Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 23

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

“Koyacağım şimdi kafamı burnuna, ensenden çıkacak. Doğru düzgün cevap versene lan it! Ne bokuma zaman kaybettiriyorsun, göt lalesi?”

Şahan eğlenceliydi.

Şahan eğlenmeyi severdi.

Şahan sinir bozucu derecede sempatikti ama Gazap, şu an sorgu odasında izlediğim adam mahlasının hakkını vererek ürkütücü derecede vahşiydi. Benim tanıdığım Şahan değildi. Yıllarca sokakta kalan, arkadaşlarının ölü bedenleriyle uyuya kalmış İlyas’ın karanlık tarafıydı. Var ettiği Şahan’ın sadece bir maskeden ibaret olduğunu anladığım şu dakikalarda, eksik bilgiler vererek beni o pislik yuvasına gönderen adamın sorgusu yarım saattir devam ediyordu ve belirtmek isterim ki bu anlar Gazap için keyif verici olsa da adam konusunda aynı şeyi söyleyemeyecektim. Suratı kanla kaplanmış, çok yüksek bir ihtimalle kırılan burnunun acısıyla kıvranıyordu. “Be-ben bildiklerimi anlattım.”

Adamın titrek çıkan sesine karşılık Gazap kahkaha atarken, “Bildiklerini anlattığının farkındayım da eksik anlatmanı kabullenemiyorum, bebişim,” dedi. Yaptığı ters psikoloji attığı onca dayaktan daha korkutucuydu. “O bok çukuru hakkında verdiğin eksik bilgiler yüzünden ekip arkadaşımızı altını çizerek belirtiyorum ki kadın ekip arkadaşımızı oraya gönderdik.” Adamın ensesini kavradı ve yüzüne bakmaya zorladı. “Kadın diyorum bak, kadın. Biz oraya bir kadını kendi ellerimizle gönderdik. Seksin de bir adabı vardır amına koyayım sizde nasıl bir mide var? Dal taşşak meydanda gezmek nedir?” Gazap’ın parmak boğumları beyazlamaya başladığında uyguladığı güçle adamın acıyla inlemesi bir oldu. “Şimdi adam gibi anlat, aksi takdirde oraya gittiğinde kalkacak bir organ bırakmam sende. Dökül!” Cevap vermesine fırsat vermeden adamın kafasını masaya hızla vurdu.

Kaşlarımı çattım. “Konuşturmuyor ki manyak, soru sordu cevap alamadan adamı bayılttı.”

“Daha fazla döverse adam elinde kalacak,” diye huzursuzlukla araya girdi Murat. “Kara, devreye girmen lazım yoksa Kurul’la başımız belaya girecek bu herif yüzünden. Bir kere daha.”

Yaman kollarını göğsünde birleştirmiş, dünyanın en keyifli filmini izliyormuş gibi bir rahatlıkla Gazap’ı izlerken, omuz silkti. “İçeriye girmeye cesaretin varsa önden buyur, kardeşim. Zira ben Gazap’ın sorgusuna girecek kadar aklımı kaçırmadım.”

Beklenti dolu gözleri bu sefer beni bulduğunda Yaman gibi kollarımı göğsümde kavuşturup, omuz silktim. “Şahan’la uğraşmak hoşuma gidiyor ama Gazap için aynı şeyi söyleyemem. Kara Yaman bile buna cesaret edemiyorsa, hiç bana bakma.”

Ne? Adam sorguya girmeden önce, ‘Yeter artık diye müdahale edecekseniz şimdiden söyleyin kendimi hiç yormayayım, sorguya siz girin’ diye uyardı. Ayrıca ciddiyim, Yaman’ın bile araya girmekte şüphesi varken nerede kaldı ben? Gazap beni çiğ çiğ yerdi!

Yaman’ın bakışları hemen Murat’a dönerken, “Gerçekten,” dedi. “Yavru köpek gibi bakmayı kes. Onu asla içeriye göndermem!”

Murat gözlerini devirdi. “İçeriye gitsin diye değil, seni gitmen konusunda ikna etsin diye bakıyorum.”

Tek kaşım havalandı. “Niye ben ikna ediyormuşum?”

Sırıttı. “E siz sevgili değil misiniz?” Kaçamak bakışlarını Yaman’a dokundurdu. “Bunlarda zamanında Akrep’e yaptırmak istedikleri şeylerde Gezgin’i devreye sokuyorlardı ve başarılı oluyorlardı. Şansımı denemek istedim.”

Ben, bizim için dile getirdiği sıfatın içinde kaybolup giderken gözlerim zihnime itaat etmeyi reddedip rotasını buldu. Elalarım kara harelerinde takılı kalırken yutkundum. Sevgili. Hayatımda güven kelimesinden sonra asla var olmayan o yedi kelimelik yabancı. Sevgili tam olarak neydi, bir sevgili ile neler yapılırdı tecrübe etmediğim şeylerdi. Çalıştığım birçok yerde gördüğüm çiftler hiçbir zaman merak uyandırmamıştı bende, bu duyguyu tatmayı istememiştim. Benim için erkekler sadece yatak arkadaşlarından ibaretti. Şimdi değişen şey neydi bilmiyorum. Murat’ın bize yakıştırdığı o sıfata itiraz edesim de yoktu. Dürüst olmak gerekirse Kara Yaman’la bir ilişki yaşamak nasıl hissettirir delicesine merak ediyordum. Bu adam kesinlikle beni değiştiriyordu. Emin olmadığım şey ise bu değişimin iyi mi ya da kötü mü olduğuydu.

“Si-size söyledim. Orası geliştirilmiş bir genel ev dedim.”

Adamın boğuk çıkan sesi dikkatimi tamamen dağıtırken boğazımı temizleyip bakışlarımı önünde durduğumuz camın gerisine çevirdim. Gazap, adamın tepesinde dikilmiş ellerini masaya yaslayarak üst bedenini öne doğru eğmişti. Tanrı şahidimdir ki benim ilk sorgumu yapan Gazap olsaydı altıma edebileceğim bir gerçekti. Muzip bakışları yoktu. Keyifli çıkan ses tonu yoktu.

