29. Bölüm

İçimize Bayhan kaçmıştı

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Dilbigisinde eş anlamı ve zıt anlamlı kelimeler vardır. Mesela beyaz ve siyah küçük büyük. Benim hayatımda da iki zıt karakterler vardı. Biri abim diğeri yakışıklı. Biri eş anlamı diğeri zıt anlamlı. İkisininde tek amacı vardı Dilruba yı deli etmek. Zaten azcık aklım vardı oda bunlar sayesinde yok olup gidecekti. Ben ne güzel dağ evinde kafamı dinlerim, film ve dizilerimi izler ağlarım diye düşünürken bunların içine eden bu iki insan vardı. Zaten yakışıklının buraya gelmesi hiç olmamıştı. Güya kendini affettirmek için gelmişti ama o niyet onda yoktu. Ona göre ben suçluydum.

 

"Ulan madem ben suçluyum niye geliyorsun buraya?"

 

Elimdeki bıçağı kaldırıp bir salladım sanki o görüyormuş gibi. Tekrar indirip soğanı doğramaya devam ettim. Bir yandan da soğanın ağlattığı gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum.

 

"Kızım sana gerçeği göstermek için geldim buraya. Hem biricik abin beni özlemişti. Ona kıyamadım."

 

Yakışıklının sesi dışarıda bahçede kurduğu çadırdan geliyordu. Evet utanmadan birde bahçeye çadır kurmuştu. Bende sesimi duysun diye mutfağın camına yakın yerde oturmuş insansız soğanı doğramaya çalışıyordum.

 

"Hayatıma bak be soğan bile beni ağlattı ya daha neler göreceğim bilmiyorum."

 

"İzin versen seni sonsuza kadar mutlu edeceğim ama sen."

 

"Sus sesini duymak istemiyorum"

Boğazım acıyana kadar resmen bağırmıştım. Sırf susması için susmuştuda.

 

"Gelmiş birde beyefendi beni suçluyor yok şiddet yanlısıymışım yok bilmem ne."

 

"Ama öylesin beni kaç kere dövdün kızım."

 

"Sus ben senin kızın değilim."

 

Akan burnumu sesli şekilde çekip kolumla gözlerimdeki yaşı sildim. Ama o soğanları doğramaya devam ediyordum. Aslında yemek yapmak için çok soğan doğramıştım. Neden kendime eziyet ediyordum ki?

 

"Sen benim yavrumsun bebeğim."

 

Dışarıdan işittiğim sözle elimdeki bıçak birden düşüverdi. Boşta kalan elimi direk kalbime götürüp hemen kızdım.

 

"Ah salak kalbim iki güzel söze tav oluyorsan ya helal olsun sana!"

 

"Ama onlar kalbimden söylediğim sözler."

 

Kulağımın dibinde işittiğim sesle korkmuş yerimde zıplamıştım. Öfkeyle dönerek yüksek sesle bağırdım.

 

"Ya sen öküz müsün. Sessiz Bir şekilde gelinir mi?"

 

O bağırmama pek aldırış etmemişti. Aksine oturduğum sandalyeye iyice yaklamış yüzüme doğru eğilmişti. Elini yavaşça kaldırarak alnıma düşen saçımı geri itekleyip,soğanın insansıfca ağlattığı gözlerimi parmaklarıyla yavaşça sildi. Bütün bu hareketini pür dikkat incelerken engel olmamış aksine içim gitmişti. Ah içimdeki bu yakışıklı sevdası ne olacaktı acaba?

 

"Baktım arkamdan çok dedikodu ediyorsun yanına geleyimde yüzüme söyle istedim."

 

Bencede mantıklıydı ama yüzü yüzüme böyle yakın oldukça hiç dedikodu edesim yoktu.

 

"Dilruba hanım ne oldu sustunuz?"

 

Güzel gözlerine bakarken dudaklarımdan birden hı çıkıverdi. Benim salaklığıma gülerken o anda antenlerim nihayet

çekmeye başlamıştı. Bir hışımla ellerimi kaldırıp göğsünden itekleyerek kendimden uzaklaştırdım.

 

"Bu gülüşü git sen eski nişanlına sergile. Ancak onun dibi düşer benim değil."

 

Yaptığım harekete kaşlarını kaldırırken söylediğim söze sinirlenmiş ağzının içinde birşeyler gevelemişti.

 

"Dilruba neden böyle yapıyorsun? Sana anlattım neden buluştuğumuzu ama sen anlamamakta inat ediyorsun. Şuan soracağın bir konu olmalı oda o çeteyle ilgili."

 

Doğru söze ne hacetti ama şuanda kıskançlığım hepsinin önüne geçiyordu.Sandalyeden hızla kalkıp yanından çekip gidecekken kolumdan tuttu.

