Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 21

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

YAZARDAN

Düşmanın kana karıştırdığı zehir güçlüydü ve Bozok bunun bilinciyle oldukça keyifliydi. Genç kadının zayıf noktasını bulmuş, kullanmaktan katiyen çekinmeyecekti. Asla hafife alınmaması gereken avcı, dişine göre bir av bulmuştu. Lotus Tim'i bir kere daha gafil avlarken kadehini eline alarak, siyah film kaplanmış cama doğru yürüdü. Buz gibi mavi hareleri avını anında bulmuş, dudaklarında tehlikeli bir kıvrım belirmişti.

İzlendiğinden bihaber olan Asya olduğu yerde kilitlenmiş gibi kalırken görüş alanından çıkan kadına olan nefreti, öfkesini harmanlıyordu. Ayşen Kazlak'a ulaşması zordu ama önüne konulan şart daha zordu. Masum birini değil öldürmek, küçücük bir kesikle bile canını yakamazdı, Asya. Yapması gereken tek şey oradan uzaklaşmaktı ama zihnini ilmek ilmek kemiren intikam duygusu hareket etmesini zorlaştırıyordu.

Tüm bu saniyeler boyunca bir arabada sıkışıp kalan ve elinden hiçbir şey gelmeyen Yaman delirmek üzereydi. Murat, Bozok'un parazitlerini sistemden atmak için çabalamasına rağmen istediğini elde edememiş aksine iletişimleri kesilen taraf onlar olmuştu. Hiçbir şekilde Asya'ya seslerini duyuramıyor sadece izlemekle kalıyorlardı.

"Göz!" dedi Kara Yaman, tüm öfkesini ses tonuna yansıtarak. "Bir şey yap!"

Alnında biriken terleri elinin tersiyle silen Murat, "Deniyorum," dedi sıkıntıyla. "Deniyorum ama olmuyor!"

Yaman hışımla oturduğu yerden kalkıp kapıya uzandı. Şahan'ın elini tutmasıyla birlikte kara hareleri düşmanca arkadaşına dönerken, "Bırak," dedi sıktığı dişlerinin arasından. Şahan arkadaşının öfkesini anlasa da yapabileceği şeylerin sonucunu düşünemiyor olması hoşuna gitmiyordu. "Saçmalama," dedi hızla. "Oraya girmeye çalıştığın an öldürülürsün!"

Yaman kolunu silkeledi. "Bırak lan!"

Şahan arkadaşının kolunu bıraksa da, onu göndermeye asla niyeti yoktu. "Ne olacak sanıyorsun? Sen oraya girecek, Asya'yı kurtaracak ve elinizi kolunuzu sallayarak çıkacak mısınız? Siktir oradan Kara Yaman! Kendine gel ve daha iyi bir plan kurmamız için bize yardım et."

"Haklı," diyerek araya girdi, Yıldıray. "Öfkeyle hareket edersek hem biz hem de Asya zarar görür."

Dakikalardır konuşmalardan kopuk hâlde sadece Asya'yı izleyen Burçin, "Başka bir planı var," dedi huzursuzca. "Bozok bu kadar basit şekilde karşımıza çıkmaz. Asya'ya zarar vermek isteseydi çoktan verirdi."

Dışarıda olanlardan habersiz olduğu yerde durmaya devam eden Asya, zorda olsa sesini buldu. "Kimseye zarar vermem ben." Camın ardından onu izleyen adam, içkisinden bir yudum aldı. "O zaman Ayşen'e ulaşmayı unut. Geldiğin gibi de çık."

Bu kadar mı yani diye düşündü Asya. Varlığını bilmelerine rağmen kendisine hiçbir şey yapmayacak ve buradan rahatlıkla çıkacaktı, öyle mi?

Bu tam bir saçmalıktı.

Alayla gülümsedi genç kadın. "Hiçbir zarar görmeden buradan çıkacağım yani?"

Bozok içkisinden bir yudum daha alırken, "Dene," dedi keyfinden bir gram olsun taviz vermeden. "Sonuçta denemeden öğrenemezsin değil mi?" Biliyordu. Bu av bugün ellerinin arasında olmasa da başka bir gün kesinlikle istediğini elde edecekti. Asya avuç içinde olacaktı ve onunla çok güzel şeyler yapacaktı. Çünkü kızın zayıf noktasını bizzat kendi gözleriyle görmüştü. Tabii Arslan Bozok'un karşısındaki herkesi hafife alma bir huyu vardı ve bu huyunun bir gün sonu olabileceğini asla düşünmüyordu. Av diye dişlerinin arasına almak istediği kızı kendi elleriyle avcı yapacağından bihaberdi.

Ve yine bilmiyordu ki Asya Sönmez, hafife alınmaktan nefret ederdi. Sadece saniyeler içinde kurduğu planın sonuçlarını düşünmeden konuşmaya başladı. "Sana bir teklifim var, Bozok."

Adamın bakışları merakla salonun ortasında duran kızın üzerinde gezdi. "Beni heyecanlandırıyorsun, Aykız."

Asya'nın dudağının bir kenarı yukarıya doğru kıvrılırken kollarını göğsünde kavuşturup, güçlü bir imaj çizmeye çalıştı. "Duydum ki Ayşen Kazlak senden bir şey saklıyormuş." Bozok'un keyfi anında yok olup giderken parmaklarının arasında tuttuğu kadehi kırarcasına sıkmaya başladı. Adamın sessizliği bu sefer Asya'ya keyif vermeye başladı. "Teklifim şudur ki; sen bana Ayşen'i ver, bende sana yıllarca peşinde olduğun o şeyi."

"Sana," dedi öfkenin ateşini zihninde hissetmeye başlarken. "Sana neden güveneyim?"

Asya omuz silkti. "Dene," dedi alayla. "Sonuçta denemeden bilemezsin değil mi, Bozok?"

