Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Aşık olmak yasak

@gulumse_gulumse

Sabah uyandığımda sol tarafımda bir sızı hissettim. Bir kalp kırıklığı, bu duyguyu iyi biliyordum. İlk kalp kırıklığım değildi. O yüzden böyle açıkça hisselerimi söylemeye başlamıştım. Eskiden içimde saklarken bunun bir işe yaramayacağını anladığımda çok geçti ama o yıl dönüm noktam olmuştu. Beni değiştiren iki olay vardı. Bir kalp kırıklığı, birde tek böbrekle yaşamam...

Eskidende deli dolu kızdım ama utanmam gereken yerlerde susar, kalbimden geçenleri pat diye söylemezdim. O yüzden hoşlandığım biri olduğu an içimde tutma huyu gitmiş yerine pat diye söyleme huy gelmişti. Fakat buda bir işe yaramamıştı. Yine kalbim kırılmış, yine sol tarafıma bir öküz oturmuş gibi hissediyordum.

Üzerimden yorganı atıp ayağa kalktım. Aynanın karşına geçerek kendime şöyle bir baktım. Hatice ablanın dediği gibi biraz çelimsiz olabilirdim ama sağlıklı bir vücudum ve kaslarım vardı. Hemde badem gibi gözlerim. Bir kere gözlerim yeterdi be. Tamam biraz boyum kısa olabilirdi ama sevilmeyecek kız değildim ki.

Saçlarım düz açık kumral omuzlarıma kadar uzundu, dudaklarım ve burnum fındık gibi küçücüktü.Gözlerim zaten onun gibi kahverengi sadece onun ki daha güzeldi. Ama o yakışıklı beni beğenmemiş üstelik çocuk demişti.

Sanki kendi büyümüşte çok iş olmuştu. Öfkeyle komidinin üzerinde duran telefonumu alarak son güncellemelere baktım ama ne bir istek, ne bir kabul ediş.

Sanırım gerçekten red edilmiştim. Bunu kabul etmem lazımdı.

Oflayarak elimi saçlarımı götürüp bir güzel yoldum. Kendime kızdığım için saçlarımdan çıkartmak kötüydü ama başkasını dövmektense kendimi dövebilirdim.

Tam hayal kırıklığıyla telefonu yerine koyacakken bir mesaj gelmişti. Ve mesajı atan kişiye bakınca korkudan kalbim tekledi. Yaşlılar gibi elimi kalbime götürerek ağrıyı hissetmeye çalıştım. Bu defa aşk ağrısı değildi, bu defa arkadaşımdan yiyeceğim dayağın ağrısıydı.

Feride günaydın güzel kankim diye mesaj atmıştı. Şimdi bu mesajda ne var diyorsunuz ama asıl konu canım arkadaşıma yaptığım ihanetti.

O ihanetten haberi yoktu olsaydı, kesin o öfkeyle cadı süpürgesine atlar beni öldürmek için buralara kadar gelirdi.

Geri geri giderek yatağımın üzerine oturdum. Derin bir of çekip ne yapmam gerektiğini düşündüm ama beynim çalışmıyordu. O Yağız oğlan aklımı kalbimi alıp kendiyle götürmüştü.

Şimdi Feride'nin hiç birşeyden haberi yoktu. Yani nereden duyacak, o saf abim söylemeyeceğine göre duyması imkansızdı. O yüzden şimdilik korkulacak birşey yoktu. Ama bu konuya bir çare bulmam gerekiyordu. Abimle konuşarak konuyu kapatabilirdim. Aklıma gelen fikirle hemen yatağımdan kalkıp odamdan çıktım. Tam abimin odasına doğru gidecekken annemin konuşmasını duymamla olduğum yerde kaldım.

"Mehmet Dilruba'yı tekrar doktoruna göstersek. Belki o bir yol bulur. Baksana yaptıklarına eskiden kimseye zarar vermeyen kızım kaç tane insanı dövüp karakolluk oldu. Bu gidişle yine bir zarar görecek diye çok korkuyorum."

"Haklısın bugün bir doktoruyla konuşayım bakalım o ne diyecek? Ona göre yol alırız. Ama kızımız durmayacak Zeynep sende biliyorsun. Nerede savunmasız bir kadın, çocuk görse onları koruyacak. O dersi neden aldığını çok iyi biliyorsun. Hem kendini korumak için, hemde başkalarını."

