Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 17

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

Karanlığın içinde yükselen acı çığlığı bastırırcasına gürleyen gök, küçük çocuğun acısına ortak olmak istercesine yağmur damlalarını sertçe yeryüzüne düşürüyordu. Korkuyla titreyen bedeni evdeki eski, pas içinde olan döşeğin altında küçücük kalmışken gözkapakları korkudan kocaman açılmıştı. Annesinin acı dolu çığlıkları, babasının öfkeli bağırışlarına karşılık ellerini kulaklarına kapatmak, hiçbir şey duymak istemiyordu ama yapamıyordu da. Donmuş kalmıştı.

"Yapma," dedi kadın acı içinde. "Yeter kurbanın olayım!" Kadının harabeye dönmüş bedeni yer yer morluklarla yer yer ise silik kemer izleriyle doluydu. Dudağının kenarından akan tadı midesini bulandırırken, düştüğü yerden kalkamaya çalışıyordu. Giyindiği eskimiş geceliğinin yakası yırtılmış öne doğru sarkarken, eliyle kumaş parçasına destek sağlamaya çalışıyordu.

"Nasıl istemezsin lan!" diye haykırdı adam. "Nasıl beni geri itersin! Kime açıyorsun o bacaklarını da bana gelince geri çeviriyorsun!" Kadın suratına aldığı darbeyle tekrar yere düşerken, gözlerini döşeğin altında olan oğluna çevirmekten korkuyordu. Kadının cevap vermemesi adamın öfkesini körüklerken, tüm gücüyle saçına asılıp bir dizinin üzerine çöktü. "Bana bak kadın," dedi adam, leş gibi alkol kokan nefesini dışa vururken.

Küçük çocuk sanki o kokuyu almıştı. Midesi anında hareketlenirken artık görüş açısında sadece iki çift bacak yoktu. Babası annesinin saçlarına acımasızca asılıyor, annesinin dudağından akan kan çenesine doğru süzülüyordu.

"Geç içeri hazırlan beni daha fazla delirtme!"

Küçük bedenine düşen yangın tüm benliğini sararken, babasının annesini zorla öptüğünü görmesiyle birlikte dakikalardır çalkalanan midesi daha fazla dayanamamıştı. Yattığı yerde sessizce kusarken, babasının onu duyabileceğinden ödü patlıyordu. Onu görecek, hem parkeleri pislettiği için hem de ağladığı için dövecekti.

"Bırak!" diye bağırdı. "Bırak Allah'ın cezası, çocuk var evde!"

Babası annesini dinlemiyor gözü dönmüş adam sarhoşluğun etkisiyle hunharca davranıyordu. Eli kemerine gitti. "Sesleri duyup odasından çıkmaz, hele bir çıksın ağzını yüzünü dağıtırım!" Salonun kapısına doğru bağırdı. "Duydun mu lan, odadan çıkarsan gebertirim seni!"

Hâlbuki bilmiyordu ki odasında sandığı çocuk, gök gürültüsünden korkup döşeğin altına saklanmıştı. Annesi fark etmişti varlığını ama korkundan ağzını açamıyordu. Bilseydi babası orada olduğunu, onları izlediğini, bütün kemiklerini kırarcasına döverdi. Defalarca annesini korumak için babasına karşı koymuş, defalarca küçük bedeni yeteri kadar güçlü kalamamıştı

İğrenç sırıtışıyla yere savurduğu karısını izleyen adam, kadının yırtılan geceliğinden meydana çıkan göğüs dekoltesine aç kurt gibi bakıyordu. Eli pantolonunun kemerine gitti. Yer yer derisi atan kayışı hırsla çözüp yere savurdu. "Sen bir daha bana karşı koy," dedi adam, tehlike kokan bir tavırla. "Andım olsun alırım canını!" Sıra pantolonunun düğmesine geldiğinde, boğazı yırtılırcasına haykırdı. "Ayır ulan bacaklarını!"

Küçük çocuk saklandığı döşeğin altında kendi kusmuğunun içinde cenin pozisyonu alırken, titreyen bedenine engel olamıyordu. Sanki dışarıda kopan fırtına, üzerine yağıyormuş gibi soğuktan titriyordu. Hareket edemiyor, annesini o cani adamın elinden kurtaramıyordu. Kilitlenmişti küçük bedeni. Gözlerini kapatmak istiyor, annesinin o halini izlemek istemiyordu ama onu da yapamıyordu. İçine içine döktüğü yaşlar soğuktan kalan bedeninin aksine tüm organlarını cayır cayır yakıyordu sanki.

"İstemiyorum!" diye haykırdı annesi. "İstemiyorum anlamıyor musun!"

Adamın bollaşan pantolonu zor bela bedenini kapatırken kadının dudaklarının arasından çıkan kelimeler öfkesini körükledi. "İstemiyorsun ha?" dedi. Az önceki gibi bağırmadı ama bağırsaydı bu denli bir korku yaymazdı etrafa. "İstemiyorsun öyle mi?" Pantolonunun belinden düşmesini umursamadan duvarın köşesine konumlandırılmış masaya ilerledi. Meyve tabağının içinde duran büyük bıçağı eline aldığında, kızarmış gözlerini tekrar yerde yatan kadına çevirdi. "Ben sana ne dedim?" dedi küçük adımlarla ilerlerken. "Ben sana az önce ne dedim lan!"

Kadın korkuyla doğrulduğunda ellerini can havliyle havalandırdı. "Yapma," dedi titreyen sesiyle. "Yapma, ne olur." Kendi canı için korkmuyordu. Ölmek onu korkutmuyordu ki. Nefes aldığı her gün ölümdü onun için. Biricik oğlu için ayakta kalmaya çalışıyorken şimdi ki korkusu yine oğluydu. Döşeğin altına sinmiş korkuyla titrerken annesinin ölümünü izlesin istemiyordu.

Adam güldü. "Ne o, korktun mu?"

Kadın başını iki yana sallayıp, ellerinden ve ayaklarından destek alıp geriye doğru sürünmeye başladı. Biliyordu artık kaçışı yoktu ama en azından oğlumun gözleri önünde olmasın diyordu. Amacı koridora çıkmaktı. Ama yetişemedi. Delirmişti adam. Bir an bile düşünmeden kadının üzerine çullandığında bıçağın keskin ucunun eti delip geçme sesi evde yankılandı. Gök gürültüsü kıyamet gibi patladı. Kadının bedeni acıyla yoğrulurken dudaklarını birbirine bastırdı. Bağırma dedi içinden. Bağırma, oğlunu korkutma.

Küçük çocuğun kara hareleri kocaman açılırken annesinin beyaz geceliğinde yayılmaya başlayan kanı izledi anbean. Bedeni titremeyi bıraktı. Öfke, kanına karıştı. Babası durmadı. Annesinin etine sapladığı bıçağı geçi çekip, bir kere daha atakta bulundu. Annesi gözlerini gözlerinden çekmezken, kadının dudakları şefkatle kıvrıldı. Bulduğu bin bir güçle elini kaldırıp oğluna doğru uzattığında bıçak bir kere daha etini yardı. Öksürmesiyle birlikte ağzından fışkıran kana rağmen dudaklarındaki gülümsemeyi bastırmıyordu.

Küçük çocuk sesini bulamasa da dudaklarını kıpırdanıp, "Anne," demeye çalıştı. Dilinin ucuna kadar gelen haykırışları bastıran bir şey vardı. Göğsüne baskı yapan bir güç vardı. Kanını kaynatan bir güç vardı. Küçük çocuk ne olduğuna anlam veremeyen o gücü yenemedi. Annesi ölürken hiçbir şey yapamadı.

Kadının bedeninden akan kan yavaş yavaş döşeğin altına doğru süzülürken, kusmukla karışmıştı. Kaç tane delik açılmıştı annesinin karnında? Ne kadar canı yanmıştı annesinin? Gözleri açıktı ama gördüğü bakış artık annesine ait değildi ki? Annesi ona bakarken gözleri parlardı, sevgiyle bakardı. Peki, şimdi ona bomboş, feri gitmiş gözlerle bakan kişi de annesi miydi?

Acı bir çığlık boğazında birikip içindeki ateşi harlarken, nereden geldiğini idrak edemediği deli gücüyle döşeğin altından fırlarcasına çıktı. Hâlâ daha annesinin üzerinde durup ölmesini umursamadan bıçak darbelerine devam eden babasına, "Katil!" diye haykırdı boğazı yırtılırcasına. "Katil!"

Adam odasında olduğunu düşündüğü oğlunun bir an için döşeğin altından fırlamasını şaşkınlıkla izlerken, küçük bedenine yüklenen devasa kuvvetle babasının yakalarından tutup savururcasına annesinin üzerinden itti.

"Katilsin sen! Kanı bozuksun!"

