyorsunuz," dediğinde, kısa bir bakışı Başkan'a gönderdi. "Kusura bakmayın Başkanım." Tekrar arkadaşlarına döndü. "Beni çıldırtmayın! O adamın Asya ile geçmişini biliyorsunuz birde kızla aynı eve mi sokacağız amına koyayım!" Tekrar Başkan'a döndü. "Kusura bakmayın Başkanım." Bir kere daha arkadaşlarına döndü. "İstemiyorum ben yeni ekip arkadaşı! Hele o herifi hiç istemiyorum! En başında ne söz verdik? Birimizin onayından geçmezse ısrar etmeyecek, yeni birini kabul etmeyeceğiz demedik mi yıllar önce? Hah, şimdi size diyorum. O herifi ekibimde, evimde, özellikle Asya'nın yanında görmeyeceğim!"

Yaman'ın, Mert'e olan tutumu tamamen benle alakalıyken aradığım cevabımı almıştım ve bu cevap şaşırmama neden olmuştu. Kara Yaman beni mi kıskanıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu?

"Sen şimdi yeni ekip arkadaşı istemiyor musun yani?" Diye sordu Burçin.

"İstemiyorum!"

Bu herif deliydi. Her konuda dikkatliyken, bir bakışıyla her şeyi anlayabiliyorken arkadaşlarının sürekli bana baktığını nasıl fark etmiyordu anlayamıyordum. Belki de anlıyordum. Bakışlarım Başkan'a döndü. Kıstığı bakışlarıyla Yaman'a bakarken, ona baktığımı fark ederek buz mavisi harelerini ela gözlerime sabitledi. Beni şimdi anlıyor musun der gibi bakarken birkaç dakika önce söylediği şey kulaklarımda yankılandı. "Yaman'ı etkiliyorsun."

Bunları düşünmeyi sonraya bırakıp kollarımı göğsümde kavuştururken, "Hâlbuki" dedim, varlığımı belli etmem gereken noktada. "Sizden biri olmam için az dil dökmemiştin. Ne oldu Kara Yaman, artık sizden biri olmamı istemiyor musun yoksa?"

Omuzları dikleşti, hareketleri bıçak gibi kesildi. Arkasını dönmüyordu. Ya olayı idrak etmeye çalışıyordu ya da... Devamını getiremediğim düşüncelerimi bölen yine Kara Yaman'dı. Hızla bana döndüğünde yüzünde keyifli bir ifade beklemiyordum belki ama öfkeyle bakmasını da beklemiyordum. Ne olmuştu ki şimdi? Arkasında kalan ekip arkadaşlarına da aynı ölümcül bakışları atarken, "İyi eğlendiniz mi bari," dedi. "İki dakika da sinirimi alt üst ettiniz ulan!"

Şahan oturuşunu daha yayvan bir hale getirip ellerini ensesinde birleştirirken kol kaslarını meydana çıkartmıştı. "Vallahi ben çok eğlendim. Yüzünün aldığı ifadeyle bir sene dalga geçebilirim, kardeşim."

Yaman homurdana homurdana kalktığı koltuğa otururken, "Ee evlat," dedi Başkan alayla. "Hâlâ daha yeni ekip arkadaşı istemiyor musun?" Diğerleri kıkırdamaya başladığında, Kara huysuzluğuna devam edip ağzının içinde söyleniyordu.

"Lütfen geç, Asya. Ayakta kaldın."

İşaret ettiği sandalyeye oturduğumda, yanımda Yaman karşımda Şahan ve Burçin çaprazımda ise Yıldıray ve Murat kalıyordu.

"Kabul etmene çok sevindim," dedi Burçin heyecanla. "Artık her daim birlikte olacağız."

"Beni öldürme hayallerin olsa da bende sevindim asi kız," dedi Şahan. "Bir an için gerçekten sürgünü seçeceğini düşünmüştüm."

Murat küçük bir gülümsemeyle yüzüme bakmaya devam ederken, "Aramıza hoş geldin Asya," dedi Yıldıray. "Bizimle kalacak olmana sevindim."

Masanın başköşesinde oturan Başkan, peşinde getirdiği dosyaları bana doğru ittiğinde yedi tane dosya gelişi güzel önüme serilmişti. "Bizim ilkelerimize göre takım arkadaşları birbirine bağlı kalmalıdır, Asya. Sadece iyi anlarına şahitlik etmekle dostluk oluşmaz. Bizim istediğimiz, iyi veya kötü her anlamda şeffaflık sağlayıp arkadaşlıktan öte, bir aile yaratmaktır. Karşında gördüğün bu beş insanda bir zamanlar birbirine yabancıydı. Birbirlerinin yaralarına merhem olurken bir yandan da birbirlerini korumayı öğrendiler."

Sertçe yutkunup bakışlarımı hepsinin üzerinde gezdirirken az önceki keyiflerinin silinip gittiğini gördüm. Geçmişleri birkaç sayfada toplanmış önüme bırakılmıştı. O dosyalarda yazılanlar beni bile korkuturken karşımdaki insanların rahatsız olmaları çok normaldi. Hissediyordum. Bu dosyalarda yazanlar, beni darmaduman edecekti.

"Önündeki dosyalarda artık bir parçası olduğun ekibin, şu an peşinde olduğumuz örgütün bilgileri var. Seni uyarıyorum. Okuduklarından sonra bir süre kendini iyi hissetmeyebilir, boşluğa düşebilirsin. Kendine zaman tanı, hiçbir şey için acele etme.”

"Ben iki sayfaya sığdırdığınız gerçeklerle dağılacakken bu insanlar o olayları yaşamış, bu yaşlarına gelmişler. Yaptığınız özel hayata saygısızlıktan başka bir şey değil benim gözümde. Evet onlar hakkında öğrenmek istediğim şeyler var ama," soluklandım. "Bunu onlar istediği için öğrenmek isterdim, onlardan duymak. Sizin ilkeleriniz için bir zorunluluk haline gelmesini istemezdim."

Hepsi sessiz kalıp bizi dinlemeye devam ettiler. "Seni anlayabiliyorum," dedi Başkan. "Ama bir şeyi açıklığa kavuşturmama izin ver, Asya. Az önce belirttiğim gibi, biz kurduğumuz ekipleri öylesine birleştirmiyoruz. Bir evin içinde birkaç yabancıyı toplayıp artık böyle yaşayacaksınız da demiyoruz. Ekipler kurulmaya başladığı günden bugüne kadar her birine saygı duyduk ve birbirlerinden emin olana kadar hepsinin özel hayatını gizli tuttuk. Yani demem o ki, eğer o dosyalar şu an önünde duruyorsa bunu Lotus istediği içindir. Hep böyle oldu. Kendileri istemediği sürece hiçbir şekilde özel hayatları başka birileriyle paylaşılmadı."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken, "Siz," dedim. "Böyle bir şansınız olmasına rağmen, her şeyi öğrenmemi mi istiyorsunuz? Hem de hemen."

"Bizim için güven önemlidir Asya," diyerek sözü ele aldı Yıldıray. "Ama en önemlisi, sadık kalmaktır. Sen iki konuda da bizi kendine inandırdın. Zeki bir kadınsın. Kaçman için birçok avantajın vardı ve bunu şu an söylememe belki sinirleneceksin ama o kaçma fırsatlarını sana hep biz sağladık Asya. Değil yeltenmek belki de aklına bile getirmedin."

Kaşlarım çatılırken, "Daha açık konuş Akrep," dedim.

Gülümsedi. "Partide. Gece kulübünde. Yasmin'le seni yalnız başına buluşmaya gönderdiğimizde. Sana hep açık kapı bıraktık, Asya. Fark ettiysen artık kapılarda alarm aktif değildi."

Partide... Evden kaçarcasına çıktığımda bir süre etrafımda onlardan birini görmemiştim.

Gece kulübünde... İstediğim gibi dolanmama izin vermişlerdi.

Yasmin'le yalnız buluştuğumda, Yaman kafeye uzak bir yerde beklemişti ve evdeki alarmlar... Havuza atladığım geceden sonra aktif değildi.