Babamın sözlerinden sonda elim sağ tarafımdaki boşluğa gitti. O boşlukta bir yara vardı. O yara bir gecede beni hem korkak insan yapmıştı, hemde cesur. Yıllar geçsede o yara hala acıyordu. Hemde ilk gün ki gibi.

"Baba kardeşim bunu atlatamayacak biliyorum. Nerede saldırıya uğrayan bir kadın görse aklına kendi gelecek ve durmayacak. O acı geçmeyecek ama başkalarını koruyarak belki hafifleyecek."

"Ya koruyum derken canı yine yanarsa? O zaman ne olacak Ersin? Bunun bir garantisi var mı? Belki biraz aklı başına gelir diye bu defa onu nezarette yalnız bıraktık. Ama geldi mi hayır. Bu sefer olay ciddiydi adam şikayetinden vazgeçmeyecekti eğer avukat olmasaydı hala içerdeydi. Benim kızımın sonu ya hapis olacak yada..."

Annem konuşmasının devamını getiremedi. Yada sonu ölüm olacaktı diyemedi. Ama ben ölümden korkmuyordum. Bir kere o yola girmiştim dahada korkmazdım. Benim korkum sadece ailemi üzmekti.

"Anne avukat dedin sinirlerim yine tepeme çıktı. Onunla görüşülecek bir hesabım var. Hatta bir değil iki. Birincisi benim kardeşimi kendine aşık etmiş, ikincisi birde red etmiş. Benim güzel kardeşimi."

Abimin konudan konuya atlaması cidden şaka mıydı? Ne ara konu Yağız oğlana gelmişti. Bu arada abim öyle modern bir abi değildi. Eskiden olsa Yağız oğlanı dövmek yerine beni bir güzel azarlar, saçlarımı yolardı. Ama ne zaman bedenim yara aldı, ne zaman ölümden döndüm ailemde evrim geçirmiş benim yaptıklarıma artık kızmıyorlardı. O yüzdendi pervasız davranışlarım.Onları daha fazla dinlemeye kalbim dayanamadı ve ortaya çıktım.

"Biliyor musun abi, bunu bende düşünüyorum. Benim gibi güzel kızı nasıl reddeder hala aklım almıyor."

Elimle kendimi göstererek bir kez daha gurur duydum güzelliğimden.

"Ayrıca ondan uzak duruyorsun, şimdi önemli meselemiz var. Sana dün dediğim o şeyi unutuyorsun."

Abim bana şaşkın şaşkın bakarken bir an gülme isteği geldi ama kendimi tuttum. Oturduğu koltuğun yanına giderek bacaklarının önünde düz çöktüm.

Ellerimide ellerinin üstüne koyarak gözlerinin içine baktım. Abim hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor bir yüzüme bir ellerime bakıyordu.

"Dilruba kardeşim iyi misin sen? Ne bu hareketler hayır olsun inşallah!"

"Abi az önce ne dedim ben, dün söylediğimi unutuyorsun tamam mı? Hiç duymamış gibi yap beni kurtar."

"Kızım dün o kadar şey söyledin ki hangi birinden bahsediyorsun anlamıyorum."

Ay Allah'ım bir kerede söylediklerimi hemen anlasa ne olur?

"Abi sen nasıl mühendis oldun?"

"Dilruba!"

Bu ses tonu hemen kendine gel yoksa ben getiririm tonuydu. Bencede kendine gelmem lazımdı.

"Feride konusu."

Dudaklarımdan arkadaşımın ismi çıktığın an abimin boğazından da bir hıçkırık koptu.

"Abi bu hıçkırık sakın o anladığım hıçkırık olmasın."

"Hangi hıçkırık?"

Hala hıçkırıyordu.

"Abi sen Feride'nin ismini duyunca heyecanlandın mı?"

"Kızım ne heyecanlanması git başımdan asabımı bozma."

Bir hıçkırık daha...Sonunda abim pes ederek ellerimi ellerinden çekerek ayağa kalktı. Ellerini saçlarına götürerek biraz çekiştirdi. Aynı benim yaptığım gibi bizde aile geleneğiydi sinirlenince hemen saçlarımızı yolardık. Sanırım bu gelenek annemden geliyordu. Çünkü ne zaman babama sinirlense o güzel saçlarını yoluyordu. Anneme bakarak parmağımla abimi gösterdim.