Adamın şakaklarında başlayan keskin ağrı gözlerini sıkıca yummasına neden olurken, kulaklarındaki çınlamayı gidermek adına parmaklarının arasında tuttuğu kadehi bırakıp ellerini kulaklarına yasladı. Bozok'un beklemediği bu atak onu gafil avlarken, Asya harekete geçti. Hızlı ama insanların dikkatini çekmeyecek, telaşsız adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladı. Bu süre zarfında adamdan bir ses gelmemesi hele ki Lotus ile bağlantısının olmaması genç kadını paniğe sürüklüyordu fakat en ufak bir hataya yerinin olmadığının da farkındaydı. Kazlak’ı görmüş olması tamamen işleri tersine çevirmişti. Gerçi o kadını görmemiş olsaydı bile operasyon iptal edilmişti yani bu demek oluyordu ki, Asya başarısız olmamıştı.

Genç kadının çıkışa ilerlediğini fark edemeyen Bozok, geçirdiği krizin hafiflemesi için benliğiyle bir savaş içindeydi. Asya’nın söyledikleri kulaklarında tekrar tekrar yankılanıyor, bunu kabul etmekte zorlanıyordu. Yıllarca kendinin bulamadığı o şeyi, yeni yetme bir kız nasıl bulabilirdi? Tam bu sırada bulunduğu odanın kapısı açılıp Payaslı ve Kazlak içeriye girdiğinde adamın hali ikisini de şaşkına uğrattı. Ayşen Kazlak, sevdiği adamın girmiş olduğu krizi defalarca kez izlemiş biri olarak hiçbir şey yapamayacağının bilincindeydi. O yüzden sessiz kalarak kendine gelmesini bekledi. Payaslı ise büyük bir panik duygusuyla Bozok’a doğru giderken, “Dostum,” dedi. “Sen iyi misin?”

Duyduğu her ses adamın beynini deşiyordu sanki. Sessizliğe ihtiyacı vardı, kendine gelmeye ihtiyacı vardı. Dakikalardır kapalı duran gözkapaklarını aralayıp akları kızarmış gözlerini karşısındaki kişilere çevirdi. “Çıkın dışarıya!” Gürlercesine bağırması Ayşen’i ürkütürken, karşı koymak istemeyip hızla odadan çıktı.

“Yardıma ihtiyacın var gibi, Arslan.”

“Sana dışarıya çık dedim!”

Tüm bu konuşmaları dinleyen Asya kırk yılda bir ona vuran şansa şükretti. Söylediği şeylerin Bozok’u çıldırttığının farkına vararak keyifle koridoru geçip, mekânın çıkış kapısına vardı. “Hadi ama Bozok,” dedi genç kadın. “Bana bir cevap vermen gerekiyor.”

Payaslı, ona delirmiş gibi bakan adamdan korkup sertçe yutkundu. Bir şey daha demeden koşar adımlarla odadan çıktığında, gözleri tekrar Asya’yı aradı fakat genç kızı aradığı yerde bulamamış olmak öfkesini biraz daha katlamış oldu.

“Sen,” dedi hırsla. “Sen kendini ne zannediyorsun küçük sürtük! Sana benim kim olduğumu tam olarak anlatmadılar mı?” Adamın bağırarak konuşması genç kadının yüzünü buruşturmasına neden olurken, kurduğu plandan bir kere daha gurur duydu Asya. Sonu nasıl olacaktı bilmiyordu ama şu an buradan sapa sağlam çıkmasına yardımcı olacaktı.

“Yo,” dedi genç kadın rahatça. “Bana senin kim olduğunu gayette güzel anlattılar hatta kendim okuyarak öğrendim ve biliyor musun Bozok,” Çıkış kapısından çıkıp temiz havayı ciğerlerine gönderdi. “Hakkını yememek lazım, senden de bir şey öğrendim. Kim sana zayıf noktanla geliyorsa ona da aynı şekilde karşılık ver. Ben cesurca davranıp denedim, şu an mekânın çıkışındayım. Sende aynı cesareti gösterirsen, istediğin şeyi alırsın.”

Bozok cebinden çıkarttığı telefonun ekranında hızla parmaklarını gezdirdi. Her daim bir adım ilerisini düşünen adam, mekânın ilerisine konuşlandırdığı adamına mesaj attı.

‘Binanın önüne gelen kadını hedef al. Emir verene kadar ateş etme.’

Kötülüklerle dolu bir zihin insan evladına verilmiş en büyük cezadır. Benliğinizi ele geçiren o karanlık dürtülerin hiçbir zaman sınırı olmamakla birlikte hissettiğiniz güçle yenilmez olduğunuzu düşünürsünüz. Arslan Bozok, bu insanlardan biriydi. Kendini yenilmez sayan zavallı bir insan evladı. Ölümün onu bulmayacağını düşünmesi ne acınası bir durumdu. Bu tip insanları yaralamak ise düşündüklerinden daha kolaydı. Şimdi olduğu gibi. Zayıflığımdan keyif almak isteyen adamı zayıflığıyla vurmuştum ve devrilmesi için diğerleriyle savaşmaktan asla vazgeçmeyecektim.

Arkamı kollayarak yürüdüğüm kısa sokaktan çıkmaya sadece birkaç adım kalmıştı.

“Beni yenebileceğini düşünmek ne büyük zayıflık,” dedi ürkütücü bir sakinlikle. “Seni bu düşünceye iten şey nedir merak ettim doğrusu, Aykız. Ekibinde olduğun Lotus’a güvenin mi seni bu denli patavatsız yapıyor?”

Adımları yavaşlatmadım. “Ben şu yaşıma kadar tek başıma geldim, Bozok. Cesaretim yanımdaki insanlardan aldığım bir şey değil.” Tanıdık araba görüş açıma girdiği anda adımlarımın bıçak gibi kesilmesine neden olan o şey, üzerimde gezen kırmızı noktaydı. Arabanın kapısı açılıp Yaman hızla kendini dışarıya attı. Peşinden gelenlerin bakışları telaşla etrafı tararken, Yaman’ın kara hareleri üzerimdeki kırmızı ışığı takip ediyordu.

“Ne oldu Aykız,” dedi Bozok, keyifle. “İşler istediğin gibi gitmiyor mu?”

“Aksine,” dedim. “Tam da istediğim gibi gidiyor.”