"Yeltensem bile beni yakalardınız ki?"

Başını onaylarcasına salladı. "Evet," dedi. "Yakalardık ama bu sefer bizden biri olman için değil, sürgüne gönderilmen için olurdu."

Farkında olmadan sınava tabi tutulmuştum ve beni asıl bozguna uğratan şey; gerçekten kaçmaya yeltenmemiş, aklıma bile getirmemiştim. Neden getirmemiştim? Neden onlardan kaçıp gitme şansım varken –ki sadece birkaç saat sürebilecek bir özgürlüktü- neden bu fırsatı değerlendirip, onları çıldırtmamıştım ki?

“Sen kaçmayarak bizim güvenimizi kazandın Asya,” dedi Burçin. “Sen kaçmayarak sadakatini kanıtladın.”

Bakışlarımı önce önüme bırakılan dosyalarda ardından da beşinde gezdirdim. "Kendi kulaklarımda da duymak istiyorum," dedim. "Bu dosyalarda yazanları okumamı istiyor musunuz?" Gözlerim tek tek üzerlerinde gezerken birinde bile şüphe kırıntısı görsem, dosyaları Başkan’ın önüne geri itecektim. Şahan'a baktım. Onu nadiren ciddi bir ifadeyle gördüğüm anlardan biriydi. "Benim için bir sakınca yok," dedi tok sesiyle. "Madem bizi kabul ettin, diğerlerinden bir farkın yok gözümde. Onlar her şeyi biliyorsa sende bilmelisin."

Murat'a döndüm. Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Benim içinde bir problem yok."

Burçin'e baktım. Dudaklarında buruk bir tebessüm varken, "Hep bir kız kardeşim olsun onunla dertleşeyim istemiştim," dedi. "Yaşadıklarımı en başından anlatma cesaretim hiçbir zaman olmayacak Asya ama bazı şeylerin temelini bilirsen, daha rahat konuşabilirim."

"Benim içinde bir sakıncası yok," dedi Yıldıray. "Aradaki sırlar kalktığında eminim aramızdaki bağ daha güçlü olacak."

Gülümsedim.

En sona Yaman'ı bırakmıştım. Oturduğum döner sandalyeyi hafif bir baskıyla çevirip, bedenimi tamamen ona döndürdüm. "Sen Kara Yaman?"

Kara hareleri ela gözlerime tutunduğunda, "Bir şartla," dedi. Merakla yüzüne baktım. "Nedir o?" Önüme serilmiş dosyaları çenesiyle işaret ederek, "Burada okumayacaksın," dedi. "Dosyalara eve gittiğinde bakmaya başla."

Başımı onaylarcasına salladım. "Tamam."

Kelimelerimiz bitmişti ama birbirine tutunan bakışlarımız bölünmemişti. Gür kirpiklerinin çevrelediği siyah gözleri öyle derin bakıyordu ki, ben o derinliğin içinde kayboluyor, boğuluyor, sıkışıp kalıyordum. Bir göz... Sadece bir göz bütün bunları aynı anda nasıl hissettirebiliyordu bilmiyorum ama şikâyetçi değildim. Ben, Kara Yaman'ın gözlerindeki derinliği kabullenebiliyordum. Bu mantığıma uyarı çanları çaldırsa, içimde var olduğunu daha önce bilmediğim yabancı bir duygu bunu coşkuyla karşılıyordu.

"Herkesten onay aldığına göre bir sorun kalmadığını umuyorum Asya," diyen Başkan'la bakışlarımız birbirinden koparken sertçe yutkundum. "Yarın ekiple buraya geldiğinde imzanı almamız gereken birkaç belge var. Kurul seninle ne zaman görüşür bilmiyorum ama her an hazırlıklı olmalısın. Ekip sana görevini daha detaylı bir şekilde anlatır. Ayrıca kendime bir mahlasta bulmalısın. Düşünmen için birkaç günün var."

Omuzlarımı dikleştirip, "Düşünmeme gerek yok," dedim. "Mahlasımın ne olacağını buldum." Hepsinin meraklı bakışları bendeyken, kulaklarımda yankılanan ses Beyza'ya aitti.

'Seni seviyorum, Aykız.'

'Aykız, ben çok açım!'

'Ya hadi ama Aykız, uyan!'

Dudaklarımda buruk bir tebessüm peyda olurken, "Aykız," dedim. "Mahlasım Aykız olacak."

Ağır ağır yerinden kalkarken başını onaylarcasına salladı. "Pekâlâ," dedi. "Sen nasıl istersen öyle olsun." Elini bana doğru uzattı. "Aramıza hoş geldin, Aykız." Tıpkı onun gibi oturduğum yerden ağır ağır kalkıp, havada asılı kalan eline parmaklarımı sardım. "Hoş buldum, Başkan."

Buz mavisi hareleri yüzümde bir kere dolanıp ellerimizi ayırdıktan sonra diğerlerine baktı. "Bugünlük bu kadar yeter. Evinize gidebilirsiniz. Asya'yı olabildiğince kısa sürede hazırlayın. İşiniz çok." Hepsi bir anda ayıklanıp, aynı anda "Emredersin Başkan." dedikten sonra, Başkan geldiğimiz kapıdan içeriye girerek gözden kayboldu. Odada yalnız kalmamızla birlikte hepimiz birbirimize baktık. Bir süre o sessizlik devam etmişti ta ki Şahan, hepimizin sıçramasına neden olacak kadar yüksek bir ses tonuyla, "Açım!" diye bağırana kadar.

"Salak!" diye yükseldi Yıldıray. "Niye bağırıyorsun oğlum?"

Şahan gözlerini devirdi. "Aman iyice çıt kırıldım oldunuz he. Hadi gidelim açım ben, aç!"

Sabah yaşanan karışıklık yüzünden kimsenin aklına kahvaltı yapmak gelmemiş, bense hazırladığım sandviçi mutfak tezgâhında unutmuştum. Şahan'ın söylemlerinden sonra açlığımın farkına varmış, "Bende," demiştim. "Bende acıktım." Masadaki dosyaları üst üste toplayıp kolumun altına sıkıştırdım.

"Yürü bakalım Aykız," dedi Kara Yaman. "Gözlerin bağlı geldiğin yerden, gözlerin açık çıkacaksın."

En çok o kumaş parçalarından kurtulduğuma seviniyordum. Bence daha etkili yöntemlerle kullanılması gereken bir şeydi. Mesela o akşam Yaman’la yaşadığımı- Aklım nerelere gidiyordu böyle! Başımı iki yana sallayıp yersiz düşünceleri geri plana atmaya çalışırken kaçamak bakışlarım Yaman'ı bulmuştu ama kısa sürede toparlanmayı başardım.

Burçin ve Yıldıray bizden önce toplantı odasından çıkarken peşlerine takıldım. Önümde uzanan bembeyaz bir koridor vardı. Duvar boyalarından pencere pervazlarına, yerdeki parke zemine kadar her şey bembeyazdı. Dekor bile kullanılmamıştı ve işin en tuhaf yanı, bu kadar beyazlığın içinde en ufak kir pas yoktu. Yanından geçip gittiğimiz kapalı kapılara aldırmadan yürürken koridor bitmiş, devasa diyebileceğim bir alana çıkmıştık.

Yüzlerce insan, yüzlerce bilgisayar masasının bulunduğu bu ortak alanın her bir duvarında büyük ekranlar vardı ve o ekranlarda, Gümüş Şehrin her bir noktası canlı olarak gösteriliyordu. "Burası Merkez'in kalbi," dedi yanımda duran Yaman. "Bu gördüğün insanlar yedi yirmi dört şehri izliyor, herhangi bir suç anında gerekli yerlere bilgi geçiyor. Bazı işler direkt olarak polislere bildiriliyor ki bu işler genelde daha basit durumlar oluyor. Kavga, gasp, hırsızlık gibi şeylerden bahsediyorum."

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Peki, bir cinayete şahitlik ederlerse?"