“Batı Yakasında da geliştirilmiş bir genel ev var, ahbap. İnsanlar orada da sevişiyor ama mahremiyet sağlanıyor. Onlarca insanın ortasında kimse oral seks yapıyor. Demem o ki, adamı olduğun o Payaslı tam bir göt ve ben o göte çomak sokmak için saatleri sayıyorum.” Başını hafifçe sol omzuna doğru eğdi. “Şimdi seninle bir anlaşma yapalım, sorduğum her soruya beni tatmin edecekler cevaplar verirsen artık seni dövmeyece-“ Cümlesini tamamlama fırsatı olmadı. Adam hızla, “Sor,” dedi. “Tanrı aşkına ne istiyorsan sor, yemin ederim doğruları anlatacağım. Yeter ki bitsin şu işkence.”

Gazap, “Güzel,” diyerek adamın yanından ayrılıp masanın karşı tarafındaki sandalyeye oturdu. “Birinci soru, Payaslı ve Ayşen Kazlak’ın nasıl bir bağlantısı var?”

Adam elinin tersiyle kaşından yanağına doğru süzülen kanı silerek, “Bundan bir yıl öncesine kadar birbirilerini tanımıyorlardı,” diye anlatmaya başladığında omuzlarım dikleşti. İşte başlıyorduk. “Ayşen, Payaslı ile Bozok aracılığıyla tanıştı. Gittiğiniz o mekânda ikisi ortak.”

“Payaslı ve Bozok mu?”

Adam başını iki yana salladı. “Hayır. Ayşen ve Payaslı ortak.”

“Böyle bir bilgi elimizde yok,” dedi Murat. Aynı anda Gazap’da konuştu. “Bu bilgi bizde yok.”

“Bilmemeniz normal,” dedi adam. “Ortada dönen evrakların hepsi sahte. Gerçek evraklarda ortak imzaları var. Ayşen kendini gizlemeyi tercih ettiği için böyle bir şey yaptılar.”

“Mekâna defalarca kez baskın düzenlenmiş ve her seferin aklanmışlar. Bu nasıl oluyor?”

“Bozok yapıyordu. O herifin arkası hafife alınamayacak kadar sağlam. Nasıl yaptığını hiçbir zaman Payaslı’ya anlatmadığı için kimse bu konuda bir bilgi sahibi değil. Beş ay önce mekânın kapanma kararı alındı ama devreye yine Bozok girince bir saat içinde mekânın mührü söküldü.”

Ayşen elindeki kozu Bozok’a karşı kullanmaktan çekinmiyordu.

“Bu mekânda Bozok’un bir karı olmadığı açık,” dedi Yaman. “Ama belli ki Ayşen için önemli. Çok yüksek ihtimalle elindeki şeyi kullanarak Bozok’u parmağında oynatıyor.”

“Bu da demek oluyor ki,” diyerek araya girdi Murat. “O mekân bizim içinde önemli.”

Yaman başını onaylarcasına salladı. “Mekânın tüm kameralarına ulaşmaya çalış, Göz. Sadece ortak salonda olmadığına bahse girerim. Bir şekilde dışarıdan sızıntıyı engelleyecek sistem kullanıyor olabilirler.”

“Bir ihtimal,” dedi Murat. “Halledeceğim. Zamanı konusunda bir söz veremem.”

“Ayşen ne sıklıkla mekâna gidiyor?” diye soran Gazap’tı.

“Ayda bir kere gelir, üç gün kalır. Payaslı’ya güvenmediğinden mi yoksa başka bir amacı mı var bilmiyorum.”

“Ortaklar diyorsun,” dedi Gazap. “Madem güvenmiyor ne diye ortak oluyor? Payaslı para mı çalıyor?”

Adam başını iki yana salladı. “Para falan çalmıyor, çalarsa Bozok’la ters düşeceğini bilir. Korkuyor.”

Evinden bile nadir çıkan kadın neden ayda bir o mekâna gidip kalırdı ki? Kesinlikle orada bir şeyler dönüyordu. Ellerinde olan her bilgi sahteydi. Ayşen’e ulaşmak, Bozok’a ulaşmak kadar zordu çünkü bizzat onun tarafından korunuyordu. İki türlü de işimiz çok zordu ama hiçbir şey imkânsız değildi. Öyle ya da böyle, Ayşen benim elime Bozok ise Merkez’in eline düşecekti.

“Ayşen Kazlak hakkında daha çok bilgi ver.”

Adam başını iki yana sallayarak, “Yemin ederim,” dedi korkudan titreyen sesiyle. “Onun hakkında bildiklerim bununla sınırlı. Kadın kapalı bir kutu gibi ayrıca Bozok’un korumasında. Payaslı bile defalarca kez araştırma yapmak istedi ama bir hiçle geri döndü. Fakat size yardımcı olacağını düşündüğüm bir şey biliyorum.” Nefesim kesildi. Öne doğru bir adım attığımda bacaklarım masaya çarptı ama umursamadım. Küçücük bir bilgi bile bizi birkaç adım öteye götürebilirdi.

“Lafı ağzından kerpetenle mi alayım. Söylesene lan, dırzo!”

“Ayşen Kazlak bir grup kuruyor. Ne amaçla yaptığını bilmiyoruz fakat seçtiği kişiler tamamen kadınlardan oluşuyor. Tek bir bilgi öğrendik, o kadınlar bir zamanlar Gümüş Şehir Yetimhanesinde kalıyormuş.”

Gazap oturduğu yerden heyecanla doğrulurken, “Bu durumdan Bozok’un haberi var mı?” diye sordu. Adam başını olumlu anlamda salladı. “Biliyor.”

Dağınık duran yapbozun parçaları günden güne artıyordu. Bir parçayı birleştirsek diğer taraftan sürpriz gibi yeni bir parça çıkıyordu meydana ve bu, lanet olası zamanı uzatıyordu.

Yaman’a baktım. Kaşlarını çatmış, öylece adamı izlerken bakışlarındaki merak tanıdıktı. Tıpkı bende olduğu gibi.

“Oluşturduğu gruptaki kadınların isimlerini biliyor musun?”

