@gulsumkzlpm
|
Bölüm şarkısı; Model- Değmesin ellerimiz 'Sevgisini bağıra çağıra anlatmıyor diye, sevgisiz diyemezsiniz kimseye.' W. Shakespeare CEREN Her günün aksine, bugün şirkette çok daha fazla işim olduğu için sabah erkenden uyanmış ve kendime gelmekte zorlanıyordum. Elimi yüzümü yıkamamın ardından eve ışık girmesi için pencereye yönelerek perdeleri ve camı açtım. Arkamı dönüp içeriye ilerleyecekken, bir kadının Altay'a seslendiğini duydum. İstemsizce dönüp baktığımda olduğum yere çivilemiştim sanki. Benim yaşlarımda, oldukça alımlı, uzun boylu, beline kadar uzanan kumral saçları ve fiziğiyle oldukça güzel hoş bir kadındı. Peki, neden Altay'a sesleniyordu? "Altay! Hey! Duymuyor musun? Altay, arkana bak!" Altay, arkasından tanıdık gelen kadın sesine yüzünde garip, anlamsız ve şaşkın bir gülümsemeyle dönerek, "Hadi be! Gül," dedi, heyecanla. Adının Gül olduğunu henüz birkaç saniye önce öğrendiğim kadın, koşar adım Altay'ın ona açmış olduğu kollarına atıldı. Zamanında kalbimdeki yaralara merhem olan adam, şu an kalbimde merhemi bile olamayacağı bir yara açmıştı. ... "İnanmıyorum! Nereden çıktın kızım sen?" dedi Altay, gülümserken uzun zaman sonra ilk defa belirmiş olan gamzelerini adeta sergilercesine. Gül, hala elleri Altay'ın beline dolamış haldeyken, "Sizi özledim. Bıraktım her şeyi geldim, iyi yapmamış mıyım?" dedi, küçük bir kız çocuğu edasıyla Altay'ın gözlerine bakarak, gözlerini kırpıştırırken. Altay, Gül'ün alnından öperek, "Hoş geldin, hoş geldin. Tabii, iyi ki geldin. Hem de biz de seni çok özlemiştik. Ama benim şimdi bir toplantıya yetişmem gerek. Yağız da birazdan gelir belki. Sen hadi geç güzelim, dinlen biraz, yorulmuşsundur," dedi. Gül, başını sallayarak Altay'dan ayrılıp, "Tamam, görüşürüz o zaman," diyerek tam kapıya yönelmişken, Altay onu birden durdurdu. "Bir dakika Gül," dedi. Gül, başını ona çevirdiğinde ise etrafa bakınarak, "Sen buraya yurt dışından gelmedin mi? Eşyaların nerede senin?" dedi. Gül, kahkaha atar gibi sesli bir şekilde gülerek, "Şey, yeni hayat, yeni başlangıç diye şey edince, ben her şeyimi dağıttım. Alışverişi buraya yaptım. Ama sıkıntı etme, kargoların tamamı bugün geliyor," dedi. Altay, sabır çektiğini belli eden bir yüz ifadesiyle arkasını dönmüş giderken, Ceren'in evinin kapısının açılmasıyla başını oraya çevirdi. Ceren ise onun baktığı yöne başını çevirmeden ilerlemeye başladı. Altay'ın bakışlarına karşılık verememişti Ceren. Ama ona yakması için bir kalp vermişti. Gül, eve girer girmez o evde her zaman olan odasına geçip, yatağına atlayarak uykunun rahat kollarına bırakmıştı kendini. & Genç kadın ısrarla çalan telefonunu sonunda sinirle açtı. - Efendim Yunus, - Arsen yenge, sana haber vermek için aradım. İlyas abi vuruldu. - Ne! Ne diyorsun sen? Durumu nasıl, iyi mi? - İyi. Ben şimdi bir doktor aldım hastaneden, ilk müdahalesi yapılıyor. Ben, sen gelebilir misin diye soracaktım. Sabahtan beri seni sayıklıyor. - Yunus, sen salak mısın? Neden vurulduğu an beni aramıyorsun? Şu an nasıl geleyim, gelemem ki yarına kadar. Off off, ona iyi bak. Bir şey olursa seni de, o doktoru da, onu vuran kişiyi de ellerimle öldürürüm. - Tamam, yenge, görüşürüz. - Umarım görüştüğümüzde sevgilim hayatta olur Yunus, yoksa sen de olamazsın. - Anlaşıldı