22. Bölüm

En güzel günü hatırlamıştı

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Düşüncelere dalarken karşıdan Asafın bana doğru geldiğini gördüm. Geldi geldi tam karşımda durdu önce gözlerime baktı, gözlerimdeki durumu anlayınca ellerini uzatıp yavaşça dokundu.

 

"Ne oldu mavilerine?"

 

Gözlerimin üstünde hissettiğim dokunuşla kendimi o ellere bıraktım. Fakat durmayan gözyaşım yine kendini salmıştı.

 

"Elif neden ağlıyorsun?"

 

O öyle söyleyince daha fazla dayanamadım. Başımı göğsüne yaslayıp sesli bir şekilde ağlamaya devam ettim. Asaf önce ne yapacağını şaşırmıştı ama daha fazla dayanamamış elleri saçlarımı bulmuş okşamaya başlamıştı.

 

"Ben mi üzdüm seni eğer benim için ağlıyorsan ne olur ağlama kıyma o gözyaşlarına."

 

Göğsüne yaslı olan başımı sağa sola salladım.

 

"Annem ölüyor o ölüyor ama ben ona veda bile edemiyorum. Son defa sarılamıyorum yapamıyorum."

 

"Annen mi?"

 

Sesindeki şaşkınlığı işitince onun bir kez daha hatırlamadığını unutmuştum. Öfkeyle başımı göğsünden uzaklaştırıp yüzüne baktım.

 

"Benim geçmişim hakkında tek bilgin bile yok değil mi? Ailem var mı? Ben kimim? Benim bir annem vardı ama terketti şimdi ise ölüyor. Ben neler yaşıyorum bilmiyorsun. Ben artık yoruldum anlıyor musun?"

 

Elimle omzuna vuruyor diğer yandan neden böyle olduğu için bütün acılarımı ondan çıkarmak istiyordum. O hüzünle bana bakarken başını sağ omzuna yatırıp acıyla tebessüm etti.

 

"Özür dilerim!"

 

Duygularım öyle karma karışıktı ki artık tepkilerimi kızgınlığımı ben bile anlamıyordum.

 

"Bugün çok önemli gündü. Hemde çok ama o günü bile bana çok gördüler."

 

Sessizce fısıldayıp son defa gözlerine bakarak yanından ayrılıp yürümeye başladım. Arkadam her ne kadar Elif diye seslensede dönüp bakmadım. O dağılmış halimle Asuman annelerin yanına geçtim. Fatih baba koltukta oturmuş düşünceli şekilde karısına bakarken bende Asuman annenin yanına doğru ilerledim.

 

"Anne şefkatli kollarını açar mısın bana?"

 

Hiç cevap vermeden kollarını açıp şefkatine sığınmamı bekledi. Kendimi o kollara bırakıp bir fasılda öyle ağladım. Oda bana eşlik etti. Ben annem için ağlarken o oğlu için ağladı.

 

"Herşeyim yandı. Bütün eşyalarım gitti. Anılarım kül oldu. Orayıda küle çevirmeyi başardılar. Şimdi gerçekten bir küle döndü hayatım. Asafla olan hatırlarım kül oldu. Babama ait eşyalar kül oldu. En önemlisi bebeğimin ultrason fotoğrafları onlar gitti. Ben artık nasıl dayanayım?"

 

Asuman anne saçlarımı yavaş yavaş okşarken,

 

"Dayanmak zorundayız güzel kızım! Hem canımıza zarar gelmedi ya bu önemli değil mi?"

 

"Ama bebeğim!"

 

Canım acıyordu o acıyla daha da sımsıkı sarıldım Asuman anneye. Öyle bir saat durduk bir saat gözlerimi kapadım. Bir ara kapı açıldı birileri geldi ama gözlerimi hiç açmadım. Son gelen kişiyi ise kokusundan tanışmıştım.

 

"Bu yangını onlar çıkarttı değil mi?"

 

Fatih babanın sesini işitince konuşmasına daha dikkatimi verdim. Soruyu Asafa soruyordu.

 

"Sessiz kaldığına göre sende biliyorsun. Daha ne kadar sessiz kalmaya devam edeceksin? Sen kimin oğlu olduğunu biliyor musun? Bir polisin oğlusun benim oğlumsun. Kendine gelmenin zamanı değil mi? Hatırlamasan bile sana engel olsalar bile artık Emir olmaktan vazgeçme zamanı değil mi?"

