Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Karanlıkta Bir Yerde: 9

@gulsumblgn

Merhabaaaağ 🤍

Okumaya başlamadan önce oy verir misin, lütfen? Şimdiden teşekkür ederim.🙏

KEYİFLİ OKUMALAR!

🔗🔗🔗

Dudakları dudaklarımı talan ederken beklemediğim bu hamlesi bedenimi şokla çevrelemiş, donup kalmıştım. Kocaman açılmış gözlerimle, kapalı durmasına rağmen titreyen gözkapaklarını, dolgun kirpiklerinin gözaltlarına yansıyan görüntüsünü izledim bir süre. Bir eliyle çenemi kavramış, diğer elinin parmaklarını ise ensemde saçlarıma sarmalamış canımı acıtmayacak bir hafiflikte çekiyordu. Hareketsiz durmam onu çileden çıkartıyor olmuş olmalı ki, boğazından yükselen inlemenin ardından yapışık duran dudaklarımızın arasından bir nefeslik mesafe bırakıp, “Karşılık ver.” Dediğinde sesindeki uyarıcı ton, ruhumu titretti. Boğuk ama her zaman ki gibi olan sert sesi ise kasıklarımdaki hareketliliğe isyan etmeme neden oluyordu.

Bakışlarımızı birleştirdim. “Neden?”

“Çünkü ikimizde istiyoruz, küçük kız.”

Nefesim titredi. “Şu an arzuladığım tek şey az önce dudaklarından dökülen kelimeler yüzünden seni öldürebilmek, Kara Yaman.”

Alnını alnıma yaslayıp başını hafifçe iki yana sallarken dudaklarında peyda olan alaycı kıvrımla, “Asya, Asya, Asya,” dedi. Sıcak nefesini tenimde hissederken kuruyan dudaklarımı ıslatmamak kendimi zor tutuyordum. “Neden yapamayacağın bir şeyi arzulamak yerine anın keyfini sürmeyi tercih etmiyorsun? Bak buradayım, bedenimi arzulayan bedenin şu an her bir zerremi hissedebilecek kadar yakınken neden kendini zorluyorsun?”

Tek kaşım havalanırken dişlerimi sıktım. “Peki sen neden kendini kandırmayı tercih ediyorsun, Yaman? Seni arzuladığım falan yok.” Hafifçe geri çekildi. Şiddetle inip kalkan göğsümde oyalandı bakışları, ardından eğer destek vermiyor olsa düşmeme neden olacak kadar titreyen dizlerime indi. “Şah damarın etini parçalayacakmış gibi atıyor ve ben bunu gözlerimle görüyorum, asi kız. Göğsün hızlı soluklarını hizaya sokamadığı için düzensizce inip kalkıyor. Ellerin ve ayak parmaklarını içeriye doğru büzmüşsün. Dudakların sürekli aralık, bakışların baygın. Konuştuğum süre boyunca gözlerin dudaklarıma kayıyor. Bedenin titriyor, bahse girerim biraz geri çekilsem sendeleyeceksin bile,” Durdu. Aramızda oluşturduğu boşluğu tekrar kapatıp konuşmasına devam etti. “Ve yine bahse girerim şu kıçını bile zar zor kapatan şortu indirip parmaklarımı çamaşırına sürtsem ıslaklığını oradan bile hissedebilirim.”

Sertçe yutkundum.

Haklı olması öfkemi körüklese de yakınlığı, hissettiğim sıcaklığı mantıklı tepkiler vermemi engelliyordu. Gözbebekleri büyürken benliğini saran arzuyu görebilmek, içimdeki ateşi harlıyordu. Çenemde duran elini bacağıma indirip etimi parmaklarının arasına sıkıştırdı. Hareketi boğazımda sinsi bir inlemeyi yükseltirken bu keyfi ona yaşatmak istemediğimden dudaklarımı birbirine bastırdım. “Şimdi asi kız,” derken yüzlerimizin arasındaki mesafeyi kapattı. Sıcak ve ferah nefesi tenimi yalayıp geçti. “İnkâr etmeye devam edecek misin?”

Gözüm kararmıştı. Benimle uğraşmak mı istiyordu? Ona istediğini verirdim. Zor bela hareket ettirmeyi başardığım ellerimi kaldırıp göğsüne yasladım ve sertçe ittim. Beklemediği hamlem karşısında geriye doğru sendelerken bakışlarında geçen şaşkınlığı yakalayabildim. “Eğlendin mi Kara Yaman?” dedim üzerine doğru giderken. Ellerimi tekrar göğsüne koyup ittim. Durmadı, sendeledi. “Bedeninin bedenimi etkisi altına alabildiğini görmek seni keyiflendirdi mi?”

Bir kere daha ittim. Bir kere daha sendeledi.

Daha önce de tahrik olduğum insanlar olmuş, iş istediğim şekilde sonlanmıştı ama bir gerçek vardı ki; Yaman’ın üzerimde oluşturduğu çekim bu zamana kadar hiçbir şekilde tatmadığım bir duyguydu. Öyle ki neden diye sorsalar, bu cinsel çekimin nasıl oluştuğunu kimseye anlatamazdım. Bir anda ortaya çıkıyor, arsızca bedenimde hüküm sürüyordu.