Yaman birkaç adım ilerimde durup panikle yüzümü izlerken, “Şimdi sen düşünüyorsundur,” dedim. “Bir taşla iki kuş diye, değil mi?” Güldüm. “Ne acınası adamsın, Bozok. Kendini bu denli zeki sanman gerçekten çok acınası.”

“Şu an elimde tüm Lotus timini bitirebilecek bir avantaj var, Aykız. Asıl senin çaresizce çırpınıp, son anına kadar cesur görünme çaban çok acınası.”

Başkan beni neden timin istemişti? İşte şimdi bunun hakkını vermem gereken asıl noktadaydık. Hepimizi buradan sağ çıkarmalıydım.

Bakışlarım güven verircesine Yaman’da gezerken, üzerimde hareket eden kırmızı nokta tam kalbimin üstünde durdu. Yaman öne doğru bir adım atıp, “Asya,” dedi kısık tuttuğu sesiyle. Diğerleri de etrafımı sarıp keskin nişancının görüş alanını kapatmaya çalışsalar da pek başarılı olamıyorlardı. Onlar ne kadar hareket ederse etsin, o nokta üzerimden çekilmiyordu. “Sana bir şey olmasına asla izin vermem. Korkma tamam mı? Hiçbirimiz buna izin vermeyiz.”

Gülümsedim. “Biliyorum Kara Yaman,” dedim. “Bende sizin zarar görmenize asla izin vermem.”

“Ah,” dedi Bozok araya girerek. “Ne duygusal bir an. Neden birbirinize yersiz umutlar veriyorsunuz ki? Bu gece burada biriniz zarar göreceksiniz.”

Sertçe yutkundum. Adamın beni duyduğu kadar izlediğini de biliyordum ve bu yüzden tepkilerimi sabit tutmak zorundaydım. Bir kere şüpheye düşmesine neden olursam işte o zaman hiçbir şey istediğim gibi gitmezdi.

“Bu gece burada birinin canı yanarsa sana istediğini vermem, Bozok. Aksine, o şeye ulaşmana asla izin vermem. Yok ederim.”

“Bu konuda sana zerre inanmıyorum,” dedi Bozok.

Kara’nın sözleri zihnimde yankılandı. "Elimizdeki en büyük koz sensin. O kadınla büyüdün, hiç mi dikkatini çeken bir şey olmadı? Sürekli etrafında olan ya da ne bileyim özenle sakladığı bir şeye hiç mi denk gelmedin?" Bunu kullanmaktan geri durmadım. “Ben Ayşen’le büyüdüm, Bozok. Yıllarca aynı binada yaşadık. Oldukça yaramaz bir kız olduğum içinde ona fazlasıyla yakındım. İnanmıyorsan sorabilirsin tabii, eski kırığına. Ama unutma, sorduğun an gizlediği o şeyin yerini anında değiştirebilir ve benim onu tekrar bulmam yıllarımı alabilir. Eh bir kere bulmuş olan ben yine bulurum da yıllarca bulamayan sen ne yaparsın, orası da sana kalsın.”

Yaman ne yaptığımı anlamışcasına sırıtırken, “Tamamen eğitimsiz bir kızı neden ekibimize aldık sanıyorsun, Bozok,” dedi alayla. “Hadi sana bir kıyak yapayım yıllarca peşinde olduğun, peşinde olduğumuz o şeyin yerini bildiği için bizimle.” Güven verircesine göz kırptığında bakışlarımı sol tarafımda kalan Burçin’e çevirdim. Omuzlar dik, bakışları gurur doluydu. Tıpkı diğerleri gibi. İlk defa birileri bana bu denli sevgi ve saygıyla bakıyordu.

“Abini bilirsin Bozok’cuğum,” diyerek araya girdi Şahan. Her zaman ki eğlence arayışına uyan bir durumdaydık. Bozok’la dalga geçme. “Yaş tahtaya basmaz. Seni bitirme fırsatını ele geçirmişken, Aykız’ı kolay kolay bırakır mıydı sanıyorsun?”

“Hiçbir eğitimden geçmedin mi?”

Bozok’tan aldığım bu soru sinsice sırıtmama neden oldu. “Hayır,” dedim. “Hiçbir eğitim almadım. Ne büyük şans değil mi? Diğerleri yıllarca eğitim alıyor ama ben tek bir ders almadan operasyonlara katılıyorum. Aldığım parayı görmen lazım, Bozok. Böyle giderse senden bile zengin olacağım. Malum elimdeki bilgi, sözleşmedeki sıfırların sayısını bayağı bir arttırdı.”

“Ayşen’in gizlediği şeyin ne olduğunu söyle bana.”

Hapı yutmuş muydum? Henüz değil.

“Hah,” dedim abartı bir tepkiyle. “Lotus nefesim kadar yakınken o şeyin ne olduğunu söyler miyim sanıyorsun? Söyleyeyim de gidip bulsunlar öyle mi? Hayır tatlım ben almayayım, zengin olmayı sevdim.”

Kısa bir sessizlik oldu. O sessizlik kalp ritmimi hızlandırdı. Artık sığınacağım bahanelerim kalmamıştı ve ben, Arslan Bozok’u tatmin edememişsem eğer ölüm anım saniyeler kadar yakınımdaydı.

“Sana yarın Ayşen’i veririm,” dedi en sonunda. “Tabii istediğim şeyin karşılığında.”

Kaşlarımı çattım. “O şeyin nerede olduğunu biliyorum dedim Bozok, benim elimde demedim. Yarına kadar ele geçirebileceğim bir yerde değil.”

“Ne zaman eline geçirirsin?”

Bakışlarımı Yaman’ın gözlerinde sabit tuttum. “Bana on gün ver,” dedim kendimden emin bir ses tonuyla. “On gün sonra ikimizde istediğimiz şeyi alalım.”

“O şeyi, benden önce Lotus’a vermeyeceğine nasıl inanayım?”

“Hiç kimsenin,” dedim sıktığım dişlerimin arasından. “Ayşen Kazlak’ı ele geçirmeme engel olmasına izin vermem. O kadından almam gereken bir nefes var.”

Yaman’ın kara hareleri elalarımdan ayrılıp bedenime kaydı. Yüzündeki rahatlayan ifadeye karşılık bende bakışlarımı indirdiğimde, kırmızı noktanın artık üzerimde olmadığını gördüm.