yenge. Arsen, telefonunu kapatır kapatmaz ellerini saçlarından geçirerek derin bir nefes aldı. Sevdiği adamın şu an iyi durumda olup olmadığını bilmemesi ve yanında olamayacak olması onu çok rahatsız etmişti. & CEREN Şirketteki işlerimi halletmenin vermiş olduğu huzurla, derin bir oh çekerek koltuğuma yaslanmış, gözlerimi kapatmışken kapının çalındığını duydum. "Gir," diye seslendiğim sırada içeriye asistanım girdi. Gözlerimi ona çevirdiğimde tedirgin olduğunu fark ettim. Bu durum benim de gerilmeme sebep olduğu için kaşlarımı çatarak, "Elif, ne olduğunu söyleyecek misin? Ya da bana bakmaya devam mı edeceksin?" dedim. Elif, sıkıntılı bir nefes alarak başını sallayıp konuşmaya başladı. "İlyas Bey vurulmuş, Ceren Hanım. Biraz önce Yunus Bey haber verdi. Size bağlamamı istedi ama şu anda telefon görüşmesi yapmak istemediğinizi bildiğimden kendim söylemek istedim," dedi. Söyledikleri bir müddet sessiz kalmamı sağlamış olsa da bir tepki vermeyip, ona sadece kapıyı göstererek, "Anladım. Haber verdiğin için teşekkür ederim, Elif. Çıkabilirsin," dedim. Odamdan ayrılmasıyla dolan gözlerimi yumarak, masamın üzerindeki telefona uzandım. **Mert aranıyor...** - Alo, buyurun Ceren Hanım, - Merhaba Mert, senden bir ricam olacaktı. - Tabii, sizi dinliyorum. - İlyas... İlyas Çakıroğlu vurulmuş diye duydum. Gidip durumunun nasıl olduğunu öğrenmeni istiyorum. - Tamamdır efendim. Peki, kendisi bir hastanede mi yatıyor? - Bilmiyorum. Ama hayır, yani sanmıyorum çünkü onu tanıyorum. Hastaneye gitmez, sen bulursun diye umuyorum. - Tamam, anlaşıldı Ceren Hanım. İyi günler dilerim. - İyi günler. **20:45** Hava iyice kararmaya başlamış, saat de oldukça geç olmuştu. Ceren, ilerleyen saatin farkına varmasıyla şirketten çıkmış, evinin yakınlarındaki pastanesine uğramasının ardından evine geçmişti. Terasında, omzuna almış olduğu şalıyla etrafı izleyerek kahvesini yudumluyordu. Sonunda sokağın başında görünen Altay, arabasını park etmiş hızla evine ilerliyorken karşı taraftan ona doğru gelen kardeşi Yağız'ı görmesiyle kaşları çatıldı. Onun eve daha yeni geliyor olmasına şaşırmıştı. "Abi, ne yapıyorsun kapıda?" diyerek konuştu Yağız, Altay'ın yanına geldiğinde. Altay, kardeşinin tepkisinden evde Gül'ün olduğunu bilmediğini fark etmişti. "Sana evde bir sürprizim var. Ondan bekledim," dedi Altay. Yağız, anlam veremediğini belli eden bir tavırla abisine bakıyorken, Altay kapıyı göstererek, "Sadece kapıyı çal," dedi. Yağız, itiraz etmeden sadece kapıya iki defa vurdu. GÜL Kapının çalındığını duyar duymaz koşar adım kapıya giderek açtım. Kapının tam önünde duran Yağız, fal taşı gibi açılmış olan gözlerini kırpıştırarak, "Oha Gül, nereden çıktın sen?" dedi. Beni her görenin bu tepkiyi vermesi artık biraz da olsa sinirlerimi bozmaya başlamış olsa da bunu umursamadan başımı sallayıp, kollarımı açarak, "Evet, ben geldim," dedim. Altay, gülümseyerek bizi izliyorken, Yağız bana sıkıca sarıldı. Bir müddet kapıda öyle durmamızın ardından birlikte içeri geçtik. "Abi, neden söylemiyorsun? Erkenden gelirdim," dedi. Altay, ceketini çıkartırken omuz silkerek, "Bilmem, ben sen gelirsin sanmıştım aslında ama aklıma gelmedi aramak. Ben evden çıkarken geldi zaten," dedi. Yağız, beni yanına bir anda çekip yanaklarımı