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattığımda bakışları dudaklarıma indi. “Seni arzulamam seni tahrik mi ediyor, Kara Yaman?” Bir kere daha iteklediğimde istediğim olmuş bacakları yatağa çarpmıştı. Dengesini sağlayamayıp dağılmış çarşafın üzerine düştüğünde hiç beklemediği o hamleyi yaptım. Kucağına oturup bacaklarımı iki yanına yerleştirdim. Yüzünü ellerimin arasına alarak, dudaklarımızın arasındaki mesafeyi minimum seviyede tuttum.

Erekte olmuş organının üzerinde kıpırdanırken bakışlarındaki şaşkınlık anında silinmiş, derin, beni içine çeken bir karanlık meydana çıkmıştı. Ellerini kalçama koyup hafifçe sıktı. “O zaman sana istediğini verelim Kara Yaman.” Beklemedim. Dudaklarımızı bu sefer ben birleştirirken az önce ki hareketsizliğime nazaran hoyratça öptüm, hırsla emdim. Kapalı duran gözkapaklarımın ardında çakan şimşekler, kasıklarımda bir volkan etkisi yaratıyordu. Ben nasıl onu hırsla öpüyorsam o daha büyük bir şekilde karşılık veriyordu. Ben alt dudağını emip ısırıyorsam o geri durmayıp aynı şeyi üst dudağıma yapıyordu.

Hissettiğim volkan patlayabilmek için hiddetle sarsılıyor, daha fazlası için haykırıyordu ama ben bugün ona istediğini vermeyecektim. Kara Yaman’a karşı olan öfkemin susuzluğunu gidermeye çalışıyordum sadece.

Nefeslenmek adına geri çekildiğimde ikimizde aynı anda gözkapaklarımızı araladık. “Sen,” dedi nefes nefese. “Sendeki bu güçten nefret ediyorum.” Yüzüme düşen saçlarımı bir tarafa toplamak adına başımı sağ tarafa doğru savurdum. Islak saçlarım onun yüzüne çarpıp istediğim yöne doğru savrulurken Yaman dişlerini sıktı. Dudaklarımızı birleştiren taraf bir kere daha o olurken, oturduğu yerden hafifçe doğrulup bedenimi yatağa yatırdı.

Bacaklarımın arasında yerini alırken, kasıklarını kasıklarıma sürtüyor vahşi öpüşlerine ara vermiyordu. Dizlerimden kırıp yatağa yerleştirdiğim bacaklarımı okşuyor tenimde şehvetinin soyut izlerini bırakıyordu. Yanaklarında duran ellerimi ensesine doğru kaydırıp kısa saçlarını kavradım. Onun aksine canının acımasını umursamadan sertçe çekerken dudaklarından kopan hırıltılı inleme, dudaklarımdan içeriye sızarak nefesime karıştı. Geri çekildi. “Hoşuna gidiyor değil mi?” derken ses tonu tehlikeli bir hal aldı. “Şu an bana yaşattığın şu şey sana keyif veriyor.”

Dudağımın kenarı alayla kıvrıldı. “Ben sana sorduğum soruların cevabını alamadığıma göre, sana bir cevap borçlu değilim Kara Yaman.”

Gözkapaklarını kıstı. Kasığını kasığıma bastırıp tüm sertliğini incecik kumaşın üzerinden hissetmeme sebep olurken gözlerim geriye doğru kaydı. “En az senin aldığın kadar,” dedi dişlerini çeneme geçirirken. “En az senin aldığın kadar keyif alıyorum şu andan.” Isırdığı yerlerde bu sefer dilini gezdirdi. Dili boylu boyunca boynumda gezerken ıslaklığını bıraktığı yerlere hafifçe nefesini üflüyordu. Bu hareketi ise tüm bedenimde yüzlerce karınca geziyormuş gibi hissettiriyordu. Gözleri bedenimde hayranlıkla dolanırken, yukarıya doğru sıyrılan pijamanın üst parçanın açıkta bıraktığı karnımda oyalandı kara hareleri. “Bu ateş seni yakar asi kız,” dedi boğuk bir sesle. “Bu ateş seni yaktığı kadar beni de yakar.”

Tek kaşım havalandı. “Bu seni korkutuyor mu?”

Elini açıkta kalan karnıma yaslayıp bakışlarımızı birleştirdi. Titreyen dudaklarındaki kıvrım büyürken, “Asıl sen korkmalısın küçük kız,” dedi içimi titreten bir tonda. “Çünkü sana yapabileceklerimi değil aklına getirmek hayal bile edemezsin.”

Karnımda hareket eden elleri, içimi hoplatan sesi, karanlık bakışları… Hepsi bir olup güçlü bir şekilde bedenimin dört bir yanında kol geziyordu. Ona şu an, şu dakika ihtiyacım vardı. İçime girmesini, etkisi altına aldığı bedenimi göklere çıkartıp bir anda darmaduman etmesini istiyordum ama olmazdı. Ne kadar istesem de bu ateşe şu an hazır değildim. Biliyordum. O da hazır değildi.

Yine bir boşluğundan yararlanıp bedenini üzerimden ittiğimde hızla uzandığım yataktan kalktım. Yüzüne bir kere bile bakmadan banyoya doğru yürümeye başlarken, “Çıktığımda gitmiş ol Kara Yaman.” dedim. Çünkü kendimi tutamamaktan korkuyorum.

