@gulsumkzldg
|
"KUKLA SESSİZCE HAREKET EDER, KUKLACI İSE ONUN HİKAYESİNİ ANLATIR." Genç kadın, önünde durduğu binayı derin düşünceler içerisinde süzmesinin ardından derin bir nefes alarak üzerine çeki düzen verdi. Hemen ardından yüzüne takınmış olduğu tebessüm, onun acemiliğini belli etmeye yetiyordu. "Merhaba, röportaj için gelen psikolog hanım, sizsiniz sanırım?" Dedi. Üzerindeki kıyafetler ve gözlerindeki yorgunlukla, burada uzun yıllardır çalıştığını belli eden yaşlı adam. Genç kadın, başını sallayarak onu onaylamışken yaşlı adam, ona elini bile uzatma tenezzülünde bulunmadan binayı işaret ederek içeri yürümeye başladı. "Beni takip edin, özel izniniz olduğu için üzeriniz aranmayacak. Sadece üzerinizde kemer vb. ya da değerli bir eşyanız varsa onu güvenlik arkadaşın önündeki kutuya bırakın." Yaşlı adamın sesi soğuk ve netti. Genç kadın, komutanından emir alan bir asker edasıyla söylediklerini yapıyordu. Ama tavırlarından anlamıştı ki daha önce hiçbir psikolog ona ne bir samimiyet göstermişti, ne de hoş sohbet etmişti. Aralarındaki diyalog tamamen bittiğinde, yaşlı adam önden hızla yürüyor, genç kadın ise uzun koridorda attığı her adımda kendisine eşlik eden topuklu ayakkabısının sesini dinliyordu. Ama bu durum çok uzun sürmedi, çünkü kısa süre sonra yaşlı adam, kapısı kitli bir odanın önünde durdu. Genç kadın da onunla birlikte durduğunda yaşlı adam, farklı, endişeli bir yüz ifadesiyle dönerek şunları söyledi: "İçeri de onunla tek başınıza kalmak istediğinize emin misiniz?" Genç kadın, bu soru üzerine kaşlarını çatarak sinirlendiğini belli eder bir tavırla konuştu. "Evet, neden bu kadar büyütüldüğünü anlamıyorum. Ben bir psikoloğum ve bu benim görevim beyefendi, o da bir hasta. Bana ihtiyacı var, lütfen kapıyı açın," dedi kesin bir dille. Yaşlı adam, pes ettiğini belli eder şekilde hemen kapının kilidini açarak genç kadına, onu küçümser Şekilde bakarak açtığı kapının içerisini eliyle gösterdi. “İyi şanslar, psikolog hanım.” “Şansa ihtiyacım yok, ama yine de teşekkür ederim,” dedi. Genç kadın, tekrar derin bir nefes alıp, yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti ki odaya ilk adımını attığı anda gördüğü görüntü onu sinirden deliye döndürmüştü. Hastası karşısında oturduğu sandalyeye elleri, ayakları kelepçeli bir vaziyette duruyordu. Onunla göz göze geldiği sırada ise o bu durumdan rahatsız görünmüyor, hatta ona gülümseyerek el sallıyordu. Ama o ne durumda olursa olsun, bu tarz şeyler genç kadının iş ahlakına karşıydı; böyle bir duruma göz yumamazdı. “Çok özür dilerim, böyle bir durumdan haberim yoktu. Lütfen bir dakika bekleyin, hallediyorum,” dedi. Odanın içinde biraz ilerleyerek çantasını önünde bulunan masanın üzerine bırakarak hemen geri döndü ve kapıya yöneldi. Henüz tam kapanmamış olan kapıdan yaşlı adama seslendi. “Bu rezalette ne demek oluyor beyefendi, lütfen hemen gelip şu kelepçeleri açar mısınız?” Sesi otoriter bir şekilde çıkmıştı ve kelimeleri bastırışı sinirlendiğini her halinden