Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Fasulyemin babasıydı

@gulumse_gulumse

Acı çekiyordum, yıllar önceki gibi içim yanıyordu. Kalbimi yine söküp almışlardı sanki. Bu defa gerçekliğe inanmak istemiyordum. Gördüğüm o sanrı sadece hayaldi. Ben kocama tekrar dokunmamış, tekrar sarılmamıştım öyle diyorlardı. Ben bir yabancıya sarılmış, tanıdığım kokusu ise onun değildi.

İnsan tanımazmıydı kocasını? Ben tanımıştım oydu fakat derdimi kimseye anlatamadım. Hastane odasında kıvrandım, o yaşıyor gitmem gerek desemde kimseye dinletemedim. Vücudumu etkisi alan sakinleştiriciler engel oldu. Gözlerimi her açtığımda hıçkırarak ağladım. Asaf gelsin diye ama gelmedi. Eda gelecek sen önce iyi ol desede inanmadım. Asaf beni o halde görecek ve hastanede bırakıp gidecekti. O öyle şey yapmazdı. Benim Asafım yapmazdı. Ama yapmıştı. O gördüğüm Asaf yapmıştı. O kimdi, benim kocam mıydı? Her şey belirsiz kalmıştı. Eda bile şahidim iken, oda insanlar birbirine benzer o değildir belki demişti. O olsaydı seni tanır demişti. Haklıydı ama peki o kimdi? Tıpkı kocama benzeyen adam kimdi? Üstelik kaşında ki iz. Bal rengindeki gözleri, hep şikayetçi olduğunu büyük burnu. Eğer benzeri olsaydı, gözlerine kadar benzermiydi? Tıpa tıp benziyordu. Oydu canımdı. Ama kimseyi inandıramadım. En yakın arkadaşıma Mert'te bile inandıramadım. Kollarında çaresizlikle ağladım, bağırarak kendimi ifade etmeye çalıştım fakat olmadı. Saçlarımı okşayarak geçecek diyordu. Ama beş yıldır geçmiyordu.

O yüzden onları ikna etmekten vazgeçtim. Sessizce onun gelmesini bekledim. Asaf tekrar beni görmeye gelecekti biliyordum.

Hastaneden taburcu olur olmaz soluğu pastanede almıştım. Eğer gelirse oraya gelirdi. O yüzden bekledim, eve gitmedim. Pastanede kaldım. Hiç bir şey yapmadan sadece kamera kayıtlarını izleyerek umut ettim.

Pastanedeki kamera o günü çekmişti. Fakat bütün görüntülerde sırtı dönüktü. Yüzü çok az bir yerde gözüküyordu. O yüzden emin olamadılar. Asafa benzeyen kişi dediler.

Elif Asaf'ını kaybetmişti, hemde bir uçak kazasıyla. Onun gidişiyle hayatım durdu. Ruhumun rengi siyaha büründü. Fakat yıllar sonra karşımda tekrar kocamı görünce bir rüya sandım. Sımsıkı o rüyaya tutundum. Taki bütün gerçekler omzuma çökerken o rüyadan uyanmak zorunda kalmıştım.

Akşam vakti olmuş müşteriler gelip gitmiş, bazıları konuşmaya çalışmıştı ama bende yaşama belirtisi yoktu. Pencerenin kenarına bir sandalye çekmiş, öylece oturuyordum. Bakışlarımda donuk ifade, ellerim kollarıma sımsıkı bağlı bekliyordum. Arkada çalan bir müzik...

Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına

Öldü dersin gül güzeli.

Tılsımını kaybetti.

Şarkıyı sessizce mırıldanırken gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. İstemsizce elim karnıma gitti ve o an hissettiğim boşluk...

"Bebeğim!

Ben bir tek kocamı kaybetmemiştim ki, ben bebeğimi de kaybetmiştim. Evlat acısı ayrı derlerdi ya o kadar doğruydu ki. Ben kucağıma almamış olsamda onu hissediyordum. Her bir tekme atışını, her bir kalp atışını...Oda gitmişti ben hepten kimsesiz kalmıştım.