"Önlerindeki bilgisayarların hiçbiri sıradan değil," diyerek sorumu cevaplayan Şahan'dı. "Geliştirilmiş bir sistem kullanıyorlar. Herhangi bir suç durumunda, şüpheliyi anında tespit edip tüm bilgilerini çıkartıyorlar. Cinayet durumunda da aynı ilerliyorlar aslında. Zanlıyı tespit edip, direkt olarak en yakın karakol merkezine bildiriyorlar."

"Ya siz," diye sordum hâlâ oturtamadığım noktalara küçük küçük değinmeye başlayarak. "Bu işler direkt polise gönderiliyorsa sizin göreviniz nedir?"

Soruma cevap veren bu sefer Yıldıray oldu. "Bizim işimiz daha derinlerde Asya. Biz, şehrin yeraltı dünyasıyla ilgileniyoruz. Polislerin ulaşamadığı yerlerle."

"Yaşadığımız Şehir bu denli korunuyorsa neden her bir köşesinden pislik kokusu çıkıyor, özellikle de Batı Yakası?"

Yaman'ın dudağının bir kenarı alayla kıvrılırken, göz kırparak çapkın bir bakış attı. "Gümüş Şehrin gerçekliğine hoş geldin asi kız," dedi. "O kokuların arasında boğulmaya hazır mısın?"

Tek kaşım havalandı. "Beni korkutmaya mı çalışıyorsun, Kara Yaman?"

Dilini damağına vurduktan sonra bakışlarını benden ayırıp, önümüzdeki yüzlerce insana çevirdi. "Hayır. Neden her bir köşesinden koku yükseliyor dedin, bende sana cevabını verdim, Aykız. Bu şehrin kötü kokusu yeryüzünden kaynaklı değil, yerin altından geliyor. İşte bizde o yeraltındaki pis kokuyu yok etmek için varız."

"Merkezin toplam altı katı var," diyerek açıklamaya devam etti Burçin. "Burası bizim, yani Lotus'un. Başkan'ımızdan kaynaklı bir durum. Kalbe yakın olmak istediği için timin harekât noktası isteği üzere buraya verildi. Bizim haricimizde üç tim daha var. Altıncı kat ise, tamamen Kurula ait. Oraya tim Başkan'ları haricinde hiçbir çalışan çıkamıyor tabii Kuruldan özel emir gelmediyse."

"Diğer tim üyelerini de tanıyacak mıyım?" diye sordum merakla. "Yani onlarla iletişimim ne boyutta olacak?"

"Ortak bir göreve çıkmıyorsak eğer çok fazla diyaloga girmeyiz. Aramızda her daim bir sınır olur. Bir timin üyesi diğer timin üyesiyle genelde yakınlık kurmaz."

"Neden?" Dedim. "Yasak mı?"

Başını iki yana sallayan Burçin, "Yasak değil," dedi. "Sadece kendi timimiz haricinde diğerleriyle yakınlık kurmayı tercih etmiyoruz."

Anladığımı belirtircesine başımı sallarken bu sefer araya Murat girdi. "Koridorun sol tarafında sorgu odaları var. Sağ tarafında ise, dinlenme odalarımız, giyinme odalarımız, bir kafeteryamız ve seninle girdiğimiz operasyon takip odamız var." Günlerce meraktan kıvranmama sebep olan soru bir anda dudaklarımın arasından dökülüverdi. "Beni tuttuğunuz o kilitli oda ne? İçinde kilitli dolaplarda var?"

"Gözlem odası olarak düşün," dedi Murat. "Odanın her bir noktasında gizli kameralar mevcut. Genelde senin gibi yüzümüzü gören insanları orada izliyoruz."

Alt dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırıp, "Ben o dolapları kurcaladım," dedim mahcup bir ifadeyle.

Yıldıray güldü ama bu gülüş alay barındırmıyordu. "Biliyoruz."

"Peki, ben o dolaptaki dosyaları kurcalasaydım ne olacaktı?"

"Hain olarak görülecektin," dedi Şahan rahat bir tavırla. "Ya da bir köstebek. O dosyaların içi gereksiz bilgilerle dolu. Eğer baksaydın, üzerine büyük bir şüphe çekerdin."

Gözlerim kocaman açılırken, "Saçmalık! Bu meraktan kaynaklı bir şeyde olabilir," dedim şaşkınlıkla. "Eğer o gün gelmeseydiniz ben o dosyalara bakacaktım ve baktığım için başıma büyük bir şey gelebilirdi!"

"Tamamen öyle sayılmaz," dedi Burçin. "O dosyaları meraktan incelemen vardı birde o dosyalardaki önemli veya önemsiz diye düşünmeden bilgileri alman vardı."

"Bunu nereden anlayacaktınız ki?"

"Boşuna gözlem odası denmiyor asi kız," dedi Şahan. "Ve orayı gözetleyen insanlar bir mimiğinden, bakışından hatta en ufak bir hareketinden ne yaptığını anlayabilecek insanlar."

Gözlerimi devirdim. "Beynimi okuyacakları yok ya?"

"Bir nevi onu yapacaklardı," dedi Yaman keyifle.

Daha ne kadar şaşırabilirim dedikçe yenisi ekleniyordu. Bu insanlar bu lanet yerde ne yapıyorlardı böyle!

"Özel bir sistemimiz var Asya," dedi Yıldıray. "Bulunduğun oda, kameralarla izlendiği gibi o sistem üzerinden duygu değişimlerini de kontrol edebiliyor. Özel bir bölge, özel bir çalışma. Daha açık konuşmak gerekirse beyninin sinyallerini takip edebiliyorlar. Bu nedenle verdiğin reaksiyonlar, jest ve mimiklerin, her şeyi belli edebiliyor ve kolaylıkla bir çıkarımda bulunabiliyorlar. Eğer sen o dosyaları karıştırsaydın ve onları şüpheye düşürecek bir durumun olsaydı, tekrar sorguya alınıp yalan makinesine bağlanırdın ama bu sefer daha ağır yöntemlerle."

"Daha ağır yöntemler derken?"

"İlaçla konuşturulurdun."

Sertçe yutkundum. "Hatırlatın da, bir daha meraktan hiçbir yeri kurcalamayayım."

"Eee ne demişler," dedi Şahan tüm ciddiyetini artık geri plana attığını belirtircesine. "İnsanın başına ne geliyorsa ya meraktan ya yaraktan."

Yaman, Şahan'ın ensesine şaplağı indirdi. "Ağzının bir ayarı olsun!"

"Dedi Başkanın yanında koya koya bitiremeyen adam."

Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp gülümserken Kara Yaman'ın huysuz bakışları kısa bir süre beni bulmuş, tekrar Şahan'a dönmüştü ama bu olay saniyelik bir zaman diliminde gerçekleşti. Üzerimden çektiği bakışları hızla bana geri döndüğünde kara harelerinin tek odak noktası gülümsediğimden dolayı yanağımda beliren çukurdaydı. Dudakları aralık, gözkapakları kısıktı. Gamzemi seviyordu. Bu adam, gamzemi niye seviyordu?

"Bakın burada kim var?"

Tanıdık ama bir o kadar da yabancı ses bulunduğumuz yerde yankılanırken, bakışlarım bize doğru gelen adama kaydı. Kasap.

"Gözleri bağlı değil, elinde dosyalar var," Tam önümde durup kollarını göğsünde kavuştururken dudaklarında yaramaz bir sırıtış vardı. "Dur tahmin edeyim, Lotus'un yeni üyesi mi oldun yoksa?" Koca cüssesinin arkasından çıkan kadın, kıstığı gözleriyle yüzüme bakarken içim ürperdi. Bakışları tanıdıktı.

"Ne yani, Lotus'un yeni üyesi sen misin?" Ses tonundaki hırsı anlamamak için aptal olmak gerekiyordu.

"Ne oldu?" Dedim alayla. "Rahatsız olmuş gibi bir halin var?"