sıkmaya başlamışken, "Sen neden söylemedin?" dedi, tatlı bir şekilde kızıyorken. Yanaklarımı ondan kurtarmayı başarır başaramaz, küçük bir prenses edasıyla etrafımda dönerek, "Çünkü erken gelseydin size mutfakta göreceğiniz o harika yemekleri hazırlayamazdım," dedim. Altay, gözlerini yüzüne takmış olduğu memnun gülümsemeyle kısarak, "Yoksa düşündüğüm şeyler mi?" dedi. Başımı olumlu şekilde heyecanla sallayarak, "Evet, hem düşündüğün, hem de düşündüğünden daha fazlası," dedim. Altay hızla mutfağa doğru ilerlerken, Yağız TV ünitesine yaklaşarak yanında duran dolaptan iki şişe şarap çıkardı ve onu havaya kaldırarak, "O zaman terasa çıkıp Gül'ün gelişini kutluyoruz," dedi. Bu fikri hepimizin benimsemesiyle birlikte bütün yiyecekleri ve üç kadehi de alarak terasa çıktık... Ceren, bulunduğu terastan Altay'ın, Yağız'ın ve Gül'ün eğlencelerini izliyor, kahkahalarına sessizce uzaktan saatlerdir ortak oluyordu. Bütün gece geçmişi yâd edip, çocukluklarını konuşarak hasret gideriyorlardı. Ne konuştuklarını duymuyor olsa da aralarındaki bağ, sevgi, dostluk ona çok tanıdıktı ve bir o kadar da uzak. Saat oldukça ilerlemişti. Yağız'la Gül masayı toplayarak çoktan gitmişlerdi bile, ama Ceren olduğu yerde durmuş Altay'ın terasta yalnız başına oturuşunu izliyordu. Ne bir şey düşünüyor ne de hissediyordu, sadece onu izliyordu. Belki de artık hissettiği duyguları düşünmek istemeyecek kadar yorulmuştu. Altay, tek başına kalmış olduğu masada elindeki kadehi tutarken Ceren'in terasına baktı. Onu görmüyordu ama hissediyordu sanki, ve birden neden olduğu bilinmez kadehini onun terasına doğru kaldırıp içmişti. Ceren, bu hareketine sadece derin bir nefes alıp arkasını dönüp gitmişti. BİR YIL ÖNCE... "Sakın, sakın Altay, sakın bana bu yapmış olduğun şeyi savunmaya kalkma," dedi Ceren, sinirden dolmuş gözleriyle Altay'ın gözlerine bakarken. Altay ise hâlâ kendini anlatma çabasında olduğunu belli eden bir tavırla, "Ceren, beni dinlemiyorsun sanırım. Sana yaptığım şeyi savunmuyorum, sana hak veriyorum. Kızmakta çok haklısın ama bunu yapmak zorundayım. Buna mecburdum," dedi. Ceren, Altay'ın "mecburdum" kelimesine buruk bir kalple, alaycı şekilde gülerek, "Ne mecburiyetinden bahsediyorsun sen Altay, ne mecburiyetinden? Sen hiçbir şeyi yapmaya mecbur değildin. Eğer bana gelseydin birlikte bir çıkar yolu bulurduk. Biz seninle hep bir yol bulduk Altay, eğer izin verseydin yine bulurduk," dedi. Artık gözyaşları yanaklarından yavaşça süzülürken, Altay başını iki yana sallayarak elleriyle yüzünü sıvazlayıp, "Yapma Ceren, lütfen bak bunu yapma," dedi. Ceren, gözlerinden ikişer üçer şekilde akan yaşları umursamadan acı bir gülümsemeyle başını iki yana sallayarak, "Bunu ben değil, bunu bize sen yaptın Altay. Ben sana her şeyi en başında söyledim. Sen beni kaybetmeyi göze alarak yaptın bunu," dedi. Altay, Ceren'in son sözleri üzerine gözlerini fal taşı gibi açarak, "Ceren, saçmalama. Ne kaybetmeyi göze alması? Toparlanmayacak bir şey değil, istersen hemen şu an bitiririm işi," dedi. Ceren, elinin tersiyle gözyaşlarını silerek, "Ortada toparlanacak bir şey yok Altay, bitti ve bu ilişkiyi bitiren ben değilim, sensin. Bu işi kabul edersen eğer biteceğini biliyordun. Sen bizim bitmemizi göze aldın, sen benim yaşadığım tüm