Banyoya girip kapıyı kapattığımda sırtımı soğuk fayansın pürüzsüz zeminine yasladım. Ellerimi saçlarımın arasına geçirip çektim. Ona olması gereken öfkem yön değiştirmişti. Şimdi kendime duyduğum o yoğun öfke içinde debelenip duruyordum. Çekimine karşı koyamayan bedenime ne kadar lanet etmem gerektiğini bilmiyordum. Üzerine atlayıp, dudaklarına yapışmama izin veren beynime ne demeli? Yıllarca mantığını kullan diye haykıran oyken, şimdi bir ateşin içine bodoslama dalmama izin vermişti. “Lanet olsun!” dedim sıktığım dişlerimin arasından. “Bu boktan hayata lanet olsun!”

Alevler içinde kalmış gibi kavrulan kasıklarıma düzinelerce iğne batıyordu sanki. İstediği rahatlığa kavuşamayınca acısını benden almak gibi bir isteği olmuş olacak ki, üst bacaklarımda yoğun bir kasılma vardı. Çamaşırımda hissettiğim ıslaklığın rahatsızlığıyla yüzümü buruşturup üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum.

Dakikalar önce çıktığım kabine geri girip açtığım soğuk suyun altında rahatlamayı beklerken kapalı gözkapaklarımın arasında beliren görüntüler asla kolaylık sağlamıyordu. Dudaklarımın üzerinde hoyratça hareket eden dudakları, tenimde gezinen uzun ve nasırlı parmakları… Dişlerimi alt dudağımın arasına sıkıştırdım. İki bacağımın arasında hissettiğim sızı azalmak şöyle dursun daha da alevlenirken, sırtımı fayansa yasladım. Soğuk suyun akıp gittiği göğsümün üzerine bir elimi koyarken, diğer elimi iki bacağımın arasındaki sızlayan bölgeye yasladım.

🔗🔗🔗

Sabahın ilk ışıkları gözlerime çarparken, huysuzca yüzümü buruşturdum. Dışarıdan gelen sesleri duyuyor bir gün daha erkenden kalkıp ait olmadığım bir yere gitmek için sıcak yatağı bırakmak zorunda kalacaktım. Üzerimdeki ince örtüyü ayaklarımla itip homurdana homurdan yataktan kalktım.

Banyoya geçip ihtiyaçlarımı hallettikten sonra, Burçin’in giymediğini söyleyip odadaki dolaba yerleştirdiği kıyafetlerden birkaç parça çıkarttım. Hava oldukça sıcaktı. Pantolon giyerek kendimi zorlamaktansa tercihimi kot şorttan yana kullanmıştım. Çok kısa değildi. Dizlerimin birkaç parmak üzerine kadar uzanıyordu ve buz mavisi kumaşın bazı noktalarına yırtıklar açılmıştı. Üzerine kalın askılı, sırtı giyindiğim şortun kemer kısmına kadar dekolteli bir bustiyer seçmiştim.

Saçlarımı tepeden toplayıp ayaklarıma kendi converselerimi de geçirdikten sonra dağınık yatağı şöyle bir düzeltip odadan çıktım. Tam o sırada karşı odadan ayılmayı hala başaramamış Şahan çıkıyordu. Yanaklarını havayla şişirmiş bir elinin avuç içini gözüne bastırmış, sanki gözüne daha fazla ihtiyacı yokmuş gibi sertçe ovalıyordu.

“O göz sana lazım olacak, Bay Psikopat.”

Dikkatini çektiğimde hareketlerini durdurup bana doğru döndü. “Sana da günaydın, sarışın. Bugün de Gazap’a nasıl laf soksam acaba tarafından kalkmışsın. Ne güzel.”

Söyledikleri hoşuma giderken dudaklarımdaki kıvrılmaya engel olmadım. Gülerek yanından geçip giderken peşimden geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum. Hızla merdivenleri inerken, mutfaktan gelen Yıldıray’ın sesi tüm koridorda yankılandı. “Lan oğlum vallahi elimde kalacaksın ha! Ne oldu lan bugün sana, yılların birikmiş keyfini bir güne mi sığdırmaya çalışıyorsun dengesiz herif?” Arkamdan geldiğini bildiğim Şahan’a dönüp, ne oluyor dercesine başımı salladım. Dudaklarını büzüp yürümeye devam ettiğinde benden önce mutfağa girdi.

“Ne oluyor sabah sabah? Benim beynimde filler çiftleşirken siz niye bu kadar keyiflisiniz?”

Mutfağa girdim.

Yıldıray, Yaman’ın tepesine dikilmiş sinirle bakarken onun dudaklarında alaycı bir kıvrım vardı. Burçin ise tezgâhın önünde durmuş al al yanaklarını gizlemeye çalışıyordu. Murat ise bu durumu pek bir keyifle izlerken kahvesini yudumluyordu.

“Bu herife bugün bir haller olmuş,” dedi Yıldıray. “Şu sıfata bak, ibnelik akıyor!”

Şahan her zaman ki sandalyesine otururken bakışlarını arkadaşının yüzünde dolandırıyordu. “Ben bu bakışı biliyorum,” dedi ağrısına rağmen, ortamdaki eğlenceyi kaçırmak istemediğini belli eden bir tonda. “Böyle günlerce, haftalarca hatta aylarca seks detoktsuna girersin de en sonunda biriyle sevişirsin ya, hah, işte o ifade var suratında. Öyle bir rahatlama.”

Yıldıray, Şahan’ın omzuna sertçe vurdu.