“Biliyorum,” dedi adam. “Bir kâğıt ve kalem getirirseniz yazarım. Şunu eklemeliyim, kadınların sadece isimlerini biliyorum hiçbir zaman yüz yüze gelmedik. Onları alıp Ayşen’in yanına götüren adamlar Bozok’un adamlarıydı. Biri yakın arkadaşım. Kadınların adını onun sayesinde öğrendim fakat onlarda hiçbirinin yüzünü görmemiş. Peçe gibi bir şey takıyorlarmış.”

🔗🔗🔗

Önümde duran küçük kâğıtta yazılan altı ismi ezberleyene kadar tekrar tekrar okumuştum. Bir şey, haklarında küçücük bir şey hatırlarım diye zihnimi kurcalayıp duruyordum ama hiçbirinin adı tanıdık gelmiyordu. Ayşen bu kızları neden topluyor ne amaçlıyor bilinmezdi ama beni asıl rahatsız eden şey, Ayşen’in nasıl bir canavar olduğunu bilmiyorlar mıydı? Neden onun yanında olmak istemişlerdi ki?

“Yeter artık,” diyen Burçin’in sesinden sonra dakikalardır gözlerimi ayırmadığım kâğıt önümden çekilip alındı. “Dakikalardır bakıp duruyorsun, eğer tanıyor olsaydın şimdiye hatırlamıştın Asya.”

Başımı iki yana salladım. “Kafamın için Çarşamba pazarı, Burçin. Belki de kaçırıyorumdur. Kendimi zorlamam gerekiyor.”

Elini omzuma yaslayıp destek verircesine sıktı. “Belki de kullandıkları isimler sahtedir, Asya. Bu durumda kendini hırpalaman anlamsız. Göz kontrol sağlamaya gitti, döndüğünde neler olduğunu anlayacağız ama lütfen şu an kendini rahat bırak.”

“Burçin haklı,” dedi Yıldıray araya girerek. “Zihnini çok fazla zorluyorsun, Aykız. Bir yerden sonra eror vermeye başlarsan bize sağlayacağın destekler de sınırlı olur.” Yüzümü ellerimin arasına alıp derin bir soluğu sıkıntıyla bırakırken, “Gittikçe daha çok zorlaşıyor,” dedim isyan edercesine. “Bir adım yaklaştık diyorum sonra bir şey çıkıyor ve biz beş adım geriliyoruz.” Yüzümdeki ellerimi saçlarıma doğru kaydırdım. “Buna tahammül edemiyorum.”

“Bana bak,” dedi Yıldıray, katı bir ses tonuyla. Bakışlarımı diktiğim masadan ayırıp karşımda oturan adamın mavi harelerine baktım. Sesi her ne kadar soğuk çıksa da bakışları yumuşaktı. Aralarında yeni olmama rağmen bana dışarıdaki insanlara baktığı gibi bakmaması çocuksu kalmayı başaran bir yanıma umut oluyordu. “Yıllardır bu işi yapıyoruz. Önümüze çıkarılan engellerin sayısını hatırlamıyorum bile. Kabul, hiçbirinde Bozok’ta zorlandığımız gibi zorlanmadık ama her daim bir yolunu bulduk, Asya. Diğer timleri oluşturanlar genelde Başkan’lardı ama Lotus’u oluşturan bendim. Neden biliyor musun?” Merakla yüzüne bakmaya devam ettim. “Çünkü hepsinin bakışlarındaki inadı, hırsı gördüm. Hiçbir zamanda pişman olmadı.”

“Sana nasıl izin verdiler,” dedim. “Madem her grubu Başkan’lar kuruyordu?”

Gülümsedi. “Başkan’ın üzerine biraz gitmiş olabilirim.”

Yanımda oturan Burçin kıkırdayarak sevdiği adama karşılık verdi. “Birazcık mı? Kara o kadar disiplinsiz bir ergendi ki, neredeyse oluşumdan kovuluyordu. Yıldıray’ın birazcık demesine bakma. Başkan’ın karşısına geçip Kara benim timimde olacak aksi takdirde bende ayrılırım dedi. O zamanlar doğru düzgün iletişim kurduğum tek kişi Yıldıray’dı bunu da araya sıkıştırıp, ben gidersem Burçin’de bir kere düşünmez peşimden gelir dedi. Başkan’da üç kişiyi gözden çıkaramayacak kadar zekiydi tabii.”

“Gider miydin?” diye sordum.

Sıcak bir tebessüm dudaklarında peyda olurken, “Hiç düşünmezdim,” dedi bakışlarını sevgilisine çevirerek. “Peşinden giderdim.”

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken, kendimi düşündüm. Şimdi Kara Yaman karşımıza dikilse ve ben gidiyorum dese, peşinden gider miydim? Aramızdaki ilişkinin çok daha başındaydık, her şey ikimiz içinde yabancıydı ama Kara Yaman olmadan devam etmek ister miydim, orası şüpheliydi. Derin bir nefes alıp geriye yasladığımda neredeyse soğumaya başlayan kahvemden bir yudum aldım. O sırada kapı hızla açılıp Murat, Şahan ve Yaman içeriye girdi. Hepsinin yüzünden düşen bin parçayken, Şahan elinde tuttuğu dosyaları masaya fırlattı. “Adamın verdiği isimler sahte. Ne bir bilgi ne de bir adres var. Yüzlerini bilmediği içinde robot resim çizdiremiyoruz.”

“Bu peşi bırakılmayacak kadar büyük bir ipucu,” dedi Yaman, yanıma oturarak. “Bir şekilde o mekâna girmemiz lazım. Saklandığı delikten çıkmayan kadın bile üç gün orada kalıyorsa adım gibi eminim ki bir haltlar dönüyor.”

Yıldıray oturduğu yerden doğrulup, “Kızlardan birini oraya kesinlikle sokmayacağız,” dediğinde Burçin kaşlarını çatarak sevgilisine baktı. “Bizi sokmak istemediğin bir yere sizden biri neden giriyor? Hayır efendim, ben giremiyorsam sende girmeyeceksin.”

“Güzelim,” diye itiraz etmeye çalışsa da Burçin bakışlarından ürküp ellerini pes edercesine havalandırdı. “Tamam, ben girmiyorum.” Bakışları Kara ve Gazap’ın üzerinde gidip geldi. “Hanginiz?”

