@gulsunun
|
Gözlerimi bile kırpmadan ikinci katın kardeşime ait olan pencereye bakıyordum. Kardeşim en sonunda beni farketmiş ve ikimizde tek kelime etmeden birbirimize bakmıştık. İçimde bir sıkıntı vardı.
Gözde daha fazla bana bakmayarak penceresini kapattı ve perdeyide çekti. Gözlerim boş sokağa kaydığında o adamdan eser yoktu. İçim bir tuhaf olduğu için yürüyüş yapmaktan vazgeçtim ve çıktığım eve geri girdim. Galiba bu günden sonra kardeş imtihanım başlıyordu... ***
Bir tek kuş sütünün eksik olduğu masaya bakarken defalarca kez çağırdığım kardeşimi bir kere daha çağırdım. Kardeşimi uzun zamandır ihmal ettiğim için bugünü abla-kardeş günü ilan etmiştim. İşe gitmeyi düşünmüyordum. Bu yüzden benim yerime Busem'den sonra en yakın bulduğum bir diğer kız arkadaşımı görevlendirmiştim. Bende onun yerine bir haftalığına hafta sonu haberlerini sunacaktım.
"Gö-" diyerek tam bir kez daha bağıracaktım ki merdivenlerin başından duyduğum ayak sesleri ile dudaklarımı birbirine kenetledim. Mutfaktan çıkarak ellerimi belime koydum ve, "İki saattir seni çağırıyorum!" dedim. Gözde, dağınık kırmızı saçlarını elleriyle kaşırken daha fazla dağıttı. Uyuşuk gözlerle, "Sen gitmedinmi ya?" diye sordu. Gözlerimi devirdim ve sorusuna cevap vermeden, "Elini yüzünü yıka ve kahvaltıya gel." dedim. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra dediklerimi yapmadan merdivenlerden indi ve mutfağa girdi.
"Heey kime diyorum ben!" diyerek ona kızarken o beni bir tarafına takmadan hazırladığım kahvaltıya bakıyordu. Kahverengi gözleri iştahla kocaman açılarak, "Abla!" diye şakıyınca bütün sinirim geçmiş ve gevşemiştim. Dudaklarımda sahici bir gülümseme belirmişken, "Abla sen muhteşemsin!" diyerek kollarıma atlayan kardeşimle daha fazla kıkırdadım. Sabahları daha o kalkmadan dışarıya çıktığım için uzun zamandır kendisi kendisine bakmak zorundaydı. Bu yüzden kahvaltı hazırlamak ona zor geliyor olacak ki uzun zamandır dolapta ne bulursa onu yiyordu.
"Şükür insan gibi bir kahvaltı yapacağım." diyerek ellerini açtı ve havaya kaldırarak, "Şükürler olsun yarabbim!" diye haykırdı. Kafasına şakasından bir tane vurdum ve, "Abartma." dedim. Yüzünü bile yıkamadan hemen bileğine taktığı siyah tokayla saçlarını tepeden toplayarak dağınık bir topuz yaptı. Hemen ardından sandalyeye oturarak kahvaltıya yumuldu.
Obur...
Gözde ile kısa sürede kahvaltı yaptıktan sonra abla-kardeş vakit geçirmek istediğimi söyledim. İlk başlarda kem küm edip sonraya ertelese bile yoğun isteğime karşılık kabul etmek zorunda kaldı. Gündelik dışarıya çıkmalık kıyafetlerimden siyah dar bir pantolon ve kalçamı kapatan, salaş, mavi çizgili efil efil bir gömlek giydim. Siyah kemerin ortasında bulunan kalpli gümüş renkli kemerimide pantolonuma doladıktan sonra hazırdım. Gündelik zamanlarda dış görünüşüme pek önem vermezdim.
Gözde ise siyah vodi bir eşofman üzerinede salaş bir T-shirt giymişti. Abla-kardeş ne kadar dış görünüşümüze özen göstersekte rahatımızdan ödün veremezdik.
İkimizde hazır olduktan sonra ayakkabılarımızı giymiş ve dışarıya çıkmıştık. Sabahın ilk ışıkları yüzümüze tatlı tatlı çarparken gözlerimi kıstım ve elimi alnıma siper ederek gözlerimi güneş ışınlarından korudum.