Bakışlarım Yaman’a döndü. Tam da beklediğim gibi. Bakışları üzerimde dolanırken, dudaklarındaki kıvrım gittikçe büyüdü. Yüzümdeki gözlerini boynuma indirdi. Dün geceyi hatırlatmak istercesine dilini dudaklarının üzerinde gezdirirken kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım. Durduğum kapı önünden ayrılıp, Şahan’ın yanındaki sandalyeye oturdum.

“Siz seviştiniz mi?”

Şahan’ın sorusu ortama bomba gibi düşerken, Yaman’la benim aramda gidip gelen bakışlarından merak akıyordu. Önümdeki dumanı tüten çayın içine bırakılmış kaşığı alıp, boynuna bastırdım. “Ne destursuz konuşuyorsun be, o nasıl soru! Ne münasebet!” Acıyla yüzünü buruşturup bedenini geriye doğru çekti. “Ne kızıyorsun ya, sarışın?”

“Kes!” dedim öfkeyle. “Bulaşma bana, git arkadaşına bulaş. Yoksa şu çayı en kıymetli yerine döker ömür boyu detoksa mahkûm ederim seni!”

Gözleri kocaman açılırken, “Şeytan senden ders alsa bu beni bile aşar der!” dedi şokla. “Mahlasımı sana devretmek istiyorum, sarışın. Benden daha iyi taşırsın sen.”

Ağzıma attığım salatayı hırsla çiğnerken, kısık bakışlarımı Yaman’a çevirdim. Dudaklarındaki alaycı kıvrım yok olmuş daha ciddi bir ifadeyle bakıyordu. Şu an bakışlarının altında yatan anlamı, aklından geçenleri öğrenebilmek için her şeyi yapabilirdim.

“Hadi geç sende,” diyerek dikkatimi dağıtan Burçin’e döndüm. Yanaklarındaki kızarıklık kaybolmuştu. Yıldıray’la yan yana sandalyelerine otururken ikisi de aynı anda tabaklarını doldurmaya başlamıştı. “Sabah sabah cinlerimi tepeme çıkarttı ibne herif, daha çok yiyeceğim şimdi!” Yıldıray’ın bu sözüne karşı gülmemek için kendimi zor tuttum. Sanki az yiyordu ya.

“Ne yaptı ki?” dedi Şahan merakla. “Gezgin al al olduğuna göre size oynamış belli.”

Sessizliğiyle nam salmış Murat’ın kıkırtısını duyduğumda hepimizin bakışları ona döndü. Elini dudaklarına yaslayıp yüzünü görmeyelim diye başını öteki tarafa çevirmişti ve bu hali istemsizce gülümsememe neden oldu.

“Akrep ve Gezgin’e yataklarını nereden aldıklarını sordum.” Dedi Yaman umursamazca.

“Peki sorunun altında yatan şey neydi, hırt herif!”

Yaman omuz silkip çayından bir yudum aldı. “Hiç ses yapmıyor, benimde öyle bir şeye ihtiyacım var dedim. Bağırmaya başladı.”

Altında yatan imayı hepimiz anlamıştık. Tek kaşım havalandı. Yanımda oturan Şahan ellerini birbirine vurup, “Aha da biliyordum,” diye bağırdı. “Bu vallahi gözüne birini kestirmiş!” Dün gece yaşananlar asla yaşanmamış gibi bir lokma peyniri ağzıma atarken, “Yasmin’dir,” dedim dümdüz bir sesle.

İçim içimi yiyor muydu? Evet. Peki bunu bilmesine gerek var mıydı? Hayır.

“Şu an seninle bir uzaklaştık, Kara.” Dedi Şahan. “Bayağı uzaklaştık yani.”

Yaman’a baktım. Kaşlarını çatmış, kıstığı gözkapaklarının arasından kara hareleriyle tenimi delip geçebilseydi yapabilecek derecede bakıyordu. “Bu kanıya nereden vardın, asi kız?”

Omuz silktim. “Ne bileyim sana dokunmasına falan izin veriyordun. Etkilenmiş olabilirsin. Malum kızla yakın olacaksınız ya, bir şeyler olabilir.”

Çenen tutulsun Asya.

“Onun bana dokunmasına neden bu kadar takıldın?”

“Bana ne be, ne takılacağım? İstediğinizi yapın.”

“Dün gece,” dedikten sonra tezgâha biraz daha yaklaşıp kollarını mermere yasladı. Bakışları dudaklarıma kaydığında sertçe yutkundum. “İstediğim şeyi zaten yaptım, asi kız.”

Diğerleri anlamasa da ne dediğini ben anlamıştım. Lanet olsun ki tüm bedenim anlamıştı!

Yine oluyordu.

Yine başarıyordu.

Onu sinir etmek isterken, beni alt üste etmeyi başarıyordu. Bedenimin titremesini zorlukla bastırmaya çalışırken bakışlarını ilk kaçıran ben oldum. Sessizce karnımı doyurma kararı verirken Yaman haricinde hepsinin kaçamak bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

“Ne oluyor bu aşağılık evde!” diye bağırdı Şahan. “Ortalık oldu kırk altı.”

Bu herifin başı ağrıyor muydu?

“Tamam sapıtmayı sonraya bırakın,” diyerek konuyu anında değiştiren Burçin’in alnını öpebilirdim. “Daha önemli bir işimiz var.” Bakışları bana döndü. “Dün sen yanımızdan ayrıldıktan sonra Yasmin benden numaranı istedi. Bende verdim.”

“Bende olmayan telefonumun numarasını?”