Kar beyazı geceliğinin kendi kanıyla boyanmış annesinin bedeninde gezdirdi kara harelerini. Dudakları titriyor küçük yüreği bedeninden büyük bir ateşle kavruluyordu. Dizlerinin üzerine düştüğünde eskimiş pijamasına bulaşan kanın kayganlığıyla dengesi bozuldu ve annesinin üzerine düştü. "Özür dilerim," dedi, artık tutamadığı gözyaşlarının arasından. "Özür dilerim anne dengem bozuldu, düştüm üzerine. Acıdı mı?" Zemine dökülmüş sarı saçlarını severken, "Yaraların acıyor mu anneciğim?" Diye sordu. Her daim sıcacık olan bedeni soğuktu annesinin. "Üşüyor musun? Tenin buz gibi olmuş. Hadi kalkalım anneciğim, yatağına gidelim. Yorganı da kafamıza kadar çekelim tamam mı? Sarılarak ısıtırım ben seni. Güleriz hem. Gıdıklarım ben seni. Çok gıdıklamam ama söz." Omuzlarını tutup kaldırmaya çalıştı. "Hadi anne, uykum var. Saçlarımı okşayarak uyutur musun? Hem çok yağmur yağıyor, korkuyorum. Hadi kalk odama gidelim. Burası soğuk. Ama gitmeden döşeğin altını temizlememiz lazım," Yutkundu küçük çocuk. "Kusabildim anne."

Zemine yayılan kanı görmüyor, görmek istemiyordu. Tek pisliğin döşeğin altındaki kusmuk olduğunu kabullenmeye çalışıyordu. "Galiba hasta oldum yine, o yüzden kustum. Sabah aldığın dondurmanın üzerine su içmedim ya? O hasta etti galiba beni."

Şakaklarımdaki keskin ağrı tüm bedenime etki ederken biraz olsun gevşeteceğini düşündüğüm alkolden bir yudum daha aldım. Bulunduğumuz locanın dışında sürekli hareket halinde olan led ışıklar bile ağrımı tetiklerken bir kere daha burada olduğuma lanetler savurdum. Yatmak istiyorum!

Yanımda oturan Kara Yaman yayvan bir pozisyondayken kolunu koltuğun sırt başlığına atmış dışarıdan bakıldığında bana sarılıyor gibi duruyordu.

"Bu ne sıkıcılıktır?" diyerek sessizliği bölen Şahan'ın isyankâr sesiydi. "Altmış yaşına gelmiş evinde kös kös oturan ihtiyarlar gibiyiz amına koyayım! Bari garsonlara demli çay getirmesini söyleyeyim, tam olsun!" Bakışları Yaman'a döndü. "Bak şuna bak, şuna. Birazdan takma dişlerini çıkartıp bardağın içindeki suya atacak. Canlansanıza lan, benden habersiz kim ölü toprağı attı üzerinize?"

Dün geceden sonra gerçekten herkes fazlasıyla sessizdi. Gerçi bunun sebebinin partide yaşananlardan ziyade peşinde oldukları adamı yakalayamamış, üzerine birde tuzağa düşmelerine yoruyordum.

"Ne yapalım oğlum?" diye sordu Yıldıray, ciddiyetle. "Herifi elimizden kıl payıyla kaçırdık üzerine gecesinde saçma sapan insanlarla muhatap olmak zorunda kaldık."

Şahan omuz silkti. "O çakma Barbie'nin çakma partisine gitmeyelim demiştim. Hisli çocuğum bir türlü kabullenemediniz. Hah, gittik ne oldu?"

"Sahi," diyerek başka bir konu açacağını belli eden Burçin'di. "Yasmin seni hiç aramadı mı, Yaman?"

Birkaç gece öncesi geldi aklıma. O dosyaları okuyup yanlarına döndüğümde, hiçbir şey olmamış gibi davranmış keyifle kahvelerini yudumlamışlardı. Ben ise büyük bir kararsızlığın içindeydim. Onlara gerçek isimleriyle mi hitap edecektim? Ama bu kararsızlık çok uzun sürmemişti. Artık her şeyi bilmeme rağmen, birbirlerine ya mahlaslarıyla ya da sahte isimleriyle hitap etmeye devam etmişlerdi. Gerçeklerini reddediyorlardı ve bende bu kararlarına saygı duymuştum.

"Yazdı," dedi Yaman. "Konuşmak istiyormuş ama dönüş yapmadım."

"Bu onu hırslandırır," diyerek teorisini ortaya attı Murat. "Ve bana kalırsa, Şahan'la Asya'nın ilişkileri konusunda da şüpheye düştü."

"Bence de," dedi Burçin. "Sonuçta Şahan'ın yaralı olduğunu bilemeyebilir, kendince teoriler üretmeye başlayabilir."

Ben huzursuzca kıpırdanırken fark ettim ki yanımda oturan Kara Yaman'ın da benden bir farkı yoktu. Sol bacağı sürekli sallanırken, koltuğun kolçağına yasladığı kadehi kırabilecek derecede sıkıyordu. İkimizin de rahatsız olduğu bir plandı ve ben, daha fazla devam edip etmek istediğimi bilmiyordum. "Belki," dedim, düşüncelerimin önüne geçemezken. "Belki de böyle düşünmesi daha iyidir." Hepsinin bakışları bana döndüğünde fazla dürüstlüğün bir gün başımı yakacağını biliyordum ama ben böyleydim işte. Aklımdan geçeni direkt söylerdim aksi takdirde, gücümün köreleceğini düşünürdüm.

Kadehte kalan son yudum içkiyi de mideme gönderdiğimde oturuşumu dikleştirdim. "Bakın, bize olan bakışlarınızdan kaynaklı olarak aramızdaki çekimi fark ettiğinizi tahmin edebiliyorum. Bir şeyi eklemekte fayda var ki, aramızdaki çekimin sebebi yoğun duygular değil, nedir diye sormayın eminim benim gibi Yaman'da hâlâ çözememiştir. Demem o ki, aramızdaki bu çekim artık onun rahatça hareket etmesine izin vermiyor. Dün gördünüz işte, patlak veriyor bir şekilde."

"Bu kızın dili kalbe zarar," dedi Şahan. "Kara'm Yaman'ımın suratındaki renk ne? Mor mu?"

Bakışlarım hızla yanımda oturan adama döndüğünde, yüzünde beklemediğim bir şaşkınlık vardı. Yüzü kızarmış, gözkapakları kocaman açılmış, dudakları ise aralık duruyordu. Ne? Yalan mı söylemiştim sanki? Uzun süren bir sessizliğin ardından duyulan kahkaha sesi Murat'a aitti. Saniyeler sonra diğerleri de ona eşlik etti.

"Ne?" dedim. "Ne yalan ne de komik bir şey söyledim, niye gülüyorsunuz sanki?"

Yaman'da döndüm. Sen iflah olmazsın dercesine başını iki yana sallarken, "Ah Aykız, ah." dedi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken.

"Ya beni deli etmeyin, neye gülüyorsunuz!"

Düşündüklerini söylesen suç, söylemesen suç anasını satayım!

"Sana gülmüyorlar Asya," dedi Kara Yaman. "Bana gülüyorlar."

Tek kaşım havalandı. "O niye?"

Boğazını temizledi. "Çünkü zamanında neyi yargıladıysam, neyle alay ettiysem şimdi hepsini ben yapıyorum."

Kahkaha sesleri yavaş yavaş azalırken, "Daha açık ol," dedim merakıma yenik düşerek.
Yaman'dan beklediğim yanıt Burçin'den geldi. "Şöyle ki güzelim; zamanında Kasap'ta bir vatandaşa yüzünü gösterdi. Kara ise bu olayı aylarca konuşup dikkatsizliğini yüzüne vurdu."

"Şimdi ise," diyerek sevgilisinin sözlerini devam ettirdi, Yıldıray. "İlişkimiz olduğunu öğrendiği ilk zamanlarda ise bizimle alay ettiği konuları kendisi yapmaya başladı."

"İlahi adalet bu olsa gerek," dedi Şahan, Burçin'e dönerek. "Hatırlıyor musun kız? Kıskançlık krizine girdiğin bir operasyonda sana dediklerini?"

Burçin kaşlarını çatarak, Yaman'a baktı. "Hatırlamaz olur muyum?" Dedikten sonra ses tonunu daha da kalınlaştırarak devam etti. "Bir kıskançlık krizlerin eksikti, Gezgin. Gül gibi operasyonu bozarsan elimden çekeceğin var!"

Kara hareleri elalarıma takılı kalırken anında kuruyan dudaklarımın üzerinde bilinçsizce dudaklarımı gezdirdim. Bakışlarını dudaklarıma indirip sertçe yutkunurken, "Yapma," dedi sadece. Kaşlarım havalanırken neyi yapmayayım diye soracaktım ki bulunduğumuz locanın kapısı önce tıklandı, ardından açıldı. Barda duran çalışanlardan biri olduğunu bildiğim genç adam, aralık tuttuğu kapıdan başını uzatıp "Abi girebilir miyim, bir şey söylemem gerekiyor?" dedi, tarazlı çıkan sesiyle.