“Kabul Aykız,” dedi Bozok. “Sana on gün veriyorum. Eğer işin sonunda beni kandırmış olursan işte o zaman ne sen, ne de yanındaki o insanlar. Hiçbiriniz on birinci günü göremeyeceksiniz.”

🔗🔗🔗

Gözlerimi açtığım yeni günün ilk ışıkları aralık duran perdeden içeriye sızarken, uzandığım yerde hareketlenmeye çalıştım fakat belime dolanmış olan kol buna izin vermedi. Sıcak nefesini ensemde hissederken, bedeninden yayılan ısı kendi ısımla bir olmuş gibiydi. Öyle sıkı sarmıştı ki, tek bir vücut olmamıza ramak kalmıştı. Sanki… Sanki gitmemden korkar gibi sarıp sarmalamıştı. Dün gece gözlerinde gördüğüm o korkuyu hiçbir zaman unutamayacaktım. Birinin benim için korkuyor olmasını asla ama asla unutmayacaktım, unutamazdım.

Kolunun izin verdiğince hareketlenip, “Yaman,” diye mırıldandım. “Uyan.” Herhangi bir tepki alamayınca bu sefer daha yüksek sesle söylendim. “Ya Yaman, uyansana!” Ayaklarımla bacaklarına vurmaya başladığımda ise istediğim tepkiyi aldım.

“Hım?”

“Uyan.”

“Hayır.”

Kaşlarımı çattım. “Ne demek hayır?”

“Uykum var.”

“Benim yok.”

“Bana ne.”

“Ne demek bana ne ya? Kalkayım, sen uyumaya devam et o zaman.”

“Kalk.”

Kolundan kurtulmaya çalıştım ama sonuç; daha sıkı bir sarılış.

“E izin vermiyorsun ki!”

“Yo,” dedi uyku mahmuru bir sesle. “Kalk dedim sonuçta.”

Gözlerimi devirdim. “Kolunu daha sıkı sardın ama.” Boş bulunup parmaklarımı üst kol kasına sarıp, sıktım. “Şuna bak, bir kasın benim kafam kadar. Nasıl çözeyim ben bu kolu!” İsyan eder gibi söylemiş olsam da onun bu kocamanlığını seviyordum. Beni sarmaladığında kollarının arasında küçücük kalmayı, en şehvetli anlarımızda iri cüssesisin altında sıkışıp kalmayı seviyordum. Ne tuhaftı. Bir zamanlardan hiçbir şeyden keyif almayan ben şimdi hoşuma giden şeyleri kendime itiraf etmekten çekinmiyordum. Şu yaşıma kadar kendime vermediğim taviz artık izinsizce bazı kilitleri kırıyordu. Evet, henüz düşüncelerimi dile getiremiyordum ama bu da bir gelişmeydi değil mi? Bir robot gibi duygusuz olmadığımı fark etmek, benim gibi kadınlar için çok büyük bir adımdı.

“Hadi,” dedim, başarısız olacağımı bilsem de kolunu kaldırmaya çalışarak. “Çek şu tosuncuğu da, kalkayım.”

Başını gömdüğü yerden kaldırıp, tek gözünü açarak yüzüme baktı. “Tosuncuk?”

Gülmemek için yanağımı ısırırken, “Evet,” dedim. “Tosuncuk.”

Kara harelerinde beliren ışık sertçe yutkunmama sebebiyet verirken takip edemediğim bir hızla üzerime çıkması işin sonunun nereye varacağının göstergesi gibiydi. "Şimdi bu tosuncuk kollarımla seni sarmalasam," dedi, yeni uyandığı için çıkan tarazlı sesiyle. "Üzerine çıksam ki yaptım." Kasıklarını bacak arama sürttü. "Sana böyle sürtünsem?" Giyindiğim atlet yüzünden açıkta kalan boynuma dudaklarını yaslayıp, dilinin ıslaklığını tenime bıraktı. "Seni böyle yalayıp yutsam?" Yutkundum. "Bedeninin her bir noktasında dilimi gezdirsem, yine de yataktan kalkmaya çalışacak mısın asi kız?"

Kuruyan boğazımı rahatlatmak adına peş peşe yutkunurken, "Kalkmalıyız," dedim. "Merkeze gideceğiz."

"Geciksek sorun olmaz."

Ellerimi kollarına yaslayıp itmeye çalıştım. "Kudurma Kara Yaman! Kalk üstümden de hazırlanayım, gecikmek falan istemiyorum." Boynumda gezdirdiği dişini yavaş yavaş aşağıya doğru kaydırmaya başladığında ilkel bir dürtüyle bacaklarımı birbirine bastırmak istedim fakat bedeni buna izin vermedi. Atleti hafifçe çekiştirip göğsümün dolgunluğu meydana çıkarttı ve biraz olsun acımadan dişlerini etime geçirdi. Acıyla inlesem de yaptığı bu davranış kasık bölgemde farklı bir etki yaratmıştı.

"İkidir bana karşı koyuyorsun asi kız," dedi dişlerini geçirdiği yeri öperek. "Cezalandırılman şart oldu."

Kendimi tutamadım. "Nasıl bir ceza?"

"Seve seve gösteririm yavrum," dedi imayla. "Akşam benle küvette buluş."

"Nedir senin bu küvet fantezin anlamadım gitti!" Sporcu sutyenimin üstünden dişlerini göğüs ucuma geçirdiğinde zevkle inledim.

"Öyle deme asi kız," dedi diğer göğsüme de aynısını yaparak. "Sen benim odama daha hiç gelmedin." Doğruydu. Ben Kara Yaman'ın çatı katındaki odasını hiç görmemiştim. Dilini göğüs oluğumda boylu boyunca sürtüp yüzüme ulaştığında kulak mememi dudaklarının arasına alıp, emdi. "İşte bu yüzden, bu akşam benim odama geliyorsun sarışın."

Gözlerim geriye doğru kaydı. "Ya gelmezsem?" Ona karşı koymaktan kendimi alamıyordum çünkü ona karşı koymak ve bu karşı koyuşa karşılık Yaman'ın verdiği tepkiler daha çok tahrik olmama neden oluyordu.