Gözlerini devirdi. “Elbette senin numaranı vermedim Asya. Telefonun sende olsa bile veremezdim. Böyle görevler için elimizde birden fazla hat bulunduruyoruz, onlardan birini Güneş Özer adına onaylattık.” Anlamamış olduğumu bakışlarımdan anladığını belli ederek devam etti. “Adına sahte bir kimlik çıkartıldı. Yasmin, Caner’e senden bahsederse araştırmadan durmaz. Bu yüzden her şeyin hazırlandı. Güneş Özer, 21 Ağustos 1997, Doğu Yakası doğumlu. Anne adı Yıldız, baba adı Metin. Şu an GMŞ Holding’de İnsan Kaynakları Uzman Yardımcısı olarak çalışıyorsun. Doğu Yakasının merkezinde bir apartman dairesinde tek başına yaşıyorsun. Ailen ülke dışında. Baban avukat annen ise iç mimar.” Bir yere kadar söylediklerini dikkatle dinleyebilmiştim. Bir noktadan sonrası ise tamamen uğultulardan ibaretti.

Anne adı Yıldız, baba adı Metin.

Çocukluğumdan bu yana en merak ettiğim soru bugün sahtede de olsa cevaplanmış gibi hissetmiştim. Tek bir soru. Ailem hakkında tek bir soru dolanıp dururdu zihnimde. Acaba isimleri ne? Başka hiçbir şey merak etmemiştim onlar hakkında. İçimdeki öfke o kadar büyüktü, o kadar derindi ki beni isteyerek mi bıraktılar yoksa zorunda oldukları için mi onu bile düşünmek istememiştim. Yetimhanedeki bazı kızları hatırlıyordum. Anneme mi yoksa babama mı benziyorum acaba diye konuşurlardı kendi aralarında. Ben bunu bile merak etmemiştim.

Şansım olsa sadece isimlerini öğrenmek isterdim.

Şimdi ise, önüme iki tane isim bırakılmıştı. Yıllardır zihnimi kemirip duran o sorunun doğru cevabını bilmesem de nedendir bilinmez bir yanım rahatlamış gibiydi.

“Yıldız ve Metin,” diye mırıldandım. Sahte bir tebessüm dudaklarımda peyda olurken, “Sahte de olsa beni bırakıp giden insanların bir isimler var artık.” Bu konuyu düşünmeyi sonraya bırakıp tekrar Burçin’e döndüm. “Başka bilmem gereken bir şey var mı?” Başını onaylarcasına sallayıp pantolonun arka cebine sıkıştırdığı telefonu çıkartıp ekranda birkaç yere dokunduktan sonra bana uzattı. Beklemedim. Aldım. Mesajlar kısmı açıktı ve önümde benim adıma yazdığı mesajlar duruyordu.

Yasmin Poyraz: Merhaba Güneş, ben Yasmin. Müsait olduğun zaman bana dönüş sağlar mısın?

Siz: Merhaba Yasmin. Burçin numaramı istediğini söylemişti. Gece yanından ayrıldım kusura bakma lütfen. Nasıl geçti?

Yasmin Poyraz: Ne kusuru kızım, taş gibi adamla gittiğin için asla sana alınmadım. Umarım gecende güzel geçmiştir. Benim ki biraz karışıktı. Dediğin gibi Yaman zor bir adam ama inanıyorum dikkatini çekmeyi başardım.

Siz: Senin adına sevindim.

Yasmin Poyraz: Daha fazla aralarına girmek istiyorum bu yüzden bir planım var. Bana yardım edeceğini düşünüyorum. Yarın kız kıza dışarı çıkalım ve Burçin’i de davet edelim.

Siz: İyi taktik. Ben Burçin’e sorarım, sana dönüş sağlarım.

Aradan birkaç dakika geçmiş, mesajlaşmalar devam etmişti.

Siz: Burçin’e sordum. Seve seve bize eşlik edeceğini söyledi. Onunda alması gereken şeyler varmış zaten.

Yasmin Poyraz: Bu harika, Güneş! Adım adım Yaman’a doğru. Yarın öğleden sonra haberleşiriz. Öpüyorum seni. İyi geceler.

Siz: İyi geceler.

“Adım adım Yaman’a doğru mu?” dedi elimdeki telefona gözlerini diken Şahan. “Bununla dalga geçmeyeceğim çünkü bana taş gibi adam demiş. Bu yüzden onu bu seferliğine affediyorum.”

Kaşlarımı çatıp gözlerimi bir kere daha mesajlarda gezdirdiğimde, “Geceyi Şahan’la geçirdiğimi düşünüyor,” dedim. Bakışlarım Yaman’a döndü. Elindeki bardağı dudaklarına yanaştırdığı sırada söylediklerim hareketlerinin duraksamasına neden oldu. Eğdiği başını kaldırmadı ama bakışları ağır ağır bana döndü.

“Bu beklemediğimiz bir şeydi,” dedi Burçin. “Ama bir yandan da iyi oldu. Senin Şahan’la yakınlaştığını düşünüp bunu kendi lehine kullanmak isteyecektir. Operasyonu biz yöneteceğiz sanıyorduk ama belli ki senin üzerinden gideceğiz.” Yanaklarımı havayla doldurdum. Ben ne kadar uzak durmak istesem iş dönüp dolaşıp beni içine çekebiliyordu ya, işte buna deliriyordum. Murat’a döndüm. “Bu yine senin ve Başkan dediğiniz adamın başının altından çıktı değil mi?” Gözlerini kocaman açıp başını iki yana salladı. “Vallahi bir şey yapmadım ben.”