Kıvırcık, boya olduğunu belli eden kumral saçları vardı. Koyu kahve gözleriyle bedenimi süzerken, elini bana doğru uzattı. "Ben Peri." Havada asılı kalan eline boş gözlerle bakarken, kullandığı mahlas nedenini bilmediğim şekilde komik gelmişti. Bu kızda beni huzursuz eden bir şey vardı. Uzattığı elini tutup sıkarken adımı bildiğini düşünsem de, "Aykız," dedim. Dudaklarında bir kıvrım belirdi. Samimi bir gülüş değildi. "Aykız," dedi alayvari bir şekilde. "Çok manidar."

Kaşlarımı çattım. "Ne demek bu?"

Elini elimden kurtarıp omuz silkti. "Hiç. Bir an diyesim geldi." Bakışlarını benden ayırıp yanımda duran Yaman'a çevirdi. O anda, bakışlarındaki o sahtelik kayboldu. Kahve hareleri ışıltıyla parladı. Kaşlarım daha çok çatılırken Yaman'a döndüm. Telefonuyla ilgileniyor Peri ve Kasap'ın varlığını tamamen yok sayıyordu ama kadın, onu gözleriyle yiyordu!

"Açlıktan öldüm artık!" Diye yükseldim bir anda. "Yemek yiyip eve dönmek istiyorum."

"Hadi gidelim," dedi Burçin.

Yürümem için Kasap'ın ve Peri'nin önümden çekilmesi gerekiyordu ama onlar en ufak bir harekette bulunmuyordu. Burçin'in neden aramızda bir sınır olsun istiyoruz dediğini şimdi anlamıştım. Gerçekten sinir bozucuydular ve ben geri kalanını daha tanımıyordum bile.

"İzin verirseniz geçeceğim."

"Ee geç?" dedi Peri.

"Ee çekil o zaman."

Gözlerini devirip benimle daha fazla konuşmak istemiyormuş gibi, Kara'ya cilveli bir bakış gönderdi. "Bu akşam bir şeyler yapalım mı, Kara?"

"Sanmıyorum Peri," dedi Kara Yaman. "İşlerim var."

Peri buna bozulsa da hemen kendi toparlamayı başardı. "İşinin bitmesini bekleyebilirim, biliyorsun zaman benim için önemli değil."

Hadi ama reddedildin neden ısrar edip kendini küçük düşürüyorsun ki?

"İşim tüm gece boyunca sürecek." dedi Kara ve bakışlarını bana çevirdi. "Hadi gidelim artık."

Son kez önümdeki ikiliye bakıp, bedenlerine çarpmayı umursamadan aralarından geçtim. Büyük alandan çıkıp başka bembeyaz döşenmiş koridora girdiğimizde oyalanmadan asansöre bindik. Gözlerim bağlı şekilde binip durduğum asansörde bu sefer tüm özgürlüğümle duruyordum. Artık onların yanında bir misafir değil gerçekten ev sahibiydim. Bu tuhaf hissettiriyordu. Bir yere ait olma düşüncesini hiçbir zaman tatmış biri değildim ve şimdi, amacım doğrultusunda gerçek bir evimin olmasına izin vermiştim.

Artık tek bir adım yoktu.

Ben hem Asya'ydım hem Güneş hem de Aykız.

Artık yalnız değildim.

Onları henüz ailem olarak kabullenmemiş, kabullenip kabullenemeyeceğimi bilmiyordum ama istendiğimi hissedebiliyordum. Bu beş insan, beni aralarına almayı gerçekten istiyordu.

Ben Asya olarak kimseyi kabullenememiştim, Aykız olarak sevdiğim yalnızlıktan kopabilecek miydim?

Asansör durduğunu bildiren tiz bir ses çıkartıp kapılarını araladığında karşımdaki büyük otopark yabancı değildi. Vakit kaybetmeden siyah, minibüs tarzı arabaya binip otoparktan çıktık. Meraklı bakışlarım ayrıldığımız binada gezerken bir şaşkınlık dalgası daha vurdu bedenimi.

GMŞ Holding'de miydik tüm bu zamanda?

"Ama burası?" Dedim üzerinden atamadığım şaşkınlıkla.

"Evet," dedi Burçin. "Bu şirket bizim için bir paravan, Asya. Belirli bir kata kadar her şey sıradan bir lojistik firması ama onuncu kattan sonra kapıları gizli bir dünyaya açılıyor."

"Şirket çalışanları bunu biliyor mu?"

"Hayır," dedi Yıldıray. "Katların varlığından haberdarlar ama o katlara çıkma yasağı var ve hepsi üst düzey yöneticilere ait olduğunu biliyorlar. Giriş çıkışlarımız farklı. İçeriye giriş için kartlarımız var, yarın sana da vereceklerdir."

Başımı onaylarcasına sallayıp sırtımı koltuğa yasladım. Kucağımda duran dosyaları parmaklarımın arasında sıkarken, bakışlarımı geçip gittiğimiz yola çevirdim.

"Öğreneceğin çok şey var Asya," diyerek dikkatimi üzerine çeken Burçin'di. "Bir anda fazla gelebilir, lütfen kendini zorlama olur mu? Hiçbirimiz bir iki günde alışmadık, sende kendine zaman tanı ve her daim yanında olacağımızı unutma."

"Başkan sana ne dedi Asya? Nasıl bir an da kabul ettin?" diye sordu Şahan.

"Bir söz verdi," dedim dürüstçe. "Ayşen Kazlak'ı bana verecek."

🔗🔗🔗

Dışarıda yemek yemeyi başka bir güne bırakıp eve geldiğimizde, Burçin'le hemen bir şeyler hazırlamış zaman kaybetmeden karnımızı doyurmuştuk. Odaya bıraktığım dosyalar beni kendine çekse de, bir yanım o dosyalarda yazan gerçeklere hazır değildi.

Şimdi ise bir masanın etrafında toplanmış sessizliğin hüküm sürdüğü bir andaydık. Kaçamak bakışlarımız sürekli birbirini buluyor ama sessizlik yine de bozulmuyordu. Bir yerden sonra rahatsız edici boyuta gelen bu durum huzursuzluğumu tetikliyordu. Oturduğum yerden yavaşça kalkıp, "Ellerine sağlık Burçin," dedim kısık bir tonda. "Ben odaya çekiliyorum."

"Gazap," dedi Yaman, benimle birlikte ayaklanırken. "Kardeşim rica etsem dosyaları aşağıya getirir misin?"

Aşağısı?

Bu evde aşağıya inen bir merdiven yoktu ki?

Kaşlarımı havalandırıp merakla Yaman'a bakarken, "Sana evde okur musun dediğimde odanı kast etmiyordum," dedi. "Gel benimle."

Burçin'e döndüm. Yanında oturduğu sevgilisinin geniş bedeninin arasında küçücük kalırken dudaklarında teşvik edici bir gülümseme vardı.

"Gidiyorum ben o zaman?"

"Git o zaman sen?"

Şahan'la birlikte mutfaktan çıktığımızda duvara yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş Yaman koridorun sonunda beni bekliyordu.

"Siz inin, ben getiriyorum."

Koridorda yalnız kaldığımızda Yaman önünde durduğu duvara yüzünü dönüp uzun ve geniş tabloya uzandı. Kemikli parmakları tablonun bir köşesinde ezbere gezerken, duyduğum klik sesine karşılık kaşlarım havalandı. Evde gizli bir bölme vardı ve ben kırık yıl düşünsem o odanın girişinin bir tablo arkasında olduğunu düşünmezdim.

Gri ve siyah renklerin hâkim olduğu, anlamsız şeritlerin oluşturduğu tabloyu öne doğru çektiğinde aşağıya doğru uzanan merdivenler görüş alanıma girdi.

"Daha neye şaşırabilirim diye düşündükçe bir yenisi daha ekleniyor."

Gülümsedi. "Daha bu ne ki, asi kız."

Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip elimi tamamen kavradığında ona karşı koymadım. El ele merdivenleri inerken biz yürüdükçe görüş açımızı aydınlatan sensorlü lamba yanıyordu. On beş, yirmi basamaklı merdivenleri bitirdiğimizde direkt bir odanın içinde bulmuştum kendimi. Küçük, dar ama fazlasıyla dolu. Tam ortada duran yuvarlak bir masa vardı. Masanın üzeri kâğıtlarla doluyken çok üzerinde durmadan meraklı bakışlarımı odanın diğer taraflarında gezdirdim. Bir duvarda geniş beyaz bir tahta, tahtanın çaprazında kalan duvarda ise büyük bir pano vardı. Elimi Yaman’ın elinden kurtarıp panoya doğru yürüdüm.