"Gel tabii koçum," diyen Yıldıray oturduğu yerde dikleşti. "Bir problem mi var?"

Genç adam içeriye girip kapıyı ardından kapattığında, bakışları Yaman'ı buldu. "Yasmin Hanım aşağıda abi, seninle konuşmak istiyormuş. Geldiğinde yanımıza kimseyi gönderme dediğiniz için müsait değiller dedim ama dinletemedim. Ya buraya gelecek ya da ben burada olay çıkartırım diye terör estiriyor aşağıda."

"Amacı ne bu kızın?" Diye sordu Burçin sanki kendi kendine konuşur gibi. Kaşlarını çatmış, bakışlarını elinde tuttuğu kadehine sabitlemişti. Bir şeyler düşünüyor, düşündükleri onu huzursuz ediyordu.

"Kafa patlatmaya gerek var mı?" dedi Şahan. "Bırakalım gelsin ve derdini söylesin. Açıkçası Yaman'a âşık bir kadın rolünü nasıl yapacak çok merak ediyorum."

"Buğra," dedi Yıldıray. "Yasmin'i buraya getir aslanım." Buğra başını sallayıp hızla odadan çıktı. "Asya sende Şahan'ın yanına geç."

Yanımda oturan adama bir kere bile bakmadan oturduğum yerden kalkıp, pencerenin önünde duran Şahan'ın yanına geçtim. Şimdi tam karşımdaydı. Kıstığı gözkapaklarının ardında parlayan kara hareleriyle yüzüme bakarken kaşları çatılmış, çenesi kasılmıştı.

"Evine giremememiz kötü oldu," dedi Murat. "Ne planlıyorlar bilseydik buraya gelme amacını da anlardık."

"Cihazları fark etmiş olabilirler."

"Ama hâlâ aktifler, abi. Sadece hiçbir şey duymuyoruz tuhaf olan bu. Sağ gösterip sol vuracaklar desek, onları duymamıza izin verir geri planda farklı bir plan yaparlar ama yok, hiçbir şey yok. Huzursuz edecek derecede tuhaf."

"Ya orada kalmıyorlarsa?" dedi Burçin. "Aslında o ev sadece paravansa?"

Yıldıray başını iki yana salladı. "Kız sürekli gözetim altında. Her gün o eve gidiyormuş."

Kaşlarımı çattım.

Bir şeyler eksikti. Aslında çok şey eksikti.

"Göz'ün de dediği gibi o evde bir tuhaflık var Yıldıray," dedi Burçin, üzerinden atamadığı huzursuzluğuyla. "Evin ve arazinin krokisini ben çıkarttım ama hissediyorum, kaçırdığım bir şeyler var."

Konuşmaya devam edemediler çünkü kapı bir kere daha tıklandı. Şahan, kolunu omzuma dolayıp bedenlerimizin arasında mesafeyi küçülttüğünde, "Özür dilerim," dedi sadece benim duyabileceğim şekilde. "Rahatsız olabileceğini biliyorum ama onun yanında mesafeleri küçük tutma emri verildi. Dün geceden sonra dikkatini üzerimize çekmememiz gerekiyor."

Kaçamak bakışlarım Yaman'ı buldu. "Sana karşı zihnimde hastalıklı bir adam yatıyor. Ben takıntılı bir ruha sahibim Asya Sönmez ve o takıntılı ruh, beni öldürmek pahasına seni istiyor." O an için yaşadığım anın hazzından bir anlam yükleyemediğim kelimelerinin cevapları şimdi gözlerinden akıyordu. Kara Yaman'ın içinde beni isteyen o acımazsız canavar, yine beni sadece kendine saklıyordu. Gözleri, Şahan'ın omzuma doladığı kolunda sabit kalırken kırmak istercesine sıktığı dişleri aslında canavarının ne kadar kana susadığını gösteriyordu. Şahan'ı ne kadar severse sevsin mevzu bahis ben olduğumda o canavar kör oluyordu. Bu gerçeklik bir tokat gibi yüzüme çarparken kabullenmek istemedim. Bu denli büyük bir şey beni korkuttu.

Düşüncelerimle aramıza giren tanıdık sesle, bakışlarımı Yaman'dan ayırıp içeriye giren Yasmin'e çevirdim. "Seninle konuşmak istediğimi söyledim, toplu bir konuşma istemedim Yaman!"

Kara Yaman, saniyeler önce yüzünü ele geçiren öfkesinin üzerine maskesini geçip alayla tepesinde dikilen kadına baktı. "Neden bu kadar öfkelisin, Yasmin?"

Yasmin kaşlarını çattı. "Arkadaşımın burnunu kırdın ve ben dün geceden beri ailesiyle uğraşıyorum! Kim olduklarını biliyor musun, Yaman?"

Yaman dudaklarını büzdü. "Bilmiyorum, aydınlat beni."

Aslında biliyorduk. Taylan Uludağ. Şehrin saygın politikacılarından Haşmet Uludağ'ın biricik ve şımarık oğlu. Dün ki halinden de anladığımız gibi Taylan uyuşturucu bağımlısıydı. Babası Haşmet, defalarca kez oğlunu tedavi için yurt dışına göndermiş ve etrafına, oğlunun yeni yerleri keşfetmeyi çok sevdiğiyle ilgili bir yalan uydurarak gerçek durumu örtbas etmişti. Oğlu tedavi altındayken dikkat çekmesin diye Taylan'ın sosyal medya hesaplarını bir çalışanına kullandırmış, biricik oğlunun en büyük kusurunu gizlemeye çalışmıştı. Gel gör ki Taylan gördüğü tedavilerin ardından sadece beş, altı ay dayanabiliyormuş.

"Babası saygın, ünlü bir politikacı Yaman. Oğlunu o hâlde gördüğünden beri gücünü kullanarak seni hapse tıkma peşinde."

Yanında durduğum Şahan alayla gülüp, "Sizin o çok saygın ve ünlü politikacınız Yaman'ı hapse tıktırmayı bırakıp oğlunu tedavi mi ettirse acaba?" dediğinde, Yasmin'in bakışları bizi buldu. Çattığı kaşlarının altında parlayan mavi lensli gözleri önce omzumdaki kola, ardından yüzümüzde gezdi. Bu kız, gerçekten Şahan'a âşık olmaya başlamış olabilir miydi? Olduysa da Tanrı yardımcısı olsun.

"Ne tedavisinden bahsediyorsun?"

Alayla gülme sırası Yaman'daydı. "Hadi ama Yasmin, arkadaşının bir keş olduğunu anlamayacak kadar toy muyuz sanıyorsun? Dün gece haplanmıştı ve alçak düşüncelerini gözlerine yansıtıp arkadaşımızı taciz etmekten çekinmedi."

Daha önce bu denli korunmadığımı, birilerinin benim için bir şeyler yapmış olmasının verdiği hissiyatı bilmeyen benliğim bu tuhaf hissin ardında ezilip, büzüldü. Korunmak, birileri tarafından düşünülmek böyle mi hissettiriyordu?

“Evet,” dedi Yasmin. “Zamanında kullanıyordu ama tedavisini gördü ve artık temiz. Dün geceki hali sadece fazla alkol tüketmesinden kaynaklıydı.”

At yalanı sikeyim inananı.

“Arkadaşını savunmanı anlayabiliyoruz Yasmin,” dedi Burçin araya girerek. “Ama söylediklerinden şüpheliyiz. Ayrıca öyle bir adamın etrafında olmasını istemen senin için tehlikeli. Kendini kaybedip sana da zarar verebilir.”

Yasmin duruşunu dikleştirip, “Bırakın şimdi Taylan’ı,” dedi. “Ben elimden geldiğince Haşmet amcaya engel olmaya çalışacağım.” Yaman’a döndü. “Buraya Taylan’ı konuşmaya gelmedim, Yaman. Seninle konuşmak istiyorum. Mümkünse yalnız.”

Vereceği cevabı merakla beklerken, gideceğini düşünmemiştim ama bu teorimi çürüten Yaman, kadehindeki içkisini tek yudumda bitirip ayaklandı. “Konuşalım bakalım, Yasmin.” Şaşkınlıkla yüzüne bakarken içimi kemirip duran sesi duymamaya çalışıyordum. Bedenim anında gerilirken yakınlığımızdan dolayı bunu fark eden Şahan, yüzünü saçlarımın arasına gömdü. Dışarından birinin Şahan’ın bu hareketini bambaşka yere çekerdi ama o sadece, “Sakin ol,” diyerek beni yatıştırmaya çalışıyordu. “Ne yapacağını biliyordur. Gevşe, kızın dikkatini çekme.”