“Niye onunla arkadaş olmamı sen ortaya attın. Bak yine işin merkezinde buldum kendimi.”

“O plan,” dedikten sonra bakışlarını kısa süreliğine benden ayırdı. “Senin içindi. Başka bir timin yanına gitme diye.”

“Dikkatli ol Göz,” dedim alayla. “Bana alışmaya başladığını düşüneceğim.”

Omuz silkti. “Seni sevmemek için bir nedenim yok. Ayrıca kabul etmek gerekirse zekân bize yakışıyor.” Beklemediğim bu itirafı tüm kelimelerimi tüketirken şaşkınlıkla yüzüne bakmaya devam ettim. “Haklı,” diyerek araya girdi, Yıldıray. “Hafife alınmayacak bir zekân var ve bunu diğer timlere kaptırmak bizi hüsrana uğratabilir.”

Sırayla gelir misiniz lütfen? Bu kadar sevgi dolu itirafa benim bünyem alışkın değil.

Dirseklerimi tezgâha yaslayıp yüzümü ellerimin arasına aldım. “Sizden başka biri olmak dışında bir seçeneğim yok gibi.”

“Aslında var,” dedi Şahan gayet rahat şekilde kahvaltısını yapmaya devam ederek. “Başka ülkeye sürülür, hayatın boyunca gözetim altında tutulur, yaşayıp gidersin. Bu da bir seçenek.”

Yüzüme yasladığım ellerimi çekip, yandan bir bakış attım. “Gözetim altında tutulmak?”

Şahan tehlikeli diyebileceğim bir şekilde güldü. “Hadi ama sarışın bizden ve işlerimizden bu kadar haberdar birini öylece dışarıya salıveremezler değil mi? Elbette ki sürekli gözleneceksin.”

Bu da ayrı bir hapis hayatıydı.

Gözlerimi devirip Yaman’a baktım. Masadaki bir noktaya sabitlediği boş bakışlarını izledim bir süre. “Hatanı düzeltebilecek bir şey bulamadın sanırım?” Eğdiği başını kaldırıp, gözlerimizi birleştirdi. “Ne düşünürsem düşüneyim şu saatten sonra en iyi planımı bile kabul etmeyecekler, Asya. Yani demek oluyor ki önünde iki seçenek var. Ya bizden biri olacaksın ya da Gazap’ın da dediği gibi başka bir ülkeye gönderilecek sürekli gözler üstünde olacak.”

Başımı iki yana salladım. “Ben sizin gibi değilim. Eminim hepiniz bir sürü eğitimden geçip seçilmişsinizdir. Ben değil silah tutmak iki adım yakınımda bile görmedim.”

“Emin ol bunları göz önünde bulunduracaklardır,” dedi Yıldıray. “Bu yüzden senin görevlerin bizimkilerden farklı olacaktır.”

“Ne gibi?” diye sordum merakla.

“Bunu sana söyleyemeyiz, ne zaman ki bir karar verir bizden biri olmayı kabul edersin işte o zaman kendi görevini öğrenebilirsin.”

“Buna hemen karar vermemi bekleyemezsiniz. Bu. Bu çok büyük bir şey, tüm hayatım değişecek.”

“Senden hemen bir cevap beklemeyeceklerdir,” dedi Murat. “Başkan’ın yüzünü görene dek sana bu zamanı vereceklerdir. Ne zaman ki Başkan karşına çıkar işte o zaman süren bitmiş demektir, Asya.”

🔗🔗🔗

“Artık çıkartabilirsin,” diyen Yaman’ın sesini duyduğumda gözlerime bağlanmış kırmızı kumaşı çekip çıkarttım. Dağılan saçlarımı parmaklarımla düzeltirken, bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Batı Yakasında yaşayan biri olarak Doğu Yakasına hiç gelmemiş, şehrin bu yüzü hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yüksek yüksek binalar, cadde üzerinde birçok kafe vardı. Gümüş Şehrin iki farklı yüzü şu an gözlerimin önündeydi. Zengin ve fakir olarak ayrılan bu şehirde, Doğu Yakasının gösterişi Batı Yakasının sıradanlığı şaşırtacak cinstendi.

“Aynı topraklar ama farklı yaşantılar,” diye mırıldandım. “Bir kere daha dünyanın adaletine sövmeme sebep oluyor.”

Alay dolu kıkırtısı arabada yankılanırken, “Bu gördüklerin daha hiçbir şey, asi kız,” dedi. “Doğu Yakasının bu denli aydınlık olmasına bakma, karanlık tarafı cehennemi andırır.”

“Batı Yakası cehennemin ta kendisi.”

Başını iki yana salladı. “Batı Yakası buranın yanında cennet, Asya.”

Bu konu üzerinde çok durma gereği duymadan, “Sen ne düşünüyorsun?” diye sordum merakla. Bakışlarını kısa süreliğine yoldan ayırıp bana çevirdi. “Ne konuda?”

“Aranızdan biri olup olmama konusunda? Sen olsan sürgünü mü seçerdin yoksa burada kalmayı mı?”

Yüzündeki rahat ifadenin an be an değişmesini izledim. Kaşları çatılmış, çenesi kasılmıştı. Direksiyonu saran parmaklarının boğumları bile beyazlarken, “Bana bir seçim şansı vermiş olsalardı,” dedi öfkesini de ses tonuna yansıtarak. “Hiç var olmamayı seçerdim, asi kız.”