Bol bol meme ve açıkta kalan bacak araların olduğu mekâna Kara mı girecekti? Hayatta olmazdı! İçimde saniyeler içinde büyüyen duyguyu bastıramazken, “Sen giremiyorsun ama Yaman girecek öyle mi?” dedim Yıldıray’a hitaben. Bu hissettiğim şey her neyse, ciddi anlamda öfkemi tetiklemişti. Kara Yaman, oraya, giremezdi. “Kesinlikle kabul etmiyorum. Her yer meme kaynıyor, açıkta kalan bacak aralarına değinmiyorum bile. Diyar oraya kesinlikle girmeyecek!” İlk defa cinsel ilişki içinde olmadığımız bir anda gerçek adı dudaklarımın arasından dökülürken, dilimi ısırdım. Bilerek yapmamıştım ama hoşuma gitmişti. Bakışlarım hemen onu bulduğunda dudağının kenarındaki kıvrım bu durumdan ne kadar keyif aldığının kanıtıydı. Kolunu kaldırıp oturduğum sandalyenin arkasına koyarken, “Bende girmiyorum,” dedi. “Gazap gider.”

Burçin’le göz göze geldiğimizde ikimizin de dudaklarında zafer dolu bir gülümseme vardı. Göz kırptı, göz kırptım.

“Neden sikimsonik şeyler beni buluyor ki? Bakın mecazen sormuyorum, ciddi ciddi soruyorum. Anlayabiliyorsun değil mi?”

Sırıttım. “Seni çok iyi anlıyorum, Bay Psikopat. Hatta burada seni sadece ben anlayabilirim malum her türlüsünü gördüm.” Yaman koluma çimdik attığında, acımasa da kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. “Ağzının ayarı olsun, asi kız.”

“Biz kader arkadaşıyız Yaman’ım Kara’m,” dedi Şahan boş sandalyelerden birine oturarak. “O yüzden yardımcı olmaya, göreceklerime hazırlamaya çalışıyor kızma sarışına.” Ellerini havaya kaldırdı. “Neden Tanrım, neden? Seks detoksumun en zor zamanlarında neden?” Aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve Murat’a baktı. “Lan, sen gitsene? Her şeyde niye ilk benim başım yanıyor. Bana ne, sen gideceksin.”

Murat başına taktığı şapkasını gözlerini kapatacak kadar indirip, kollarını göğsünde kavuşturarak sırtını sandalyeye yasladı. “Çünkü abiciğim dışarıdan bir göz olarak götünü kurtarmak benim görevim. Operasyonlara gitmekse senin. O yüzden hiç umutlanma, ben hiçbir yere gitmeyeceğim.”

“Lan meme diyor kız meme, bacak arası diyor. Senin atlaman gerekiyor!”

“Niye?” diye sordu Murat, bezgince.

“Seks insanın zihnini zinde tutar.” Dedi Şahan.

“Benim zihnimi zinde tutan şey cinsel ilişki değil,” dedi Murat. “Eğer bu felsefeye inanıyorsan sana büyük bir fırsat sunuldu, koşarak git.” Şahan, yaşadığı sinirle işaret parmağını büküp eklem kısmını dişlerinin arasına alırken boşta kalan elini Murat’a vurmayacak şekilde savurup duruyordu. “Lan,” dedi, durdu. “Ulan,” dedi, durdu. Sonunda diyecek bir şey bulamayacağını fark ettiğinde yüzünü ellerinin arasına aldı. “Ne olurdu o turuncu gri kafa içeriye dalıp, Gazap’ta o bok çukuruna giremez diye çirkefleşse? Söyleyin bana ne olurdu, neresi eksilirdi lan!”

Gülüşünü bastırmaya çalışan Burçin, “Teknik olarak bunu yapmak istese dahi yapamaz,” dedi. “Başka bir timin üyesi olmasaydı pek tabii olabilirdi.” Şahan aralık tuttuğu parmaklarının arasından Burçin’e ters bakışlarını gönderirken kıkırdadım. İkisi derin bir tartışmanın içine girerken Yıldıray ortamı yumuşatmaya çalışıyordu ama nafile. Şahan, Burçin’i deli etmeyi başarmıştı bir kere, kendini bu keyiften asla mahrum bırakmazdı.

“Sen çok biliyorsun Gezgin Hanım, Başkan’ın fişekleyeyim de gör sen. Paşa paşa gönderirsin Akrep’i bende arabanın içinde gözyaşı ve sümüklerini silerim.”

Burçin sıktığı dişlerinin arasından, “Bunu yapamazsın.” Dedi.

“Yapamaz mıyım? Bir daha de bakayım, yapamaz mıyım? Aşk olsun, şu kadar yıldır birlikte yaşıyoruz bir türlü bana yapamazsın dememeyi öğrenemediniz.”

“Gazap!” diye bağırdı, Burçin. Uyuklamak üzere olan Murat sıçrayıp kendine geldiğinde şapkasının tereğini geriye doğru itti.

Sesini inceltip bağırdı Şahan. “Gezgin!”

“Ya sen ne kötü bir çocuk oldun böyle!”

Şahan sırıttı. “Ceza olarak acı biber mi süreceksin dilime, ablacığım?”

Burçin her saniye daha da kırmızı kesilirken, “Yemin ederim Artemis’e gider seks detoksunu ilk haftadan bozduğunu söylerim,” dedi hırsla. Şahan’ın gözleri anında kocaman açılırken, “Yalan!” diye bağırdı. “Kuru iftira, ıslak iftira. Her türlüsü iftira! Sen ne kötü kız oldun böyle? Yalan kötü bir şeydir, Gezgin.”

Omuz silkti. “Bana inanacağını biliyorsun.”

Şahan elini sol göğsünün üzerine bastırıp, sırtını sandalyeye yasladı. “İhanet,” dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. “Tanrım ihanet ne büyük bir acı. Acıyor, çok acıyor! Dayanamıyorum!”

Dakikalardır bastırmaya çalıştığım kahkaham serbest kalınca, “Birde bayıl istersen, Şahan?” dedim. Dediğim anda da kollarını boşluğa bırakıp başını geriye attı. Gözkapaklarını sıkıca kapatırken, “Hayat öpücüğü vermemiz gerekiyor mu?” diye sordu, Murat alayla. Şahan tek gözünü açıp, “İyi fikir,” dedi. “Git ve Artemis’e bayıldığımı, suni teneffüse ihtiyacımın olduğunu söyle. Aksi takdirde uyanamayacağımı da söyle.”