Elimle yanağımda biriken yaşları silerken buğulu camdan birini gördüm. Karşı yolda ışıkların orda dikilmiş öylece bakıyordu.

Yavaşça sandalyeden kalkarak geriye doğru adım attım. Gözlerim karşı yolda, her an ordan kaybolacakmış gibi bakışlarımı hiç ayırmadım. Geri geri gittim kapıya ulaştığım an hızlıca açarak kendimi dışarı attım. Bedenimi soğuk karşılarken aldırış etmeden yürüdüm. Şuursuzca ilerledim. Kaldırımdan inip karşı yola geçmek için kendimi arabaların arasına attım. Kulağım korna sesleri işitiyordu ama hiç birini duymadım. Arkadam, önümden arabalar vızır vızır geçerken o telaşla eliyle gelme diye bağırıyordu. Yüzündeki korkuyu gördükçe yüzümde bir tebessüm oluştu.

Benim için korkuyordu. Onun gelme deyişine aldırmadan yürümeye devam ettim. Nasıl duraklardım, nasıl kendimi feda etmezdim? Yıllar sonra onu görmüşken nasıl dururdum?

Son araba ayaklarımın ucundan son sürat geçerken sevdiğiminde bana doğru koştuğunu gördüm.

"Dur orada araba çarpacak."

Nihayet sesi bana ulaşınca başımı yana yatırarak gülümsemem genişledi.

Ama durmadım. Bir adım daha derken arkadan gelen çalan korna sesi ruhumu durdurmadı. Fakat karşıdan koşarak bana ulaşmaya çalışan Asaf durdurmuştu. Bana doğru koşuyordu, beni kollarına almak için.

Bekledim bekledim ve kolumdan tutup beni kendine çekmesiyle dengemizi kaybettik. O arkaya doğru sendelerken bende omuzlarından tutmuştum ama düşmemize engel olamadık. O yere sırt üstü düşerken bende üzerine düşmüştüm. Başımı göğsüne yaslayıp, kollarıyla belime sarılarak yaralanmama engel olmak istemişti.

Gözlerimi kapatmış o anın gerçekliğini sorguluyordum. Burnuma dolan tanıdık koku...Başım göğsüne hala yaslı, bedeninden gelen o kokuyu içime çektim.

Nefes alışverilerimiz birbirimize karışmış, soluklarımızda kaybolmuştuk.

"Böyle bir deliliği nasıl yaparsın? Arabaların içine nasıl dalarsın?"

Özlediğim ses tonunu duyunca istemsizce başımı kaldırıp yüzüne baktım. Birbirimize bu kadar yakın olmak, yeniden onu hissetmek.

"Nefesini hissediyorum, kokunu tanıyorum. Sen rüya olamazsın, sen gerçeksin. Sen benim kocamsın. Asaf'sın sen."

Bal rengi gözleriyle şaşkınca bakarken, bir şey söyleyemedi. Mavilerime odaklanmış sanki bir şey arıyor gibiydi.

"Benn!"

Yüzümü yüzüne dahada yaklaştırarak dudaklarımı çenesine dayadım.

"Sen rüya değilsin."

Sesim fısıltı gibi çıkarken dudaklarımın altındaki sıcaklıkta kayboldum. Uzun bir öpücük kondururak geri çekildim. Asaf ise gözlerini kapamış öylece duruyordu.

"Biliyordum beni tekrar görmeye geleceğine, o yüzden seni bekledim."

Sesimin titremesine engel olamamıştım. Gözümden akan yaşın ise yüzüne damlamasına...Asaf yüzüne düşen ıslaklıkla birden gözlerini açmış öfkeyle bakmıştı. Ben o bakışı sindirmeye çalışırken birden beni üzerinde yana doğru fırlatarak hemen ayağa kalktı.

"Gerçekten şimdi emin oldum. Siz hiç iyi değilsiniz. Ben size kaç kere söyleyeceğim benim adım Emir ve bir daha sakın bana dokunmayın. Sakın."

Yerde kolumun acısıyla yanarken asıl acı kalbime inmişti. Gözlerim dolu dolu beni fırlattığı yerden ona bakarken her şeyi anlamaya çalışıyordum.