"Anne gördün değil mi? Abim sinirlendi ve buda demek oluyor ki bu konu onu rahatsız ediyor ama neden?Birde hıçkırık var."

Annem başını sallayarak beni onayladı ve abime baktı.

"Ersin!"

"Ah ama ne saçmalıyorsunuz siz? Bak Dilruba eğer o avukat meselesini kapatmak istiyorsan sakın deneme. O kapanmadı."

"Ay yeter ama konumuz bu değil bırak onu şimdi. Bak Feride'nin senden hoşlandığını unutuyorsun, bu benim hayatım için önemli tamam mı? Hatta sen o avukatıda unutuyorsun."

Abim bana öfkeyle bakarak yanımdan çekip gitti giderkende hala hıçkırmaya devam ediyordu. Bu heyecandan oluyordu değil mi yoksa dün annemin benim için yaptığı sütlaçları çaldığı anlamına gelmiyordu. Küçükken annemin yaptığı bütün sütlaçları yer bana bırakmazdı.

Bende zar zor bir tane saklar ama sonra yok olduğunu görürdüm. Abime sorduğumda sadece hıçkırığıyla cevap verirdi. Bu demek oluyordu ki sütlacımı bir güzel midesine indirmişti. Aklıma gelen bu anıyla sonunda jetonum düşmüştü. Koşarak mutfağa gidip buzdolabının içine baktım. Ve derin bir oh çektim. Güzel sütlaçlarım hala yerinde duruyorlardı. Abimin midesini fethetmemişlerdi. Sevinçle bir kase alarak odama doğru ilerledim. Abimin odasının önünden geçiyordum ki dudaklarımdan bir şarkı çıktı.

"Aşıksın, aşıksın sen aşıksın arkadaş!"

İçeriden kükreme sesi duyunca neşeyle kahkaha atıp odama kaçtım. Elimde kase yüzümde gülümseme aynaya bakıp göz kırptım.

"Kız Dilruba sen sakın aşık olma yasak yasak!"

***

Zaman akıp geçer diyorlarmış ya ne kadar doğruydu. Daha dün evime gelmiş hissederken bugün tatilimin bittiğine anlam veremedim. O kadar hızlı geçmişti ki zaten üç günüm hapishaneye yollarında geçerken diğer günler abimle uğraşmakla geçmişti ve günüm bitmişti. Şimdi ise elimde bir bavul yanımda abim otogarda otobüs saattini bekliyorduk.

Annemle babamın gelmesini istememiştim. Onlara veda etmek zor oluyordu o yüzden evde vedalaşmak daha iyiydi. Bu iki yılda ayrılığa alışmak zor olmuştu. Üstelik benim gibi deli dolu kız için. Ailemin gözü hep arkadaydı. Her an bir şey yapıp başımı belaya sokacağım diye hep diken üstündelerdi.

Ama bu defa söz vermiştim en son konuşmalarından sonra başka olaya karışmak yoktu ve kendimi tehlikeye atmayacaktım. Tabii doktorumunda biraz katkısı vardı. Canım Begüm hanımcığım benim güzel psikoluğum o güzel sesiyle bana seans vermiş biraz kendime gelmiştim.

"Geçmişte yaşadığın o kötü olayı unutmak kolay olmayacak ama tekrar yaşanması gibi bir ihtimalde yok. O yüzden içindeki korkuyu at. Anlıyorum başkalarının başına olay gelince kendini hatırlıyorsun sana yardım eli uzatmayan insanlığa sen uzatıyorsun fakat kendini tehlikeye atıyorsun. Böyle olmaz Dilruba, böyle durumlarda birşey yapmak istiyorsan polise haber verebilirsin. Ama şiddete başvurmak olmaz. Onlardan farkın olmaz ki!"

Aslında doğruydu onlardan farkım olmuyordu. Şiddete şiddetle cevap vererek onlara dönüşüyordum ve beni daha kötü hale sokuyordu. İçimde yer alan dövüşçüyle baş edemiyordum.

"Dilruba bir şeye ihtiyacın olursa hemen arıyorsun ve kendine dikkat ediyorsun."