Niye bu kadar öfkelenmiştim ki? Lanet olsun, neden birileri etimi doğruyormuş gibi hissediyordum!

Derin bir nefes aldım.

YAZARDAN,

Genç kadın benliğini saran duyguya bir anlam yüklemeyi başaramasa da dışarıdan bakan gözler için her şey fazla anlamlıydı. Burçin, huzursuzca yerinden kıpırdanıp siyah gözlerini Asya’nın üzerinde gezdirirken bedenini esir alan öfkeyi görebiliyordu ve en önemlisi tanıyordu da. Asya’nın üzerindeki kara bulutları gören birde Yıldıray vardı. “İşimiz çok zor olacak,” dedi sadece sevdiği kadının duyabileceği bir ses tonuyla. “Bu ikisi, işimizi çok zorlaştıracak Gizem.” Sadece yalnız kaldıklarında birbirine gerçek isimleriyle hitap eden çiftin bakışları Yasmin’le Kara’nın çıktığı kapıya döndü.

“Yapması gerekeni yapıyor, biliyorsun değil mi?” diye sordu, Kerem Ali.

Gizem başını onaylarcasına sallayıp, “Evet ama,” dedi tereddütle. “Yapması gereken şey ne kadar doğru işte onu bilmiyorum, Ali. Diyar bizimle büyüdü. Nasıl bir karaktere sahip hepimiz biliyoruz. Asya’ya olan duygularını bir yerden sonra bastıramayacak.”

“ Dua edelim de işin içinden çıkamayacağımız kıvama gelmez.”

Dilleri inkâr etmeye çalışsa da kalpleri biliyordu. Diyar Bozdağ, Asya konusunda hiçbir zaman sakin kalamayacaktı.

Yasmin ve Kara Yaman kapıdan çıkıp, gece kulübünde bulunan çalışma odasına doğru yürürken sessiz ama aceleciydiler. Yasmin günlerdir çabaladığı şeyi sonunda gerçekleştirecek olmanın heyecanıyla, Yaman ise bir önce konuşup Asya’nın yanına dönme peşindeydi. Şahan’ı sever kardeşi gibi gördü fakat Asya’ya yakın olması onu deli ediyordu. Tenine dokunan tenini düşündükçe kardeşini pataklama isteğini zorlukla bastırıyor, o görüntüleri zihninin geri planına atmaya çalışıyordu ama içindeki canavar buna kati suretle izin vermiyordu. ‘Git ve bize ait olanı ondan al!’ diye haykırıyordu. Bunun yanlış ve hastalıklı bir şey olduğunun farkındaydı genç adam ama karşı koyamıyordu işte.

Önüne geldikleri çalışma odasının kapısını açıp elini öne doğru uzatıp Yasmin’e öncelik tanıdı. Genç kadın, cilveli bir gülümsemeyi adama gönderip bedenine sürtünerek odaya girdiğinde elindeki pullu payetli çantayı masanın üzerine bırakarak, kalçasını yine masaya yasladı. Etkili olacağını düşüncüğü şuh bakışlarını Yaman’ın üzerinde gezdirirken, genç adamın ilgisini çekmediğinin farkında bile değildi. Bir bacağını diğer bacağının üzerine atarak kısa olan elbisesinin biraz daha yukarıya doğru sıyrılmasını umursamadan, “Nereye kadar benden uzak duracaksın?” diye sordu.

Sevmiyordu Yaman’ı.

Sadece ona verilen görevi layığıyla yerine getirmek istiyordu ama geri çevrilmek gururunu zedeliyor, hırsını körüklüyordu. İsteyip de elde edemediği bir erkek daha önce hiç olmamıştı.

Yaman, karşısında cesur tavırlar takınan kadına kısa bir süre bakıp dolaba ilerledi. “Ne bakımdan, Yasmin?” İki kapaklı cam dolabı açıp içinden viski şişesini çıkarttı ama bir kadehe doldurma derdine düşmedi. Kapağını açtığı şişeyi direkt dudaklarına yaslarken, Yasmin’in kasıklarında beliren sızı güçlendi.

“Seni istediğimi biliyorsun, Yaman. Ne zamana kadar karşı koyacaksın?”

Genç adam ağzına dayadığı şişeyi çekip, elinin tersiyle dudaklarının üzerindeki ıslaklıktan kurtuldu. “Beni neden istiyorsun?” Amacı onu kışkırtmaktı. Yasmin’i daha ilk görüşünce çözmüştü. Hırslı bir kadındı. Geri çevrilmeyi sevmiyor, egosunun kırılmasına izin vermiyordu ve Yaman aslında onu ittikçe kendine daha fazla çektiğinin de farkındaydı. Amacı da buydu zaten.

Yasmin dudaklarını büzdü. “Yakışıklısın, çekicisin, zekisin. Bence bunlar yeterli sebepler.”

Genç adam aralarındaki mesafeyi yavaş yavaş kapatırken, “Peki, sana istediğini verdiğimde ne olacak Yasmin?” diye sorduğunda, Yasmin’in burnuna dolan içki kokusuna karışan parfüm kokusu hissettiği yakıcı arzuyu körükledi. “Şu masanın üzerinde sana istediğini versem Yasmin, sonra ne olacak?” Genç kadın masanın kenarlarında duran parmaklarını sıktı. Düşündü. Şimdi, şu an, şu masanın üzerinde onu sertçe becerse… Zihni uyuştu, kulakları uğuldadı. Bedeni anında düşüncelerine karşılık verince bacaklarını birbirine bastırıp kasıklarına yayılan sızıyı bastırmaya çalışıyordu.

Dudağının bir kenarı alayla kıvrıldı. “Sen ne olsun istersin, Yaman? Yoksa bir kere tadını aldıktan sonra senden sıkılacağımdan mı korkuyorsun?”

Aynı alaycı tavırla gülümsedi Yaman. Dilini damağına vurup, “Yok,” dedi. “Sadece benden sonra Şahan’a da aynı şeyi yapacağını biliyorum.”

Genç adamın itirafıyla bozguna uğrayan Yasmin, omuzlarını dikleştirdi. “Ne demek bu?”

Yaman, başını geriye yaslayıp tok bir kahkaha attığında, “Az önce bana zekisin demiştin Yasmin,” dedi. “Bunu gerçekten içten mi söylemiştin, merak ediyorum doğrusu.” Kadın sessiz kaldığın, adam devam etti. “Senin problemin ne biliyor musun? Kendini zeki sanırken karşındaki insanları aptal yerine koyman ve içten içe bunu başardığına inanman.” Az önce Burçin ve Yıldıray’ın aklına gelen, başlarına gelmişti işte. Kara Yaman tüm görevini unutup Diyar’a dönüşmüştü. Durmadı, duramadı. İçindeki canavara karşı koyamadı. “Şahan’dan etkilendiğinin farkındayım, hatta hepimiz farkındayız. Amacın ne, ne yapmak istiyorsun bilmiyorum ama Yasmin, her neyin peşindeysen bundan vazgeç. Sonunda zarar gören sen olacaksın.”

Az önce arzudan titreyen bedeni bu sefer öfkeyle harmanlanırken, oturduğu masadan hızlı hareketlerle inip genç adamın karşısında durdu. Giyindiği uzun puntolu topuklu ayakkabısına rağmen göğsüne anca uzanabiliyordu ve bu yüzünden başını hafifçe geriye yaslamasını gerekiyordu. “Sen ne dediğini sanıyorsun?”

Yaman sakin kalmayı haykırırken, Diyar öfkeyle bakıyordu genç kadına.

“Sen bana amacının ne olduğunu anlat bende sana istediğin şeyi vereyim, Yasmin.”

“Ne amacım olabilir Yaman!” diye bağırdı Yasmin. “Seni arzuluyorum bunun altında bir şey aramana gerek var mı?”

Diyar elinde tuttuğu şişeyi hırsla masaya bırakıp karşısında küçücük kalan kadının yüzünü ellerinin arasına aldı. Yüzleri birbirine oldukça yakın dururken, tam o sırada olacak olanlardan habersiz olan genç adam işin bu boyuta geleceğini düşünse ensesine silahı dayayan canavarından tetiği çekmesini isterdi. “Var,” dedi tüm öfkesiyle. “Ve ben bunu öğrenince seni kimse elimden alamaz, Yasmin. Sana son bir fırsat, ya şimdi konuş ya da benden uzak dur.” Amacı öpmek değildi, asla aklına bile gelmemişti. Kadının yüzüne dayadığı ellerini sıkarken, Yasmin korkuyla titredi. Canı yanıyordu ama içindeki arsız kadın karşısındaki genç adamın gözlerini ateşi göremeyecek derecedeydi. “Senden başka bir amacım yok Yaman ve ben, pes etmeyi seven bir kadın değilim!”