Büyük harflerle Arslan Bozok yazısının altında adamın uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Fotoğrafın altından aşağıya doğru çizilmiş okların bir tarafında Caner Keskiner’in adı yazılmış, onunda fotoğrafı yapıştırılmıştı. Tombul, kısa boylu bir adamdı. Saçları tamamen dökülmüş, bıyıkları komik diyebileceğim şekilde uzun ve kıvrık duruyordu.

“Sirk gösterisine çıkacakmış gibi bir tipi var,” dedim alayla. “Kostümünü giyinmeyi unutmuş sanırım.”

Caner’in fotoğrafının altından uzatılan okta ise Yasmin’in adı vardı. Maddeler halinde yazılmış birçok yazı vardı ama onları sonraya bırakmayı tercih edip çok üzerinde durmadım. En azından şimdilik. Diğer duvara döndüm. Duvarı komple kaplayan cam bir dolap vardı ve o dolabın içi silahlarla doluydu.

“Dosyaları getirdim,” diyerek yanımıza gelen Şahan’la bakışlarımı ona çevirdim. “Hazır mısın okumaya, asi kız?”

Omuz silktim. “En az sizin kadar.”

Güldü. Arkamda kalan küçük iki kapılı dolabı işaret ederken, “Orada içecek bir şeyler var,” dedi. “Eminim ihtiyacın olacak.”

Başımı onaylarcasına salladım. “Aklımda bulunduracağım.”

Elindeki dosyaları masanın üzerine bırakıp kısa bir bakışı Yaman’a gönderip sessizce odadan çıktı. Yaman’sa geldiğimizden bu yana oturduğu sandalyede, hareketlerimi takip ediyordu. Giyindiği tişörtten kaynaklı kolundaki ejderha dövmesi açıkta kalırken bakışlarım sürekli ona kayıyordu.

“Dövmen,” dedim. “Güzelmiş.”

Bakışları kısıldı. “En az senin ki kadar.”

Sessiz kalmayı tercih ettim.

“Buraya gel, asi kız.”

Tek kaşım havalandı. “Neden?”

Oturuşunu dikleştirip, dudaklarına muzip bir gülümseme bırakırken, “Ön gösterim yapacağım,” dedi keyifle. “Fragman gibi düşün.”

Başımı hafifçe sol omzuma doğru yatırdım. “Neyin fragmanıymış bu?”

“Sana, gerçek adımı öğrendiğinde en derinlerine ineceğimi söylediğimi hatırlıyor musun?”

Yutkundum.

Neyden bahsettiğini anladığım an, bedenimi ele geçiren yangına engel olamamıştım. Titrek bir nefes aralık duran dudaklarımın arasından firar ederken, “Evet,” dedim. “Hatırlıyorum.” Omuzlarını dikleştirdi. “Birkaç dakika sonra adımı öğreneceksin ve ben, senin derinliklerinde kaybolmak için sabırsızlanıyorum.” Aramızdaki mesafeyi kapatıp tam önünde durduğumda ona üsten bakışlar gönderiyordum. O akşam yaşadığım zevkin izleri zihnimde dönüp dururken, bedenimin titrememesi için kendimi sıkıyordum.

“Verilmiş bir sözüm yok, Kara Yaman.”

“Belki verilmiş bir sözün yok ama bizi durdurmayacaksın da, asi kız.”

“Nereden biliyorsun?”

Takip edemediğim bir hızda bileğimi kavrayıp bedenimi kucağına çektiğinde göğsüm göğsüne çarptı. Verdiği soluklar tenime çarparken, bakışlarım dudaklarına indi. İşaret parmağının tersini bir tüy hafifliğinde yanağımda gezdirirken gözlerimi kapatmamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Elinin değdiği yer karıncalanıyor, tenime çarpan sıcak nefesi içimdeki ateşi harlıyordu. Bu adamın üzerimdeki etkisi beni hem sinir ediyor hem de zevkin doruklarına davet ediyordu.

“Bu konuşmayı sürekli yapmak zorunda mıyız, Asya? Beni istediğini kabul etmek bu kadar zor mu?”

Dudaklarındaki bakışlarımı kara harelerine çıkarttığımda, “Seni istiyorum,” dedim dürüstçe. Yalan söylesem bile anlıyorken daha fazla inkâr etmeye gerek var mıydı? Hele de bu haldeyken. “Ama,” Yutkundum.

“Ama?” dedi, beni çileden çıkartmak ister gibi bir ses tonuyla.

Arkamda kalan masanın üzerinde duran dosyalar içimdeki sıkıntıyı, huzursuzluğu ve birazcıkta korkuyu tetiklerken gevşemeye ihtiyacımın olduğunu hissediyordum. Kara Yaman ise bunu seve seve sağlayacak gibi duruyordu. “Siktir et amasını,” dedim hırsla. “Öp beni!​​​​​​"

(Yetişkin içerik bulunduran sahne. Bu kısmı okumak istemeyenler bir sonra ki uyarı paragrafına kadar atlayabilir.)

Kara harelerinde parlayan ateş, kasıklarımda büyük bir etki yarattı. Gözlerinde gördüğüm arzu dolu ifade bedenimi titretirken, “Sen yeter ki iste, Aykız,” dedi boğuk çıkan sesiyle. Dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdığında oturuşumu düzeltip bacaklarımı iki yanında sarkıttım. Şimdi tam anlamıyla kucağında otururken belimde duran elleri kalçalarıma indi. Dudaklarımı araladığımda zaman kaybetmeden dilini ağzımın içine itti. Ellerimi boynuna sarıp yüzünü daha çok kendime çekerken, kalçama koyduğu parmaklarını sıkılaştırdı. Bu inlememe neden olurken, öpüşü de aynı anda hoyratlaştı.

Dili dilime dolanırken hissettiğim ıslaklığı gözlerimi karartıyordu. Kucağında hareketlendiğimde, kasıklarımı kasık bölgesine sürtüyor an be an sertleşmesini hissediyordum. Bu içimdeki yangını büyütürken, alt dudağını dişlerimin arasına aldım. Önce emdim ardından ısırdım. Boğuk inlemesi kulaklarımı doldururken oturduğu yerden kalktı. Düşmemek için bacaklarımı beline doladığımda sadece saniyeler sonra sırtım sert bir zeminle buluştu. Nefes alabilmemiz adına dudaklarımızı ayırdığımda, “Beni delirtiyorsun,” diye fısıldadı. “Sadece bir sürtünmeyle geldiğim hale bak, Asya!” Sertleşmiş erkekliğini kasıklarıma bastırdığında, derin bir nefes aldım. “Üzerimdeki etkin beni korkutuyor, asi kız. Çok korkutuyor. Sana öyle şeyler yapmak istiyorum ki!”

Beline sardığım bacaklarımı çözüp, ayaklarımı zemine bastım. Boynuna sardığım ellerimin parmakları saçlarını bulurken acımadım, çektim. Başı hafifçe geriye düşerken kara harelerinden bir ışık geçti. Bu ışık kasıklarıma bir yıldırım gibi düştü. “Mesela,” dedim. “Neler yapmak istiyorsun bana, Kara Yaman?”

Yüzlerimizin arasındaki mesafeyi kapatıp dudaklarını çeneme yasladı. Islak dilini tenime sürterken, “Neden anlatmamı istiyorsun ki?” dedi. “Göstermemi istesene, Aykız.”

Bedenim titredi.

Bedeni titredi.

Kasıklarımdaki sertliği daha çok belirgin hale gelirken, “Göster,” dedim. Çenemde gezen dilinin yerini dişleri aldığında, iz bırakmayacak hafiflikte dişledi.

“Sen yeter ki iste, asi kız.”