 

"Dilruba yapma ne olur?"

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Çünkü artık sinirlenmeye başlamıştım. Biraz sakinleştirdikten sonra ona doğru dönüp gözlerine baktım.

 

"Buraya gelmemen gerekiyordu. Ama sen ne yaptın ettin geldin. Ha bu arada o korumalarınla görüşeceğim. Ben onları bir bir tembihlerken gelip sana hemen ötmüşler."

 

Yüzüne yerleştirdiği sinsi gülüşle bastırdığım öfkem yeniden geliyordu.

 

"Onların patronu ben olduğuma göre tabiki yerini söyleyecekler.

 

"Hıh patronmuş. Şimdide paranla mı hava atıyorsun? Yerim senin havanı zengin çocuğu?"

 

Bu sefer o gülüş sanki sapık şekline dönüşmüştü. Birden tuttuğu kolumdan çekiştirip aramızdaki mesafeyi kapattı. Gözlerime pis pis bakarken bir laf etti tükürüğüm boğazımda kaçtı.

 

"Yesene bu zengin çocuğunu."

 

Evet böyle bir laf etmiş kendi kendimi patlamıştım. Sonrada boğazıma kaçan tükürük yüzünden öksürmeye başlamıştım.

 

O habire eliyle sırtıma vuruyor helal olsun deyip duruyordu. Sinirle koluna vurup aramızdaki teması kestim. Ama yakınlığımız hala devam ediyordu.

 

"Sen iyice sapıklaşmaya başladın. Valla bak yumruğu bir yersen görürsün o zaman."

 

Kaşlarını alay ederek havaya kaldırdı ve gülümsemesi devam etti.

 

"Bunu söyleyen beni sürekli öpmek isteyen kız mı? Pardon asıl sapık olan benim."

 

Elimi yumruk yapıp tam karnına geçirecekken benden önce davranıp kolumu tuttu.

 

"Şişt sakin ol yavrum. Bir şey demedim. Ha bu arada sana bir dedikodu vereyim mi? Abin Feride'yi yine öpmüş sonrada almış cevabını."

 

"Ney?"

 

Aynen böyle cevap vermiştim. Ney?

 

"Duydun işte cevap olarak dudaklarına sert bir yumruk yemiş."

 

"Ney?"

 

Gözlerimi belerterek şaşkınca yakışıklığa bakıyordum. Bu sefer kolumu tutan elini bırakıp parmağıyla burnuma vurarak dalga geçer gibi yanımdan uzaklaşıp mağarasına geri döndü ama beni sinir küpüne döndürerek.

 

"Abiiiiiiiiiiiiiiiii!"

 

Evet beklediğimiz o şiddetli bağırışı yapmış evi yerinden oynatmıştım. Bu bağırışım abimede ulaşmış ki merdivenlerden pantolonunu yukarı çekiştirerek geliyordu.

 

"Dilruba ne oldu? Evi düşmanlar mı bastı?"

 

Tam karşıma geçip düğmesine kapatırken bakışları etrafta düşman arıyordu.

 

"Abi sen Ferideyi yine mi öptün?"

 

"Evet ne olmuş"

 

Bu arada hala bakışları bende değil etraftaydı.

 

"Ya sen kendinden emin olmadan neden böyle adımlar atıyorsun? Kızı tekrar üzmek mi istiyorsun?"

 

Nihayet bakışları bana dönünce şöyle bir baktı.

 

"Feride üzülmedi ki aksine sevindi?"

 

"Ney? Sana yumruk atmadı mı?"

 

"Önce attı ama sonra o öptü beni."

 

"Ney?"

 

Evet bugün ki takılı kalmış kelimem neydi?

 

"Dur bir dakika sen nerden biliyorsun bunu?

 

"Ha tabi ya o sevgilin olacak adam söyledi? Ben şimdi ne yapayım onu?"

 

Soruyu kendi sormuş kendi cevaplamıştı. Sonra konuşmama fırsat vermeden bahçeye bir bir hışımla çıkmıştı. Yolu nereye gidiyordu belliydi.

 

Yağız oğlana

Eğer bir abiniz varsa ve sevgilinizi hiç sevmiyorsa işte o zaman hayat daha çekilmez oluyordu. Neden mi?

 

Birincisi,

 

"O adamı hiç gözüm tutmadı Dilruba!" Herşey bu sözlerle başlıyordu ve devamı geliyordu.

İkincisi; her romantik anınızı bölerek sizi sinir küpüne sokuyordu. Özellikle sevgilinizle dudişleriniz birleşecekken arkadan bir fon müziği duyuluyordu.

 

"Dilrubaaaaaaaaaaaaa!" Bence bu müziğin türü opera olmalıydı.O son harf illa uzayacaktı.