Tam o sırada locada oturan tim üyeleri huzursuzlukla kıpırdanıyor, Yaman’ın yanlarına dönmesini bekliyordu. Bu tedirginliğe dayanamayan Burçin sevgilisine dönerek, “Telefonunu çıkart aç kamerayı,” dedi sabırsızlıkla. Yıldıray’ın kaçamak bakışları Asya’yı bulduğunda, “Bu iyi bir fikir olmayabilir, güzelim.” dedi.

Asya ise merakla onlara baktı. “Gittikleri yerde kamera mı var?”

Burçin onaylarcasına başını salladığında, dakikalardır olduğu yerde duran bedenini harekete geçirerek yanlarına gitti. “Aç.” Dedi itiraz kabul etmeyen sesiyle.

Yıldıray huzursuzca kıpırdandı. “Asya, buna gerek yok.”

“Kara’ya güveniyorum ama Diyar’a asla güvenmiyorum, Kerem Ali. Aç şu görüntüleri!” Burçin sevdiği adama kıstığı gözkapaklarının ardından bakarken, Yıldıray’da sevgilisine aynı öfkeyle baktı. “Gizem!” dedi uyarırcasına.

Asya ise onların ağzından gerçek adlarını duymanın şaşkınlığından kısa sürede çıkmıştı.

“Aç abi,” dedi Şahan, sakin kalarak. “En azından müdahale edeceğimiz durum olursa hemen gideriz.” Genç adam, ablasının üzerindeki huzursuzluğun nedenini çok iyi biliyordu. Asya hariç hepsi biliyordu. Kardeşi elbette ki o kıza fiziksel bir zarar veremezdi ama tüm planı bir saniye bile düşünmeden yıkabilirdi ve ellerindeki tek şansı, Yasmin’i, kolaylıkla gözden çıkartırdı. Bunu yapması demek attıkları birkaç adımı geriye götürürdü.

Yıldıray son kez Asya’ya bakıp cebinden telefonu çıkarttı. Ekrandan birkaç tuşa basıp, telefonu yatay bir halde tutmaya başladığında hepsinin meraklı bakışları ekrana kaydığında Asya, kanını kaynatan bir öfkeyle burnundan soludu. Kara Yaman, Yasmin’in yüzünü ellerinin arasına almış bir nefeslik mesafede duruyorlardı.

“Yok anasının amı!” dedi Şahan, şaşkınlıkla. “Biz neyden korkuyoruz bunlar ne halde?”

Burçin’in bakışları anında Asya’yı bulduğunda, beyaz tenini ele geçiren kızarıklığa korkuyla baktı. Genç kadın, aramızdaki bu çekimin nedeni ne bilmiyoruz dese de Burçin biliyordu artık. Yaman’ın şu an ki amacı neydi bilmiyordu ama aralarındaki çekimin ne olduğunu kesinlikle biliyordu.

Asya ise gözlerini bir saniye ekrandan ayırmazken, biraz sonra olabilecekleri bekliyordu. Seni istiyorum diyen adamın bir başka kadını öpmesini bekliyordu. Yüreği sancıdı. Bedeninde kaç tane kemik varsa hepsinin varlığını acıyla hissetti.

“Öpüşmekten ziyade daha çok hırslarını belli ediyor gibiler,” dedi Murat, olayı kurtarma çabasıyla ama Asya’nın umurunda olmadı. Bu görüntüye daha fazla tahammül edemeyeceğini anladığı an, bakışları masanın üzerine kaydı. Kara Yaman’ın anahtarı, cüzdanı ve telefonu buradaydı. Biz arabayla gelmiş olsak da o motoruyla gelmişti.

Yaman’a olan öfkesiyle, kendisine duyduğu öfkeyle ayaklandı. Neden ilgilendiriyordu ki onu? Sadece bedenini istediği adamın başka bir kadınla olan yaklaşması neden onu ilgilendiriyordu ki sanki? En büyük öfkesi kendiydi, neler olduğunu anlayamadığı benliğineydi. “Ben gidiyorum,” dedi masanın üzerindeki anahtarı alarak. “Burçin bana evini konumunu gönderir misin?”

Burçin büyük bir pişmanlık yaşarak hızla yerinden kalktığında, “Saçmalama lütfen,” dedi. “Gitmek istiyorsan bile birlikte gidelim, Asya.”

Asya başını iki yana sallayıp, bunu reddederken, “Yalnız kalmak istiyorum.” Diyerek birinin daha engeline takılmamak için locadan hızla ayrıldı.

“Allah beni kahretsin!” dedi Burçin hırsla. “Ne diye inat ediyorsam!”

“Senin bir suçun yoktu abla,” dedi Murat, genç kadını sakinleştirme umuduyla. “Hepimiz diken üstündeydik. Asya’nın itirafı hepimizi tepe taklak etti ama kabul edelim, hepimizin tahmin ettiği bir şeydi ve yine hepimiz Diyar’ı biliyoruz. Telaşa kapılman gayet normal.”

Hiçbirinin korkusu Diyar’ın bir kadını sevmesi değildi, aksine kardeş bildikleri adamın mutlu olmasını hepsi isterdi ama Asya’nın, genç adamın annesine olan benzerliği arkadaşlarını korkutuyordu. Hepsi bu zamana kadar yanında olmuş sevgisini hissettirmiş insanlardı ama Diyar’ın sevgiye açlığı annesinden geliyordu ve şimdi, annesine benzeyen kadına olan duyguları tüm timi ürkütüyordu.

Engelleyemese de evden başka bir yere gitmesini istemediği için Burçin, Asya’ya evin konumunu atmıştı. “Umarım gerçekten eve gider.”

Oturduğu yerden doğruldu Murat. “Merak etme, takibini yapacağım. Sen önce bir sakin ol ve,” cümlesinin devamını getirememesine neden olan Kara büyük bir hırsla odaya girdiğinde, bakışları etrafta gezdi. Çattığı kaşları mümkünmüş gibi daha fazla çatılırken, “Asya nerede?” diye sordu, buz gibi ses tonuyla. “Neden yanınızda değil, lavaboya mı gitti?”

Burçin alt dudağını dişlerinin arasına aldı.

“Gitti,” dedi Yıldıray, tedirginlikle.

Yaman gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Nereye gitti?”

“Eve.”

Genç adam gözlerini açtı. “Tek başına?”

“Benim yüzümden,” dedi Burçin ağladı ağlayacak şekilde. “Ben, Yıldıray’a ısrar ettim. Asya’da odada kamera olduğunu öğrenince izlemek istedi ve,”

Yaman iki yanında duran ellerini yumruk haline getirirken hiçbirine bir şey demeden masanın üzerinde duran eşyalarını alıp bir an önce kızın peşine takılma derdindeydi. Telefonunu aldı, cüzdanını aldı ama… Dudakları şaşkınlıkla aralandı. “Anahtarım?”

“Asi kız motorunu çalmış olabilir,” diyen Şahan, en az diğerleri kadar tedirgindi. Diyar Bozdağ, hepsini ürkütüyordu!

“Lan birde motorla mı gitti? Nasıl izin verirsiniz!”

“Sanki laftan anlıyor da,” dedi Şahan, tüm sorumluluğu üzerine almak ister gibi. “Bastı gitti işte!”

Genç adam yüzünü sertçe sıvazlarken, “Eve,” dedi. “Rica ediyorum gece eve gelmeyin.” Amacı eve gidip tüm yanlış anlaşılmaları düzeltmekti ama biliyordu ki Asya onu zorlayacak ve kavga edeceklerdi. Hiçbirinin buna şahit olmasını istemiyordu. “Yüksek ihtimalle kavga edeceğiz ve sizin etrafta olduğunu bilmesi onu bastıracak, öfkesini atması gerek.”

Daha az önce. Az önce büyük bir cesaretle aralarındaki çekimi gizleme gereği duymayan kadını hayal kırıklığına uğratmış olmanın acısıyla yüreği kavruluyordu Kara Yaman’ın. Evet, Yasmin’le öpüşmemiş aklından bile geçirmemişti ama biliyordu. İstediği birinin yanında başka birini görmenin ne denli deli edici etkisi olduğunu biliyordu. O kardeşi bildiği adama bile bu konuda tahammül edemezken, Yasmin’in kendisi hakkında yapmak istediklerini birinci ağızdan duyan Asya’yı anlayabiliyordu.

Bu hayatta yalnız olduğumu her şeyle yalnız başıma savaşmam gerektiğini kafama vura vura öğretmişlerdi. İlk başlarda bunu kabullenmekte zorlanıp, neden yalnız kalmaya mahkûm olduğum konusundan isyan etmiştim ama bir yerden sonra alışmaya başlamış, yalnızlığı sevmiştim. Duygusuz olmayı, kolay kolay kırılmamayı, en ufak şeyde öfkeme yenilmemeyi, mantıklı düşünmeyi hayat mottom haline getirmiştim ama şimdi, geçen zamanın ardından zorlukla kabullenebildiğim şeyler bir bir sarsılıyordu ve ben, o sarsıntıda nasıl ayakta kalınır bilmiyordum.