 

"Ben Emir olmaktan çoktan vazgeçtim."

 

"Peki niye göremiyorum?"

 

Uzun bir sesslik oluştu kimse konuşmadı. Fatih baba Asaftan cevap bekledi.

 

"Metinin başka bir teröristle anlaşma yaptığı ismi o polislere verdim. Hatta silah kaçakçılığı yapttığını ve silahları tuttulduğu deponun adresini de bildirdim."

 

Duyduklarımın şokuyla gözlerimi açıp yerimden kalkarak ona döndüm.

 

"Sen ne yaptın dedin?"

 

"Duydun işte!"

 

"Artık bizim tarafımızda mısın?"

 

Başını aşağı yukarı sallarken en çok merak ettiğim soruyu sordum.

 

"Peki Peri?"

 

"O güvende. Onlarla değil artık. "

 

"Asaf sen!"

 

Elini kaldırırak beni susturdu.

 

"Artık savaş tamamen başladı. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Daha çok saldıracaklar daha çok kötüleşecekler. O yüzden dikkatli olmamız gerekiyor."

 

Ben duyduklarımla hala kendime gelemezken oda oturduğu yerden kalkmış bana doğru geliyordu.

 

"Şimdilik bu konuyu kapatalım. Seninle bir yere gitmemiz gerekiyor."

 

Elini uzatıp tutmamı bekledi.

 

"Nereye gideceğiz?"

 

"Bugün sana ne dedim hatırlıyor musun?"

 

Başımı hayır anlamında salladım.

 

"Sana dair bir şey hatırladım demiştim."

 

Evet öyle bir şey demişti ama olaylardan ötürü aklımdan çıkıp gitmişti.

 

"O hatırladığım şeyi sana anlatmak istiyorum."

 

Mavilerim ilk defa umutla parlarken,

 

"Gerçekten mi?" Diye sordum. Çünkü inanması çok zordu.

 

"Gerçekten hadi tut elimi?"

 

Sevinçle elinden tuttum. O elimi sıkıca kavrarken dönüp Fatih babalara baktım. Onlarda çok mutlu olmuştu.

 

Gerisi ise çok ani oldu nasıl odadan çıktık nasıl kendimizi hastaneden dışarı attık farkında değildim. Arabasına bindiğimizde sessizliğimiz devam ederken umutla onun yüzünü inceliyordum.

 

"Ne zaman hatırladın? Yani nasıl oldu?"

 

"İlaçları kestiğim gün ama ani olan bir şey değildi. Zaten rüyalarım bana hep bir mesaj veriyordu fakat görüntüyü anlamdıramıyordum. Sonra her şey oturdu yerine."

 

"Neyi hatırladın peki? Evlendiğimiz günümü yoksa ilk tanıştığımız günü mü?"

 

Bakışlarını bana çevirip gözlerime öyle bir baktı ki.

 

"Sadece sana ait bir anı. Sadece seninle ilgili."

 

"Benim bütün anılarım seninle ilgili zaten. "

 

Sustu cevap vermedi. O öyle susunca benim merakım daha fazla arttı. Acaba neyi hatırlamıştı? Başımı çevirip gittiğimiz yollara baktım tanıdık geliyordu ama çözemiyordum. Bir süre daha gittik ve o yollar artık tanıdık gelmişti.

 

"Okulumuz!"

 

Yine cevap vermedi.

 

Okuduğumuz üniversiteye getirmişti beni. Ben neyi hatırladı diye içim içimi yerken o arabayı park edip arabadan indi. Bende şaşkınca kendi tarafımı açıp indim.

 

"Ama sen susarsan böyle ben daha çok merak ederim."

 

"Şişt az kaldı dayan biraz daha."

 

Elimi yeniden tutup yavaş yavaş yürümeye başladık. Kampüse girdiğimizde ise bütün hatıralar yavaş yavaş gözlerimin önüne geliyordu. Beni kampüsün arka tarafına doğru götürünce artık ne olduğunu anlamıştım. Hatırladığı şeyi düşününce gözlerim doldu. Böyle bir şeyi böyle bir günde hatırlaması gerçekten mucizeydi.

Biraz daha yürüdük ve hatıra gözlerimin önüne serildi. Daha fazla yürüyemedim. Olduğum yerde kala kaldım.