Dudaklarıma sert ama kısa süren bir öpücük bırakıp dizlerinin üzerine çöktüğünde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ne yapıyorsun dememe kalmadan giyindiğim taytla birlikte iç çamaşırımı da indirdi. Kadınlığım tamamen gözlerinin önündeyken, bacaklarımı birbirine bastırdım. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip, başını kaldırdı. Gözlerimiz birleşirken, “Güzelliğin,” dedi boğuk bir tonda. “Sikeyim çok güzelsin, Asya!”

Bakışları, ses tonu, dokunuşları, kokusu… Aklımı başımdan alıyordu.

Kemikli parmakları kasık bölgemde yavaşça hareket ederken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. “Tadını almak istiyorum,” dedi. “Ama tadını aldığımda bağımlın olmaktan da korkuyorum ve Asya, ben hiçbir şeyden korkmam. Bana neler yaptığını anlayabiliyor musun?” Ses tonunda arzu barındırırken bir kısmında da öfke vardı. Kara Yaman’da tıpkı benim gibi üzerinde bıraktığım etkiyi tam anlamıyla sevmiyordu.

Derin bir nefes aldım.

Bir eli giyindiğim atletin eteklerinden içeriye sızarken soğuk parmaklarından ürperdim. Anında karnımı içeriye çektiğimde bu hareketlerinin hızlanmasına neden oldu. Sutyen engelini de kolaylıkla aşıp göğsümü kavradığında, sertleşmiş uçlarını işaret ve orta parmağının arasına sıkıştırdı. “Meme uçların benim için sert,” dedi ve bakışlarını kadınlığıma indirdi. “Bacaklarının arası benim için sırılsıklam. Siktir Asya, çok güzel görünüyorsun!”

Parmaklarının baskısını arttırdığında acıyla inledim. “Acıdı!”

“O acıyı sana unuttaracağım, asi kız. Hazır mısın?”

Dudaklarımdaki kuruluğu dilimle gidermeye çalışsam da boğazımdaki kuruluk hissi beni delirtiyordu. İçimdeki yangın her saniye büyüyor, zihnimi tek bir noktaya odaklanmaya zorluyordu. Başımı onaylarcasına sallarken, kadınlığıma doğru üfledi. Acı verici zevk, tüm bedenimi etkisi altına alırken bir elimi başına koyup, saçlarını kavradım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp bakışlarımı Yaman’dan ayıramazken yapacağı şeyleri sabırsızlıkla bekliyordum. Boşta kalan elimi omzuna yasladığımda dokunuşumdan kaynaklı kasılmıştı. İnce ter tabakası cılız, sarı ışığın altında yüzünü parlatırken bir kere daha nefesini en hassas noktama doğru üfledi.

Başımı arkamdaki duvara yasladığımda gözlerim geriye doğru kaydı. “Bakışlarını çekme!” dedi emredercesine. “Her an bana bak, ela harelerini ele geçiren ateşi görmek istiyorum Asya!” Sertçe yutkunup dediğini yerine getirirken bir bacağımı havalandırıp omzuna yasladı. Bu hareketiyle kadınlığım tamamen gözlerinin önüne serilirken, bedeninden anlık olarak geçip giden titremeye şahit oldum.

Parmağını en hassas noktama bastırıp dairesel hareketlerle okşarken bastıramadığım inlemem duvarlara çarpıp kulaklarıma ulaştı. Islaklığımı her bir noktama bulaştırırken, damarlarımda akan kanın hızlandığını bile hissedebiliyordum. Zihnim bulanık, bedenim kor alevlerin arasında kalmıştı. Bacaklarımın arasındaki ıslaklık bile o ateşi yok etmeye yetmiyordu.

Ben daha fazla yanmak, Kara Yaman daha fazla yakmak istiyordu.

“Siktir,” dedi hırlarcasına. “Siktir, çok ıslaksın!”

Bir parmağını içime doğru itti.

İnlemem odada yankılandı.

“Yaman,” dedim titrek sesle. “Yakıyorsun!”

“Yan,” dedi. “Benimle birlikte yan, asi kız!”

Başka bir parmağını daha içime doğru ittiğinde hissettiğim doluluk yeterli gelmiyordu. Yeterince tatmin olamamak sinirlerimi bozarken, “Hızlan!” dedim hırsla. “Yavaş hareket etmen beni delirtiyor!” Daha fazla konuşmama izin vermeden sıcacık dudaklarını ateş parçası hale gelen kadınlığıma bastırdı. Çığlığım odada yankılandı.

“Şhh!” dedi uyarırcasına. “O sesini kıs, asi kız.”

“Kes sesini ve devam et!”

Yetmiyordu.

Hareketleri yetmiyordu ve ben delirecek gibi hissediyordum.

Güldü. “Arsız kızım benim.”

Başına yasladığım elime baskı uygulayıp tekrar dudaklarını hissettiğimde gözlerim geriye doğru kaydı. Dilini boydan boya kadınlığımda gezdirirken ıslaklığım arttı. Çok fazla sesimin çıkmaması için omzundaki elimi geri çekip dudaklarımın üzerine bastırdım. İnlemem avuç içime hapsolurken tepe noktamda hissettiğim dişleri inlemelerimin arasına çığlığımı karıştırdı. Göğsümü kavrayan eli baskısını arttırırken, kadınlığımda gezinen dili durumumu daha kötü hale getiriyordu. Omzuna dayadığı bacağımı kendime doğru çektiğimde dudaklarının baskısı da bir o kadar arttı.

İçime girip çıkan parmakları hızını arttırırken gözümün önünde uçan yıldızlar yüzünü görmemi engelliyordu. Bakışlarını bir saniye bile benden ayırmadan hareketlerine devam ederken boşta kalan elini çıplak olan kalçama koydu. Sıkıyor, okşuyor, hafifçe vuruyordu.

“Ah!” Dudaklarıma bastırdığım elim yüzünden ses tonum boğuk çıksa da bu Kara Yaman’ı tetikliyor, dil darbelerini hızlandırıyordu. Şakağından kayıp giden bir damla teri sildim. Gülümsedi. Dudakları kadınlığı okşarken bir eli göğsümü yoğuruyor bir eli de kalçamı sıkıyordu ve önümde diz çökmüş bu adam, tüm dünyamı nasıl yerle bir ediyordu farkında bile değildi.

Dudaklarımı kapattığım elimi çekip kısık bir sesle inledim. “Yaman!”

“Az kaldı,” dedi nefes nefese. “Çok az kaldı, asi kız. Yakında gerçek adımı inleyeceksin ve bunun düşüncesi bile beni sertleştirmeye yetiyor.”

Bacaklarım titremeye başladı.

Yaman, bir kere daha dilini boydan boya kadınlığımda gezdirdi. “Hadi bebeğim,” dedi tahrik edici bir tonda. “Gel. Benim için, bana gel. Tadına bakmama izin ver.” Üçüncü parmağını da derinlerime ittiğinde bu içimdeki yangını son kez yükseltti. “Hadi asi kız,” dedi sabırsızlıkla. “Gel bana.”

“Hızlan!” dedim nefes nefese. “Yaman, daha çok hızlan!”

Kasılmalarım başlarken, gözlerim karardı. Kendimi sıktığımda içimde sıkışan parmaklarını hareket ettirmekte zorlandı. “Asya, kendini kasma!” dedi hırlarcasına. “Sikeyim, parmaklarımı kavradığın gibi aletimi de kavrayacağını düşünmek. Ulan beni bu düşünceyle bile getirebilirsin!”

Edepsiz konuşmaları ateşimi körüklerken dudaklarını bir kere daha kadınlığıma yasladığında elimi dudaklarıma bastırdım. Çığlığım etten bir duvara çarparken, bacaklarımdaki güç infilak etti. Titreyerek sona gelirken, Yaman bir an bile geri çekilmeden bacaklarımın arasından akıp giden benliğimi sömürdü. Başımı duvara yaslayıp nefes alışverişlerimi düzene sokmaya çalışırken, Yaman çöktüğü yerden kalktı. Başparmağını alt dudağına sürtüp, dudağını parlatan ıslaklığı sildi ama durmadı. Parmağına bulaşan ıslaklığı diliyle temizlerken bu hareketi yeniden yükselmeme neden olabilecek kadar tahrik ediciydi.