“Artemis’e bunu söylesem direkt revire gider ve bulduğu en büyük enjektöre adrenalin doldurup o iğneyi de acımadan sana saplar.”

İrkilerek düz bir pozisyona geçerken, “Haklı olmandan nefret ettiğimi söylemiş miydim Tepe Göz?” diye sordu.

“Birçok kez.”

“Tamam, bir kere daha söylemekten zarar gelmez. Haklı olmandan nefret ediyorum özellikle de Artemis konusunda.”

Ben kıkırdamaya devam ederken saçlarımda el ve yüzümde hissettiğim bakışlara karşılık başımı sol tarafa çevirdim. Kara Yaman bulunduğumuz ortamdan soyutlanmış gibi öylece beni izlerken, boğazım anında kurudu. Öyle derin, öyle içten bakıyordu ki içimde bir yerlerde büyük bir sarsıntı başladı. Dakikalardır sisli bir bulutun içinde kalmış gibi hissettiğim zihnim bir anda berraklığa kavuştu sanki.

“Neden bana öyle bakıyorsun?” diye sordum, mırıldanır gibi.

“Güzelsin,” dedi, tok sesiyle. “Fazla güzelsin. Bakma isteğime engel olamıyorum.”

Yutkundum. Yüreğim göğüs kafesimde bir serçe misali kanat çırpmaya başladı. Sadece bir iltifat Asya, diye kendimi dizginlemeye çalışsam da başarılı olamıyordum. Tek bir bakışıyla bile nabzımı hızlandırabiliyordu.

Bakışları yanağıma indi. “Biraz daha gülsene, gamzeni görmek istiyorum.”

Karşı koyamadım, gülümsedim. Derin bir soluk alıp bıraktığında sıcak ve ferah kokan nefesi tenime çarptı. Hissettiğim karıncalanmayı bastırmaya gücüm yetmezken bu yaptığına bir anda önce son vermesi gerektiğini düşünüyordum yoksa Şahan’ın diline düşecektim ve ben onunla uğraşmak istemiyordum.

“Şu an içinde olmak için her şeyi yapabilirim,” dedi sadece benim duyabileceğim bir tonda. “Sıcaklığında kaybolduğum düşüncesi bile beni tetikliyor.” Az önce söylediklerimi unutun gitsin. İçimdeki arsız kadın çoktan gözlerini açmıştı bile. Daha fazlasını duymaya, hatta icraata geçirmek istiyordum. Mümkün olamayacağını bile bile! Gözlerimi sıkıca yumup, saymaya başladım.

Bir.

Boynumda dolanan dudakları.

İki.

Dudaklarımı yıpratmak istercesine öpüşü.

Üç.

Bedenimde gezinen parmakları.

Dört.

Bacaklarımın arasında hissettiğim sertliği.

Beş.

Siktir!

Yumduğum gözlerimi hızla açtığımda kara harelerinde gezinen merakı görebilmiştim. Bana ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bakarken, kaşlarımı çattım. “Senin kafanı kırmak istediğim o anlardan birindeyiz şu an!”

Kirpiklerini kırpıştırdı. “Ne yaptım şimdi?” diye sorduğunda takındığı çocuksu tavır bile içimdeki arsız kadını harekete geçiriyordu. Ne oluyordu yahu!

“Olmadık zamanda olmadık şeyleri aklıma sokuyorsun, Kara Yaman!”

Bacaklarımı birbirine bastırdığımda elbette ki bu gözünden kaçmamıştı ve sırıtışını gizleme gereği bile duymadı. “Benim güzel kızıma da bakın,” dedi keyfini ses tonuna yansıtarak. “Canı yaramazlık yapmak istemiş.”

“Neden yapıyorsun bunu?”

“Neyi? Seni neden mi tahrik ediyorum?”

“Evet!”

“Birçok yemin edebilirim ki amacım bu değildi.” Gözlerimi devirip sessiz kalmayı tercih ettiğimde devam etti. “Ama hoşuma gitti, asi kız. Seni arzuladığım kadar beni arzuladığını bilmek hoşuma gitti.”

“Bu bir ilk değildi.”

“Evet,” dedi. “Ama benden önce tahrik olman bir ilkti.”

Sen öyle san! Tabii bunu bilmene hiç gerek yoktu. Dikkatimi dağıtmak için odağımı diğerlerine vermeye çalışırken, “Gidelim bir şeyler yiyelim,” diyen Burçin’le hemen ayaklandım. Hepsinin bakışları bana döndüğünde, “Açlıktan mı öldün, sarışın? O nasıl bir celalli kalkıştı?” diye sordu Şahan.

“Aç,” dedi Yaman, peşimden ayaklanırken. “Çok aç.”

Yaptığı imayı benden başka kimse anlamazken bu iyi bir şeydi. Seni öldüreceğim bakışlarımı Yaman’a gönderirken, “Sabahta bir şey yiyemedim,” dedim. “Stresten herhalde.”

“Ne yiyoruz?” diyerek ayaklandı Burçin.

“Bana fark etmez.” Dedi Murat.

“Benim canım et yemek istiyor,” dedi Şahan. “Kırmızı et.”

“Bende tavuk istiyorum,” dedi Burçin.

“Hadi o zaman her zaman ki yere,” diyerek ayaklandı Yıldıray. “Hepinizin isteklerini karşılayabilecek tek yer orası.”

Nereye gideceğimizi bilmesem de tavuk yemek cazip gelmişti. Teker teker odadan çıkmaya başladığımızda yanımda yürüyen Yaman elimi kavradı. İlk başta çekmek istedim ama bunu yersiz bir davranış olacağını biliyordum. Aramızda bir şeyler vardı ve bilmesi gereken herkes biliyordu. Aldığımız olumsuz bir tavırda olmadığına göre, yaşadıklarımızı gizlemeye de gerek yoktu. Yine de kontrol etmeden kendimi alamadım. Bakışlarım hemen önümüzde yürüyen Burçin ve Yıldıray’a kaydı. Yıldıray kolunu Burçin’in omzuna atmış, Burçin ise bir kolunu sevdiği adamın beline dolamıştı. Bu durumda dışarıdan tuhaf karşılanacak bir halde değildik.