Gözde fermuarı açık kalan çantasının fermuarını kapatırken göz ucuyla bana baktığında gözgöze geldik. İçimde ki sıkıntı her geçen gün artarken dayanamadım ve sanki hissetmişim gibi son bir kez kardeşime sıkı sıkı sarıldım.
"Ne oluyor abla?" diye sordu o tatlımı tatlı sesiyle. Gözde'ye herzaman konservatuar okumasıyla ilgili ısrar etmiş ama yinede bir sonuç alamamıştım. Psikolog olmak onun küçüklüğünden beridir hayali olduğu için şarkıcı olmaya onu ikna edememiştim.
Oysa ki kardeşimin sesi güvercinlerin şakıyan sesleri gibiydi...
Işıl ışıl cıvıl cıvıl...
Sanki onu boğuyormuşcasına sımsıkı sarıldım ve geri çekilerek yanağına bir öpücük koyarken İcardi'yi taklit ederek, "İçimden geldi." dedim. İcardi'nin reklamlarında ki sesini taklit etmem herzaman Gözde'yi güldürdüğü için sesimi daha çok İcardi'nin türkçesine benzetmeye çalışırdım.
Kardeşimi güldürmeyi severdim...
Gözde'nin şakıyan seslerini duymak kulaklarıma bir melodi gibi ulaşıyordu. Daha fazla vakit kaybetmeyerek abla-kardeş günümüzü geçirmek adına gülüşe oynaşa yola çıktık. ***
Gözde ile lünaparkta saat beş civarı gezerken bir çifte çok özenmiştik. Benim yaşlarımda ki bir adam sevgilisi diye düşündüğüm kızı sırtına alarak ordan oraya koşuyor ve kızın kahkahalara boğulmasını sağlıyordu. Herkes onlara imrenerek bakarken bizimde onlardan bir farkımız yoktu. Kıvırcık ve sarı saçları olan kadının saçları adam koşarken arkadan hareketleniyor ve kadının tatlı kahkahaları ile ortaya çok güzel bir manzara çıkıyordu.
Derin bir efes aldım ve bıraktım. Galiba onları çok kıskanmıştım...
YUKARIDA BAHSETTİĞİM ÇİFT YIKIK MASKELER KURGUSUNDA BAŞROL KADIN VE ERKEK!
İkisine imrenerek bakarken telefonum durmadan çalmış ve bende bakmak zorunda kalmıştım. Gözde, çiftleri izlmeyi çoktan bırakmış kendine pamuk şeker alabilmek için benden biraz uzaklaşmıştı.
Çantamın fermuarını açtıktan hemen sonra çiftin gittikçe uzaklaşan kahkaha sesleri telefonumun melodisinin daha çok duyulmasını sağlıyordu.
Telefonumun ekranına baktığımda sinirle gözlerimi devirerek yanıtladım. Buse arıyordu ve eminim ki bahaneler uydurarak acilen haber stüdyosuna gidip haberleri benim sunmamı isteyecekti!
Buse ve Busem'in isimlerinin birbirlerine benzemelerinin yanında karakterleride birbirlerine epey benziyordu. Busem şehir dışında yaşasa bile aynı Buse gibi telefondan bile olsa beni sinir etmesini iyi bilirdi.
İkiside beni sinir etmek amacıyla dünyaya gelmişti!
Buse ile Busem'den sonra karşılaşıp yakın zamanda da arkadaş olmuştuk. Busem benim için neyse Buse'de öyleydi.
"Sakın bana bahane uydurma!" dedim işaret parmağımı görmeyeceği halde tehdit edercesine kaldırırken.
"Vallahi bahane değil!" dedi panikle Buse.
"Ha yani sabah istediğim küçücük isteğimi yapmayacaksın öyle mi?"
"Yapmayacağım değil yapamayacağım."
"Önemli sebebin ne çok merak ettim!"
"Iıı şimdi söyle ki..."
"Kapat Allah'ın belası kapat!" diye haykırırken bir yandan da yumruklamı sıkıp yerimde sinirden debeleniyordum. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarken arkamdan gelen kalın erkek sesiyle kaşlarımı çattım.
"Fazla sinir iyi değil." diyen elin adamına bakarken gözlerimi avını bulmuş bir yırtıcı misali kısarken bir anda adama çırlamaya başladım.
"Sanane be!"
Adam beni hiç tınlamadan yanımdan geçerken bir yandan da dış görünüşüne asla uymayacak bir şekilde pamuk şeker yiyordu!