Kaşlarım havalandı. “Bu ne demek böyle?”

“Geldiğin yer, geldiğim yer Asya. Bu kadarı bilmen yeterli.”

Geldiğin yer, geldiğim yer…

Anlam veremediğim sözlerine karşılık başımı koltuğa yaslarken, “Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum Kara Yaman,” dedim mırıldar gibi. “Sizden biri olacak kadar güçlü hissetmiyorum kendimi diğer yönden başka bir ülkeye gönderilmek. Kimim kimsem yok ama ben Batı Yakasından başka yer bilmem, iz bilmem. Kimsem yok ama keyif almasam da belirli bir yerim, yurdum var. Bilmediğim bir ülkeye bilmediğim bir dilin içine girmekte istemiyorum.” Göz ucuyla Yaman’a baktım. Beni dikkatle dinlerken gözlerini yoldan ayırmıyordu.

“Kendini neden hafife alıyorsun?”

Alayla güldüm. “Zekâ her şey değildir, Kara Yaman.”

“Yanılıyorsun,” dedi kendinden emin bir tonda. “Bizim yaptığımız işte zekâ her şeydir. Fiziksel güç ise ikinci plandadır.”

“Sizi nasıl buldular? Hiçbiriniz evinizden alınıp bir anda bu işe girmediniz herhalde.”

Başını iki yana salladı. “Bunu sana söyleyemem.”

Aklıma gelen düşünce bir anda dudaklarımın arasından süzülüp gitti: “Eğer sizden biri olmayı kabul edersem hakkınızdaki her şeyi öğrenebilir miyim?”

Bu sefer başını onaylarcasına aşağı yukarı sallayıp, “Evet,” dedi. “Bilmen gereken her şeyi öğrenirsin. Kurul bu konuda duygusal davranıp ilk birleşimlerimizde her üye hakkında önümüze dosya koydu. Birbirimizi daha iyi tanımak, birbirimizin acılarını görmek aramızdaki bağı güçlendirirmiş.”

Güldüm. “Sizden biri olmamama rağmen önünüze benim hakkımda dosya koyuldu.”

“Bu bir mecburiyetti,” dedi. “Kim olduğunu bilmek zorundaydık. Hain misin yoksa gerçekten masum bir vatandaş olarak mı oradaydın, öğrenmek zorundaydık.” Kaşlarını çatıp bana baktı. “Sahi sarışın, o saatte o sokakta ne işin vardı senin?”

Bakışlarımı yüzümden çekip geçip gittiğimiz yola çevirdim. “El koyduğunuz telefonun taksitiyle birlikte evin kirasını verebilmek için iki işte birden çalışıyordum. Sizinle karşılaşmadan önce bir kafede çalışıyordum saat on birden sonra ise,” Durdum. Yutkundum. “Bir pavyonun mutfak temizliğine bakıyordum. Dosyada yoktu çünkü sigortam veya iş giriş belgelerim falan yoktu. Haftalık alarak çalışıyordum.” Orada gördüğüm, duyduğum her şey zihnimde tekrar tekrar oynarken midemde ki hareketlilik oturuşumu doğrultmama sebep oldu. “O gün geç çıkmıştım ve o kadar yorgundum ki bir an önce eve gidip uyumak istiyordum. Bulunduğum sokak evime giden tek kestirme yoldu.”

“Liseyi yetimhanenin verdiği zorunlu yardımla bitirmişsin, tembel bir öğrenci miydin asi kız, neden üniversiteye gitmedin?”

Güldüm. “Sende biliyorsundur ki, yetimhane sadece liseye kadar öğrenci desteği veriyordu. Üniversiteye hangi parayla gidecektim, Kara Yaman? Zira kıçıma alacağım donun parasını bile zar zor buluyordum.”

Gözlerini devirdi. “Burs diye bir şey, asi kız.”

Tıpkı onun gibi gözlerimi devirdim. “Sen çok biliyorsun zaten. Burslu kazanamadığım için gitmedim üniversiteye.”

Kaşları havalandı. “Ha, sen sınava girdin yani?”

“Evet, veterinerliği kazandım.”

Arabayı kenara çekti. Geldiğimizi sanıp taktığım emniyet kemerine uzanmıştım ki, “Dur,” dedi. “Henüz gelmedik.”

Kaşlarım havalandı. “Neden durduk o zaman?”

Oturduğu koltukta hafifçe doğrulup tüm bedenini bana doğru döndürdüğünde bir kolunu direksiyona yaslayıp diğer elini oturduğum koltuğun başlığına yasladı. “Dün gece hakkında konuşacağız.” Kaşlarımı çatıp yüzümü tekrar cama çevirdim. “Bu konuda konuşmak istemiyorum.”

“Oldu bittiye getirebileceğin bir konu değil. Yaşandı bitti diyemezsin. Hele ki seni bu denli arzularken.”

Çenemi dikleştirdim. “Tam da bunu diyeceğim Kara Yaman öpüştük, bir daha olmayacak. Anlık gelişen bir şeydi.”

“Ya durmasaydık,” dedi keskin bir ses tonuyla. “İşi ilerletip sevişseydik, yine böyle mi davranacaktın?”

Alayla güldüm. “Hadi ama Kara Yaman, seviştiğin her kadına bunu yaptığına yemin edebilirim fakat kanıtlayamam.”

“Hiçbiri benim evimde, odamın birkaç adım ilerisinde yaşamıyor asi kız. Diğerleriyle aynı kefede değilsin.”