"Asaf neden böyle davranıyorsun anlamıyorum. Beni karını tanımıyor musun?"

"Sen benim karım değilsin. Ben..."

Konuşmasının devamını getiremedi. Elini başına götürerek acımasızca vurmaya başladı birden.

"Şimdi olmaz hayır, şimdi ağrıyamazsın."

Asaf başına vurmaya devam ederken daha fazla seyirci kalamadım. Yerimden yavaşça kalkıp yanına doğru adımladım.

"Asaf!"

Asaf bana öfkeyle bakarak durmam için eliyle işaret etti.

"Dur orda sakın gelme."

"Asaf neyin var senin başın mı ağrıyor?"

"Bana Asaf deyip durma benim adım Emir."

Son defa öfkesini kusmuş sırtını dönerek yürümeye başlamıştı. Gözyaşları içinde çaresizce baktım. Canım yanıyordu, kolum acıyordu ama en çok acıyan ruhumdu.

Bende arkasından yavaş adımlarla ilerledim. O hem başını ovalıyor hemde bir şeyler söylüyordu.

"Buraya hiç gelmemeliydim. Tanımadığım birini bu kadar önemsemem normal değil ama ne oluyor anlamıyorum? Allah'ım ne olur yardım et bana."

Asaf'ın sessizce fısıldayan sözleri bana büyük bir darbe indirirken ona doğru yürüyen adımlarım birden durdu.

Tanımadığım biri...Neden geldim buraya?

Herşey yavaş yavaş yerine otururken kalbim sıkıştı. Elimi kalbime götürüp bu sefer acıyan tarafımı ben ovaladım.

"Asaf hafızasını kaybetmişti."

"Asaf en çok sevdiği karısını unutmuştu."

Dudaklarımdan firar eden sözler sırtıma hançer gibi saplandı. Gözlerimin önünde acı çeken bu adam geçmişini unutmuştu. Peki ama neden? Bunun öğrenmenin tek bir çözümü vardı.

O yüzden takip etmeye devam ettim. Her şeyi bir kenara bırakarak bütün gerçekleri öğrenmek için peşinden gittim. O öyle duruma gelmişti ki peşinden gittiğimden bile haberi olmadı. Perişan halde arabasının kapısını açıp şöfor koltuğuna geçti. O arabasına binerken telaşla etrafımda taksi aradım. Pastaneden baya uzaklaştığımız için geri dönüp arabamın anahtarını almaya zamanım hiç yoktu. Asaf arabasını çalıştırıp yavaşça ilerlerken çaresizce etrafıma bakındım.

Allahım ne olur yardım et. Dilimde dua gözlerimde yaş Asaf'ın giden arabasının arkasından bakarken nihayet bir taksi görmüştüm. Yanımdan geçip gitmesine izin vermedim. Yolun ortasına atlayarak elimle durması için işaret verdim. Taksici kornayı çalarak önümde ani frenle durdu. Arabanın camından başını uzatarak bana öfkeyle baktı.

"Abla ne yapıyorsun sen, canına mı susadın."

Taksiciye cevap vermeden hızlıca arabanın kapısını açıp içeriye oturdum. Taksici şaşkın halde bana bakarken gözlerimde durmayan yaşları elimle sildim.

"Ne olur çabuk gidelim, eşim gidiyor şu siyah araba."

"Abla beni belaya bulaştırma in çabuk arabadan."

"Bela yok sadece şu arabayı takip edin. Allah aşkına ne olur."

Taksici yüzüme bakarken biraz tereddüt etti. Ama gözlerimden akan yaşları görmezden gelemedi.

"Şu siyah araba değil mi?"

Başımı heyecanla sallayıp mutlukla gülümsedim. Taksici nihayet ikna olmuş arabasını çalıştırmıştı.