belli ediyordu. Yaşlı adam, genç kadının sesini duyar duymaz odanın kapısının önüne geldi ve konuştu: “Bu sizin güvenliğiniz için psikolog hanım, o çok tehlikeli biri geçmişte yaptıklarını okumuş olmalısınız.” “Sizin gazete okuduklarınızdan daha fazlasını bildiğime emin olabilirsiniz beyefendi, ama ona hiçbir şey şu anda bu muameleyi yapmanız gerektiğini göstermez. Eğer böyle bir durum gerekirse buna karar verecek olan kişi benim. Şimdi lütfen, o kelepçeleri hemen çıkarın,” dedi. Yaşlı adam, genç kadının bu duruma göz yummayacağını anlayınca hemen odaya girerek kelepçeleri çıkardı. O hâlâ olanları izleyerek sessizce otururken, elleri çözüldüğü anda masanın üzerindeki zeka küpünü eline aldı. Genç kadın, sabırla yaşlı adamın odadan çıkışını izlerken derin bir nefes aldı ve kapıyı hemen ardından kapatıp arkasına döndü. Sandalyesine ilerlemeye İlerlemeye başladı ve masaya ve onun karşısına tekrar ulaştığında oturmadan önce ona kendini tanıtarak elini uzattı. "Merhaba, ben Janset Yücel. Tanıştığımıza memnun oldum. Sizde-" Janset, tam onun ismini de söylemek üzereyken o, elinde saniyeler içinde çözdüğü zeka küpünü masaya koydu. "Şşş, adımı sakın söyleme, psikolog hanım," dedi. Janset'in havada kalan elini parmak uçlarıyla hafifçe sıkarak tuhaf bir tebessüm etti. Janset, bu durumdan pek bir anlam çıkaramamış olsa da sadece başını sallayarak yerine oturdu ve biraz önce yerine konulmuş olan zeka küpü gözüne ilişti, sadece ufak bir sohbet başlatmak istediğini belli eder şekilde. "Zeka oyunlarını sever misiniz?" dedi. Janset, yüzüne bakmadan cebinden biraz öncekinden daha zor olan bir küp çıkardı ve incelerken saniyeler içinde onu düzeltti. Janset, gizleyemediği anlık bir şaşkınlıkla ona baktı ve o gülümseyerek küpü diğerinin yanına bıraktı. "Eğer bu kadar kolay olmasaydı belki hatta evet, eğer kolay olmasalardı zeka oyunlarını severdim. Ama her neyse, buraya benim zekamı konuşmaya gelmedik, değil mi? Buraya neden geldiğini ikimiz de çok iyi biliyoruz bence. Sanırım artık asıl konuya gelmenin vakti geldi, psikolog hanım, ne dersin?" dedi. Janset ise durumu fazla uzatmak istemediği için hafifçe başını sallayarak minik ve içten bir tebessümle birlikte. "Peki, nasıl isterseniz, ama öncelikle bir konuda izniniz almak istiyorum. Ben yazdığım bir kitap için buradayım. Kitabımda hikayenize yer vermek için sizinle röportaj yapmaya geldim. Eğer izin verirseniz, kitabıma sizin hikayenizi de dahil etmek istiyorum," dedi. O, yüzünde hiçbir mimik oynatmadan sadece omuz silkerek, "Nasıl istersen, ben anlatırım. Yazıp yazmamak senin kararın. Hikayemle ne yapacağın çok da umrumda değil." Janset, aldığı tepkiyle içi içine sığmazken ciddiyetini bozmamaya çalışarak, "Tamam, teşekkürler. Şimdi ses kayıt cihazını açacağım, ama önce bir soru daha sormak istiyorum," dedi. Ancak o cevap vermek yerine sadece hafifçe başını salladı. Ve Janset, sorusunu sordu: Ondan korkuyor muydu? Belki biraz. Peki, onunla konuşmak heyecan verici miydi? Kesinlikle. "Adınızı