 

Üçüncüsü; eğer aynı takımı tutmuyorlarsa işte o zaman bitmiştiniz. Üstelik zıt takımlarsa işte o zaman eş anlamlı sözcüklere ihtiyacınız olacaktı yoksa hayatı size zindan etmeye devam edeceklerdi.

 

Şuan olduğu gibi dışarıdan bağrışma sesleri gelirken sandalyeme geri dönüp soğanlarımı soymaya devam ettim. İşime yaramayacağını bile bile on kilo insafsız soğanları doğramıştım.

 

"Bence kalpler arası yolculukta abimi ilk durakta indirmem gerekiyordu."

 

Soğan doğrama seansım bitmiş odama geçip iki saat uyumuştum. Bu iş beni baya yormuştu çünkü kendimi yatağa attığım an uykuya dalmıştım. Diğerleri ise ne yaptılar ne ettiler hiç haberim yoktu. En son birbirlerini boğazlıyorlardı. Sonrası büyük sessizlikti.

 

Yataktan kalkıp direk banyoya geçtim. Kendime çeki düzen verirken aynadaki halime baktım. Resmen içler acısıydı. Güzel gözlerim şişmiş saçım başım dağılmıştı. Elimle önce saçlarımı düzeltip tepeden topuz yaptım. Göz altlarımada kapatıcı sürdüm. En son dudaklarımı kırmızı rujumu sürüp odadan çıktım. Aşağı indiğimde ise evde sessizlik hakimdi. Abim evde değildi olsa bir odadan illa çıkardı. Diğeri ise dışarıda kendi çadırındadır diye düşünürken salonda koltukta oturduğunu görünce korkarak yerimde zıpladım.

 

"Ay sen buradamıydın?" Elimle damağımı çekiştirirken o pür dikkat bana bakıyor baştan aşağı vücudumu inceliyordu. Göz ucuyla bende kendime şöyle bir baktım. Yani bu kadar dikkatini çekecek ne vardı. Altı üstü kısa bir şort üzerimdede bir tişört vardı.

 

"Neden öyle bakıyorsun beğenemedin mi?"

 

Cevap vermek yerine elini saçlarına götürüp hafiften çekiştirdi. Sanki büyük bir sıkıntı içindeymiş gibi tavırlar sergiliyordu.

 

Bakışları en son kırmızı dudaklarımda durunca sertçe yutkundu.

 

"Kırmızı sürmüşsün."

 

"Sanane!"

 

Daha fazla bakışlarına maruz kalmadan arkamı dönüp mutfağa gitmeye niyetlenirken konuşmasıyla durakladım.

 

"Nereye gidiyorsun konuşmamız gerek artık."

 

Sesindeki öfke beni neşelendirirken aklıma bir şey geldi. Aniden ona doğru dönüp;

 

"Efendim, işitmedim?

Bana bir şey mi dedin?

İki orta bir sade

E haydi bana müsade."

 

En sevdiğim şarkıyı mırıldanınca şoklar içerisinde bana baktı. Bu kız ne diyor diye.

 

"Ne ne söyledin sen az önce?"

 

Bozuk plak gibi ne ne diye takılmıştı. Yüzünün aldığı halini görünce gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

 

"Efendim, işitmedim?

Bana bir şey mi dedin?

İki orta bir sade

E haydi bana müsade."

 

Şarkıyı tekrar söyleyip elimi alnıma götürerek asker selamı verip önüme döndüm. İşte o an sessizce gülmeye başladım. Bayılıyordum onu deli etmeye.

 

"Kızım senin içine Bayhan mı kaçtı?"

 

Sorusuyla kıkırdarken cevap dahi vermedim. Mutfağa doğru bir kaç adım attım ki karnımdan tutulup kucaklanmamla ne oluyor lan diye bağırmadan kendimi baş aşağı bir yerden sallanırken buldum.

 

"Ne oluyor ne yapıyorsun sen?"

 

Yağız oğlanın sırtına yumruklarımı öfkeyle geçirirken bir yandan beni bırakması için bağırıyordum.

 

"Yağız bak bırak beni fena olacak."

 

Yumruğumu son kez kaldırıp sırtına vuracakken işittiklerimle yumruklar yarıda kaldı.

 

"Darbukası düm düm teke

Roman, oynar seke seke

Al Yeşilli mendil alam

Düğünlerde başı çeke

Müjgan, Müjgan, Müjgan

Dudağını büzüyorsun, Müjgan

Niye beni üzüyorsun, Müjgan

Dudağını büzüyorsun, Müjgan

Niye beni üzüyorsun, Müjgan"

Ben doğru duymuştum değil mi az önce Yağız oğlanın içine Bayhan kaçmıştı. Tıpkı benim gibi. Ben hala şok içerisindeyken o omzundan beni indirmeden kalktığı koltuğa gitti ve pat diye sırtından attı.