Abimin nasihatlarıyla kendime gelerek ona baktım. Endişeyle bana bakıyordu. O bakışa daha fazla dayanamadım göğsüne başımı yaslayıp gözlerimi kapadım.

"Seni çok seviyorum abi. Tamam biraz sana çektiriyorum ama valla bak sevdiğimden hep. Bana kızma olur mu ve benim için endişelenme. Sende kendi hayatına bak artık. Beni düşünme valla bak okulda akıllı uslu duruyorum. Şimdi de daha dikkatli olacağım. Hem yanımda Feride var o bana sahip çıkıyor. AA bu arada Feride'ye söylemek istediğin bir şey var mı?"

Abimden ayrılacaktım ama onunla uğraşmaktan vazgeçmiyordum.

Feride ismini duyunca bedeni biraz gerildi derin nefes aldı. Abimde ki bu Feride alerjisi ne anlamış değildim.

"Çok konuşuyorsun cimcime hadi otobüs saatin geldi."

Saatime baktığımda ise gerçekten gelmişti. Hemen ayağa kalkarak otobüse doğru ilerledik. Abim bavulu mavine teslim edecekken o anda tanıdık yüze denk geldim.

"Sen!"

"Sen!"

Ne tesadüftü ama geçen ki mavine denk gelmek iyiye alametmiydi bilmiyordum. Gerçi aynı firmadan tekrar bilet almıştım. Sırf çok rahat geldik diye yoksa diğer nedenden ötürü değildi canım. Neden onun için olacaktı. Onunla denk gelmeyiz diye birkere bu firmadan almış bulundum ama gele gele denkte aynı mavine denk gelmem yokmuydu resmen şaka gibiydi.

Güzel anlarımın katili Hüseyin.

"Ay yine sen?"

"Aynen ablacığım yine mi sen?"

O bana abla mı demişti? Ben ben o kadar yaşlı mı gösteriyordum? Biri yaşlı diyor diğeri çocuk, hangisi doğruydu acaba?

"Abla sensin be, sanki benden çok küçükmüş gibi. Asıl benim sana abi demem lazım. Gelmiş birde bana abla diyor."

"Tövbe valla yolculuk başlamadan abla atağa geçti."

"Şimdi ben senin ablanın."

Tam sinirlenip üstüne yürüyordum ki abimin önümüze geçmesiyle durakladım.

"Dilruba biraz önce ne konuştuk onu geçtim sen bize ne söz verdin? Daha sınırları çıkmadan yaptığına bak."

Abimin sitemini duyunca dudaklarımı büzerek başımı yere eğdim. Haklıydı valla diyecek sözüm yoktu.

Hüseyin o ara bavulumu alıp bagaja koymuş ve aradan sıyrılmıştı.

Dua etsin abim vardı yanımda.

Artık vakit gelmişti, abime sıkıca sarılıp otobüse bindim. Yine şoförün arkasında koltuk almıştım. Yerime geçerek abime camdan baktım. Elinin birini cebine atmış hüzünlü hüzünlü bana bakıyordu.

Elimle öpücük yollayıp ona doğru gönderdim. Avucunu açarak öpücüğümü karşıladı. Sonunda gülümsemesini yollayıp hüzünlü havayı dağıttı.

Otobüs hareket edince bir an gözüm şoför yerine kaydı. Dikiz aynasına baktığımda tanıdık yüze rastlamayınca istemsizce yüzüm düştü. Ne kadar inkar etsem de belki bir daha görürüm diye bilet almıştım ama yoktu. Büyük hayal kırıklığıyla başımı cama çevirip abime son kez bakarak gülümsedim.

Otobüs uzaklaşınca başımı arkaya doğru yaslayarak dışarıyı izlemeye devam ettim. Yine aynı his vardı. İçimde bir yerlerin acıması ve birde buna özlem eklenmişti. Halbuki hiç haketmeyen biri için üzülmek ve özlemek hiç bana göre değildi.

Sessiz sakin bir süre yolculuk yaptım, birazında uyudum, birazında kitap okudum.

En son göz kapaklarım kapanırken otobüsün durduğunu farkettim. Gözlerimi açarak ne olduğuna bakınca bir benzin istasyonunda durduğumuzu anlamıştım.