“Elini çekersin diye düşünmüştüm.”

Omuz silktim. “Dün gece üzerindeydim ondan önceki zamanlarda ise altında. Az önce de seni arzulamaktan ter dökmeme saniyeler kalmıştı. Öğrendim Kara Yaman, bazı şeylere karşı koymadan yaşamayı öğrendim ve bu galiba, senin sayende.” Adımları duraksadı tabii elimi tuttuğu için bende. “Ne oldu?”

“Doğru mu anladım?” dedi, boğuk çıkan sesiyle. “Artık ilişkimizi tamamıyla kabul mü ediyorsun?”

Dudağımın bir kenarı kıvrıldı. “Sorduğun şey sevgilin olup olmadığım mı?”

“Şu hitap şeklinin ağza yakıştığı tek insan sen olabilir misin?”

“Bilmem öyle miyim?”

Başını onaylarcasına salladı. “Evet öylesin. Çünkü neden? Ağzını seviyorum, onu öpmeyi de seviyorum ve bana sevgilim diyebilecek tek insansın. Çünkü neden?” Durdu. Kaşlarını çattı. Yüreğim bir kere daha kanat çırpmaya başladı. Beklentiyle yüzüne bakarken, boğazımda hissettiğim kuruluğa karşılık yutkundum. Diyebileceği şeylerin sayısı fazlaydı. Çünkü seni arzuluyorum, çünkü seninle sevişiyorum, çünkü senden hoşlanıyorum, çünkü seninle zaman geçirmeyi seviyorum çünkü çünkü çünkü… Çünküler bitmezdi ama asıl mevzu benim ne duymak istediğimdi. Neden bu denli bir heyecanla iki dudağının arasından çıkacak o çünkü bekliyordum?

“Çünkü?” dedim beklentilerimi yansıtmayı gizleyemeden. “Neden?”

Derin bir nefes aldı, dudaklarını araladı.

“Asya?”

Tam kelimeleri kulaklarımı dolduracaktı ki saniyelerdir sesini duymayı beklediğim adamın aksine başka bir ses doldurdu kulaklarımı. Tamamen varlığını unuttuğum bir ses. “Bu sen misin, gerçekten?” Yaman’ın bakışları anında sesinin sahibine döndüğünde kara hareleri en derin karanlıkları meydana çıkardı. Elimi tuttuğu elinin baskısı artarken, arkamı döndüm.

“Mert?”

Bakışlarındaki şaşkınlıkla bize doğru yürürken, “İnanamıyorum,” dedi. “Gerçekten sensin. Uzun zaman olmuştu.”

“Öyle,” dedim düz bir sesle. “Uzun zaman oldu, Mert. Nasılsın?”

Gülümsedi. “Şaşkın. Hayatım tamamen değişti. Hiç beklemediğim anda varlığını dahi bilmediğim bir oluşumun parçası oldum. Ama kabul etmeliyim ki hoşuma gitti, kendimi daha işe yarar hissediyorum.”

“Evet,” dedi Yaman. “Neyse ki daha işe yarar bir işin parçası oldun. Yoksa kendi kendine adalet sağlamaya çalışan zavallı bir sokak çetesi lideri olarak hayat sürmeye devam edecektin. Gerçek adaletin nasıl bir şey olduğunu öğreneceğini umuyorum.”

Mert’in gözleri yeni fark ediyormuş gibi Yaman’ı bulduğunda, “Zavallı diye küçümsediğin o sokak çetesinin kaç tane mağdura yardım ettiğini bilsen aklın şaşar, dostum,” dedi aynı alaycı yaklaşımla. “Gerçi bilmemene imkân yok değil mi? Rica ederiz, işinizi kolaylaştırdığımız için.”

Yaman, Mert’e doğru bir adım attı. “Birincisi,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Ben senin dostun falan değilim.” Bakışlarım hemen diğerlerinin gözden kaybolduğu koridora kaydı. Neden bir anda yok olup gidiyorlardı ki sanki! “İkincisi, işimizi kolaylaştırdığını düşünmen bile zavallıca. Sen ve çetenin kolaylaştırdı sandığınız o işler bize daha çok bela oldu. Ve sen bana bela olmaya devam ediyorsun.”

Mert kaşlarını çattı. “Bu ikinci karşılaşmamızken neden benden bu denli rahatsız olduğunu anlayamıyorum, iş arkadaşım.”

Alayla güldü Yaman. “İş arkadaşı olduğumuzu mu sanıyorsun? Cidden mi? Benim getir götürümü yapacaksın sadece. Seninle iş arkadaşı falan değilim.”

“Benim sayemde pek çok suçtan haberin olacak ama?”

“Senin getirdiğin işleri benim kulvarımda olanlar halletmeyecek, Ulak. Benim yapacağım işlere karışabilmen için kırk fırın ekmek yemen gerekiyor.”

Mert ellerini pantolonun ceplerine sıkıştırıp daha rahat bir izlenim vermeye çalışırken, “Yine de yaptığım iş hafife alınmayacak derecede ki burada elimi kolumu sallayarak gezebiliyorum. Hem biliyor musun, belki de bu işte yükselirim. Bence başınızdakiler bendeki potansiyeli çoktan gördü. Ne dersin? Senin kulvarın nedir bilmiyorum ama o kulvara ulaşabilecek kadar da hırslıyım.” Bana bakıp göz kırptı. “Değil mi, Asya?”

“Üçüncü ve son maddeyi duymak ister misin, Ulak?”

“Merakla bekliyorum, Bay Kulvarı Yüksek.”

Yaman birbirine geçmiş ellerimizi Mert’in görebileceği kadar kaldırıp, “Benimle olan bir kadına kur yapmayı kes yoksa gözlerini oyar, eline veririm,” dedi erkeksi bir hırlamayla. “Yeterince açık oldu mu senin için?”

Mert’in dakikalardır sürdürdüğü o alaycı ifade dağılmaya başladığında hayal kırıklığı dolu bakışlarını bana çevirdi.

“Bizi biraz yalnız bırakır mısın, Kara?”