 

"Böyle bir şey hatırlaman hemde bugün mucize gibi."

 

"Doğum günün kutlu olsun deniz gözlüm."

 

Asafın sözlerinden sonra bende artık herşey kopmuştu. Boynuna atlayıp sımsıkı sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başladım.

 

Hatırlamıştı doğum günümü kutlamamla ilgili ilk adımı o atmıştı yine atıyordu.

 

"Yine yaptın. Beş yıldır unuttuğum kimsenin kutlamadığını yine sen yaptın."

 

Ben boynunda mutluluktan ağlarken o kendinden uzaklaştırıp yüzümü ellerinin arasına aldı.

 

"Özür dilerim bu kadar geç kaldığım için. Yıllardır unuttuğum için."

 

Parmaklarıyla gözyaşlarımı silerken yüzümde kocaman tebessüm oluştu. Yaşadığım bu an hayal gibi gelse de gerçekti. Asaf hatırlamıştı.

 

Yüzünü yüzüme doğru yaklaştıp alnıma uzun bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"O gün seni burada bu ağacı dikerken görmüştüm. Hem içli içli ağlıyor hemde o fidanı dikiyordun. Bugün benim doğum günüm ama yine kimse kutlamadı. Babam yine unuttu. Hatırlasa bile kutlamaz diye isyan ediyordun."

 

Başımla onu onaylayınca yeniden geçmişe döndüm. Asafla o zaman yeni sevgili olmuştuk ama ona doğum günümü söylememiştim. Hep kendime sakladığım için yine saklamıştım. O üzgün halimle kendime bir fidan almış okulun arka bahçesine dikmek istemiştim. Benden bir anı kalsın istemiştim. Belki diğer doğum günümlerimde büyümüş olur yalnızlığımada ortak olur diye düşünmüştüm. O zamanlar okulun bahçesine fidan dikiyorlardı aniden böyle bir şey yapmak istemiştim. Ben kendi kederimle o fidanı dikerken gözlerimin önünde bir kek ve üstünde mum beliri vermişti. Şokla yanan muma bakarken başımı kaldırıp baktım ve onu görmüştüm.

Asafı...

 

"Doğum günün kutlu olsun deniz gözlüm!"

 

Böyle söylemişti deniz gözlüm demişti ve annem gittikten sonra ilk defa o kutlamıştı. Şimdi yine o kutluyordu o gittikten sonra kutlanmayan doğum günüm yine onun sayesinde kutlanıyordu.

 

Diktiğim o fidan ise büyümüş kocaman ağaç olmuştu. Hayat ağacı olmuştu. Ve o ağacın altında yine küçük bir kekle üzerinde mum bulunuyordu. Tıpkı o zamanda ki gibi.

 

Asaf elimden tutup o ağacında altına doğru götürdü. Yerden keki alıp bana doğru uzattı.

 

"Hadi dilek dileyip ufle!"

 

Gözyaşları içinde başımı sallayıp gözlerimi kapadım.

 

"Hayatımıza artık mutluluk uğrasın. Kötüler cezasını bulsun."

 

Dileğimi dileyip mumu ufledim. Büyük mutlulukla Asafa bakıp iç çektim.

 

"Bir kez daha hayatımda mucizeler yarattın. Bir kez daha hüzün dolu doğum günümü sevince çevirdin teşekkür ederim."

 

Bir elinde keki tutarken bir elini kaldırıp yanağımı okşadı.

 

"Çok geç kaldım hatırlamakta biliyorum ama bugünü kalbim unutmamış. Beynim unutsa kalbim izin vermemiş. Belki beş yıldır kutlayamıyorum ama bugün unutmadım Elif!"

 

"Unutmadın Asaf! Geçte olsa benimle ilgili bir anı hatırladın ya o beş yılı unuttum bile. Önemli olan bugündü."

 

Daha fazla dayanamadım tekrar boynuna ellerimi dolayıp sımsıkı sarıldım. Bu mutluluk benim için çok fazlaydı. Mucize gibi bir şeydi ve hiç bozulmasın istiyordum. Ama fırtına öncesi çok büyük sessizlik olduğunu da hissediyordum. Arkadan öyle fırtına gelecekti ki bugün yaşadığım bu mutluluk kalbime acıyla oturacaktı

Bölüm : 15.04.2025 01:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...