Yol boyunca gözlerimin önünden silinmeyen o görüntüye neden bu kadar öfkelenmiş, neden bu denli kendimi kaybetmiştim ki? Bu zayıflıktı benim gözümde. Bu yaşıma kadar öğrendiğim her şeyin bir an tepe taklak olmasıydı. Bunu istemiyordum. Bunu kabul edemezdim.

Burçin’in attığı konumla vardığım evin bahçesine girdiğimde başımdaki kaskı çıkartıp acımadan fırlattım. Yenik düştüğüm anlamsız öfkenin bedenimi terk etmemesiyle birlikte indiğim motordan bir anda elimi çekmemle yeri boylaması bir oldu. Demek motoruna düşkündün Kara Yaman? Ah gel ve güzel bebeğine şimdi bak! Hırslı adımlarımı eve yönlendirdiğimde aklıma gelen gerçekle olduğum yerde durdum. Eve gelmiştim tamam da ben bu lanet eve nasıl girecektim şimdi?

Giyindiğim şortun arka cebine sıkıştırdığım telefonum titreyince hemen elime aldım. Bir kurtarıcı misali gelen mesajla durdurduğum adımlarımı tekrar harekete geçirdim.

Gönderen: Burçin
‘Kapının yanında bir saksı var, saksının altındaki kapağı aç. Anahtar orada.’

Dediği saksıyı bulup anahtarı çıkarttığımda vakit kaybetmeden eve girdim. Karanlığı umursamadan merdivenlere yöneldiğimde, dışarıdan gelen ani fren sesini umursamadan basamakları aynı hırsla çıktım. Bana ait odaya girip kapıyı çarparak kapattığımda aynı anda evde onun sesi yankılandı. “Asya!”

Duş almam gerekiyordu.

Soğuk duş alıp bedenimdeki bu gerginlikten kurtulmam gerekiyordu.

Üzerimdeki ince, ifil ifil kumaşıyla serin tutan gömleğin düğmelerini titreyen parmaklarımı çözüp siyah braletle kaldığımda odanın kapısı gürültüyle açıldı. Hırsla arkamı döndüm. “Şu odaya kapıyı çalarak girmeyi ne zaman öğreneceksin sen? Dingonun ahırı mı burası!” Gömleğinin ilk üç düğmesi açılmış odaya vuran ay ışığı tenini parlatıyordu. Niye açıktı düğmeleri? Kendi düşüncelerime güldüm.

Lanet! Sana ne?

“Çek git odana, duşa gireceğim ben!”

Söylediğimin aksine odadan çıkmak şöyle dursun ağır ağır yanıma geldi. “Neden tek başına eve geldin?”

Kaşlarımı çattım. “Sana ne? Artık sizin tutsağınız değil, ekibinizden biriyim. Bunu kabul ederek de özgürlüğüm geri verildi. İstediğim zaman istediğim yere gidebilirim ve sana hesap vermek zorunda değilim, Kara Yaman. Şimdi odadan çık!”

Tek kaşı havalandı. “Çıkmazsam?”

Sakin kalmak mı? O böyle gözlerimin içine baktıkça öfkem katlanarak büyüyordu!

“Senin derdin ne ya? Yarım kalmışlığının acısını benle uğraşarak mı atlatmaya çalışıyorsun? Ne işin var senin benim yanımda oğlum, kimin kollarının arasından çıktıysan git onun yanına. Benimle uğraşma!”

Yüzünün her bir milimine oturan şaşkınlığa gözlerimi devirip bakarken, daha fazla onunla konuşmak istemeyip banyoya yöneldim. Sadece birkaç adım atmıştım ki bileğime sarılan eller sertçe beni kendine çektiğinde, bedenlerimiz birbirine çarptı. “Onunla,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Hiçbir şey yaşamadım.”

Yutkundum. “Bana ne? Sordum mu?”

“Bu öfkenin nedeni ne, sarışın?”

“Bundan da sana ne?”

Yüzüme düşen birkaç tutamı parmaklarının arasında döndürürken bakışları saçlarıma kaydı. “Ben biliyorum.”

“Merak etmiyorum. Sadece duşa girmek istiyorum ve sen bu isteğimi engelledikçe kafanı kırmak istiyorum, Kara Yaman.”

Gülümsedi.

Sanki soğukta kalmışım gibi titredim.

“Odamda küvetim var.”

“Git yıkan o zaman!”

“Birlikte yıkansak daha eğlenceli olacak.”

Yanağıma sürttüğü elini geriye ittim. O kıza dokunan hiçbir organıyla bana dokunamazdı!

“Rüyanda bile göremezsin.”

Gülümsemesi muzip bir hal aldı. “Rüyamda neler gördüğümü tahmin bile edemezsin, asi kız.”

Boğazımda başlayan yangın, zihnimi ele geçirmeye başladı. Bedenim çoktan ona doğru çekilmeye başlasa da buna karşı koyuyordum. Ne kadar başarılı olacağım tartışılırdı ama bu karşı koymayı sürdürme kararındaydım. Bedenime sarılı ellerinden kurtulmak için çırpınmaya başladığımda, “Beni daha fazla delirtmeden çek git şu odadan Yaman.” Dedim bağırarak. “Seninle uğraşamam.”

“Neden öfkelendiğini söylemeden buradan gitmeyeceğim, Asya.”

“Çok beklersin o zaman.”

Omuz silkti. “Bana göre hava hoş, tüm gece boyunca evde yalnız olacağız.”

Şaşırmıştım. “O niye?”

“Eğlencelerine devam etmek istediklerini söylediler.”

Tekrar kollarından çıkmak için hareketlendim. “İyi tamam bırak, duşa girip uyuyacağım.”

“Konuşalım,” dedi yalvarır gibi. “Konuşalım, Asya. İçindekileri dök ve rahatla.”

“Konuşacak bir şey yok, niye anlamak istemiyorsun?” derken ses tonum sert, bakışlarım donuktu ama içim cayır cayırdı. Söylediğimden sonra tutuşu daha sıkı bir hale geldiğinde kasıklarını kasıklarımda hissetmeye başladım.

Başka bir şeye odaklan Asya, başka bir şeye odaklan!

“Kendine karşı koymayı bırak,” dedi benim aksime yumuşak bir tonda. “Konuşarak çözebileceğimiz şeyleri aramızda uçurum haline getirme.”

Alayla gülümsedim. “Aramız? Seninle iş arkadaşıyız, Kara Yaman.”

Tek kaşı havalanırken, bakışlarındaki o yumuşaklık yavaş yavaş silinmeye başladı. “İş arkadaşı mı? Saatler önce aksini iddia ediyordun.”

Haklıydı ve ben haklı olduğu için biraz daha sinirlendim.

“Yanlış düşünmüşüm,” dedim hırsla. “Seni o kadınla öpüşmek üzereyken gördüğümden beri düşüncelerim değişti. Sadece iş arkadaşıyız. Şimdi bırak beni.”

“Onunla öpüşmeyecektim!”

Artık o da sinirliydi.

Bende sinirliydim.

İşin sonu ise… Yangın yeriydi!

Kollarının arasından çıkıp aramızda mesafe sağladım çünkü biraz daha sıcaklığını hissetmeye devam etseydim, gardımı ne kadar yukarıda tutabilirdim bilmiyordum. İçimdeki arsız kadına karşı koymak çok zordu!

“Umurumda değil!”

Ben geri gittikçe o üzerime geliyordu. “Umurunda değil öyle mi? Ama benim umurumda, asi kız.”

“Niye?”

“Sen nedenini söylemediğin sürece bende söylemeyeceğim.”

“İyi o zaman çık git odadan!”

“Gitmiyorum!”

“Ben gidiyorum o zaman!”

Kapıya doğru yürümeye başladığımda tekrar onun tarafından durduruldum ama bu sefer dilimin ucuna gelen kelimeleri haykıramadan dudaklarımın üzerine kapanan dudakları susmamı sağladı. Öpüşüne karşılık vermedikçe belime koyduğu elinin baskısını arttırıyor, öpüşünü hoyratlaştırıyordu. Alt dudağımı dişlerinin arasına alıp çekiştirdiğinde, “Hiçbir yere gidemezsin!” dedi erkeksi bir hırlamayla. “Benden başka bir yere gitmene izin vermem.”

Sessiz kaldım.

“Bana karşılık vermemenden hoşlanmıyorum, Asya.”

Dudaklarımın üzerinden dilimi gezdirdiğimde kasıklarımda hissettiğim sertlik başımı döndürdü. Kendimden beklemediğim, düşündüğümü bile bilmediğim o soru dudaklarımın arasından izin istemeden firar etti. “O kadını öptün mü?”