Yaman’ın öfkeli bakışları bana döndüğünde, “Ne?” dedi.

Boşta kalan elimi koluna yaslayıp, “Sadece birkaç dakika,” dedim uysal tutmaya çalıştığım ses tonumla. “Güven bana, sevgilim.” Yaptığım şey ne kadar doğruydu bilmiyordum ama suyuna gitmezsem asla izin vermeyeceğini biliyordum ve bu isteğimin bizim için olduğunu anlaması gerekiyordu. “Ben hemen yanına geleceğim.”

Burun kemiğini parmaklarının arasına alıp sıkarken, sakinleşmeyi umar gibi derin derin nefesler alıp bırakıyordu. “Sadece birkaç dakika,” dedi. “Ortak alanda bekliyor olacağım ve yemin ederim Asya birkaç dakikadan uzun sürerse-“ Elimi yanağına yaslayıp, gülümsedim. Bakışları anında gamzeme kaydı. “Söz veriyorum birkaç dakika.”

Başını onaylarcasına salladı. “Dediğin gibi olsun ama lütfen gülümsemeyi kes. Gamzen ortada.”

Tuttuğu elimi başparmağı ile okşayıp Mert’e son bir bakış atıp yanımızdan ayrıldığında, derin bir nefes alarak önüme döndüm.

“Bize bunu nasıl yaparsın?”

Konuya direkt böyle girmesi hoşuma gitmemişti. Kaşlarımı çattım. “Seni aldatmışım gibi konuşmayı bırakır mısın lütfen? Bizim seninle bir ilişkimiz yoktu.”

“Asya,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. “Biz sevişiyorduk!”

Birilerinin duyup duymadığından emin olmak için etrafı tararken, “Ses tonuna ve söylediklerine dikkat et.” dedim. Aramızdaki mesafeyi biraz daha küçültüp, “Bunu inkâr edebilir misin?” diye sordu. “Aramızda bir şey olmadığını inkâr etsene, Asya. Özellikle de az önce elini tuttuğun adamın yanında.”

Kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok kavislenirken, “Aramızda şey sadece cinsel ilişkiden ibaretti. Bunu sana hep söyledim.” dedim.

“Sana âşık olduğumu biliyorsun!”

“Bende buna her daim saygı duydum. Sevişmeyi bırakmayı bunun sana umut verdiğini söyledim ama istemedin. Sana bu haksızlığı yapmak istemediğimi söyleyip durdum ama ne oldu? Vazgeçmedin. Ben seni böyle de kabul ediyorum dedin!”

“O zamanlar hayatında bir adam yoktu hatta hayatına kimseyi almak istemediğini söyleyip durdun!” diye sesini yükselttiğinde bu konuşmanın sonu istemediğim bir seviyeye geliyordu. “Benim sana veremediğim ne verdi o yarma? Daha mı iyi tatmin ediyor? Çok daha güzel iltifatlar mı ediyor? Ulan bir yollarına gül sermediğim kaldı amına koyayım!”

Tiksinircesine yüzümü buruşturdum. “Her şey seksten mi ibaret, Mert?”

Tokat atmışım gibi irkilirken, “Âşık mı oldun?” diye sorması bu sefer bende tokat etkisi yarattı. “Sen o yarmaya âşık mı oldun, Asya? Bir kimlikleri bile yok! Başındakilerden izin almadan nefes bile alamayacak kadar acizler ve sen gidip bu başıboş herife âşık mı oldun?” Kendimden beklemediğim bir hızla elimi kaldırıp yüzüne doğru savurduğumda, yanağında patlayan tokadım koridorda yankılandı.

“Huhu! O nasıl bir tokattı, asi kız? Lan dümbük duyabiliyor musun? Sağır falan olma başımıza zira güzel koydu. Aferin kız!”

Öfkeyle nefes alıp verirken görüş açımı bulanıklaştıran yaşların nedenini anlayamıyordum fakat kalbimde büyük bir sızı vardı. Sanki. Sanki kalbim kırılmış gibiydi. Mert’in, Yaman hakkında söylediği şeyler kalbimi kırmıştı.

Omzumda hissettiğim elle başımı çevirdiğimde, Şahan’ın minnet dolu bakışlarıyla karşılaştım. “Hadi kardeşim,” dedi yumuşak bir ses tonuyla. “Yapılması gerekeni yaptın, verilmesi gereken cevabı verdin. Gidelim ve karnını doyuralım.” Mert’e baktı. Bana bakan Şahan’dı ama Mert’e bakan Gazap’tı. “Sende ağzından çıkanlara dikkat et, taşaklı. Bir dahakine bu kadar şanslı olmazsın.”

🔗🔗🔗

KARA’dan…

Asya’yı o adamla yalnız bırakma fikrini kabul eden aklıma sövüp dururken yemek boyunca sessiz kalıp boş bakışlar atmasını izlemek içimdeki canavarı harekete geçiriyordu. Hangi soktuğum aklıyla yanına Gazap’ı göndermiştim ki? Bir şey olmuştu işte. O göt herif, asi kıza bir şey yapmıştı! Kemiklerimi parçalamak istercesine pençelerini savuran canavarı ehlileştirmeyi başaramazken, içimdeki vahşi dürtü Merkez’e dönmemi ve o işe yaramaz Ulak’ı cinsel organından tavana asmamı haykırıyordu.

Akşamın karanlığı gökyüzünü hâkimiyeti altına almışken, sessizlik içinde arabaya doğru yürüyorduk. Sadece ben değildim Asya’daki durumu fark eden. Diğerleri de aynı huzursuzlukla doluydu ve lanet olsun neler olduğunu sadece Gazap biliyordu. O da her zaman ki düşük çenesini kapalı tutmaya yemin etmiş gibi susuyordu!

Olmazdı. Daha fazla tahammül edemezdim. Birkaç adım ötemde yürüyen kadının yanına hızla varıp parmaklarımı koluna sardım. Kara yoktu, Yaman yoktu, Diyar hiç yoktu. Canavar serbest kalmıştı. “Bana neler olduğunu hemen şimdi anlatmazsan Merkez’e gider o adamı öldürürüm, Asya.”