acıları göze alarak bu işi kabul ettin. Bu yüzden bitti Altay, senin yüzünden," dedi... 08.35 Gül, sabah erkenden kalkmış, üzerine çiçekli bir elbise giymiş ve elbisesine en uygun takılarını takarak sonunda hazır olduğuna kanaat getirmesinin ardından hızla merdivenlere yönelmişken arkasından gelen bir ses onu durdurmuştu. "Günaydın prenses, nereye böyle?" Gül, arkasında ona seslenen Yağız'a gülümseyerek, "İşe. Acilen bir hastamın yanına gitmem gerekli. Buraya gelmeden önce birkaç kişiyle görüştüm ve çok zor hastalıklarla baş etmeye çalışan birçok hasta edindim. Şimdi de onlardan birinin yanına gidiyorum," dedi. Yağız, başını sallayarak, "Anladım. Kolay gelsin güzelim. Akşam geç kalmazsın değil mi?" "Kalmam, çünkü akşam gelmeyeceğim. Kendime klinik bakıyorum ve birkaç isim daha var. Yarın akşama doğru görüşürüz," dedi. Arkasını dönmüş giderken Yağız, onu bir kez daha durdurarak, "Peki, gideceğin yere kadar bırakmamı ister misin? Ya da arabamı verme mi?" dedi. Gül, gözlerini küçümseyici bir bakışla kısarak elinde tuttuğu anahtarı salladı, "Birazcık dikkat etseydiniz evin önünde duran kırmızı Mini Cooper'ı görürdünüz. Neyse, hadi çıkmam gerekli. Görüşürüz," dedi ve arkasını dönerek evden hızla çıktı. &r Arsen, hızla kullandığı arabasını sonunda geldiği villanın önünde durdurduğunda, arabasından hızla indi. Üzerindeki deri eteği düzelterek arabanın dikiz aynasından kendini kontrol etti. At kuyruğuyla yapmış olduğu örgü, hafif yüz, koyu göz makyajıyla onu çok seksi gösteriyordu. Bunun farkında olduğunu belli eden bir gülümsemeyle, minik deri çantasını da alarak villanın içine doğru yürüdü. Kapıdaki korumalar onu görür görmez kenara çekilirken, Arsen elinde tutmuş olduğu anahtarı birinin avcuna bırakarak, "Otoparka götürmeden önce benzinini fulle, bakımını yaptır," dedi. Adam anahtarı sıkıca tutup başını sallayarak, "Tamamdır yenge," dedi. Arsen, büyük bahçenin ardından sonunda evin içine girmişken onu Yunus karşıladı. "Hoş geldin yenge, İlyas abim yukarıda uyuyor," dedi. Arsen, sadece başını sallayarak içeride dolaşan çalışanlara baktı. "Çalışanlar ister müştemilata geçsinler, isterlerse gezmeye çıkabilirler. Bugün hepsine izin veriyorum, korumalar da evin önünden çekilsinler. Sen de izinlisin Yunus, git dinlen ve bir daha İlyas'a bir şey olduğunda bana haber vermezsen seni öldürürüm," dedi. Yunus, aldığı emirler üzerine başını sallayarak uzaklaşırken Arsen, merdivenlere yönelerek sevgilisinin odasına doğru ilerlemeye başladı. İçeriye girdiğinde İlyas uyuyordu. Onun bu haline tebessüm ederek hemen yanına yaklaştı ve ellerini yüzünde gezdirirken onunla kendi kendine sohbet etmeye başladı. "Sana bunu yapanı kendi ellerimle öldürmek istiyorum. Ama senin bana hiçbir şey söylemeyeceğinden de eminim. Umarım canın çok yanmamıştır sevgilim," diyerek dudaklarına uzanmış ve ufak bir buse bırakmışken, İlyas birden gözlerini açarak, "Sence de uyuyan bir insandan faydalanman doğru mu?" dedi. Bu kitapta iki farklı aşk, dört farklı hayat göreceğiz ama tek bir amaç okuyacağız. İyi okumalar dilerim. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınnn🫀 Oy vermeyi ve ilk bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazmayı unutmayın lütfen. İkinci bölümde görüşmek üzere...🫀 |
0% |