"Fark etmez," dedi. "Öyle ya da böyle, bu gece içine gömüleceğim. Defalarca."

"Defalarca?" dedim teyit etmek ister gibi.

"Defalarca ve sertçe."

"Sertçe?"

"Adını unuttururcasına."

Kasıklarımı kasıklarına doğru ittim. "Bekleyeceğim Kara Yaman." Erkeksi hırıltısı kulağıma dolarken, odanın dışından duyulan ses biraz olsun kendime gelmemi sağladı.

"Gününüz aydın olsun, Lotus! Bugünde ölmedik." Şahan'ın sesi evdeki sessizliği bölerken teker teker açılan kapılar diğerlerinin de uyandığını belli ediyordu.

"Asya zekice davranmasaydı görürdün," dedi Yıldıray. "Kesin birimiz ölmüştük."

"Hiç sorma anasını satayım. O kuru taşaklı Bozok az daha birimizi mevta edecekti," durdu. "Vay puşt!"

Yüzünü boyun girintimden çıkartmayan Yaman hareketsiz kalarak odanın dışındaki konuşmaları dinliyor, huysuza homurdanıyordu. "Bu herifin zamansızlığı beni deli ediyor. Elimde kalacak bir gün!"

"Kız Asya," diye bağırdı Şahan. "Uyandın mı? Bozok'a ebesinin fotoğrafını tersten gösterdin pek bir keyiflisindir, uyursun tabii. Uyu kız, hak ettin vallahi hak ettin."

"Gazap," diye seslendi Yaman sinirle. "Def ol git kapının önünden, boğarım seni!"

"Aha Kara Yaman," dedikten kısa bir süre sonra adım sesleri duyuldu. "Kara Yaman, asi kızın odasında kalmış! Tanrım, sağım solum çift odaları oldu. Odalara ses yalıtımı yaptıralım mı, Yıldıray'ım?”

"Sapıtma lan! Az saygın olsun."

Sesler gittikçe uzaklaşıyor, Şahan'ın itirazları asla son bulmuyordu.

Çattığım kaşlarımın altında öfkeyle üzerimdeki adama bakarken, "Şuna laf veriyorsun ya kafanı kırasım geliyor!" deyip hırsla omzuna vurdum. "Kalk be!" Söylediğimi anında yerine getirip kendini yan taraftaki boşluğa bıraktı. Ben gibi oda kalkacak sanırken yastığıma sıkıca sarılıp gözlerini kapattı. "Seni sinir ettiği anda ona, saçımın yarısını turuncu yarısını griye boyatmayı düşünüyorum. Sence nasıl olur de."

Kaşlarım merakla havalandı. "O ne demek öyle?"

"Sen söyle. Bugün Merkeze gittiğimizde de etrafına iyi bak sarışın ve beni de on dakika sonra uyandır lütfen."

Dolabın kapağını açıp, siyah iç çamaşır takımını, kırmızı cropu ve koyu renkli kot pantolonu çıkartırken, "Banyoya giriyorum," dedim. "Çıkınca uyandırırım."

Anında uykusundan uyanıp, oturur pozisyona geçti. Sanki saniyeler önce uyuklayan o değilmiş gibi şimdi gayette kendindeydi. "Bende geleyim mi?"

Kaşlarımı çattım. “Sen az önce uyumuyor muydun?”

Omuz silkti. “Duş fantezisi yapasım geldi.”

Ellerimde tuttuğum kıyafetlerin izin verdiğinde kollarımı göğsümde kavuşturup, bir ayağımı biraz daha önde tuttum. “Hayır.”

Suratındaki sırıtış anında kaybolurken, dik tuttuğu omuzları çöktü. Yine elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi bakarken, içimde bir yerlerin sızladığını hissettim. Bu bakışına karşı koyamıyor olmak sinirimi bozsa da, “Tamam,” dedim. “Gel hadi.” İşaret parmağımı ona doğrulttum. “Ama söz ver sadece duş alacağız. Eğer muziplik yapacaksan hiç gelme.”

Meydan okurcasına tek kaşını havalandırdı. “Akşam muziplik yapmama izin vereceğine söz verirsen, şimdi sadece seninle birlikte duş alacağım.”

Bu adam uslanmazdı!

Gözlerimi devirip, “Tamam,” dedim. “Söz veriyorum akşam istediğini yapmana izin vereceğim, şimdi şu lanet yataktan kalk artık!”

🔗🔗🔗

“Yaptığın şeyin zekice olduğunu söylemek isterim, Aykız,” dedi Başkan oturduğu koltukta dikleşerek. “Fakat sonuçlarının istediğin gibi olacağını düşünüyor musun? Eğer Bozok’un aradığı şeyi bulamazsan sana veya ekibine zarar vermekten çekinmeyecektir.”

Elimdeki kalemi parmaklarımın arasında bir kere daha çevirdim. “On günümüz var,” dedim huzursuz bir ses tonuyla. “Bu süre zarfında izin verirseniz geçmiş defterleri açmak istiyorum.” Hepsinin meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum ama Başkan’dan başkasıyla göz kontağı kurmuyordum. Hafifçe öne doğru eğilip kollarını masaya yaslayarak, parmaklarını birbirine geçirdi.

“Eski defterleri açmaktan kastın nedir?”

“Ayşen’in yetimhaneden sürüldükten sonra gittiği, yaptığı veya iletişime geçtiği herkesi araştıracağım.”

“Raporlar bizde var,” dedi Murat. “Ama hiçbir şey elde edemedik.”

Bakışlarımı karşımda oturan Murat’a çevirdim. “Burada Ayşen Kazlak’ı benden iyi tanıyan biri yok. Size basit gelen en ufak şey bile aslından büyük bir ipucu olabilir.” Tekrar Başkan’a döndüm. “O yüzden o raporları görmek istiyorum.” Başını onaylarcasına sallarken, “Lotus’un arşivine inmene izin veriyorum ama ondan önce,” dedikten sonra geldiğinden beri önünde duran dosyayı bana doğru itti. “Bunu artık imzalaman gerekiyor.”