Başını iki yana salladı. “Hayır.”

“Neden o kadar yakındın?”

Yutkundu. “Kendimi kaybettim.” Tek kaşım havalandı. Tam bir şey söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki, “Düşündüğün gibi değil,” diye susturdu beni. “Kendimi kaybetme sebebim, kendini çok zeki sanıp beni parmağında oynatmaya çalışmasıydı ve ben o anlarda, seni düşünmekle meşguldüm. Şahan’ı çok seviyorum ama sana olan yakınlığı beni delirtiyor Asya ve ben Yasmin’le konuşurken yakınlığınızdan dolayı hırsla doluydum!”

Tokat yediğimi zannetmeme sebep olan sözleri korkumu tetikledi. Çünkü fark ettim ki… Fark ettim ki benim ona olan öfkemde sırf Yasmin’le yakınlaşmış olmasından kaynaklıydı. Bu düşüncelerin şu an zihnimi kemirmesine izin veremezdim. Kara Yaman’ın bu denli içime işlemesine izin vermemeliydim. İki yanımda duran ellerimi omzuna yaslayıp, yüzlerimizin arasında mesafeyi kapattım. Aklımı dağıtmalı, düşünme kabiliyetimi tamamen yok etmeliydim. “Öp beni.”

Gülümsedi.

Dudaklarımızı tekrar birleştirdiğimizde sert ama bir kadar da iç gıdıklayıcıydı.

Araladığım dudaklarımın arasından sızan dilinin ıslaklığını hissettiğim an, bacaklarımın arasında baş gösteren zonklamaya karşılık, alt dudağını dişlerimin arasına alıp emdim. Erkeksi bir hırıltı nefesime karışırken belimdeki elini kalçalarıma indirip sıkıca kavradı. Omuzlarına yasladığım ellerimi boynuna sararken küçük bir destek uygulamasını sağlayarak kucağına çıktım. Bacaklarımı beline dolarken Yaman harekete geçti. Sırtım duvarın soğuk yüzeyiyle buluştuğunda içimdeki yangına benzin dökmüşler gibiydi. Soğuk fayda etmiyor aksine ateşimi harlıyordu. Geri çekildiğinde nefes nefese gözlerimin içine baktı. “Seni istiyorum,” dedi boğuk bir sesle. “Seni istiyorum, asi kız.”

(Yetişkin içerik barındıran sahne. Bu kısımları okumak istemeyenler bir sonraki bölüme geçebilir.)

“İstediğin şeyi al, Kara Yaman.” Dudaklarını dudaklarımla buluşturmadan önce söylediğim söz, ikimizin de yıkımını getirdi. Öpüşü yumuşadı, zihnimi allak bulak etti. Titreyen parmaklarım gömleğinin düğmelerine ulaştığında yavaş yavaş çözmeye başladım. O ise kalçama yasladığı ellerinden birini çekip şortumun düğmesine uzandı.

“İstiyor musun?”

Kaşlarım çatıldı. “Ne?”

“Bunu söylemene ihtiyacım var, Asya. Seninle sevişmemi, seni soymamı istiyor musun?”

Gözlerindeki kırgın ifade içimde bir şeyleri harekete geçirirken, “İstediğin şeyi al derken istediğimi yeterince belli etmedim mi?” diye sordum. Başını onaylarcasına salladı. “Belli ettin ama benim duymaya ihtiyacım var, güzelim? İstediğini dile getirir misin?”

Neydi bu?

Neden küçük bir çocuk gibi bakıyordu?

Elimi yanağına yaslayıp, başparmağım ile tenini okşadım. “İstiyorum Yaman.”

Gülümsedi. Sırtımı yasladığı duvardan ayırıp hızla yatağa yöneldiğinde, yumuşak bir hareketle bedenimi yatağa bıraktı. Kaslarım geriliyor, bedenim buz gibi havada dışarıda kalmışçasına arzudan titriyordu. Bakışlarını üzerimden ayırmazken gömleğinin düğmelerini aheste aheste çözüp, üst bedenini kumaş parçasından kurtardı. Çok geçmeden aynı şeyi pantolonunu da yaparken, bakışlarım boxserinden belli olan erkekliğine kaydı. Büyüktü. İçimi heyecanlandıracak kadar büyüktü. Bir dizini yatağa yaslayıp kendini soyduğu gibi yavaş hareketlerle beni de soymaya başladığında sertçe yutkundum. “Bedenin,” dedi boğuk bir sesle. “Ay ışığının altında parıldıyor sanki.”

Düğmesini ve fermuarını açtığı şortumu iç çamaşırımla birlikte aşağıya çektiğinde, kadınlığımda takılı kalan gözleri karardı. Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırıp inlerken, “Kalbim,” dedi. “Sanki ağzımdan dışarıya fırlayacak, Asya.”

Onu hissetmek için titreyen ellerimi kaldırıp dokunma isteğime karşı koymadım. Parmaklarımın ucu karın kaslarında delirtici bir yavaşlıkta gezerken, bir yanım panik içindeydi. Kara Yaman’a çekiliyor olmam ödümü patlatıyordu ama bu düşünceye takılı kalmam çok uzun sürmedi. Kadınlığımın en hassas noktasında hissettiğim parmağıyla gözlerim geriye doğru kaydı. Dudakları önce çeneme ardından boynuma ıslaklığını bırakmaya başladı. Daha önce hissetmediğim kadar şiddetli bir arzu bedenimi tarumar ederken sıcak bedenine sığındım. Derin nefesler alırken burnuma dolan kokusu bacaklarımın arasındaki ıslaklığın yoğunluğunu arttırdı.

“Her saniye daha çok ıslanıyorsun,” dedi dudakları tenimi dağlarken. “Söylesene Asya, içimi titretmeyi nasıl başarabiliyorsun?”

Cevap veremedim. Cevap verecek gücü kendimde bulamadım. Dilini boynumda boylu boyunca hareket ettirdikten sonra başını kaldırıp gözlerimizi buluşturduğunda bakışlarındaki ateş, ateşime karıştı sanki. Dudaklarının üzerinde kendi dilinin yaratmış olduğu ıslaklığın tadına bakmak için çıldıran yanımı zor zapt ederken, kadınlığımı okşayan parmağı boğazımda biriken çığlığın basıncını arttırıyordu.

“Korunmayacağım,” dedi. “Senin için bir problem olur mu?”

Başımı iki yana salladım. “Ben hallederim.”

Dudaklarında tehlikeli bir kıvrım belirdi. “Bu iyi, o plastik parçasının seni tamamıyla hissetmeme engel olabileceği düşüncesi beni delirtiyor.”

“Korunmadan mı sevişiyorsun sen?”

Burnumun ucuna küçük bir buse kondurdu. “Sadece senle korunmayacağım, asi kız. Her şeyini hissetmek istediğim tek kadın sensin.”

Buraya kadardı. Daha fazla dayanmaya bir gram gücüm yoktu. Ellerimi ensesine sarıp yüzünü yüzüme çektiğimde sertçe dudaklarını kavradım. Öpüşüme aynı sertlikle karşılık verirken, üzerimde son kalan parçayı da şiddetle çekiştirip yırtılmasına neden oldu. Umursamadım. Bu hareketi içimdeki arsız kadını coşturdu. Üst dudağımı kavrayıp emdikten sonra geri çekildi. Tam bunu için söylenmeye başlayacaktım ki, dudaklarının ıslaklığını bu sefer göğüs ucumda hissettim. Kabarmış küçük tomurcuğu diliyle sahiplenirken, inlememe engel olamadım. Sadece parmakları ve diliyle yarattığı yıkımdan habersizdi.

Kolitrisimi okşayan parmağı yavaş yavaş aşağıya indiğinde en mahrem yerimdeki ıslaklığı her yere bulaştırdı. Tırnaklarımı ensesine bastırdığımda dişini göğüs ucuma bastırıp homurdandı, aynı anda çığlığım odada yankılandı.

“Yaman, acıdı!”

Bir parmağını içime sertçe ittiğinde, “Yaman değil!” dedi hırsla. “Bana nasıl hitap edeceğini biliyorsun, Asya. Bana istediğim şekilde hitap et.” Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp başımı geriye doğru büktüğümde bu onu kışkırtmış olacak ki ikinci parmağını da içime doğru itti. “Bana cevap ver!”

“Kes sesini ve işine devam et!”

İçimdeki istek o kadar yoğundu ki, benliğimi bile unutabilecek dereceydim. Hiç, hiç bu denli tahrik olduğumu hatırlamıyordum. İçimdeki arsız kadının bu denli delirdiğine hiçbir zaman şahit olmamıştım. Hareketleri duraksarken huysuz bakışlarımı gözlerine çevirdim.

“Beni sessiz bırakma, asi kız.”

Sıcak nefesi tenimi yaktı.

Arzudan kalınlaşan ses tonu bedenimi titretti.