“Tadın,” dedi boğuk bir tonda. “Bağımlılık yapabilecek kadar güzelmiş, asi kız.”

(Devam edebilirsiniz.)

Dudaklarımı aralayıp tek kelime bile edemiyordum. Bunu fark etmiş olacak ki dizlerime kadar indirdiği iç çamaşırımı ve taytımı yukarıya çekti. Dağılmış olan görüntümü düzeltmeye çalışıyor olacak ki kıyafetlerimi toparladıktan sonra saçlarımı düzeltti.

“Asya?” dedi kısık bir tonda.

Baygın bakışlarımı yüzünün her bir noktasında gezdirirken, “Efendim?” dedim.

“Korkma tamam mı?”

“Neyden?”

“Öğreneceklerinden, yaşayabileceklerinde. Korkma, biz hep yanında olacağız.”

Başımı onaylarcasına salladım. “Biliyorum.”

“Zarar görmene izin vermeyiz.”

Bir kere daha başımı salladım. “Biliyorum.”

Yüzümü ellerinin arasına alıp terden ıslanmış alınlarımızı birbirine yasladı. “Her daim bir adım arkanda olacağım, Aykız.”

Kalbim göğüs kafesime güçlü bir darbesini bırakırken, titrek bir nefes dudaklarımın arasından firar etti. “Hep yanımda olacağına söz veriyor musun?”

“Söz veriyorum,” dedi kendinden emin bir ses tonuyla. “Güçsüz hissettiğinde de, pes etmek istediğinde de, mutlu olduğunda da, başardığında da yanında olacağım,” dedikten sonra muzipçe güldü. “Yatakta yanında olmaya söz veremiyorum, içinde olmayı tercih ederim.”

Kaşlarımı çatıp omzuna vurdum. “Arsız arsız konuşma!”

“Tamam,” dedi. “Sevişmeye başladığımızda arsız arsız konuşurum.”

Bir kere daha omzuna vurdum. “Çık git! Çık. Manyak herif. İşlerim var benim. Git!”

Dudaklarıma sert ama kısa bir öpücük bırakıp, önümden çekildi. “Hadi ben gideyim de sen hemen adımı öğren. Bugün dediğimin arkasındayım asi kız, gecenin sonunu küvette bitirebiliriz.” Masanın üzerindeki kalemi elime alıp acımadan üzerine doğru savurduğumda usta bir hareketle kalemin ona çarpmasına izin vermedi. Beyaz dişlerini ortaya çıkartacak kadar geniş bir gülümse yüzünde peyda olurken, kalbim tekledi.

Gülüşü… Gülüşü güzeldi.

“Küvette görüşürüz, asi kız.”

Bir şey dememe fırsat vermeden koşar adımlarla odadan çıktığında kendimi tutamadım. Gülümsedim. “Manyak.”

🔗🔗🔗

Aradan geçen bir saatin ardından Kara Yaman’ın üzerimde yarattığı etkiden kurtulabilmiştim. Her bir hareketi izinsiz bir şekilde zihnimde dönüp dururken kendime gelmem zor olmuştu. Şahan’ın söylediği dolaptan kendime bir içki hazırlayıp sandalyelerden birine oturmuş, bakışlarımı önümdeki dosyalardan ayırmıyordum. Derin bir nefes aldım. “Hadi Asya,” dedim kendi kendime. “Eninde sonunda yapacaksın, zaman geçirmeye çalışmak bir şeyi düzeltmeyecek. Kabul ettin bir kere.”

Bardaktaki içkiyi tek nefeste içtim.

Üzerinde GMŞ HOLDİNG yazan dosyayı ilk sıraya koyup kapağını araladım. Önce, devasa binanın bir fotoğrafı çıktı önüme. Sayfayı çevirdim. Ela harelerim ince puntoların üzerinde gezmeye başladı.

Gümüş Şehir sakinleri tarafından sıradan bir lojistik firması olarak bilinen GMŞ HOLDİNG 2002 yılında kurulmuştur. Binanın onuncu katına kadar bu işlevi gören GMŞ HOLDİNG, on birinci kattan sonra devletimizin üst düzey yöneticileri tarafından kurulmuş TİM’lere ev sahipliği yapmaktadır. 2002 yılından günümüze kadar uzanan kuruluşumuz da birçok ekip oluşturulmuş, oluşturulan ekip üyeleri, şehrimizi korumaya yemin etmişlerdir. Zaman ilerleyip, teknoloji geliştikçe MERKEZ çalışanlarının görevleri evrimleştirilmiş, suç oranları %12 oranında daha çok düşmüştür. Gün geçtikçe gelişen teknolojimiz ve tim üyelerimizle, MERKEZ’in tek hedefi yer altı suçlarını minimum seviyeye düşürmektir. 2002 yılından bu yana 76 tim, 42 Başkan ve 56 Yönetim Kurulu Üyesi değişikliği olmuştur. Günümüz, 2024 yılında diğer yıllara nazaran üç eksikle toplam 4 tim mevcuttur. Bu timler başarı sırasıyla şu şekildedir; LOTUS, PENÇE, ATEŞ VE GÖLGE.

TİMLER;

LOTUS TİMİ;

Akrep: Tim lideri.
Gezgin: Operasyon yapılacak olan bölgenin kontrolünü sağlamak ve o bölgeye ait krokileri ekip arkadaşlarına sunmakla yükümlüdür.
Kara: Operasyon Şefi. Lideriyle birlikte yapılacak olan operasyonu yönlendirebilme hakkına sahiptir.
Gazap: Ele geçirilen zanlıları sorgulama görevi ile yükümlüdür. Ölümcül bir darbe kullanmadığı takdirde gerekli bilgileri alabilmek için istediği yöntemleri kullanabilir.
Göz: Timin beyni. Yazılım becerileriyle, operasyon sırasında ekip arkadaşlarının önündeki pürüzleri temizlemekle yükümlüdür.

PENÇE TİMİ;
Kasap: Tim lideri
Peri
Artemis
Akbaba
Kartal

ATEŞ TİMİ;

Kılıç: Tim lideri.
Tilki
Sis
Venüs
Kelebek

GÖLGE TİMİ;

Pilot: Tim lideri.
Şimşek
Atmaca
Hayalet
Kale

MERKEZ KURALLARI:

-Devletimiz ve merkez bünyesinde oluşturulan tim üyeleri gerçek kimliklerini gizlemekle yükümlü olup, hiçbir vatandaşa ona verilen görevler hakkında bilgi veremez.

-Görev başında, kimliklerini gizlemek adına onlara tahsis edilen maskeleri çıkartamaz, çıkartıldığı ve ifşa olduğu takdirde tim üyesi Yönetim Kurulu Üyelerinin emriyle hareket etmek zorundadır. Kendi verdiği kararlarla vatandaşın hayatını değiştirebilecek herhangi bir atakta bulunamaz. Aksi takdirde verilecek tüm cezaları kabul etmek zorundadır.

-Tim’lere kabul edilecek kişilerin hiçbir aile üyesi ve akrabası bulunmamak zorundadır.

-Kendi timi ve emri altında çalıştığı kuruluşa ihanet altında olduğu tespit edilen kişi veya kişiler, onlara verecek her türlü cezayı kabul etmiş sayılmaktadır.

-Kurulacak timler için eğitim gören kişiler, gerek fiziksel gerek psikolojik sınavlardan geçip kuruluşumuza kabul gördüğü zaman, tüm geçmişini gizlemekle birlikle kendi tim arkadaşları dâhil hiçbir kişi veya kişilere kendi hayatı hakkında bilgiler vermeyecektik. (Bu kural 2013 yılında kaldırılmış olup, kişilerin onayı halinde sadece “ekip arkadaşlarına” kendileri hakkında bilgiler vermesine izin verilmiştir.)

-Herhangi bir tim üyesi, tim Başkan’ı, Yönetim Kurulundan onay almadığı takdirde bir operasyonda düzenleyip, gerçekleştiremez.