Dosyayı tamamen kendi önüme çekip, kapağını araladım. İki sayfadan oluşan ve birbirine zımbalı halde duran kâğıtlar, sözleşmeydi. Merkez çalışanı olduğumu kabul ettiğime dair yasal bir sözleşme. “Tamam,” dedim. “Okuyup imzalarım. Gün içerisinde de dosyayı size teslim ederim.”

Masaya yasladığı ellerinden destek alıp oturduğu sandalyeden kalktı. “Pekâlâ, sözleşmeyi imzaladıktan sonra arşive inebilirsin. Ayrıca dün için özürlerimi kabul et. Öyle bir mekâna girmen büyük talihsizlik.” Şahan’a döndü. “Gazap,” dedi kaşlarını çatarak. “Ne yapman gerektiğini biliyorsun evlat, o adamdan bunun hesabını sorabilirsin.”

Şahan’ın dudaklarında tehlikeli bir kıvrım belirirken, gözlerinde gördüğüm o ifade kanımı dondurdu. Avcı, kana susamıştı ve kurbanın hiçbir şansı yoktu.

“Ben odamdayım, haber verirsiniz.”

Hepsiyle birlikte bende ayaklandım. “Emredersiniz Başkan.”

Başkan, toplantı odasından kendi odasına açılan kapıdan içeriye girerek gözden kaybolduğunda, Şahan’ın dudaklarında büyük bir sırıtış peyda oldu. Avuç içlerini birbirine sürterken, “Eğlence çıktı bana,” dedi keyifle. “Tanrım, şükürler olsun. Günlerdir elim kaşınıyordu zaten.”

Burçin onun bu halini büyük bir sıkıntıyla izlerken, “Senin şu şiddet eğilimini ne yapacağız biz Şahan?” diye sordu. “Hep bir dehşet, hep bir vahşilik.”

Şahan, Burçin’e görüp görebileceği en tuhaf şeyi görmüş gibi bakarken, “Cilveyle mi sorgu yapayım yani?” dedi. Kendi söylediği şeye karşılık tiksinircesine yüzünü buruşturdu. “Düşünsenize adamla, canımlı cicimli konuşup sakin sakin sorgu yapıyorum.” Kollarını öne doğru uzattı. “Tüylerim diken diken oldu. Bakın düşüncesi bile ellerimi titretiyor.”

“Kimse sana cilveyle sorgu yap demiyor kardeşim,” dedi Yıldıray. “Sadece artık daha sakin bir yol mu bulsan? Bak şiddetle bir sonuca varamıyoruz artık. İnsanlar korkudan yarım yamalak konuşuyor.”

Şahan omuz silkti. “Onlar salaksa ben ne yapayım, abiciğim? İnsan korkudan yarım yamalak bilgi verir mi? Bak şimdi bunun hesabını sorarken yine ağzını burnunu dağıtacağım, iyi mi oldu yani? Gerçi benim için iyi oldu.” Murat’a döndü. “Hadi Tepe Göz’üm, sende benimle gel. Arada fotoğrafımı çekersin, anı diye saklarım.”

Murat öldürücü bakışlarla bana bakarken, “Hep senin suçun biliyorsun, değil mi?” diye sordu.

Gülümsedim. “Kızma Tepe Göz’üm, daha kötü bir lakapta bulabilirdim.”

“Doğru,” dedi Şahan. “Mesela göz bebeği de diyebilirdi.”

Murat yüzünü buruşturup, önündeki bilgisayarın kapağını kapattı. “Tepe Göz iyidir, siz ondan devam edin.”

Şahan’la birbirimize bakıp sırıtırken, “İyice cıvıdınız,” dedi, toplantının başından beri sessiz olan Yaman. “Hadi gidip kahve içelim, o sırada Asya sözleşmeyi okur.”

Yıldıray kolunu Burçin’in omzuna atıp kapıya doğru yönelirken, hepimiz onları takip ettik. Yaman ellerini pantolonun ceplerine sıkıştırmış huysuzlukla önümüzde ilerlerken yanıma gelen Şahan kolunu omzuma attı. “Bunun niye heyheyleri tepesinde, kız?”

Dudaklarımı aşağıya doğru büzdüm.

“Gazap,” dedi Yaman. “Tam da elimin tersindesin, kardeşim. Ayrıca o kolunu da çek.”

İkimizin de adımları olduğu yerde kalırken, şaşkınlıkla, yürümeye devam eden adama bakıyorduk.

“Nasıl gördü lan?” dedi.

“Ensesinde gözü olma ihtimali?” dedim.

“Saçmalama lan.” Durdu. “Git şunun gazını al.”

Yüzüne baktım. “Ben ne yapayım be!”

“Bana mı soruyorsun kızım?” dedi çirkef çirkef. “Git iki cilve yap, iki göz süz. Kara’nın huysuzluğu hiç çekilmiyor lan. Git ne yapacaksan yap.” Bir şey demeden ilerlemeye başladığında, koridorun başındaki Peri dikkatimi çekti. Yanında duran adamın konuşmalarını başını sallayarak onaylıyordu fakat tüm dikkati Yaman’daydı. Açlıkla bedenini süzüyor, arada dilini dudaklarının üzerinden gezdiriyordu. Kaşlarımı çattım. İçimde yükselen yabancı duygu zihnimde baskın bir hale gelirken sabit kalmış adımlarımı harekete geçirerek hızla Yaman’ın yanına vardım.

“Senin neyin var?” diye sordum, bakışlarımı Peri’den çekmeden. “Ne bu halin?”

“Acaba niye?” diye sordu huysuz huysuz. “Gösterip de vermediğin için olabilir mi? Bir kere dokundurtmadın.”

Gülümsedim. “Çocuk musun Kara Yaman? Hem sana söz vermedim mi?” Peri’nin cilveli bakışları anbean öfke ve hırsa dönüşürken, dudaklarımdaki kıvrımda genişledi. “Sözümü tutacağım, akşam yanında olacağım işte.”

“Küvetim de mi?”

Gözlerimi devirdim ama dudaklarımdaki kıvrımı bastırmadım. “Tamam Yaman, tamam. Akşam küvetinde buluşuruz.”