Bir süre sessiz kaldık. Bu sessizliğin içinde zihnim dün gece yaşadığımız ana kayarken, başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi geri plana atmaya çalıştım. Şu an için o anları düşünmek, istemediğim şeylerin dilimden dökülmesine sebep olabilirdi. Ne kadar etkili olacaktı bilmiyorum ama geçmişten bir anıyı düşünmeye çalıştım. Kafeye gelen bir müşterinin…

“Neden diğerleri gamzeni görürken ben sürekli hırsla çıkarttığın tırnaklarını görüyorum, küçük kız?”

Düşünmeye çalıştığım şeyle araya girerken beklemediğim sorusu şaşırmama neden oldu. Fakat bu çok uzun sürmedi. Cevap gayet basitti. “Çünkü beni sinir ediyorsun, Kara Yaman.”

“Seni Gazap’ta sinir ediyor, Asya. Ama o bile gamzeni benden daha çok gördü.”

Takıldığı noktaya mı şaşırayım yoksa konuşurken kullandığı ses tonuna mı bilemiyordum. Sanki, oyuncak isteyen ama ebeveyninden ret yiyen bir çocuk gibiydi. Şaşkınlıkla yüzüne bakmaya devam ederken yüzündeki o ifade değişti muzip bir hal aldı. “Tırnaklarını görmekten pardon, tırnaklarını hissetmekten keyif alacağım yerler var ama ben şu sıralar gamzelerini görmeyi daha çok istiyorum.”

Kucağımda kavuşturduğum ellerimi kaldırıp acımadan omuzlarına vurmaya başladığımda, “Sen,” dedim sinirle. “Sen ne baş boğaz adamsın, edepsiz!” Ben vurmaya çalıştıkça o kollarını hafifçe kaldırıp kendini koruyor, kulaklarımı dolduran kahkahası içimi bir fena yapıyordu. “Arsız!” dedim. “Pis herif!”

Başını geriye yaslayıp daha tok bir kahkaha attığında, bakışlarım boğazındaki ademelmasına kaydı. Güldükçe hareket ediyor, bronz tenindeki konduruluş küçük yükseklik dudaklarımı kurutmaya yetiyordu. Ellerim havada asılı kalırken, kendimi tutamadım. Güldüm. Bunu fark ettiği an geriye yasladığı başını indirip az önce kahkahalar atan kendi değilmiş gibi ciddi bir ifadeyle yüzüme baktı. Gözleri nokta atışıyla gamzemi bulduğunda, “Çok güzel,” dedi fısıldar gibi.

Utandım.

Havada duran ellerimi indirip tekrar kucağımda birleştirdikten sonra, “Hadi hadi,” dedim hızla. “Çok oyalandık. Burçin ağaç oldu kapıda.”

Bir süre sessiz kalıp bakışlarını profilimde hissettikten sonra kenara çektiği arabayı tekrar hareket ettirdi. Kısa bir süre sonra araba büyük bir AVM’nin önünde durduğunda, biraz ilerimizdeki büyük siyah cipi işaret etti. “Burçin orada.”

Başımı sallayıp onayladım.

“Sen arabadan indikten sonra Burçin’i arayacağım. Kapıda karşılaştığını söyleyerek Yasmin’le birkaç saat vakit geçireceksiniz. Evde görüşürüz, asi kız.”

“Görüşürüz Kara Yaman.”

Ben arabadan inip ilerlemeye başladığımda Burçin’de arabasından inmiş bana doğru geliyordu. Yasmin’in görüş alanında olup olmadığımızı bilmediğimizden yeni karşılaşmış gibi selamlaşıp AVM’ye girmiştik. Güvenlik kontrollerinden geçip Yasmin’in dediği kafelerin olduğu kata çıktığımızda birkaç adım ilerimizdeki kadın görüş açımıza girdi.

Giyindiği yeşil elbise tüm dikkatleri önüne çekerken, tepesinden at kuyruğu yaptığı sarı saçları başını hareket ettirdikçe salınıyordu. Güldüm. “Gazap, Yasmin’in şu halini görse güzel dalga geçerdi.”

“Onları tanımaya başladın.” derken ses tonu keyifliydi.

Dudaklarımdaki gülüş soldu. “Bu benim için bir avantaj değil, Burçin.”

Adımları yavaşlarken, “Bizleri tanımak senin için bu kadar mı korkutucu bir şey, Asya?” diye sordu az önceki keyfine nazaran daha durgun bir sesle.

“Sorun sizi tanımak değil Burçin,” derin bir nefes aldım. “Sorun size alışmak.”

Konuşma belki daha uzayabilirdi ama ilerimizde oturan Yasmin bizi fark edip el salladığında ikimizin de dudaklarında sahte bir tebessüm peyda oldu.

O gün içinde yeri geldiğinde sıkıcı yeri geldiğinde gerçekten keyif verici sohbetler yapıp, birkaç parça bir şeyler almıştım. Aldıklarım tamamen ihtiyacım olan şeylerken Burçin, Yasmin’den gizli olarak tüm hesaplarımı ödemişti.

Ertesi gün yaşanacak şeyleri tahmin bile edemezken, günler sonra dışarı çıkıp, normal bir gün geçirmek iyi gelmişti.

 

-BÖLÜM SONU-

 

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canımlar

 

Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çoooook iyi bakın...

 

Instagram: gulsumm.bilgin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%