@gulsunun
|
Haber spikeriydim ve bir gün kadın cinayetlerinin haberlerini sunarken kardeşiminde bu yolda kurban gidip, onun haberlerini sunacağımı bilseydim sabah uyanmak istemezdim...
Dışarıda gündüzleri ılık bir hava varken mevsim geçişinden dolayı geceleri hava biraz daha soğuktu. Tarih 20.09.2024 saat 08.20 iken kendimi yeşil koltuğumun üzerine bıraktım. Elimde bir tabak dolusu çipsle televizyon kanallarını karıştırıyordum. İşten eve geleli sadece iki saat olmuştu. Saat akşamın sekiz bucuğuna yaklaşırken kendi sunduğum haberlere göz gezdiriyordum. Evet, haber spikeriydim ve kendi sunduğum haberleri izlemek bir nevi benim için hobi gibiydi. Diksiyonumu tekrar tekrar dinliyor ve kekelemediğime emin oluyordum. Haber spikerliği küçüklüğümden beridir hayal ettiğim tek meslekti. "Sıkılmadınmı artık kendini izlemekten?" diye soran şahsiyet benden iki yaş küçük ve 'kardeşim' sıfatını alan biriydi. Gözde de kendine bir tabak çips ve yanına da kola aldıktan sonra hemen yanıma oturmuştu. "Anladık spikersin." diyerek kıkırdamaya başladığında gülümsedim. İnsan kendini izlemekten hiç sıkılırmı? "Onu bunu bırakta bugün derslerine çalıştınmı onu söyle." dedim defalarca boyattığı ve bu sefer de kırmızı renk yaptığı saçlarını okşarken. Gözde, dudaklarını aralayıp kem küm edecekti ki hemen doğruldum ve işaret parmağımı kaldırarak, "Sakın bu günde çalışmadım diyerekten bir bahane uydurma! Sakın," dedim tehdit edercesine. Gözde'nin istediği meslek psikoloktu ve kesinlikle bu yolda emin adımlarla yürümüyordu. Bu dünyada kimsenin istediği anında olmazdı. Bunun için emek ve çaba sarf edilmeliydi ama bunu ne zaman Gözde'ye söylemeye çalışsam beni başından savıyordu. Tehdidime karşılık ezilip büzüldü ve ne diyeceğini bilemeyerek hemen ayağa kalktı. "Bende şimdi derslerime çalışmaya gidiyordum." deyip anında merdivenlere depar attı. Ne zaman derslerine çalışmadığını görsem onu Yalova'ya ailemin yanına göndereceğime dair tehditlerde bulunuyordum. Gene aynı tehdidi işitmemek için hemen kaçmıştı. Afacan... Arkasından sırıtarak bakarken önüme döndüm ve televizyonu kapatarak elime telefonumu aldım. İnstagrama girdiğimde en yakın arkadaşım Busem'in attığı mesajlar daha fazla sırıtmama vesile olmuştu. Yattığı yerden televizyonu çekmişti ve televizyonda da ben vardım. Tam arkamı dönecekken nasıl olduysa tam yerinde çekmişti. Gözlerim kocaman, ağzım açık ve göz bebeklerim sağa doğru kaymış bir şekilde çekmişti. Dış görünüşüme her zaman haddinden fazla önem verdiğim için fotoğraf beni bir yandan sinirlendirse bile Busem'in attığı ses kaydında ki kahkahaları sayesinde beni epey güldürmüştü. Mesajına random attıktan sonra aradım ve birazda telefonda gülüşüp sohbet ettik. Aynı şehirde uzun zamandır yaşamadığımız için liseden arkadaşım olan Busem'i canlı canlı tam karşımda göremiyordum. İki yıldır yanımda olmayan arkadaşımı Alexander Graham Bell'in icat ettiği telefon ile hem görebiliyor hemde sesini dilediğince duyabiliyordum. Bir saatimi kendime ayırmak isterken tembelliği biraz fazla kaçırarak iki saatlik bir dinlenme molası vermiştim. Saat ona yaklaşırken yarın verileceği haberlere göz gezdirdim. İki saatlik sunduğum haberler ekonomi, kavga, millet vekillerinin kendi aralarında ki kavgalar, milli eğitim bakalığıyla ilgili bir kaç haber, sağlık bakanlığının açıkladığı sunumlar, Cumhurbaşkanının açıklamaları, İsrail-Filistin haberleri gibi bir çok haberi farklı farklı her gün sunuyordum. Mesleğimi seviyor ve ülkede yaşanan bir çok olayı yakından takip etme şansını elde edebiliyordum. Haber yapmayı seviyordum fakat sunmaktan nefret ettiğim haberlerde elbet vardı. Bunlardan biri ve tek sevmediğim haber sadece kadın cinayetleri adı altında vahşet haberleri sunmaktı. Vahşice katledilen hemcinslerimin haberlerini sunarken çoğu