Gereksiz bulduğum birçok detayı atlayıp dosyayı kapattığımda artık ne iş yaptıklarını anlamıştım. Merkez’deki herkes devlete çalışan gizli bir teşkilat üyesiydi. Bu biraz olsun rahatlamama neden olmuştu. Tamam, sürekli yasadışı bir iş yapmadıklarını dile getirmişlerdi ama oluşturdukları gizem beni gerçekten germişti. Masanın bir köşesine bıraktığım şişeyi elime alıp kapağını açarken, bakışlarım üzerinde Arslan Bozok yazan dosyadaydı. Şişedeki şeffaf sıvıyı kadehe doldurup sırtımı sandalyeye yasladım. Geçtiği yeri yakıp geçen sıvıdan küçük küçük yudumlar alırken, sıradaki dosyaya geçtim. Sarı kapağını açıp, yazılarda gözlerimi gezdirdim.

Arslan Bozok, 21 Mayıs 1970.

Merkez’in radarına düşen Arslan Bozok, 3 aydır LOTUS TİM’i tarafından kontrol edilmektedir. Yeterli kanıt elde edinilmediğinden dolayı tutuklanma durumundan dahi kolaylıkla kurtulan Bozok’un arkasındaki güç tespit edilememiştir. En güvendiği adamı Caner Keskiner ile 4 yıldır ortak olup, başında olduğu örgütü yönetmektedir.

Kendilerine HelLair adını veren bu örgüt; savaş bölgelerindeki çocukları kaçırıp, eğitiyor ve azılı suçlular yaratıyor. Eğitilen kişilerin tespit edilen suçları; tarihi eser kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, infaz ekibi. HelLair örgütünden ele geçirilen kişi ve kişiler sorgu sırasında “baba” diye hitap ettikleri Bozok hakkında bilgi vermemekle birlikte, hepsi aynı şekilde dillerini yutarak intihar ediyor.

Arslan Bozok’un uzun yıllar boyunca ilişki yaşadığı kadın; Ayşen Kazlak. Gümüş Şehir Yetimhanesi Kız Bloğunun yöneticiliğini yapmıştır. Aralarındaki ilişkinin bitmiş olduğu tespit edilmiş olsa da, henüz belirlenmeyen sebeplerden ötürü bağlarının kopmadığı düşünülmektedir. Kazlak, her yıl konumunu değiştirirken, takibi yine Lotus Timindedir.

Okuduğum isim hırsımı körüklerken dosyayı sıkan parmaklarım kâğıdı buruşturmaya başlamıştı. O kadının hayatına rahatça devam ettiğini bilmek öfkemi alevlendirirken, Başkan’a evet dediğim için bir kere daha huzurla doldum. Tüm bunlar bittiğinde o kadını Beyza’dan daha kötü durumlarda görmek istiyor bu isteğimi yerine getirebilmek için her şeyi yapabilecek güçte hissediyordum. Ayşen Kazlak ile birkaç bilgi daha okuyup, sıra ekibin bilgilerinin olduğu dosyaya geldiğinde kadehimi yeniledim.

İlk sıraya Akrep’i koydum.

AKREP; Lotus timinin lideri. Sahte adıyla Yıldıray Özler. Kimliğini gizlemek adına paravan olarak seçtiği meslek, gece kulübü işletmecisi. Beş yaşında ailesini trafik kazasında kaybeden Akrep, devletin koruması altına alınmıştır. On iki yaşında Gümüş Şehir Yetimhanesinden alınıp Merkez’de eğitim görmüştür. Yirmi bir yaşına kadar gördüğü eğitimleri başarılıyla tamamlayan Akrep, kendi ekibini kurmaya hak kazanmıştır.

Doğum Tarihi: 1 Mart 1993

Adı- Soyadı: Kerem Ali Safa

Sonra Göz…

GÖZ; Lotus timinin teknoloji dâhisi. Sahte adıyla, Murat Sırmalı. Annesinin bir genelev çalışanı olduğu tespit edilen Göz, altı yaşında devlet korumasına alıp Gümüş Şehir Yetimhanesine yerleştirilmiştir. On üç yaşında Merkez tarafından eğitilmeye başlamıştır. Genç yaşına rağmen elde ettiği başarılarla Başkanların dikkatini çeken Göz, kendi isteği üzerine Lotus timinin ekibine katılmıştır.

Doğum Tarihi: 22 Ocak 1997

Adı- Soyadı: Cihan Batur

Altı yaşında… Altı yaşına kadar şahit olduğu şeylerin düşüncesi bile midemi bulandırırken, Murat’ın sessizliğinin nedenini anlamak artık eskisi kadar zor değildi.

Titreyen ellerimle Şahan’ın dosyasını araladığımda nefesimi tuttum.

GAZAP; Sorguların korkulu rüyası haline gelen Gazap, Lotus Timinin lideri Akrep tarafından ıssız bir sokakta ölmek üzereyken bulunmuştur. Öldüresiye yediği dayak nedeniyle iki ay boyunca komada kalan Gazap, on üç yaşında Merkez’in bünyesinde eğitim görmeye başlamıştır. Ailesi tarafından onay görmeyen genç adam sekiz yaşında sokağa bırakılmıştır ve yıllar sonra anne-babası evlerinde çıkan yangın sonucu hayatını kaybetmiştir. Sahte adıyla Şahan Akarsu olarak bilinen Gazap, yirmi iki yaşında Lotus timinin bir üyesi olmuştur.

Doğum Tarihi: 9 Nisan 1995

Adı- Soyadı: İlyas Nezir

Şahan… Tüm o hırsıyla, gözü karalığıyla dünyadan intikamını alıyordu sanki.

GEZGİN; Sahte adıyla Burçin Koçak olarak bilinen Gezgin, üvey babasının elinden kaçtığı gece on dört yaşındaydı. Birçok fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan Gezgin, altı ay boyunca hastanede tedavi görmüştür. Merkez bünyesinde eğitime başlayan Gezgin üstün zekâsını kanıtlayarak Lotus timinin üyesi olmaya hak kazanmıştır. Üvey babası girdiği ceza evinde intihar ederken, annesini ise kanser hastalığından hayatını kaybetmiştir.

Doğum Tarihi: 12 Ağustos 1992

Adı- Soyadı: Gizem Korkmaz

Burçin… Yara izlerini gizleyen kadın, o izlerin aslında gücünü temsil ettiğini hiçbir zaman kabullenemeyecekti.

KARA; Sahte adıyla Yaman Eroğlu olarak bilinen Kara, kimliğini gizlemek adına paravan olarak seçtiği meslek; dövüş kulübü işletmesi. Yedi yaşında, babasının, annesini öldürmesine şahitlik eden Kara devlet koruması altına alınmıştır. On üç yaşında Merkez bünyesinde eğitim görmeye başlayan Kara, birçok disiplin cezası almıştır. Asiliği ve disiplinsizliği sebebiyle Merkez’den men edilmek üzereyken Lotus Timinin Başkanı tarafından korunmaya alınmış, Lotus timi lideri Akrep’in ısrarları üzerine ekibe dâhil edilmiştir.

Doğum Tarihi: 1 Temmuz 1995

Adı-Soyadı: Diyar Bozdağ

Diyar… Kara Yaman… Kara hareleri dipsiz koyuyu andıran güzel yüzlü adam.

Yürüdükleri yollarda can yakıcı engelleri olan beş insan.

Acıları bedenlerinden büyük beş insan.

Hayat, benim gibi onlara da bir seçenek sunmamıştı. Çıktıkları bu yoldan başka, dönüştükleri bu insanlardan başka seçenekleri olmayan beş insan… Seçim yapamamış olmaları gerçek kimliklerini inkâr etmelerine sebep olurken benim gözümde bu kurtuluşlarıydı.

Belki seçtiğim bu yol, benimde kurtuluşum olacaktı.

 

 

 

 

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

Lütfen oy verdiğinizden emin olup yorum bırakmayı unutmayın canımlar

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoook iyi bakın...

Instagram: gulsumm.bilgin

Loading...
0%