“Sana bir şey olmadığını söyledi-“ Devam etmesine fırsat sunmadan, “Bana yalan söyleme!” diye bağırdım. Koluna sardığım parmaklarımı geri çekip saçlarımın arasına daldırdım. “Sikeyim, bana bir şey yok diye yalan söyleme!”

“Kardeşim,” dedi Gazap, araya girerek. “Sakin mi olsa-“

İşaret parmağımı havalandırıp ona doğru sallarken, “Her daim konuşan sen şimdi niye susuyorsun lan?” dedim ses tonumu bir gram düşürmeyi başaramazken. “Ne olduğunu niye anlatmıyorsun? Sana dedim ki git Asya’yı o herifin yanından al ben gidersem onu orada boğarım. Bir geldiniz ikinizin de suratı sirke satıyor. Ne oluyor diyorum bir şey yok diyorsunuz! Ulan bir şey yoksa bu kız niye böyle!”

“Bağırmayı kes!” Gözlerim Asya’yı buldu. “Bir şey yok diyorsak, yoktur!”

Alayla güldüm. “Bir şey yok öyle mi? Bir şey yok? Çocuk muyum lan ben? Daha az önce birbirimize sevgilim dedik durduk sonra o amına koyduğumun yavşağı ortaya çıktı, yalnız konuşmak istedin, saygı duydum. Yanıma geldiğinde ne değişti de bu haldesin sen Asya!”

“Ne zırvalıyorsun sen, açık açık konuşsana?”

Neden anlamıyordu?

Neden beni zorluyordu?

“Bence önce sakinleşmeye çalışın,” dedi Burçin. “Bu öfkeyle iletişim kurmanız sağlıklı değil. Sonradan pişman olacağınız şeyleri yapmayın.”

“Boş versene Burçin,” dedi Asya. Öfkeyle parlayan ela harelerini gözlerimden ayırmıyordu. “Ne söyleyecekse şimdi söylesin bakalım, yine o sivri zekâsıyla aklından neler geçiyor merak ediyorum. Ya da ben bir tahmin yürüteyim. Aklımın karıştığını falan mı düşünüyorsun? Mert karşıma çıktı ve bir anda geçmiş gözümde canlandı falan mı?”

Yüzümü buruşturdum. Söyledikleri kelimeler midemde hareketliliğe neden olurken, anlaşılmamak öfkemi körüklüyordu. “Ne alakası var Asya, ben bunu mu diyorum? Neye sinirlendiğimi göremeyecek kadar kör müsün?” Aramızdaki mesafe bile rahatsız ediyordu şu an beni. Dokunmam lazımdı, kokusunu duymam lazımdı. “Hayatımda ilk defa birine sevgilim demiştim, ilk defa bir kadını almışım hayatımın merkezine yerleştirmişim bir piç kurusunun varlığı beni vazgeçirir mi sanıyorsun? Anla artık be kadın anla! Ben, o herif seni üzecek ne söyledi diye yiyip bitiriyorum kendimi!”

“Bana bağırma!”

“Asıl sen bağırma!”

“Birbirinize âşık olduğunuzu itiraf edip öpüşseniz de evimize gitsek.” Bu yorum Şahan’dan başkasına ait değildi. Her zaman olduğu gibi. Ama ilk defa altı boş değildi. Dile getirdiği şey öyle güçlü bir şeydi ki bedenimi titretti. Fakat yeterli değildi. Beni tatmin eden bir kelime değildi. Asya’ya hissettiğim şey, aşk kadar yavan değildi. İçimdeki canavar uysal bir hal aldı. Az önce delirmiş iç organlarımı parçalayan o değilmiş gibi sakince geri çekildi. Alttan bakışlarla Asya’yı izlerken kokusunu duyumsamak istercesine derin nefesler alıyordu.

“Eve gidince konuşalım mı, güzelim?” dedim yumuşak yaklaşmaya çalışarak.

Omuz silkti. “Bilmiyorum.”

Naz mı yapıyordu o?

Gülümsedim. Ona doğru yaklaşmak için bir adım atmıştım ki, elini kaldırıp buna engel oldu. “Yaklaşma sinirliyim sana.”

Tek kaşım havalandı. “Emin misin? Yaklaşmamam konusunda?”

“Evet,” dedi inatla. “Hatta eve gidene kadar benimle konuşma bi-“ Bu gece cümleler yarım kalmaya mahkûmdu sanki. Ela harelerinde gördüğüm o tahrik edici öfke yok olup yerini telaşa bırakırken neler olduğunu idrak edemedim.

“Yaman!”

Hepsinin ağzından bir anda adım duyulurken, başka bir ses hepsini bastırdı. Sesi tanırdım. Saniyeler içinde etimi yarıp geçen kurşunun acısını hissettiğimde gözlerimi Asya’dan alamıyordum. “Korkma,” diye fısıldadım. Bir ses daha. Karnımda bir acı daha.

“Yaman!” Adım öpülesi dudaklarından çığlıklarla birlikte yükselirken karın bölgemde hissettiğim acı tüm bedenime yayılmaya başlamıştı. Başımı eğip acının kaynağına bakarken giyindiğim tişörtün kumaşına yayılan kırmızı leke büyüyor, gözlerimin önünde siyah noktalar beliriyordu. Kendimi yeni bir darbeye daha hazırlıyordum ama beklediğim gibi olmuyordu ya da artık hissedemiyordum, bilmiyorum. Acı fazlaydı. Yoğundu. Kulaklarım uğuldamaya başladığında, etraftaki seslerde silik hale geliyordu sanki. Adım haykırırcasına söyleniyordu ama acıya odaklanan zihnim sesin kime ait olduğunu anlamakta zorlanıyordu.

Bacaklarımdaki gücün çekildiğini hissettim. Dizlerimin üzerine düşerken görüş açım netliğini kaybediyordu. Titreyen elimi sabit tutmakta zorlanırken, karnımdaki yaraya dokunmaya çalıştım. Başarmış mıydım bilmiyordum. Bedenimi kontrol edemiyordum artık. Gözlerim ağır ağır kapanırken, dudaklarım zorlukla aralandı. “A-As-Asya.”

-BÖLÜM SONU-

Lütfen oy verdiğinizden emin olup yorum bırakmayı unutmayın canımlar

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoook iyi bakın...

Instagram: gulsumm.bilgin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%