"Saygılı olmaya davet ediyorum."
"Gelmiyorum!"
"Saygısız."
Ağzım açık şaşkınlıkla hadsiz adamın sırtıyla bakışırken gözlerimi kırpıştırdım. Benim sinirlenmem onu hiçte ilgilendirmezdi. Her insanın kendi hayatıydı. Ne yani mutlu olsam neden mutlusun diyede soracakmıydı?
Hadsiz!
Adam çoktan gitmişken telefonumu sinirle çantama koydum ve etrafıma baktım. Gözde'ye acil işim çıktığını Buse'nin gene mallığının tuttuğunu söyleyerek kaçmam gerekiyordu.
Gözlerimle etrafımı tararken sağ tarafımda, kız çocuğun tam karşısında, hafiften eğilerek konuşan bir adet Gözde ile karşılaştım. Tüm sinirlerime rağmen Gözde'nin en az karşısında ki beş yaşlarında ya var yada yok olan kız çocuğuyla ilgilenirken yüzüne dahi yansıyan masumluğu ile dudaklarımda sahici bir gülümseme belirdi.
"Bipolar olma ihtimalin yüzde kaç?" diyen kalın bir erkek sesiyle gözlerimi ardına kadar açarak, omzumda kafası görünecek kadar bana yaklaşan elin adamıyla aniden arkamı döndüm.
"Gene mi sen!" diye sordum gözlerim hala ardına kadar açıkken karşımda ki adamla tanışıklığımın olup olmadığını sorguluyordum.
"Gene ben gene ben hep ben!" derken kollarını iki tarafa açarak dişlerinin de hepsini gösterecek kadar sırıttı.
İsmini dahi bilmediğim adamın dış görünüşü karakterini asla göstermeyecek kadar sert yüz hatlarına sahip olduğu gibide gülen dudaklarının aksine sert bakan bal rengi gözleri vardı. Sakalları yanaklarını saracak kadar az biraz uzamışken bal rengi gözleri dudak ısırtacak kadar akışkan görünüyordu. Kumral saçları yanları al üstü kalsın biçimindeyken dalgalı olması ona ayrı bir hava katıyordu. Sol yanağında bulunun ince bıçak yarası ise onu çirkin göstermeyecek aksine ona 'bad boy' havası katacak kadar iyi duruyordu.
Kötü adamlara aşık olduğum kendim için bir sırdır...
"Beyefendi haneye tecavüze giriyor bu yaptığınız!" dedim kaşlarımı çatarak ondan bir kaç adım uzaklaşırken.
Dediklerimin ardından hemen kendiside bir kaç adım geriye attı ve, "Şimdi iyimi?" diye sordu. Yüzünde ki gülümseme söndüğü için kendimi nedensizce kötü hissetmiştim. Benim tarafımdan kötü biri olarak anlaşılmak istenmediği her halükarda ortadaydı.
"İyi." dedim biraz daha sakin kalarak. Hala ona bakmaya devam ederken göz ucuylada fiziğine bakıyordum. Çevremde karşımda ki adam kadar kasları olan biri olmadığı için ilk defa kaslı adam görmüşüm gibi adama şaşkınlıkla bakıyordum.
Sanki bir şeyler demek istiyormuşta diyemiyormuş gibi dudaklarını açıp açıp kapatırken daha fazla dayanamadım ve, "Beyefendi bir şeymi söylemek istiyorsunuz?" diye sordum. Saat beş buçuktu ve ben bu akşam sunacağımız haberleri yeterince çalışmamışken burada lak lak yapıyordum!
Tekrardan dudaklarını açtı ve sanki sesi çıkmıyormuş gibi sinirle dudaklarını kapatarak, "Boş versene!" dedi. Ses tonu kızgın ve sinirli çıkmışken asıl sinirinin bana değil kendisine olduğuna emindim.
"Peki o zaman." dedim omuz silkerek. Ardından elimi kaldırdım ve tekrardan görüşmeyeceğimizi bildiğim halde nezaketen, "Görüşürüz." dedim. Bunu demem sanki hoşuna gitmiş gibi anında yüzü ışıldamışken, "Görüşürmüyüz?" diye sordu. Verdiği tepkiler beni şaşırtırken istemsizce güldüm ve, "Elbette." dedim.
Tekrardan görüşmeyeceğimize adım kadar emindim.
Bol bol yorum rica etsem yüzsüz olur muyum?
|
0% |