Tam, Peri ve yanındaki adamın olduğu yere gelmiştik ki daha önce görmediğim adamın gözleri bana döndü. Beğeni dolu bakışları üzerimde gezerken, “Demek yeni kız sensin,” dedi eğlenircesine. “Güzelliğin dillerden dile gezerken abarttıklarını düşünüyordum fakat az bile söylüyorlarmış.”

Hakkını yiyemezdim. Yakışıklı bir adamdı ama gözleri Yaman’ın kara hareleri kadar derin bir karanlığı anımsatmayacak koyu kahveydi. Ya da Yaman gibi iri cüsseye sahip değildi. Saçları da Yaman’ın saçları gibi yumuşak durmuyordu. Veya yüz hatları Yaman gibi keskin değil, yuvarlaktı. Daha çok babyface diyebileceğim bir yüzü vardı.

Zihnimde yüksek sesli uyarı çanları çalmaya başladı. Ben, adamı Yaman’la mı kıyaslıyordum?

“Ben Kılıç,” diyerek elini bana doğru uzattı. “Ateş timinin lideri.”

Bakışlarım eline indi. İç kolundaki kılıç dövmesi dikkatimi çekti. Kılıcın keskin ucunu sarmalayan alev hem timini hem de mahlasını temsil ediyor gibi görünüyordu.

“Gördüğün gibi eli dolu,” dedi Yaman, buz gibi bir ses tonuyla. “Başka sefere selamlaşırsınız. Yani belki.”

Elimde sadece dosya olması gerçeğini göz ardı ettim.

Kılıç’ın bakışları Yaman’a döndü. “Sakin ol şampiyon, bu kadar kızmana gerek yok. Sadece tanışmak istemiştim.”

“Aykız pek insancıl değil,” dedi Peri, saçma sapan bir yorum yaparak. “Biraz yabani.”

“Aynen,” dedim meydan okur gibi gözlerine bakarak. “Pek insancıl sayılmam. Özellikle de yersiz gördüğüm insanlara karşı.” Kılıç’a dönerek gülümsedim. “Peri çok iyi bilir beni.”

“Vay,” dedi Kılıç alayla. “Soğuk savaşın arasında kalmış gibi hissettim. Alıp veremediğiniz nedir kızlar, Kara mı?”

Dilimi damağıma çarpıp, başımı hafifçe sol omzuma doğru yatırdım. “Yok,” dedim. “Zaten benim olan şey için bir savaşa girmem. Ayrıca savaşmama bile gerek kalmadan galip olan taraf benken, bunu kabullenemeyenlerin çırpınıp durması komik değil mi?” Son kez Peri’ye baktığımda yüzünü ele geçiren kızarıklık kahkaha atma isteğimi arttırıyordu. “Gidelim mi canım? Kahve sözün vardı.”

Yaman elini belime yerleştirip, “Gidelim güzelim,” dedi keyifle. “Ben sözlerini yerine getirmeyi seven bir adamım bilirsin.”

İkisi de bir daha bakmadan ilerlemeye başladığımızda, Yaman belime yerleştirdiği elinin baskısını arttırıp, kulağıma doğru eğildi.

“Demek seninim.”

Tek kaşım havalandı. “Açık ilişki mi isterdin, Kara Yaman?”

Kaşlarını çattı. “Sikerim açık ilişkisini. İstemiyorum açık ilişki falan.”

Şirin olduğunu düşündüğüm şekilde gülümsedim. “O zaman benimsin demektir.”

Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırıp, kısa süre sonra bıraktı. “Tıpkı senin, benim olduğun gibi mi?”

İçimde bir şeylerin erimeye başladığını hissetmem normal miydi?

“Bunu gece tekrar konuşalım, Kara Yaman.”

“Hay hay,” dedi arzudan kısılan sesiyle. “Geceyi iple çekiyorum. Hele az önceki tavırların var ya? Merkezde olmasak çoktan içine girmiştim, asi kız. Sertçe.” Kurduğu edepsiz cümleler bacaklarımın arasında ıslaklık hissetmeme neden olurken, “Merkezde olmasak içime girmeni isterdim Kara Yaman,” dedim. “Sertçe.”

Bakışları karardı. Etimi parmaklarının arasında daha çok sıktı.

“Sabrımı sınama asi kız, şimdi çıkıp eve gideriz.”

Dakikalardır bastırmaya çalıştığım kahkahamı serbest bıraktım. Bakışları anında yanağımdaki gamzeye kaydığında, “Gece de böyle gül tamam mı sarışın?” dedi boğuk sesiyle. “O gamzenin bile tadına bakmak istiyorum.”

Kafeteryanın bulunduğu koridora dönmek üzereyken çarptığım beden geriye doğru sendelememe neden oldu. Elimdeki dosya yere düşerken, bakışlarım çarptığım bedene kaydı. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken sabah, Yaman’ın söyledikleri kulaklarımla çınladı. "Seni sinir ettiği anda ona, saçımın yarısını turuncu yarısını griye boyatmayı düşünüyorum. Sence nasıl olur de."

Karşımda duran kadının saçlarının yarısı turuncuyken yarısı koyu griydi. İlk düşündüğümde uyumsuz gelen iki renk, kadına o kadar yakışmıştı ki hayranlıkla yüzüne baktım. Turkuaza yakın gözlerine yaptığı koyu renk makyaj mizacını sert gösteriyordu. Üzerine giyindiği deri taytıyla, dövme dolu kollarını açıkta bırakan siyah crobuyla, bileklerine taktığı deri kayışlarla, boynunda birden fazla zinciriyle gotik bir tarza sahipti ve ona gerçekten çok yakışmıştı.

Eğilip düşürdüğüm dosyayı aldığında bana doğru uzattı. “Kusura bakma yeni kız, biraz dalgındım.”

Uzattığı dosyayı alırken, “Önemli değil,” dedim.

Yanımda duran Yaman, “Artemis,” dedi. İlk defa başka ekipten birine bu denli yumuşak davrandığını görmüştüm. “Tatil sonrası buraya dönmek zor olmuş gibi.”