Fazla mola vermeyecekleri için inmeye gerek yoktu. O yüzden gözlerimi kapatarak tekrar uykuma daldım. Bir süre dışarıdan sesler geldi, otobüse binip çıktılar felan derken sonunda hareket etmişti. Bu süre zarfında hiç gözlerimi açmadım. Taki tanıdık bir ses kulaklarımda yerini alırken.

"Hüseyin bana bir kahve yapar mısın abiciğim."

Bu ses, çok tanıdıktı. Kalbim bile sahibini tanışmıştı. Geçen seferki gibi yine Hüseyin'e sesleniyor kahve istiyordu.

Ah yüreğimin sahibi gelmişti. Nihayet beklediğim adam gelmişti. O an beni bir heyecan bastı. Ellerim terlemeye başladı. Ama hala gözlerimi açmamıştım. Ne öyle hemen açıp hevesli gibi görünmek hiç tarzım değildi.

"Hüseyin koçum bir bardak suda getir."

Sesini bir kez daha duyunca yavaşça gözlerimi açtım ama hiç şoför koltuğuna bakmadım. Eğer baksaydım o söylediklerimi geri yutacaktım ve gururum elden gidecekti. Ama kalbimin atışlarını durduracak bir çare bulamadım. Resmen göğüs boşluğumdan çıkacak ona doğru yol alacaktı. Anlamıştı kalbim diğer sahibinin geldiğini ama yan çizmek yoktu.

"Hüseyin koçum bir parfüm sık hadi güzel koksun otobüs."

Habire Hüseyin'den bir şeyler istiyordu. Mavini bir dakika oturtmamıştı. Zavallı çocuk oda gidip geliyordu.

"Hüseyin!"

"Yağız abi Allah rızası için beş dakika oturmama izin ver. Bugün içine ne kaçtı böyle anlamadım ki? Normalde sadece kahveden başka bir şey istemezsin, suyun bile yanında olurdu ama bugün ne oldu böyle?"

Duyduklarımın şokuyla başımı çevirip önce Hüseyin'e baktım. Sonra dikiz aynasına bakarak onunla göz göze geldim. Gözleri gözlerime değdiği an, gökyüzünde şimşekler çaktı. Bu arada gerçekten çaktı. Yani bizim aradaki elektrikten dolayı değil. Hava birden bozmuş yavaş yavaş yağmur yağmaya başlamıştı.

Gözleri tekrar yolu bulunca içimdeki nefesimi dışarıya bırakarak biraz rahatladım. Sanırım nefes almayı unutmuştum.

Hüseyin tam yanımdan geçerken onu durdum.

"Sence neden böyle davranıyor?"

Hüseyin önce ne dediğimi anlamadı. Kaşlarını çatarak bana bakınca kafamla onu gösterdim.

"He Yağız abimi?"

Öyle bir sesli konuşmuştu ki, Yağız abisi ismini duyunca direk aynadan bize baktı. Bakışları yine sert, yine öfkeliydi.

"Hüseyin istersen biraz daha bağır bütün otobüs duysun."

"Ama Yağız abi duydu önemli olan o değil mi?"

Bu sefer kaşlarımı çatarak ben ona baktım.

"Hiçte bile, o niye duyacakmış? Hem o kim oluyor? Neyse boşver şimdi de derdi ne sen biliyor musun?"

Hüseyin önemli bir şey söyleyecekmiş gibi başını biraz daha eğerek kulağıma yaklaştı. Sanki çok önemli sır verecekmiş gibi.

"Sahi derdi ne anlamadın mı daha?"

"Anlasam sana sorarım mıyım?"

"Derdi sensin. Geldiğinden belli bir kere olsun aynadan ona bakmadın. Sesini sana duyurabilmek için öyle sürekli bir şeyler istiyor. Sende bakmayınca tabi biraz saçmaladı."

Bu çocuk neler diyordu böyle? Yok kesin ben yanlış duyuyordum. Yüzüne bakarak gerçek mi söylüyor diye tespit etmeye çalıştım ama şaka da değildi.

"Yok sen yanlış anladın. O hödük neden öyle bir şey yapsın."

"Valla abla bende anlamadım neden böyle yaptığını, tek anladığım aynadan sana bakarak sürekli benden bir şeyler istemesiydi."

Yok gerçekten kalpten gidecektim. Duyduklarımla tükürüğüm boğazıma kaçtı birden öksürmeye başladım. Ben öksürdükçe Hüseyin sırtıma vuruyor habire bir şeyler diyordu ama anlamıyordum.