 

Kendimi bir an koltukta bulurken gözlerimi büyüterek karşımdaki insana bakıyordum. Önce beni sırtına atmış sonra Bayhan olmuş sonrada koltuğa atmıştı.

Parmağı sinirle ona doğrultup.

 

"Sen az önce bana neler yaptın?"

 

Yüzüne pis gülüşünü yerleştirip birden üzerime doğru gelmeye başladı. Koltukta geriye gidebildiğim kadar gitmiştim ama daha fazla kaçacak yerim yoktu. Üzerime eğilerek gülmeye devam etti.

 

"Ne yapmışım ki sadece şarkı söylemişim."

 

"Sen sen gasallamı baktın mı?"

 

Nihayet son durağı yüzüm olmuş tamamen yaklaşmıştı. Bakışları dudaklarımda bana cevap vermeye devam ediyordu.

 

"Neden seyredemez miyim?"

 

"Seyredersin ama bir dakika bir dakika Müjgan kim? Oda eski manitan mı? Şimdide Müjgan mı çıktı?"

 

Dudaklarımda olan bakışları birden söylediklerimle gözlerime çıkmış ne diyorsun sen gibi bakmaya başlamıştı.

 

Bence böyle bakmakla haklıydı çünkü Müjgan ne alakaydı? Yani şarkıdaki kızı bile kıskanmıştım kendimi tebrik etmek lazımdı.

 

"Dilruba bence sana yine geldiler saçmalamaya başladın. En iyisi sus. Ne kendini yor ne beni."

 

"Anladım be üzerimden kalkar mısın dikkatimi dağıtıyorsun."

 

"Nasıl dikkatin dağılıyor güzelim?"

 

Ay yine ciddiyetsizliğe vurmuştu. Valla deli olacaktım.

 

"Yağız oğlan üzerimden çekildi ne anlatacaksan bir an önce anlat bitsin."

 

Yani uzatmanın manası yoktu bu haldeyken. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp alnıma bir öpücük bırakıp üzerimden birden kalktı.

 

"O kırmızı ruju kesinlikle dışarıda sürmüyorsun."

 

"Hı!"

 

Elini tutman için uzatınca ona daha fazla karşı koyamayacağımı biliyordum. O yüzden elinden tutarak oturur pozisyona geçtim. Oda daha fazla ayakta beklemedi yanıma geçip oturdu.

 

"Defne örgüte ait bir kaç belge bulmuş. Mecbur buluşmak zorunda kaldım."

 

"Seni kim aradı? Hadi örgüt yüzünden buluştunuz kardeşin orada ne yapıyordu?"

 

"Beni Arda aradı. Kardeşimde sonradan katıldı."

 

İçim biraz rahatlamıştı ama kalbimin bir tarafı kıskançlıkla yoğuruluyordu. Fakat asıl konu buldukları bilgilerdi.

 

"Peki ne buldunuz?"

 

İşte bu andan sonra büyük bir sessizlik oluştu. Yakışıklı başını yere eğmiş ayaklarına bakıyordu.

 

"Yağız!"

 

Duyacaklarımdan öyle korkuyordum ki beni pek iyi şeyler beklemediği çok belliydi.

 

"Dilruba korkuyorsun. Bana ne zaman ismimle seslensen muhakkak bir şey var arkasında."

 

Bu defa ben sessiz kaldım. Haklıydı.

 

"Şimdi sana bir kaç resim göstereceğim. İçinde tanıdıkların var mı?"

 

Cebinden telefonu çıkartıp galeriye girdi ve resimleri açarak telefonu uzattı. Titreyen ellerimle telefonu alıp resimlere baktım.

 

Gördüğüm kadarıyla hiç biri tanıdık gelmiyordu ama en son elim bir resimde takılı kaldı. Eski bir fotoğraf ve tanıdık bir yüz.

 

"Canım babam beni böyle hep gökyüzüne uçur olur mu?"

"Dilruba güzel kızım!"

 

Kulaklarımda yankılanan sesler.

 

"Ama bu adam?"

 

"Dilruba tanıyor musun onu?"

 

Yağızın sorusuyla başımı aşağı yukarı salladım.

 

"Nereden tanıyorsun güzelim?"

 

Kalbim korkuyla çarparken elim ekrandaki resme gitti.

 

"Bu rüyalarımda gördüğüm adam. "

 

Büyük bir sessizlik.

 

"Yağız bu adam gerçek babam olabilir mi?"

 

Gökyüzünden büyük bir ses koptu. Birden şimşekler çakmaya başladı. Sonra aniden yağmur indi.

 

"Dilruba bu adam örgütü kuran kişi!"

 

İşte o andan itibaren benimde kalbimde büyük bir şimşekler çarptı.

 

 

Bölüm : 22.06.2025 13:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...