“Hiç sorma,” dedi, görüşüne yakışan mahlaslı kadın. “Ayaklarım geri geri gidiyor sanki. Uzaklaşmak gerçekten iyi gelmiş.” Bakışları Yaman’ın belimde duran eline kaydığında dudaklarında muzip bir sırıtış belirdi. “Bakıyorum da sana iyi gelen şeylerde var, Kara Bey.”

Yaman gülümseyerek aramızdaki mesafeyi biraz daha kapattığında artık kolum göğsüne değiyordu. “Bıraksan sana iyi gelecek şeylerde var, Artemis Hanım.”

Artemis gözlerini devirip kollarını göğsünde kavuşturdu. “Bana o man kafadan bahsetme bile, Kara. Sinirlerim zıplıyor.”

“Seni gördü mü?”

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. “Henüz değil.”

Bakışlarım ikisi arasında mekik dokurken kimden bahsettiklerini rahatlıkla anlayabiliyordum. Ah Bay psikopat, düştün mü sen elime? Yemedin mi naneyi?

“Kahve içeceğiz gel istersen sende?” dediğimde turkuaz gözlerin bir kere daha hedefi oldum.

“Başka zamana tatlım,” dedi. “İzinden döndüğüm için işim başımdan aşkın.”

Gülümsedim. “Sen nasıl istersen.”

“Ama sözüm olsun. Herkesin dilinde olan yeni kızı tanımak isterim.” Göz kırpıp, Yaman’a da baş selamı vererek yanımızdan ayrıldığında yürümeye devam ettik.

“Bizim Bay Psikopatla aralarında bir şey mi vardı?”

“Bir yıl önce birlikte olmuşlar,” dedi kısık sesiyle. “Bizim avanakta sabah kıza ses etmeden çekip gitmiş. Artemis hala onun kinini güdüyor o yüzden Gazap’ı yanına yaklaştırmıyor.” Güldü. “Gazap’ta geri çevrilmeye tahammül edemiyor, ilk başlarda bunun hırsıyla kızın peşinde dolaştı ama sonrasında iyice bağlandı.”

“Âşık mı yani?”

Dudaklarını aşağıya doğru büzdü. “Kendi bile ne olduğunu bilmiyor ama bana kalırsa, öyle.”

Sırıttım. “Düştü elime.”

Sırıttı. “Canına oku, bebeğim.”

Kafeteryaya girdiğimizde hepsi masanın etrafında oturmuş sohbet ediyordu. Bakışları anında bizi bulurken, “Nerede kaldınız?” diye sordu Burçin. “Kahveleriniz buz gibi oldu.” Yanındaki boşluğa oturup elimdeki dosyayı masaya bıraktım. “Gelirken bir kızla karşılaştık,” dedim, muzipçe Şahan’a bakarken. “Böyle çok güzel bir kız. Saçının yarısı turuncu yarısı gri. Turkuaz gözleri var.”

Şahan’ın oturuşu anında dikleşirken, bakışları sağ tarafıma oturan Yaman’a kaydı. “Gelmiş mi iki gözümün çiçeği?”

Yaman başını onaylarcasına sallayıp, “Gelmiş,” dedi. “Ama seni görmek istemiyor gibi geldi bana.”

“Evet,” dedim araya girerek. “Bana o man kafadan bahsetme dedi.”

Kaşlarını çattı. “Man kafa? Ben?”

“Hıhı,” dedim. “Man kafa. Sen.”

Yıldıray kahkahayı basarken, “Oh be,” dedi daha yayvan bir pozisyonda oturarak. “Eğlence kaldığı yerden devam edecek.”

“Asya ile iyi anlaş derim ben,” dedi Yaman, kolunu oturduğum sandalyenin arkasına koyarken. “Artemis, Asya ile kahve içmek istedi. Daha yakından tanımak istiyormuş.”

Şahan’ın melül bakışları anında bana dönerken, “Aykız’ım,” dedi hevesle. “Benim gerçek sarışınım, güzeller güzeli kardeşim.”

Yaman, Şahan’ın ensesine vurdu. “Sahiplenici ekler kullanma lan.”

Şahan, Yaman’ın vurduğu yeri ovalarken ters bakışlarını attı. “Tamam be!” Tekrar bana döndü. “Canım ekip arkadaşım, oda komşum. Artemis’le konuştuğunda beni över misin acaba?”

“Övülecek neyin varmış, Bay Psikopat? Sen git kızı dımdızlak bırak sonrada yüz ara. Az bile yapıyor be sana!”

“Kesinlikle,” dedi Burçin. “Ne yapıyorsa hak ediyorsun.”

Şahan ikimize de kötü kötü bakarken, omuz silktim.

“Hain domdomlar!” dedi. “Elbet siz benim elime düşersiniz. O zaman bende erkek dayanışması yapmazsam bana da Gazap demesinler!”

Onlar aralarında konuşmaya devam edip, Şahan’ı sinir edecek şeyler söylerken daha fazla oyalanmak istemeyip dosyanın kapağını açtım. Sözleşmeyi dikkatle okurken, Lotus Timinden biri olmayı kabul ettiğimde okuduğum, merkez çalışanları hakkında belirlenen kurallardan farklı pek bir şey yoktu. Alacağım yüklü miktardaki maaş, merkez kuralları, operasyon sırasında yapmam gereken bazı bilgiler ve işten ayrılma durumumda ağzımı kapalı tutacağıma aksi takdirde tüm olumsuzlukları kendi rızamla kabul edeceğime dair maddeler vardı.

“Aklında bir şüphe kalmasın,” dedi Yaman. “Hepimizin sözleşmesinde de aynı maddeler vardı.”

“Sende mi okuyordun?”

“İşi şansa bırakamam.”

Dosyanın kapağına takılmış pilot kalemi çıkartıp kapağını açtım. Düşünmedim. Adımın yazılı olduğu yere imzamı attım.

Artık resmi olarak, Lotus Timinin bir üyesiydim.

Bekle beni, Ayşen Kazlak. Senden alacak bir nefes borcum var.

 

-BÖLÜM SONU-

 

Lütfen oy verdiğinizden emin olup yorum bırakmayı unutmayın canımlar

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoook iyi bakın...

 

Instagram: gulsumm.bilgin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%