kez boğazıma bir yumru duruyor ve gözlerim saydamlaşıyordu. Bu aralar ülkenin gündemine bomba gibi düşen 'Narin' haberleri ise insanlığımızın suçu diyerekten anılıyordu. Öldürülen bir kadın değil ama bir kız çocuğuydu... Eminim ki yakın zamanda cahiliye dönemine ışık hızıyla geri dönüş yaparak kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğüne dair haberlerde okur ve izleriz... Bunları düşünürken içim epey kararmış ve sıkıntı basmıştı. Yirmi beş yaşında ki genç bir kadın olsam bile dışarıya çıkarken iki veya üç kez düşünüyordum. Ülkemizde maalesef psikopatlar boy gösterdiği için kolay kolay dışarıya çıkamıyorduk. Geceleri dışarıya çıkmak artık bizim için lüks olmuştu... Eee adı üstünde kadın cinayetlerinin işlendiği en fazla ülke Türkiye'idi daha ne bekliyoruz ki? Derin bir nefes alarak evimizin ikinci katına çıktım. Üzerime dışarıya çıkmalık rahat kıyafetler giydim. Sonbahar aylarının başlarında olduğumuz için havalar geceleri daha soğuk olabiliyordu. Bu yüzden üzerime ne çok kalın nede çok ince bir çeket geçirip dar ve lacivert pantolonumu giydim. Kalcamı kapatan salaş T-shirt ve gri çeketle kısa bir yürüyüş yapmak için hazırdım. Aşağı kata inmeden önce Gözde'nin odasına ilerledim. Kapıyı yavaşca açarak içeriye girdim. Çalışma masasının üzeri psikoloji ile ilgili kitaplar ile doluyken silgi artıkları ve kalemle gerçekten çalıştığını gösteriyordu. Çok fazla yakından kitap okuyup ışığa maruz kaldığı için gözlerinde ufak bir bulanık görme sorunu vardı. Yakın zamanlarda aldığımız dereceli gözlüğünü masasının üzerine koymuştu. Çantası tekerlekli, siyah sandalyesinin arkasından asılıyken kendisi çalışma masasının yakınında bile değildi. Bilgisayar açık ve yatağı boştu. Odasının içerisinde bulunun banyonun ışığı açık olduğu için tuvalette olduğunu düşünerek tam dışarıya çıkacağım ile ilgili haber verecektim ki bilgisayarından gelen ve ardı arkası kesilmeyen mesaj bildirimleri ile dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım. Kardeşimin özeline hiç bir zaman girmezdim ama yanlış bir şey yapıp yapmadığını kontrol edebilmek amacıyla çalışma masasına doğru ilerledim. Hiç bir şeye dokunmadan bilgisayara doğru eğildim ve açık mesajlaşma sayfasında göz gezdirdim. Melih? Mesajlaştığı kişi Melih adında bir erkekti ve ardı arkası kesilmeden kısa veya uzun mesajlar atıyordu. Gözlerimi Melih yazan isim yerinden alarak alta doğru indirdim ve mesajlara baktım. Melih: Bu sondu, Melih: Çağırdığım yere gelmen gerekiyor Gözde! Gözde: Seninle işim bitti Melih! Rahat bırak beni! Melih: Hiç bir şey sandığın gibi değil Gözde! Melih: Açıklamama izin ver! Gözde: Her şey tamda göründüğü gibi, beni aldattın ve şimdi senden kendi rızam ile ayrılmam seni delirtiyor. Gözde: Senin delirmen benim umurumda bile değil! Gözde: Seni uyarmıştım. Seni sevdiğim için herşeyine göz yumacak biri değilim ben. Gözde: Beni aldattın ve bende senden ayrıldım kabullen artık bunu! Melih: Sen sadece benimsin elbette kabullenmeyeceğim! Gözde: Seni artık tanıyamıyorum... Gözde: Uzak dur benden bana zarar veriyorsun! Melih: Benden uzak durmaya çalıştığın süre boyunca daha- "Ne yapıyorsun sen!" diye bağıran Gözde ile anında bilgisayardan uzaklaştım ama suratımda ki dehşet verici ifadeyi silemedim. Anında Gözde ağlamaktan kızarmış gözleri ile tam yanımda durdu ve kısa bir süre bana baktıktan sonra bilgisayarının ekranına döndü. Melih ile yazıştığı yazışmaları okuduğumu anlamış ve şaşkınlıkla sinir karışımı ifadeyle anında bilgisayarının ekranını kapatmıştı. "Özelimi sen ne hakla okursun!" diyerek yıllar sonra ilk defa bana bağırdığınsa sakinlikle karşılık verdim ve bir adım öne doğru atarak, "Melih kim?" diye sordum. Kardeşimi tehdit edip üstüne üstlük aldatan şerefsiz kimdi? "Sevgilim!" deyince kollarımı göğsümün hemen