kullanmak mı istemediniz? Ama sizin kim olduğunuzu zaten birçok kişi biliyor ve eminim tavırlarınızdan erkek ya da kadın olduğunuz belli olacak. Neden kim olduğunuzu açıklamak istemiyorsunuz?" diye sordu. Janset'in sorusu üzerine yüzünde hafif tatmin edici bir gülümseme oluştu, bu soruyu beklediği belliydi. "Çünkü sana bu hikayeyi anlatırken, ben Afra olmak istiyorum, Derin olmak istiyorum, Ateş, Ata, Savaş olmak istiyorum. Ve en önemlisi 'Kuklacı' olmak istiyorum," dedi. "Kuklacı" kelimesini hafifçe bastırarak ve bu kelimeyi kendisi için kullanırken zevk aldığını belli eder şekilde söylüyordu. Bu tavrı, hal ve hareketleri Janset'i biraz ürkütmüştü, ama o duygu durumunu belli etmemeye kararlıydı. "Peki, ben bu hikayeyi dinlemeye hazırım. Siz bana her şeyi en baştan anlatmaya hazırsanız, ses kayıt cihazını açıyorum," dedi. Janset, onun daha rahat olmasını istediği için yapacağı her hareketi gözlemlemesine gerek kalmadan belirtiyor, onayını istiyordu. "Evet, hazırım, ama hikayeyi anlatmaya başlamadan önce söylemek istediğim birkaç şey var. Bunları ses kaydına başladıktan sonra söyleyebilir miyim?" dedi. Soğuk sesi bu durumdan zevk aldığını belli eder şekilde fısıltıyla tıslarken, Janset başıyla onaylamanın yetersiz kalacağı düşüncesiyle konuştu. "Tabii ki, nasıl isterseniz öyle olsun. Başlatıyorum o halde." Ve ses kayıt cihazı kaydetmeye başladı... "Evet, 'Kuklacı' hikayesi için sizi dinliyoruz. Lütfen başlayın," dedi. Janset, içindeki heyecanı sesine yansıtmamak için büyük çaba harcarken, O, Janset'ten aldığı onayla derin bir nefes alarak hafifçe yerinde kıpırdandı. Ardından biraz önce boş bakan gözleri şehvetle dolmuş, biraz korkutucu bir gülümseme ve gururla harmanlanmış olan yüz ifadesiyle hikayesini anlatmaya başladı. "Bu ses kaydını dinleyenler için ya da Psikolog Hanım'ın yazdığı kitabı okuyacak olanlara birkaç sözüm var," dedi. Bu cümlenin ardından ilk defa başını kaldırıp Janset'in yüzüne tam olarak bakmış ve gözlerini ondan çekmeden konuşmaya devam etmişti. "Bu anlatacağım şeyler bir hikayeden daha çok bir tiyatro oyunu. Bu oyun insanların kanından yapılmış kırmızı kumaş perdelerin sağdan soldan yavaş yavaş kenara alınmasıyla açılıyor. Kuklalar yavaşça sahneye giriyor yerlerini alıyorlar. Ve oynamaya başlıyorlar, ama bu kuklaların diğer kuklalardan bir farkı var. Onları sahnenin arkasında kontrol etmekte olan bir kuklacı yok. Neden biliyor musun?" dedi. Gözleri hala Janset'in gözlerindeyken, Janset tuttuğu nefesini hızla vererek sertçe yutkunurken başını iki yana sallayarak yanıt verdi. "Hayır, bilmiyorum." İşte buydu karşısında bulunan insanda görmek istediği ifade, tedirginlik buydu. Aldığı cevaptan tatmin olduğu her halinden belliyken. Biraz sonra söyleyeceği şeyden aldığı hazzı apaçık belli eden gözlerini hafifçe kapatarak, son sözlerini söyleyerek geriye yaslandı. "Çünkü kuklacı, kuklalardan biri." Janset sessizce söylediklerini dinlerken gözlerini ondan bir an bile ayırmadı. Onun mimiklerini ve hareketlerini izledi. O kadar soğukkanlılıkla, o kadar ürkütücü bir şekilde konuşmuştu ki bu, Janset'in kalbi titretti resmen. Ama onda ne bir ürperti ne de farklı bir duygu ifadesi vardı. Sadece yüzündeki gülümseme ve gözlerinden haz aldığını belli eden o tuhaf bakışları vardı. Bu tavırlarıyla yaptıklarında pişman olmadığını belli ediyordu. 