Dilini dudaklarıma sürtüp, “Sesini benden gizleme,” dediğinde başımı onaylarcasına salladım. “Ta-tamam. Devam et lütfen.”

Gülümsedi. “Benim arsız kızım.” Nefes alışverişlerimin hızı artarken, inlemelerimi engelleyemiyordum. Delirecek gibi hissediyordum. “Sırılsıklamsın,” dedi keyifle. “Benim için o kadar hazırsın ki, kendimi kaybetmekten korkuyorum.” Üçüncü parmağını da içimde hissettiğimde adını bas bas bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. “Parmaklarımı öyle kavrıyorsun ki, Asya. İçin o kadar dar ki, benim varlığımı kaldırabilir misin acaba?” Dilinin bedenimi tarumar eden etkisini diğer göğüs ucumu da ilgiyle verirken parmaklarımı saçlarının arasına geçirdim.

“Dene,” dedim titrek bir sesle. “Denemeden bilemeyiz değil mi?”

İçimde istiyordum.

Eğer içime girmezse delirecek gibi hissediyordum.

Yüzünü göğüslerimden kaldırıp kulağımın alt noktasına dudaklarını bastırdığında, “Yumuşak olmam asi kız,” dedi tehditkâr bir tonda. “Kaldırabilir misin?”

İçimdeki parmaklarının hızını arttırırken, “E-evet!” diye haykırdım. “Eziyet ediyorsun, yap artık şunu!” Bana dokunuşuyla, sıcaklığıyla aklımı başımdan alması yetmiyormuş gibi edepsiz cümleleriyle çığırından çıkma noktasına gelmeme neden oluyordu. Kıvranacaktım, biraz daha böyle devam ederse sırf içimde varlığını hissedebilmek için altında kıvranacaktım.

“Önce parmaklarıma asi kız,” dedi keyifle. “Önce parmaklarıma boşalmanı izleyeceğim.”

Aralık dudaklarımın arasından sızan sabırsız soluklarıma karşılık kulak mememi dişlerinin arasına aldı. Beni getirdiği şu halden o kadar memnundu ki, bedenimde kurduğu hâkimiyetten gurur duyuyordu sanki. Ama benim sabrım yoktu! Saçlarının arasında kaybolan parmaklarımı ensesine indirip acımadan tırnaklarımı etine geçirdim.

“Tırnaklarını kullanman beni daha fazla tahrik eder asi kız,” dedi hayranlıkla. “Devam et lütfen, sana daha fazlasını yaşatmam için beni kamçıla.”

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattığımda bacaklarımdaki gücün yavaş yavaş çekildiğini hissetmeye başladım. Kadınlığımda çıkan yangın bir anda içinden çıkılamaz duruma geldiğinde içimdeki arsız kadın şuh bir kahkaha attı. Boğazımdan yükselen çığlık inlememle birleşip haykırışa dönerken, dişlerini omzuma geçirmesiyle kasık bölgemdeki yangın bacaklarımın arasından parmaklarına doğru aktı.

Titreyen bacaklarımı beline sarıp en sonuna kadar titrerken, içimden çıkarttığı parmaklarını dudaklarına götürüp gözlerini gözlerimden ayırmadan her birini tek tek yaladı. Benden ona akan her bir sıvıyı keyifle emdi. “Aferin benim güzel kızıma,” dedi keyifle. “İstediğimi verdiğin için sıra senin isteğinde.” Gözlerini kapattı. “Tadın,” dedi. “Tadın enfes, Asya.” Kapattığı göz kapaklarını araladığında asıl ateşin şu dakikadan itibaren harlandığını anladım. Kara hareleri öyle bir haldeydi ki sertçe yutkundum. Zihnimin uyanışa geçmesine izin vermeden tekrar atağa geçerek dudaklarıma kapandı. Kısa süren öpüşünün ardından geri çekildiğinde, “Tenin yumuşacık,” dedi gözleri gibi kararan ses tonuyla. “Tenin bembeyaz. Her bir noktasında izimi bırakmak istiyorum. Sikeyim çok güzelsin!”

Üzerimdeki adam işini o denli iyi yapıyordu ki, az önce bir uçurumdan düşmememmişim gibi daha tam anlamıyla yere çakılamadan tekrar o uçurumun kenarında buluyordum kendimi. Boxserini indirip, erkekliğini meydana çıkarttığında iriliği yüzünden nefessiz kalmak üzereydim. Sertleşmiş organını elleriyle kavranıp sıvazladı. “Ayır bacaklarını.” Dizlerinin üzerinde durup, bakışlarını kadınlığımda sabit tutarken şakağından akan bir damla teri takip etti gözlerim.

“Ah,” diyerek başını geriye attı. “Sikeyim gözlerimin önünden gitmiyorsun ve en güzeli ne biliyor musun, asi kız?” Soru dolu bakışları yüzüme indiğinde, “Nedir?” diye sordum heyecanla. “Gözlerimi kapattığımda da gözlerimi açtığımda da aynı anı yaşıyorum.”

Parmaklarının arasında gittikçe irileşen erkekliğine bakıp, “Onu artık içimde hissetmek istiyorum, varlığını tatmak istiyorum.” dedim ama bu benim değil, içimdeki arsız kadının dile gelmesi gibiydi. Ses tonum kendimden beklenmeyecek kadar kalın, dile getirdiğim şey utanmama neden olacak kadar arsızcaydı. Oyunbaz bir ifadeyle yüzüme bakan adama kaşlarımı çatarak bakarken, dizlerinin üzerinde durduğu bedenini tekrar üzerime doğru eğdi. Bir eli başımın yanında dururken diğer eliyle kendini sıvazlamaya devam ediyordu. “Bacaklarını belime dola,” dediğinde anında itaat ettim. “Ve özür dilerim.”

Ne için diye sormama fırsat vermeden sert bir şekilde içime girdiğinde haykırışım odada yankılandı. İriliği ve uzunluğu nefesimi keserken, bakışlarımızı bir saniye bile ayırmadan içimde gidip gelmeye başladı. Hissettiğim bu yoğunluk beni delirtebilecek güçteyken, “Diyar!” diye bağırdım. Durdu. Durması öfkelendirdi. Ellerimi kalçalarına koyup ittirdim. “Durma! Niye duruyorsun!”

“Bir daha söyle,” dediğinde sesindeki tını ihtiyaç barındırıyordu sanki. “Adımı bir daha söyle, Asya.”

“Durma Diyar, lütfen.”

Durdurduğu hareketleri bu sefer daha şiddetli hale geldiğinde zevkten bayılmanın eşiğindeydim. “İçinin sıcaklığını,” dedi, kelimelerin üzerine bastıra bastıra. “İçinin darlığını,” Daha da hızlandı. “Bir kere tattım,” Daha sert. “Ve değil Gümüş Şehir, önümde dünya dursa kimsenin gücü beni senden kurtaramaz.” Daha hızlı, daha sert. “Anladın mı beni, Aykız?” Kadınlığımın duvarları zevkle sızlarken, kopan fırtına sesimi aldı götürdü ve Kara Yaman halimden bu sefer anlayıp beni zorlamadı. “Bana gel Asya, benimle birlikte bana gel.”

Bunu demesini bekliyormuşum gibi tüm bedenim kasıldı. Bacaklarımın arasında devasa boyuta gelen bir balon vardı ve o balon bir anda patladı. Orgazmın etkisi benliğimi ele geçirirken attığım çığlık daha öncesinde hiç var olmamış bir durumdu. Ben ilk defa böyle haz dolu bir birliktelik yaşarken, ilk defa kendimi kaybederek orgazm oluyordum. Durduğum uçurumun kenarından düşerken bu sefer yanımda o da vardı. İçime yayılan sıcaklıkla birlikte benim çığlıklarım onun inlemeleri odanın duvarlarını titretecek güçte gibiydi.

Gücün tüm bedenimden çekildiği, zihnimin pelte kıvamını aldığı anlarda hareketsizce yatarken nefesimi düzene sokmaya çalışıyor, deli gibi atan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Üzerimde durmaya devam eden Yaman içimden çıkmadan dudaklarını göğsüme, delicesine atan kalbimin üstüne bastırdı. “Bedenin de, delicesine çırpınan kalbini de sahiplenirim ben Asya,” dedi kesik kesik çıkan nefeslerinin arasından. “Bu seni korkutur mu bilemem, beni korkutuyor ama durmam. Bunu kabul edeceğin vakte kadar duramam, Aykız.” Bakışlarımızı birleştirdi. “Asya’yı da, Güneş’i de, Aykız’ı da sadece kendime isterim. Bunu kabul edebilir misin?”

-BÖLÜM SONU-

Lütfen oy verdiğinizden emin olup yorum bırakmayı unutmayın canımlar

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoook iyi bakın...

Instagram: gulsumm.bilgin

 

Loading...
0%