altında bağlayarak, "Sevgilin," diye mırıldandım. Gözde ne diyeceğini bilemeyerek açık kahverengi gözleri ile beni onayladığında işaret parmağımı kaldırdım ve, "Demek sevgilin seni tehdit ediyor öyle mi?" diye sordum. Oda ne kadar tedirgin olsada bir iki kez öksürdü ve, "Normal kavga ettik," deyip ellerini saçlarından geçirdi. Topu bana atarak sözlerine devam etti, "Sonuçta her sevgili kavga etmezmi?" diye sorunca sahte bir gülüş sergiledim. "Sevgilin kavga esnasında seni hep tehditmi eder?" diye sordum onu köşeye sıkıştırmaya çalışarak. Sevmediği ama sevgilim diye tanıttığı kişiyi neden koruduğunu anlayamıyordum. Gerçekleri anlatmak varken yalan söylüyordu. "Tehdit değil. Sadece..." deyip gözlerini etrafta gezdirirken sinirle kaşlarımı çattım ve yüzümü yüzüne yaklaştırarak, "Senin karşında aptalmı var sanıyorsun sen!" diye haykırdım. Melih her kimse iyi biri değildi. Mesajları okuyan herkes bundan emin olabilirdi. Gözde de kaşlarını çatınca, "Benim hayatım beni ilgilendirir sen ne karışıyorsun!" deyince kaşlarımı kaldırdım. Şaşkındım çünkü Gözde bana hiç bir zaman saygısızlık yapmazdı. Sırf ablasıyım diye demiyorum o gerçekten sakin ve ılımlı biriydi. Son zamanlarda derslerini aksatması, aklının dargın olması, gözlerinin her daim kırmızılaşmış aynı zamanda da ferinin gitmiş olması... Kardeşim değişiyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak ılımlı bir şekilde yaklaşmaya çalıştım. Elimi koluna koyarak, "Seni rahatsızmı ediyor?" diye sordum. Benimle konuşmak onu sık boğaz ediyormuş gibi ofladı ve elimi kolundan ittirerek, "Beni kimsenin rahatsız ettiği yok Aksa." dedi. Her zaman bana abla diyen kardeşim adımla hitap etmişti. Bir kaç yerde okumuştum, "Bir kişinin üzerine çok gidilirse ters tepki verir." Bu yüzden derin bir nefes alıp vererek kafamı aşağı yukarı salladım. Daha uygun bir zamanda aynı sorularımı sormaya devam edecektim. Ben kardeşimi sokakta bulmamıştım ve sokakta kaybetmeyecektim. "Ben dışarı çıkacağım bir şey istiyor musun?" diye sordum odanın çıkış kapısına doğru ilerlerken. Gözde cevap vermeden yatağına doğru ilerledi ve, "Uyuyacağım dışarı çıkarken ışığı kapat." dedi. Dediğini yaptım ve odadan dışarı çıkmadan hemen önce ışığı kapatarak odasından çıktım. Kardeşimi kendimden soğutmak istemediğim için ılımlı ve sakin davranmalıydım. Kimin üzerine çok giderseniz o kişi sizden daha çok şey saklar. Aşağıya inerek ayakkabılıktan beyaz spor ayakkabılarımı çıkardım. İki çift ayakkabıyı ayaklarıma geçirdikten hemen sonra dış kapıyı açtım. Dış kapıyı dışarıdan kilitleyip kilidi pantolonumun arka cebine sıkıştırdım. Dışarısı nedensizce haddinden fazla soğuktu. Ellerimi çekedimin ceplerine koyarak derin bir nefes daha dudaklarımın arasından verip evin avlusundan çıktım. Yol boş ve insanın içini ürpertecek kadar kimsesizdi. Sokağın başında gördüğüm simsiyah giyinimli, uzun boylu, ve saçları buradan bile belli olacak cinsten omzuna kadar uzun olan bir adam vardı. Aramızda onca mesafe varken bile içim kuşkulanmış ve kaşlarımı çatmıştım. Onu buralarda görmediğime adım kadar emindim. Tanımadığım kişi gözlerini benden alarak kafasını kaldırdı ve az önce çıktığım evin pencerisine baktı. Kalbim haddinden fazla hızlı atmaya başlamışken adamın baktığı yere baktım. Gözde pencereden dışarıya bakarken beni fark etmemiş ama karşımda ki iyi birine benzemeyen adamı farketmişti. Kardeşimin gözlerinde gördüğüm korku beni korkutmamış aksine sinirlendirmişti. Karşımda ki adam son bir kez kardeşime baktıktan sonra göz ucuyla bana baktı ve arkasını dönerek gitti. Az önce ki adam Melih'ti... Kardeşimin mesajlaştığı kişinin isminin yanında profili de vardı ve profili aynen karşımda ki adamdı. Saçları omzuna kadar uzun ve gözleri insanın içini titretecek kadar korkunç derecede simsiyahtı...
|
0% |