'Pişman olacak olsa bunları yapar mıydı?' diye düşündü Janset, içinden geçirmeden edemedi. Onunla ilgili düşüncelerini kafasında bir yere not ederken, söylediklerini dinlemeyi de ihmal etmiyordu. 'Evet, sevgili okurlar ya da ses kaydımı dinleyenler, kırmızı perde açıldı ve kuklacı kuklalarını oynamaya başladı. İlk perdeye hazır mısınız?' dedi. Janset, sessizliğini korur şekilde onu dinliyorken, o yaslandığı sandalyede daha da yayılarak devam etti. “Evet, başlamadan önce sormak istediğin var mı, psikolog hanım?” Hanım'ı bastırarak söylemesi, bu resmiyeti umursamadığını ifade etme biçimiydi. Janset, bunun farkında olduğu için bu durumu görmezden gelerek masanın üzerine koyduğu çantaya uzandı. İçinden küçük bir not defteri çıkararak kapağını açtı. “Size sormak istediğim birçok şey var tabii ki, ama önce tanımak istiyorum. Bana kısaca sizin tabirinizle ‘kuklalardan’ bahseder misiniz? Kimdi onlar? Aralarındaki şey neydi? Nasıl bir araya geldiler? Önce bunları duymak isterim,' dedi." Janset, kendinden emin bir tavırla ‘O’ sadece başını öne eğip kendi kendine bir müddet güldü. Bu farklı bir durum gibiydi ama Janset, düşündüğünü, hatırlamaya çalıştığını ya da kimden başlaması gerektiğini düşünmüştü. Bu yüzden ona yardmcı olmak için ilk ismi kendisi seçmek istedi. “ Afra, Afra UYSAL, ondan başlamaya ne dersiniz? “ Bu ismi duymasıyla gözleri alev almıştı resmen hemen başını dikleştirmiş korkutucu olmasını istediği ve bundan emin olduğu bir ses tonu ile konuşmuştu. “Afra, evet olabilir olayın baş karakterlerinden biri hatta olayın tam merkezi. Ama ben bunun yerine hepsini tek tek anlatacağım birbirine bağlı düğüm bu hayatlar. Afra, ile diğerlerinin yollarının kesişmesi çok eskiye dayanıyor aslında aynı yerde büyümüş dört çocuktu onlar. Ata, Ateş, Savaş ve Afra, tabi çocukken hepsinin özellikle Ateş ve Afra’nın, yaşamış oldukları onları uzun süre ayrı bırakmıştı. Ayrı kalmışlardı ama hala birlerdi onlar özellikle ‘Ata ve Afra,’ çocukluktan beri aralarındaki yakınlık ileride oluşacak ilişkinin habercisiydi.’’ Afra ve Ata’dan, bahsederken yüzünde alaycı bir tebessüm oluşturmuştu durum komik miydi? Neden bu durum onu neden eğlendiriyordu ki? “Her neyse oralara zaten geleceğim. Evet, nerede kalmıştım heh Ateş ve Afra’nın, yaşadıkları. Ateş’in, annesi onun gözleri önünde intihar etmişti. Bu durumdan bir kaç gün önce ise Afra’nın, annesi babası tarafından öldürülmüştü. Yani anlayacağın üzere iki minik beden büyük birer travma ile sarsıldılar. Felaketler bu kadar da kısıtlı kalmadı tabiki ölüm uğramıştı bir kere hayatlarına hepsinin canını yakmadan gitmeye niyeti yoktu. Ateş, annesinin ölümünden