Asafıda çok uzaklaşmadan yakalamıştık. Sessizce yolda ilerlerken içimdeki korku başka yere doğru gidiyordu. Bütün bu olanları anlamak zihnimi tamamen bulandırmıştı. Karşımda Asaf vardı fakat o beni hatırlamıyordu. Ona benzeyen kişi desem bu kadar benzeri olamazdı ki...Kaşındaki o çizgi, gözlerinin rengi. Ela gözleri kimseye benzemezdi.

Bütün bunları düşünürken şehrin dışında bir yere geldiğimizi farkettim. Ormanın arasında ıssız bir yerdi. Gözlerim onun arabasından ayrılmazken, arabasının durduğunu farkettim.

"Abi fazla yaklaşma bizi görmesin. Farlarıda söndür."

"Tamam abla ama bizim buralarda ne işimiz var Allah aşkına. İn cin top oynuyor. Kim burada bir yerde oturur."

Adam haklıydı. Verecek cevabım olmayınca sessiz kalmayı tercih ettim.

Asaf'ı izlerken bir kaç adamın yanına gelip saygıyla selam verdiklerini görünce dahada şoka uğradım. Merak içinde arabanın kapısını açıp çıkarken taksici abiye döndüm.

"Abi beni burada bekle ne olursun sakın bir yere gitme. Hemen döneceğim."

Abinin cevap vermesine fırsat vermeden arabadan indim. Üzerimde sadece bir elbise olduğu için üşümüştüm. Hava resmen buz gibiydi. Kollarımı birbirine sürterek yavaş adımlarla ilerledim.

Vücudum titriyordu ama asıl titreyen ruhumdu. Ağaçların arasında yürüyor, beni farketmemeleri için dua ediyordum.

Asaf demir kapıdan giriş yaparak bahçeye adım attı. Arkasından adamlar. Sonra koskoca demir kapı kapandı. İçimden küfür ederken hızlıca oraya doğru koştum. Ses çıkarmadan. Sonunda kapıyı ulaşınca tam kenarda durup içeriye göz attım.

Asaf'ın sırtını görürken karşıdan bir kız çocuğunun sesi duyuldu.

"Babacığım!"

O sesi duyduğum an bacaklarımda derman kalmadı. Tutunacak bir yer aradım. O kız çocuğunun babası Asaf olamazdı değil mi? Çünkü Asaf dizlerinin üstüne çökerek kollarını açıp bekliyordu.

Kız çocuğu nihayet ortaya çıkınca koşarak geldi geldi. Babasına sımsıkı sarıldı. Asaf'ıma baba deyip sarıldı. Benim fasulyemin babasına sarılmıştı.

Elim istemsizce boş olan karnıma gitti.

"Bebeğim!"

Gözümden arka arkaya yaşlar dökülürken karşımda ki manzarayı seyrettim. Sonra bir kadın geldi. Sevdiğim adamın yanağından öperek bitanem dedi. İşte orada bitmiştim artık. Seyre daldığım bu filmde neler oluyordu bilmiyordum ama bu filim benim sonum olacaktı. Nefesim kesilmiş, kalbimde bir acı hissetmiştim. Elimi elbisemin yakasına götürerek çekiştirdim. Az önce üşüyen vücudum şimdi yanıyordu. Nefes almayı istedim ama olmadı. Gözlerim karardı tam yere düşcekken bir el belimden kavrayarak beni tuttu.

Kendine çekerek ona tutunmamı sağladı. Ellerim kollarını sıkıca tutarken başımı kaldırıp beni tutan kişiye baktım.

Taksiciyi görmemle şoka uğrarken o telaşla bana bakıyordu.

"İyi misin abla?"

Cevap verecek gücüm olmadığı için başımı salladım.

"Tamam abla konuşma kendini yorma, şimdi seni götüreceğim buradan "

Belimden sıkı tutarak beni yürümem için yönlendirdi. Yavaş adımlarla ilerlerken arkamda bıraktığım o sahne hala gözümün önündeydi. Ben ne beklerken ne bulmuştum.

Öyle bir acı gelip yüreğime oturmuştuki onun ölüm haberini duyduğum anda hissettiğim acıdan daha beterdi. Benim kocam başkasının kocası olmuştu ve fasulyemin babası başkasının babasıydı.

 

Loading...
0%