"Abla helal helal!" Demesiyle benim kulaklar açıldı bir anda abla kelimesini duydum.

"Bana bak bir daha abla dersen varya senin o jöleli saçlarını yolar eline veririm."

"Aha bak geçti öksürüğün, demekki seni sinirlendirmek lazımmış."

Benim hayatıma giren insalar gerçekten şakaydı. Çocuğun yüzüne ters ters bakarak başımdan kovdum.

Sonra bir anlık aynaya bakar olduğumda yakışıklının da bana baktığını gördüm.

Bugün bu ne bakıp duruyordu anlamış değildim. Önce onca laf söyle sonra gel sana bakmamı iste, yok öyle beyfendi.

Suratımı asarak bir bakış atıp kafamı çevirdim. Tam trip atma hareketiydi. Aferim sana kızım. Kendimi övdükten sonra okuduğum kitaba devam ettim.

Kitap beni öyle içine çekmişti ki bir türlü bırakmak istemiyordum. "Bugün kalan hayatımın son günü." İsmi bile ilgi çekiciydi. Tam okuduğum sayfada şöyle bir söz dikkatimi çekti.

"Kalbinin sesini dinlersen kim olduğunu bulursun."

Ben hep kalbimin sesini dinliyordum. Eğer ora razı değilse hiç bir şey beni zorlayamazdı.

Belkide bizi en çok düşünen orası değil miydi? Üzülmemiz için çabalayan sana her daim doğruyu gösteren. Bizim sadece mutlu olmamızı isteyen.

Yanlış bir insanı sevdiğinde bile sana gerçeği göstermeye çalışan... Ama sen bu yanlışı duymuyordun. Çünkü işe gelen taraf oydu duymamak. Fakat kalbin her defasında uyarsa da içine sıkıntılar düşünsede dinlemezdin. Ben dinlememiştim bir keresinde ve sonu hüsran olmuştu. Şimdi ise farklı şeyler fısıldıyordu.

O gözlere baktığım an içimi sıkıntı bürümek yerine farklı bir his vardı. Doğru yoldasın Dilruba diyordu.

Ama karşı taraf o yolu seçmediği için kalbimi susturmak zorunda kalıyordum.

"Hüseyin yarım saat mola veriyoruz."

Daldığım noktadan koparak aynadan ona baktım. Ama bu defa gözlerine rast gelemedim. Onun yerine dışarı baktığımda mole yerine geldiğimizi farketmiştim.

Kendimi toparlayıp çantamı omzuma takarak ayağa kalktım. O anda onunda ayağa kalktığının farkına varamadım ve omuzlarımız birbirine çarptı.

Öyle güçlü omzu vardı ki benim yerimden sarsıp dengemi kaybetmemi sağladı. Oda her zaman ki imdadıma yetişmiş bulundu. Bileğimden tutarak kendine doğru çekti.

"Hala bıraktığım yerdesin."

Sessizce yüzüme doğru fısıldayarak gözlerime baktı. Ama bu defa gözlerine bakan taraf olmadım. Başım yerde sadece bırakmasını istiyordum.

"Hayırdır küsmüyüz?"

Ay Allah'ım sözlere bak. Birde utanmadan soruyordu. Sinirlerim tepeme çıkmaya başlamıştı ama kendimi durdum. Başımı yavaşça kaldırarak yüzüne baktım.

"Afedersin ama tanışıyor muyduk?"

Benim sözümden sonra yüzü bir şaşkın hal aldı, bir şey söyleyecek oldu. O anda arkadan gelen yolcuların sesiyle susmak zorunda kaldı.

"Pardon ama arkada insanlar sizin inmenizi bekliyor. Artık hareket etseniz."

"Duydunuz şoför bey insanları bekletmeye hakkımız yok."

Bileğimi elimden kurtarak ondan uzaklaştım. Tam merdiveni inerken arkadan sesi duyuldu.

"İnsan bir teşekkür eder ama nerede o kibarlık."

Başımı arkaya çevirerek kızgınca baktım.

"Sen önce omzunu kullanmaya dikkat et öyle bana laf at. Hem sana beni tut diyen mi oldu şoför bey?Her defasında beni tutmak için hevesli olan sizsiniz."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%