sonra babası tarafından çocuk yetiştirme yurduna bırakıldı. Afra, artık babasının yüzünü görmek istemediği için bir akrabasının yanına taşındı. Ve işte tam bu zamanda Savaş’ın hali hazırda ölü olan ebeveynlerine, ona bakan dedesi ve anneannesi de katıldı. O da Ateş’in yanına verildi. Geriye sadece Ata kalmıştı, onun da ailesi zaten belliydi: babası bir alkolik, annesi ise bağımlı bir keş. Onun da diğerlerinin yanına geleceği belliydi, ama uzun sürdü. Bütün bunlar yaşandığında Afra altı, Ateş yedi, Savaş ise sadece dokuz yaşındaydı. Ata ise yanlarına on üç yaşında gelmişti. Beraber oldukları için mutlu, Afra'dan ayrı kaldıkları için mutsuzlardı.” Janset dikkatle dinlemeyi sürdürürken onun bir anlık susmasından fırsat bularak, “Peki, Afra’ya daha sonra hiç ulaşamadılar mı? Onu tekrar ne zaman aralarına aldılar?” dedi. Janset’in hepsini bir görmesi, sadece onun üzerinden konuşmaması hoşuna gitmişti. Çünkü bunu istiyordu: ‘Kuklacı’ olmak değil, o ‘Kukla’ olmak istiyordu. O kadar alışmıştı ki ‘kukla’ olmaya, kendisinin kurmuş olduğu hatta profesyonel bir şekilde oynamış olduğu. Bu tiyatroda bir yer bulamamıştı kendine ve belki de o bu tiyatronun tek kuklasıydı. “Konuştular ama görüşmeleri çok mümkün olmuyordu, ta ki gençler on sekiz yaşına girene kadar. Hepsi aynı üniversiteye, farklı bölümlere kazanmıştı. Savaş Yaman İstanbul Üniversitesi psikoloji bölümüne, Ata Aksoy tıp fakültesine, Ateş Güven ise tıp fakültesini kazanmıştı. Yurda yerleşmek yerine Ateş’in ve Savaş’ın ailelerinden kalan mal varlıklarına yatırım yaparak bir ev almışlar ve aldıkları bursla güzelce geçinmenin yolunu bulmuşlardı. Ata’nın ailesi yaşıyor olsa da ona bir faydaları yoktu, ama arkadaşları vardı. Onu asla yalnız bırakmazlardı, bırakmadılar da...” Her şey çok güzel gidiyordu, toparlanmışlardı, hayatlarını düzene sokmuşlardı. Tabii öyle sanıyorlardı. Bir gün evde otururken, Ata onlara önemli bir şey söyleyeceğini söyledi. Heyecanlanmışlardı. Ama söylediği şeyden sonra, Ateş'in önce sırtına, sonra kalbine bir ok saplanmıştı. Çünkü Ata, onlara "Afra ile birlikteyiz" demişti. Ateş, çocukluğundan beri Afra'ya aşıktı, Ata bunu biliyordu ama umurunda değildi, belliydi. Amacı neydi, hiçbir zaman anlamadı Ateş. Sevdiği insanı neden elinden almıştı, kardeşi onun. Neyse, buralar zaten önemli değil. Asıl hikâye birazdan başlayacak: Afra'nın üniversite kazanması, Derin'in hayatlarına girmesi, özellikle de Kuklacı'nın tamamen hayatlarına girişi. Şimdi başlıyor, hikâyeyi dinlemeye hazır mısın, psikolog hanım?" dedi. Hazır olup olmadığını gerçekten merak eden bir tavrı vardı. Sanki biraz sonra anlatacakları kusursuz bir cinayet planı değilmişçesine rahat, her şeyin sorumlusu kendisi değil gibi heyecanlı. En önemlisi, beş gencin hayatını mahvetmemiş gibi masum duruyordu. Evet, aynen öyle, masum görünüyordu. Bu, onun suçu değilmiş gibi belki de gerçekten değildi. Sonuçta, her "kukla" iple oynatılan değildir. Bazen, ipi tutan kişi de onlardan biri olabilir...
|
0% |